Enbiyâ

الْاَنْبِيَاءِ

Yazar: Abdulbakî Gölpınarlı - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. İnsanların hesap günü yaklaştı da hâlâ onlar gaflet içinde, yüz çevirmedeler.
  2. Rablerinden, Kur´ân´a âit yeni bir âyet geldi mi onu alaya alarak dinlerler, oyun sanırlar.
  3. Kalpleri de oyuna dalmıştır da o zâlimler, fısıltıyla konuşarak bu da sizin gibi bir insandan başka bir mahlûk mu ki, göz göre göre büyüye mi kapılacaksınız derler.
  4. Peygamber de, Rabbim der, gökte söylenen sözü de bilir, yeryüzünde söyleneni de ve odur duyan, bilen.
  5. Hattâ derler ki: Bu sözler, saçma-sapan rüyadan ibâret, belki de kendisi uyduruyor bunları, hattâ o, bir şâir. Değilse neden evvelkilere gönderildiği gibi bize bir mûcize gösteremiyor?
  6. Onlardan önce helâk ettiğimiz hiçbir şehir halkı inanmamıştı, şimdi bunlar mı inanacaklar?
  7. Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erleri göndermiştik insanlara, bilmiyorsanız sorun kitap ehlinin bilginlerine.
  8. Ve onları yemek yemeyen bir kalıp olarak yaratmamıştık ve onlar, ebedî de değillerdi.
  9. Sonra vaadimizi gerçekleştirmiştik onlara da onları da kurtarmıştık, dilediklerimizi de ve imansızlıkta ileri gidenleri helâk etmiştik.
  10. Sonra size bir kitap indirdik ki o kitapta şerefiniz, yüceliğiniz anılmadadır, hâlâ mı akıl etmezsiniz?
  11. Zulmeden nice şehirleri helâk ettik de ondan sonra diğer toplulukları yarattık.
  12. Azâbımızı hissettiler mi hemen kaçmaya başlıyorlardı ondan.
  13. Kaçmayın, dönün sâhip olduğunuz mallara, nîmetlere ve evlere; çünkü sorguya çekileceksiniz.
  14. Yazıklar olsun bize derler, gerçekten de zulmetmiştik biz.
  15. Onları kesilmiş bir ot, ateşi yanıp bitmiş bir kül yığını haline getirinciye dek sözleri, ancak budur işte.
  16. Ve biz, göğü, yeryüzünü ve ikisinin arasında olanları, bir eğlence diye yaratmadık.
  17. Eğlence için bir kadın edinmek isteseydik kendi katımızdakilerden edinirdik, fakat biz, böyle bir şey yapmayız.
  18. Biz, gerçeği, aslı olmayan şeye karşı izhâr ederiz de onu tamâmıyla iptâl ederiz ve bâtıl, helâk olup gider o zaman. Ona isnâd ettiğiniz şeylerden dolayı yazıklar olsun size.
  19. Ve onundur ne varsa göklerde ve yeryüzünde ve onun katındakiler, ona kulluk etmekten çekinip ululanmadıkları gibi yorulmazlar, bıkmazlar da.
  20. Hiç durmadan gece-gündüz onu noksan sıfatlardan tenzîh ederler.
  21. Yoksa onlar, yeryüzünde, ölüleri diriltecek mâbutları mı edindiler?
  22. Gökte ve yerde, Allah´tan başka bir mâbut daha olsaydı gök de bozulup mahvolurdu, yer de. Şüphe yok ki arşın Rabbi Allah, onların söyledikleri şeylerden yücedir, münezzehtir.
  23. Yaptığından sorulmaz ona, fakat onlardır sorumlu olanlar, sorguya çekilenler.
  24. Ondan başka bir mâbut mu kabûl ettiler? De ki: Getirin delîlinizi öyleyse. İşte benimle berâber olanların kitabı ve işte benden öncekilerin kitapları. Hayır, onların çoğu, gerçeği bilmiyorlar ve bundan dolayı da yüz çeviriyorlar.
  25. Ve senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona, benden başka yoktur tapacak, bana kulluk edin ancak diye vahyetmeyelim.
  26. Derler ki: Rahman, kendisine evlât edinmiştir, hâşâ, yücedir, münezzehtir bundan, onlar, kadirleri yüceltilmiş kullardır.
  27. Onların sözleri, hep onun emrine uygundur ve onlar, dâimâ onun emrini yerine getirirler.
  28. O bilir, onların önlerinde ve artlarında ne varsa ve Tanrı rızâsına mazhar olandan başkasına şefâat de edemezler ve onlar, onun korkusundan ürkerler.
  29. Onlardan kim, ben de ondan ayrı bir mâbûdum derse onu cehennemle cezâlandırırız; zâlimleri böyle cezâlandırırız biz.
  30. Kâfir olanlar görmezler mi ki gerçekten de göklerle yer birdi de biz onları ayırdık ve her şeyi, sudan yarattık, hâlâ mı inanmazlar?
  31. İnsanlarla berâber çalkalanmasın diye yeryüzünde metin dağlar yarattık ve yollarını bulsunlar, maksatlarına ersinler diye de orada geniş yollar açtık.
  32. Gökyüzünü, korunmakta olan bir tavan yaptık, onlarsa hâlâ delillerinden yüz çevirmedeler.
  33. O, öyle bir mâbut ki geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratmıştır, hepsi de gökte yüzüp durmada.
  34. Senden önce de ebedî olarak yaşayacak hiçbir insan yaratmadık; sen ölürsen onlar ebedî mi kalacaklar?
  35. Herkes, ölümü tadacak ve sizi, bir sınama olarak hayırla, şerle de denemedeyiz ve dönüp tapımıza geleceksiniz.
  36. Kâfir olanlar, seni görünce ancak alaya alırlar, bu mudur derler, mâbutlarınızı anan, halbuki onlar rahmânı anmayı inkâr ederler.
  37. İnsan, pek aceleci yaratılmıştır; delillerimi yakında göstereceğim size, acele etmeyin.
  38. Doğru söylüyorsanız derler, ne zaman yerine gelecek vaadiniz?
  39. Bir bilselerdi kâfir olanlar önlerinden, artlarından kendilerini saran ateşi defedemeyecekleri ve hiçbir yardım da göremeyecekleri zamânı.
  40. Hattâ o gün, onlara birdenbire geliverecek de şaşırtacak onları ve onu reddetmeye güçleri yetmeyeceği gibi mühlet de verilmeyecek onlara.
  41. Andolsun ki senden önceki peygamberlerle de alay edilmiştir de onlarla alayları yüzünden alay ettikleri azâba uğrayıvermişlerdir.
  42. De ki: Kim koruyabilir rahmandan sizi geceleyin ve gündüzün? Fakat onlar, Rablerini anmaktan yüz çevirirler.
  43. Onların, azâbımızı kendilerinden menedecek bir mâbutları mı var yoksa? O mâbutların, ne kendilerine yardım etmeye güçleri yeter, ne de bizden bir yardım görür kâfirler.
  44. Hattâ biz, onların da, atalarının da ömürlerini uzattık, ömürleri boyunca onları geçindirdik, fakat görmezler mi ki yerlerine, yurtlarına girip hâkim oldukları yerleri daraltıp azaltmadayız; hâlâ onlar mı üstün olanlar?
  45. De ki: Ben sizi vahiyle korkutup duruyorum ancak, fakat sağırlar, korkutuldukları zaman da kendilerini dâvet edenin sözünü duymazlar.
  46. Fakat onlara Rabbinin azâbından bir koku bile esse derhal eyvahlar olsun bize derler gerçekten de biz zâlimdik.
  47. Kıyâmet günü, adâlet terâzilerini kuracağız, hiçbir kimse hiçbir şeyde haksızlığa uğramıyacak, hattâ hardal tânesi ağırlığında bir işin bile karşılığını vereceğiz, bizim hesap görüşümüz yeter.
  48. Ve andolsun ki Mûsâ´ya ve Hârûn´a, hakkı bâtıldan ayıran ve çekinenlere ışık ve öğüt olan kitabı verdik.
  49. O çekinenler, görmedikleri halde Rablerinden korkarlar ve kıyâmetten ürküp titrerler.
  50. Ve bu da kutlu Kur´ân´dır, bunu da indirdik; inkâr mı edeceksiniz onu?
  51. Andolsun ki daha önce İbrâhim´e onu doğru yola sevkedecek delilleri vermiştik ve onun, buna ehil olduğunu da biliyorduk.
  52. Hani atasına ve kavmine, nedir bu tapıp durduğunuz heykeller demişti.
  53. Biz dediler, atalarımızı bunlara tapıyor bulduk.
  54. O da andolsun ki demişti, siz de apaçık bir sapıklık içindesiniz, atalarınız da.
  55. Onlar, bize bir gerçekle mi geldin demişlerdi, yoksa oyun oynayanlardan mısın?
  56. O, hayır demişti, Rabbiniz, göklerin ve yeryüzünün Rabbidir, onları yaratmıştır ve ben de bu söze tanık olanlardanım.
  57. Ve andolsun Allah´a ki siz dönüp gittikten sonra ben, onlara yapacağımı yapacağım.
  58. Onları param-parça etti, yalnız, ona baş vursunlar diye büyüklerini bıraktı.
  59. Mâbutlarımıza kim yaptı bu işi dediler, şüphe yok ki o gerçekten de zâlimlerden.
  60. Bir genç duymuştuk dediler, İbrâhim deniyordu adına, onlardan bahsediyordu.
  61. Öyleyse dediler, onu halkın gözü önüne getirin de söylediği söze tanıklıkta bulunsunlar.
  62. Ey İbrâhim dediler, bu işi sen mi yaptın mâbutlarımıza?
  63. O, belki de şu put yapmıştır bu işi dedi, büyükleri bu, söyliyebilirse sorun ona.
  64. Birbirlerine dönüp de gerçekten de zâlimsiniz siz dediler.
  65. Sonra başlarını eğdiler ve andolsun ki dediler, sen de bunların konuşmadığını bilirsin.
  66. İbrâhim, peki dedi, öyleyse Allah´ı bırakıp da ne diye tapıyorsunuz size ne bir faydası dokunan, ne bir zararı gelen şeylere?
  67. Yuh size de, Allah´ı bırakıp taptığınız şeylere de; akıl etmez misiniz ki?
  68. Bir şey yapacaksanız dediler, yakın onu da mâbutlarınıza yardım edin.
  69. Ey ateş dedik, soğu İbrâhim´e karşı ve bir zarar verme ona.
  70. Onlar, İbrâhim´e bir düzen kurmak istedilerse de biz, onları en büyük bir ziyâna uğrattık.
  71. Onu da, Lût´u da kurtarıp âlemlere kutlu ettiğimiz yere ulaştırdık.
  72. Ve ona İshak´ı verdik, Yakup´u da istemeden ihsân ettik ve hepsini de temiz ve iyi kişiler kıldık.
  73. Onları öyle rehberler ettik ki emrimizle halkı doğru yola sevk ederler ve onlara hayırlı işleri, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik ve onlar, bize ibâdet eden kişilerdi.
  74. Ve Lût´a da peygamberlik ve bilgi verdik ve halkı, kötü işlerde bulunan şehirden kurtardık onu; gerçekten de onlar, kötü ve buyruktan çıkmış bir topluluktu.
  75. Ve rahmetimize ithâl ettik onu; gerçekten de temiz kişilerdendi o.
  76. Ve Nûh da bundan önce hani nidâ etmişti de duâsını kabûl etmiştik, onu ve âilesini, yürekleri bile yakan pek büyük bir dertten kurtarmıştık.
  77. Ve delillerimizi yalanlayan bir topluluğa karşı yardım etmiştik ona; gerçekten de kötü bir topluluktu onlar ve bu yüzden hepsini de sulara boğmuştuk.
  78. Dâvûd´la Süleyman da, hani bir topluluğun koyunları, geceleyin birisinin tarlasına yayılmış, harâp etmişti de bu hususta hüküm vermişlerdi ve biz de hükümlerine tanık olmuştuk.
  79. O hükmü, biz anlatmıştık Süleyman´a ve hepsine de peygamberlik ve bilgi vermiştik ve berâberce Tanrıyı tenzîh etmek için dağları ve kuşları, Dâvûd´a râm ettik ve bunları yaptık, gücümüz yeter yapmaya.
  80. Ve ona, sizi savaşlarda koruması için zırh yapma sanatını öğrettik, hâlâ mı şükretmezsiniz?
  81. Ve Süleyman´a kasırga gibi esen rüzgârı râm ettik, emriyle, kutladığımız yere esip giderdi ve biz her şeyi biliriz.
  82. Ve Şeytanlardan, onun için denize dalıp ona mücevherat çıkaranlar ve bundan başka daha ayrı işler yapanlar da vardı ve biz de onları korurduk.
  83. Ve Eyyub da hani Rabbine nidâ etmişti de gerçekten demişti, bana zarar dokundu ve sen, merhametlilerin en merhametlisisin.
  84. Derken duâsını kabûl ettik de ne zarara uğradıysa giderdik ve katımızdan rahmet ve ibâdet edenlere ibret olmak üzere ona âilesini ve onlarla berâber daha da bir mislini verdik.
  85. Ve İsmâîl de, İdris de, Zül-Kifl de, hepsi de sabredenlerdendi.
  86. Ve onları rahmetimize ithâl ettik; gerçekten de temiz kişilerdendi onlar.
  87. Ve Zün-nun da hani öfkelenip gitmişti de sanmıştı ki bizim gücümüz yetmeyecek ona; derken karanlıklarda nidâ ederek gerçekten de senden başka yoktur tapacak, tenzîh ederim seni ve şüphe yok ki ben, zâlimlerden oldum demişti.
  88. Derken duâsını kabûl etmiştik onun ve gamdan kurtarmıştık onu ve böyle kurtarırız insanları.
  89. Ve hani Zekeriyya da Rabbine nidâ etmiş ve Rabbim demişti, beni yalnız bırakma ve sensin mîrasçıların en hayırlısı.
  90. Derken duâsını kabûl etmiştik onun ve ona Yahya´yı vermiştik ve karısının kısırlığını gidermiştik, doğurmaya kabiliyet vermiştik. Onlar, hayırlı işlerde koşuşurlar, yarışırlar ve umarak, korkarak bize duâ ederlerdi ve onlar, bize karşı gönül alçaklığı gösterirlerdi.
  91. Hani, bir de ırzını koruyan o kız vardı, onu da an; biz, ona rûhumuzdan üflemiştik ve onu ve oğlunu, âlemlere bir delil yapmıştık.
  92. Hiç şüphe yok ki bir tek ümmetsiniz siz ve ben Rabbinizim, bana kulluk edin.
  93. Dîne âit işlerinde, kendi aralarında bölük-bölük oldu onlar ve hepsi de dönüp bizim tapımıza gelecek.
  94. İnanarak iyi işlerde bulunanların çalışmaları, inkâr edilmez ve biz, şüphe yok ki onları yazmadayız.
  95. Helâk ettiğimiz bir şehir halkının, dönüp bizim tapımıza gelmemesine imkân yok.
  96. Sonunda Ye´cüc ve Me´cuc´un seti açılınca ve onlar, her tepeden yeryüzüne saldırınca.
  97. Ve gerçek vait yaklaşınca işte o zaman kâfir olanlar, gözlerini dikip kalacaklar ve yazıklar olsun bize diyecekler, bundan gafildik, hattâ zâlimdik biz.
  98. Şüphe yok ki siz de, Allah´ı bırakıp taptıklarınız da cehennem odunusunuz, siz, oraya gireceksiniz.
  99. Şunlar, mâbud olsalardı oraya uğramazlardı, halbuki hepsi de orada ebedîdir.
  100. Orada şiddetle inleyerek nefes alacak onlar ve onlar, orada hiçbir şey duymayacaklar.
  101. Fakat kendilerine, tarafımızdan güzel bir vaitte bulunulan, haklarında iyilik takdîr edilen kimseler, oradan uzaklaşmışlardır.
  102. Orasının en hafif bir sesini bilmez-duymaz onlar ve canlarının dilediği, arzuladığı şeylerin içinde ebedîdir onlar.
  103. O en büyük korku, onları hüzünlendirmez ve melekler, onları karşılarlar da işte derler, size vaadedilen gün, bugün.
  104. Biz o gün göğü, kitap sahîfe-lerini dürüp büker gibi dürüp bükeceğiz; önce nasıl yaratmaya başladıysak tekrar yaratacağız, bu, vaadimizdir bizim ve gerçekten de yapacağız bunu, gücümüz yeter yapmaya.
  105. Andolsun ki biz, Tevrat´tan sonra Zebur´da da yazdık: Şüphe yok ki yeryüzü, temiz kullarıma mîras kalır.
  106. Şüphe yok ki bu, kullukta bulunan topluluğa bir tebliğdir.
  107. Ve biz seni, ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
  108. De ki: Bana, mâbûdumuzun, bir tek mâbut olduğu vahyedildi ancak, Müslüman oluyor musunuz siz de?
  109. Eğer yüz çevirirlerse de ki: Aynı tarzda hepinize de bildirdim ve size vaadedilen yakında mı olacak, uzak bir zamanda mı, onu bilmem ben.
  110. Şüphe yok ki o, açık konuşulan sözü de bilir, gizlediğiniz sözü de.
  111. Ve bildirdiğim, sizi bir sınama ve bir zamanadek geçindirme de olabilir, onu da bilmem ben.
  112. Dedi ki: Rabbim, gerçek olarak hükmet ve Rabbimiz olan rahmânın yardımını dileriz onun hakkında söylediğiniz aslı olmayan sözler yüzünden.
Yazar: Adem Uğur - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler.
  2. Rablerinden kendilerine ne zaman yeni bir ihtar gelse, onlar bunu, hep alaya alarak dinlerler.
  3. Kalpleri hep eğlencede(gaflette), hem o zalimler şu gizli fısıltıyı yaptılar: Bu (Muhammed), sizin gibi bir beşer olmaktan başka nedir ki! Siz şimdi gözünüz göre göre büyüye mi kapılıyorsunuz?
  4. (Peygamber) dedi ki: Rabbim, yerde ve gökte (söylenmiş) her sözü bilir. O, hakkıyla işiten ve bilendir.
  5. Hayır, dediler, (bunlar) saçma sapan rüyalardır; bilakis onu kendisi uydurmuştur; belki de o, şairdir. (Eğer öyle değilse) bize hemen, öncekilere gönderilenin benzeri bir âyet getirsin.
  6. Bunlardan önce helâk ettiğimiz hiçbir belde iman etmemişti; şimdi bunlar mı iman edecekler?
  7. Biz, senden önce de, kendilerine vahiy verdiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız bilenlerden sorunuz.
  8. Biz onları (peygamberleri), yemek yemez birer (cansız) ceset olarak yaratmadık. Onlar (bu dünyada) ebedî de değillerdir.
  9. Sonra onlara (verdiğimiz) sözü yerine getirdik; böylece, hem onları hem de dilediğimiz (başka) kimseleri kurtuluşa erdirdik; müsrifleri de helâk ettik.
  10. Andolsun, size içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik. Hâla akıllanmaz mısınız?
  11. Zalim olan nice beldeyi kırıp geçirdik; arkasından da nice başka topluluklar vücuda getirdik.
  12. Azabımızı hissettiklerinde bir de bakarsın ki oralardan (azap bölgesinden) kaçıyorlar!
  13. Kaçmayın! İçinde bulunduğunuz refaha ve yurtlarınıza dönün! Çünkü size sorular sorulacak!
  14. Vay başımıza gelenlere! dediler; gerçekten biz zalim insanlarmışız.
  15. Biz kendilerini, kuruyup biçilmiş ekine, sönmüş ateşe çevirinceye kadar bu feryatları sürüp gider.
  16. Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyuncular (işi, eğlencesi) olarak yaratmadık.
  17. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi tarafımızdan edinirdik. (Bu irademizin eseri olurdu. Ama) biz (bunu) yapanlardan değiliz.
  18. Bilakis biz, hakkı bâtılın tepesine bindiririz de o, bâtılın işini bitirir. Bir de bakarsınız ki, bâtıl yok olup gitmiştir. (Allah´a) yakıştırdığınız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size!
  19. Göklerde ve yerde kimler varsa O´na aittir. O´nun huzurunda bulunanlar, O´na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar.
  20. Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz (Allah´ı) tesbih ederler.
  21. Yoksa (o müşrikler), yerden birtakım tanrılar edindiler de, (ölüleri) onlar mı diriltecekler?
  22. Eğer yerde ve gökte Allah´tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök, (bunların nizamı) kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki Arş´ın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir.
  23. Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz; onlar ise sorguya çekileceklerdir.
  24. Yoksa O´ndan başka birtakım tanrılar mı edindiler? De ki: Haydi delillerinizi getirin! İşte benimle beraber olanların Kitab´ı ve benden öncekilerin Kitab´ı. Hayır, onların çoğu hakkı bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler.
  25. Senden önce hiçbir resûl göndermedik ki ona: "Benden başka İlâh yoktur; şu halde bana kulluk edin" diye vahyetmiş olmayalım.
  26. Rahmân (olan Allah, melekleri) evlât edindi, dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir. Bilakis (melekler), lütuf ve ihsana mazhar olmuş kullardır.
  27. O´ndan (emir almazdan) önce konuşmazlar; onlar, sadece O´nun emri ile hareket ederler.
  28. Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. Onlar, Allah korkusundan titrerler!
  29. Onlardan her kim: "Tanrı O değil, benim!" derse, biz onu cehennemle cezalandırırız. İşte biz, zalimlere böyle ceza veririz!
  30. İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?
  31. Onları sarsmasın diye yeryüzünde bir takım dağlar diktik. Orada geniş geniş yollar açtık; ta ki maksatlarına ulaşsınlar.
  32. Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptık. Onlar ise, gökyüzünün âyetlerinden yüz çevirirler.
  33. O, geceyi, gündüzü, güneşi, ayı... yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler.
  34. Biz, senden önce de hiçbir beşere ebedîlik vermedik. Şimdi sen ölürsen, sanki onlar ebedî mi kalacaklar?
  35. Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz.
  36. (Resûlüm!) Kâfirler seni gördükleri zaman: "Sizin ilâhlarınızı diline dolayan bu mu?" diyerek seni hep alaya alırlar. Halbuki onlar, çok esirgeyici Allah´ın Kitabını inkâr edenlerin ta kendileridir.
  37. İnsan, aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır. Size âyetlerimi göstereceğim; benden acele istemeyin.
  38. Eğer, diyorlar, doğru iseniz, ne zaman (gerçekleşecek) bu tehdit?
  39. İnkâr edenler, yüzlerinden ve sırtlarından (saran) ateşi savamayacakları, kendilerine yardım dahi edilmeyeceği zamanı bir bilselerdi!
  40. Bilâkis kendilerine o (kıyamet) öyle âni gelir ki, onları şaşırtır. Artık, ne reddedebilirler onu, ne de kendilerine mühlet verilir.
  41. Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi; ama onları alaya alanları, o alay konusu ettikleri şey kuşatıverdi.
  42. De ki: Allah´a karşı sizi gece gündüz kim koruyacak? Buna rağmen onlar Rablerini anmaktan yüz çevirirler.
  43. Yoksa kendilerini bize karşı savunacak birtakım ilâhları mı var? (O ilâh dedikleri şeyler) kendilerine bile yardım edecek güçte değildirler. Onlar bizden de alâka ve destek görmezler.
  44. Evet, onları da, atalarını da barındırdık. Nihayet ömür kendilerine (hiç bitmeyecek gibi) uzun geldi. Oysa onlar, bizim gelip (kâfirlere ait) araziyi çevresinden eksilteceğimizi görmezler mi? Şu halde, üstün gelen onlar mı?
  45. De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar.
  46. Andolsun, onlara Rabbinin azabından ufak bir esinti dokunsa, hiç şüphesiz, "Vah bize! Hakikaten biz zalim kimselermişiz!" derler.
  47. Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz.
  48. Andolsun biz, Musa ve Harun´a, takvâ sahipleri için bir ışık, bir öğüt ve Furkan´ı verdik.
  49. (O takvâ sahipleri ki) onlar, görmedikleri halde Rablerine candan saygı gösterirler. Yine onlar, kıyametten korkan kimselerdir.
  50. İşte bu (Kur´an) da, bizim indirdiğimiz hayırlı ve faydalı bir öğüttür. Şimdi onu inkâr mı ediyorsunuz?
  51. Andolsun biz İbrahim´e daha önce rüşdünü vermiştik. Biz onu iyi tanırdık.
  52. O, babasına ve kavmine: Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor? demişti.
  53. Dediler ki: Biz, babalarımızı bunlara tapar kimseler bulduk.
  54. Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz, dedi.
  55. Dediler ki: Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen oyunbazlardan biri misin?
  56. Hayır, dedi, sizin Rabbiniz, yarattığı göklerin ve yerin de Rabbidir ve ben buna şahitlik edenlerdenim.
  57. Allah´a yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım!
  58. Sonunda İbrahim onları paramparça etti. Yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye.
  59. Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir, dediler.
  60. (Bir kısmı:) Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrahim denilirmiş, dediler.
  61. O halde, dediler, onu hemen insanların gözü önüne getirin. Belki şahitlik ederler.
  62. Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim? dediler.
  63. Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa! dedi.
  64. Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) "Zalimler sizlersiniz, sizler!" dediler.
  65. Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun, dediler.
  66. İbrahim: Öyleyse, dedi, Allah´ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar vermeyen bir şeye hâla tapacak mısınız?
  67. Size de, Allah´ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz akıllanmaz mısınız?
  68. (Bir kısmı:) Eğer iş yapacaksanız, yakın onu da tanrılarınıza yardım edin! dediler.
  69. Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol! dedik.
  70. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk.
  71. Biz, onu ve Lût´u kurtararak, içinde cümle âleme bereketler verdiğimiz ülkeye ulaştırdık.
  72. Ona (İbrahim´e), İshak´ı ve fazladan bir bağış olmak üzere Ya´kub´u lütfettik; herbirini sâlih insanlar yaptık.
  73. Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, daima bize ibadet eden kimselerdi.
  74. Lût´a gelince, ona da hüküm (hakimlik, peygamberlik, hükümdarlık) ve ilim verdik; onu, çirkin işler yapmakta olan memleketten kurtardık. Zira onlar (o memleketin halkı), gerçekten fena işler yapan kötü bir kavimdi.
  75. Onu (Lût´u) rahmetimize kabul ettik; çünkü o, sâlihlerden idi.
  76. Daha önce Nuh da dua etmiş, biz onun duasını kabul etmiştik. Böylece, kendisini ve (iman eden) yakınlarını büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
  77. Onu, âyetlerimizi inkâr eden kavimden koruduk. Gerçekten onlar, fena bir kavim idi; bu yüzden topunu birden (suya) gömdük.
  78. Davud ve Süleyman´ı da (an). Bir zaman, bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı: bir gurup insanın koyun sürüsü, geceleyin başıboş bir vaziyette bu ekinin içine dağılıp ziyan vermişti. Biz onların hükmünü görüp bilmekte idik.
  79. Böylece bunu (bu fetvayı) Süleyman´a biz anlatmıştık. Biz, onların her birine hüküm (hükümdarlık, peygamberlik) ve ilim verdik. Kuşları ve tesbih eden dağları da Davud´a boyun eğdirdik. (Bunları) biz yapmaktayız.
  80. Ona, savaş sıkıntılarınızdan sizi koruması için zırh yapmayı öğrettik. Artık şükredecek misiniz?
  81. Süleyman´ın emrine de kasırga (gibi esen) rüzgârı verdik; onun emriyle içinde bereketler yarattığımız yere doğru eserdi. Biz herşeyi biliriz.
  82. Şeytanlar arasından da, onun için dalgıçlık eden (ve inciler çıkaran) ve bundan başka işler görenler vardı. Biz onları gözetim altında tutuyorduk.
  83. Eyyub´u da (an). Hani Rabbine: "Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin" diye niyaz etmişti.
  84. Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.
  85. İsmail´i, İdris´i ve Zülkifl´i de (yâdet). Hepsi de sabreden kimselerdendi.
  86. Onları rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi kimselerdendi.
  87. Zünnûn´u da (Yunus´u da zikret). O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde: "Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!" diye niyaz etti.
  88. Bunun üzerine onun duasını kabul ettik ve onu kederden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız.
  89. Zekeriyya´yı da (an). Hani o, Rabbine şöyle niyaz etmişti: Rabbim! Beni yalnız bırakma! Sen, vârislerin en hayırlısısın, (her şey sonunda senindir).
  90. Biz onun da duasını kabul ettik ve ona Yahya´yı verdik; eşini de kendisi için (çocuk doğurmaya) elverişli kıldık. Onlar (bütün bu peygamberler), hayır işlerinde koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı; onlar, bize karşı derin saygı içindeydiler.
  91. Irzını iffetle korumuş olanı (Meryem´i de an.) Biz ona ruhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu cümle âlem için bir ibret kıldık.
  92. Hakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenler) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin.
  93. (İnsanlar) kendi aralarında (din ve devlet) işlerinin birliğini bozdular. Halbuki hepsi bize döneceklerdir.
  94. Bu durumda her kim mümin olarak iyi davranışlar yaparsa onun çabasını görmezlikten gelmek olmaz. Zira biz onu yazmaktayız.
  95. Helâk ettiğimiz bir belde için artık (yeniden mâmur olmak) imkânsızdır; çünkü onlar geri dönemeyeceklerdir.
  96. Nihayet Ye´cûc ve Me´cûc (sedleri) açıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman;
  97. Ve gerçek vaad (ölüm, kıyamet) yaklaşınca, birden, inkâr edenlerin gözleri donakalır! "Yazıklar olsun bize! (derler), gerçekten biz, bu durumdan habersizmişiz; hatta biz zalim kimselermişiz."
  98. Siz ve Allah´ın dışında taptığınız şeyler cehennem yakıtısınız. Siz oraya gireceksiniz.
  99. Eğer onlar birer tanrı olsalardı oraya (cehenneme) girmezlerdi. Halbuki hepsi (tapanlar da tapılanlar da) orada ebedî kalacaklardır.
  100. Orada onlara inim inim inlemek düşer. Yine onlar orada (hiçbir iyi haber) duymazlar.
  101. Tarafımızdan kendilerine güzel âkıbet takdir edilmiş olanlara gelince, işte bunlar cehennemden uzak tutulurlar.
  102. Bunlar onun uğultusunu duymazlar; gönüllerinin dilediği nimetler içinde ebedî kalırlar.
  103. En büyük dehşet dahi onları tasalandırmaz. Melekler kendilerini şöyle karşılar: İşte bu size vâdedilmiş olan (mutlu) gününüzdür.
  104. (Düşün o) günü ki, yazılı kâğıtların tomarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz. Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz. (Bu,) üzerimize aldığımız bir vaad oldu. Biz, (vâdettiğimizi) yaparız.
  105. Andolsun Zikir´den sonra Zebur´da da: "Yeryüzüne iyi kullarım vâris olacaktır" diye yazmıştık.
  106. İşte bunda, (bize) kulluk eden bir kavim için bir mesaj vardır.
  107. (Resûlüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
  108. De ki: Bana sadece, sizin ilâhınızın ancak bir tek Allah olduğu vahyedildi. Hâla müslüman olmayacak mısınız?
  109. Eğer yüz çevirirlerse de ki: (Bana emrolunanı) hepinize açıkladım. Artık size vâdolunan şey (mahşerde toplanma zamanınız) yakın mı uzak mı, bilmiyorum.
  110. Şüphesiz Allah sözün açığını da bilir, gizli tuttuklarınızı da bilir.
  111. Bilmiyorum, belki de o (azabın ertelenmesi), sizi denemek ve bir zamana kadar sizi (imkânlardan) faydalandırmak içindir.
  112. (Muhammed:) Rabbim! (Onlar hakkında) adaletinle hükmünü ver. Bizim Rabbimiz Rahmân´dır. Sizin anlattıklarınıza karşı yardımı umulandır, dedi.
Yazar: Ali Bulaç - Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı Meal ve Sözlük
  1. İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar.
  2. Rablerinden kendilerine yeni bir hatırlatma gelmeyiversin, bunu mutlaka oyun konusu yaparak dinliyorlar.
  3. Onların kalpleri tutkuyla oyalanmadadır. Zulmedenler, gizlice fısıldaştılar: "Bu sizin benzeriniz olan bir beşer değil mi? Öyleyse, göz göre göre büyüye mi geleceksiniz?"
  4. Dedi ki: "Benim Rabbim, gökte ve yerde söylenen-sözü bilir; O, işitendir, bilendir."
  5. "Hayır" dediler. (Bunlar) Karmakarışık düşlerdir; hayır, onu kendisi uydurmuştur; hayır o bir şairdir. Böyle değilse, öncekilere gönderildiği gibi bize de bir ayet (mucize) getirsin."
  6. Kendilerinden evvel yıkıma uğrattığımız hiçbir ülke (halkı) iman etmemişti; şimdi bunlar mı iman edecek?
  7. Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkekler dışında elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o halde zikir ehline sorun.
  8. Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ölümsüz değillerdi.
  9. Sonra onlara verdiğimiz söze sadık kaldık, böylece onları ve dilediklerimizi kurtardık da ölçüsüz davrananları yıkıma uğrattık.
  10. Andolsun, size (bütün durumlarınızı kapsayan) zikrinizin içinde bulunduğu bir kitap indirdik. Yine de akıllanmayacak mısınız?
  11. Biz, zulmeden ülkelerden nicesini kırıp geçirdik ve bunun ardından bir başka kavmi meydana getirdik.
  12. Bizim zorlu-azabımızı hissettikleri zaman, oradan büyük bir hızla uzaklaşıp kaçıyorlardı.
  13. "Uzaklaşıp-kaçmayın, içinde şımarıp azdığınız refaha ve yurtlarınıza dönün; çünkü sorguya çekileceksiniz."
  14. "Yazıklar bize" dediler. "Gerçekten biz, zalimmişiz."
  15. Onların bu yakınmaları, Biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ocak durumuna getirinceye kadar son bulmadı.
  16. Biz, bir ´oyun ve oyalanma konusu´ olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık.
  17. Eğer bir ´oyun ve oyalanma´ edinmek isteseydik, bunu, Kendi Katımız´dan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık.
  18. Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah´a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size.
  19. Göklerde ve yerde kim varsa O´nundur. O´nun yanında olanlar, O´na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve yorgunluk duymazlar.
  20. Gece ve gündüz, hiç durmaksızın tesbih ederler.
  21. Yoksa onlar, yerden birtakım ilahlar edindiler de, onlar mı (ölüleri) diriltecekler?
  22. Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah´ın dışında ilahlar olsaydı, elbette, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendiregeldikleri şeylerden Yücedir.
  23. O, yaptıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler.
  24. Yoksa O´ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: "Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (kitabı) ve benden öncekilerin de zikri." Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çeviriyorlar.
  25. Senden önce hiçbir elçi göndermedik ki, ona şunu vahyetmiş olmayalım: "Benden başka İlah yoktur, öyleyse Bana ibadet edin."
  26. "Rahman (olan Allah) çocuk edindi" dediler. O, (bu yakıştırmadan) Yücedir. Hayır, onlar (melekler) ikrama layık görülmüş kullardır.
  27. Onlar sözle (bile olsa) O´nun önüne geçmezler ve onlar O´nun emriyle yapıp-etmektedirler.
  28. O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir; onlar şefaat etmezler (kendisinden) hoşnut olunandan başka. Ve onlar, O´nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır.
  29. Onlardan her kim: "Gerçekten ben, O´nun dışında bir ilahım" diyecek olsa, bu durumda Biz onu cehennemle cezalandırırız. Zalimleri Biz böyle cezalandırırız.
  30. O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?
  31. Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, sabit dağlar yarattık ve doğru gidebilsinler diye geniş yollar açtık.
  32. Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar.
  33. Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O´dur; her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor.
  34. Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar?
  35. Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz.
  36. İnkar edenler seni gördüklerinde, seni yalnızca alay-konusu ediyorlar (ve:) "Sizin ilahlarınızı diline dolayan bu mu?" (derler.) Oysa Rahman (olan Allah)ın sözünü (kitabını) inkar edenler kendileridir.
  37. İnsan aceleden (aceleci olarak) yaratıldı. Size ayetlerimi yakında göstereceğim. Şimdi hemen acele etmeyin.
  38. "Eğer doğruyu söylüyor iseniz, bu vaid (edilen günün sorgu ve azabı) ne zamandır?" derler.
  39. O inkar edenler, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi püskürtemeyecekleri ve hiç yardım alamayacakları zamanı bir bilselerdi.
  40. Hayır, onlara apansız gelecek de, böylece onları şaşkına çevirecek; artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ve ne onlara süre tanınacak.
  41. Andolsun, senden önceki elçilerle de alay edildi, fakat içlerinden küçük düşürenleri, o alaya aldıkları (azap) sarıp-kuşatıverdi.
  42. De ki: "Gece ve gündüz sizi Rahman (olan Allah)tan kim koruyabilir?" Hayır, onlar Rablerini zikirden yüz çevirenlerdir.
  43. Yoksa Bize karşı kendilerini, engelleyerek koruyabilecek ilahları mı var? Onların kendi nefislerine bile yardıma güçleri yetmez ve onlar Bizden yakınlık bulamazlar.
  44. Evet, Biz onları ve atalarını yararlandırdık; öyle ki, ömür onlara (hiç bitmeyecekmiş gibi) uzun geldi. Fakat şimdi, Bizim gerçekten yere gelip onu etrafından eksiltmekte olduğumuzu görmüyorlar mı? Şu halde, üstün gelenler onlar mı?
  45. De ki: "Ben sizi yalnızca vahy ile uyarıp-korkutuyorum. Ancak sağır olanlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler."
  46. Andolsun, onlara Rabbinin azabından ´bir ufak esinti´ dokunacak olsa hiç tartışmasız; "Eyvahlar bize, gerçekten bizler zulme sapanlarmışız" diyecekler.
  47. Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiçbir nefis hiçbir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak Biz yeteriz.
  48. Andolsun, Biz Musa´ya ve Harun´a, takva sahipleri için bir aydınlık ve bir öğüt (zikir) olarak, hak ile batılı birbirinden ayıran (furkan)ı verdik.
  49. Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O´nu görmedikleri halde) bir haşyet içindedirler ve onlar, kıyamet saatinden ´içleri titremekte olanlardır.´
  50. Bu, Bizim ona indirdiğimiz mübarek bir zikirdir. Şu halde onu inkar edecek olanlar siz misiniz?
  51. Andolsun, bundan önce İbrahim´e rüşdünü vermiştik ve Biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik.
  52. Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?
  53. "Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk" dediler.
  54. Dedi ki: "Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz."
  55. ´Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa (bizimle) oyun oynayanlardan mısın?"
  56. "Hayır" dedi. "Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir, onları Kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehadet edenlerdenim."
  57. "Andolsun Allah´a, sizler arkanızı dönüp gittikten sonra, ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım."
  58. Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye.
  59. "Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir" dediler.
  60. "Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik" dediler.
  61. Dediler ki: "Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar."
  62. Dediler ki: "Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?"
  63. "Hayır" dedi. "Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin."
  64. Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; "Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)" dediler.
  65. Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: "Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin."
  66. Dedi ki: "O halde, Allah´ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?"
  67. "Yuh size ve Allah´tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?"
  68. Dediler ki: "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun."
  69. Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahim´e karşı soğuk ve esenlik ol."
  70. Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat Biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık.
  71. Onu ve Lut´u kurtarıp içinde, alemler (insanlık) için bereketler kıldığımız yere (ülkeye) çıkardık.
  72. Ona İshak´ı armağan ettik, üstüne de Yakub´u; her birini salihler kıldık.
  73. Ve onları, Kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan-fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar Bize ibadet edenlerdi.
  74. Lut´a da bir hüküm ve ilim verdik ve onu çirkin işler yapmakta olan şehirden kurtardık. Şüphesiz onlar, bozulmaya uğrayan kötü bir kavimdi.
  75. Onu rahmetimize soktuk, çünkü o, salihlerdendi.
  76. Nuh da; daha önce çağrıda bulunduğu zaman, Biz onun çağrısına cevap verdik, onu ve ailesini büyük bir üzüntüden kurtardık.
  77. Ve ayetlerimizi yalanlayan kavimden ´ona yardım edip-öcünü aldık´. Şüphesiz onlar, kötü bir kavimdi, Biz de onların tümünü suya batırıp boğduk.
  78. Davud ve Süleyman da; hani kavmin hayvanlarının içine girip yayıldığı ekin-tarlaları konusunda hüküm yürütüyorlardı. Biz onların hükmüne şahid idik.
  79. Biz bunu (hükmü) Süleyman’a kavrattık, her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar Biz idik.
  80. Ve sizin için ona, zorlu-savaşınızda sizi korusun diye, ´(madeni) giyim-sanatını´ öğrettik. Buna rağmen siz şükredenler misiniz?
  81. Süleyman için de, fırtına biçiminde esen rüzgara (boyun eğdirdik) ki, kendi emriyle, içinde bereketler kıldığımız yere akıp giderdi. Biz herşeyi bilenleriz.
  82. Onun için denizde dalgıçlık yapan ve bundan başka iş(ler) de gören şeytanlardan kimseleri de (emrine verdik). Biz onların koruyucuları idik.
  83. Eyüp de; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: "Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın."
  84. Böylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik; ona Katımız´dan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik.
  85. İsmail, İdris ve Zü´l-Kifl, hepsi sabredenlerdendi.
  86. Onları rahmetimize soktuk, şüphesiz onlar salih kimselerdi.
  87. Balık sahibi (Yunus´u da); hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki; bundan dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın karnındaki) Karanlıklar içinde: "Senden başka İlah yoktur, Sen Yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum" diye çağrıda bulunmuştu.
  88. Bunun üzerine duasına icabet ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte Biz, iman edenleri böyle kurtarırız.
  89. Zekeriya da; hani Rabbine çağrıda bulunmuştu: "Rabbim, beni yalnız başıma bırakma, sen mirasçıların en hayırlısısın."
  90. Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya´yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak Bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi.
  91. Irzını koruyan (Meryem); Biz ona Kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık.
  92. Gerçekten, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse Bana ibadet ediniz.
  93. Onlar, işlerini kendi aralarında parça parça dağıttılar (dinlerinde bölünmeler yaptılar); hepsi Bize döneceklerdir.
  94. Artık kim, bir mü´min olarak salih amellerde bulunursa, onun çabası için (karşılık olarak) küfran (nankörlük) yoktur. Şüphesiz Biz, onun yazıcılarıyız.
  95. Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
  96. Yecuc ve Mecuc (un sedleri) açıldığında, onlar her bir tepeden akın ederler;
  97. Gerçek olan va´d yaklaşmıştır, işte o zaman, inkar edenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak: "Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zalim kimselerdik" (diyecekler).
  98. Gerçekten siz de, Allah´ın dışında taptıklarınız da cehennemin odunusunuz, siz ona varacaksınız.
  99. Eğer onlar (gerçek) ilahlar olsalardı, ona girmeyeceklerdi. Oysa onların tümü içinde temelli kalıcıdırlar.
  100. Orda kendileri için, ´kemikleri çatırdatan inlemeler´ vardır. Onlar orda işitmezler de.
  101. Ama Bizden kendilerine güzellik geçmiş bulunanlar; işte, onlar, ondan uzaklaştırılmışlardır.
  102. Onun uğultusunu bile duymazlar. Onlar nefislerinin arzuladığı (sayısız nimet) içinde ebedi kalıcıdırlar.
  103. Onları, o en büyük korku hüzne kaptırmaz ve: "İşte bu sizin gününüzdür, size va´dedilmişti" diye melekler onları karşılayacaklardır.
  104. Bizim, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu, Bizim üzerimizde bir vaiddir. Elbette, Biz yapıcılarız.
  105. Andolsun, Biz zikirden sonra Zebur´da da: "Şüphesiz Arz´a salih kullarım varisçi olacaktır" diye yazdık.
  106. Gerçek şu ki kulluk eden bir topluluk için bunda (Kur´an´da) ´açık bir mesaj´ (veya gerçek bir çıkış yolu) vardır.
  107. Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.
  108. De ki: "Gerçekten bana: -Sizin İlahınız yalnızca bir tek İlah´tır" diye vahyolunuyor; artık siz Müslüman olacak mısınız?"
  109. Buna rağmen yüz çevirecek olurlarsa, de ki: "Size eşitlik üzere açıklamada bulundum. Tehdit edildiğiniz (sorgu ve azap günü) yakın mı, uzak mı, bilemem."
  110. "Şüphesiz O, sözün açıkta söylenenini de bilmekte, saklamakta olduklarınızı da bilmektedir."
  111. "Bilemem; belki bu (sürenin açıklanmaması), sizin için bir (fitne) denemedir, (belki de) belli bir vakte kadar yararlanma (meta)dır."
  112. (Resulullah) Dedi ki: "Rabbim, hak ile hükmet. Bizim Rabbimiz, sizin her türlü nitelendirmelerinize karşı yardımına sığınılan Rahman (olan Allah)dır."
Yazar: Ali Fikri Yavuz - Kur'an-ı Kerim ve İzahlı Meal-i Alisi
  1. İnsanların hesab vakti (kıyamet günü) yaklaştı. Onlar ise, halâ bundan gaflette, yan çizib aldırmıyorlar.
  2. Rablerinden kendilerine gelen her yeni ihtarı, hep eğlenerek dinliyorlar.
  3. Kalbleri daima eğlencede (gaflette), hem o zalimler aralarında şu gizli fısıltıyı yaptılar: “- Bu, ancak sizin gibi bir insan. Artık göz göre sihre mi gidiyorsunuz? (Sihir ve yalanı mı tasdik ediyorsunuz, sizin gibi bir insan hiç peygamber olur mu?)
  4. (Hz. Peygamber, o müşriklere şöyle) dedi: “- Rabbim gökte ve yerde (söylenen) her sözü bilir. O, SEMÎ’dir = her şeyi işitir, ALÎM’dir = her şeyi bilir.
  5. (Müşriklerden bir kısmı şöyle) dediler: “- Hz. Muhammed’in (a.s.) getirdiği bu ayetler, rüya saçmalarıdır, yok onu kendisi uydurdu, yok o bir şairdir. Böyle değilse, evvelki peygamberlerin getirdiği mucizeler gibi, o da bize bir mucize getirsin.”
  6. Mekke, müşriklerinden evvel helâk ettiğimiz hiç bir memleket halkı iman etmedi; şimdi onlar mı iman edecekler?
  7. Biz, senden önce de, ancak kendilerine vahy ettiğimiz bir takım (senin gibi) erkek peygamberler gönderdik. Haydin, kitab ehli olanların alimlerine sorun, eğer bilmiyorsanız.
  8. Biz peygamberleri yemek yemez birer cesed olarak yaratmadık. Dünyada ebediyyen kalıcı da değildirler.
  9. Sonra onlara olan vadimizi doğruya çıkardık da hem onları, hem de dilediğimiz kimseleri kurtardık. Müşrikleri ise helak ettik.
  10. (Ey Kureyş topluluğu), size öyle muazzam bir kitap indirmişiz ki, (iman ettiğiniz kakdirde) bütün şerefiniz ondadır. Halâ akıllanmıyacak mısınız?
  11. Biz, kâfir olan nice memleket halkını kırıp geçirdik ve bunların helâkinden sonra da, başkalarını bir kavim olarak yarattık.
  12. Onlar azabımızın şiddetini duydukları zaman memleketlerinden kaçıyorlardı.
  13. (Melekler onlara şöyle dedi): “- Kaçmayın, içinde bulunduğunuz nimete ve evlerinize dönün; çünkü sorguya çekileceksiniz.”
  14. (Onlar kurtuluştan ümid keserek): “- Vay bizlere! Biz gerçekten zalimler idik.” dediler.
  15. Biz, onları, sönmüş kül yığını olarak biçilmiş bir ekin haline getirinceye kadar, hep sözleri bu feryad olmuştur.
  16. Biz, gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık.
  17. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık.
  18. Hayır, biz hakkı bâtılın tepesine atarız da onu parçalar. Bir de bakarsın, o anda (bâtıl) mahvolmuştur. (Allah çocuk edinmiştir, melekler Allah’ın kızlarıdır, gibi) Allah’a isnad ettiğiniz (noksan) vasıflardan ötürü size yazıklar olsun!...
  19. Göklerde ve yerde olan bütün varlıklar Allah’ındır. O’nun katındakiler (melekler), kendisine ibadet etmekten ne çekinirler, ne de yorulurlar.
  20. Gece gündüz, hep Allah’ı tesbih ederler, usanmazlar.
  21. Yoksa (Mekke halkı) bir takım ilâhlar edindiler de yerden ölüleri onlar mı diritecekler?
  22. Eğer yer ile gökte Allah’dan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesada uğrar, yok olurdu. O halde, Arş’ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) berî ve yücedir.
  23. Allah, yaptığından sorumlu olmaz; kullar ise sorumlu olurlar.
  24. Yoksa Allah’dan başka ilâhlar mı edindiler? (Ey Rasûlüm, onlara) de ki: “- (Putlara ibadete dair varsa) delilinizi getirin. İşte benimle beraber olanların kitabı (Kur’an) ve benden evvelki ümmetlerin kitabı! (Bu kitablarda Allah’a ortak koşulmamıştır).” Doğrusu, onların çoğu hakkı bilmezler (Kur’an ve Peygamberi tanımazlar) da onun için yüz çevirirler.
  25. Senden önce hiç bir peygamber göndermedik ki, ona şöyle vahyetmiş olmıyalım: “- Gerçek şu ki, benden başka İlâh yoktur. Onun için bana ibadet edin.”
  26. Böyle iken (Mekke halkı) dediler ki: “- Rahmân (çok merhametli olan Allah) çocuk edindi. (Melekler Allah’ın kızlarıdır, dendi).” Allah bundan münezzehtir. Doğrusu melekler, (Allah’ın çocukları değil) ikram olunmuş kullardır.
  27. Melekler, Allah’ın sözünün önüne geçmezler, hep onun emriyle hareket ederler.
  28. Allah, onların önlerindekinide, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir ve onlar, O’nun rıza verdiği kimselerden başkasına şefaat edemezler. Hepsi O’nun korkusundan titrerler.
  29. İçlerinden kim: “- Ben, O’ndan başka bir ilâhım.” derse, biz ona cehennemi ceza olarak veririz. Zalimleri, biz böyle cezanlandırırız.
  30. O kâfir olanlar, görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir halde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?
  31. Yeryüzünde, insanları çalkalamamak için sabit dağlar yarattık; dağlar arasında pek çok yollar yaptık ki, doğru gidebilsinler.
  32. Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Kâfirler ise, gökyüzünün alâmetlerinden (güneş, ay ve yıldızlarından = Allah’ın kudret ve azametine delâlet edişlerinden) yüz çeviriyorlar.
  33. Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Bunların her biri kendi dairesinde dolaşmaktadır.
  34. Biz, senden önce de hiç bir insana ebedilik vermedik. Şimdi sen vefat edersen, onlar ebedi mi kalacaklar? (Senin ölmenle rahata kavuşacaklarını mı sanıyorlar?).
  35. Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de, sonunda bize döndürüleceksiniz.
  36. (Ey Rasûlüm), O inkâr edenler, seni gördükleri zaman da seni alaya alıyorlar ve: “- Bu mu, ilâhlarınızı ayıblayıp duran?” diyorlar. Halbuki onlar, Rahmân’ın Kur’an’ını inkâr ediyorlar.
  37. İnsanda acelecilik yaratıldı. Yakında size (azaba dair) alâmetlerimi göstereceğim. Şimdi siz acele etmeyin.
  38. Bir de (Mekke Kâfirleri): “- Doğru söyleyenler iseniz, bu va’d ne zaman?” diyorlar.
  39. Peygamberi ve Kur’an’ı inkâr edenler, ne yüzlerinden, ne arkalarından ateşi men edemiyecekleri ve asla yardım olunamıyacakları vakti bir bilseler!... (Küfür üzere bulunmazlar ve azabı istemezlerdi.)
  40. Doğrusu bu azab (kıyamet), onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacaktır. Artık ne geri çevrilmesine güçleri yetecek, ne de kendilerine mühlet verilecektir.
  41. Yemin olsun ki, senden evvel bir çok peygamberlerle alay edildi de, içlerinden alay edenleri, o alay ettikleri şey (azab) kuşatıverdi.
  42. (Ey Rasûlüm, kâfirlere) de ki: “- Sizi, gece ve gündüz o Rahmân’dan kim koruyabilir?” Fakat onlar Rablerinin kitabından yüz çevirmişlerdir.
  43. Yoksa onlar için, kendilerini azabımızdan menedecek, İlâhlar mı var? O taptıkları putlar ve İlâhlar, kendi nefislerini kurtaramıyacakları gibi, azabımızdan da kurtulamıyacaklardır.
  44. Doğrusu biz, o kâfirleri ve atalarını yaşattık, hatta o ömür, onlara uzun geldi. Fakat şimdi görmüyorlar mı, kâfirlerin arazisini alıb etrafından (müslümanlara feth ettirmekle) azaltıyoruz. O halde galib gelenler onlar mı?
  45. (Ey Rasûlüm, kâfirlere) de ki: “- Ben sizi ancak vahy ile (Kur’an’la) korkutuyorum.” Amma onlar ne kadar korkutulsalar (faydası yok, çünkü) sağırlar daveti işitmezler.
  46. Yemin olsun ki, Rabbinin azabından az bir şey onlara dokunursa, muhakkak şöyle diyecekler: “- Vay bizlere! Biz gerçekten zalimlerdik.”
  47. Biz, kıyamet günü için, (insanların amel defterlerini tartmak üzere) adalet terazileri koyacağız. Artık hiç kimse, en ufak bir zulme uğramıyacaktır. Yapılan amel, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir tartıya koyarız. Hesap görenler olarak da, (şanı yüce olan) biz kâfiyiz.
  48. Yemin olsun ki, biz Mûsa ile Hârûn’a, takva sahipleri için bir nasihat ve bir nur olarak, hak ile bâtılı ayıran Tevrat’ı vermiştik.
  49. Onlar, o takva sahibleridir ki, yalnızlıkta Rablerinden titrerler ve onlar, kıyamet azabından da korkarlar.
  50. İşte bu Kur’an da, bizim indirdiğimiz mübarek bir zikirdir (İman edenler için rahmet ve feyiz kaynağıdır). Şimdi siz (ey Mekke halkı), bunu mu inkar ediyorsunuz?
  51. Azametim hakkı için, biz Mûsa’dan evvel de İbrahîm’e hidayetini vermiştik ve biz, buna (peygamberliğe) ehil olduğunu biliyorduk.
  52. O zaman, babasına ve kavmine şöyle demişti: “- Sizin tapmakta olduğunuz heykeller nedir?”
  53. Onlar: “- Biz, atalarımızı bunlara ibadet ediyor bulduk.” dediler.
  54. (Hz. İbrâhîm, onlara) dedi ki: “- Yemin olsun, siz ve atalarınız açık bir sapıklık içindesiniz.”
  55. Onlar: “- Sen bize (doğru mu söylüyorsun) hakikatı mı getirdin, yoksa sen şakacılardan mısın (bizimle mi eğleniyorsun)?” dediler.
  56. (İbrâhîm şöyle) dedi: “- Doğrusu sizin Rabbiniz, hem göklerin, hem de yerin Rabbidir ki, bütün bunları O yaratmıştır ve ben de size bu dediğime şahidlik edenlerdenim.
  57. Allah’a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüb (bayram yerinize) gittikten sonra muhakkak putlarınıza bir iş yapacağım (onları kıracağım).”
  58. Nihayet o putları paramparça etti, yalnız bunların büyüğünü bıraktı ki, belki ona müracaat ederler (de hadiseyi sorarlar).
  59. (Kâfirler bayram yerinden döndükleri zaman) dediler ki: “- Bunu, bizim İlâhlarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir.”
  60. (Yine kâfirlerden bir takımı) dediler: “- İşittik ki, bir delikanlı bunları kötülüyor, kendisine İbrâhîm deniyormuş.”
  61. (Nemrud ve kavminin ileri gelenleri şöyle) dediler: “- Öyle ise, onu insanların gözleri önüne getirin, belki (yaptığı işe) şahidlik ederler.”
  62. (Hz. İbrâhîmi huzura getirdikleri zaman ona şöyle) dediler: “- Sen mi bunu İlâhlarımıza yaptın, ey İbrâhîm?”
  63. İbrâhîm dedi ki: “Belki onların şu büyüğü bunu yapmıştır. Sorun bakalım onlara, eğer söylerlerse...
  64. Bunun üzerine vicdanlarına müracaat ettiler de: “- Doğrusu siz haksızsınız.” dediler.
  65. Sonra yine eski kafalarına (akıllarına) döndüler (ve Nemrud İbrâhîm’e şöyle dedi.) Sen gerçekten biliyorsun ki, bu putlar konuşamazlar.
  66. İbrâhîm: “- O halde Allah’ı bırakıb da size hiç bir fayda veremiyecek ve zarar da yapamıyacak şeylere mi tapıyorsunuz?
  67. Yuh size ve Allah’dan başka taptıklarınıza! Hâlâ akıllanmıyacak mısınız?” dedi.
  68. (Nemrud ve kavmi şöyle) dediler: “- Bunu (İbrâhîm’i) yakın da İlâhlarınızın öcünü alın; eğer bir iş yapacaksanız...”
  69. (Kudret sahibi olan) biz de dedik ki: “- Ey ateş! İbrâhîm’e karşı serin ve selâmet ol.”
  70. İbrâhîm’e bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz, kendilerini daha ziyade hüsrana düşürdük. (üzerlerine sinek musallat ederek onları helâk ettik).
  71. Böylece İbrâhîm’i ve (kardeşinin oğlu) Lût’u, (Nemrud ve kavminden) kurtardık ve onları, içinde alemlere bereketler verdiğimiz arza (Şam’a) ulaştırdık.
  72. İbrâhîme (evlad olarak) İshak’ı, üstelik bir de Yakûb’u ihsan ettik ve her birini salih kimselerden yaptık.
  73. Ve hepsini (İbrâhîm’i, İshak’ı ve Yakûb’u) emrimizle doğru yol gösteren imamlar (önderler) yaptık. Kendilerine hayırlar işlemeği, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahy eyledik. Onlar hep bize ibadet ediyorlardı (asla putlara tapmıyorlardı).
  74. Lût’a da bir hikmet (peygamberlik) ve bir ilim verdik. Onu kötülükler yapmakta olan memleketten (Sedûm halkından) kurtardık. Gerçekten onlar, fâsık olan kötü bir kavim idiler.
  75. Biz, Lût’u rahmetimizin içine koyduk; çünkü o, cidden salih kimselerdendi.
  76. Nûh’u da hatırla ki, daha önce o dua etmişti de, biz duasını kabul etmiştik. Böylece kendisini ve ona bağlıları, o büyük âfetten (Tufan’dan) kurtardık.
  77. Bir de âyetlerimizi tekzip eden o kavimden Nûh’u kurtarıp öcünü aldık. Gerçekten onlar, kötü bir kavim idiler. Biz de hepsini birden boğduk.
  78. Davud’u ve Süleyman’ı da hatırla. Hani onlar, ekin hakkında hüküm veriyorlardı. O vakit geceleyin, bir kavmin davarı ekin tarlasına yayılmıştı (zarar vermişti). Biz de onların verdiği hükme şahitler idik. (Rivayet edildiğine göre, bir adamın koyunları, gece vakti bir çiftçinin ekin tarlasına girmişler ve ekinleri ile bağlarını helâk etmişler. Nihayet, çiftçi zarar talebi ile Hz. Davud’un huzurunda koyun sahibi aleyhine dâva açmış. Zararın kıymeti, koyunların kıymetine denk geldiğinden, Davud A.S. koyunların ekin sahibine verilmesini emretti. Onbir yaşında olan oğlu Süleyman A.S. ise, ekin tarlasını, eski haline gelinceye kadar koyun sahibine vermeyi ve bu müddet içerisinde koyunların sütü ile yünlerinden istifade etmek üzere, koyunları da ekin sahibine vermeyi uygun buldu.)
  79. Biz, o meselenin hükmünü Süleymân’a bildirdik. Bununla beraber her birine bir hüküm ve bir ilim vermiştik. Davud ile birlikte tesbih etmek üzere, dağları ve kuşları (ona) bağlı kılmıştık. Biz (bu gibi acaib işleri peygamberlere) yapanlarız.
  80. Bir de Davud’a, sizi harbin şiddetinden korumak için zırh-elbise sanatını öğrettik. şimdi siz, şükrünü yapıyor musunuz?
  81. Süleyman’ın emrine de şiddetli rüzgârı bağlı kıldık ki, bu rüzgâr onun emriyle, kendisini içine bereketler verdiğimiz yere (Şam’a, civar yerlerden) götürürdü. Biz her şeyi bilenleriz.
  82. Şeytanlardan da Süleyman için, (denizden inci çıkarmak üzere) dalgıçlık edenleri ve (binalar yapmak gibi) başka iş için çalışanları emrine bağlı kılmıştık. Hep o şeytanları, Süleyman’ın emrinden çıkmamak için koruyan bizdik.
  83. Eyyûb’u da hatırla, zira: “- Bana, gerçekten hastalık isabet etti. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin.” diye Rabbine dua etmişti.
  84. Biz de duasını kabul edip hemen kendisindeki hastalığı giderdik. Tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için de bir hatıra olmak üzere, ona (diriltmek suretiyle) hem ailesini (çoluk çocuğunu), hem onlarla beraber daha bir katını verdik.
  85. İsmâil’i, İdrîs’i, Zü’l-Kifl’i de hatırla. Bunların her biri de sabredenlerdendi.
  86. Bunları da rahmetimizin içine aldık; çünkü salihlerdendiler.
  87. Zü’n-Nûn’i (Balık sahibini = Yûnus’u) da hatırla. Hani o, (dinini kabul etmiyen kavmine) öfkelenerek gitmişti de, kendisini hiç bir zaman sıkıştırmıyacağımızı sanmıştı. Derken (yutulduğu balığın karnındaki) karanlıklar içinde: “- Senden başka hiç bir ilâh yoktur, seni bütün noksanlıklardan tenzih ederim. Gerçekten ben, haksızlık edenlerden oldum.” diye dua etmişti.
  88. Biz de duasını kabul ettik, kendisini kederden kurtardık. İşte biz, müminleri böyle kurtarırız.
  89. Zekeriyyâ’yı da hatırla. Hani Rabbine: “- Rabbim beni yalnız (evlâdsız) bırakma. Sen vârislerin en hayırlısısın!” diye dua etmişti.
  90. Bunun üzerine biz de duasını kabul edip kendisine (evlâd olarak) Yahyâ’yı verdik; ve zevcesini çocuk doğurur hale getirdik. Bütün bu peygamberler, hayırlara (ibadetlere) koşarlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize karşı çok itaatkârdılar.
  91. Irzını helâl ve haramdan koruyan o Meryem’i de hatırla ki, biz ona (Cebraîl vasıtasıyla ve emrimizle meydana gelen) ruhumuzdan intikal ettirdik (de İsa’yı yarattık). Kendisini de, oğlunu da âlemlere bir ibret yaptık.
  92. İşte sizin dininiz olan bu İslâm dini (tevhid dini, bütün peygamberlerde) tek bir dindir. Ben de sizin Rabbinizim. O halde yalnız bana ibadet edin, emirlerime itaat edin.
  93. Geçen ümmetler, din işlerini aralarında parçaladılar, ayrılıklara düştüler; fakat hepsi bize döneceklerdir.
  94. O halde, kim mümin olarak salih amellerden bir amel işlerse, onun yaptığı makbul olur (sevabdan mahrum bırakılmaz). Muhakkak biz, onun işini (melek vasıtasıyla amel defterine) yazarız.
  95. Helâk ettiğimiz bir memleket halkına mümkün değildir, artık onlar tevbeye dönemezler.
  96. Nihayet Ye’cûc ve Me’cûc’ün seddi açılıp da her tepeden saldırdıkları;
  97. Ve hak olan vaad (kıyamet) yaklaştığı vakit, işte o zaman, kâfir olanların gözleri hemen dikilecek: “- Vah bizlere! Biz bundan gaflet ettik, doğrusu kendimize zulmetmiş olduk.” diyecekler.
  98. Haberiniz olsun, siz (ey Mekke halkı) ve Allah’dan başka taptıklanınız (putlarınız) hep cehennem odunusunuz. Siz hep beraber cehenneme gireceksiniz.
  99. O taptıklarınız (putlar), eğer ilâh olsalardı, cehenneme girmezlerdi. Halbuki hepsi ebedî olarak orada kalacaklardır.
  100. Öyle ki, o putlara tapanların, orada iniltileri vardır, ve onlar orada hiç bir merhamet sesi duymazlar.
  101. Şüphesiz ki, kendilerine bizden saadet icap etmiş olanlar, işte bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır.
  102. Cehennemden uzaklaştırılan o cennetlikler, cehennemin hışıltısını bile duymazlar ve bunlar canlarının istediği şeyler (çeşitli nimetler) içinde ebedi olarak kalıcıdırlar.
  103. O en büyük korku (Sûr’a son üfürülüş anı), bunları mahzun etmiyecek ve kendilerini melekler şöyle (demekle) karşılayacaklar: “- İşte bu, size dünyada vaad olunan (mutlu) gününüzdür!...”
  104. O gün ki, semayı, kitabların sahifesini dürer gibi düreceğiz. (Mahlukatı) ilk yaratışa başladığımız gibi, yine onu iade edeceğiz; üzerimize aldığımız bir vaaddır ki, muhakkak (öldükten sonra) dirilmeyi yapacağız.
  105. Celâlim hakkı için, biz Tevrat’dan sonra (Davud’a verilen) Zebûr’da yazdık ki: “- Muhakkak cennet arzına, salih kullarım varis olacaktır.”
  106. Gerçekten bu Kur’ân’da (hususiyle bu sûrede), muvahhid kimseler için kâfi bir öğüd vardır.
  107. Seni de (ey Rasûlüm), ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
  108. De ki, bana ancak şöyle vahy olunuyor: “- İlâhınız, ancak bir İlâh’dır. Şimdi siz (ey müşrikler), müslüman oluyor musunuz?”
  109. Bunun üzerine, imandan yüz çevirirlerse, o takdirde de ki: “- Size (emredildiğim şeyleri) dosdoğru bildirdim. (Müslümanların galebesi veya kıyamet azabı ile) korkutulduğunuz an yakın mı, yoksa uzak mı, ben bilmem.
  110. Şüphe yok ki Allah, söylenen sözden açığa vurulanı da bilir, gizliliklerinizi de bilir.
  111. Bilmem, belki bu ceza vaadinin uzaması, sizin için bir belâdır ve bir zamana kadar faydalanmadır.”
  112. (Hz. Peygamber şöyle) dedi: “- Ey Rabbim! Benimle Mekke halkı arasında adaletle hüküm ver. Rabbimiz o rahmândır ki, isnad ettiğiniz (yalan) vasıflarınıza karşı yardımına sığınılan ancak O’dur.”
Yazar: Bekir Sadak - Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlatımı
  1. insanlarin hesap gorme zamani yaklasti, fakat onlar hala habersiz, hakdan yuz ceviriyorlar.
  2. (2-3) Rablerinden kendilerine gelen her yeni ihtari mutlaka, gonulleri gaflet icinde eglenerek dinlerler. Zulmedenler, gizli toplantilarinda: «Bu zat, sizin gibi bir insandan baska bir sey midir? Siz, goz gore gore sihre mi uyarsiniz?» diye konusurlar.
  3. (2-3) Rablerinden kendilerine gelen her yeni ihtari mutlaka, gonulleri gaflet icinde eglenerek dinlerler. Zulmedenler, gizli toplantilarinda: «Bu zat, sizin gibi bir insandan baska bir sey midir? Siz, goz gore gore sihre mi uyarsiniz?» diye konusurlar.
  4. Peygamber: «Benim Rabbim gokte ve yerde soyleneni bilir. O, isitendir, bilendir» dedi.
  5. Onlar: «Hayir; bunlar karisik ruyalardir", «Hayir, onu uydurmustur» «Hayir; o sairdir,» «Haydi onceki peygamberler gibi o da bize bir mucize getirsin» dediler.
  6. Onlardan once yoketmis oldugumuz kasabalar halki inanmadilar, bunlar mi inanacaklar?
  7. Senden once de, kendilerine vahyettigimiz adamlar gonderdik. Bilmiyorsaniz kitablilara sorun.
  8. Biz onlari yemek yemez birer ceset kilmadik ve onlar olumsuz de degillerdi.
  9. Sonra Biz onlara verdigimiz sozu yerine getirdik, kendilerini ve dilediklerimizi kurtardik; asiri gidenleri ise yok ettik.
  10. And olsun ki,size serefiniz ve ogut veren bir Kitap indirdik; akletmiyor musunuz?*
  11. Halki zalim olan nice kasabalari kirip gecirdik ve onlardan sonra baska milletler varettik.
  12. Onlar bizim baskinimizi hissettiklerinde, oradan kacmaga koyuluyorlardi.
  13. "Kosup kacmayin; size nimet verilen yere, yurdlariniza donun, elbette sorguya cekileceksiniz» dedik.
  14. «Vay basimiza gelenlere! Dogrusu biz haksizlik yapmis kimseleriz» dediler.
  15. Biz onlari bicilmis ot ve bir yigin kul haline getirinceye kadar haykirmalari devam etti.
  16. Biz gokleri, yeri ve ikisinin arasindakileri oyun olsun diye yaratmadik.
  17. Egelenme dileseydik, bunu yapacak olsaydik, sanimiza uygun sekilde yapardik; ama yapmayiz.
  18. Gercegi batilin basina carpariz ve onun beynini parcalar; boylece batil ortadan kalkar. Allah´a yakistirdiginiz vasiflardan oturu yaziklar olsun size!
  19. Goklerde ve yerde ne varsa O´nundur. Katinda olanlar O´na kulluk etmekten cekinmezler ve usanmazlar.
  20. Gece ve gunduz, bikmadan tesbih ederler.
  21. Yeryuzunde edindikleri tanrilar mi, onlar mi oluleri diriltecekler?
  22. Eger yerle gokte Allah´tan baska tanrilar olsaydi, ikisi de bozulurdu. Arsin Rabbi olan Allah, onlarin vasiflandirdiklarindan munezzehtir.
  23. O, yaptigindan sorumlu degildir, onlar ise sorumlu tutulacaklardir.
  24. O´nu birakip tanrilar mi edindiler? De ki: «Kesin delilinizi getirin. iste benim ve ummetimin Kitap´i ve senden oncekilerin kitablari.» Hayir; onlarin cogu gercegi bilmez de yuz cevirirler.
  25. Senden once gonderdigimiz her peygambere: «Benden baska tanri yoktur, Bana kulluk edin» diye vahyetmisizdir.
  26. "Rahman cocuk edindi» dediler. Hasa; hayir; melekler serefli kilinmis kullardir.
  27. Allah´tan once soz soyleyemezler; ancak O´nun emri uzerine is islerler.
  28. Allah, onlarin yaptiklarini ve yapmakta olduklarini bilir. Onlar Allah´in hosnut oldugu kimseden baskasina sefaat edemezler; O´nun korkusundan titrerler.
  29. Bunlar icinde kim «Ben, Allah´tan baska bir tanriyim» derse, iste onu cehennemle cezalandiririz. Zulmedenlerin cezasini boyle veririz. *
  30. inkar edenler, gokler ve yer yapisikken onlari ayirdigimizi ve butun canlilari sudan meydana getirdigimizi bilmezler mi? inanmiyorlar mi?
  31. Yeryuzune, insanlar sarsilmasin diye sabit daglar yerlestirdik; rahat gidebilsinler diye aralarinda genis yollar varettik.
  32. Gogu karisikliktan korunmus bir tavan kildik; oysa onlar bundaki delillerden yuz ceiriyorlar.
  33. Geceyi ve gunduzu, gunesi ve ayi yaratan O´dur. Herbiri bir yorungede yurur.
  34. Senden once de hicbir insani olumsuz kilmadik, sen olursun de onlar baki kalir mi?
  35. Her can olumu tadacaktir. Bir imtihan olarak size iyilik ve kotuluk veririz. Sonunda Bize donersiniz.
  36. inkarcilar seni gordukleri zaman, suphesiz, seni alaya almaktan baska bir sey yapmazlar. «Sizin tanrilarinizi diline dolayan bu mudur?» derler ve Rahman´in Kitabini iste onlar inkar ederler.
  37. insan aceleci olarak yaratilmistir. Size ayetlerimi gosterecegim, bunu Benden acele istemeyin.
  38. «Dogru sozlu iseniz bildirin bu tehdit ne zamandir?» derler.
  39. Bu kafirler, atesi yuzlerinden ve sirtlarindan menedemeyecekleri ve yardim da goremiyecekleri zamani keske bilseler.
  40. Belki aniden gelecek de onlari sasirtacaktir. Artik onu geri ceviremezler; kendileri de ertelenmez.
  41. And olsun ki, senden once bir cok peygamber alaya alinmisti da, alaya alanlari, eglendikleri sey mahvetmisti. *
  42. De ki: «Geceleyin ve gunduzun sizi Rahman´dan kim koruyabilir? Ama onlar Rablerinin Kitabindan yuz cevirmektedirler.
  43. Yoksa kendilerini bize karsi savunacak tanrilari mi var? O tanrilar kendilerine bile yardim edemezler. Katimizdan da dostluk gormezler.
  44. Biz bunlara ve babalarina gecimlikler verdik de omurleri uzadi; simdi memleketlerini her yandan eksilttigimizi gormuyorlar mi? stun gelen onlar midir?
  45. De ki: «Ben ancak sizi vahy ile uyariyorum» Uyarildiklari zaman, sagirlar cagriyi duymazlar.
  46. Rabbinin azasindan onlara bir esinti dokunsa: «Vah bize! Dogrusu biz haksizdik» derler.
  47. Kiyamet gunu dogru teraziler kurariz; hic bir kimse hicbir haksizliga ugratilmaz. Hardal tanesi kadar olsa bile yapilani ortaya koyariz. Hesap goren olarak Biz yeteriz.
  48. And olsun ki, Musa ve Harun´a egriyi dogrudan ayiran Kitap´i sakinanlar icin isik ve ogut olarak verdik.
  49. Onlar gormedikleri halde Rablerinden korkarlar; kiyamet saatinden de titrerler.
  50. iste bu, indirdigimiz kutsal bir Kitap´dir. Siz mi onu inkar ediyorsunuz?*
  51. And olsun ki, daha once Ibrahim´e de akla uygun olani gostermistik. Biz onu biliyorduk.
  52. Ibrahim, babasina ve milletine: «Bu tapinip durdugunuz heykeller nedir?» demisti.
  53. «Babalarimizi onlara tapar bulduk» demislerdi.
  54. Ibrahim: «And olsun ki sizler de babalariniz da apacik bir sapiklik icindesiniz» deyince:
  55. «Ben bize gercegi mi getirdin yoksa saka mi ediyorsun?» dediler.
  56. O soyle dedi: «Hayir; Rabbiniz, goklerin ve yerin Rabbidir ki onlari O yaratmistir. Ben de buna sahidlik edenlerdenim.»
  57. «Allah´a yemin ederim ki, siz ayrildiktan sonra, putlariniza bir tuzak kuracagim!»
  58. Hepsini paramparca edip, iclerinden buyugunu ona basvursunlar diye, saglam birakti.
  59. Milleti: «Tanrilarimiza bunu kim yapti? Dogrusu o zalimlerden biridir» dediler.
  60. (60-61) Bazilari: «Ibrahim denen bir gencin onlari diline doladigini duymustuk» deyince, «O halde bunlarin sahidlik edebilmeleri icin onu halkin gozu onune getirin» dediler.
  61. (60-61) Bazilari: «Ibrahim denen bir gencin onlari diline doladigini duymustuk» deyince, «O halde bunlarin sahidlik edebilmeleri icin onu halkin gozu onune getirin» dediler.
  62. Ibrahim gelince, ona: «Ey Ibrahim Bunu tanrilarimiza sen mi yaptin?» dediler.
  63. Ibrahim: «Belki onu su buyukleri yapmistir, konusabiliyorlarsa onlara sorun» dedi.
  64. (64-65) Kendi kendilerine: «Dogrusu siz haksizsiniz", sonra kafalarinda olan eski inanclarina donerek: «Ey Ibrahim! Bunlarin konusmayacagini, and olsun ki, bilirsin» dediler.
  65. (64-65) Kendi kendilerine: «Dogrusu siz haksizsiniz", sonra kafalarinda olan eski inanclarina donerek: «Ey Ibrahim! Bunlarin konusmayacagini, and olsun ki, bilirsin» dediler.
  66. (66-67) Ibrahim: «O halde, Allah´i birakip da size hicbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara ne diye taparsiniz? Size de, Allah´i birakip taptiklariniza da yaziklar olsun! Akletmiyor musunuz?» dedi.
  67. (66-67) Ibrahim: «O halde, Allah´i birakip da size hicbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara ne diye taparsiniz? Size de, Allah´i birakip taptiklariniza da yaziklar olsun! Akletmiyor musunuz?» dedi.
  68. Onlar: «Bir sey yapacaksaniz, sunu yakin da tanrilariniza yardim edin» dediler.
  69. Biz: «Ey ates! Ibrahim´e karsi serin ve zararsiz ol» dedik.
  70. Ona duzen kurmak istediler, fakat Biz onlari husrana ugrattik.
  71. Onu da, Lut´u da, alemler icin kutsal kildigimiz yere ulastirip kurtardik.
  72. Ibrahim´e, buna ilaveten ishak ve Yakub´u da verdik, her birini iyi kimseler kildik.
  73. Onlari, buyrugumuz altinda insanlari dogru yola goturen onderler yaptik; onlara, iyi isler yapmayi, namaz kilmayi, zekat vermeyi vahyettik. Onlar, bize kulluk eden kimselerdi.
  74. Lut´a da hukum ve ilim verdik; onu, cirkin isler isleyen kasabadan kurtardik. Dogrusu onlar yoldan cikmis kotu bir milletti.
  75. Lut´u rahmetimizin icine aldik; dogrusu o iyilerdendi.*
  76. Nuh da daha onceleri Bize yalvarmisti, onun duasini kabul edip, kendisini ve ailesini buyuk sikintidan kurtardik.
  77. Ayetlerimizi yalanlayan millete karsi ona yardim ettik. Dogrusu onlar fena bir milletti, hepsini suda bogduk.
  78. Davud ve Suleyman da milletin koyunlarinin yayildigi bir ekin hakkinda hukum veriyorlarken, Biz onlarin hukmune sahiddik.
  79. Suleyman´a bu meselenin hukmunu bildirmistik; her birine hukum ve ilim verdik. Davud ile beraber tesbih etsinler diye daglari ve kuslari buyruk altina aldik. Bunlari Biz yapmistik.
  80. Ona, sizi savasta korumak icin zirh yapma sanatini ogrettik, artik sukreder misiniz?
  81. Bereketli kildigimiz yere dogru, Suleyman´in emriyle yuruyen siddetli ruzgari, onun buyruguna verdik. Biz herseyi biliyorduk.
  82. Dalgiclik yapan ve bundan baska isler de goren seytanlardan da onun buyrugu altina verdik. Onlarin hepsini gozetiyorduk.
  83. Eyyub da: «Basima bir bela geldi, (Sana sigindim), Sen merhametlilerin merhametlisisin» diye Rabbine nida etmisti.
  84. Biz de onun duasini kabul etmis ve basina gelenleri kaldirmistik. Katimizdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatira olmak uzere ona tekrar ailesini ve kaybettikleriyle bir mislini daha vermistik.
  85. ismail, idris ve Zulkifl hakkinda anlattigimizi da an; onlarin herbiri sabredenlerdendi.
  86. Onlari rahmetimizin icine aldik; dogrusu onlar iyilerdendi.
  87. Zunnun hakkinda soyledigimizi de an. O, ofkelenerek giderken, kendisini sikintiya sokmayacagimizi sanmisti; fakat sonunda karanliklar icinde: «Senden baska tanri yoktur, Sen munezzehsin, dogrusu ben haksizlik edenlerdenim» diye seslenmisti.
  88. Biz de ona cevap verip, onu uzuntuden kurtarmistik. inananlari boyle kurtaririz.
  89. Zekeriya da: «Rabbim! Beni tek basima birakma, Sen varislerin en hayirlisisin» diye nida etmisti.
  90. Biz de ona icabet ederek, Yahya´yi bahsetmis, esini de dogum yapacak hale getirmistik. Dogrusu onlar iyi islerde yarisiyorlar, korkarak ve umarak Bize yalvariyorlardi. Bize karsi gonulden saygi duyuyorlardi.
  91. Mahrem yerini koruyan Meryem´e ruhumuzdan uflemis, onu ve oglunu, alemler icin bir mucize kilmistik.
  92. Dogrusu tevhid dini olan Muslumanlik, bir tek din olarak sizin dininizdir ve Ben de Rabbinizim, artik Bana kulluk edin.
  93. Ama insanlar, din konusunda aralarinda boluklere ayrildilar, hepsi Bize doneceklerdir. *
  94. inanmis olarak yararli is isleyenin ameli inkar edilmeyecektir. Biz onu yazmaktayiz.
  95. Yok ettigimiz kasaba halkinin ahirette ceza gormek uzere Bize donmemesi imkansizdir.
  96. Yecuc ve Mecuc´un seddi yikildigi zaman her dere ve tepeden bosanirlar.
  97. Gercek vaad yaklastiginda, inkar edenlerin gozleri beleriverir: «Vah bize! Bundan once gaflet icindeydik, hem de zalimdik» derler.
  98. Siz ve Allah´tan baska taptiklariniz, cehennemin yakitisiniz; oraya gireceksiniz.
  99. Eger bunlar tanri olsaydi cehenneme girmezlerdi; hepsi orada temelli kalacaktir.
  100. Orada onlara ah etmek vardir; birsey de isitemezler.
  101. Yaptiklarina karsilik katimizdan kendileri icin iyi seyler yazilmis olanlar, iste onlar cehennemden uzak tutulanlardir.
  102. Cehennemin ugultusunu duymazlar. Canlarinin istedigi seyler icinde temelli kalirlar.
  103. En buyuk korku bile onlari uzmez; kendilerini melekler: «Size soz verilen gun iste bugundur» diye karsilarlar.
  104. Gogu, kitap durer gibi durdugumuz zaman, yaratmaya ilk basladigimiz gibi katimizdan verilmis bir soz olarak onu tekrar var edecegiz. Dogrusu Biz yapariz.
  105. And olsun ki, Tevrat´tan sonra Zebur´da da yeryuzune ancak iyi kullarimin mirasci oldugunu yazmistik.
  106. Dogrusu bu Kuran´da, kulluk eden kimeselere bildiri vardir.
  107. Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gonderdik.
  108. De ki: «Dogrusu tanrinizin tek bir Tanri oldugu bana suphesiz vahyolundu. Artik musluman olacak misiniz?»
  109. Eger yuz cevirirlerse, de ki: «Size dupeduz acikladim; tehdit olundugunuz seyin yakin mi uzak mi oldugunu bilmem.»
  110. «Dogrusu O, aciga vurulan sozu de bilir, gizlediklerinizi de bilir.»
  111. «ilmem; belki bu gecikme sizi denemek ve bir sureye kadar gecindirmek icindir.»
  112. Peygamber: «Rabbim! Aramizda gercekle hukmet, anlattiklariniza karsi ancak Rahman olan Rabbimizden yardim istenir» dedi. *
Yazar: Celal Yıldırım - Tefsirli Kur'an-ı Kerim Meali
  1. İnsanların hesap verme (günü) yaklaştı; onlar hâlâ gaflet içinde (Hak´tan) yüzçevirirler.
  2. Rablarından kendilerine gelen her yeni uyarıyı mutlaka eğlenerek dinlerler.
  3. Kalbleri (iyice) oyun ve eğlenceye dalmıştır. O zulmedenler gizli gizli görüşüp fısıldaşırlar: «Bu da sizin gibi ancak bir insandır. Siz görüp durduğunuz halde sihre büyüye mi gidiyorsunuz?» (derler).
  4. (Onların bu tutumuna karşı Peygamber de şöyle) dedi: «Rabbim gökte ve yerde söyleneni bilir; O her şeyi işiten ve bilendir.»
  5. Onlar, «hayır, (Kur´ân ve Muhammed´in dedikleri) olsa olsa (şuur altında biriken) rüya saçmalarıdır. Hayır, O bunları uydurmuştur; hayır O şâirdir; değilse, bize önceki peygamberlere gönderildiği gibi bir mu´cize getirsin» derler.
  6. Onlardan önce yok ettiğimiz hiçbir kasaba halkı imân etmemişti, bunlar mı inanacaklar?
  7. Senden önce ancak Kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber olarak gönderdik. (Kadınlardan peygamber göndermedik). Eğer bilmiyorsanız ilim ehlinden sorun.
  8. Biz, o peygamberleri yemek yemiyen birer cesed kılmadık ve onlar (Dünya´da) ebedî de değillerdi.
  9. Sonra da onlara verdiğimiz sözü doğrulukla yerine getirdik. Onları ve dilediğimiz kimseleri kurtardık, (inkârda, sapıklık ve azgınlıkta) aşırı gidenleri ise yok ettik.
  10. And olsun ki, size öyle bir kitap indirdik ki şeref ve itibarınız ondadır (onunla gerçekleşir). Hâlâ aklınızı kullanmıyacak mısınız ?
  11. Zâlim olan nice kasaba halkını kırıp geçirdik de onlardan sonra başka bir kavim yaratıp oluşturduk.
  12. Onlar, yok edici baskınımızı hissedince hemen oradan tabana kuvvet kaçmağa koyuldular.
  13. Kaçmayın, refah içinde geçirdiğiniz nimetlere ve konaklarınıza dönünüz; çünkü elbette sorguya çekileceksiniz.
  14. (Kaçmakla kurtulamıyacaklarını anlayınca), vay yazık oldu bize! Doğrusu biz zâlimler idik, dediler.
  15. Onların biçilmiş ot, sönüp bir yığın kül haline gelinceye kadar hayıflanıp söylenmeleri böyle oldu.
  16. Biz, göğü, yeri ve ikisi arasındaki şeyleri oyuncak olarak yaratmadık.
  17. Eğer biz oyun eğlence edinmeyi dileseydik, elbette onu kendi katımızda (kudretimizin yüceliğine uygun anlamda) edinirdik. Ama biz böyle (gereksiz şeyleri) yapanlar da (hiç bir zaman) olmadık.
  18. Hayır, biz hakkı bâtılın üzerine fırlatırız da onun beynini parçalar; bir de bakarsın ki bâtıl yok oluvermiştir. (Allah´a yakıştırmaya çalıştıkları) vasıflardan dolayı çok, hem çok yazıklar olsun size!
  19. Göklerde ve yerde bulunan her şey O´nundur. O´nun huzurunda bulunanlar O´na ibâdet etmeyi (bir hafiflik sayıp) büyüklük taslamazlar ve bıkkınlık da duymazlar.
  20. Gece gündüz durmadan, dinlenmeden tesbîh ederler.
  21. Yoksa yeryüzünde bir takım ilâhlar edindiler de onlar mı ölüleri diriltip kaldıracaklar?
  22. Eğer gökte ve yerde Allah´tan başka ilâhlar olsaydı gökle yerin düzeni bozulup altüst olurdu. Arş´ın Rabbı olan Allah onların vasıflandırdıkları şeylerden münezzehtir.
  23. O, yaptığından sorulmaz; onlar ise (yaptıklarından) sorulurlar.
  24. Yoksa Allah´tan başka ilâhlar mı edindiler? De ki : Haydi getirin kesin hüccetlerinizi! İşte (bu Kur´ân) benimle beraber olanların zikri ve benden öncekilerin zikridir! Hayır, onların çoğu hakkı bilmezler de o sebeple yüzçevirirler.
  25. Senden önce gönderdiğimiz, istisnasız her peygambere şöyle vahyettik : Şüphesiz ki benden başka ilâh yoktur, artık bana ibâdet edin.,
  26. Rahman (olan Allah) çocuk edindi, dediler. O, (çocuk edinmekten) çok yücedir, münezzehtir. Hayır onlar, (o melekler) ikrama ermiş şerefli kullardır.
  27. Sözleriyle O´nun önüne geçmezler ve ancak O´nun buyruğuyla amel ederler.
  28. Allah onların önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Onlar ancak Allah´ın razı olacağı kimse için şefaat ederler ve onlar Allah korkusundan saygıyla titrerler.
  29. Onlardan kim, «ben Allah´tan başka bir tanrıyım» derse, işte onu Cehennem ile cezalandırırız. Zulmedenleri de işte böylece cezalandırırız.
  30. İnkarcı sapıklar, göklerin ve yerin bitişik olduğunu, onları bizim ayırdığımızı ve her canlı olanı sudan yaratıp meydana getirdiğimizi görüp anlamıyorlar mı ? Hâlâ inanmıyorlar mı?
  31. Yeryüzü, insanları sarsıp çalkalar diye onda sabit dağlar oluşturduk (da sarsıntıyı önledik); doğru hareket edebilsinler (şaşırmadan varacakları yere varsınlar) diye onda yollar geçitler meydana getirdik.
  32. Göğü de (bozulup dengesizliğe düşmekten) korunmuş bir tavan (gibi) yaptık. Halbuki onlar, bundaki belge ve delillerden yüzçeviriyorlar.
  33. Gece ve gündüzü; Güneş ve Ay´ı yaratan O´dur. Her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedir.
  34. Senden önce de hiçbir insana (Dünya´da) ebedîlik vermedik. Sen ölürsün de onlar ebedî mi kalırlar?
  35. Her canlı ölümü tadıcıdır ve sizi imtihan olsun diye iyilik ve kötülükle mübtelâ kılarız, (yaratılışınız bu iki şeyi işlemeye müsatddir). Sonunda bize döndürüleceksiniz
  36. O küfredenler, seni gördükleri zaman alaya almaktan başka bir şey yapmazlar; «bu mu ilâhlarınızı diline dolayıp duran ?» derler. Rahmân´ın (indirdiği) Kur´ân´ı inkâr edip kâfir olanlar da ancak bunlardır.
  37. İnsan (karakteri gereği) aceleden (acele hareket etme duygusuyla) yaratılmıştır. Size âyetlerimi göstereceğim, artık siz pek acele etmeyin.
  38. Onlar size, «eğer doğru söyleyenlerden iseniz, bu tehdidiniz ne zaman (gerçekleşir) ? derler.
  39. O küfredenler, önlerinden ve arkalarından kendilerini saran ateşi men´edemiyecekleri ve yardım da göremiyecekleri anı bir bilselerdi..
  40. Hayır, o onlara aniden gelecek de kendilerini şaşırtacak ve artık onu geri çevirmeye güç getiremiyecekler ve onlara süre de tanınmıyacak..
  41. And olsun ki, senden önceki peygamberler de alaya alınmıştı da alaya alanları alay ettikleri şey (çepeçevre) kuşatmıştı.
  42. Geceleyin ya da gündüzleyin sizi Rahman (olan Allah)´dan (gelecek azâbdan) kim koruyabilir? Aksine onlar, Rablarının zikrinden (kitabından) yüzçevirirler.
  43. Yoksa kendilerini bizim (azabımızdan koruyup) engelleyecek bizden başka tanrıları mı vardır ? (Nerede ?..) O tanrılar kendilerine yardıma güç. getiremezler, bizden ise hiç dostluk ve yakınlık göremezler.
  44. Doğrusu biz, bunları da babalarını da geçindirdik de ömürleri uzayıp gitti. Yerlerine (yaşadıkları ülkelerine) gelip onu çevresinden yavaş yavaş eksilttiğimizi görmüyorlar mı? Üstün gelenler onlar mıdır?
  45. De ki: Ben ancak sizi vahiy ile uyarıyorum. Ama ne kadar uyarılsalar da sağırlar uyarı davetini işitmezler.
  46. Yemin ederim ki, Rabbın azabından onlara bir esinti dokunsa, elbette, «yazıklar olsun bize ! Doğrusu biz zâlimler idik» diyecekler.
  47. Kıyamet gününe has adalet terazileri koyacağız. Hiçbir kimse en az bir haksızlığa uğramaz. Hardal tanesi ağırlığında olsa bile (yapılan iyilik ve kötülüğü) getirip ortaya koyacağız. Hesapçılar olarak biz yeteriz.
  48. And olsun ki biz Musâ ile Harun´a hak ile bâtılı ayıran, Allah´tan korkup fenalıklardan sakınanlar için bir ışık, bir öğüt olan kitap verdik.
  49. O sakınanlar ki Rablarından gıyabında saygı ile korkarlar ve Kıyametin meydana geliş saatinden endişe içinde titreyip dururlar.
  50. İşte bu (Kur´ân), indirdiğimiz mubarek bir kitaptır. Şimdi sız mı bunu inkâr ediyorsunuz ?!
  51. And olsun ki, bundan önce de İbrahim´e rüşdünü (uygun olanı, doğru yolu, doğru düşünmeyi) vermiştik ve biz bunu bilenlerdik..
  52. Hani o bir vakit babasına ve kavmine, «nedir bu üzerine kapanıp durduğunuz heykeller?» demişti.
  53. Onlar da, «babalarımızı bunlara tapanlar olarak bulduk» demişlerdi.
  54. O da, «yemin ederim ki siz de, babalarınız da çok açık bir sapıklık içindesiniz» demişti.
  55. Onlar, «sen bize hakikati mi getirdin, yoksa sen şaka mı ediyorsun ?» demişlerdi.
  56. İbrahim onlara, «bilâkis (ciddi söylüyorum). Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbıdır ki onları yokluk karanlığını yırtıp yaratmıştır ve ben de şâhid olanlardanım» demişti.
  57. Allah´a and olsun ki, siz arkanızı çevirip gittiğinizde elbette putlarınıza bir tuzak kuracağım, (diye kendi kendine fısıldamıştı).
  58. Derken İbrahim, onları parça parça etti; ancak dönüp başvururlar diye (putların) en büyüğünü kırmadı.
  59. İlâhlarımıza bu işi kim yaptı? O elbette zâlimlerdendir, dediler.
  60. Onlardan bir kısmı, «İbrahim denen bir gene bunları diline dolayıp duruyordu» dediler.
  61. Bunların şahitlik etmeleri ic!n onu halkın önüne getirin, dediler.
  62. Ey İbrahim! Bunu sen mi yaptın ilâhlarımıza ? dediler.
  63. İbrahim, «belki bu işi onların en büyüğü yapmıştır, eğer konuşabiliyorlarsa, onlara sorun» dedi.
  64. Bunun üzerine kendi vicdanlarına dönüp: «Şüphesiz ki siz haksızlarsınız» dediler.
  65. Sonra da başları üzerine döndüler de: «And olsun ki bunların konuşamıyacağını sen de bilirsin» dediler.
  66. İbrahim: «Siz Allah´ı bırakıp hiçbir şey ile size yarar ve zarar vermeyecek şeylere mi tapıyorsunuz ?!
  67. Size de, Allah´tan başka taptıklarınıza da yuh olsun ! Hâlâ aklınızı kullanmıyacak mısınız ?» dedi.
  68. Onlar, «eğer (İbrahim´e ceza olarak bir şey) yapacaksanız onu ateşte yakın da tanrılarınıza yardımcı olun» dediler.
  69. Biz de «ey ateş! Serin ve esenlik ol İbrahim´e» dedik.
  70. İbrahim´e tuzak kurmak istediler. Biz de onları hüsrana uğrattık.
  71. Hem ibrahim´i, hem Lût´u âlemler için mubarek kıldığımız ülkeye (ulaştırıp) kurtardık.
  72. Ve ibrahim´e İshâk´ı, fazla olarak da Yâkub´u verdik ve hepsini de iyi yararlı kişiler kıldık.
  73. Onları emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler kıldık. Onlara hayırlı işleri işlemeyi, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Zaten onlar bize ibâdet eden kullardı.
  74. Lût´a da hüküm hikmet ve ilim verdik ve onu çok iğrenç işlerde bulunan kasabadan kurtardık. Şüphesiz ki onlar, kötü, doğru yoldan çıkmış ahlâksız bir kavim idi.
  75. Lût´u rahmetimize aldık ; çünkü o, iyi yararlı kişilerden idi.
  76. Nuh´u da hatırla, hani o bir duâ etmişti de duasını kabul edip onu da, ev halkını da büyük bir felâket ve sıkıntıdan kurtardık.
  77. Ve âyetlerimizi yalanlayan kavme karşı ona yardım edip intikam aldık. Şüphesiz ki onlar kötü bir kavim idi; biz de hepsini olduğu gibi (tufanda) boğduk.
  78. Dâvud ve Süleyman´ı da an, hani bir vakit bir kavmin koyunlarının yayıldığı ekin tarlası hakkında hüküm veriyorlardı ve biz de onların hükmüne şâhidler idik.
  79. Biz onun (çözümünü gerektiren hükmü) Süleyman´a anlattık. Her ikisine de ayrı bir hüküm, ayrı bir bilgi verdik. Dâvud´la beraber tesbîh etsinler diye dağlara ve kuşlara baş eğdirdik; (evet) biz idik (bunları düzenleyip) yapanlar..
  80. Sizin için, sizi onun (savaşın) şiddetinden korumak için Davud´a giyilecek şekilde (zırh imâl etme) sanatını öğrettik; artık siz (bunca nimetlere) şükredenler misiniz?
  81. Süleyman´a şiddetle esen rüzgârı baş eğdirdik; onun emriyle, mübarek kıldığımız yere akıp eserdi ve biz her şeyi bilenleriz.
  82. Şeytanlardan da onun için dalgıçlık edenleri ve daha başka işleri görenleri baş eğdirdik ; onun buyruğuna verdik ve onları koruyup disipline eden biz idik.
  83. Eyyûb´u da an, hani bir vakit o, Rabbına şöyle (boyun eğip) seslenmişti : «Doğrusu dert ve maraz bana gelip sürtündü. Sen ise merhamet edenlerin en çok merhametlisisin.»
  84. Onun duasını kabul etmiş, kendisinden o dert ve marazı gidermiştik ve bizden bir rahmet, ibâdete gönül verip devam edenlere bir anı olmak üzere ona, ailesini, onlarla beraber (kaybettiklerinin) bir mislini de vermiştik.
  85. İsmail, İdris ve Zelkifl´i de an, hepsi de sabredenlerdi.
  86. Onları rahmetimize aldık. Şüphesiz ki onlar iyi yararlı kişilerdendi.
  87. Zünnûn´u da an, hani bir vakit o öfkelenerek gitmişti de kendisini hiç sıkıştırmıyacağımızı sanmıştı; ne var ki o karanlıklar içinde, «senden başka ilâh yoktur, seni tenzîh ederim ; doğrusu ben kendime haksızlık edenlerdenim» diye duâ etmişti.
  88. Onun duasını kabul ettik de kendisini üzüntü ve sıkıntıdan kurtardık. İşte biz, mü´minleri böyle kurtarırız.
  89. Zekeriyyâ´yı da an, hani bir vakit o, «Rabbim, beni tek başıma bırakma ; sen ki vârislerin en hayırlısısın,» diyerek Rabbına duâ edip yalvarmıştı.
  90. Onun duasını kabul ettik de Yahya´yı kendisine bağışladık; eşini de (gebe kalmaya) elverişli duruma getirdik. Şüphesiz ki onlar hayırlı işlerde birbirleriyle yarışıyorlar, ümit besleyerek için için saygı duyup korkarak bize duâ ediyorlardı. Hem bize içten derin saygı duyup (kalbleri) ürperenlerdi onlar..
  91. İffet ve namusunu gerektiği gibi koruyan o kadını (Meryem´i) de an ki, biz ona ruhumuzdan üfledik; kendisini de oğlunu da âlemlere açık bir âyet (belirgin bir mu´cize) yaptık,
  92. Şüphesiz ki bu sizin dininiz ve şeriatınız tek bir din ve şeriattır ve ben de Rabbınızım. Artık bana ibâdet edin.
  93. (Ne var ki insanlar) kendi aralarında bölünüp parça parça oldular. (Ama sonunda) hepsi de bize döneceklerdir.
  94. Artık kim mü´min olduğu halde iyi yararlı amellerde bulunursa, onun iş ve gayreti inkâr edilmiyecektir ve şüphesiz ki biz onları yazmaktayız.
  95. Yok etmemiz gereken kasaba halkının (yok olduktan sonra dünyaya dönmesi veya yok olma noktasına geldikten sonra pişmanlık duyup tevbe ederek) dönüş yapması haramdır, (mümkün değildir).
  96. Sonunda Ye´cûc ve Me´cûc (seddi) açılır da her bir tepeden sökülüp sür´atle inerler.
  97. Hak olan va´d (Kıyametin safhaları) yaklaşınca bir de bakarsın ki o inkâr edenlerin gözleri belerip kalır, «eyvah bize! Biz bundan gaflette bulunuyorduk; daha doğrusu biz zâlimler idik» derler.
  98. Şüphesiz ki siz ve Allah´tan başka taptıklarınız Cehennem odunusunuz ve siz oraya varacaksınız.
  99. Eğer bu taptıkları (putlar) gerçek ilâhlar olsaydı, elbette Cehennem´e varmazlardı. Hepsi de orada devamlı kalıcılardır.
  100. Onlara, orada ah, vah edip inlemek vardır ve orada bir şey de işitmiyeceklerdir.
  101. Şüphesiz ki bizden kendilerine en güzel (en doyurucu mutluluk) sözü verilmiş olanlar (var ya), işte onlar Cehennem´den uzak tutulmuşlardır.
  102. Cehennem uğultusunu da duymazlar ve onlar canlarının çektiği nîmetler içinde ebedîdirler.
  103. En büyük dehşet salan korku onları üzmez. Melekler onları karşılar da «bu size söz verilen gündür!» derler.
  104. O gün göğü, kitap (sahifelerini ya da formalarını) katladığımız gibi katlarız. İlk yaratmaya başladığımız gibi üzerimize gerekli bir va´d olarak tekrar (yaratıp) geri çevireceğiz. Şüphesiz ki biz (böyle) yaparız.
  105. And olsun ki, Zikir ( = Levhi-mahfuz veya Tevrat) dan sonra Zebur´da da yeryüzüne iyi yararlı kullarım vâris olacak diye yazmışızdır.
  106. Şüphesiz ki bu (Kur´ân)da kendini ibâdete veren bir millet için amaca ulaşma ve yeterli öğüt (yolları) vardır.
  107. Biz seni acak önlemlere rahmet olarak gönderdik.
  108. De ki: Bana ancak ilâhınızın tek bir ilâh olduğu vahyediliyor. Artık siz Müslüman olmuyor musunuz?
  109. Yüzçevirirlerse de ki: Size düpedüz bildirdim : Tehdîd edildiğiniz o şey yakın mı, uzak mı bilmem..
  110. Şüphesiz ki O, sözün açığa vurulanını da bilir, gizlediğinizi de bilir.
  111. Bu (tehdîd edilen şeyin) geciktirilmesi sizin için bir sınav ve belki bir süreye kadar geçindirmek için midir bilmiyorum.
  112. (Peygamber) dedi ki: Ey Rabbim! Aramızda hakk ile hükmet. Rahman olan Rabbimiz, sizin vasfe degeldiğiniz şeylere karşı yardımı istenilendir.
Yazar: Diyanet - Diyanet 1
  1. İnsanların hesaba çekilmeleri yaklaştı. Hâlbuki onlar gaflet içinde yüz çevirmekteler.
  2. (2-3) Rab’lerinden kendilerine yeni bir öğüt (bir uyarı) gelmez ki, onlar mutlaka onu alaya alarak, kalpleri de gaflette olarak dinlemesinler. O zulmedenler gizlice şöyle konuştular: “Bu da ancak sizin gibi bir insan. Şimdi siz göz göre göre sihre mi kapılacaksınız?”
  3. (2-3) Rab’lerinden kendilerine yeni bir öğüt (bir uyarı) gelmez ki, onlar mutlaka onu alaya alarak, kalpleri de gaflette olarak dinlemesinler. O zulmedenler gizlice şöyle konuştular: “Bu da ancak sizin gibi bir insan. Şimdi siz göz göre göre sihre mi kapılacaksınız?”
  4. Peygamber, onlara dedi ki: “Rabbim yerdeki ve gökteki her sözü bilir. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”
  5. Onlar, “Hayır, bunlar karma karışık yalancı düşlerdir. Hayır, onu kendisi uydurdu; hayır, o bir şairdir. Eğer böyle değilse, önceki peygamberlerin (mucizelerle) gönderildikleri gibi o da bize bir mucize getirsin” dediler.
  6. Onlardan önce helâk ettiğimiz hiçbir memleket halkı iman etmedi de şimdi bunlar mı iman edecekler?
  7. Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkekleri peygamber gönderdik. Eğer bilmiyorsanız ilim sahiplerine sorun.
  8. Biz, onları yemek yemez bir beden yapısında yaratmadık. Onlar ölümsüz de değillerdi.
  9. Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik. Kendilerini ve dilediğimiz kimseleri kurtardık. Haddi aşanları ise helâk ettik.
  10. Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?
  11. Biz zulmetmekte olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka başka toplumlar meydana getirdik.
  12. Onlar azabımızı hissedince, hemen oradan süratle kaçıyorlardı.
  13. Onlara, “Kaçmayın, o içinde şımartıldığınız bolluğa ve yurtlarınıza dönün. Çünkü sorulacaksınız” denildi.
  14. “Eyvah bizlere! Bizler gerçekten zalim kimseler idik” dediler.
  15. Biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ateş gibi yapıncaya kadar bu feryatları devam etti.
  16. Biz yeri, göğü ve arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.
  17. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık böyle yapardık.
  18. Hayır, biz hakkı batılın üzerine atarız da beynini parçalar. Bir de bakarsın yok olup gitmiş. Allah’a karşı yakıştırdığınız nitelemelerden ötürü yazıklar olsun size!
  19. Göklerde ve yerde kim varsa hep O’nundur. O’nun katındakiler, ne O’na ibadetten çekinir (ve büyüklenir) ne de yorgunluk (ve bıkkınlık) duyarlar.
  20. Hiç ara vermeksizin gece gündüz tespih ederler.
  21. Yoksa yerden, ölüleri diriltebilecek birtakım ilâhlar mı edindiler?
  22. Eğer yerde ve gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, kesinlikle ikisinin de düzeni bozulurdu. Demek ki, Arş’ın Rabbi Allah, onların nitelemelerinden uzaktır, yücedir.
  23. O, yaptığından dolayı sorgulanamaz fakat onlar sorgulanırlar.
  24. Yoksa ondan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: “Haydi getirin delilinizi! İşte benimle beraber olanların kitabı ve işte benden öncekilerin kitabı (Hiçbirinde birden fazla ilâh olduğuna dair hiçbir delil yok). Şüphesiz çokları hakkı bilmezler de bu sebeple yüz çevirirler.”
  25. Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere, “Şüphesiz, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Öyleyse bana ibadet edin” diye vahyetmişizdir.
  26. (Böyle iken) “Rahmân, çocuk edindi” dediler. O, böyle şeylerden uzaktır, yücedir. Hayır, (evlat diye niteledikleri) o melekler ikrama erdirilmiş kullardır.
  27. Onlar Allah’tan önce söz söylemezler ve hep O’nun emriyle iş görürler.
  28. Allah, onların önlerindekini de arkalarındakini de (yaptıklarını da yapacaklarını da) bilir. Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler ve hepsi O’nun korkusuyla titrerler.
  29. İçlerinden her kim, “Allah’tan başka ben de şüphesiz bir ilâhım” derse, böylesini cehennemle cezalandırırız. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız.
  30. İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı?
  31. Onları sarsmasın diye yere de sabit dağlar yerleştirdik ve (varacakları yere) yol bulabilsinler diye ondan geçitler, yollar meydana getirdik.
  32. Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise oradaki, (Allah’ın varlığını gösteren) delillerden yüz çevirmektedirler.
  33. O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler.
  34. Biz, senden önce de hiçbir beşere ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ebedî mi kalacaklar?
  35. Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak hayır ile de şer ile de deniyoruz. Ancak bize döndürüleceksiniz.
  36. İnkâr edenler seni gördükleri zaman ancak alaya alırlar. “Bu mu ilâhlarınızı diline dolayan?” derler. Hâlbuki kendileri Rahmân’ın kitabını inkâr ediyorlar.
  37. İnsan çok aceleci (tez canlı) yaratılmıştır. Size yakında âyetlerimi göstereceğim. Şimdi acele etmeyin.
  38. Bir de “Eğer doğru söyleyenler iseniz, bu tehdit ne zaman gerçekleşecek?” diyorlar.
  39. İnkâr edenler, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi savamayacakları ve hiçbir yardım da görmeyecekleri vakti bir bilseler!
  40. Şüphesiz o (tehdit edildikleri azap) onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşkınlıktan dondurup bırakacak. Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek, ne de kendilerine göz açtırılacak.
  41. Andolsun, senden önce de birçok peygamberle alay edildi de içlerinden alay edenleri, o alaya aldıkları şey kuşatıverdi.
  42. (Ey Muhammed!) De ki: “(Size azab edecek olsa) gece ve gündüz Rahmân’ın azabından sizi kim koruyacak?” Öyle iken onlar Rablerinin zikrinden yüz çevirmekteler.
  43. Yoksa bizim dışımızda onları koruyacak ilâhları mı var? O ilâh edindikleri nesneler kendilerine bile yardım edemezler. Zaten onlar bizden de yardım görmezler.
  44. Evet, biz onları da atalarını da, faydalandırdık. Öyle ki uzun süre yaşadılar. Ama, artık görmüyorlar mı ki, biz yeryüzünü çevresinden eksiltiyoruz? O hâlde, onlar mı galip gelecekler?
  45. De ki: “Ben sizi ancak vahy ile uyarıyorum.” Ama sağırlar uyarıldıkları vakit çağrıyı işitmezler.
  46. Andolsun, onlara Rabbinin azabından hafif bir esinti dokunsa, muhakkak “Eyvah bize! Gerçekten biz zalim kimselerdik” diyeceklerdir.
  47. Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.
  48. Andolsun, biz Mûsâ ile Hârûn’a, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için o Furkân’ı (Tevrat’ı) bir ışık ve öğüt olarak verdik.
  49. Onlar, görmedikleri hâlde Rablerinden içten içe korkarlar. Onlar kıyamet gününden de korkarlar.
  50. İşte bu (Kur’an) da bizim indirdiğimiz mübarek bir öğüttür. Şimdi siz bunu mu inkâr ediyorsunuz?
  51. Andolsun, daha önce de İbrahim’e doğruyu yanlıştan ayırma yeteneğini verdik. Biz zaten onu biliyorduk.
  52. Hani o, babasına ve kavmine, “Ne bu tapınıp durduğunuz heykeller?” demişti.
  53. "Babalarımızı bunlara ibadet ediyor bulduk” dediler.
  54. İbrahim, “Andolsun, siz de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz” dedi.
  55. “Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen bizimle eğleniyor musun?” dediler.
  56. İbrahim, dedi ki: “Hayır! Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir. O, bunları yaratandır ve ben de buna şahitlik edenlerdenim.”
  57. Allah’a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra ben putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım.
  58. Derken (İbrahim) belki kendisine başvururlar diye içlerinden bir büyüğü bırakarak onları (putları) paramparça etti.
  59. Onlar, “Kim yaptı bunu tanrılarımıza! Muhakkak o zalimlerden biridir” dediler.
  60. (İçlerinden bazıları), “İbrahim denilen bir gencin onları diline doladığını duyduk” dediler.
  61. (Bir kısmı da) “O hâlde haydi, onu insanların gözü önüne getirin. Belki (bu konuda) şahitlik ederler” dediler.
  62. (İbrahim gelince) “Sen mi yaptın bunu ilâhlarımıza ey İbrahim” dediler.
  63. Dedi ki: “Hayır! Bunu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorlarsa, onlara sorun bakalım!”
  64. Bunun üzerine birbirlerine dönüp, “Hiç şüphesiz asıl zalimler sizsiniz siz” dediler.
  65. Sonra eski inanç ve inatlarına döndüler ve, “Andolsun, bunların konuşmayacağını sen de bilirsin” dediler.
  66. İbrahim, şöyle dedi: “Öyle ise siz, (hâlâ) Allah’ı bırakıp da, size hiçbir fayda, hiçbir zarar veremeyecek şeylere mi tapacaksınız?”
  67. “Yazıklar olsun, size de; Allah’ı bırakıp tapmakta olduklarınıza da! Hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?”
  68. (İçlerinden bazıları), “Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın da ilâhlarınıza yardım edin” dediler.
  69. “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve esenlik ol” dedik.
  70. Ona böyle bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz onları en çok zarar edenler durumuna düşürdük.
  71. Onu Lût ile beraber kurtarıp, içinde âlemler için bereketler kıldığımız yere ulaştırdık.
  72. Ona İshak’ı ve ayrıca da Yakub’u bağışladık ve her birini salih kimseler yaptık.
  73. Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlar işlemeyi, namazı dosdoğru kılmayı, zekâtı vermeyi vahyettik. Onlar sadece bize ibadet eden kimselerdi.
  74. Biz, Lût’a da bir hikmet ve bir ilim verdik ve onu çirkin işler yapan memleketten kurtardık. Gerçekten onlar kötü bir toplum idiler, fasık (Allah’ın emrinden çıkan kimseler) idiler.
  75. Onu rahmetimizin içine soktuk. Çünkü o, gerçekten salih kimselerdendi.
  76. (Ey Muhammed!) Nûh’u da hatırla. Hani o daha önce dua etmişti de biz onun duasını kabul ederek, kendisini ve ailesini o büyük sıkıntıdan (tufandan) kurtarmıştık.
  77. Âyetlerimizi yalanlayanlara karşı ona yardım etmiştik. Şüphesiz onlar kötü bir toplumdu. Bu yüzden biz de onları topyekûn suda boğduk.
  78. Dâvûd ile Süleyman’ı da hatırla. Hani bir ekin tarlası hakkında hüküm veriyorlardı. Çünkü halkın koyunları o ekine girmişti. Biz de hükümlerine şahit olmuştuk.
  79. Biz hüküm vermeyi Süleyman’a kavratmıştık. Zaten her birine hükümranlık ve ilim vermiştik. Dâvûd ile birlikte, Allah’ı tespih etmeleri için dağları ve kuşları onun emrine verdik. Bunları yapan biz idik.
  80. Bir de Davud’a, sizin için, zırh yapma sanatını öğrettik ki, savaşlarınızda sizi korusun. Şimdi siz şükrediyor musunuz?
  81. Süleyman’ın hizmetine de güçlü esen rüzgârı verdik. Rüzgâr, onun emriyle içinde bereketler yarattığımız yere eser giderdi. Biz, her şeyi hakkıyla bileniz.
  82. Bir de şeytanlardan, Süleyman için dalgıçlık eden ve daha bundan başka işler yapanları da onun emrine verdik. Hep onları zapteden bizdik.
  83. Eyyûb’u da hatırla. Hani o Rabbine, “Şüphesiz ki ben derde uğradım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin” diye niyaz etmişti.
  84. Biz de onun duasını kabul edip kendisinde dert namına ne varsa gidermiştik. Tarafımızdan bir rahmet ve kullukta bulunanlar için de bir ibret olmak üzere ona ailesini ve onlarla beraber bir mislini daha vermiştik.
  85. İsmail’i, İdris’i ve Zülkifl’i de hatırla. Bunların hepsi sabredenlerdendi.
  86. Onları da rahmetimizin içine soktuk. Şüphesiz onlar salih kimselerdendi.
  87. Zünnûn’u da hatırla. Hani öfkelenerek (halkından ayrılıp) gitmişti de kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Derken karanlıklar içinde, “Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Seni eksikliklerden uzak tutarım. Ben gerçekten (nefsine) zulmedenlerden oldum” diye dua etti.
  88. Biz de duasını kabul ettik ve kendisini kederden kurtardık. İşte biz mü’minleri böyle kurtarırız.
  89. Zekeriya’yı da hatırla. Hani o, Rabbine, “Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen varislerin en hayırlısısın” diye dua etmişti.
  90. Biz de onun duasını kabul ettik ve kendisine Yahya’yı bağışladık. Eşini de kendisi için, (doğurmaya) elverişli kıldık. Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi.
  91. Irzını korumuş olan kadını da (Meryem’i de) hatırla. Ona ruhumuzdan üflemiştik. Kendisini de, oğlunu da âlemlere (kudretimizi gösteren) birer delil yapmıştık.
  92. Şüphesiz bu (İslâm), tek ümmet (din) olarak sizin ümmetiniz (dininiz)dir. Ben de Rabbinizim. Onun için sadece bana kulluk edin.
  93. (İnsanlar) işlerini kendi aralarında parça parça ettiler. Hepsi de ancak bize dönecekler.
  94. Şu hâlde, kim mü’min olarak bir salih amel işlerse, çalışması asla inkâr edilmez. Şüphesiz biz onu yazmaktayız.
  95. Helâk ettiğimiz bir memleket halkının bize dönmemeleri imkânsızdır.
  96. Nihayet Ye’cüc ve Me’cüc’ün önü açıldığı zaman her tepeden akın ederler.
  97. Gerçek vaad (kıyametin kopması) yaklaşır, bir de bakarsın inkâr edenlerin gözleri açılıp donakalmıştır. “Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gafildik. Hatta biz zalim kimselermişiz” derler.
  98. Hiç şüphesiz siz ve Allah’tan başka kulluk ettikleriniz cehennem odunusunuz. Siz oraya varacaksınız.
  99. Eğer onlar ilâh olsalardı oraya varmazlardı. Hâlbuki hepsi orada ebedî kalacaklardır.
  100. Onların orada derin bir iç çekişleri vardır! Onlar orada hiçbir şey işitmezler.
  101. Şüphesiz kendileri için tarafımızdan en güzel mükâfat hazırlanmış olanlar var ya; işte bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır.
  102. Onlar cehennemin hışıltısını bile duymazlar. Canlarının istediği nimetler içinde ebedî olarak kalırlar.
  103. En büyük korku bile onları tasalandırmaz ve melekler onları, “İşte bu, size vaad edilen (mutlu) gününüzdür” diyerek karşılarlar.
  104. Yazılı kâğıt tomarlarının dürülmesi gibi göğü düreceğimiz günü düşün. Başlangıçta ilk yaratmayı nasıl yaptıysak, -üzerimize aldığımız bir vaad olarak- onu yine yapacağız. Biz bunu muhakkak yapacağız.
  105. Andolsun, Zikir’den (Tevrat’tan) sonra Zebûr’da da, “Yere muhakkak benim iyi kullarım varis olacaktır” diye yazmıştık.
  106. Şüphesiz bunda Allah’a kulluk eden bir toplum için yeterli bir mesaj vardır.
  107. (Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
  108. De ki: “Bana ancak, ilâhınızın yalnızca bir tek ilâh olduğu vahyolunuyor. Artık müslüman oluyor musunuz?”
  109. Eğer yüz çevirirlerse, de ki: “(Bana emrolunanı, ayırım yapmadan) size eşit olarak bildirdim. Tehdit edildiğiniz şey yakın mı yoksa uzak mı, bilmiyorum.”
  110. “Şüphesiz, Allah sözün açığa vurulanını da bilir, gizlediğinizi de bilir.”
  111. “Bilmem! Belki bu (mühlet) sizin için bir imtihan ve bir vakte kadar yararlanmadır.”
  112. (Peygamber), “Ey Rabbim! Hak ile hüküm ver. Bizim Rabbimiz, sizin nitelemelerinize karşı yardımı istenecek olan Rahmân’dır” dedi.
Yazar: Diyanet - Diyanet 2
  1. İnsanların hesaba çekilecekleri (gün) yaklaştı. Hal böyle iken onlar, gaflet içinde yüz çevirdiler.
  2. (2-3) Rablerinden kendilerine ne zaman yeni bir ihtar gelse, onlar bunu, hep alaya alarak, kalpleri oyuna, eğlenceye dalarak dinlemişlerdir. O zalimler şöyle fısıldaştılar: Bu (Muhammed), sizin gibi bir beşer olmaktan başka nedir ki! Siz şimdi gözünüz göre göre büyüye mi kapılıyorsunuz?
  3. (2-3) Rablerinden kendilerine ne zaman yeni bir ihtar gelse, onlar bunu, hep alaya alarak, kalpleri oyuna, eğlenceye dalarak dinlemişlerdir. O zalimler şöyle fısıldaştılar: Bu (Muhammed), sizin gibi bir beşer olmaktan başka nedir ki! Siz şimdi gözünüz göre göre büyüye mi kapılıyorsunuz?
  4. (Peygamber) dedi ki: Rabbim, yerde ve gökte (söylenmiş) her sözü bilir. O, hakkıyla işiten ve bilendir.
  5. «Hayır, dediler, (bunlar) saçma sapan rüyalardır; bilakis onu kendisi uydurmuştur; belki de o, şairdir. (Eğer öyle değilse) bize hemen, öncekilere gönderilenin benzeri bir âyet getirsin.»
  6. Bunlardan önce helâk ettiğimiz hiçbir belde iman etmemişti; şimdi bunlar mı iman edecekler?
  7. Biz, senden önce de, kendilerine vahiy verdiğimiz kişilerden başkasını peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız bilenlerden sorunuz.
  8. Biz onları (peygamberleri), yemek yemez birer (cansız) ceset olarak yaratmadık. Onlar (bu dünyada) ebedî de değillerdir.
  9. Sonra onlara (verdiğimiz) sözü yerine getirdik; böylece, hem onları hem de dilediğimiz (başka) kimseleri kurtuluşa erdirdik; müsrifleri de helâk ettik.
  10. Andolsun, size içinde sizin için öğüt bulunan bir kitap indirdik. Hâla akıllanmaz mısınız?
  11. Zalim olan nice beldeyi kırıp geçirdik; arkasından da nice başka topluluklar vücuda getirdik.
  12. Azabımızı hissettiklerinde bir de bakarsın ki oralardan (azap bölgesinden) kaçıyorlar!
  13. «Kaçmayın! İçinde bulunduğunuz refaha ve yurtlarınıza dönün! Çünkü size sorular sorulacak!»
  14. «Vay başımıza gelenlere! dediler; gerçekten biz zalim insanlarmışız.»
  15. Biz kendilerini, kuruyup biçilmiş ekine, sönmüş ateşe çevirinceye kadar bu feryatları sürüp gider.
  16. Biz, göğü, yeri ve bunlar arasındakileri, oyuncular (işi, eğlencesi) olarak yaratmadık.
  17. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi tarafımızdan edinirdik. (Bu irademizin eseri olurdu. Ama) biz (bunu) yapanlardan değiliz.
  18. Bilakis biz, hakkı bâtılın tepesine bindiririz de o, bâtılın işini bitirir. Bir de bakarsınız ki, bâtıl yok olup gitmiştir. (Allah´a) yakıştırdığınız sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size!
  19. Göklerde ve yerde kimler varsa O´na aittir. O´nun huzurunda bulunanlar, O´na ibadet hususunda kibirlenmezler ve yorulmazlar.
  20. Onlar, bıkıp usanmaksızın gece gündüz (Allah´ı) tesbih ederler.
  21. Yoksa (o müşrikler), yerden birtakım tanrılar edindiler de, (ölüleri) onlar mı diriltecekler?
  22. Eğer yerde ve gökte Allah´tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök, (bunların nizamı) kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki Arş´ın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir.
  23. Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz; onlar ise sorguya çekileceklerdir.
  24. Yoksa O´ndan başka birtakım tanrılar mı edindiler? De ki: Haydi delillerinizi getirin! İşte benimle beraber olanların Kitab´ı ve benden öncekilerin Kitab´ı. Hayır, onların çoğu hakkı bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler.
  25. Senden önce hiçbir resûl göndermedik ki ona: «Benden başka İlâh yoktur; şu halde bana kulluk edin» diye vahyetmiş olmayalım.
  26. Rahmân (olan Allah, melekleri) evlât edindi, dediler. Hâşâ! O, bundan münezzehtir. Bilakis (melekler), lütuf ve ihsana mazhar olmuş kullardır.
  27. O´ndan (emir almazdan) önce konuşmazlar; onlar, sadece O´nun emri ile hareket ederler.
  28. Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını da, yapacaklarını da) bilir. Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. Onlar, Allah korkusundan titrerler!
  29. Onlardan her kim: «Tanrı O değil, benim!» derse, biz onu cehennemle cezalandırırız. İşte biz, zalimlere böyle ceza veririz!
  30. İnkâr edenler, göklerle yer bitişik bir halde iken bizim, onları birbirinden kopardığımızı ve her canlı şeyi sudan yarattığımızı görüp düşünmediler mi? Yine de inanmazlar mı?
  31. Onları sarsmasın diye yeryüzünde bir takım dağlar diktik. Orada geniş geniş yollar açtık; ta ki maksatlarına ulaşsınlar.
  32. Biz, gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptık. Onlar ise, gökyüzünün âyetlerinden yüz çevirirler.
  33. O, geceyi, gündüzü, güneşi, ayı... yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler.
  34. Biz, senden önce de hiçbir beşere ebedîlik vermedik. Şimdi sen ölürsen, sanki onlar ebedî mi kalacaklar?
  35. Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da, şerle de imtihan ederiz. Ve siz, ancak bize döndürüleceksiniz.
  36. (Resûlüm!) Kâfirler seni gördükleri zaman: «Sizin ilâhlarınızı diline dolayan bu mu?» diyerek seni hep alaya alırlar. Halbuki onlar, çok esirgeyici Allah´ın Kitabını inkâr edenlerin ta kendileridir.
  37. İnsan, aceleci (bir tabiatta) yaratılmıştır. Size âyetlerimi göstereceğim; benden acele istemeyin.
  38. «Eğer, diyorlar, doğru iseniz, ne zaman (gerçekleşecek) bu tehdit?»
  39. İnkâr edenler, yüzlerinden ve sırtlarından (saran) ateşi savamayacakları, kendilerine yardım dahi edilmeyeceği zamanı bir bilselerdi!
  40. Bilâkis kendilerine o (kıyamet) öyle âni gelir ki, onları şaşırtır. Artık, ne reddedebilirler onu, ne de kendilerine mühlet verilir.
  41. Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi; ama onları alaya alanları, o alay konusu ettikleri şey kuşatıverdi.
  42. De ki: Allah´a karşı sizi gece gündüz kim koruyacak? Buna rağmen onlar Rablerini anmaktan yüz çevirirler.
  43. Yoksa kendilerini bize karşı savunacak birtakım ilâhları mı var? (O ilâh dedikleri şeyler) kendilerine bile yardım edecek güçte değildirler. Onlar bizden de alâka ve destek görmezler.
  44. Evet, onları da, atalarını da barındırdık. Nihayet ömür kendilerine (hiç bitmeyecek gibi) uzun geldi. Oysa onlar, bizim gelip (kâfirlere ait) araziyi çevresinden eksilteceğimizi görmezler mi? Şu halde, üstün gelen onlar mı?
  45. De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar.
  46. Andolsun, onlara Rabbinin azabından ufak bir esinti dokunsa, hiç şüphesiz, «Vah bize! Hakikaten biz zalim kimselermişiz!» derler.
  47. Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz (herkese) yeteriz.
  48. Andolsun biz, Musa ve Harun´a, takvâ sahipleri için bir ışık, bir öğüt ve Furkan´ı verdik.
  49. (O takvâ sahipleri ki) onlar, görmedikleri halde Rablerine candan saygı gösterirler. Yine onlar, kıyametten korkan kimselerdir.
  50. İşte bu (Kur´an) da, bizim indirdiğimiz hayırlı ve faydalı bir öğüttür. Şimdi onu inkâr mı ediyorsunuz?
  51. Andolsun biz İbrahim´e daha önce rüşdünü vermiştik. Biz onu iyi tanırdık.
  52. O, babasına ve kavmine: Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor? demişti.
  53. Dediler ki: Biz, babalarımızı bunlara tapar kimseler bulduk.
  54. Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz, dedi.
  55. Dediler ki: Bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen oyunbazlardan biri misin?
  56. Hayır, dedi, sizin Rabbiniz, yarattığı göklerin ve yerin de Rabbidir ve ben buna şahitlik edenlerdenim.
  57. Allah´a yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım!
  58. Sonunda İbrahim onları paramparça etti. Yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye.
  59. Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o, zalimlerden biridir, dediler.
  60. (Bir kısmı:) Bunları diline dolayan bir genç duyduk; kendisine İbrahim denilirmiş, dediler.
  61. O halde, dediler, onu hemen insanların gözü önüne getirin. Belki şahitlik ederler.
  62. Bunu ilâhlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim? dediler.
  63. Belki de bu işi şu büyükleri yapmıştır. Hadi onlara sorun; eğer konuşuyorlarsa! dedi.
  64. Bunun üzerine, kendi vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) «Zalimler sizlersiniz, sizler!» dediler.
  65. Sonra tekrar eski inanç ve tartışmalarına döndüler: Sen bunların konuşmadığını pek âlâ biliyorsun, dediler.
  66. İbrahim: Öyleyse, dedi, Allah´ı bırakıp da, size hiçbir fayda ve zarar vermeyen bir şeye hâla tapacak mısınız?
  67. Size de, Allah´ı bırakıp tapmakta olduğunuz şeylere de yuh olsun! Siz akıllanmaz mısınız?
  68. (Bir kısmı:) Eğer iş yapacaksanız, yakın onu da tanrılarınıza yardım edin! dediler.
  69. «Ey ateş! İbrahim için serinlik ve esenlik ol!» dedik.
  70. Böylece ona bir tuzak kurmak istediler; fakat biz onları, daha çok hüsrana uğrayanlar durumuna soktuk.
  71. Biz, onu ve Lût´u kurtararak, içinde cümle âleme bereketler verdiğimiz ülkeye ulaştırdık.
  72. Ona (İbrahim´e), İshak´ı ve fazladan bir bağış olmak üzere Ya´kub´u lütfettik; herbirini sâlih insanlar yaptık.
  73. Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, daima bize ibadet eden kimselerdi.
  74. Lût´a gelince, ona da hüküm (hakimlik, peygamberlik, hükümdarlık) ve ilim verdik; onu, çirkin işler yapmakta olan memleketten kurtardık. Zira onlar (o memleketin halkı), gerçekten fena işler yapan kötü bir kavimdi.
  75. Onu (Lût´u) rahmetimize kabul ettik; çünkü o, sâlihlerden idi.
  76. Nuh´u da (hatırla). Hani o dua etmiş, biz onun duasını kabul etmiştik. Böylece, kendisini ve (iman eden) yakınlarını büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
  77. Onu, âyetlerimizi inkâr eden kavimden koruduk. Gerçekten onlar, fena bir kavim idi; bu yüzden topunu birden (suya) gömdük.
  78. Davud ve Süleyman´ı da (an). Bir zaman, bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı: bir gurup insanın koyun sürüsü, geceleyin başıboş bir vaziyette bu ekinin içine dağılıp ziyan vermişti. Biz onların hükmünü görüp bilmekte idik.
  79. Böylece bunu (bu fetvayı) Süleyman´a biz anlatmıştık. Biz, onların her birine hüküm (hükümdarlık, peygamberlik) ve ilim verdik. Kuşları ve tesbih eden dağları da Davud´a boyun eğdirdik. (Bunları) biz yapmaktayız.
  80. Ona, savaş sıkıntılarınızdan sizi koruması için zırh yapmayı öğrettik. Artık şükredecek misiniz?
  81. Süleyman´ın emrine de kasırga (gibi esen) rüzgârı verdik; onun emriyle içinde bereketler yarattığımız yere doğru eserdi. Biz herşeyi biliriz.
  82. Şeytanlar arasından da, onun için dalgıçlık eden (ve inciler çıkaran) ve bundan başka işler görenler vardı. Biz onları gözetim altında tutuyorduk.
  83. Eyyub´u da (an). Hani Rabbine: «Başıma bu dert geldi. Sen, merhametlilerin en merhametlisisin» diye niyaz etmişti.
  84. Bunun üzerine biz, tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenler için bir hatıra olmak üzere onun duasını kabul ettik; kendisinde dert ve sıkıntı olarak ne varsa giderdik ve ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha verdik.
  85. İsmail´i, İdris´i ve Zülkifl´i de (yâdet). Hepsi de sabreden kimselerdendi.
  86. Onları rahmetimize kabul ettik. Onlar hakikaten iyi kimselerdendi.
  87. Zünnûn´u da (Yunus´u da zikret). O öfkeli bir halde geçip gitmişti; bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı zannetmişti. Nihayet karanlıklar içinde: «Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben zalimlerden oldum!» diye niyaz etti.
  88. Bunun üzerine onun duasını kabul ettik ve onu kederden kurtardık. İşte biz müminleri böyle kurtarırız.
  89. Zekeriyya´yı da (an). Hani o, Rabbine şöyle niyaz etmişti: Rabbim! Beni yalnız bırakma! Sen, vârislerin en hayırlısısın, (her şey sonunda senindir).
  90. Biz onun da duasını kabul ettik ve ona Yahya´yı verdik; eşini de kendisi için (çocuk doğurmaya) elverişli kıldık. Onlar (bütün bu peygamberler), hayır işlerinde koşuşurlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı; onlar, bize karşı derin saygı içindeydiler.
  91. Irzını iffetle korumuş olanı (Meryem´i de an.) Biz ona ruhumuzdan üfledik; onu ve oğlunu cümle âlem için bir ibret kıldık.
  92. Hakikaten bu (bütün peygamberler ve onlara iman edenler) bir tek ümmet olarak sizin ümmetinizdir. Ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise bana kulluk edin.
  93. (İnsanlar) kendi aralarında (din ve devlet) işlerinin birliğini bozdular. Halbuki hepsi bize döneceklerdir.
  94. Bu durumda her kim mümin olarak iyi davranışlar yaparsa onun çabasını görmezlikten gelmek olmaz. Zira biz onu yazmaktayız.
  95. Helâk ettiğimiz bir belde için artık (yeniden mâmur olmak) imkânsızdır; çünkü onlar geri dönemeyeceklerdir.
  96. Nihayet Ye´cûc ve Me´cûc (sedleri) açıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman;
  97. Ve gerçek vaad (ölüm, kıyamet) yaklaşınca, birden, inkâr edenlerin gözleri donakalır! «Yazıklar olsun bize! (derler), gerçekten biz, bu durumdan habersizmişiz; hatta biz zalim kimselermişiz.»
  98. Siz ve Allah´ın dışında taptığınız şeyler cehennem yakıtısınız. Siz oraya gireceksiniz.
  99. Eğer onlar birer tanrı olsalardı oraya (cehenneme) girmezlerdi. Halbuki hepsi (tapanlar da tapılanlar da) orada ebedî kalacaklardır.
  100. Orada onlara inim inim inlemek düşer. Yine onlar orada (hiçbir iyi haber) duymazlar.
  101. Tarafımızdan kendilerine güzel âkıbet takdir edilmiş olanlara gelince, işte bunlar cehennemden uzak tutulurlar.
  102. Bunlar onun uğultusunu duymazlar; gönüllerinin dilediği nimetler içinde ebedî kalırlar.
  103. En büyük dehşet dahi onları tasalandırmaz. Melekler kendilerini şöyle karşılar: İşte bu size vâdedilmiş olan (mutlu) gününüzdür.
  104. (Düşün o) günü ki, yazılı kâğıtların tomarını dürer gibi göğü toplayıp düreriz. Tıpkı ilk yaratmaya başladığımız gibi onu tekrar o hale getiririz. (Bu,) üzerimize aldığımız bir vaad oldu. Biz, (vâdettiğimizi) yaparız.
  105. Andolsun Zikir´den sonra Zebur´da da: «Yeryüzüne iyi kullarım vâris olacaktır» diye yazmıştık.
  106. İşte bunda, (bize) kulluk eden bir kavim için bir mesaj vardır.
  107. (Resûlüm!) Biz seni âlemlere ancak rahmet olarak gönderdik.
  108. De ki: Bana sadece, sizin ilâhınızın ancak bir tek Allah olduğu vahyedildi. Hâla müslüman olmayacak mısınız?
  109. Eğer yüz çevirirlerse de ki: (Bana emrolunanı) hepinize açıkladım. Artık size vâdolunan şey (mahşerde toplanma zamanınız) yakın mı uzak mı, bilmiyorum.
  110. Şüphesiz Allah sözün açığını da bilir, gizli tuttuklarınızı da bilir.
  111. Bilmiyorum, belki de o (azabın ertelenmesi), sizi denemek ve bir zamana kadar sizi (imkânlardan) faydalandırmak içindir.
  112. (Muhammed:) Rabbim! (Onlar hakkında) adaletinle hükmünü ver. Bizim Rabbimiz Rahmân´dır. Sizin anlattıklarınıza karşı yardımı umulandır, dedi.
Yazar: Elmalılı Hamdi Yazır - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. İnsanlara hesap zamanı yaklaştı. Onlar ise hala gaflet içinde aldırmıyorlar.
  2. Rablerinden kendilerine gelen her yeni uyarıyı ancak alaya alarak dinliyorlar.
  3. Kalpleri hep oyunda, hem o zalimler gizlice fısıldaştılar: «Bu ancak sizin gibi bir insan! Artık göz göre göre büyüye mi gidiyorsunuz?»
  4. (Peygamber) dedi ki: «Rabbim gökte ve yerde söyleneni bilir; O, herşeyi işitendir, bilendir»
  5. (Onlar): «Bunlar bir takım karışık rüyalar; yok onu kendisi uydurdu; yok o bir şairdir; öyle değilse, önceki peygamberlerin gönderdikleri gibi, bize bir mucize getirsin!» derler.
  6. Onlardan önce helak ettiğimiz hiçbir belde halkı iman etmedi. Şimdi bunlar mı iman edecekler?
  7. Senden önce de Biz, sadece kendilerine vahiy gönderdiğimiz birtakım erkekler gönderdik; bilmiyorsanız, haydi bilgisi olanlara sorun!
  8. Biz onları yemek yemez bir ceset yapmadık; ölümsüz de değildiler.
  9. Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik, kendilerini ve dilediklerimizi kurtardık; aşırı gidenleri helak ettik.
  10. Andolsun ki, size öyle bir kitap indirdik ki, bütün şanınız ondadır; hala akıllanmayacak mısınız?
  11. Oysa Biz zulmetmekte olan nice memleket halkını kırıp geçirdik , arkasından da diğerlerini başka bir topluluk olarak meydana getirdik.
  12. Azabımızı hissettikleri zaman, hemen oradan üzengi tepiyorlardı (kaçıyorlardı).
  13. Yok tepinmeyin, dönün içinde şımartıldığınız nimetlere ve yurtlarınıza ki, sorguya çekileceksiniz! dedik.
  14. (Onlar da): «Vay bizlere! Gerçekten bizler zalim insanlardık!» dediler.
  15. Artık olanca feryatları bu oldu kaldı. Neticede onları öyle yaptık ki, biçildiler, söndüler.
  16. Biz, göğü, yeri ve arasındakileri oyunculuk etmek üzere yaratmadık.
  17. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi tarafımızdan yapardık. Yapacak olsaydık öyle yapardık.
  18. Hayır, Biz hakkı batılın tepesine fırlatırız da beynini parçalar, bir de görürsün ki, (batıl) o anda yok olup gitmiştir! Allah´a isnad ettiğiniz o nitelikler yüzünden vay sizlere.
  19. Oysa göklerde, yerde kim varsa O´nundur, O´nun huzurundakiler O´na ibadet etmekten ne çekinirler ne de yorgunluk duyarlar.
  20. Gece gündüz O´nu tesbih ederler, usanmazlar.
  21. Yoksa bir takım tanrılar edindiler de yeryüzünden; diriltmeyi onlar mı yapacaklar?
  22. Yerde, gökte Allah´tan başka tanrılar olsaydı bunların ikisi de mahvolup gitmişti. O Arş´ın Rabbi olan Allah onların yakıştırdıkları vasıflardan münezzehtir, beridir.
  23. O yaptığından sorumlu olmaz, onlar ise sorumludurlar.
  24. Yoksa O´ndan başka tanrılar mı edindiler? De ki: «Haydi getirin delilinizi; işte benimle beraber onların kitabı ve benden öncekilerin kitabı!» Fakat çoğu gerçeği bilmezler de onun için yüz çevirirler.
  25. Biz senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki, ona şöyle vahyetmiş olmayalım: «Gerçek şu ki, Benden başka ilah yoktur; onun için hep Bana ibadet edin.»
  26. Böyle iken dediler ki: «Rahman çocuk edindi.» Allah bundan münezzehtir. Doğrusu (o çocuk dedikleri) sadece şerefli bir takım kullardır;
  27. onlar Allah´ın sözünün önüne geçmezler, hep O´nun emriyle hareket ederler.
  28. Allah onların önlerindekini de, arkalarındakini de bilir. Allah´ın razı olacağı kimselerden başkasına şefaat etmezler. Hepsi O´nun korkusundan titrerler.
  29. İçlerinden her kim: «Ben O´ndan başka ilahım!» derse, Biz ona cehennemi ceza olarak veririz; zalimleri Biz böyle cezalandırırız.
  30. O küfredenler görmediler mi ki, gökler ve yer bitişik idiler de Biz onları ayırdık; canlı olan her şeyi sudan yaptık. Hala inanmıyorlar mı?
  31. Yeryüzünde de onları çalkalar diye, baskılar oturttuk (sabit dağlar yerleştirdik), doğru gidebilsinler diye orada bol bol açıklıklar (yollar) yaptık.
  32. Gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık. Onlar ise O´nun ayetlerinden yüz çeviriyorlar.
  33. Oysa, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O´dur; bunların herbiri birer yörüngede yüzüyorlar.
  34. Bir de Biz senden önce hiçbir kimseye ölümsüzlük vermedik. Eğer sen ölürsen onlar baki mi kalacaklar?
  35. Her canlı ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilik ile deneyeceğiz; hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.
  36. O küfredenler seni gördükleri zaman, seni alaya alıyorlar ve: «İlahlarınızı diline dolayan bu mudur?» diyorlar. Halbuki, onlar hep Rahman´ın zikrine küfür ediyorlar.
  37. İnsan aceleci olarak yaratılmıştır; ama yarın ben onlara delillerimi göstereceğim; şimdi siz acele etmeyin!
  38. Bir de: «Bu tehdit ne zaman gerçekleşecektir; eğer doğru söylüyorsanız?» diyorlar.
  39. Bir bilseler o küfredenler, ateşi yüzlerinden ve sırtlarından savamayacakları ve hiçbir taraftan yardım görmeyecekleri zamanı?
  40. Doğrusu o azap onlara ansızın gelecek de kendilerini dondurakalacaktır; artık ne geri çevrilmesine göçleri yetecek, ne de kendilerine mühlet verilecektir.
  41. Andolsun ki, senden önce bir çok peygamberlerle istihza edildi de içlerinden alay edenleri o alay ettikleri şey kuşatıverdi.
  42. De ki: «Sizi gece ve gündüz o Rahman´dan kim koruyabilir Ama onlar Rablerinin zikrinden yüz çevirmişlerdir.
  43. Yoksa onlar için kendilerini önümüzden koruyacak tanrılar mı var? Onlar kendilerini kurtaramayacakları gibi Bizden himaye de görmezler.
  44. Doğrusu Biz onları ve atalarını yaşattık, hatta o ömür onlara uzun geldi. Fakat şimdi görmüyorlar mı ki, yeryüzünü etrafından eksiltip duruyoruz? O halde üstün gelen onlar mıdır?
  45. De ki: «Ben sizi ancak vahy ile uyarıyorum; ama sağırlar ne kadar uyarılsalar çağrıyı işitmezler.
  46. Yemin olsun ki, Rabbinin azabından çok az birşey onlara dokunursa, muhakkak diyeceklerdir ki: «Vay bizlere, biz gerçekten zalimlerdik»
  47. Biz ise, kıyamet günü için dürüst teraziler koyarız; hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmez; bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir koruz. Hesap gören olarak da Biz yeteriz.
  48. Andolsun ki: «Musa ile Harun´a Furkan´ı (Tevrat´ı) bir de ışık ve Allah´tan korkanlar için de bir öğüt vermiştik.
  49. O takva sahipleri için ki, gıyabında Rablerinden korkarlar ve kıyamet endişesiyle titrer dururlar.
  50. İşte bu (Kur´an) da Bizim indirdiğimiz mübarek bir uyarıdır. Şimdi siz bunu mu inkar ediyorsunuz?
  51. Andolsun ki, bundan önce de İbrahim´e olgunluğunu vermiştik ve onun buna layık olduğunu da biliyorduk.
  52. O vakit babasına ve kavmine dedi ki: «Başına toplanıp durduğunuz şu putlar nedir?»
  53. «Atalarımızı bunlara tapar bulduk,» dediler.
  54. İbrahim: «Andolsun ki, siz de, atalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz!» dedi.
  55. «Ciddi mi söylüyorsun, yoksa sen şakacılardan mısın?» dediler.
  56. İbrahim: «Doğrusu, Rabbiniz o göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları O yaratmıştır ve ben buna şehadet edenlerdenim.
  57. Vallahi siz dönüp gittikten sonra putlarınıza mutlaka bir tuzak kuracağım!» dedi.
  58. Derken, onları parça parça etti. Ancak büyüklerinden birini bıraktı ki belki ona müracaat ederler.
  59. «Bunu bizim tanrılarımıza kim yapmış? Muhakkak o zalimlerden biridir,» dediler.
  60. (Aralarında): «İbrahim adında bir delikanlının, bunlara dil uzattığını duymuştuk;
  61. hadi onu halkın gözleri önüne getirin, belki (onlar da aleyhinde) şehadet ederler.» dediler.
  62. Dediler ki: «Sen mi yaptın bunu tanrılarımıza ey İbrahim?»
  63. (İbrahim): «Belki onu şu büyükleri yapmıştır; sorun bakalım onlara, eğer söyleyebilirlerse» dedi.
  64. Bunun üzerine vicdanlarına müracaat ettiler de: «Doğrusu siz haksızsınız!» dediler.
  65. Sonra tepeleri üstü ters döndüler: «Sen gerçekten bunların konuşmadığını bilirsin.» dediler.
  66. (İbrahim) dedi: «O halde Allah´ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar vermeyecek nesnelere mi tapıyorsunuz?
  67. Yuh size ve Allah´tan başka taptıklarınıza! Hala akıllanmayacak mısınız!» dedi.
  68. (Onlar): «Siz bunu yakın da tanrılarınızın öcünü alın, eğer birşey yapacaksanız!» dediler.
  69. Biz: «Ey ateş, İbrahim´e serin ve zararsız ol!» dedik.
  70. O´na bir dolap kurmak istediler, fakat Biz kendilerini daha fazla hüsrana uğrattık.
  71. Onu Lut ile beraber kurtarıp içinde alemlere bereketler verdiğimiz yere çıkardık.
  72. Ona İshak´ı lütfettik, üstelik Yakub´u da; ve onların herbirini iyi kimseler yaptık.
  73. Ve hepsini, emrimizle yol gösteren rehberler yaptık ve kendilerine hayırlı işler işlemeyi, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Hepsi Bize kulluk eden kimselerdi.
  74. Lut´a, ona da bir hüküm ve ilim verdik. Onu çirkeflikler işleyen o beldeden kurtardık; doğrusu onlar kötü ve fasık bir kavim idiler.
  75. Onu ise rahmetimizin içine aldık. Çünkü o iyi kişilerdendi.
  76. Nuh´u da. Zira daha önce dua etmişti. Biz de onun duasını kabul ettik; kendisini ve ailesini büyük bir sıkıntıdan kurtardık.
  77. Ayetlerimize yalan diyen kavimden öcünü aldık. Gerçekten onlar kötü bir kavimdiler, Biz de hepsini birden boğuverdik.
  78. Davud ile Süleyman´ı da. Hani ikisi de ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Hani bir kavmin davarları ekin içinde geceleyin yayılmıştı; Biz de hükümlerine şahittik.
  79. Derhal onu Süleyman´a anlattık; bununla beraber herbirine bir hüküm ve bir ilim vermiştik. Dağları Davud´un emrine amade kılmıştık, kuşlarla beraber tesbih ediyorlardı; Biz bunları yaparız!
  80. Bir de ona sizin için, sizi savaşınızın şiddetinden korusun diye giyecek sanatını öğretmiştik; şimdi siz şükrünü yerine getiriyor musunuz?
  81. Süleyman için de, bereketli kıldığımız yere doğru emriyle esip giden şiddetli rüzgarı verdik; Biz herşeyi biliriz.
  82. Şeytanlardan da onun için dalgıçlık yapan ve daha başka işler için çalışanları emrine vermiştik ve onların hepsini zapteden Bizdik.
  83. Eyyüb´u da. Zira: «Bana bu hastalık mübtela oldu; Sen merhametlilerin en merhametlisisin.» diye Rabbine dua etti.
  84. Biz de duasını kabul ettik; hemen kendisindeki sıkıntıyı giderdik. Tarafımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir uyarı olmak üzere ona ailesini ve onlarla birlikte olanların bir mislini daha verdik!
  85. İsmail, İdris ve Zülkifl´i de. Hepsi sabredenlerdendi.
  86. Bunları da rahmetimizin içine aldık. Çünkü onlar gerçekten iyi kimselerdendirler.
  87. Zünnun´u (Yunus´u) da. Hani öfkelenerek gitmişti de Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı; derken karanlıklar içinde: «Senden başka ilah yoktur, seni tenzih ederim, ben gerçekten zalimlerden oldum diye.» seslendi.
  88. Biz de duasını kabul ettik, kendisini üzüntüden kurtardık ve işte müminleri böyle kurtarırız.
  89. Zekeriyya´yı da. Hani Rabbine: «Rabbim! Beni tek başıma bırakma, sen varislerin en hayırlısısın.» diye yalvarmıştı.
  90. Biz de duasını kabul ettik de kendisine Yahya´yı verdik ve onun için eşini çocuk doğurmaya elverişli hale getirdik. Doğrusu bunlar hayırlı işlerde yarışır, Bize umut ve korkuyla dua ederlerdi. Bize karşı derin saygı duyuyorlardı.
  91. Ve o dişiyi (Meryem´ i) de ki, o namusunu korudu da kendisine ruhumuzdan üfledik ve kendisiyle oğlunu alemlere bir mucize yaptık.
  92. İşte bu, İslam milleti bir tek millet olarak sizin milletinizdir. Rabbiniz de yalnız Benim; onun için hep Bana kulluk edin!
  93. Onlar kumandanlarını aralarında parçaladılar, fakat hepsi Bize dönecektir.
  94. Artık kim mü´min olarak yararlı işlerden bir iş yaparsa, onun çalışmasına nankörlük edilmeyecek; şüphesiz Biz onun hesabına yazarız.
  95. Helak ettiğimiz bir belde (halkı) nın Bize dönmemesi imkansızdır.
  96. Nihayet Ye´cuc ve Me´cuc(un seddi) açılıp da her tepeden saldırdıkları;
  97. ve gerçek va´d yaklaştığı vakit, işte o zaman o küfredenlerin gözleri belerecek (bir noktaya dikilip kalacak): «Eyvah bizlere, biz bundan gaflet ettik! Hayır, kendimize zulmetmiş olduk!» diyecekler.
  98. Haberiniz olsun ki, siz ve Allah´tan başka taptığınız nesneler cehennem mermisisiniz; siz oraya gireceksiniz.
  99. Onlar ilah olsalardı, oraya girmezlerdi, oysa hepsi orada ebedi kalacaktır.
  100. Onların orada öyle bir iç çekişleri var ki, tapılanlar orada oldukları halde işitmezler.
  101. Şüphe yok ki, haklarında Bizden güzellik takdir edilmiş olanlar ondan (cehennemden) uzaklaştırılmışlardır.
  102. Onun uğultusunu bile duymazlar. Bunlar canlarının istediği şeyler içinde sonsuza dek kalacaklardır.
  103. O büyük korku bunları mahzun etmeyecek ve bunları melekler şöyle karşılayacaklar: «İşte bu size va´dedilen gününüzdür.»
  104. O gün ki, göğü kitaplar için defter dürer gibi düreceğiz, yaratmaya ilk başladığımız gibi yeniden yaratacağız, bu va´dimizdir. Doğrusu Biz bunları yaparız.
  105. Andolsun ki, Tevrat´tan sonra Zebur´da da yazmıştık ki: « Muhakkak yeryüzüne benim iyi kullarım varis olacaktır.»
  106. Şüphesiz ki, bu Kur´an´da ibadet eden bir kavim için yeterli bir öğüt vardır.
  107. Seni sadece bütün kainata rahmet olarak göndermişizdir.
  108. De ki: «Bana ancak ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyolunuyor. şimdi siz müslüman oluyor musunuz?»
  109. Yine de aldırmazlarsa de ki: «Size düpedüz açıkladım, tehdit edildiğiniz şeyin yakın mı yoksa uzak mı olduğunu bilmem.»
  110. Şüphesiz ki O, söylenenin açığa vurulanını da bilir gizlediğinizi de bilir.
  111. Bilmem belki bu (gecikme) sizin için bir imtihan ve bir süreye kadar faydalanmak içindir.
  112. (Peygamber şöyle) dedi: «Ey Rabbim, hakettikleri gibi hükmet! Rabbiniz isnad ettiğiniz iftiralarınıza karşı sığınılacak Rahman´dır.»
Yazar: Elmalılı Hamdi Yazır - Kur'an-ı Kerim ve Meali (Sadeleştirilmiş)
  1. İnsanların hesab (görme) zamanı yaklaştı. Onlar ise hâlâ gaflet içinde, yan çizip aldırmıyorlar.
  2. Rablerinden kendilerine gelen her yeni hatırlatmayı hep eğlenerek dinliyorlar.
  3. Kalbleri hep eğlencede (gaflette), hem o zalimler aralarında şu gizli fısıltıyı yaptılar: «Bu, ancak sizin gibi bir insan. Artık göz göre göre sihre mi gidip uyarsınız?»
  4. Peygamber: «Benim Rabbim gökte ve yerde (söylenen) her sözü bilir. O, her şeyi işitir, her şeyi bilir» dedi.
  5. Onlar: «Hayır, bunlar karışık rüyalardır; yok, onu kendisi uydurdu, yok o bir şairdir. Böyle değilse önceki peygamberler gibi, o da bize bir mucize getirsin» dediler.
  6. Onlardan önce yok ettiğimiz hiçbir memleket halkı iman etmedi. Şimdi bunlar mı iman edecekler?
  7. (Ey Muhammed!) Biz, senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz birtakım erkek(peygamber)ler gönderdik. Bilmiyorsanız kitap ehli olanlara sorun.
  8. Biz onları yemek yemez birer cesed kılmadık ve onlar ölümsüz de değillerdi.
  9. Sonra biz onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik; hem onları, hem de dilediğimiz kimseleri kurtardık, aşırı gidenleri yok ettik.
  10. (Ey Kureyş topluluğu!) And olsun, size öyle bir kitab indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?
  11. Biz halkı zalim olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka milletler var ettik.
  12. Onlar azabımızın şiddetini hissettikleri zaman oradan kaçmaya koyuluyorlardı.
  13. «Koşup kaçmayın; size nimet verilen yere, yurtlarınıza dönün ki, sorguya çekileceksiniz» dedik.
  14. Onlar da: «Vay bizlere! Biz gerçekten zalimler idik» dediler.
  15. Biz, onları biçilmiş bir ekin ve bir yığın kül haline getirinceye kadar hep sözleri bu feryad olmuştur.
  16. Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık.
  17. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık.
  18. Hayır, biz hakkı batılın başına çarparız da onun beynini parçalar. Bir de bakarsın (batıl) o anda yok olup gitmiştir. Allah´a yakıştırdığınız vasıflardan ötürü size yazıklar olsun.
  19. Göklerde ve yerde olan bütün varlıklar O´nundur. Katında olanlar O´na kulluk etmekten ne çekinirler, ne de yorulurlar.
  20. Gece gündüz (hep Allah´ı) tesbih ederler, usanmazlar.
  21. Yoksa (Mekke müşrikleri) birtakım ilâhlar edindiler de yerden ölüleri onlar mı diriltecekler?
  22. Eğer yer ile gökte Allah´tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesada uğrar yok olurdu. O halde Arş´ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) beridir, münezzehtir.
  23. O, yaptığından sorumlu olmaz, onlar ise sorumlu tutulacaklardır.
  24. Yoksa O´ndan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: «Kesin delilinizi getirin. İşte benimle beraber olanların kitabı ve benden öncekilerin kitabı.» Hayır, onların çoğu gerçeği bilmezler de onun için yüz çevirirler.
  25. Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki, ona şöyle vahyetmiş olmayalım: «Gerçek şu ki benden başka ilâh yoktur. Onun için bana ibadet edin.»
  26. Böyle iken dediler ki: «Rahmân çocuk edindi.» Allah bundan münezzehtir. Doğrusu melekler (Allah´ın çocukları değil) ikram olunmuş kullardır.
  27. Onlar Allah´ın sözünün önüne geçmezler, hep O´nun emriyle hareket ederler.
  28. Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar, Allah´ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler. Hepsi de O´nun korkusundan titrerler.
  29. İçlerinden kim: «Ben, O´ndan başka bir ilâhım» derse, biz ona cehennemi ceza olarak veririz. Zalimleri biz böyle cezalandırırız.
  30. O kâfir olanlar, görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir halde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?
  31. Yeryüzünde, insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yarattık, rahat gidebilsinler diye dağların aralarında geniş yollar var ettik.
  32. Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Kâfirler ise, gökyüzünün alâmetlerinden (Allah´ın kudret ve azametine delalet eden delillerinden) yüz çeviriyorlar.
  33. Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O´dur. Bunların her biri kendi dairesinde dolaşmaktadır.
  34. Ey Muhammed! Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, sen ölürsün de onlar baki kalır mı? Senin ölmenle rahata kavuşacaklarını mı sanıyorlar?
  35. Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.
  36. O inkârcılar seni gördükleri zaman, seni alaya alıyorlar ve «İlâhlarınızı diline dolayan bu mudur?» diyorlar. Halbuki onlar Rahmân´ın kitabını inkâr ediyorlar.
  37. İnsan aceleci olarak yaratılmıştır. Size yakında (azaba dair) alametlerimi göstereceğim. Şimdi siz acele etmeyin.
  38. «Doğru sözlü iseniz (bildirin) bu vaad ne zamandır?» derler.
  39. Bu kâfirler ateşi yüzlerinden ve sırtlarından men edemeyecekleri ve yardım da göremeyecekleri zamanı, bir bilseler!
  40. Doğrusu bu azap onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacaktır. Artık ne geri çevrilmesine güçleri yetecek, ne de kendilerine mühlet verilecektir.
  41. Yemin olsun ki, senden önce birçok peygamberle alay edildi de içlerinden alay edenleri, o alay ettikleri şey (azap) kuşatıverdi.
  42. De ki: «Geceleyin ve gündüzün sizi Rahmân´dan kim koruyabilir?» Ama onlar Rablerinin kitabından yüz çevirmektedirler.
  43. Yoksa kendilerini bize karşı savunacak tanrıları mı var? O tanrılar kendilerine bile yardım edemezler, katımızdan da dostluk görmezler.
  44. Doğrusu biz o kâfirleri ve atalarını yaşattık, hatta o ömür onlara uzun geldi. Fakat şimdi memleketlerini her yandan eksilttiğimizi görmüyorlar mı? O halde üstün gelen onlar mıdır?
  45. De ki: «Ben sizi ancak vahiyle korkutup uyarıyorum,» uyarıldıkları zaman sağırlar çağrıyı duymazlar.
  46. Yemin olsun ki, Rabbinin azabından az bir şey onlara dokunursa, muhakkak «Vay bizlere, biz gerçekten zalimlerdik» diyeceklerdir.
  47. Biz kıyamet günü için doğru teraziler kurarız; hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Yapılan amel, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir (tartıya koyarız). Hesap görenler olarak da biz kâfiyiz.
  48. Yemin olsun ki, Musa ve Harun´a eğriyi doğrudan ayıran kitabı, takva sahibleri için bir ışık ve öğüt olarak verdik.
  49. Onlar görmedikleri halde Rablerinden korkarlar, kıyamet saatinden de titrerler.
  50. İşte bu (Kur´ân) da indirdiğimiz kutsal bir kitaptır. Şimdi siz bunu mu inkâr ediyorsunuz?
  51. And olsun ki biz daha önce İbrahim´e de rüşdünü vermiştik (akla uygun olanı göstermiştik). Biz onu biliyorduk.
  52. O zaman o, babasına ve kavmine: «Bu tapınıp durduğunuz heykeller nedir?» demişti.
  53. Onlar: «Biz atalarımızı bunlara tapar bulduk» dediler.
  54. İbrahim: «And olsun ki sizler de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz» dedi.
  55. Onlar : «Sen bize gerçeği mi getirdin (Sen ciddi mi söylüyorsun), yoksa şaka mı ediyorsun?» dediler.
  56. O şöyle dedi: «Hayır Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şahidlik edenlerdenim.»
  57. «Allah´a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra, ben putlarınıza elbette bir tuzak kuracağım.»
  58. Derken o, bunları parça parça etti. Yalnız kendisine başvursunlar diye onların büyüğünü sağlam bıraktı.
  59. (Kavmi) «Tanrılarımıza bunu kim yaptı? Doğrusu o zalimlerden biridir.» dediler.
  60. (Bazıları) «İbrahim denen bir gencin, onları diline doladığını duymuştuk» dediler.
  61. «O halde onu insanların gözleri önüne getirin, olur ki (aleyhinde) şahidlik ederler» dediler.
  62. (İbrahim gelince ona) «Ey İbrahim! bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?» dediler
  63. İbrahim: «Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun» dedi.
  64. Bunun üzerine vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) dediler ki: «Doğrusu siz haksızsınız.»
  65. Sonra yine (eski) kafalarına döndüler: «And olsun ki (ey İbrahim!) bunların konuşmayacağını (sen de) bilirsin.» dediler.
  66. (İbrahim) dedi: «O halde, Allah´ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara mı tapıyorsunuz?»
  67. «Size de, Allah´ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun, siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?»
  68. Onlar: «Bir şey yapacaksanız, şunu yakın da tanrılarınıza yardım edin» dediler.
  69. Biz: «Ey ateş! İbrahim´e karşı serin ve zararsız ol» dedik.
  70. Ona düzen kurmak istediler, fakat biz kendilerini daha fazla hüsrana uğrattık.
  71. Onu da, Lût´u da, âlemler için bereketli ve kutsal kıldığımız yere ulaştırıp kurtardık.
  72. Ona (İbrahim´e) İshak´ı, üstelik bir de Yakub´u ihsan ettik ve herbirini salih kimseler kıldık.
  73. Onları buyruğumuz altında (insanlara) doğru yolu gösterecek önderler kıldık. Kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden kimselerdir.
  74. Biz Lût´a da bir hüküm, bir ilim verdik. Onu çirkin işler işleyen kasabadan kurtardık. Doğrusu onlar kötü, fasık bir kavimdi.
  75. Onu ise rahmetimizin içine aldık. Çünkü o salihlerdendi.
  76. Nuh da daha önceleri bize yalvarmıştı; biz de onun duasını kabul ettik, kendisini ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtardık.
  77. Âyetlerimizi yalanlayan kavminden onun öcünü aldık. Şüphesiz onlar kötü bir kavimdiler. Biz de hepsini (suda) boğduk.
  78. Davud ve Süleyman´ı da (hatırla). Hani onlar ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Hani milletin koyunları (geceleyin) içinde yayılmıştı, biz onların hükmüne şahittik.
  79. Biz onu(n hükmünü) hemen Süleyman´a bildirmiştik; (zaten) herbirine hüküm ve ilim vermiştik. Davud´la beraber tesbih etsinler diye, dağları ve kuşları buyruk altına aldık. (Bütün bunları) yapan bizdik.
  80. Ona, sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik, artık şükreder misiniz?
  81. Bereketli kıldığımız yere doğru, Süleyman´ın emriyle yürüyen şiddetli rüzgarı, onun buyruğuna verdik. Biz her şeyi biliyorduk.
  82. Onun için dalgıçlık yapan ve bundan başka işler de gören şeytanlardan da onun buyruğu altına verdik. Onların hepsini biz gözetiyorduk.
  83. Eyyûb da: «Başıma bir bela geldi, (sana sığındım), sen merhametlilerin en merhametlisisin» diye Rabbine nida etti.
  84. Biz de onun duasını kabul ettik de başına gelenleri kaldırdık. Katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatıra olmak üzere, ona tekrar ailesini ve kaybettikleriyle bir mislini daha verdik .
  85. İsmail, İdris ve Zülkifl´i de (hatırla). Onların hepsi de sabredenlerdendi.
  86. Onları da rahmetimizin içine aldık. Onlar gerçekten salih olanlardandı.
  87. Zünnun´u (balık sahibi Yunus´u) da hatırla. Hani o, öfkelenerek gitmişti de, bizim kendisini hiçbir zaman sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Fakat sonunda karanlıklar içinde: «Senden başka ilâh yoktur, sen münezzehsin, Şüphesiz ben haksızlık edenlerden oldum» diye seslenmişti.
  88. Biz de duasını kabul ile icabet ettik, kendisini üzüntüden kurtardık. İşte biz iman edenleri böyle kurtarırız.
  89. Zekeriya da hani Rabbine: «Rabbim! Beni tek başıma bırakma, sen varislerin en hayırlısısın» diye nida etmişti.
  90. Biz de duasını kabul ile icabet ettik de kendisine Yahya´yı ihsan ettik. Ve eşini (doğum yapmaya) elverişli hale getirdik. Doğrusu onlar iyiliklerde yarışıyorlar, umarak ve korkarak bize yalvarıyorlardı. Bize karşı derin saygı duyuyorlardı.
  91. Irzını koruyan Meryem´e ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu, âlemler için bir mucize kılmıştık.
  92. Doğrusu bu sizin ümmetiniz (tevhid dini olan müslümanlık), bir tek ümmettir (bir tek din olarak sizin dininizdir). Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana kulluk edin.
  93. Ama insanlar din konusunda aralarında bölüklere ayrıldılar ama, hepsi bize döneceklerdir.
  94. İnanmış olarak yararlı iş işleyenin emeği inkâr edilmeyecektir. Biz şüphesiz onu yazmaktayız.
  95. Yok ettiğimiz bir memleket (ahalisinin ahiretteki cezasını da çekmek üzere) bize dönmemesi gerçekten imkansızdır.
  96. Nihayet Ye´cûc ve Me´cûc(un seddi) açıldığı zaman, ki onlar her dere ve tepeden akın edip çıkarlar.
  97. Ve gerçek vaad yaklaştığında, işte o zaman kâfir olanların gözleri beleriverir. «Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik, hayır biz zalim kimselerdik.» derler.
  98. Siz ve Allah´dan başka taptıklarınız, cehennemin yakıtısınız; oraya gireceksiniz.
  99. Eğer onlar ilâh olsalardı, oraya girmeyeceklerdi. Hepsi orada temelli kalacaktır.
  100. Orada onların bir inlemeleri vardır. Bunlar orada (sağır olup) bir şey de işitemezler.
  101. Şüphesiz katımızdan kendileri için güzel şeyler takdir edilmiş olanlar, işte oradan (cehennemden) uzak tutulanlardır.
  102. Bunlar onun (cehennemin) uğultusunu bile duymazlar. Canlarının istediği şeyler içinde temelli kalırlar.
  103. O en büyük korku bunları üzmez; kendilerini melekler: «Size söz verilen gün işte bugündür» diye karşılarlar.
  104. Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi, katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz bunları yaparız.
  105. And olsun ki, Tevrat´tan sonra Zebûr´da da yeryüzüne ancak iyi kullarımın mirasçı olduğunu yazmıştık.
  106. Şüphesiz bu Kur´ân´da kulluk eden kimseler için kâfi bir öğüt vardır.
  107. (Ey Muhammed!) biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
  108. De ki, bana ancak şöyle vahyolunuyor: «İlâhınız ancak tek bir ilâhtır. Şimdi siz artık müslüman oluyor musunuz?»
  109. Eğer (yine de) yüz çevirirlerse, de ki: «Size düpedüz açıkladım; tehdit olunduğunuz şeyin yakın mı, uzak mı olduğunu bilmem.»
  110. Şüphesiz Allah açığa vurulan sözü de bilir, gizlediklerinizi de bilir.
  111. Bilmem belki bu gecikme sizi denemek ve bir süreye kadar geçindirmek içindir.
  112. (Hz. Peygamber şöyle) dedi: «Ey Rabbim! Aramızda gerçekle hükmet ve Rabbimiz O Rahmân´dır ki, isnad ettiğiniz (yalan) vasıflarınıza karşı yardımına sığınılacak olan ancak O´dur.»
Yazar: Seyyid Kutub - Fizilal-il Kuran
  1. İnsanların hesap verme günü yaklaştığı halde onlar halâ gaflet içinde gerçeğe yüz çeviriyorlar.
  2. Onlar Rabb´lerinden gelen her yeni uyarıyı kesinlikle alaya alarak dinliyorlar.
  3. Kalpleri oyundadır. Bu zalimler gizlice şöyle fısıldaştılar; «Şu Muhammed, sadece sizin gibi bir insan değil mi? Gözünüz göre göre büyüye mi kapılacaksınız?»
  4. Peygamber dedi ki; «Benim Rabb´im, gökte ve yerde söylenen her sözü bilir, o işiten ve bilendir.
  5. O zalimler dediler ki; «Hayır, Muhammed´in söyledikleri birtakım karmaşık, birbirinden kopuk hayallerdir. Hayır, bu sözler O´nun uydurmasıdır. Hayır, O bir şairdir. Öyle değilse bize daha önceki peygamberlerin gösterdiklerine benzer bir mucize göstersin.»
  6. Oysa onlardan önceki helâk ettiğimiz kentlerin hiçbiri inanmamıştı. Şimdi onlar mı inanacaklar?
  7. Senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Bilmiyorsanız şayet zikir ehline sorun.
  8. Biz onları yemek yemez organizmalar olarak yaratmadık. Onlar ölümsüz de değillerdi.
  9. Sonra sözümüzü tutarak onları ve dilediğimiz kimseleri kurtararak ölçülerimizi çiğneyen azgınları yokettik.
  10. Andolsun ki, size namınızı yücelten, öğütler içeren bir kitap indirdik. Buna aklınız ermiyor mu?
  11. Halkları zalim olan nice şehri kırıp geçirdik de arkasından başka halklar ortaya çıkardık.
  12. Bu zalimler azabımızın gelip çattığını farkettiklerinde derhal şehirlerinden kaçmaya koyuluyorlardı.
  13. Kaçmayınız, sizi baştan çıkaran nimetlere ve evlerinize dönünüz ki, sorguya çekileceksiniz!
  14. Eyvahlar olsun! Biz gerçekten kendimize zulmetmişiz dediler.
  15. Onlar böyle vahlanıp dururken biz kendilerini biçilmiş ekinler gibi cansız yere seriverdik.
  16. Biz göğü, yeri ve ikisi arasındaki varlıkları oyun olsun diye yaratmadık.
  17. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, özümüzden kaynaklanan bir eğlence edinirdik. Yapacak olsak böyle yapardık.
  18. Hayır, biz hakkı (gerçeği), batılın (eğriliğin), başına çarparız da batılın beyni parçalanır ve yok oluverir. Allah´a yakıştırdığınız uygunsuz sıfatlardan ötürü vay gele başınıza!
  19. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O´nundur. O´nun katındakiler hiçbir büyüklük kompleksine kapılmaksızın ve hiç bıkmaksızın O´na ibadet ederler.
  20. Hiç ara vermeksizin, gece gündüz O´nu noksanlıklardan tenzih ederler.
  21. Yoksa müşrikler, ölüleri diriltebilecek yeryüzü kaynaklı ilahlar mı edindiler?
  22. Eğer yerde ve gökte Allah´dan başka ilahlar olsaydı yerin ve göğün düzeni altüst olurdu. Arş´ın rabbi olan Allah, o müşriklerin asılsız yakıştırmalarından münezzehtir.
  23. O yaptıklarından sorumlu değildir. Oysa onlar davranışlarından sorumludurlar.
  24. Yoksa onlar O´nun dışında başka ilahlar mı edindiler? Onlara de ki; «Bu konudaki delilinizi ortaya getiriniz. Bu kitap, gerek benimle birlikteki mü´minlere yönelik direktifleri ve gerekse benden önceki peygamberlere ilişkin bilgileri içeriyor.» Hayır onların çoğunluğu gerçeğin ne olduğunu bilmeksizin ona sırt çevirirler.
  25. Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlere «Benden başka ilah yoktur, sırf bana kulluk ediniz» diye vahyettik.
  26. Müşrikler «Rahman olan Allah evlat edindi» dediler. Haşa! O böyle bir şeyden münezzehtir. Tersine melekler, onurlu kullardır.
  27. Onlar Allah´dan önce söz söylemezler ve ne yaparlarsa sırf O´nun emri ile yaparlar.
  28. Allah, onların önlerindekini ve arkalarında bıraktıklarını (yapacaklarını ve yaptıklarını) bilir. Onlar sadece Allah´ın hoşnut olduğu kimselere şefaat ederler ve Allah´ın korkusundan titrerler.
  29. Eğer onlardan biri «Ben Allah´ın dışında ilahım» derse onu cehennem ile cezalandırırız. Biz zalimleri böyle cezalandırırız.
  30. Kâfirler, gökler ile yer birbirine yapışıkken onları ayırdığımızı ve bütün canlıları sudan meydana getirdiğimizi görmüyorlar mı? Onlar yine de iman etmiyorlar mı?
  31. Yeryüzü dengede dursun da insanları sarsmasın diye orada köklü dağlar yarattık ve istedikleri yere gidebilsinler diye o dağlarda geçit veren yollar açtık.
  32. Göğü dengesizlikten korunmuş bir tavan, bir çatı yaptık. Onlar ise gökteki ayetlere, düşündürücü kanıtlara dönüp bakmıyorlar.
  33. Geceyi, gündüzü, güneşi, ayı yaratan O´dur. Bunların herbiri kendi yörüngelerinde yüzerler.
  34. Senden önceki hiçbir insana ölümsüzlük imkânı vermiş değiliz. Sanki sen ölürsen onlar sonsuza dek yaşayacaklar mı?
  35. Her canlı, ölümü tadacaktır. Nasıl davranacağınızı görelim diye sizi hem kötülükle ve hem de iyilikle sınavdan geçiririz. Sonunda bize döneceksiniz.
  36. Kâfirler seni gördüklerinde birbirlerine «ilahlarınıza dil uzatan adam bu mu?» diyerek seni alaya almaktan geri durmazlar. Oysa kendileri «Rahman» olan Allah´ı hatırlamaya bile yanaşmazlar.
  37. İnsanın yaratılışında «acelecilik» mayası vardır. Size ayetlerimi, mucizelerimi yakında göstereceğim; biraz sabırlı olunuz.
  38. Eğer söylediğiniz doğru ise bu tehdidiniz ne zaman gerçekleşecek? dediler.
  39. Kâfirler, cehennem ateşini yüzlerinden ve sırtlarından savamayacakları ve hiç kimseden yardım göremeyecekleri anın dehşetini eğer bilseler, böyle yapmazlardı!
  40. Aslında o tehdit, apansız bir şekilde karşılarına çıkıverir de şaşkınlıktan donakalırlar. O zaman onu ne başlarından savabilirler ve ne de kendilerine mühlet verilir.
  41. Senden önceki peygamberler de alaya alınmıştı. Fakat o alaycılar, alay konusu ettikleri azabın pençesine düştüler.
  42. De ki; «Gece gündüz sizi ´Rahman´ olan Allah´ın azabından kim koruyabilir?» Fakat onlar Rabb´lerini hatırlamaya yanaşmıyorlar.
  43. Yoksa onların, kendilerini koruyacak bizim dışımızda başka ilahları mı var? O sözde ilahlar kendilerine bile yardım edecek güçte olmadıkları gibi bizden de destek göremezler.
  44. Aslında biz onlara ve atalarına geniş geçim imkânları bağışladık da uzun yıllar refah içinde yaşadılar. Fakat bizim, kâfirlerin yurtlarını uçlarından kırptığımızı, müslümanlar lehine alanlarını daralttığımızı görmüyorlar mı? Acaba üstün gelen onlar mıdır?
  45. De ki; «Ben vahyin mesajına dayanarak sizi uyarıyorum.» Fakat sağırlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitemezler.
  46. Andolsun ki, Rabb´inin azabının en hafif bir fiskesi eğer onlara değse kesinlikle «Eyvahlar olsun! Biz gerçekten kendimize zulmetmişiz» derler.
  47. Kıyamet günü doğru tartan, duyarlı teraziler kurarız. Orada hiç kimseye haksızlık edilmez. İşlenen amel, bir hardal tanesi kadar bile olsa onu ortaya kovarız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.
  48. Andolsun ki, biz Musa ile Harun´a doğru ile eğriyi ayırdeden ve takvalılar için ışık ve öğüt olan kitab´ı verdik.
  49. Onlar Rabb´lerinden görmeden korkarlar ve kıyamet gününün dehşetinden ürkerler.
  50. Bu Kur´an, tarafımızdan indirilmiş kutsal bir öğüttür. Siz onu inkâr mı ediyorsunuz?
  51. Andolsun ki, daha önce de İbrahim´e doğru ile eğriyi ayırdetme yeteneği vermiştik. Onun peygamberliğe elverişli olduğunu biliyorduk.
  52. Hani O babasına ve soydaşlarına «Şu karşılarında saygı duruşu yaptığınız heykeller nedir?» dedi.
  53. Onlar da «Babalarımızı onlara tapar bulduk» dediler.
  54. İbrahim «Gerek siz, gerekse babalarınız gerçekten koyu bir sapıklığa düşmüşsünüz» dedi.
  55. Onlar: “Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa şaka mı ediyorsun?” dediler.
  56. İbrahim dedi ki; «Hayır, Rabb´iniz göklerin ve yerin Rabb´idir, onları yoktan vareden O´dur. Ben bu gerçeğin tanıklarından biriyim.»
  57. Vallahi siz arkanızı dönüp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım, bir komplo düzenleyeceğim.
  58. Arkasından o putları kırıp parça parça etti, fakat bilgisine (!) başvursunlar diye en büyük putu sağlam bıraktı.
  59. Soydaşları «Bu işi ilahlarımıza kim yaptı? Kim yaptı ise o gerçekten bir zalimdir» dediler.
  60. Duyduğumuza göre ´İbrahim adında bir delikanlı bu ilahlarımıza dil uzatıyordu´ dediler.
  61. O halde onu yakalayıp halkın karşısına getiriniz ki, herkes bu suçunun tanığı olsun dediler.
  62. Soydaşları O´na «Ey İbrahim, bu işi ilahlarımıza sen mi yaptın?» dediler.
  63. İbrahim soydaşlarına dedi ki; «Aslında bu işi şu en büyükleri yapmıştır. Bunu onların kendilerine sorunuz. Tabii ki, eğer konuşabiliyorlarsa.»
  64. Bunun üzerine vicdanlarına başvurarak birbirlerine «asıl zalimler sizlersiniz» dediler.
  65. Fakat sonra yine eski dik kafalılıklarına dönerek İbrahim´e «Sen de iyi bilirsin ki, bunlar konuşamazlar,» dediler.
  66. Bunun üzerine İbrahim dedi ki; «Allah´ı bırakıp size ne fayda ve ne de zarar dokunduramayan bu putlara mı tapıyorsunuz?»
  67. Yuh olsun size ve Allah´ı bir yana bırakıp taptığınız putlarınıza! Sizin hiç kafanız çalışmıyor mu?
  68. O zaman soydaşları «Eğer ilahlarınızın tarafını tutacaksanız İbrahim´i ateşe atınız da böylece onları destekleyiniz» dediler.
  69. Bunun üzerine biz dedik ki; «Ey ateş, İbrahim´e karşı yakıcılığını yitir, O´na zarar verme.»
  70. Onlar O´nu tuzağa düşürmek istediler. Biz ise onları en ağır hüsrana uğrattık.
  71. Arkasından İbrahim´i, Lut ile birlikte kurtararak onları insanlar için verimli ve bereketli kıldığımız bir bölgeye yerleştirdik.
  72. Üstelik İbrahim´e, İshak´ı ve fazladan bir bağış olarak Yakub´u lütfettik ve hepsini de salih kimseler yaptık.
  73. Onları emrimiz uyarınca insanları doğru yola ileten önderler yaptık. Onlara yararlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden kimselerdi.
  74. Lût´a da egemenlik ve bilgi verdik. Onu, halkı iğrenç işler yapan o kentten kurtardık. Onlar gerçekten çirkin davranışları huy edinmiş kötü bir toplumdur.
  75. Lût´u rahmetimizin kapsamına aldık. O gerçekten salih kullarımızdan biri idi.
  76. Nuh´a gelince hani O, daha önce bize yalvarmıştı. Biz de O´nun duasını kabul ederek kendisini ve yakınlarını o büyük afetten kurtardık.
  77. Onu ayetlerimizi yalanlayan soydaşlarının şerrinden kurtardık. Onlar gerçekten kötü bir toplumdu. Bu yüzden hepsini sularda boğduk.
  78. Davud ve Süleyman´a gelince, hani onlar geceleyin yabancı bir koyun sürüsünün içine dalarak ekinini mahvettiği bir tarlanın davasını hükme bağladıklarında verdikleri hükmün tanığı olmuştuk.
  79. Davud´un verdiği bu hükmü, Süleyman´ın kavrayıp onaylamasını sağladık. Her ikisine de egemenlik ve bilgi verdik. Allah´ı noksanlıklardan tenzih etme konusunda dağları ve kuşları Davud´a boyun eğdirdik. Biz bunları yaparız.
  80. Savaşta düşmanın darbelerinden korunasınız diye Davud´a zırh yapma sanatını öğrettik. Acaba buna şükredecek misiniz ki?
  81. Verimli ve bereketli kıldığımız bölgeye doğru akan fırtınayı O´nun buyruğuna verdik. Her şey bizim bilgimizin kapsamı içindedir.
  82. Ayrıca O´nun hesabına derin sulara dalan ve başka işler yapan bazı şeytanları da Süleyman´ın emrine verdik. Biz onları gözetim altında tutuyorduk.
  83. Eyyüb´e gelince hani O «Bir derde yakalandım, sen ise merhametlilerin en merhametlisisin» diye Rabb´ine seslenmişti.
  84. Biz de duasını kabul ederek pençesine düştüğü derdi giderdik. Ayrıca karşılıksız rahmetimizin bir eseri olarak ve bize kulluk edenlerin her zaman anacakları bir örnek olsun diye eski ailesini kendisine bir kat fazlası ile yeniden bağışladık.
  85. İsmail´i, İdris´i ve Zülkifli de hatırla. Bunların her üçü de sabırlı kimselerdi.
  86. Her üçünü de rahmetimizin kapsamına aldık. Onlar gerçekten salih kullarımızdandı.
  87. Zunnun´a (Yunus´a) gelince hani o öfke içinde yurdundan ayrılırken artık bizim kendisini sıkıntıya uğratmayacağımızı sanmıştı. Fakat sonra karanlıklar içinde «Senden başka ilah yoktur, sen her türlü noksanlıktan münezzehsin, ben gerçekten bir zalim oldum» diye bize seslendi.
  88. Bunun üzerine duasını kabul ederek kendisini içine düştüğü sıkıntıdan kurtardık. İşte mü´minleri böyle kurtarırız.
  89. Zekeriyya´yı da hatırla. Hani O Rabb´ine «Ya Rabb´i, beni tek, evlatsız bırakma, gerçi en hayırlı mirasçı sensin, her şey sonunda sana kalacaktır» diye seslendi.
  90. Biz de duasını kabul ederek kendisine Yahya´yı armağan etmiş, eşini geçimli ve doğurgan yapmıştık. Bütün bu peygamberler iyi işler yapmaya koşarlar, umut ve korku içinde bize dua ederler, bize gönülden saygı beslerlerdi.
  91. Irzına dokundurtmayan Meryem´e gelince ona ruhumuzdan bir soluk üfleyerek kendisini ve oğlunu tüm insanlar için gücümüzün sınırsızlığını kanıtlayan bir mucize yaptık.
  92. İşte bu oluşturduğunuz ümmet, tek bir ümmettir, Rabb´iniz de benim. Öyleyse sırf bana kulluk ediniz.
  93. Fakat insanlar inanç birliğinden ayrılarak çeşitli gruplara bölündüler. Ama hepsi sonunda bize döneceklerdir.
  94. Kim mü´min olarak yararlı ameller işlerse emeği gözardı edilmez. Biz onu mutlaka yazıya geçiririz.
  95. Yok ettiğimiz kentlerin halklarının hesap vermek üzere bize dönmemeleri imkânsızdır.
  96. Sonunda Ye´cuc ile Me´cuc´un önündeki set yıkıldığında bunlar bütün tepelerden akarak her tarafa yayılırlar.
  97. Gerçek vaadin (kıyamet gününün) eşiğine gelindiğinde kâfirlerin bakışları dehşetten donakalır ve «Eyvah halimize! Biz bu anın geleceğinden gafil yaşadık, biz gerçekten zalimlerden olduk» derler.
  98. Siz ve Allah´ı bir yana bırakarak taptığınız sözde ilahlar, cehennem odunusunuz. Hepiniz oraya gireceksiniz.
  99. Eğer o taptıklarınız, gerçekten ilah olsalardı, cehenneme girmezlerdi. Oysa hepsi sürekli olarak orada kalacaklardır.
  100. Onlar orada hırıltılı sesler çıkararak inleyeceklerdir ve kulakları hiçbir ses işitemeyecektir.
  101. Daha önce akıbetlerinin iyi olacağını takdir ettiğimiz kimselere gelince, onlar cehennemden uzak tutulacaklardır.
  102. Onlar cehennem ateşinin uğultusunu duymazlar ve ebedi olarak canlarının çektiği nimetler içinde kalırlar.
  103. Onları o en büyük korku ürkütmez. Melekler kendilerini «Bugün, size vaktiyle vadedilen gündür» diyerek karşılarlar.
  104. O gün göğü, yazılı sayfaların dürüldüğü gibi düreriz. Varlıkları ilk başta nasıl yarattıksa, onları aynı şekilde yeni baştan diriltiriz. Bu yerine getirmeyi üstlendiğimiz bir sözdür. Biz onu mutlaka yaparız.
  105. Andolsun ki, nezdimizdeki saklı belgelerden sonra peygamberlere indirdiğimiz kutsal kitaplara da «Ancak salih, yapıcı kullar yeryüzünün varisleri olabilirler» diye yazdık.
  106. Hiç kuşkusuz bu Kur´an´da Allah´a kulluk edenler için yeterli olacak nitelikte bilgi ve mesaj vardır.
  107. Biz seni tüm alemlere rahmet olarak gönderdik.
  108. Müşriklere de ki; «Bana ilahınızın tek Allah olduğu vahyolundu. Siz bu ilkeyi benimseyip müslüman oluyor musunuz»
  109. Eğer bu çağrına sırt çevirirlerse onlara de ki; «Bana gelen mesajı duyurarak bu konuda sizi kendimle eşit bilgi düzeyine erdirdim. Size yöneltilen tehdit yakın mıdır, yoksa uzak mıdır, onu bilemem.»
  110. Hiç kuşkusuz Allah, açıkça söylediğiniz sözleri bildiği gibi içinizde sakladığınız duyguları da bilir.
  111. Bilemem; belki de azabınızın ertelenmesi sizin sınavdan geçirilmeniz ve belirli bir sürenin sonuna kadar dünya nimetlerinden yararlandırılmanız içindir.
  112. Peygamber dedi ki; «Ya Rabb´i, benim ile müşrikler arasındaki davayı hak ilkesi uyarınca hükme bağla. Sizin düzmece iddialarınız ve asılsız yakıştırmalarınız karşısında tek sığınağım, son derece merhametli olan Rabb´imin yardımıdır.»
Yazar: Gültekin Onan - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. İnsanları sorgulama (zamanı) yaklaştı, kendileri ise gaflet içinde yüz çeviriyorlar.
  2. Rablerinden kendilerine yeni bir hatırlatma gelmeyiversin, bunu mutlaka oyun konusu yaparak dinliyorlar.
  3. Onların kalpleri tutkuyla oyalanmadadır. Zulmedenler, gizlice fısıldaştılar: "Bu sizin benzeriniz olan bir beşer değil mi"? Öyleyse, göz göre göre büyüye mi geleceksiniz?"
  4. Dedi ki: "Benim rabbim, gökte ve yerde söylenen sözü bilir; O, işitendir, bilendir."
  5. "Hayır" dediler. "(Bunlar) Karmakarışık düşlerdir; hayır, onu kendisi uydurmuştur; hayır, o bir şairdir. Böyle değilse, öncekilere gönderildiği gibi bize de bir ayet getirsin."
  6. Kendilerinden evvel yıkıma uğrattığımız hiç bir ülke (halkı) inanmamıştı; şimdi bunlar mı inanacak?
  7. Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkekler dışında elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, o halde zikir ehline sorun.
  8. Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ölümsüz değillerdi.
  9. Sonra onlara verdiğimiz söze sadık kaldık, böylece onları ve dilediklerimizi kurtardık da ölçüsüz davrananları yıkıma uğrattık.
  10. Andolsun, size (bütün durumlarınızı kapsayan) zikrinizin içinde bulunduğu bir Kitap indirdik. Yine de akletmeyecek misiniz?
  11. Biz, zulmeden ülkelerden nicesini kırıp geçirdik ve bunun ardından bir başka kavmi meydana getirdik.
  12. Bizim zorlu azabımızı hissettikleri zaman, oradan büyük bir hızla uzaklaşıp kaçıyorlardı.
  13. "Uzaklaşıp kaçmayın, içinde şımarıp azdığınız refaha ve yurtlarınıza dönün; çünkü sorguya çekileceksiniz."
  14. "Yazıklar bize" dediler. "Gerçekten biz, zalimmişiz."
  15. Onların bu yakınmaları, biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ocak durumuna getirinceye kadar son bulmadı.
  16. Biz, bir ´oyun ve oyalanma konusu´ olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık.
  17. Eğer bir ´oyun ve oyalanma´ edinmek isteseydik, bunu, kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık.
  18. Hayır, biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Tanrı´ya karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size.
  19. Göklerde ve yerde kim varsa O´nundur. O´nun yanında olanlar, O´na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve yorgunluk duymazlar.
  20. Gece ve gündüz, hiç durmaksızın tesbih ederler.
  21. Yoksa onlar, yerden bir takım tanrılar edindiler de, onlar mı (ölüleri) diriltecekler?
  22. Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Tanrı´nın dışında tanrılar olsaydı, elbette, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın rabbi olan Tanrı onların nitelendiregeldikleri şeylerden yücedir.
  23. O, yaptıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler.
  24. Yoksa O´ndan başka tanrılar mı edindiler? De ki: "Kesin kanıt (burhan)ınızı getirin. İşte benimle birtikte olanların zikri (Kitabı) ve benden öncekilerin de zikri." Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çeviriyorlar.
  25. Senden önce hiç bir elçi göndermedik ki, ona şunu vahyetmiş olmayalım: "Benden başka tanrı yoktur, öyleyse bana ibadet edin."
  26. "Rahman çocuk edindi" dediler. O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, onlar (melekler) ikrama layık görülmüş kullardır.
  27. Onlar sözle (bile olsa) O´nun önüne geçmezler ve onlar O´nun buyruğuyla yapıp etmektedirler.
  28. O, önlerindekini ve arkalarındakini bilir onlar şefaat etmezler (kendisinden) hoşnut olunandan başka. Ve onlar, O´nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır.
  29. Onlardan her kim: "Gerçekten ben, O´nun dışında bir tanrıyım" diyecek olsa, bu durumda biz onu cehennemle cezalandırırız. Zalimleri biz böyle cezalandırırız.
  30. O küfredenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?
  31. Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, sabit dağlar yarattık ve doğru gidebilsinler diye geniş yollar açtık.
  32. Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar.
  33. Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O´dur her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor.
  34. Senden önce hiç bir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar?
  35. Her nefs ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz bize döndürüleceksiniz.
  36. Küfredenler seni gördüklerinde, seni yalnızca alay konusu ediyorlar (ve:) "Sizin tanrılarınızı diline dolayan bu mu?" (derler.) Oysa Rahmanın zikrine küfredenler kendileridir.
  37. İnsan aceleden (aceleci olarak) yaratıldı. Size ayetlerimi yakında göstereceğim. Şimdi hemen acele etmeyin.
  38. "Eğer doğruyu söylüyor iseniz, bu vaid (edilen günün sorgu ve azabı) ne zamandır?" derler.
  39. O küfredenler, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi püskürtemeyecekleri ve hiç yardım alamayacakları zamanı bir bilselerdi.
  40. Hayır, onlara apansız gelecek de, böylece onları şaşkına çevirecek; artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ve ne onlara süre tanınacak.
  41. Andolsun, senden önceki elçilerle de alay edildi, fakat içlerinden küçük düşürenleri, o alaya aldıkları (azap) sarıp kuşatıverdi.
  42. De ki: "Gece ve gündüz sizi Rahman´dan kim koruyabilir?" Hayır, onlar rablerini zikirden yüz çevirenlerdir.
  43. Yoksa bize karşı kendilerini, engelleyerek koruyabilecek tanrıları mı var? Onların kendi nefslerine bile yardıma güçleri yetmez ve onlar bizden yakınlık bulamazlar.
  44. Evet, biz onları ve atalarını yararlandırdık; öyle ki, ömür onlara (hiç bitmeyecekmiş gibi) uzun geldi. Fakat şimdi, bizim gerçekten yere gelip onu etrafından eksiltmekte olduğumuzu görmüyorlar mı? Şu halde, üstün gelenler onlar mı?
  45. De ki: "Ben sizi yalnızca vahiy ile uyarıp korkutuyorum. Ancak sağır olanlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler."
  46. Andolsun, onlara rabbinin azabından "bir ufak esinti" dokunacak olsa hiç tartışmasız; "Eyvahlar bize, gerçekten bizler zulme sapanlarmışız" diyecekler.
  47. Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiç bir nefis hiç bir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak biz yeteriz.
  48. Andolsun, biz Musa´ya ve Harun´a, takva sahipleri için bir aydınlık ve bir öğüt (zikir) olarak, hak ile batılı birbirinden ayıran (furkan)ı verdik.
  49. Onlar rablerine karşı gayb ile (O´nu görmedikleri halde) bir haşyet içindedirler ve onlar, kıyamet saatinden ´içleri titremekte olanlardır.´
  50. Bu, bizim ona indirdiğimiz mübarek bir zikirdir. Şu halde onu inkar edecek olanlar siz misiniz?
  51. Andolsun, bundan önce İbrahim´e rüşdünü vermiştik ve biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik.
  52. Hani babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?"
  53. "Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk" dediler.
  54. Dedi ki: "Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz."
  55. "Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa (benimle) oyun oynayanlardan mısın?"
  56. "Hayır dedi. "Sizin rabbiniz göklerin ve yerin rabbidir, onları kendisi yaratmıştır (fatarahünne) ve ben de buna şehadet edenlerdenim."
  57. "Andolsun Tanrı´ya, sizler arkanızı dönüp gittikten sonra, ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım."
  58. Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça etti; belki ona başvururlar diye.
  59. "Bizim tanrılarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir" dediler.
  60. "Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik" dediler.
  61. Dediler ki: "Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar."
  62. Dediler ki: "Ey İbrahim, bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?"
  63. "Hayır" dedi. "Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin."
  64. Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da; "Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz (biziz)" dediler.
  65. Sonra yine tepeleri üstüne ters döndüler: "Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin."
  66. Dedi ki: "O halde, Tanrı´yı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapıyorsunuz?"
  67. "Yuh size ve Tanrı´dan başka taptıklarınıza. Siz yine de akletmeyecek misiniz?"
  68. Dediler ki: "Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve tanrılarınıza yardımda bulunun."
  69. Biz de dedik ki: "Ey ateş, İbrahim´e karşı soğuk ve esenlik ol."
  70. Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık.
  71. Onu ve Lut´u kurtarıp içinde, alemler (insanlık) için bereketler kıldığımız yere (ülkeye) çıkardık.
  72. Ona İshak´ı armağan ettik, üstüne de Yakub´u; her birini salihler kıldık.
  73. Ve onları kendi buyruğumuzla hidayete yönelten imamlar kıldık ve onlara hayrı kapsayan fiilleri, namaz kılmayı ve zekat vermeyi vahyettik. Onlar bize ibadet edenlerdi.
  74. Lut´a da bir hüküm ve ilim verdik ve onu çirkin işler yapmakta olan şehirden kurtardık, şüphesiz onlar, bozulmaya uğrayan fasıklar kavmi olmuşlardı.
  75. Onu rahmetimize soktuk, çünkü o, salihlerdendi.
  76. Nuh da; daha önce çağrıda bulunduğu zaman, biz onun çağrısına cevap verdik, onu ve ehlini (ailesini) büyük bir üzüntüden kurtardık.
  77. Ve ayetlerimizi yalanlayan kavimden ´ona yardım edip öcünü aldık.´ Şüphesiz onlar kötü bir kavimdi, biz de onların tümünü suya batırıp boğduk.
  78. Davud ve Süleyman da; hani kavmin hayvanlarının içine girip yayıldığı ekin tarlaları konusunda hüküm yürütüyorlardı. Biz onların hükmüne şahid idik.
  79. Biz bunu (hükmü) Süleyman´a kavrattık (fefehhemnaha), her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birtikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları ) Yapanlar biz idik.
  80. Ve sizin için ona, zorlu savaşınızda sizi korusun diye, ´(madeni) giyim sanatını´ öğrettik. Buna rağmen siz şükredenler misiniz?
  81. Süleyman için de fırtına biçiminde esen rüzgara (boyun eğdirdik) ki, kendi buyruğuyla içinde bereketler kıldığımız yere akıp giderdi. Biz her şeyi bilenleriz.
  82. Onun için denizde dalgıçlık yapan ve bundan başka iş(ler) de gören şeytanlardan kimseleri de (emrine verdik) Biz onların koruyucuları idik.
  83. Eyüp de; hani o rabbine çağrıda bulunmuştu: "Şüphesiz bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın."
  84. Böylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik, ona katımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere ehlini (ailesini) ve onlarla birlikte bir katını daha verdik.
  85. İsmail, İdris ve Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi.
  86. Onları rahmetimize soktuk, şüphesiz onlar salih kimselerdi.
  87. Balık sahibi (Yunus´u da); hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki; bundan dolayı kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi / sıkıştırmayacağımızı / ele geçirmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın karnındaki) Karanlıklar içinde: "Senden başka tanrı yoktur, sen yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum" diye çağrıda bulunmuştu.
  88. Bunun üzerine duasına icabet ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte biz inançlıları da böyle kurtarırız.
  89. Zekeriya da; hani rabbine çağrıda bulunmuştu: "Rabbim, beni yalnız başıma bırakma, sen mirasçıların en hayırlısısın."
  90. Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya´yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı. Umarak ve korkarak bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi.
  91. Irzını koruyan (Meryem); biz ona kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık.
  92. Gerçekten, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin rabbinizim, öyleyse bana ibadet ediniz.
  93. Onlar, buyruklarını kendi aralarında parça parça dağıttılar [dinlerinde bölünmeler yaptılar]; hepsi bize döneceklerdir.
  94. Artık kim inançlı olarak salih amellerde bulunursa, onun çabası için (karşılık olarak) küfran yoktur. Şüphesiz biz onun yazıcılarıyız.
  95. Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkansız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
  96. (96-97) Yecuc ve Mecuc(un sedleri) açıldığında, onlar her bir tepeden akın ederler. Gerçek olan vaad yaklaşmıştır, işte o zaman, küfredenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak: "Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik hayır, bizler zalim kimselerdik" (diyecekler).
  97. (96-97) Yecuc ve Mecuc(un sedleri) açıldığında, onlar her bir tepeden akın ederler. Gerçek olan vaad yaklaşmıştır, işte o zaman, küfredenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak: "Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik hayır, bizler zalim kimselerdik" (diyecekler).
  98. Gerçekten siz de, Tanrı´nın dışında taptıklarınız da cehennemin odunusunuz; siz ona varacaksınız.
  99. Eğer onlar (gerçek) tanrılar olsalardı, ona girmeyeceklerdi. Oysa onların tümü içinde temelli kalıcıdırlar.
  100. Orda kendileri için ´kemikleri çatırdatan inlemeler´ vardır. Onlar orda işitmezler de.
  101. Ama bizden kendilerine güzellik geçmiş bulunanlar; işte, onlar, ondan uzaklaştırılmışlardır.
  102. Onun uğultusunu bile duymazlar. Onlar nefislerinin arzuladığı (sayısız nimet) içinde ebedi kalıcıdırlar.
  103. Onları, o en büyük korku hüzne kaptırmaz ve: "İşte bu sizin gününüzdür, size vaadedilmişti" diye melekler onları karşılayacaklardır.
  104. Bizim, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu, bizim üzerimizde bir vaaddir. Elbette, biz yapıcılarız.
  105. Andolsun biz zikirden sonra Zebur´da da: "Şüphesiz arza salih kullarım varisçi olacaktır" diye yazdık.
  106. Gerçek şu ki, kulluk eden bir topluluk için bunda (Kuran´da) ´açık bir mesaj´ (veya gerçek bir çıkış yolu) vardır.
  107. Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.
  108. De ki: "Gerçekten bana: "Sizin tanrınız yalnızca bir tek tanrıdır diye vahyolunuyor; artık siz müslüman olacak mısınız?"
  109. Buna rağmen yüz çevirecek olurlarsa, de ki: "Size eşitlik üzere açıklamada bulundum. Tehdit edildiğiniz (sorgu ve azab) günü yakın mı, uzak mı, bilemem."
  110. "Şüphesiz O, sözün açıkta söylenenini de bilmekte, saklamakta olduklarınızı da bilmektedir."
  111. "Bilemem belki bu (sürenin açıklanmaması), sizin için bir (fitne) denemedir, (belki de) belli bir vakte kadar yararlanma (meta)dır."
  112. (Tanrı Elçisi) Dedi ki: "Rabbim, hak ile hükmet. Bizim rabbimiz, sizin her türlü nitelendirmelerinize karşı yardımına sığınılan Rahmandır."
Yazar: Hasan Basri Çantay - Kur'an Meali - Kur’an-ı Hakim Ve Meal-i Kerim
  1. İnsanların hesâb (günleri yaklaşdı. Böyleyken onlar (haalâ) gaflet içindedirler, (bunu tefekkürden) yüz çeviricidirler.
  2. (2-3) Rablerinden kendilerine yeni bir ihtaar gelmeye dursun, onlar bunu ille istihza ederek ve kalbleri oyuna dalarak dinlemişlerdir. Zaalimler gizli fısıltı ile (şöyle) konuşdular: «Bu sizin gibi bir insandan başka mıdır? Kendiniz görüb (ve bilib) dururken şimdi sihre mi geleceksiniz»?
  3. (2-3) Rablerinden kendilerine yeni bir ihtaar gelmeye dursun, onlar bunu ille istihza ederek ve kalbleri oyuna dalarak dinlemişlerdir. Zaalimler gizli fısıltı ile (şöyle) konuşdular: «Bu sizin gibi bir insandan başka mıdır? Kendiniz görüb (ve bilib) dururken şimdi sihre mi geleceksiniz»?
  4. (Onlara) dedi ki: «Rabbim gökdeki, yerdeki (her) sözü bilir. O, hakkıyle işidici, kemâliyle bilicidir».
  5. Dediler: «Hayır, (bunlar) saçma sapan rü´yâlardır. Hayır, onu kendisi uydurmuşdur. Hayır, o, bir şâirdir. (Bunlar değilse) o halde evvelki (peygamber) lere gönderildiği gibi o da bize bir mu´cize getirsin».
  6. Onlardan evvel helak etdiğimiz hiç bir memleket (halkı helak olub gitdi), îman etmedi de (şimdi) bunlar mı îman edecekler?
  7. Biz senden evvel de kendilerine vahy etdiğimiz erkeklerden başkasını (peygamber olarak) göndermedik. Eğer bilmiyorsanız ehl-i zikre sorun.
  8. Biz onları yemek yemez birer cesed olarak yaratmadık. Onlar (bu dünyâda) ebedî de değillerdi.
  9. Sonra biz onlara olan va´d (imiz) in doğruluğunu gösterdik de hem kendilerini, hem kimleri diliyorsak onları kurtardık. İftiracıları ise helak etdik.
  10. Andolsun, size öyle bir kitab indirmişizdir ki (bütün) zikir (ve şeref) iniz ondadır. Haalâ akıllanmıyacak mısınız?
  11. Biz (küfür ve) zulmeden nice memleketi kırıb geçirdik, sonra ardından da diğer kavm (ler) i yaratdık.
  12. (Evet), onlar azabımızı his (ve müşahede) etdikleri zaman hemen oralardan harıl harıl kaçıyorlardı.
  13. (Onlara:) «Kaçmayın, içinde bulunduğunuz refaha, yurdlarında dönün, çünkü sorguya çekileceksiniz» (denildi).
  14. Dediler: «Ne yazık bize! Biz hakıykaten zaalimler idik».
  15. Nihayet biz onları biçilmiş bir ot, ocakları sönmüş (bir kül yığını) haaline getirinceye kadar dâima feryadları bu (söz) olmuşdur.
  16. Biz göğü de, yeri de, ikisinin arasında bulunan şeyleri de oyuncular (ın işi) olarak yaratmadık.
  17. Eğer biz bir eğlence edinmek isteseydik onu kendi canibimizden edinirdik elbet. Biz (böyle) yapanlar da değiliz.
  18. Hayır, biz hakkı baatılın tepesine (indirib) atarız da o, bunun beynini parçalar. Bir de görürsünüz ki bu, yok olub gitmişdir. (Allaha karşı) vasf (ve isnâd) etmekde olduğunuz (iftiralar) dan dolayı yazıklar olsun size!
  19. Göklerde ve yerde bulunan kişiler Onundur. Onun huzuurundaki kişiler kendisine ibâdet etmekden asla kibirlenmezler, yorulmazlar da.
  20. Onlar gece gündüz ara vermeyerek (Onu) tesbîh (ve tenzîh) ediyorlar.
  21. Yoksa onlar yerden bir takım Tanrılar edindiler de (ölüleri) onları mı diriltecekler?
  22. Eğer her ikisinde Allahdan başka Tanrılar olsaydı onların ikisi de muhakkak ki harab olup gitmişdi. Demek, arşın Rabbi olan Allah, onların vasf (ve isnâd) edegeldikleri şeylerden yücedir, münezzehdir.
  23. O, yapacağından mes´ûl olmaz, fakat onlar mes´ûl olurlar.
  24. Ondan başka Tanrılar edindiler ha? Sen (onlara) de ki: «(Varsa) delilinizi getirin. İşte benimle beraber olan (müslüman) ların kitabı, (işte) benden evvel gelenlerin kitabı (da meydanda)». Hayır, onların çoğu hakkı bilmezler de bunun için yüz çeviricidirler onlar.
  25. Biz senden evvel hiç bir peygamber göndermedik (ya´ni hiç biri müstesna değildir) ki ille ona şu hakikati vahy etmişizdir: «Benden başka hiç bir Tanrı yok. O halde bana ibâdet «din».
  26. «O çok esirgeyici (Allah) evlâd edindi» dediler. Onun şaanı bundan yücedir, münezzehdir. Hayır (evlâd dedikleri) onlar, ikrama mazhar edilmiş kullardır (meleklerdir).
  27. Bunlar söz (leriy) le asla Onun önüne geçemezler. (Bil´akis) bunlar Onun emriyle hareket ederler.
  28. Önlerindekini de, arkalarındakini de O bilir. Bunlar, Onun rızâsına ermiş olandan başka kimseye şefaat etmezler. Bunlar Onun korkusundan titreyenlerdir.
  29. Bunlardan kim «Tanrı O değil, ben im» derse onu cehennemle cezalandırırız. Biz o zaalimleri de böylece cezalandıracağız.
  30. Göklerle yer bitişik bir halde iken biz onları birbirinden yarıb ayırdığımızı, her diri şey´i de sudan yaratdığımızı o küfr (ve inkâr) edenler görmedi (ler) mi? Haalâ inanmayacaklar mı onlar?
  31. Yer (yüzün) de, onları (insanları) çalkalar diye, sabit sabit dağlar yaratdık. Aralarında da bol bol yollar açdık. Tâki (maksadlarına) ersinler.
  32. Biz gök yüzünü de korunmuş bir tavan (gibi) yapdık. Onlar ise bunun âyetlerinden yüz çeviricidirler.
  33. O, geceyi, gündüzü, güneşi, ayı yaratandır ve bütün bunlar kendi dâiresi içinde yüzmekde (devr etmekde) dirler.
  34. Biz senden evvel de hiçbir beşere (dünyâda) ebedîlik vermedik. Şimdi sen ölürsen (sanki) onlar baakıy midirler?
  35. Her can ölümü tadıcıdır. Sizi bir imtihan olarak hayr ile de, şer ile de deniyoruz. (Nihayet yine) ancak bize döndürüleceksiniz.
  36. O küfr (ü inkâr) edenler seni gördükleri zaman, seni istihza (mevzuu) ndan başka bir şey edinmezler: «Sizin Tanrılarınızı diline dolayan bu mu?» derler. Halbuki çok esirgeyici Allahın (indirdiği) Kur´ânı inkâr ile kâfir olanlar onlardır, onların kendileridir.
  37. İnsan (lar sanki) aceleden yaratılmış. Size âyetlerimi göstereceğim. Benden onu acele istemeyin!
  38. «Eğer doğrucular iseniz, derler, bu tehdîd (in tahakkuku) ne zaman»?
  39. O küfredenler yüzlerinden ve arkalarından (saran) ateşi hiçbir suretle meni´ edemeyecekleri, kendilerinin yardım da göremeyecekleri zamaanı bir bilse (ler) di.
  40. Belki (bu), onlara ansızın gelecek de kendilerini şaşırtacakdır. Artık onu redde muktedir olamayacaklar (ı gibi), onlara mühlet de verilmeyecekdir.
  41. Andolsun, senden evvelki peygamberlerle de istihza (alay) edilmişdir de alay etmekde oldukları şeyler (kavmlerinin) içinden istihza eden o maskaraların kendilerini kuşatmışdır.
  42. De ki: «Allah (ın) geceleyin, gündüzün (gelebilecek azabına karşı) o çok esirgeyici olan (Allahdan başka) sizi koruyabilir»? Hayır, onlar (korkmak şöyle dursun) Rablerini hatırlayıb anmakdan (bile) yüz çeviricidirler.
  43. Yoksa onların bize karşı müdâfaa edebilecek (başkaca) Tanrıları var mı? (Tapdıkları o nesneler) kendi nefislerine bile yardım etmiye güc yetiremezler. Bizden ise hiç sahaabet göremezler onlar.
  44. Evet, biz onları da, atalarını da — (bu dünyâda) ömür (leri) tepelerini aşıb uzayıncaya kadar — (yaşatıb) geçindirdik. Fakat şimdi görmüyorlar mı ki biz o arza gelib etrafından (tedricen) eksiltib duruyoruz. O halde gaalib olanlar onlar mı?
  45. De ki: «Ben ancak vahy ile sizin başınıza gelecek tehlikeleri haber veriyorum». (Fakat) sağırlar inzâr (ve tehdîd) edilecekleri zaman duymazlar.
  46. Andolsun ki Rabbinin azabından onlara ednâ bir şey dokunsa muhakkak: «Yazıklar olsun bize. Biz gerçekden zaalimlermişiz» diyeceklerdir.
  47. Biz kıyamet gününe mahsus adalet terazileri koyacağız. Artık hiçbir kimse hiçbir şeyle haksızlığa uğratılmayacakdır. (O şey) bir hardal dânesi kadar bile olsa onu getiririz (mîzâna koyarız). Hesabcılar olarak da biz yeteriz.
  48. Andolsun ki biz Musa ile Hâruunu bir zıyaa, takvaa saahibleri için de bir şeref olan fürkaanı verdik.
  49. (Öyle takvaa saahibleri) ki onlar tenhâda da Rablerine candan saygı gösterirler. Onlar kıyâmetden korkanlardır.
  50. İşte bu (Kur´an) da bizim indirdiğimiz feyz kaynağı bir zikirdir. Şimdi siz mi bunu inkâr edicilersiniz?
  51. Andolsun ki biz daha evvel Ibrâhîme de rüşdünü verdik ve biz onu (n buna ehil olduğunu) bilenlerdik.
  52. O zaman o, babasına ve kavmine: «Sizin tapmakda olduğunuz bu heykeller nedir?» demişdi.
  53. Onlar: «Biz atalarımızı bunların tapıcıları olarak bulduk» dediler.
  54. (İbrâhîm) dedi: «Andolsun, siz de, atalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz».
  55. Onlar: «Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen şakacılardan mısın?» dediler.
  56. O da: «Hayır, dedi, sizin Rabbiniz hem göklerin, hem yerin Rabbidir ki bunları O yaratmışdır ve ben de buna yakıyn haasıl edenlerdenim».
  57. «Allaha yemîn ederim ki siz arkanızı dönüb gitdikden sonra ben putlarınıza elbette bir tuzak kuracağım».
  58. Derken o, bunları parça parça etdi. Yalınız onların büyüğünü bırakdı, belki ona müracaat ederler diye.
  59. Dediler: «Bunu bizim Tanrılarımıza kim yapdı? Her halde o, zaalimlerden biri (olacak)».
  60. Dediler: «İşitdik ki kendisine Ibrâhîm denilen bir gene bunları diline doluyordu».
  61. Dediler: «O halde onu insanların gözleri önüne getirin. Olur ki onlar da (aleyhinde) şâhidlik ederler».
  62. «Ey Ibrâhîm, dediler, sen mi Tanrılarımıza bu işi yapdın?»
  63. Dedi: «Belki bu işi onların şu büyüğü yapmışdır! O halde (başlarına geleni) onlara sorun, eğer söylerlerse»!
  64. Bunun üzerine vicdanlarına dönüb (birbirlerine) dediler ki: «Hiç şübhesiz (asıl) zaalimler sizsiniz, siz»!
  65. Sonra yine (eski) kafalarına döndürüldüler; «Andolsun ki bunların söz söylemeyeceğini sen de bilirsin» dediler.
  66. (Ibrâhîm) dedi: «Öyleyse Allâhı bırakıb da size hiçbir şeyle ne fâide, ne zarar yapamayacak olan (bu put) lara haalâ tapacak mısınız»?
  67. «Yuf size ve Allâhı bırakıb tapmakda olduklarınıza! Akıllanmayacak mısınız siz»?
  68. Dediler: «Ona yakın! (bu suretle) Tanrılarınıza yardım edin, eğer (bir iş) yapanlarsanız».
  69. Biz de dedik: «Ey ateş, Ibrâhîme karşı serin ve selâmet ol».
  70. Ona (böyle) bir tuzak kurmak istediler. Fakat biz kendilerini daha ziyâde hüsrana düşenler (den) kıldık.
  71. Onu da, Lutu da — içinde âlemler için bereketler verdiğimiz arza (ulaşdırıb) — kurtardık.
  72. Ona (İbrâhîme) Ishaakı, üstelik bir de Ya´kuubu ihsan etdik ve (bunların) her birini saalih (zât) ler yapdık.
  73. Onları emrimizle doğru yolu gösterecek rehberler kıldık, kendilerine hayırlı işler yapmayı, dosdoğru namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyetdik. Onlar bize ibâdet edicilerdi,
  74. Lûta, (evet) ona da bir hüküm, bir ilim verdik. Onu kötülükler yapmakda devam eden o memleketden kurtardık. Hakıykat onlar fena bir kavm idiler, fâsıkdılar.
  75. Onu rahmetimizin ta içine koyduk. Çünkü o, saalihlerdendi.
  76. Nuuhu da (hatırla). Çünkü o, daha evvel düâ etmişdi de biz onu kabul eylemişdik. Nihayet kendisini de, ehlini de o büyük sıkıntıdan kurtardık.
  77. Onun, âyetlerimizi yalanlayan kavminden, biz öcünü aldık. Hakıykat onlar kötü bir kavmdiler. Biz de işte topunu birden (suda) boğduk.
  78. Dâvudu ve Süleymanı da (hatırla). Hani onlar ekin (yahud bağ mes´elesi) hakkında hüküm veriyorlardı. Hani kavmin davarı (geceleyin çobansız olarak ekinin, yahud bağın) içinde yayılmış (zarar yapmış) di. Onların (verdikleri) hükmün biz şâhidleri idik.
  79. Biz onu (n fetvasını) hemen Süleymana anlatmışdık. (Zâten) biz, her birine hüküm, ve ilim vermişdik. Dağları ve kuşları, Dâvud ile birlikde tesbîh etmek üzere, râm etmişdik. (Bütün bunları) yapanlar bizdik.
  80. Biz ona sizin için, sizin muhaarebenizin şiddetinden korumak için giyecek (zırh) san´atını öğretdik. Şimdi siz (bundan dolayı) şükredenler misiniz?
  81. Süleymana da şiddetli esen rüzgârı (müsehhar kıldık ki) bu kendisini içerisine (feyz-ü) bereket verdiğimiz yere onun emriyle akar götürürdü. Biz her şey´i bilenleriz.
  82. Şeytanlardan onun için denize dalacak ve bundan başka iş (ler) görecek olan kimseleri de (teshîr etdik). Biz onların nigehbânı idik.
  83. Eyyubu da (hatırla.) Hani o, Rabbine: «Hakıykat, bana (bu) derd (gelib) çatdı. Sen esirgeyicilerin esirgeyicisisin» diye niyaz etmişdi.
  84. Biz de onu (n bu duasını) kabul etmiş, kendisindeki o zararı gidermiş, tarafımızdan bir rahmet ve ibâdet edenler için bir haatıra olmak üzere hem ailesini, hem onlarla beraber daha bir mislini ona vermişdik.
  85. İsmâîli, Idrîsi, Zülfikü de (yâdet. Bunların) her biri de sabr (ve sebat) edenlerdendi.
  86. Onları da rahmetimizin içerisine sokduk. Onlar hakıykaten saalihlerdendi.
  87. O balık saahibini de (hatırla). Hani o, (kavmine) öfkelenmiş olarak gitmişdi de bizim kendisini hiçbir zaman sıkışdırmayacağımızı sanmışdı. Derken o, karanlıklar içinde (kalıb): «Senden başka hiçbir Tanrı yokdur. Seni tenzîh ederim. Hakıykat ben haksızlık edenlerden oldum» diye (Allaha) niyaz etmişdi.
  88. Bunun üzerine biz de onu (n bu duasını) kabul etdik, kendisini gamdan selâmete erdirdik. İşte biz îman edenleri böyle kurtarırız.
  89. Zekeriyyâyi de (an). Hani o, Rabbine: «Rabbim, beni yalınız başıma bırakma. Sen vârislerin en hayırlısısın» diye niyaz etmişdi.
  90. Biz onu (n) da (bu duasını) kabul ve kendisine Yahyâyi ihsan etdik. Eşini (doğurmıya) saalih kıldık. Hakıykat (bütün) bunlar (bu peygamberler) hayır işlerinde yarışırlar, umarak ve korkarak bize düâ ederlerdi. Onlar bizim için derin saygı gösterenlerdi.
  91. Irzını (bir kala gibi) koruyan o kızı da (yâd et) ki biz ona ruuhumuzdan üflemiş, kendisini de, oğlunu da âlemlere ibret kılmışdık.
  92. Hakıykat, bu sizin ümmetiniz bir tek ümmetdir. (Şu tevhîd ve İslâm dîni, bir tek dîn olarak, sizin dîninizdir). Ben de sizin Rabbinizim. O halde (başkasına değil) bana kulluk edin.
  93. (Muhaatablardan ba´zıları) aralarında, (din) işlerinde fırka fırka oldular. (Bununla beraber) hepsi yine ancak bize dönücülerdir.
  94. O halde kim mü´min olarak iyi (amel) lerden bir (şey) yaparsa onun sa´yinin (karşılığı şükran olacakdır), küfran (ve mahrumiyyet) değil. Biz onun hiç şübhesiz yazıcılarıyız.
  95. Helak etdiğimiz bir memleket (ahâlisinin) hakıykaten (mahşere) dönmemeleri imkânsızdır.
  96. (96-97) Nihayet Ye´cûc ve Me´cûc (un seddi) açılıb da her tepeden saldıracakları ve gerçek va´d olan (kıyamet) yaklaşdığı vakit, işte o zaman o küfr (ve inkâr) edenlerin gözleri hemen belirib kalacak, «Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik. Hayır, biz zaalim kimselerdik» (diyecekler).
  97. (96-97) Nihayet Ye´cûc ve Me´cûc (un seddi) açılıb da her tepeden saldıracakları ve gerçek va´d olan (kıyamet) yaklaşdığı vakit, işte o zaman o küfr (ve inkâr) edenlerin gözleri hemen belirib kalacak, «Eyvah bizlere! Doğrusu biz bundan gaflet içindeydik. Hayır, biz zaalim kimselerdik» (diyecekler).
  98. Siz de, Allâhı bırakıb tapmakda olduklarınız da hiç şübhesiz ki cehennem odunusunuz. Siz oraya gireceksiniz.
  99. Eğer onlar (tapdığınız o yalancı Tanrılar) ma´butlar olsalardı oraya girmeyeceklerdi. (Tapanların da, tapılanların da) hepsi orada ebedî kalıcıdırlar.
  100. Orada (hakları) inim inim inlemekdir onların (tapılanların). Bunlar orada da (sağır olub bir şey) duymayacaklardır.
  101. Şübhe yok ki kendileri için bizden en güzel (bir seâdet) sebk etmiş (takdîr edilmiş) olanlar, işte bunlar oradan (cehennemden) uzaklaşdırılmışlardır.
  102. Bunlar gönüllerinin dilediği (ni´metler) içinde ebedî (yaşamlarken onun (cehennemin) gizli sesini bile duymazlar.
  103. O en büyük korku bunları asla tasaya düşürmez. Bunları melekler karşılayarak: «Bu, size (dünyâda) va´d olunan (mutlu) gününüzdür» (diye cennet kapıları önünde tebrik ederler).
  104. (Yâdet) o günü ki biz göğü, kitabların sahîfesini dürüb büker gibi, düreceğiz. ilk yaratışa nasıl başladıksa, üzerimizde (hak) bir va´d olarak, yine onu iade edeceğiz. Hakıykatde faailler biziz.
  105. Andolsun, Tevrâtdan sonra Zebur da da yazmışızdır ki arza (ancak) saalih kullarım mîrascı olur.
  106. Şübhe yok ki bu (Kur´an) da âbidler zümresi için (umduklarına) ulaşma (çâreleri) vardır.
  107. Biz, seni (Habîbim) âlemlere (başka bir şey için değil) ancak rahmet için gönderdik.
  108. De ki: «Bana sâde Tanrınızın ancak bir Tanrı olduğu vahy olunuyor. Artık siz (bu vech ile) müslüman oluyor musunuz»?
  109. Eğer (Bu teklife karşı) onlar (yine) yüz çevirirlerse (o vakit da) de ki: «Size (hakıykatları) müsavat üzere bildirdim. Tehdîd edilmekde olduğunuz (o korkunç akıbet) yakın mı, yoksa uzak mı, ben bilmem».
  110. «Hiç şübhesiz ki sözün açığını da O biliyor, gizlemekde olduğunuzu da O biliyor».
  111. «Ben bilmem. Belki bu (mühlet) sizin için bir imtihandır, bir zamana kadar bir fâidelenmedir, (bir geçinmedir)».
  112. (Peygamber) dedi: «Yârab, sen (benimle o tekzîb edenlerin arasını) hak ile hükmet. Bizim Rabbimiz; O çok esirgeyen (Allah) dır ki sizin vasf (-ü isnâd) edegeldiklerinize karşı (yegâne) sığınılan Odur».
Yazar: İbni Kesir - Büyük Kuran Tefsiri
  1. İnsanların hesab zamanı yaklaştı. Fakat onlar hala gaflet içinde yüz çeviriyorlar.
  2. Rabblarından kendilerine yeni bir uyarı gelmeye dursun; onlar, bunu mutlaka eğlenerek dinlemişlerdir.
  3. Kalbleri gaflet içerisinde. Zulmedenler gizlice fısıldaştılar: Bu sizin gibi bir insandan başka bir şey midir? Siz, göre göre büyüye mi aldanacaksınız?
  4. Dedi ki: Benim Rabbım; gökte ve yerde söyleneni bilir. O; Semi´dir. Alim´dir
  5. Onlar: Hayır, bunlar saçma sapan rüyalardır. Hayır onu uydurmuştur, hayır o, şairdir. Haydi önceki peygamberler gibi o da bize bir mucize getirsin dediler.
  6. Onlardan önce helak etmiş olduğumuz kasaba halkı iman etmemişti. Şimdi bunlar mı iman edecekler?
  7. Senden önce de, kendilerine vahyettiğimiz erkeklerden başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız; zikir ehline sorun.
  8. Biz onları; yemek yemez bir ceset kılmadık ve onlar, ebedi de değillerdi
  9. Nihayet onlara verdiğimiz sözün doğruluğunu gösterdik. Kendilerini ve dilediklerimizi kurtardık, aşırı gidenleri de yok ettik.
  10. Andolsun ki; size, içinde zikrinizin bulunduğu bir Kitab indirdik. Hala akletmiyor musunuz?
  11. Biz, zulmeden nice kasabayı kırıp geçirdik. Ve onlardan sonra başka bir kavmi var ettik.
  12. Bizim baskınımızı hissettikleri zaman; onlar, oradan kaçmaya yelteniyordu
  13. Koşup kaçmayın, size nimet verilen yere, yurtlarınıza dönün. Elbette sorguya çekileceksiniz.
  14. Dediler ki: Vay başımıza gelenlere; doğrusu biz, zalimler idik.
  15. Bu haykırmaları devam edip dururken Biz; onları, biçilmiş bir ot, sönmüş bir ocak haline getirdik.
  16. Biz; göğü, yeri ve ikisinin arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.
  17. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu kendi katımızdan edinirdik. Fakat asla edinmedik.
  18. Hayır Biz; gerçeği batılın tepesine indiririz de onun beynini parçalar. Bir de bakarsın ki; o, yok olup gitmiştir. Allah´a yakıştırdıklarınızdan dolayı yazıklar olsun size.
  19. Göklerde ve yerde ne varsa O´nundur. Katında olanlar O´na kulluk etmekten büyüklenmezler ve usanmazlar.
  20. Gece gündüz hiç durmaksızın O´nu tesbih ederler.
  21. Yoksa onlar; yerden bir takım tanrılar edindiler de onlar mı ölüleri diriltecekler?
  22. Eğer göklerde ve yerde Allah´tan başka tanrılar olsaydı; bunların ikisi de muhakkak bozulup gitmişti. Arş´ın Rabbı olan Allah; onların nitelendirdiklerinden münezzehtir.
  23. O; yaptığından sorumlu değildir, fakat onlar sorumludurlar.
  24. Yoksa O´ndan başka tanrılar mı edindiler? De ki: Kesin delilinizi getirin işte benimle birlikte olanların zikri ve benden öncekilerin zikri. Hayır onların çoğu hakkı bilmezler de onun için yüz çevirirler.
  25. Senden önce gönderdiğimiz her peygambere mutlaka: Ben´den başka tanrı yoktur. Bana kulluk edin, diye vahyetmişizdir.
  26. Dediler ki: Rahman çocuk edindi. O´nun şanı yücedir. Hayır, onlar ikram edilmiş kullardır.
  27. Onlar, sözle asla O´nun önüne geçemezler. Ancak O´nun emriyle hareket ederler.
  28. O, onların önlerindekilerini de bilir, arkalarındakini de bilir. Onlar, Allah´ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler ve O´nun korkusundan titrerler.
  29. Bunlardan kim: Tanrı O değil de benim derse; onu derhal cehennemle cezalandırırız. Biz, zalimlerin cezasını böyle veririz.
  30. O küfredenler görmezler mi ki; gökler ve yer bitişikken Biz ayırdık onları. Ve her şeyi sudan canlı kıldık. Hala inanmıyorlar mı?
  31. Onlar sarsılmasın diye yeryüzünde sabit dağlar yerleştirdik. Doğru yoldan gitsinler diye orada geniş yollar açtık.
  32. Gökyüzünü de korunmuş bir tavan kıldık. Fakat onlar, bundaki ayetlerden yüz çeviriyorlar.
  33. Geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O´dur. Her biri bir yörüngede yüzer.
  34. Senden önce hiç bir insanı ebedi kılmadık. Sen ölürsen; onlar baki mi kalırlar?
  35. Her nefis ölümü tadıcıdır. Bir imtihan olarak sizi iyilik ve kötülükle deneriz. Sonunda, Bize döndürüleceksiniz.
  36. Küfredenler seni gördükleri zaman, alaya almaktan başka bir şey yapmazlar. Ve: Tanrılarınızı diline dolayan bu mudur? derler. İşte Rahman´ın kitabını inkar edenler onlardır.
  37. İnsan aceleden yaratılmıştır. Size ayetlerimi göstereceğim. Ama o kadar çabuk istemeyin.
  38. Doğru sözlüler iseniz bu vaad ne zaman? derler.
  39. O küfredenler; yüzlerinden ve sırtlarından ateşi engellemeyecekleri ve yardım göremeyecekleri zamanı keşki bilseler.
  40. Doğrusu o aniden gelecek ve onları şaşırtacaktır. Artık onu geri çevirmeye güçleri yetmeyecektir. Ve onlara mühlet de verilmeyecektir.
  41. Andolsun ki; senden önce de bir çok peygamberle alay edilmişti. Ama alaya alanları, eğlendikleri şey mahvetmişti.
  42. De ki: Geceleyin ve gündüzün sizi Rahman´dan kim koruyabilir? Ne var ki onlar, Rabblarının zikrinden yüz çevirmektedirler.
  43. Yoksa kendilerini Bize karşı savunacak tanrıları mı var? Oysa bunlar kendilerine bile yardım edemezler. Bizden yakınlık da görmezler.
  44. Evet Biz; onlara da, atalarına da geçimlikleri verdik. Öyle ki ömürleri kendilerine uzun geldi. Fakat şimdi görmüyorlar mı ki; Biz; o yeryüzüne gelip çevresinden eksiltip durmaktayız. Onlar mıdır galip gelenler şu halde?
  45. De ki: Ben ancak sizi vahiy ile uyarıyorum. Sağırlar uyarıldıkları zaman çağrıyı işitmezler.
  46. Andolsun ki Rabbının azabından onlara bir esinti dokunsa; eyvahlar bize, doğrusu biz gerçekten zalimlermişiz, diyeceklerdir.
  47. Biz; kıyamet günü adalet terazilerini kurarız. Hiç kimse hiç bir şeyle haksızlığa uğratılmaz. Hardal tanesi kadar bile olsa yapılanı ortaya koyarız. Hesab görenler olarak da Biz, yeteriz.
  48. Andolsun ki; Biz Musa ile Harun´a Furkan ışık, takva sahibleri için de bir zikir verdik.
  49. Onlar ki görmedikleri halde, Rabblarından korkarlar ve kıyamet saatından titrerler.
  50. İşte bu da Bizim indirdiğimiz mübarek bir zikirdir. Yoksa siz onu inkar mı ediyorsunuz?
  51. Andolsun ki; Biz, daha önce İbrahim´e de rüşdünü vermiştik. Ve Biz onu bilenlerdik.
  52. Hani o, babasına ve kavmine demişti ki: Şu tapınıp durduğunuz heykeller de nedir?
  53. Onlar da: Babalarımızı bunlara tapar bulduk, demişlerdi.
  54. O: Andolsun ki sizler de, babalarınız da apaçık bir sapıklık içerisindesiniz, demişti.
  55. Onlar: Sen, bize gerçeği mi getirdin, yoksa bizimle eğleniyor musun? dediler
  56. O da dedi ki: Hayır, Rabbınız göklerin ve yerin Rabbıdır ki onları, O yaratmıştır. Ve ben bunlara şahidlik edenlerdenim.
  57. Allah´a yemin ederim ki; siz, arkanızı dönüp gittikten sonra putlarınıza bir tuzak kuracağım.
  58. Derken hepsini paramparça edip içlerinden büyüğünü, ona başvursunlar diye sağlam bıraktı.
  59. Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Doğrusu o zalimlerden biridir, dediler.
  60. Dediler ki: Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını duymuştuk.
  61. Dediler ki: O halde bunların şahidlik edebilmeleri için onu insanların gözleri önüne getirin.
  62. Ey İbrahim; tanrılarımıza bu işi sen mi yaptın? dediler.
  63. Dedi ki: Belki onu şu büyükleri yapmıştır. Konuşabiliyorsa onlara sorun.
  64. Bunun üzerine kendilerine dönüp dediler ki: Hiç şüphesiz zalimler sizsiniz siz.
  65. Sonra eski kafalarına döndürüldüler: Bunların konuşamayacağını, andolsun ki; sen de bilirsin, dediler.
  66. Dedi ki: O halde Allah´ı bırakıp da size hiç bir fayda veya zarar veremeyecek şeylere ne diye taparsınız?
  67. Yuh olsun size ve Allah´tan başka taptıklarınıza. Daha akıllanmayacak mısınız?
  68. Onlar: Bir şey yapacaksanız şunu yakın da tanrılarınıza yardım edin, dedi
  69. Biz de: Ey ateş; İbrahim´e serin ve selamet ol, dedik.
  70. Ona düzen kurmak istediler. Ama Biz, onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık.
  71. Onu da, Lut´u da alemler için mübarek kıldığımız yere ulaştırıp kurtardık
  72. Ona İshak´ı, üstelik bir de Yakub´u ihsan ettik. Ve her birini salih kimseler kıldık.
  73. Onları emrimizle insanlara doğru yolu gösteren imamlar kıldık. Ve onlara hayırlar yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kulluk eden kimselerdi.
  74. Lut´a da. Ona hüküm ve ilim verdik, onu çirkin işler yapan o memleketten kurtardık. Doğrusu onlar, yoldan çıkmış kötü bir kavim idiler.
  75. Ve onu rahmetimize kattık. Doğrusu o, salih kimselerdendi.
  76. Nuh´u da. Hani daha önceleri Bize niyaz etmişti. Onun duasını kabul edip kendisini ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtardık.
  77. Ayetlerimizi yalanlayan kavme karşı ona yardım ettik. Doğrusu onlar; kötü bir kavim idiler. Biz de hepsini birden suda boğduk.
  78. Davud ve Süleyman´a da. Hani kavmin koyunlarının yayıldığı bir ekin hakkında hüküm veriyorlarken; Biz, onların hükmüne şahidlerdik.
  79. Biz bu hükmü hemen Süleyman´a belletmiştik. Her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye dağları ve kuşları buyruk altına aldık. Bunları yapanlar Bizdik.
  80. Biz, ona; sizi savaşta korumak için zırh yapma sanatını öğrettik. Artık şükreder misiniz?
  81. Süleyman´a da şiddetli esen rüzgarı müsahhar kıldık. Rüzgar, onun emri ile mübarek kıldığımız yere doğru eserdi. Ve Biz, her şeyi bilenleriz.
  82. Denize dalacak ve bundan başka işler görecek şeytanları da onun emrine verdik. Onları gözetenler de Bizdik.
  83. Eyyub´a da. Hani Rabbına niyaz etmiş: Bu dert beni sarıverdi. Sen, merhametlilerin merhametlisisin, demişti.
  84. Biz de onun duasını kabul etmiş ve uğradığı sıkıntıyı kaldırmıştık. Katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir hatıra olmak üzere, ona hem ailesini, hem de bir katını vermiştik.
  85. İsmail´e, İdris´e ve Zülkifl´e de. Onların her biri sabredenlerdendi.
  86. Ve onları rahmetimize kattık. Doğrusu onlar; salih kimselerdendi.
  87. Zünnun´a da. Hani o, öfkelenerek giderken kendisine güç yetiremeyeceğimizi sanmıştı. Ama sonunda karanlıklar içinde: Sen´den başka hiç bir ilah yoktur. Tenzih ederim seni, doğrusu ben, haksızlık edenlerden oldum, diye niyaz etmişti.
  88. Biz de onun duasını kabul edip üzüntüden kurtarmıştık. İşte inananları böyle kurtarırız.
  89. Zekeriyya´ya da. Hani o, Rabbına niyaz etmiş ve Rabbım; beni tek başıma bırakma. Sen, varislerin en hayırlısısın, demişti.
  90. Biz de ona icabet ederek Yahya´yı ihsan etmiş, eşini doğum yapabilecek bir hale getirmiştik. Doğrusu onlar; hayırlı şeylerde yarışıyorlar, korkarak ve umarak bize yalvarıyorlardı. Bize karşı derin saygı duyuyorlardı
  91. Mahrem yerini koruyana da ruhumuzdan üflemiş; onu da, oğlunu da alemler için bir ayet kılmıştık.
  92. Gerçekten şu sizin ümmetiniz, bir tek ümmettir. Ve Ben de Rabbınızım, artık yalnız Bana ibadet edin.
  93. Onlar aralarında kendi işlerinde bölük bölük oldular. Ama hepsi Bize döneceklerdir.
  94. Artık inanmış olarak salih amel işleyenlerin ameli inkar edilmez. Ve Biz onu yazanlarız.
  95. Helak ettiğimiz kasaba halkına da haramdır. Onlar geri dönmezler.
  96. Ye´cuc ve Me´cuc açılıp da her tepeden ve dereden akın ettikleri vakit.
  97. Ve gerçek vaad yaklaştığı zaman; o küfredenlerin gözleri belerip kalır: Vah bize, bundan önce gaflet içindeydik, biz gerçekten zalimler idik.
  98. Siz ve Allah´tan başka taptıklarınız, şüphesiz ki cehennem odunusunuz. Oraya gireceksiniz.
  99. Şayet bunlar tanrı olsaydı; oraya girmezlerdi. Ve hepsi orada temelli kalacaklardır.
  100. Orada inim inim inleyecekler ve bir şey de işitmeyeceklerdir.
  101. Şüphesiz ki daha önce, kendilerine Bizden güzellik vaadi geçmiş olanlar; bunlar, oradan uzaklaştırılmışlardır.
  102. Onun uğultusunu duymazlar. Canlarının istediği şeyler içinde temelli kalırlar.
  103. O en büyük korku bile onları tasalandırmaz. Melekler onları: Size söz verilen gün, işte bu gündür, diye karşılarlar.
  104. Göğü kitab dürer gibi düreceğimiz gün; yaratmaya ilk başladığımız gibi katımızdan verilmiş bir vaad olarak onu yeniden var edeceğiz. Doğrusu Biz, yapanlar olduk.
  105. Andolsun ki; Zikir´den sonra Zebur´da da yazdık ki: Yeryüzüne ancak salih kullarım varis olur.
  106. Doğrusu bunda ibadet edenler için, tebliğ vardır.
  107. Biz, seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.
  108. De ki: Gerçekten bana, sizin tanrınızın yalnızca bir tek tanrı olduğu vahyolunuyor. Artık Müslüman olacak mısınız?
  109. Şayet yüz çevirirlerse; de ki: Ben, size eşitlik üzere bildirdim. Artık tehdid edildiğiniz şeyin yakın mı, uzak mı olduğunu bilmem.
  110. Doğrusu O, sözün açığa vurulanını da bilir, gizlediklerinizi de bilir.
  111. Bilmem. Belki bu, sizin için bir deneme ve bir süreye kadar yararlanmadır.
  112. Dedi ki: Rabbım; hak ile hükmet. Rahman olan Rabbımız; sizin nitelendirmelerinize karşı yardımına sığınılacak odur.
Yazar: İskender Ali Mihr - Kur'ân-ı Kerim Lafz-ı ve Ruhu Tefsiri
  1. İnsanlar için hesap vakti yaklaştı. Ve onlar, gaflet içinde yüz çevirenlerdir.
  2. Rabbinden, yeni bir zikir (uyarı) gelmeyegörsün. Onu, ancak oynayarak (alay ederek) dinlerler.
  3. Onların kalpleri, (Allah´ın söylediklerine) önem vermemekte. Ve zulmedenler, gizlice (şöyle) fısıldaştılar: “Bu (Hz. Muhammed S.A.V), sizin gibi bir beşer olmaktan başka bir şey mi? Yoksa siz, görerek (göz göre göre) sihre mi kapılıyorsunuz?”
  4. (O şöyle) dedi: “Benim Rabbim, semadaki ve yerdeki sözü bilir. Ve O, (en iyi) işiten, (en iyi) bilendir.”
  5. “Hayır, karışık rüyalardır. Hayır, belki onu uydurdu. Hayır, belki de o bir şairdir. Öyleyse evvelkilere gönderildiği gibi bize (de) âyet (mucize) getirsin.” dediler.
  6. Onlardan önce helâk ettiğimiz ülkelerden (hiç)biri îmân etmediler. Öyleyse onlar mı îmân edecekler?
  7. Ve senden önce, vahyettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.
  8. Ve Biz, onları (vahyettiğimiz ricalleri) yemek yemeyen bir beden (vücut) kılmadık. Ve onlar, halidin (ebedî, ölümsüz) değillerdir.
  9. Sonra onlara olan vaade, sadık kaldık. Böylece onları ve dilediklerimizi kurtardık. Ve müsrifleri (haddi aşanları) helâk ettik.
  10. Andolsun ki; içinde, sizi zikreden (sizden bahseden) bir kitap indirdik. Hâlâ akıl etmez misiniz?
  11. Ve Biz, zalim olan nice ülkeleri kırdık (döktük, yok ettik). Ve ondan sonra başka kavimler inşa ettik (yarattık).
  12. Böylece (şiddetli) azabımızı hissettikleri zaman onlar, ondan kaçarlar.
  13. Kaçmayın ve orada şımartıldığınız (her isteğinizin yerine getirildiği) şeye (yere) ve meskenlerinize geri dönün ki (orada), sorgulanacaksınız.
  14. “Yazıklar olsun bize! Muhakkak ki biz, zalimler olmuştuk.” dediler.
  15. Böylece onların bu davaları (şikâyetleri); Biz onları, biçilmiş ekin (gibi) sönmüş hale getirinceye (ölünceye) kadar bitmedi.
  16. Biz; yeri, göğü ve ikisinin arasındaki şeyleri, oyun (eğlence) olsun diye yaratmadık.
  17. Eğer Biz, eğlence edinmek isteseydik, (bunu) yapacak olsaydık mutlaka onu, Kendi katımızdan edinirdik.
  18. Hayır, Biz, hakkı bâtılın üzerine atarız. Böylece onu mahveder. O zaman o (bâtıl), zail olmuştur. Vasfettiğiniz (Allah´a isnat ettiğiniz) şeylerden dolayı size yazıklar olsun.
  19. Semalardaki (göklerdeki) ve arzdaki (yerdeki) bütün kişiler, O´nundur. Ve O´nun katında olan kişiler (huzur namazını kılanlar), O´na ibadet etmekten kibirlenmezler ve onlar yorulmazlar.
  20. Onlar, gece ve gündüz ara vermeden (Allah´ı) tesbih ederler (daimî zikrin sahibidirler).
  21. Yoksa onlar, arzdan (yerden) ilâhlar mı edindiler? Onları (o ilâhlar mı) diriltecek?
  22. Eğer ikisinde de (semada ve arzda), Allah´tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de (yer de, gök de) mutlaka fesada uğrardı. Arşın Rabbi Allah, onların vasıflandırdığı (isnat ettikleri) şeylerden münezzehtir.
  23. O (Allah), yaptığı şeylerden mesul (sorumlu) değildir. Ve onlar, (yaptıklarından) mesuldür (sorgulanırlar).
  24. Yoksa O´ndan (Allah´tan) başka ilâhlar mı edindiler? “Haydi burhanınızı (kesin delilinizi) getirin. (İşte) bu, benimle beraber olanların ve benden öncekilerin zikridir (kitabıdır).” de. Fakat onların çoğu, hakkı bilmezler. Bu sebeple onlar, yüz çevirenlerdir.
  25. Ve senden önce: “Benden başka ilâh yoktur.” diye (kendisine) vahyetmediğimiz bir resûl göndermedik. Öyleyse (sadece) Bana kul olun!
  26. Ve: “Rahmân evlât edindi.” dediler. O, Sübhan´dır (münezzehtir). Hayır, (onlar, kendilerine) ikram edilmiş kullardır.
  27. Onlar, söz ile O´nun (Allah´ın önüne) geçmezler. Ve onlar, O´nun (Allah´ın) emriyle amel ederler.
  28. Onların önünde ve arkasında olan şeyleri (muhafız melekleri) bilir. Ve onlar, (Allah´ın) rızasına ermiş olanlardan başkasına şefaat etmezler. Ve onlar, O´nun (Allah´ın) haşyetinden korkanlardır.
  29. Ve onlardan kim: “Muhakkak ki ben, O´ndan başka bir ilâhım.” derse, işte o zaman onu cehennem ile cezalandırırız. Zalimleri işte böyle cezalandırırız.
  30. İnkâr edenler (kâfirler), semaların ve arzın bitişik olduğunu görmediler mi? Sonra Biz, o ikisini (birbirinden) ayırdık. Ve her canlı şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmazlar mı?
  31. Ve arzda (yeryüzünde), onları sarsar diye (sarsmaması için) dağlar kıldık. Ve orada geniş yollar oluşturduk. Umulur ki (böylece) onlar, hidayete ererler (ulaşırlar).
  32. Ve semayı (gökleri) muhafaza edilmiş bir tavan kıldık. Ve onlar, O´nun âyetlerinden yüz çevirenlerdir.
  33. Geceyi ve gündüzü, Güneş´i ve Ay´ı yaratan O´dur. Hepsi feleklerinde (yörüngelerinde) yüzerler.
  34. Ve senden önce bir beşeri, ebedî (ölümsüz) kılmadık. Öyleyse sen ölürsen, o zaman onlar, ebedî mi olacaklar (ölmeyecekler mi)?
  35. Bütün nefsler, ölümü tadıcıdır. Sizi, hayır ve şerr fitneleri ile imtihan ederiz. Ve Bize döndürüleceksiniz.
  36. Ve inkâr edenler (kâfirler), seni gördükleri zaman: “Sizin ilâhlarınızı zikreden (onlar hakkında konuşan) bu mu?” diyerek, seni sadece alay konusu edinirler. Ve onlar, Rahmân´ın Zikri´ni (Kitabı´nı) inkâr edenlerdir.
  37. İnsan aceleci olarak yaratıldı. Size âyetlerimi göstereceğim. Artık Benden acele istemeyin.
  38. “Eğer siz doğru söyleyenlerseniz, bu vaad ne zaman (yerine getirilecek)?” derler.
  39. İnkâr edenler, (cehennem) ateşini yüzlerinden ve sırtlarından gideremeyecekleri ve yardım olunmayacakları zamanı keşke bilselerdi.
  40. Hayır, onlara (azap) ansızın gelecek. Böylece onları dehşette bırakacak. Artık onu reddetmeye (geri çevirmeye) güçleri yetmeyecek. Ve de onlara bakılmayacak.
  41. Andolsun ki senden önce (de) resûllerle alay edildi. Sonra alay etmiş oldukları şey, alay edenleri kuşattı.
  42. “Sizi, gündüz ve gece Rahmân´dan (Allah´ın azabından) kim korur?” de. Hayır, onlar Rab´lerinin zikrinden yüz çevirenlerdir.
  43. Yoksa onların, Bizden men eden (azabımızdan onları koruyan) ilâhları mı var? Onların, kendilerine dahi yardım etmeye güçleri yetmez. Ve onlara, Bizim tarafımızdan sahip çıkılmaz.
  44. Hayır, onlara da uzun gelen bir ömür boyunca onları ve babalarını, Biz metalandırdık (faydalandırdık). Arza gelip, onu etrafından nasıl eksilttiğimizi hâlâ görmüyorlar mı? Öyleyse gâlip gelenler (üstün olanlar) onlar mı?
  45. De ki: “Ben, sizi sadece vahiy ile uyarıyorum.” Ve sağırlar, uyarıldıkları zaman (uyarıldıkları) şeye daveti işitmezler.
  46. Ve eğer, onlara Rabbinin azabından bir esinti dokunursa, mutlaka: “Bize yazıklar olsun, gerçekten biz, zalimler olduk.” derler.
  47. Ve Biz, kıyâmet günü adalet mizanlarını koyarız. O zaman, kimseye hiçbir şeyle zulmedilmez. Ve hardal tanesi kadar bir ağırlık olsa, onu getiririz (hayat filminde gösteririz). Ve Bize, hesap görücüler kâfidir.
  48. Ve andolsun ki Biz, Musa (A.S)´a ve Harun (A.S)´a, takva sahipleri için Furkan´ı (Tevrat´ı), bir Işık (Nur) ve Zikir olarak verdik.
  49. Onlar, gaybte (görmedikleri halde) Rab´lerine huşû duyarlar. Ve onlar, o saatten (kıyâmet saatinden) korkanlardır.
  50. Ve bu, Bizim indirdiğimiz Mübarek Bir Zikir´dir. Siz, hâlâ O´nu inkâr edenler misiniz?
  51. Ve andolsun ki daha önce İbrâhîm (A.S)´a rüşdünü (irşad yetkisini) verdik. Ve Biz, onu (irşada ehil olduğunu) bilenlerdik.
  52. (İbrâhîm A.S), babasına ve kavmine şöyle demişti: “Sizin ibadet ettiğiniz bu heykeller nedir?”
  53. “Babalarımızı ona (onlara) ibadet ediyor bulduk.” dediler.
  54. (İbrâhîm A.S): “Andolsun ki siz ve babalarınız, apaçık dalâlettesiniz.” dedi.
  55. “Sen, bize hakkı mı getirdin yoksa sen (bizimle) oyun mu oynuyorsun?” dediler.
  56. “Hayır sizin Rabbiniz, semaların ve arzın Rabbidir ve onları yaratandır. Ve ben, buna şahit olanlardanım.” dedi.
  57. Allah´a yemin olsun, siz arkanızı döndükten (gittikten) sonra ben mutlaka sizin putlarınıza hile yapacağım.
  58. Sonra onları (putları) cüz cüz (parça parça) yaptı. Onların büyük olanı hariç. Umulur ki böylece onlar, ona rücu ederler (dönerler).
  59. “Bizim ilâhlarımıza bunu kim yaptı? Muhakkak ki o, gerçekten zalimlerdendir.” dediler.
  60. “Ona (kendisine), İbrâhîm denen gencin, onları zikrettiğini (putlardan bahsettiğini) işittik.” dediler.
  61. “Öyleyse onu, insanların gözü önüne getirin! Böylece onlar şahit olurlar.” dediler.
  62. “Ey İbrâhîm! Bizim ilâhlarımıza bunu sen mi yaptın?” dediler.
  63. (İbrâhîm A.S) şöyle dedi: “Hayır, bunu onların büyüğü yaptı. Haydi eğer onlar konuşuyorlarsa (konuşabiliyorlarsa) onlara sorun!”
  64. Bunun üzerine kendilerine geldiler, sonra da (kendileri için); “Muhakkak ki siz; siz zalimlersiniz.” dediler.
  65. Sonra onların başları öne eğildi. (Hz. İbrâhîm´e): “Andolsun ki sen, bunların konuşmadığını (konuşamadığını) biliyordun.” (dediler).
  66. (İbrâhîm A.S): “Hâlâ size bir faydası ve zararı olmayan, Allah´tan başka şeylere mi tapıyorsunuz?” dedi.
  67. Size ve Allah´tan başka taptığınız şeylere yazıklar olsun. Hâlâ akıl etmiyor musunuz?
  68. “Eğer yapabilirseniz, onu (İbrâhîm A.S´ı) yakın! Ve ilâhlarınıza yardım edin.” dediler.
  69. “Ey ateş! İbrâhîm (A.S)´a (karşı) soğuk ve selâmet (zararsız) ol.” dedik.
  70. Ve ona tuzak kurmak istediler. Fakat Biz, onları daha çok hüsrana düşürdük.
  71. Âlemler içinde bereketli kıldığımız arz´a, onu ve Hz. Lut´u (ulaştırıp) kurtardık.
  72. Ve ona, İshak (A.S)´ı ve nafileten (ilâveten) Yâkub (A.S)´ı vehbî (armağan) olarak verdik. Ve hepsini salihler kıldık.
  73. Ve onları, emrimizle hidayete erdiren (ölmeden önce ruhları Allah´a ulaştıran) imamlar kıldık. Ve onlara, hayırlar işlemeyi, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Ve onlar, Bize kul oldular.
  74. Ve Lut (A.S)´a hikmet ve ilim verdik. Ve habaîs (kötülükler, ahlâksızlıklar) işleyen ülkeden onu kurtardık. Muhakkak ki onlar, fasık olan kötü bir kavimdi.
  75. Ve onu rahmetimizin içine dahil ettik. Muhakkak ki o, salihlerdendir.
  76. Ve Nuh (A.S), daha önce nida etmişti (seslenmiş, dua etmişti). Bunun üzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Böylece onu ve ehlini (ailesini) büyük bir üzüntüden kurtardık.
  77. Ve âyetlerimizi yalanlayan bir kavme karşı ona yardım ettik. Muhakkak ki onlar, kötü bir kavim oldu. Böylece onların hepsini boğduk.
  78. Davut (A.S) ve Süleyman (A.S), bir kavmin koyunlarının gece (çobansız olarak) içinde yayılıp otladığı ekinler hakkında hüküm veriyorlardı. Ve Biz, onların hükmüne şahittik.
  79. Böylece onu (bu hükmü), Süleyman (A.S)´a anlattık. Ve hepsine hikmet ve ilim verdik. Davut (A.S)´la beraber tesbih eden (etsinler diye) dağları ve kuşları musahhar (emrine amade) kıldık. Ve (bunları) yapan, Biziz.
  80. Sizin için ona, şiddetli çarpışmalarınızda sizi korusun diye elbise (zırh) yapmayı öğrettik. Öyleyse siz şükredenler(den) misiniz?
  81. Ve fırtınalı rüzgâr, Hz. Süleyman içindi. (Rüzgâr), bereketli kıldığımız oradaki yerlere onun emriyle giderdi. Ve Biz, herşeyi bileniz (biliriz).
  82. Ve şeytanlardan, onun için denize dalanlar ve bundan başka işler yapanlar (da) vardı. Ve onları (onun emrinde) muhafaza eden, Bizdik.
  83. Ve Hz. Eyüp, Rabbine (şöyle) nida etmişti: “Muhakkak ki, bana bir zarar isabet etti (hastalık geldi). Ve Sen, rahmet edenlerin en çok rahmet edenisin.”
  84. Bunun üzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Böylece zarar veren şeyi giderdik (hastalığı iyileştirdik). Kullara bir zikir (öğüt) ve katımızdan bir rahmet olsun diye. Ona ehlini (ailesini) ve onlarla beraber bir mislini daha verdik.
  85. Ve Hz. İsmail ve Hz. İdris ve Hz. Zelkifli; hepsi sabredenlerdendir.
  86. Ve onları, rahmetimizin içine dahil ettik. Muhakkak ki onlar, salihlerdendir.
  87. Ve Zennûn (Yunus A.S), gadaba gelerek (öfkelenerek) gitmişti. Böylece ona muktedir olamayacağımızı (hükmedemeyeceğimizi) zannetti. Sonra karanlıklar içinde (şöyle) nida etti: “Senden başka İlâh yoktur. Sen Sübhan´sın (herşeyden münezzehsin). Muhakkak ki ben, zalimlerden oldum.”
  88. Bunun üzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Ve onu, gamdan (üzüntüden, kederden) kurtardık. Ve Biz, mü´minleri işte böyle kurtarırız.
  89. Ve Hz. Zekeriya, Rabbine (şöyle) nida etmişti: “Rabbim, beni tek başıma bırakma ve Sen, varislerin en hayırlısısın.”
  90. Bunun üzerine ona icabet ettik (duasını kabul ettik). Ve ona, Yahya (A.S)´ı hibe (armağan) ettik. Ve onun için, zevcesini de ıslâh ettik (çocuğu olabilecek duruma getirdik). Muhakkak ki onlar, hayırlarda yarışırlardı. Ve Bize, rağbet ederek ve korkarak dua ederlerdi. Ve onlar, Bize huşû duyanlardı.
  91. Ve o (Hz. Meryem), ırzını korudu. O zaman Biz, ruhumuzdan onun içine üfledik. Onu ve oğlunu, âlemlere âyet (ibret) kıldık.
  92. Muhakkak ki bu sizin ümmetiniz (topluluğunuz, dîniniz), tek bir ümmettir (dîndir). Ve Ben, sizin Rabbinizim. Öyleyse Bana kul olun!
  93. Ve emirlerini (uygulamalarını), kendi aralarında böldüler (fırkalara ayrıldılar). Hepsi Bize dönecek olanlardır.
  94. O halde kim mü´min olarak salihat (nefs tezkiyesi) yaparsa, bundan sonra onun gayretleri (kazandığı dereceler) örtülmez (eksilmez, yok olmaz). Ve muhakkak ki Biz, onu yazanlarız.
  95. Ve helâk ettiğimiz bir kasaba halkının, oraya dönmesi (yeniden hayata getirilmesi) haramdır (imkânsızdır).
  96. Nihayet yecüc ve mecüc, (sedleri) açıldığı zaman tepelerin hepsinden saldırırlar.
  97. Ve hak vaad yaklaştı. İşte o zaman kâfir olanların gözleri (korku ile) büyür. (Derler ki): “Bize yazıklar olsun. Biz bundan gaflet içindeydik. Meğer biz zalimler olmuşuz (kendimize zulmetmişiz).”
  98. Muhakkak ki siz ve sizin Allah´tan başka taptıklarınız, cehennem yakıtısınız (odunusunuz). Siz, ona girecek olanlarsınız.
  99. Eğer onlar gerçekten ilâhlar olsaydılar, oraya (cehenneme) girmeyeceklerdi. Ve hepsi orada ebediyyen kalacak olanlardır.
  100. Onlar, orada (ızdırap ile) inlerler. Ve onlar, orada (bir şey) işitmezler.
  101. Muhakkak ki Bizden kendilerine hüsna (güzellikler) ulaşanlar (yazılanlar), işte onlar, ondan (cehennemden) uzaklaştırılanlardır.
  102. Onun (cehennemin) uğultusunu işitmezler. Ve onlar, istedikleri şeyler içinde ebedî kalacak olanlardır.
  103. O en büyük dehşet (korku), onları mahzun etmez. Ve melekler, onları karşılar (ve derler ki): “Bu, sizin vaadolunduğunuz gününüzdür.”
  104. O gün, kitapların yazılı sayfalarını dürer gibi semayı düreceğiz. Onu ilk defa halketmeye başladığımız gibi (eski durumuna) iade edeceğiz (geri döndüreceğiz). Bizim üzerimizde bir vaaddir. Muhakkak ki (bunu) yapacak olan, Biziz.
  105. Andolsun ki; zikirden (Tevrat´tan) sonra Zebur´da, arza salih kullarımızın varis olacağını, yazdık.
  106. Muhakkak ki abidler (Allah´a kul olanlar) kavmi için bunda, elbette tebliğ (açıklamalar) vardır.
  107. Seni Biz, sadece âlemlere rahmet olarak gönderdik.
  108. De ki: “Bana, sizin ilâhınızın sadece tek bir ilâh olduğu vahyedildi.” Öyleyse siz müslümanlar mısınız (Allah´a teslim olanlar) mısınız?
  109. Bundan sonra dönerlerse, o zaman de ki: “Size müsavi olarak (herkese eşit şekilde), (Allah´ın emirlerini) bildirdim (ilân ettim). Vaadolunduğunuz şey (azap) uzak mı yoksa yakın mı (eğer) ben bilseydim (bilmiyorum).”
  110. Muhakkak ki O, sözün cehrî olanını (açıkça söylenenini) ve ketmettiklerinizi (gizlediklerinizi) bilir.
  111. Eğer bilsem (bilmiyorum), belki de o (erteleme), sizin için bir imtihandır. Ve belli bir zamana kadar bir meta (faydalanma)dır.
  112. Dedi ki: “Rabbim hak ile hüküm ver. Ve bizim Rabbimiz, sizin (yanlış) vasıflandırmalarınıza rağmen yardım istenilen Rahmân (Allah)´dır.”
Yazar: Muhammed Esed - Kur'an Mesajı Meal-Tefsir
  1. İnsanlar için hesap görme vakti yaklaşıyor; ama onlar (bu yaklaşan şeye karşı) hala inatla umursamazlık gösteriyorlar.
  2. Ne zaman Rablerinden kendilerine yeni bir uyarıcı, hatırlatıcı (mesaj) gelse, onu ancak alaya alarak dinliyorlar,
  3. kalpleri geçici hoşnutluklar peşinde; bununla birlikte, zulme (böylece) niyetli olanlar (birbirlerine şunu söylerken) gerçek düşüncelerini saklıyorlar: "(Peygamber olduğunu söyleyen) bu kişi sizin gibi ölümlü biri değil mi? Peki öyleyse, böyle göz göre göre büyü ürünü bir söze mi kapılacaksınız?"
  4. De ki: "Benim Rabbim gökte ve yerde konuşulan her sözü bilir; her şeyi işiten ve her şeyin aslını bilen O´dur".
  5. "Yoo", diyorlar, "(Muhammed´in bu söyledikleri) karmakarışık rüyalardan ibaret!" "Yok yok, bütün bunları kendisi uyduruyor!" "Hayır, o sadece bir şairdir!" "Peki, madem öyle, önceki (peygamberlerin mucizelerle) gönderildiği gibi o da bize bir mucize getirse ya!"
  6. Geçmişte helak ettiğimiz toplumlardan hiç biri (kendilerine gönderilen peygamberlere) inanmamışlardı; şimdi, bunlar mı inanacak?
  7. Biz senden önce de (ey Muhammed,) kendilerine vahiy indirilen (ölümlü) adamlardan başkasını (elçi olarak) göndermedik; bunun içindir ki, (o inkarcılara de ki:) "Eğer kendiniz bilmiyorsanız, önceki kitapları okuyup izleyen kimselere sorun".
  8. (Göreceksiniz ki,) Biz o´nları yiyip içmeye ihtiyaç duymayan bir yapıda yaratmamıştık; o´nlar ölümsüz de değillerdi.
  9. Sonuç olarak, Biz onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik ve bunun için kendilerini ve dilediğimiz kimseleri kurtardık; ama kendi kendilerini ziyan edenleri ise yok ettik.
  10. (Ey İnsanlar!) Gerçek şu ki, Biz size, akılda tutmanız gereken her şeyi kapsayan ilahi bir mesaj indirdik: hala aklınızı kullanmayacak mısınız?
  11. Hem (bilmiyor musunuz ki) Biz, zulümde ısrar eden nice toplumları kırıp geçirdik de onların yerine başka toplumlar meydana getirdik!
  12. Ve onlar Bizim cezalandırıcı kudretimizi hissetmeye başlar başlamaz, hemen oradan kaçmaya davranırlardı.
  13. (Ama sanki kendilerine:) "Kaçmaya kalkışmayın; bolluk ve keyif içinde sizi şımartan şeylere, evlerinize yurtlarınıza dönün, ki belki (yapıp ettiklerinizden ötürü) sorguya çekileceksiniz!" (denmiş gibi, kaybettiklerini anlarlar).
  14. Ve yalnızca: "Vah bize!" diye yanıp yakınırlardı, "Doğrusu, gerçekten zalim kimselerdik biz!"
  15. Ve bu yakınmaları, Biz kendilerini biçilmiş bir tarlaya (ya da) bir kül yığınına çevirinceye kadar sürüp giderdi.
  16. Bir de, (şunu bilin ki,) gökleri ve yeri ve bu ikisi arasında var olan hiçbir şeyi bir oyun, bir eğlence olarak yaratmadık;
  17. (çünkü,) eğer bir oyun, bir eğlence edinmek dileseydik, bunu herhalde kendi katımızdan edinirdik; ama hiç böyle bir şeyi diler miyiz!
  18. Tersine, Biz (gerçek bir yaratma eylemiyle) hakkı batılın başına çarparız da bu onu paramparça eder ve böylece beriki yok olur gider. O halde, (Allah´a) yakıştırdığınız şeylerden ötürü yazıklar olsun size!
  19. Çünkü, göklerde ve yerde var olan her şey O´nundur; O´nun yanında yer alanlar O´na kulluk etmekte asla ne kibre kapılırlar ne de usanç duyarlar.
  20. Gece gündüz, bıkmadan yorulmadan O´nun sınırsız kudret ve yüceliğini anıp dururlar.
  21. Yine de bazı insanlar, birtakım dünyevi varlıkları, bunların (ölüleri) diriltebileceği yanılgısı içinde, tanrı ediniyorlar;
  22. oysa, (anlamıyorlar ki,) göklerde ve yerde Allah´tan başka tanrılar olsaydı, bu iki alem de kargaşalık içinde yıkılıp giderdi! Bunun içindir ki, O mutlak hükümranlık tahtının Efendisi, O sınırsız kudret ve yücelik sahibi Allah, insanların tanımlama ve tasvir yoluyla kendisine yakıştırdığı her şeyin ötesinde, her şeyin üstündedir!
  23. O edip eylediği şeylerden ötürü sorguya çekilemez; ama onlar (mutlaka) sorgulanacaklar:
  24. (hal böyleyken), onlar yine de, kulluk etmek için O´nun yerine (düzmece) tanrılar ediniyorlar! (Ey Peygamber,) de ki: "Haydi, siz de davanızı destekleyecek bir delil getirin: İşte bu, benimle birlikte olanların ve benden önceki (peygamber)lerin dile getirip durdukları ilahi öğretidir". Hayır, onların çoğu gerçeği bilmiyor ve bunun için de (ondan) inatla yüz çeviriyorlar.
  25. Oysa, Biz senden önce de peygamberleri yalnızca: "Benden başka tanrı yok, öyleyse (yalnızca) Bana kulluk edin!" diye vahyederek gönderdik.
  26. Yine de, bazıları kalkıp: "Rahman kendine bir oğul edinmiştir!" diyor. O yüceler yücesi (ölümlülere özgü bu tür eksiklerden) mutlak anlamda uzaktır! Hayır, (Allah´ın "soyundan" gelmiş gözüyle baktıkları o kimseler) yalnızca Allah´ın seçkin kullarıdır:
  27. Sözkonusu kimseler, O kendileriyle konuşmadan asla konuşmazlar; ve ancak O´nun buyruğuyla edip eylerler.
  28. O, onların gözünün önünde olanları da bilir, onlardan gizli tutulan şeyleri de bilir; bunun içindir ki, onlar, O´nun (zaten) hoşnut olduğu insanların dışında kimseye yan çıkıp kayıramazlar; çünkü (herkesten önce) onların kendileri O´nun korkusuyla titrerler.
  29. Ve eğer onlardan biri: "O´nun gibi ben de bir tanrıyım" diyecek olsaydı mutlaka onu cehennemle cezalandırırdık: (çünkü) zalimleri biz böyle cezalandırırız.
  30. Peki, hakkı inkara şartlanmış olan bu insanlar, göklerin ve yerin (başlangıçta) bir tek bütün olduğunu ve Bizim sonradan onu ikiye ayırdığımızı ve yaşayan her şeyi sudan yarattığımızı görmüyorlar mı? Hala inanmayacaklar mı?
  31. Ve (görmüyorlar mı ki,) onları sarsmasın diye arz üzerine sapasağlam dağlar yerleştirdik; ve kolayca yollarını bulabilsinler diye orada vadiler açtık;
  32. ve göğü güvenli bir kubbe, bir çatı olarak yükselttik? Ve yine de onlar (yaratılışın) bu açık işaretlerine inatla sırt çeviriyor,
  33. ve (görmüyorlar ki,) geceyi ve gündüzü, güneşi ve ayı -hepsi de uzayda dolaşan (o gök cisimlerini)- yaratan O´dur!
  34. (Ey peygamber, sana inanmayanlara hatırlat ki,) Biz senden önce de hiçbir insana ölümsüzlük vermedik; ve imdi, sen ölürsen bunlar kendilerinin sonsuza kadar yaşayacaklarını mı sanıyorlar?
  35. Her can ölümü tadacaktır; ne var ki, (hayatın) iyi ve kötü (tezahürleriyle) karşı karşıya getirerek sınıyoruz sizi; ve sonunda hepiniz Bize döneceksiniz.
  36. Ama hakkı inkara şartlanmış olan bu insanlar ne zaman seni gözönüne alsalar, (birbirlerine:) "Bu mu sizin tanrılarınızı diline dolayan?" (diyerek) seni alaya almaktan başka bir şey yapmazlar. Ve Rahman´dan her söz edişlerinde hakkı örtbas etmeye kalkışanlar da yine böyleleridir!
  37. İnsan tezcanlı bir yaratıktır; (fakat yakında) mesajlarımı(n işaret ettiği gerçeği) size göstereceğim; şimdi (bunu) Benden acele istemeyin!
  38. Ama (mesajlarımı ciddiye almayanlar:) "Eğer doğru sözlü kimselerseniz, (cevap verin, ey inananlar), (Allah´ın nihai yargısı konusunda ileri sürdüğünüz) söz ne zaman gerçekleşecek?" diye sorup duruyorlar.
  39. Hakkı inkara şartlanmış olan bu insanlar, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi savamayacakları, kimseden bir yardım bulamayacakları o günü keşke bilselerdi!
  40. Yoo, (o Son Saat) apansız gelip çatacak ve onları şaşkına çevirecek; öyle ki, ne onu geri çevirmeye güçleri yeter, ne de kendilerine soluk alacak zaman verilir.
  41. (Ey Muhammed,) senden önceki elçilerle de alay edilmişti ama ne var ki, onları küçümseyen kimseleri, sonunda, alay edip durdukları şeyin kendisi tepeleyiverdi.
  42. De ki: "Gece ya da gündüz, sizi Rahman´a karşı kim koruyabilir?" Hayır hayır, onlar Rablerini hatırlatan mesajdan bütün bütün yüz çevirmiş kimselerdir!
  43. Yoksa onlar, gerçekten, kendilerini Bizim elimizden kurtaracak tanrıları olduğunu mu (düşünüyorlar)? Onların bu (düzmece) tanrıları kendi kendilerini bile koruyacak durumda değiller; öyleyse, (onlara tapınanlara, onlara güvenenlere de) Bize karşı kimse arka çıkamayacaktır.
  44. Kaldı ki, Biz bunlara da, bunların atalarına da, ömürlerinin sonuna kadar, hayatın tadını çıkararak avunmalarına fırsat verdik; fakat bu insanlar, Bizim yeryüzüne -üzerindeki en iyi, en güzel şeyleri her gün biraz daha eksilterek- vaziyet ettiğimizi görmüyorlar mı? Buna rağmen, yine de baskın çıkacaklar(ını umuyorlar) mı?
  45. De ki: "Ben yalnızca vahye dayanarak sizi uyarıyorum!" Ne var ki, (kalbi) sağır olan kimseler bu çağrıyı işitmeyecek(ler)dir, defalarca uyarılsalar da.
  46. Yine de, kendilerini Rabbinin azabından bir esinti yoklasa, hiç şüphe yok, hemen, "Vah bize!" derler, "Doğrusu, zalim kimselerdik biz!"
  47. Ve Kıyamet Günü (öyle) doğru, (öyle hassas) teraziler kurarız ki, kimse en küçük bir haksızlığa uğratılmaz; bir hardal tanesi kadar bile olsa, (iyi ya da kötü) her şeyi tartıya sokarız; hesap görücü olarak kimse Bizden ileri geçemez!
  48. Ve gerçek şu ki, Biz Musa ile Harun´a, Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseler için doğruyu eğriden ayırmaya yarayan bir ölçü, ışık saçan bir kaynak ve bir uyarıcı, hatırlatıcı (olarak vahyimizi) bahşettik;
  49. o (bilinçli, duyarlı) kimseler ki, algı ve tasavvurlarının ötesinde olsa da, Rablerinden korkar ve Son Saat´in kaygısıyla titrerler.
  50. Ve indirdiğimiz bu (mesaj da, öncekiler gibi) uyarıcı hatırlatıcı kutlu bir mesajdır; hal böyleyken yine de onu inkar mı edeceksiniz?
  51. Ve gerçek şu ki, Biz (Musa´dan) çok önce İbrahim´e (de) sağduyu vermiştik; ve o´na (yön veren saiki) biliyorduk,
  52. babasına ve halkına (şöyle): "Kendinizi bu kadar yürekten adadığınız bu biçimsel nesneler nedir?" dediği zaman,
  53. "Biz atalarımızı bunlara tapar bulduk" diye cevap verdiler.
  54. (İbrahim:) "Doğrusu, siz de atalarınız da apaçık bir sapıklık içindeymişsiniz!" dedi.
  55. "Sen (bu sözle) karşımıza çıkarken tamamen ciddi misin yoksa o şakacı insanlardan biri misin?" diye sordular.
  56. (İbrahim:) "Yoo!" dedi, "Ama sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir; yani, onları O yoktan var edip düzene sokmuştur: ve ben de bu gerçeğe tanıklık edenlerden biriyim!"
  57. Ve (içinden:) "Allah´a yemin olsun, siz arkanızı dönüp uzaklaşır uzaklaşmaz putlarınızı yere sereceğim!" diye ekledi.
  58. Ve en büyükleri dışında (putların) hepsini paramparça etti; belki dönüp (bu olup biten için) ona başvururlar diye.
  59. (Dönüp de olanları görünce:) "Kim yaptı bunu tanrılarımıza?" diye sordular, "Her kimse, o´nun çok zalim biri olduğundan kuşku yok!"
  60. İçlerinden bazıları: "İbrahim denen bir gencin o (tanrı)ları diline doladığını işitmiştik" dediler.
  61. (Berikiler:) "Onu insanların karşısına çıkarın, (aleyhine) tanıklık etsinler!" dediler.
  62. (İbrahim onların yanına getirilince, o´na) "Bunu tanrılarımıza sen mi yaptın, ey İbrahim?" diye sordular.
  63. (İbrahim:) "Bu işi, belli ki, şu yapmıştır, putların en irisi yani: ama en iyisi, siz kendiniz onlara sorun; tabii, eğer konuşmasını biliyorlarsa!"
  64. Bunun üzerine birbirlerine dönüp: "Doğrusu, asıl zalim olan sizlermişsiniz!" dediler.
  65. Ama çok geçmeden yine eski düşünce tarzlarına döndüler ve (İbrahim´e:) "Bu (put)ların konuşamadıklarını kendin de pekala biliyorsun!" dediler.
  66. (İbrahim:) "O halde" dedi, "Allah´ı bırakıp da, size hiçbir şekilde ne yararı ne de zararı dokunmayan şeylere mi tapınıyorsunuz?
  67. Yazıklar olsun size de, Allah yerine tapınıp durduğunuz bütün bu nesnelere de! Hala aklınızı kullanmayacak mısınız?"
  68. "Eğer (bir şey) yapacaksanız" dediler, "bari o´nu yakın da, böylece tanrılarınıza arka çıkmış olun!"
  69. (Ne var ki) Biz "Ey ateş, serin ol, İbrahim´e dokunma!" dedik.
  70. Bu arada onlar İbrahim´e tuzak kurmaya çalıştılar; ama Biz onların bütün yapıp ettiklerini boşa çıkardık:
  71. ve o´nu da, (kardeşinin oğlu) Lut´u da, gelecek bütün çağlar için kutlu kıldığımız bir beldeye ulaştırarak kurtardık.
  72. Ve o´na ayrıca İshak´ı ve (İshak´ın oğlu) Yakub´u armağan ettik, ve onların hepsinin dürüst ve erdemli insanlar olmalarını sağladık;
  73. ve onları buyruklarımız doğrultusunda (başkalarına) yol gösteren önderler yaptık; çünkü onlara iyi ve yararlı işler yapmayı, salat konusunda duyarlı ve devamlı olmayı, arınmak için verilmesi gereken şeyi vermeyi vahyettik; böylece onlar hep Bize kulluk ettiler.
  74. Ve Lut´a da (doğru ile eğrinin seçiminde) sağlam bir muhakeme yetisi ve ilim verdik; ve o´nu çirkin davranışlar ortaya koyan bir toplumun elinden kurtardık. (Bu toplumu ise yok ettik, çünkü) gerçekten günaha gömülüp gitmiş yoz bir toplumdu.
  75. Ve (Lut´u) rahmetimizle kuşattık: çünkü o gerçekten dürüst ve erdemli kimselerdendi.
  76. Ve Nuh(u da hatırla); hani, o (İbrahim ve Lut´tan) çok önce (Bize) yakarmıştı ve Biz de o´nun (bu yakarışına) cevap vermiş, o´nu ve o´nunla beraber olanları büyük bir felaketten kurtarmıştık;
  77. Onu, ayetlerimizi yalanlayan bir topluma karşı korumuştuk; gerçekten de günaha gömülüp gitmiş bir toplumdu onlar ve bu yüzden Biz de onların hepsini boğuverdik.
  78. Ve Davud ile Süleyman(ı da an): Hani bu ikisi, bir topluluğa ait koyun sürüsünün geceleyin girip otladığı bir ekin hakkında hüküm vereceklerdi ve Biz de o´nların bu hükümlerine tanık idik;
  79. ve bu olayda Süleyman´ın dava konusunu (daha derinden) anlamasını sağladık; bununla birlikte, Biz her ikisine de sağlam bir muhakeme gücü ve ilim bahşetmiştik. Bizim sınırsız kudret ve yüceliğimizi anarken, dağı taşı ve kuşları Davud´un çağrısına boyun eğdirdik; ve Biz (dilediğimiz her şeyi) yapabilme kudretine sahibiz.
  80. Ve sizin için o´na, sizi her türlü korkuya karşı (Allah´a karşı sorumluluk bilinci giysisiyle) zırhlandıracak (üstün) bir korunma sanatı öğrettik; peki, (bütün bunlar için) şükrediyor musunuz?
  81. Kutlu ülkeye doğru o´nun buyruğuyla esip gitsin diye o zorlu rüzgarı Süleyman´ın buyruğuna (Biz verdik); çünkü her şeyin aslını bilen Biziz.
  82. Baş eğmeyen güçlerden (de o´nun buyruğuna verdiklerimiz vardı ki) bunlar o´nun için dalgıçlık ve (bu türden) başka işler yaparlardı. Bu güçleri de gözetim altında tutan yine Bizdik.
  83. Ve Eyyub´u (da an ki) o: "Ey Rabbim, dert beni buldu; ama Sen merhametlilerin en merhametlisisin!" diye yakarmıştı.
  84. Bunun üzerine, o(nun bu yakarışı)na karşılık verdik ve o´nu çektiği dertten kurtardık; ayrıca, o´na katımızdan bir rahmet ve Bize kulluk edenlere bir ders olmak üzere, sayılarını bir kat artırarak yeni bir zürriyyet verdik.
  85. Ve İsmail ile İdris(i) ve (o´nlar gibi) kendisini andla (Allah´a) bağlayan herkesi (an ki): o´nların hepsi darlığa göğüs geren kimselerdi,
  86. Ve bu yüzden o´nları(n hepsini) rahmetimizle kuşatmıştık; gerçekten de onlar dürüst ve erdemli kimselerdi!
  87. Ve o balık olayının kahramanı(nı da an); hani, o gücümüzün kendisine ulaşamayacağını sanarak öfkeyle çıkıp gitmişti! Ama sonra (düştüğü bunalımın) derin karanlığı içinde: "Senden başka tanrı yok! Sınırsız kudret ve yüceliğinle Sen her şeyin üstündesin: doğrusu ben gerçekten büyük bir haksızlık yaptım!" diye seslenmişti.
  88. Bunun üzerine, Biz de onun bu yakarışına karşılık vermiş ve onu düştüğü bunalımdan, sıkıntıdan kurtarmıştık. İnananları Biz işte böyle kurtarırız.
  89. Ve Zekeriya(yı da an ki o´nu da böyle kurtarmıştık;) hani, o da Rabbine seslenerek: "Ey Rabbim!" demişti, "Beni çocuksuz bırakma; fakat, (beni varissiz bıraksan bile, biliyorum ki) herkes göçüp gittikten sonra kalıcı olan biricik varlık Sensin!"
  90. Ve bunun üzerine o(nun bu yakarışı)na da karşılık verdik ve karısını onun için çocuk doğurabilecek hale getirerek ona Yahya´yı armağan ettik; doğrusu bu üç kişi iyi ve yararlı işlerde birbiriyle yarışır ve Bize korku ve umutla yakarırlar; Bize karşı her zaman saygı ve duyarlık gösterirlerdi.
  91. Ve o iffetini koruyan (kadın)ı da (an) ki, Biz ona ruhumuzdan üflemiş, onu ve oğlunu bütün insanlar için (rahmetimizin) bir simgesi kılmıştık.
  92. (Siz ey inananlar,) gerçek şu ki, bu sizin ümmetiniz tek bir ümmettir: çünkü hepinizin Rabbi Benim; öyleyse (yalnızca) Bana kulluk edin!
  93. Ama insanlar aralarındaki bu birliği paramparça ettiler; (hem de) sonunda topluca Bize dönecekler(ini unutarak).
  94. Yine de her kim, hem inanmış, hem de dürüst ve erdemli davranışlardan (bir şeyler) ortaya koymuşsa, onun bu çabası asla ziyan edilmeyecektir; çünkü, hiç kuşkusuz Biz bunu onun lehine kaydetmekteyiz.
  95. Bu bakımdan, yok etmeye karar verdiğimiz herhangi bir toplumun, (tuttuğu günahkarca yoldan) bir daha geri dönmesi asla mümkün değildir!
  96. Ta ki, Yecüc ve Mecüc´ün (dünyaya) salınıp, (yeryüzünün) her köşe(sin)den boşalacakları zamana kadar,
  97. (ki o zaman) başa gelmesi kaçınılmaz olan (kıyamet) söz(ün)ün gerçekleşmesi de yaklaşmış olacaktır. O zaman ki, hakkı inkara şartlanmış olan kimselerin gözleri yerinden oynayacak ve (birbirlerine:) "Vah bize!" (diye yakınacaklar), "Bu (kıyamet sözüne) karşı hep umursamazlık gösterdik! Çünkü, zulüm ve kötülük yap(maya eğilimli ol)an kimselerdik!"
  98. (O gün onlara:) "Gerçek şu ki, siz ve Allah´ın yerine tapınıp durduğunuz bütün o (düzmece) şeyler cehennemin yakıtısınız: varacağınız yer orasıdır" denecek.
  99. Eğer (o tapınıp durduğunuz düzmece nesneler) gerçekten tanrı olsalardı, kuşkusuz, oraya girmezlerdi; ama (işte gördüğünüz gibi,) hepiniz orada yerleşip temelli kalacaksınız!"
  100. Orada onların payına ah edip inlemek düşecek; ve orada (başka) bir şey işitmeyecekler.
  101. (Ama,) bakın, kendileri için katımızdan nihai iyilik ve güzellik (yazılmış) bulunanlara gelince; böyleleri (cehennemden) uzak tutulacaklar.
  102. onlar (cehennemin) soluğunu (bile) işitmeyecekler ve canlarının arzu edegeldiği şeyler arasında sonsuza kadar yaşayıp gidecekler.
  103. (Kıyamet Günü´nün uyandıracağı) o benzeri olmayan büyük korku bile onları kaygılandırmayacak; çünkü melekler böylelerini "Size söz verilen (mutlu) Gün işte bu Gün´dür!" sözleriyle karşılayacaklar.
  104. O Gün gökleri sayfaları dürer gibi düreceğiz; (ve) alemi ilk kez nasıl yarattıysak onu yeniden yine öyle yaratacağız; gerçekleştirilmesini kendi üzerimize aldığımız bir sözdür bu: şüphesiz, Biz (her şeyi) yapabilecek güçteyiz!
  105. Ve gerçek şu ki, (insanı) uyarıp öğüt verdikten sonra hikmetlerle dolu bütün ilahi kitaplarda yeryüzüne dürüst ve erdemli kullarımın varis olacağını kaydettik;
  106. Şüphesiz, bunda (gerçekten) Allah´a kulluk eden kimseler için bir mesaj vardır.
  107. Ve (bunun içindir ki, ey Peygamber!) Biz seni yalnızca, bütün alemlere rahmetimiz(in bir işareti) olarak gönderdik.
  108. De ki: "Bana yalnızca, tanrınızın tek bir Tanrı olduğu vahyedildi; o halde artık O´na boyun eğecek misiniz?"
  109. Ama eğer (bu gerçeğe) yüz çevirirlerse de ki: "Ben bu gerçeği hepinize aynı şekilde duyurdum; ama artık, size vaad edilen (Hesap Günü´nün) yakın mı, uzak mı olduğunu ben bilemem".
  110. "Doğrusu O, sözün açığa vurulanını da bilir, örtüp gizlediklerinizi de bilir.
  111. Ve (bana gelince, Hesap Günü´ndeki) bu (gecikmenin) sizin için bir sınama mı, yoksa bir süreye kadar (merhameten yapılmış) bir erteleme mi olduğunu ben bilemem."
  112. De ki: "Ey Rabbim! (Aramızda) hakça hüküm ver!" Yine (de ki "Rabbimiz Rahmân, sizin (O´na ilişkin) tüm tanımlama gayretlerinize karşı yardımına başvurulabilecek yegane (Hakim)dir!"
Yazar: Ömer Nasuhi Bilmen - Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Meali
  1. Nâsa hesapları yaklaştı. Halbuki, onlar gaflet içinde yüz çevirir kimselerdir.
  2. Onlara Rablerinden yeni bir ihtar gelmez ki, illâ onu müstehziyâne bir halde dinlerler.
  3. Kalpleri gaflet içinde olarak (dinlemiş olurlar) ve zulmetmiş olanlar, pek gizlice fısıltıda bulunurlar da (derler ki) «Bu, sizin gibi bir beşerden başka değil, artık siz görür kimseler olduğunuz halde sihre mi geleceksiniz?»
  4. Dedi ki: «Rabbim gökteki ve yerdeki söyleneni bilir ve O, her şeyi tamamen işiticidir, bilicidir.»
  5. «Hayır,» dediler, «Karışık rüyâlardır, Hayır, onu iftira etmiştir, o belki bir şairdir. İmdi bize evvelkilerin gönderilmiş oldukları gibi bir âyet getiriversin.»
  6. Bunlardan evvel helâk ettiğimiz hiçbir belde (ahalisi) imân etmemişti, şimdi bunlar mı imân edecekler?
  7. Ve senden evvel de göndermedik, ancak kendilerine vahyeder olduğumuz birtakım erkekler gönderdik. Eğer siz bilmez kimseler oldunuz ise artık bilgin zâtlardan sorunuz.
  8. Ve onları taam yemez birer ceset kılmadık ve onlar bâki kalan kimseler de olmadılar.
  9. Sonra onlara olan vaadi gerçekleştirdik de onları ve dilediğimiz kimseleri kurtardık ve müsrif olanları da helâk ettik.
  10. Kasem olsun ki, size bir kitap indirdik ki, sizin şerefiniz ondadır. Hâlâ âkilâne düşünmez misiniz?
  11. Ve halbuki, biz nice zulmeden beldeyi helâk ettik ve onlardan sonra başka başka birer kavim vücuda getirdik.
  12. Vaktâ ki, onlar Bizim azabımızı hissettiler. Onlar hemen oralardan süratle kaçınmaya başladılar.
  13. «Kaçmayınız ve içinde mütenaim olduğunuz yere ve meskenlerinize geri dönünüz. Umulur ki siz, sual olunacaksınız.»
  14. Dediler ki: «Vay halimize! Muhakkak ki, biz zalimler olmuş idik.»
  15. Artık onların bütün çağırmaları, bundan başka olmadı. Tâ ki onları biçilmiş, sönmüş kimseler kıldık.
  16. Ve göğü ve yeri ve bunların aralarında olanları, oyuncular olarak yaratmadık.
  17. Eğer Biz bir eğlence edinmek istese idik elbette onu kendi tarafımızdan edinirdik, eğer yapacak olsa idik.
  18. Hayır. Biz hakkı bâtılın üzerine atarız da onu parçalar da derhal yok olup gitmiş bulunur ve şiddetli azap olsun size, o tavsif ettiğiniz şeylerden dolayı.
  19. Ve göklerde ve yerde kim varsa O´nun içindir ve O´nun huzurundakiler, O´na ibadette bulunmaktan asla kibirlenmezler ve yorgunluk da duymazlar.
  20. Gece ve gündüz tesbihte bulunurlar. Asla fütur getirmezler.
  21. Yoksa onlar yerden birtakım tanrılar mı edindiler ki, onlar ölüleri dirilteceklerdir.
  22. Eğer o ikisinde (gökler ile yerde) Allah´tan başka ilâhlar olsa idi elbette ikisi de fesada uğramış olurdu. Binaenaleyh Arş´ın rabbi olan Allah Teâlâ, onların vasfettikleri şeylerden münezzehtir.
  23. Allah Teâlâ yapacağından sual olunmaz. Onlar ise sual olunur.
  24. Yoksa O´ndan başka ilâhlar mı edindiler? De ki: «Delillerinizi getiriniz. İşte bu benimle beraber olanların kitabı ve benden evvelkilerin kitabı.» Hayır. Onların çoğu hakkı bilmezler de onun için onlar yüz döndürücülerdir.
  25. Ve senden evvel hiçbir peygamber göndermedik ki, illâ ona şöyle vahyetmiştik: «Muhakkak ki, Benden başka ilâh yoktur. Artık Bana ibadet ediniz.»
  26. Ve dediler ki: «Rahmân evlat ittihaz etti. O bundan münezzehtir.» Hayır, (onlar) ikram olunmuş kullardır.
  27. Onlar, söz ile O´na tekaddüm etmiş olmazlar ve onlar O´nun emriyle amelde bulunurlar.
  28. Onların ilerilerindekini de gerilerindekini de bilir ve razı olduğundan başkasına şefaat de edemezler ve onlar O´nun mehabetinden kemal-i itina ile korkar kimselerdir.
  29. Ve onlardan her kimi, «Şüphe yok ki ben O´ndan başka bir ilâhım,» derse onu cehennem ile cezalandırırız. İşte zalimleri böylece cezalandıracağız.
  30. O kâfir olanlar bilmediler mi ki, muhakkak gökler ve yer bitişik bir halde iken Biz onları birbirinden yarıp ayırdık ve her diri şeyi sudan yarattık, hâlâ imân etmezler mi?
  31. Ve yeryüzünde onları çalkalar diye sabit dağları yarattık ve onlara geniş yollar açtık, tâ ki maksatlarına erebilsinler.
  32. Ve gökyüzünü de bir mahfuz tavan yaptık. Halbuki, onlar onun âyetlerinden yüz çeviricilerdir.
  33. Ve o (Hâlik-i Azîm) dir ki, geceyi ve gündüzü, güneşi ve ay´ı yaratmıştır. Herbiri bir felekte yüzmektedir.
  34. Ve senden evvel hiçbir insana daimi bir hayat vermedik. Şimdi sen ölür isen onlar bâki kalıcılar mıdırlar?
  35. Her nefs, ölümü tadacaktır ve sizi bir imtihan olmak üzere şer ile ve hayr ile deneriz ve Bize döndürüleceksiniz.
  36. Ve kâfir olanlar seni gördükleri zaman, seni ancak istihzâya alarak: «Bu mu sizin ilâhlarınıza atıp duran?» (derler). Halbuki, onlar Rahmân zikredilince hep O´nu inkâr edicilerdir.
  37. İnsan aceleden yaratılmıştır. Size yakında âyetlerimi göstereceğim, artık isti´câlde bulunmayın.
  38. Ve derler ki, «Bu vaad ne zaman, eğer siz sâdıklar iseniz?»
  39. Eğer o kâfir olanlar, o zamanı bir bilseler idi ki, ne yüzlerinden ve ne de arkalarından ateşi men edemiyeceklerdir ve onlar yardım da olunamayacaklardır.
  40. Belki onlara ansızın gelecek, hemen onları hayrette bırakacak, artık onu ne redde takat getirebileceklerdir ve ne de onlara mühlet verilecektir.
  41. Muhakkak ki, senden evvel de birçok peygamberler ile alayda bulunulmuştur. Artık onlar ile istihzada bulunanları kendisiyle alayda bulundukları şey kuşatıverdi.
  42. De ki: «Sizi gece ve gündüz o Rahmân´dan kim koruyabilir?» Belki onlar Rablerinin zikrinden yüz çevirici kimselerdir.
  43. Yoksa onlar için kendilerini azabımızdan menedecek ilâhlar mı vardır? Kendi nefislerine yardıma muktedir olamazlar ve onlar Bizden sehabet de görmezler.
  44. Evet. Biz onlara ve babalarına mühlet verdik, tâ ki kendilerine ömürleri uzatmış oldu. Görmüyorlar mı ki, Biz yurtlarına varıp onu etrafından eksiltiyoruz. O halde galip olanlar onlar mı?
  45. De ki: «Ben sizi ancak vahy ile korkutuyorum. Sağır olanlar ise korkutuldukları zaman dâveti işitmezler.»
  46. Andolsun ki, Rabbinin azabından hafif bir şey onlara dokunacak olsa elbette diyeceklerdir ki: «Eyvah bizlere! Şüphe yok ki, biz zalimler olmuştuk.»
  47. Ve Biz Kıyamet gününde adâlet terazilerini koruz da artık hiçbir nefis bir şey ile zulmedilmez. Velev ki (bir amel) bir hardal tanesi ağırlığınca olsun, onu da getiririz. Muhasipler olmak üzere Biz kifâyet ederiz.
  48. Kasem olsun ki, Biz Mûsa´ya ve Harun´a Furkan ve bir ziya ve muttakîler için bir öğüt vermiştik.
  49. O muttakîler ki Rablerinden tenhada da büyük bir korku ile korkarlar ve onlar Kıyametten de titreyicilerdir.
  50. Ve işte bu (Kur´an) bir mübarek zikirdir ki, onu Biz indirdik. Artık siz mi onu münkir kimselersiniz?
  51. Ve andolsun ki, İbrahim´e de bundan evvel rüşdünü vermiştik ve Biz O´na âlimler idik.
  52. O vakit ki, babasına ve kavmine dedi ki: «Nedir bu timsaller ki, siz onlara (tapınmaya) devam edip duruyorsunuz?»
  53. Dediler ki: «Biz babalarımızı bunlara ibadet ediciler bulduk.»
  54. «Kasem olsun ki,» dedi, «siz de, babalarınız da pek açık bir sapıklık içinde bulunmuş oldunuz.»
  55. Dediler ki: «Sen bize hak ile mi geldin, yoksa sen latife edenlerden misin?»
  56. Dedi ki: «Hayır. Rabbiniz göklerin ve yerin rabbidir ki, onları yaratmıştır ve ben O´na şehâdet edenlerdenim.»
  57. «Vallahi yemin ederim ki, siz dönüp gittikten sonra elbette putlarınıza bir mekrde bulunacağım.»
  58. Artık onları parça parça etti. Ancak onların bir büyüğünü değil, belki kendisine müracaat ederler diye.
  59. Dediler ki: «İlâhlarımıza bunu kim yaptı ise şüphe yok ki, O zalimlerdendir.»
  60. Dediler ki: «Kendisine İbrahim denilen bir genci işittik ki, onları anıp duruyormuş.»
  61. «Haydin dediler. O´nu nâsın gözleri önüne getiriniz; umulur ki onlar şehâdette bulunurlar.»
  62. Dediler ki: «Ey İbrahim, Bizim ilâhlarımıza bunu sen mi yaptın?»
  63. Dedi ki: «Belki onu onların şu büyüğü yapmıştır. Haydin onlara sorunuz, eğer söyleyebilmekte iseler.»
  64. Bunun üzerine kendi nefislerine döndüler de dediler ki: «Siz şüphe yok ki, zalimlersiniz.»
  65. Sonra da başları üzerine döndürüldüler de (dediler ki:) «Muhakkak sen bilmişsindir ki, onlar söz söyler değildirler.»
  66. Dedi ki: «O halde Allah´tan başka size hiçbir şey ile faide veremiyecek ve zarar da veremiyecek bir şeye ibadet eder misiniz?»
  67. «Yuf size! Ve Allah´tan başka tapar olduğunuza! Siz hiç âkılâne düşünmeyecek misiniz?»
  68. Dediler ki: «O´nu yakınız ve ilâhlarınıza yardım ediniz. Eğer yapacak kimseler iseniz.»
  69. Dedik ki: «Ey Ateş! İbrahim üzerine serin ve selâmet ol.»
  70. Ve O´na bir hud´ada bulunmak istediler. Biz de onları ziyâde hüsrâna uğramış kimseler kıldık.
  71. (71-72) Ve O´nu ve Lût´u kurtarıp bir yere kavuşturduk ki, o yerde âlemler için bereketler vardır. Ve O´na İshak´ı ve fazla olarak da Yakub´u ihsan ettik ve hepsini de sâlihler kıldık.
  72. (71-72) Ve O´nu ve Lût´u kurtarıp bir yere kavuşturduk ki, o yerde âlemler için bereketler vardır. Ve O´na İshak´ı ve fazla olarak da Yakub´u ihsan ettik ve hepsini de sâlihler kıldık.
  73. Ve onları imamlar kıldık ki, Bizim emrimizle rehber-i hidâyette bulunurlar ve onlara hayırlı işleri yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik ve Bize ibadet edenler oldular.
  74. Ve Lût´a da bir hüküm ve ilim verdik ve onu habîsane hareketlerde bulunan bir memleketten kurtardık ki; onlar hakikaten fâsıklar olan bir fena kavim idiler.
  75. Ve onu rahmetimize idhal ettik, çünkü o, şüphe yok sâlihlerden idi.
  76. Ve Nûh´u (da Yâd et)! O vakit ki, o evvelce niyazda bulunmuştu. Biz de O´na icabet etmiş, nihâyet O´nu da, ehlini de pek büyük bir gamdan necâta erdirmiştik.
  77. Ve Bizim âyetlerimizi tekzîp eden bir kavimden O´nu muaf ettik, şüphe yok ki, onlar kötülük yapan bir kavim idiler. Artık onları cümleten gark ediverdik.
  78. Ve Dâvud ile Süleyman´ı da zikret ki, onlar ekin hakkında hüküm veriyorlardı. O vakit ki, onun içinde kavmin koyunları yayılmıştı. Ve Biz de onların hükümlerine şahitler olduk.
  79. Onu (onun hükmünü) derhal Süleyman´a anlattık ve herbirine bir hüküm ve bir ilim ihsan ettik. Ve Dâvud´a dağları ve kuşları musahhar kıldık, onunla beraber tesbihte bulunurlardı. Ve (bunları) yapanlar olduk.
  80. Ve sizin için, sizi savaşlarınızın şiddetinden korusun diye giyilecek zırh san´atını O´na (Hazreti Dâvud´a) tâlim ettik. Artık sizler şükrediciler misiniz?
  81. Ve Süleyman´a da şiddetli esen rüzgarı (musahhar kıldık) ki, içinde bereketler vücuda getirmiş olduğumuz yere O´nun emriyle cereyan ederdi. Ve Biz her şeye âlimleriz.
  82. Ve şeytanlardan onun için dalgıçlık edenleri ve ondan başka ileri yapanları da (musahhar kılmıştık) ve onlar için hıfz edenler Biz olduk.
  83. Ve Eyyûb´u da (an) o vakit ki, Rabbine nidâ etti, (dedi ki:) «Şüphe yok, beni zarar kapladı, ve Sen (Yarabbi) rahmet edenlerin en merhametlisisin.»
  84. Biz de O´nun duasını kabul ettik de O´nda olan ızdırabı açıverdik ve O´na ehlini ve onlar ile beraber onların bir mislini kendi tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir mev´ize olmak üzere verdik.
  85. Ve İsmail ve İdris ve Zülkifl´i (de yâd et). Hepsi de sabredenlerden idiler.
  86. Ve onları rahmetimize idhâl ettik. Şüphe yok ki, onlar sâlihlerden idiler.
  87. Ve Zünnûn´u da (yâd et) o vakit ki, gazebnâk olarak gitmişti. Bizim kendisini muaheze etmiyeceğimizi zannetmişti. Derken zulmetler içinde (kalıp) niyazda bulundu ki: «(Yarabbi!) Senden başka ilâh yoktur, seni tenzih ederim, şüphe yok ki ben zalimlerden oldum.»
  88. Artık Biz de O´nun duasına icabet ettik de O´nu gamdan kurtardık ve mü´minleri de böylece necâta erdiririz.
  89. Ve Zekeriya´yı da (an) o vakit ki, Rabbine nidâ etti, «Yarabbi! Beni yalnız bırakma, Sen vârislerin hayırlısısın» (dedi).
  90. Biz de O´na icabet ettik ve O´na Yahya´yı ihsan eyledik ve O´nun için refikasını ıslah kıldık. Muhakkak ki, onlar hayırlı işlere koşarlardı. Ve Bize rağbetle ve haşyetle dua ederlerdi ve Bizim için mütevazi zâtlar olmuşlardı.
  91. Ve ismetini pek güzelce muhafaza etmiş olanı da (yâd et ki) kendisine rûhumuzdan üflemiştik. Ve O´nu ve oğlunu da âlemlere bir âyet kılmıştık.
  92. Şüphe yok ki bu, bir tek din olarak sizin dininizdir ve Ben de sizin Rabbinizim. Artık Bana ibadet ediniz.
  93. (Bazı milletler) Din işlerinde kendi aralarında fırka fırka oldular. Hepsi de Bize dönücülerdir.
  94. İmdi her kim mü´min olduğu halde sâlih sâlih amellerden işlerse artık onun çalışması için inkar yoktur ve şüphe yok ki, Biz onun için yazıcılarız.
  95. Ve kendisini helâk ettiğimiz bir belde (ahalisi) için memnudur ki, onlar dönmeyecekler olsunlar.
  96. Ye´cüc ve Me´cüc açılıp da onlar her tepeden koşmaya başlayacakları zamana kadar (bu kavimlerin halleri devam eder).
  97. Ve doğru olan vaad (Kıyamet günü) yaklaştığı zaman, artık kâfirlerin gözleri muzdarip bir hale gelecek, (ve diyeceklerdir ki:) «Eyvah bizlere! Biz bundan gaflette bulunmuş olduk. Hayır. Biz zalimler olduk.»
  98. Şüphe yok ki, siz ve Allah´tan başka taptığınız nesneler cehenneme atılıp yakılacak şeylersiniz. Siz oraya varıp gireceksiniz.
  99. Eğer onlar ilâhlar olsalar idi oraya varıp girmezlerdi. Halbuki hepsi de orada ebedîyyen kalıcılardır.
  100. Onlar için orada gayet şiddetli bir nefes alma vardır ve onlar orada (hiçbir şey) işitemezler.
  101. Muhakkak ki, kendileri için Bizden bir güzellik sebk etmiş olanlar, oradan uzak bulundurulmuşlardır.
  102. Onun hışıltısını bile duymazlar ve onlar nefislerinin hoşlandığı şeyler içinde daima kalacak kimselerdir.
  103. Onları en büyük korku mahzun etmez ve onları melekler istikbal ederler. (Ve onlara derler ki:) «İşte bu, sizin vaadolunur olduğunuz gününüzdür.»
  104. (Düşününüz) O günü ki, kitaplar için sahifelerin dürülmesi gibi göğü düreceğiz. İlk yaratılışta başladığımız gibi onu iade edeceğiz. üzerimize bir va´addir ki, muhakkak yapıverecekleriz.
  105. Andolsun ki, Zebur´da Zikir´den sonra yazmıştık ki, muhakkak yere Benim sâlih kullarım vâris olacaklardır.
  106. Muhakkak ki, bunda (Kur´an-ı Mübîn´de) abidler olan bir kavim için mükemmel bir mev´ize vardır.
  107. Ve seni başka değil, bütün âlemlere bir rahmet olmak için gönderdik.
  108. De ki: «Bana muhakkak vahyolunuyor ki, sizin ilâhınız, şüphe yok bir ilâhtır. Artık siz İslâmiyet´i kabul etmiş kimseler misiniz?»
  109. Eğer yüz çevirirlerse artık de ki: «Size müsâvat üzere bildirmiş oldum. O tehdit edilmiş olduğunuz şey yakın mıdır, uzak mıdır ben bilmem.»
  110. «Şüphe yok ki, sözden açığa vurulanı da, gizlediklerinizi de bilir.»
  111. «Ve ben bilmem, belki o (mühlet verilmesi) sizin için bir imtihandır ve bir müddete kadar bir istifadedir.»
  112. Dedi ki: «Yarabbi! Hak ile hükmet. Ve bizim çok esirgeyici olan Rabbimizdir. Ancak sizin vasfedegeldiklerinize karşı kendisinden yardım istenilecek olan (zat).»
Yazar: Suat Yıldırım - Kura'an-ı Hakim ve Açıklamalı Meali
  1. İnsanların hesap verme vakti yaklaştı. Ama onlar hâlâ koyu bir gaflet içinde haktan yüz çevirmekteler.
  2. Rab´leri tarafından kendilerine gelen her yeni uyarıyı, alaya alıp kalpleri eğlenceye dalarak dinlerler.Hem o zalimler aralarında kulis yapıp, şu fısıltıyı, gizlice yayarlar: "O da sizin gibi bir insandan başka bir şey değil. Şimdi siz göz göre göre sihire mi kapılacaksınız yani?"
  3. Resul dedi ki: "Rabbim gökte olsun, yerde olsun, söylenen her sözü bilir. O öyle mükemmel işitir, öyle mükemmel bilir ki!"
  4. (Kur´ân´ı kime mal edecekleri konusunda şaşırıp kaldılar, cevapları kendilerini bile tatmin etmeyip durmadan fikir değiştirdiler.) "Hayır!" dediler, "bu adğâsu ahlam: karışık karışık rüyalar." "Yok yok, böyle değil, anlaşılan onu kendisi uydurmuş!" "Hayır! bu da değil, galiba o bir şair!", "Öyleyse önceki peygamberlere verilen mûcizeler kabilinden istediğimiz mûcizeyi bize göstersin!"
  5. Kendilerinden önce imha ettiğimiz hiç bir şehir halkı iman etmedi, şimdi bunlar mı iman edecekler
  6. Biz senden önce de, ancak kendilerine vahiy gönderdiğimiz birtakım erkekleri peygamber gönderdik. Şayet bilmiyorsanız, bunu bilenlere sorunuz.
  7. Biz onları yiyip içmeyen bedenden ibaret kılmadık; hem dünyada onlar ebedî olarak da kalmadılar
  8. Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik. Onları ve beraberlerinde bulunan dilediğimiz kullarımızı kurtardık, haddi aşanları ise helâk ettik
  9. Muhakkak ki, hayatınız için gerekli notları içeren, size şan ve şeref sağlayan bir kitap indirdik. Neden düşünmüyorsunuz?
  10. Zulme batmış nice beldelerin bellerini kırdık, onlardan sonra da başka toplumlar yarattık.
  11. Onlar bizim baskınımızı hisseder etmez, derhal bineklerine yönelip kaçmaya yeltendiler
  12. "Yok," dedik, "tepinmeyin, dönün o içinde şımardığınız refah ve konfora! Dönün o konaklarınıza ki sorguya çekileceksiniz.
  13. "Eyvah! dediler, gerçekten biz zalim kimselermişiz! (Eyvah! Eyvah!)
  14. Bu feryatları sürüp gitti. Nihayet onları öyle yaptık ki biçildiler, sönüp kül oldular..
  15. Elbette Biz göğü, yeri ve aralarında olan varlıkları oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.
  16. Eğlenmek isteseydik nezdimizde eğlenecek çok şey bulurduk! Faraza yapacak olsak, öyle yapardık
  17. Hayır! Biz gerçeği söyler, gerçeği yaparız! Hakkı batılın tepesine indiririz de beynini parçalar, bir anda canı çıkar o batılın! Allah hakkındaki böyle boş düşüncelerinizden ötürü yuh aklınıza, yazıklar olsun size
  18. Halbuki göklerde olsun, yerde olsun kim varsa O´nun mülküdür. O´nun nezdindeki melekler O´na ibadeti, ne gurur meselesi yapar, ne de ibadetten yorulurlar.
  19. Gece gündüz, usanmadan, ara vermeden tesbih ve ibadet ederler.
  20. Buna rağmen, yine de onlar, yerde birtakım varlıkları, insanları öldükten sonra diriltecekleri zannı ile tanrı edindiler
  21. Halbuki gökte ve yerde, Allah´tan başka tanrılar bulunsaydı oraların nizamı bozulurdu. Demek ki o yüce arş ve hükümranlığın sahibi Allah, onların zanlarından, onların Allah´a reva gördükleri vasıflardan münezzehtir, yücedir!
  22. O, yaptıklarından sorumlu değildir. O´nu sorguya çekecek kimse yoktur, ama insanlar mutlaka sorgulanacaklardır.
  23. Yine de tuttular, O´nun yanısıra başka birtakım tanrılar edindiler. Ey Resûlüm! De ki: "İddianızı ispatlayın, delilinizi getirin görelim!" Böyle bir delil de getiremediklerine göre de ki: "İşte bu tevhid, benimle beraber olanların ve benden önceki peygamberlerin bidirisidir." Hayır, onların çoğu gerçeği bilmiyor ve bu sebeple de ondan yüz çeviriyorlar
  24. Nitekim senden önce hiç bir peygamber göndermedik ki ona: "Benden başka İlah yok, öyleyse yalnız Bana ibadet edin!" diye vahyetmiş olmayalım.
  25. Gerçek bu iken, bazıları kalkıp: "Rahman evlat edindi!" iddiasında bulundular. O, bundan münezzehtir. Bilakis onların evlat dedikleri melekler O´nun ikram ve takdirine mazhar olmuş kullarıdır.
  26. O, kendilerine sormadıkça hiç bir söz söylemezler, sadece O´nun emirlerini yerine getirirler
  27. O onların yaptıklarını da yapacaklarını da, açıkladıklarını da gizlediklerini de bilir. Onlar, sadece O´nun razı olduğu kimse hakkında şefaat ederler. O´na duydukları tazimden ötürü çekinir, titrerler.
  28. Onlardan kim çıkıp da "O´nun yanı sıra ben de İlahım!" diyecek olursa, buna karşılık cehennemi veririz. İşte Biz zalimleri böyle cezalandırırız
  29. Hakkı, inkâr edenler görüp bilmediler mi ki göklerle yer bitişik (bir bütün) idi, onları Biz ayırdık, hayatı olan her şeyi sudan yaptık. Hâlâ inanmayacaklar mı
  30. Yerin insanları sarsmaması için oraya dağlar yerleştirdik.Maksatlarına ermeleri için orada geniş yollar, geçitler yaptık
  31. Göğü de dengesizliğe düşmekten korunmuş bir tavan durumunda yarattık.Onlarsa hâlâ gökteki delillerden yüz çevirmektedirler.
  32. Geceyi ve gündüzü, Güneş´i ve Ay´ı yaratan O´dur. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
  33. Senden önce hiçbir insana dünyada, ebedî hayat nasib etmedik.Sanki sen ölsen, onlar ebedî mi kalacaklar
  34. Her can ölümü tadacaktır. Biz, sizi sınamak için gâh şerle, gâh hayırla imtihan ederiz.Sonunda Bizim huzurumuza getirileceksiniz
  35. Kâfirler seni görünce: "Bu mu sizin ilahlarınızı diline dolayan adam!" diye alay etmekten başka bir şey yapmazlar. Ama bütün kâinatı yaratan Rahman´a gelince Onun anılmasını reddediyorlar
  36. İnsan, yaratılışça çok acelecidir (Bunu pek iyi biliyorum. Onun için, kendisini uyardığın azabın çarçabuk gelmeyişini alay konusu ediyor). Hele durun biraz, Beni de aceleye getirmeyin, yakında âyetlerimi size göstereceğim!
  37. Ama yine de onlar: "Gerçeği söylüyorsanız, gösterin artık bu azabı, bu vâdin gerçekleşmesini daha ne kadar bekleyeceğiz!" diye söyleniyorlar
  38. Dini olduğu gibi, bu azabı da böyle inkâr edenler, onun tepelerine ineceğini, o ateşin yüzlerini ve sırtlarını yalamasını önleyemeyeceklerini, kendilerine yardım edecek hiç kimsenin bulunmayacağını bir bilselerdi!
  39. Onların beklentilerinin hilafına, o ateş öyle apansız gelecek ki, kendileri birden donakalacaklar. Artık ne onu geri çevirecek güçleri olacak, ne de kendilerine süre verilecek
  40. Senden önce de nice peygamberlerle böyle alay edilmişti. Ama alay konusu yaptıkları o azap, alay edenleri her taraftan sarıvermişti.
  41. De ki: "Geceleyin veya gündüzün gelecek tehlikelere karşı o Rahman´dan başka sizi kim koruyabilir?" Ama bunu bilip Kendisine yönelecekleri yerde, onlar Rab´lerini anmaktan yüz çevirmekteler.
  42. Ne o, yoksa, akılları sıra, onların Bizden başka kendilerini savunacak tanrıları mı var? (Nerede!) O tanrılaştırdıkları nesneler kendi kendilerini bile koruyamazlar. Öyleyse, o müşrikleri Bize karşı hiç mi hiç koruyamazlar. Onlar Bizim tarafımızdan zaten bir destek görmezler.
  43. Kaldı ki Biz onlara da, babalarına da nimet verdik. Öyle ki uzayan ömürlerinin tadını çıkarıp avundular. Ama hükmümüzün yere yönelerek onu yavaş yavaş eksilttiğini görmüyorlar mı? Durum böyle iken onlar nasıl galip gelebilirler?
  44. De ki: "Ben Sizi sadece vahiyle uyarıyorum. Fakat belli ki sağırlar ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duyamazlar.
  45. Eğer onlara Rabbinin azabından bir esinti bile dokunsa: "Eyvah, yazıklar olsun bize, biz gerçekten kendimizi bu azaba müstahak etmekle kendimize zulmetmişiz!" derler
  46. Biz kıyamet gününe mahsus, öyle doğru ve hassas teraziler koyacağız ki, hiçbir kimseye zerre kadar haksızlık edilmez. Hardal tanesi ağırlığınca da olsa, yapılan iyi veya kötü işi oraya getirip tartarız. Hesap görücü olarak Biz fazlasıyla yeteriz.
  47. Biz, Mûsâ ile Harun´a, Allah´a karşı gelmekten sakınanlar için bir ışık ve öğüt olan Furkan´ı (hakkı batıldan ayıran kitabı) verdik
  48. O müttakiler, görmedikleri halde Rab´lerini gıyabında tazim eder ve hem de kıyametten, o duruşma saatinden korkup titrerler.
  49. İşte bu da sana indirdiğimiz kutlu bir mesajdır. Hal böyle iken siz onu inkâr mı edeceksiniz
  50. Biz Mûsâ´dan önce de İbrâhim´e hidâyet ve akl-ı selim verdik. Biz onun halini pek iyi biliyorduk.
  51. O vakit babasına ve halkına: "Nedir bu karşısında durup taptığınız heykeller?" dedi
  52. "Biz, dediler, atalarımızı bunlara tapar bulduk, biz de onların yaptıklarını yapıyoruz.
  53. "Yemin ederim ki, dedi, siz de atalarınız da besbelli bir sapıklık içindesiniz.
  54. Onlar: "Sen ciddi misin, yoksa şakacı insanların yaptığı gibi bizimle eğleniyor musun?" dediler
  55. "Yoo! Şaka ne demek! dedi İbrâhim. Doğrusu sizin Rabbiniz, ancak gökleri ve yeri yarattığı gibi bütün onların da Rabbi olan Zattır. Ben de bu gerçeğe şahitlik edenlerdenim.
  56. Ve içinden: "Allah´a yemin ederim ki, siz dönüp gittikten sonra mutlaka bu putlarınızın başına bir çorap öreceğim!" diye ekledi
  57. Onların bütün putlarını paramparça etti, yalnız, halk, belki de olup biten olay hakkında kendisine sorarlar düşüncesiyle, onların büyüklerine dokunmadı
  58. Dönüp de olanları görünce dediler ki: "Kim acaba tanrılarımıza bunu reva gören? Her kimse o, muhakkak ki zalimin teki!
  59. İçlerinden bazıları: "Sahi! İbrâhim adındaki bir delikanlının onları diline doladığını işitmiştik!
  60. "Haydin, dediler, getirin onu halkın huzuruna ki çekeceği cezaya onlar da şahit olsunlar.
  61. "Söyle bakalım İbrâhim!" dediler, "sen mi yaptın tanrılarımıza karşı bu işi?
  62. "Belki de," dedi, "şu büyükleri yapmıştır. Eğer konuşurlarsa sorun bakalım onlara!
  63. Bunun üzerine vicdanlarına dönüp içlerinden: "Asıl zalim İbrâhim değil, bu âciz putlara ibadet edip bel bağlayan sizler, biz müşriklermişiz!" dediler
  64. Fakat bunu dışa vurmayıp sonra yine önceki görüşlerine dönüp İbrâhim´e: "Bunların konuşmadıklarını sen de pek iyi bilirsin!" dediler
  65. "O halde," dedi, Allah´tan başka, size ne fayda ne de zarar veremeyecek şeylere mi tapıyorsunuz! Yuh size de Allah´tan başka o taptıklarınıza da! Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?
  66. "Eğer yapacağınız bir şey varsa, dediler, o da bunu yakmaktır. Böyle yapın da tanrılarınıza sahip çıkın!"
  67. Biz ateşe şöyle ferman ettik: "Dokunma İbrâhim´e! Serin ve selâmet ol ona!
  68. Hülasa onu tuzağa düşürmek istediler ama, Biz asıl onları hüsrana uğrattık. Asıl tuzağa düşenler kendileri oldular
  69. Onu Lût ile beraber kurtarıp, bütün insanlar için kutlu ve feyizli kıldığımız diyara ulaştırdık
  70. Ona ayrıca İshak´ı, üstelik bir de Yâkub´u ihsan ettik. Hepsini de erdemli insanlar kıldık
  71. Onları buyruklarımızla insanlara doğru yolu gösteren önderler yaptık. Kendilerine hayırlı işler işlemeyi, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar yalnız Bize ibadet ederlerdi
  72. Lût´a da hüküm ve ilim verdik ve onu iğrenç işler yapan şehir halkından kurtardık ki gerçekten onlar kötü ve itaat dışına çıkmış fâsık bir güruh idiler. Kendisini de şefkat ve himayemize aldık. O gerçekten erdemli kimselerdendi.
  73. Nuh´u da önderlerden kıldık. O İbrâhim ve Lut´dan çok önce, Bize yakarmıştı. Biz de duasını kabul buyurup onu, yakınlarını, evlatlarını ve halkından iman edenleri büyük bir beladan kurtardık.
  74. Âyetlerimizi yalan sayan halka karşı da ona destek olup onlardaki haklarını aldık. Gerçekten onlar kötü bir toplum idi. Bu yüzden Biz de onların hepsini suda boğduk.
  75. Davud ile Süleyman´ı da... Hani bir defasında onlar bir ekin konusunda hüküm veriyorlardı. Şöyle ki: Geceleyin bir grup insanın koyun sürüsü ekin tarlasına yayılmış, zarar vermişti. Biz de onların bu hükümlerine tanık oluyorduk
  76. Biz çözümü ihtiva eden hükmü Süleyman´a bildirdik. Bununla beraber, her birine bir hüküm ve bir ilim verdik.Dağları ve kuşları Davud´un emrine verdik. Onunla beraber takdis ve ibadet ederlerdi. Biz dilediğimiz her şeyi yapma kudretine sahibiz.
  77. Bir de sizi savaşınızın şiddetinden koruması için ona, zırh yapma sanatını öğrettik.Peki bütün bunlar için şükrediyor musunuz?
  78. Süleyman´a da şiddetli rüzgârı âmade kıldık. Rüzgâr, onun emriyle kutlu beldeye doğru eserdi. Çünkü her şeyin gerçek mahiyetini Biz biliriz.
  79. Kendisi için dalgıçlık ve daha başka birtakım işler yapan bazı cinleri (şeytanları) da onun emrine verdik. Biz onları gözetim altında tutardık.
  80. Eyyûb´u da an. Hani o: "Ya Rabbî, bu dert bana iyice dokundu. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın" diye niyaz etmiş, Biz de onun duasını kabul buyurup katımızdan bir lütuf ve ibadet edenlere bir ders olmak üzere, hastalığını iyileştirmiş, kendisine aile ve dostlarını bir misliyle beraber vermiştik.
  81. İsmâil´i, İdris´i, Zülkifl´i de an! Onların hepsi sabır fazileti ile bezenmişlerdi
  82. Bundan ötürü onları rahmetimize aldık. Gerçekten onlar salih ve erdemli kişilerdi
  83. Zünnûn´u da an. Hani o halkına kızmış, onlardan ayrılmış, Bizim kendisini sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Sonra karanlıklar içinde şöyle yakarmıştı: "Ya Rabbî! Sensin İlah, Senden başka yoktur ilah. Sübhansın, bütün noksanlardan münezzehsin, Yücesin! Doğrusu kendime zulmettim, yazık ettim. Affını bekliyorum Rabbim!
  84. Onun da duasını kabul buyurduk ve kendisini o sıkıntıdan kurtardık. İşte Biz müminleri böyle kurtarırız
  85. Zekeriyya´yı da an. Hani o: "Ya Rabbî, beni evlatsız, tek başıma bırakma ki (lütf edeceğin evlâdım) bana vâris olsun. Bununla beraber iyi biliyorum ki, herkes fanidir, herkesten sonra baki kalan, bütün vârislerin en iyisi olan Sensin Sen!
  86. Onun da duasını kabul buyurduk. Ona Yahya´yı armağan ettik. Bunun için de eşini çocuk doğurmaya elverişli hale getirdik. Doğrusu onlar hayırlı işlere koşuşur, iyilikte yarışır, hem ümit, hem endişe içinde Bize yakarırlardı. Gerçekten Bize derin bir saygı gösterirlerdi
  87. İffet ve namusunu gerektiği gibi koruyan Meryem´i de an. Biz ona rûhumuzdan üfledik, hem onu, hem oğlunu cümle alem için bir ibret yaptık.
  88. İşte sizin bu dininiz bir tek dindir. Rabbiniz de Ben´im. Öyle ise yalnız Bana ibadet edin!
  89. Ama insanlar aralarındaki bu birliği param parça ettiler. Fakat sonunda yine Bize dönecekler
  90. Bu durumda artık kim mümin olarak makbul ve güzel işler yaparsa onun gayretleri inkâr edilmez, yaptıkları makbul olur. Biz bütün gayretlerini onun hesabına yazıp geçirmekteyiz.
  91. İmha ettiğimiz bir memleket halkının, mahşerde huzurumuza gelmemesi mümkün değildir
  92. Nihayet Ye´cüc ve Me´cüc´ün sedleri açılıp her tepeden dünyaya akın etmeye başladıkları, doğru vâdin vaktinin yaklaştığı sıra, işte o zaman, kâfirlerin gözleri birden donakalır. "Eyvah, bizlere! Biz bundan tam bir gaflet içinde idik, daha doğrusu kendimize zulmettik!" diyecekler
  93. "Hem siz, hem de Allah´tan başka taptığınız tanrılar, hepiniz cehennem odunusunuz, siz hep beraber cehenneme gireceksiniz!
  94. Eğer onlar gerçekten tanrı olsalardı oraya girmezlerdi. Ama hepsi orada ebedî olarak kalacaklardır.
  95. Onlar orada inim inim inleyecekler, kendilerini sevindirecek hiçbir haber de işitmeyeceklerdir
  96. Ama kendileri hakkında Bizden ebedî mutluluk takdir edilmiş olanlar, cehennemden uzak tutulacaklardır.
  97. Onlar cehennemin hışırtısını bile işitmeyecek, canlarının çektiği nimetler içinde ebedî kalacaklardır.
  98. O en büyük dehşet (Sûra ikinci üfleyiş) dahi onları tasalandırmaz. Melekler onları: "İşte size vâd olunan gün bugündür!" diye karşılarlar
  99. Gün gelir, gök sahifesini, tıpkı kâtibin yazdığı kâğıdı dürüp rulo yapması gibi düreriz. Biz ilkin yaratmaya nasıl başladıysak diriltmeyi de Biz gerçekleştiririz. Bu, üzerimize aldığımız bir vaaddir. Bunu gerçekleştirecek olan da Biz´iz.
  100. Şu kesindir ki Biz Zikir´den (Tevrat´tan) sonra Zeburda da: "Dünyaya salih kullarım varis olacaklar. Dünya onlara kalacak" diye yazmışızdır.
  101. Bu Kur´ân´da da elbette Allah´a ibadet eden kimseler için bir mesaj vardır.
  102. İşte bunun içindir ki ey Resulüm, Biz seni bütün insanlar için sırf bir rahmet vesilesi olman için gönderdik
  103. De ki: "Bana yalnız ve yalnız şu gerçek vahyolunuyor "Sizin ilahınız tek İlahtır. Hâlâ mı O´na teslim olmayacaksınız?"
  104. Yine de yüz çevirirlerse de ki: "İşte sizin hepinizi de tam eşit şekilde hakka çağırdım. Artık tehdit olunduğunuz o kıyamet gününün yakın mı uzak mı olduğunu bilemem.
  105. Şüphesiz ki Allah sözün açık olanını da, gizli olanını da bilir. Hem sizin gizlediğiniz, şeyleri de bilir
  106. "Ne bileyim, belki de bu mühlet sizin için bir imtihandır ve hayattan biraz daha yararlandırma için yapılan bir ertelemedir.
  107. Resulullah sonunda şöyle dedi: "Ya Rabbî, adaletle hükmünü ver! Rabbimiz rahmandır, sizin bunca isnad ve iftiralarınıza karşı yegâne müsteandır.
Yazar: Süleyman Ateş - Kuran'ı Kerim Meali
  1. İnsanların hesapları yaklaştı, fakat onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirmektedirler.
  2. Kendilerine Rablerinden gelen her yeni ikazı mutlaka eğlenerek dinlerler.
  3. Kalbleri eğlencededir. O zulmedenler, aralarında şu konuşmayı gizlediler: "Bu (Muhammed) de sizin gibi bir insan değil mi? Şimdi siz, göre göre büyüye mi kapılacaksınız?"
  4. Dedi ki: "Rabbim gökte ve yerde konuşulan her sözü bilir, (O´ndan gizli kalan hiçbir şey yoktur). O, işitendir, bilendir."
  5. "Hayır, dediler, (bu) karmakarışık hayallerdir; hayır onu uydurmuş; hayır o şâ´irdir. (Eğer gerçekten peygamberse) öncekilerin, (mu´cizelerle) gönderildikleri gibi o da bize bir mu´cize getirsin."
  6. Bunlardan önce helâk ettiğimiz hiçbir kent (halkı) inanmamıştı, şimdi bunlar mı inanacaklar?
  7. Biz, senden önce yalnız kendilerine vahyedilen erkeklerden başkasını elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız Zikir ehline (Kitap sâhiplerine) sorun.
  8. Biz onları yemek yemeyen ceset(ler) yapmadık. (Onlar), ölümsüz de değillerdi.
  9. Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik, onları ve dilediklerimizi kurtardık, aşırı gidenleri helâk ettik.
  10. Andolsun, size, içinde Zikr´iniz bulunan bir Kitap indirdik. Aklınızı kullanmıyor musunuz?
  11. (Halkı) zulmeden nice şehri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka bir topluluk getirdik.
  12. Azâbımızı hissettikleri zaman onlar, derhal oradan (kaçmak için hayvanlarını) mahmuzluyorlardı.
  13. (Boşuna) Kaçmayın, (bol bol verilip) içinde şımartıldığınız(ni´metler)e ve yurtlarınıza dönün, çünkü sorguya çekileceksiniz!
  14. "Eyvah bize, dediler, gerçekten biz zâlimlermişiz!"
  15. Bu mırıldanmaları sürüp giderken biz onları, biçilmiş (ekin gibi) yaptık, sönüp gittiler.
  16. Biz göğü, yeri ve bunlar arasında bulunanları, eğlence için yaratmadık.
  17. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık.
  18. Hayır, biz hakkı bâtılın üstüne atarız da o onun beynini parçalar, derhal (bâtılın) canı çıkar. Allah´a yakıştırdığınız niteliklerden ötürü de vay siz(in haliniz)e!
  19. Göklerde ve yerde kim varsa hep O´nundur. O´nun yanında bulunanlar, O´na kulluk etmekten büyüklenmez ve yorulmazlar.
  20. Gece gündüz tesbih ederler, hiç ara vermezler.
  21. Yoksa (o müşrikler), yerden birtakım tanrılar edindiler de (ölüleri) onlar mı diriltecek?
  22. Eğer yerde, gökte Allah´tan başka tanrılar olsaydı, ikisi de (yer de, gök de) bozulup gitmişti. Arş´ın sâhibi Allâh, onların nitelendirmelerinden yüce(münezzeh)dir.
  23. O, yaptığından sorulmaz, ama onlar, sorulurlar.
  24. Yoksa O´ndan başka tanrılar mı edindiler? De ki: "(Bu hususta kesin) delilinizi getirin. İşte benimle beraber olanların da öğütü ve benden öncekilerin de öğütü budur." Ama çokları hakkı bilmezler, bundan dolayı onlar, (haktan) yüz çevirirler.
  25. Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona: "Benden başka tanrı yoktur, bana kulluk edin!" diye vahyetmiş olmayalım.
  26. "Rahmân çocuk edindi." dediler. O, yücedir. Hayır (Rahmân´ın çocukları sanılan melekler, O´nun) değerli kullar(ı)dır.
  27. O´ndan önce söz söylemezler ve onlar, O´nun buyruğunu yaparlar.
  28. (Allâh) Onların önlerinde ve arkalarında olanı bilir. (Allâh´ın) râzı olduğundan başkasına şefâ´at edemezler ve onlar, O´nun korkusundan titrerler.
  29. Onlardan her kim: "Ben O´ndan başka bir tanrıyım!" derse onu cehennemle cezâlandırırız. Biz zâlimleri böyle cezâlandırırız.
  30. O nankörler görmediler mi ki göklerle yer bitişik idi, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık? Hâlâ inanmıyorlar mı?
  31. Yer, onları sarsar diye, onun üstünde yüksek dağlar yarattık. Ve istedikleri yere gidebilmeleri için orada geniş yollar açtık.
  32. Göğü, korunmuş bir tavan yaptık; onlarsa hâlâ göğün, (Allâh´ın) âyetlerinden yüz çevirmektedirler.
  33. Geceyi, gündüzü, güneşi, ayı yaratan O´dur. (Bunların) her biri bir yörüngede yüzmektedir.
  34. Senden önce hiçbir insana ebedi yaşama vermedik. Şimdi sen ölürsen onlar ebedi mi kalacaklar?
  35. Her nefis, ölümü tadacaktır. Biz sizi sınamak için şerre de hayra da müptelâ kılıyoruz. Ve (sonunda) bize döndürüleceksiniz.
  36. Kâfirler seni gördükleri zaman: "Sizin tanrılarınızı diline dolayan bu mu?" diye seninle alay ederler. Oysa kendileri Rahmân´ın Zikri(uyarısı)nı kabul etmiyorlar.
  37. (İnsanın tabiatinde acelecilik vardır. Öye acelecidir ki, sanki) İnsan aceleden yaratılmıştır. (Durun,) Size âyetlerimi göstereceğim, benden acele istemeyin.
  38. "Doğru söyleyenler iseniz bu (bizi) tehdid (ettiğiniz azâb) ne zaman?" diyorlar.
  39. İnkâr edenler, ne yüzlerinden, ne de sırtlarından ateşi savamayacakları ve yardım da olunmayacakları zamanı bir bilselerdi (onu böyle acele istemezlerdi)!
  40. Doğrusu o, onlara ansızın gelecek, onları şaşırtacak, ne onu reddedebilecekler, ne de kendilerine süre verilecek.
  41. Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi, ama onlarla alay edenleri, o alay ettikleri şey kuşatıverdi.
  42. De ki: "Gece gündüz, sizi Rahmân´dan kim koruyacak?" Hayır, onlar, Rablerinin Zikr´inden yüz çeviriyorlar.
  43. Yoksa onları, bize karşı koruyacak tanrıları mı var? Onlar, ne kendilerine yardım edebilirler, ne de bizim tarafımızdan onlara sâhip çıkılır.
  44. Biz onları ve atalarını yaşattık, nihâyet kendilerine ömür uzun geldi, (ebedi yaşayacaklarını sandılar). Bizim, yere gelip, onu uçlarından eksilttiğimizi görmüyorlar mı? Üstün gelen onlar mı (yoksa biz miyiz)?
  45. De ki: "Ben ancak sizi vahiyle uyarıyorum. Ama sağır(lar) uyarıldıkları zaman çağırıyı işitmez(ler)."
  46. Andolsun, onlara Rabbinin azâbından bir esinti dokunsa, "Eyvah bize, biz gerçekten zâlimlermişiz," derler.
  47. Kıyâmet günü için adâlet terâzileri kurarız. Hiç kimseye bir haksızlık edilmez (insanın yaptığı iş), bir hardal dânesi ağırlığınca da olsa onu getiririz. Hesab gören olarak biz yeteriz.
  48. Andolsun biz, Mûsâ´ya ve Hârûn´a hak ve bâtılı ayırdeden ve korunanlar için bir ışık ve öğüt olan Kitabı verdik.
  49. Korunanlar görmeden Rablerinden korkarlar ve (Duruşma) sâ´at(in)den de titrerler.
  50. Bu (Kur´ân) da ona (yani Muhammed´e) indirdiğimiz mübârek (çok faydalı) bir öğüttür. Şimdi siz onu inkâr mı ediyorsunuz? (Ne kadar gâfilsiniz siz)!
  51. Andolsun biz, daha önceden İbrâhim´e de doğru yolu bulma yeteneğini vermiştik. Zaten biz onu(n olgun insan olduğunu) biliyorduk.
  52. Babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin şu karşısında durup taptığınız heykeller nedir?"
  53. "Babalarımızı onlara tapar bulduk (da onun için biz de onlara tapıyoruz.)" dediler.
  54. "Doğrusu siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içine düşmüşsünüz!" dedi.
  55. Dediler ki: "Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa şaka yapanlardan mısın?"
  56. "Hayır, dedi, Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları yaratmıştır. Ben de buna şâhidlik edenlerdenim."
  57. "Allah´a and olsun ki siz dönüp gittikten sonra putlarınıza bir tuzak kuracağım!"
  58. Nihâyet (İbrâhim) onları parça parça etti, yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye(!)
  59. (Döndükleri zaman): "Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o zâlimlerden biridir." dediler.
  60. "Onları diline dolayan bir genç işittik, kendisine İbrâhim deniliyormuş," dediler.
  61. "Onu insanların gözü önüne getirin de (nasıl cezâlandırılacağına) tanık olsunlar" dediler.
  62. (İbrâhim´i getirdiler), dediler ki: "İbrâhim, tanrılarımıza sen mi bunu yaptın?"
  63. "Hayır dedi, (büyük putu göstererek) işte şu büyükleri yapmış; onlara sorun, eğer konuşurlarsa (!)"
  64. Kendi vicdanlarına başvurup (içlerinden): "Hakikaten sizler haksızsınız!" dediler.
  65. Sonra yine eski kafalarına döndürüldüler: "Sen de bilirsin ki bunlar konuşmazlar," dediler.
  66. "Peki, dedi, siz Allâh´ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar vermeyen şeylere mi tapıyorsunuz?"
  67. "Yuh size ve Allah´tan başka taptıklarınıza. Aklınızı kullanmıyor musunuz siz?"
  68. Dediler: "Onu yakın, tanrılarınıza yardım edin, eğer bir iş yapacaksanız."
  69. Biz de: "Ey ateş, İbrâhim´e serin ve esenlik ol!" dedik.
  70. Ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de, asıl kendilerini hüsrâna uğrattık.
  71. Onu ve Lût´u kurtarıp, âlemlere bereketli kıldığımız bir yere getirdik.
  72. Ona İshak´ı hediye ettik, üstelik (torunu) Ya´kûb´u da (verdik). Hepsini de iyi insanlar yaptık.
  73. Onları, emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve onlara hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden(insan)lardı.
  74. Lût´a da hüküm (hükümranlık, peygamberlik, hikmet) ve ilim verdik ve onu çirkin işler yapan bir kentten kurtardık. Gerçekten onlar yoldan çıkan kötü bir kavim idiler.
  75. Ve onu rahmetimizin içine soktuk. Çünkü o, Sâlihlerden idi.
  76. Nûh´u da (an), o da bunlardan önce bize yalvarmıştı. Biz de onun du´âsını kabul edip kendisini ve âilesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
  77. Ve âyetlerimizi yalanlayan kavimden onun öcünü almıştık. Onlar, kötü bir kavim olmuşlardı, biz de onların hepsini boğmuştuk.
  78. Dâvûd ile Süleymân´ı da (an); hani onlar, toplumun davarının yayıldığı bir ekin hakkında hükmediyorlardı, biz de onların hükümlerine tanık idik.
  79. O hükmü Süleymân´a bellettik. Onların hepsine de hükümdarlık ve bilgi verdik. Dâvûd´a dağları ve kuşları boyun eğdirdik, onunla beraber tesbih ediyorlardı. Biz (bunları) yaparız.
  80. Ona, sizi, savaşın şiddetinden korumak için zırh yapmayı öğretmiştik. Ama siz şükrediyor musunuz ki?
  81. Süleymân´a da fırtınayı (boyun eğdirmiştik). Onun emriyle, içinde bereketler yarattığımız yere akıp giderdi. Biz her şeyi biliriz.
  82. Kendisi için denize dalan ve bundan başka işler yapan bazı şeytânları da emrine vermiştik. Biz onları onun emrinde tutuyorduk.
  83. Eyyûb´u da an. O, Rabbine: "Bu dert bana dokundu, sen merhametlilerin en merhametlisisin!" diye du´â etmişti.
  84. Biz de onun du´âsını kabul etmiş, kendisine bulaşan derdi kaldırmıştık; ona tarafımızdan bir rahmet ve ibâdet edenler için bir öğüt olarak âilesini ve onlarla beraber bir katını daha vermiştik.
  85. İsmâ´il´i, İdris´i, Zu´l-Kifl´i de an; hepsi de sabredenlerdendi.
  86. Onları rahmetimize soktuk, çünkü onlar Sâlihlerdendi.
  87. Zünnûn´u (balık karnına girmiş olan Yûnus ibn Matta´yı) da an; zira (o, kavmine) kızarak gitmişti, bizim kendisine güç yetiremeyeceğimizi, (kavminin arasından çıkmakla kendisini kurtaracağını) sanmıştı. Nihâyet karanlıklar içinde (kalıp): "Senden başka tanrı yoktur. Senin şânın yücedir, ben zâlimlerden oldum!" diye yalvardı.
  88. Biz de onun du´âsını kabul ettik ve onu tasadan kurtardık. İşte biz, inananları böyle kurtarırız.
  89. Zekeriyyâ´yı da (an). Rabbine: "Rabbim, beni tek bırakma! Sen, vârislerin en iyisisin (her şeyim sana kalacaktır)" diye du´â etmişti.
  90. Onun du´âsını da kabul buyurduk ve ona Yahyâ´yı armağan ettik. Eşini de kendisi için ıslah ettik (çocuk doğurmağa elverişli bir hale getirdik). Gerçekten onlar hayır işlere koşarlar, umarak ve korkarak bize du´â ederlerdi ve bize derin saygı gösterirlerdi.
  91. O ırzını korumuş olan(Meryem)i de an; ona ruhumuzdan bir çocuk üflemiş, kendisini ve oğlunu âlemlere bir ibret yapmıştık.
  92. İşte bu sizin ümmetiniz (olan tevhid ve İslâm milleti), bir tek ümmettir. Rabbiniz de benim. Yalnız bana kulluk edin.
  93. İşlerini aralarında parçaladılar (Tanrıdan gelen dini parça parça ettiler, ayrılığa düştüler); hepsi (sonunda) bize döneceklerdir.
  94. İmdi kim inanmış olarak iyi işlerden yaparsa onun çalışmasına nankörlük edilmez, biz (onun çalışmasını) yazanlarız.
  95. Helâk ettiğimiz bir ülkeye artık (yaşamak) harâmdır: Onlar bir daha geri dönemezler.
  96. Nihâyet Ye´cûc ve Me´cûc´un önü açıldığı ve onlar her tepeden akın etmeye başladıkları zaman,
  97. Gerçek va´d (yani kıyâmet) yaklaşmış olur. İnkâr edenlerin gözleri birden donup kalır. "Vah bize, biz bundan gaflet içinde idik (bunun doğru olacağını hiç düşünmüyorduk). Meğer biz zulmediyormuşuz!" (diye mırıldandılar).
  98. Siz ve Allah´tan başka taptıklarınız cehennemin odunusunuz. Siz, oraya gireceksiniz.
  99. Eğer onlar tanrı olsalardı oraya girmezlerdi. Oysa hepsi orada sürekli kalacaklardır.
  100. Onlar için bir inleme ve soluma vardır! Ve onlar orada (azâbın dehşeti içinde hiçbir şey) işitmezler.
  101. Ama bizden kendilerine (ezelde) güzellik geçmiş (mutluluk takdir edilmiş) olanlar, işte onlar, ondan (cehennemden) uzaklaştırılmışlardır.
  102. Onun uğultusunu duymazlar. Ve canlarının çektiği (ni´metler) içinde ebedi kalırlar.
  103. O en büyük korku, onları asla tasalandırmaz. Melekler onları şöyle karşılar: "İşte bu, size va´dedilen gününüzdür!"
  104. O gün göğü yazı tomarlarını dürer gibi toplarız. İlk yaratmaya başladığımız gibi onu iâde ederiz. Üzerimize sözdür; biz bunu mutlaka yapacağız.
  105. Andolsun Tevrât´tan sonra Zebûr´da da: "Arza mutlaka iyi kullarım vâris olacak (bu yer onların eline geçecek)" diye yazmıştık.
  106. Şüphesiz bunda kulluk eden kimseler için yeterli bir öğüt vardır.
  107. (Ey Muhammed) Biz seni ancak âlemlere rahmet için gönderdik.
  108. De ki: "Bana, Tanrınız, ancak bir tek Tanrıdır; diye vahyolunur. O´na teslim ol(up putperestliği bırak)cak mısınız?
  109. Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Ben sizin hepinize eşit biçimde açıkladım. Artık tehdid edildiğiniz şeyin yakın mı, yoksa uzak mı olduğunu bilmem."
  110. "Şüphesiz O, sözün açığını da bilir, gizlediklerinizi de bilir."
  111. "Bilmem belki de o (azâbın ertelenmesi) sizi denemek ve bir süreye kadar yaşatmak içindir"
  112. (Allâh´ın Resulü) Dedi: "Rabbim (aramızda) hak ile hükmet, Rabbimiz çok merhamet edendir. Sizin nitelendirdiğinize (iftirâlarınıza) karşı O´nun yardımına sığınılır (O, bizi her tehlikeden korur)!"
Yazar: Şaban Piriş - Kur'an-ı Kerim Türkçe Anlamı
  1. İnsanların hesabı yaklaşmış olmasına rağmen onlar, gaflet içinde yüz çeviriyorlar.
  2. Rab’lerinden gelen her yeni uyarıyı ancak alay ederek dinlerler.
  3. Zalimler kalpleri gaflet içerisinde gizlice fısıldaşıyorlar: -Bu, (Muhammed) sizin gibi bir insandan başka bir şey mi? Göz göre göre büyülenecek misiniz?
  4. Peygamber: - Rabbim gökte ve yerde ne söyleniyorsa bilir. O işitendir, bilendir! dedi.
  5. -Hayır, dediler. Bunlar rüya saçmalıkları .. Hayır, onu o uydurmuştur. Hayır, O şairdir! Haydi, önceki peygamberler gibi bize bir mucize getirsin!
  6. Onlardan önce, helâk ettiğimiz şehir halkı da iman etmemişti. Bunlar mı edecek?!
  7. Senden önce de kendilerine vahyettiğimiz adamlardan başkasını göndermedik. Kitap ehline sorun, eğer bilmiyorsanız ..
  8. Biz onlara yemek yemez bir vücut vermedik, onlar ölümsüz de değillerdi.
  9. Onlara verdiğimiz sözü tuttuk, onları ve dilediklerimizi kurtardık, gaflet ve cehalette diretenleri de helak ettik.
  10. Size de, içinde sizin için uyarıların yer aldığı bir kitap indirdik. Hâlâ, aklınızı kullanmıyor musunuz?
  11. Biz zalim olan nice ülkeleri kırıp geçirdik. Onlardan sonra, başka bir toplum var ettik.
  12. Azabımızı hissettikleri zaman, ondan süratle kaçıyorlardı.
  13. -Kaçmayın, içinde bulunduğunuz refaha ve evlerinize dönün. Belki size bir şey sorulur.
  14. -Eyvah bize, dediler. Biz haksızlık etmiştik.
  15. Bu haykırışları devam edip dururken, biz onları biçilmiş ekine, sönmüş ocağa çevirdik.
  16. Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.
  17. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, onu kendi katımızdan edinirdik. Ama bunu yapmadık.
  18. Bilakis, hakkı, batılın üzerine fırlatırız, o da onun beynini parçalar, böylece batıl sönüp gider. (Allah’a) isnat ettiğiniz vasıflardan dolayı yazıklar olsun size!
  19. Göklerde ve yerde kim varsa Allah’a aittir. O’nun katında bulunanlar, O’na kulluk etmekten büyüklenmezler ve usanmazlar.
  20. Gece ve gündüz hiç durmadan O’nu tesbih ederler.
  21. Yoksa onlar, yeryüzünde ilahlar edindiler de onlar mı ölüyü diriltecekler?
  22. Oysa yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı, yer de gök de bozulup giderdi. Hükümranlığın sahibi olan Allah, onların nitelemelerinden çok yücedir.
  23. O, yaptığından hesaba çekilmez, fakat onlar hesaba çekilirler.
  24. Yoksa, O’ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: -Kesin belgenizi getirin! İşte bu, benimle beraber olanların ve benden öncekilerin uyarısıdır. Fakat, onların çoğu gerçeği bilmiyorlar, ama buna rağmen yüz çeviriyorlar.
  25. Senden önce hiç bir peygamber göndermedik ki ona: -Benden başka ilah yoktur, öyleyse bana kulluk edin! diye vahyetmiş olmayalım.
  26. -Rahman, çocuk edindi, dediler. Haşa o bundan uzaktır. Aksine onlar değerli kullardır.
  27. Sözleriyle onun önüne geçmezler ve yalnız O’nun emriyle iş yaparlar.
  28. Allah, onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Allah’ın razı olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler. O’nun korkusundan tir tir titrerler.
  29. Onlardan kim: -Allah’tan başka ben de ilahım! derse, Onu cehennemle cezalandırırız. İşte zalimleri böyle cezalandırırız.
  30. İnkar edenler, görmez mi ki gökler ve yer birleşik iken onları (biz) ayırdık ve her şeye sudan hayat sağladık. Hala inanmayacaklar mı?
  31. Sarsılmasınlar diye yeryüzünde sabit dağlar, yollarını bulabilsinler diye orada geniş yollar yaptık.
  32. Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Buna rağmen onlar, bundaki ayetlerden yüz çeviriyorlar.
  33. Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Hepsi bir yörüngede yüzer.
  34. Senden önce hiç bir insanı ölümsüz kılmadık. Sen öleceksin de onlar kalacaklar mı?
  35. Her can ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak sizi kötü ve iyi şeylerle deneriz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.
  36. Kafirler seni gördüklerinde, ancak seninle alay ederler: -İlahlarınızı diline dolayan bu mu? derler, işte Rahman’ın zikrini/kitabını inkar edenler onlardır.
  37. İnsan aceleci yaratılmıştır. Size ayetlerimi göstereceğim, onun için acele etmeyin.
  38. -Doğru söylüyorsanız bu vaat ne zamandır? derler.
  39. O kafirler, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi engelleyemeyecekleri ve yardım da göremeyecekleri zamanı keşke bilselerdi.
  40. (Azap) onlara aniden gelecek ve onları dehşete düşürecektir. Onu geri çevirmeye asla güçleri yetmeyecek ve onlara mühlet de verilmeyecektir.
  41. Senden önceki peygamberlerle de alay edilmiş ama, alay edenleri, eğlendikleri şey mahvetmişti.
  42. De ki: -Gece ve gündüz sizi Rahman’dan kim koruyabilir? Buna rağmen onlar, Rablerinin zikrinden yüz çeviriyorlar.
  43. Yoksa onları bizim alçaltmamızdan koruyacak ilahları mı var? Oysa o ilahları, kendilerine bile yardım edemezler. Bizden de bir yakınlık göremezler.
  44. Evet, biz onlara da atalarına da geçimlikler verdik. Öyle ki, uzun süre yaşadılar. Şimdi onlar, yeri etrafından eksiltip durduğumuzu görmüyorlar mı? Onlar mı galip gelecekler?
  45. De ki: -Sizi ancak vahiy ile uyarıyorum. Uyarıldıkları zaman ancak sağırlar çağrıyı işitmez.
  46. Onlara Rabb’inin azabından bir esinti dokunsa: -Eyvah, biz gerçekten haksızlık edenler idik, derler.
  47. Kıyamet günü adalet terazileri kurarız. Hiç kimse bir haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi ağırlığınca bile olsa onu getiririz. Hesap gören olarak biz yeteriz.
  48. Musa ve Harun’a Sakınanlar için aydınlık zikir (öğüt) ve furkanı verdik.
  49. Onlar, görmedikleri halde Rablerinden korkan ve kıyamet saatinden de sakınan kimselerdir.
  50. İşte, bu da indirdiğimiz mübarek bir zikirdir. Şimdi bunu inkar mı ediyorsunuz?
  51. Daha önce de İbrahim’e doğru yolu göstermiştik. Biz onu biliyorduk.
  52. Babasına ve kavmine: -Kendilerine bağlandığınız bu heykeller nedir? demişti.
  53. Onlar ise: -Atalarımızı onlara kulluk ederken bulduk, dediler.
  54. -Hiç kuşkusuz siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içinde bulunuyorsunuz dedi.
  55. -Bize gerçeği mi getirdin, yoksa bizimle eğleniyor musun? dediler.
  56. -Hayır, sizin Rabb’iniz göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları O yaratmıştır. Ben de bunu kesin olarak bilenlerdenim.
  57. Allah’a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra putlarınıza bir tuzak kuracağım.
  58. Sonunda İbrahim hepsini paramparça edip, içlerinden büyüğünü ona başvursunlar diye sağlam bıraktı.
  59. -İlahlarımıza bunu kim yaptı? Elbette o zalim biridir, dediler.
  60. -İbrahim denilen bir gencin onları diline doladığını duymuştuk, dediler.
  61. -Şahitlik etmeleri için onu halkın gözü önüne getirin, dediler.
  62. Dediler ki: -Bunu ilahlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim?
  63. -Hayır, onu, şu büyükleri yapmıştır. Eğer, konuşabiliyorlarsa onlara sorun, dedi.
  64. Bunun üzerine kendilerine gelip: -Siz, gerçekten haksızsınız dediler.
  65. Sonra yine eski kafalarına döndüler ve: -Onların konuşamayacağını sen çok iyi bilirsin, dediler.
  66. İbrahim: -O halde Allah’ı bırakıp da size hiç bir şekilde fayda ya da zarar vermeyen şeylere mi kulluk ediyorsunuz? dedi.
  67. Yazıklar olsun size ve Allah’tan başka kulluk ettiklerinize, hiç aklınızı kullanmayacak mısınız?
  68. -Eğer bir şey yapacaksanız, şunu yakın da, ilahlarınıza yardım edin, dediler.
  69. -Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve selamet ol! dedik.
  70. -Ona bir tuzak kurmak istediler. Ama onları hüsrana uğrattık.
  71. Onu da Lût’u da alemler için mübarek kıldığımız yere ulaştırıp, kurtardık.
  72. Ve ona, İshak’ı, üstelik bir de Yakub’u bağışladık. Her ikisini de dürüst kimseler kıldık.
  73. Onları emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler kılıp, onlara hayır işlemeyi, namazı kılmayı, zekatı vermeyi vahyettik. Onlar, bize kulluk eden kimselerdi.
  74. Lut’a da hikmet ve ilim verdik. Onu çirkin iş yapan memleketten kurtardık. Gerçekten onlar, yoldan çıkmış kötü bir toplum idi.
  75. O’nu da rahmetimize dahil ettik. Çünkü o, iyi ve dürüst kimselerdendi.
  76. Nuh’u da.. Hani o, daha önce dua etmişti de, biz de ona karşılık vermiştik. Onu ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
  77. Ayetlerimizi yalanlayan kavme karşı ona yardım etmiştik. Çünkü onlar kötü bir toplum idi, bu sebeple onların hepsini suda boğmuştuk.
  78. Davud ve Süleyman’ı da hatırla.. Hani onlar, bir grup insanın koyun sürüsünün içine girip yayıldığı ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Biz, onların verdiği hükme de şahittik.
  79. Onu Süleyman’a belletmiştik. Her birine hikmet ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye dağları ve kuşları hizmetine verdik. Bunları yapan biz idik.
  80. O’na sizi savaşta koruması için zırh yapma sanatını öğrettik. Peki siz, şükrediyor musunuz?
  81. Şiddetle esen rüzgarları da Süleyman’ın hizmetine sunmuştuk. Rüzgar onun emriyle, bereketlendirdiğimiz yere doğru eserdi. Biz her şeyi biliyorduk.
  82. Denize dalan ve bundan başka işleri de gören şeytanları da ona boyun eğdirdik. Onları gözetenler de biz idik.
  83. Eyyûb da: - Başıma bir bela geldi, sen merhametlilerin en merhametlisisin, diye yalvardığı zaman...
  84. Onun duasını kabul etmiş ve sıkıntısını gidermiştik. Ona, ailesini ve onlarla beraber, katımızdan bir rahmet ve kulluk edenlere bir ibret olarak bir katını daha vermiştik.
  85. İsmail, İdris ve Zülkifl de. Hepsi sabredenlerdendi.
  86. Onları rahmetimize dahil etmiştik. Çünkü onlar doğrulardandı.
  87. Zunnûna da.. Hani o, öfkeli olarak giderken, aleyhinde hüküm vermeyeceğimizi zannetmişti. Karanlıklar içinde seslendi: - Senden başka ilah yoktur, Sen tüm noksanlıklardan yücesin. Gerçekten ben, zalimlerden oldum.
  88. Onun duasını kabul ettik. Onu üzüntüden kurtardık. İşte müminleri böyle kurtarırız.
  89. Zekeriya da Rabbine: - Rabbim, beni tek başıma bırakma, sen mirasçıların en iyisisin, diye yalvarmıştı.
  90. Onun duasını kabul etmiş ve ona Yahya’yı bağışlamış, eşini de doğum yapabilecek bir hale getirmiştik. Onlar, hayırlarda yarışıyorlar, korku ve ümit ile bize dua ediyorlardı. Bize karşı son derece saygılı idiler.
  91. Irzını koruyan (Meryeme) de rahmetimizden üflemiş, onu da oğlunu da insanlığa bir belge kılmıştık.
  92. İşte bu, sizin ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, o halde bana kulluk edin.
  93. Aralarındaki işlerini paramparça ettiler. Hepsi bize dönecektir.
  94. Kim de mümin olarak doğruları yaparsa, onun çabası gözardı edilmeyecektir. Çünkü biz onu yazmaktayız.
  95. Helâk ettiğimiz bir belde halkının da (bize) dönmemesi imkansızdır
  96. Ne zaman ki Yecüc ve Mecüc serbest bırakılır, her tepeden ve dereden sel gibi akarlar.
  97. İşte gerçek vaat yaklaşmıştır. İşte o zaman kafirlerin gözleri dehşetten bakakalır: - Eyvah bize, bundan önce biz gaflet içindeydik. Biz gerçekten zalim kimselerdik.
  98. - Siz ve Allah’ı bırakıp da kulluk ettiğiniz şeyler, cehennemin odunusunuz. Oraya gireceksiniz.
  99. Eğer onlar, ilah olsaydı oraya girmezlerdi. Ama hepsi orada ebedi kalacaklardır.
  100. Orada inim inim inleyecekler ve hiçbir şey işitmeyeceklerdir.
  101. (Yaptıklarına karşılık) Bizden iyilik ödülü kazananlar ise, onlar cehennemden uzak tutulur.
  102. Onun uğultusunu duymazlar. Canlarının arzu ettiği şeyler içinde ebedi kalırlar.
  103. O en büyük korku bile onları üzmez. Melekler onları: -Size söz verilen gün, işte bu gündür, diyerek karşılarlar.
  104. Göğü kitap dürer gibi düreceğimiz gün, ilk defa yaratmaya başladığımız gibi yine onu tekrar ederiz. Söz veriyoruz, elbette bunu yapacağız.
  105. Zikir (Tevrat)’den sonra Zebur’da da yeryüzüne salih kullarımın mirasçı olacağını yazmıştık.
  106. Elbette bu (Kur’an’da) kulluk eden bir toplum için açık bir mesaj vardır.
  107. Seni ancak insanlığa rahmet olarak gönderdik.
  108. De ki: -Ancak bana, ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. Siz de ona teslim oldunuz mu?
  109. Eğer yüz çevirirlerse de ki: -Size (gerçeği) doğru bir şekilde açıkladım. Size vaat edilenin yakın mı yoksa uzak mı olduğunu bilmem.
  110. Şüphesiz Allah, açığa vurulan sözü de gizlediğiniz sözü de bilir.
  111. Bilemem, belki bu sizi denemek ve bir süreye kadar faydalandırmak içindir.
  112. -Rabbim, dedi. Hak ile hükmet. Sizin nitelemenizden yardımına sığınılacak Rahman olan Rabbimizdir.
Yazar: Ebu'l Al'a Mevdudi - Tefhim-ul Kuran
  1. İnsanların sorgulaması yakınlaştı, kendileri ise bir gaflet içinde yüz çevirmektedirler.
  2. Rablerinden kendilerine yeni bir hatırlatma gelmeyiversin, onlar bunu mutlaka oyun konusu yaparak dinlemektedirler.
  3. Onların kalpleri tutkuyla oyalanmadadır. Zulme sapanlar, gizlice fısıldaştılar: «Bu sizin benzeriniz olan bir beşer değil mi? Öyleyse, göz göre göre siz büyüye mi geleceksiniz?»
  4. Dedi ki: «Benim Rabbim, gökte ve yerde söylenen sözü bilir; O, işitendir, bilendir.»
  5. «Hayır» dediler. (Bunlar) Karmakarışık düşlerdir; hayır, onu kendisi düzüp uydurmuştur; hayır o bir şairdir. Böyle değilse, öncekilere gönderildiği gibi bize de bir ayet (mucize) getirsin.»
  6. Kendilerinden evvel yıkıma uğrattığımız hiç bir ülke (halkı) iman etmemişti; şimdi bunlar mı iman edecek?
  7. Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz erkekler dışında peygamber göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, şu halde zikir ehline sorun.
  8. Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar ölümsüz değillerdi.
  9. Sonra onlara verdiğimiz söze sadık kaldık, böylece onları ve dilediklerimizi kurtardık da ölçüsüz davrananları yıkıma uğrattık.
  10. Andolsun, size, (bütün durumlarınızı kapsayan) zikrinizin içinde bulunduğu bir Kitap indirdik. Yine de akıllanmayacak mısınız?
  11. Biz, zulmeden ülkelerden nicesini kırıp geçirdik ve bunun ardından bir başka kavmi meydana getirdik.
  12. Bizim zorlu azabımızı hissettikleri zaman, oradan büyük bir hızla uzaklaşıp kaçıyorlardı.
  13. «Uzaklaşıp kaçmayın, içinde şımarıp azdığınız refaha ve yurtlarınıza dönün; çünkü sorguya çekileceksiniz.»
  14. «Yazıklar bize» dediler. «Gerçekten biz, zalimmişiz.»
  15. Onların bu yakınmaları, biz onları biçilmiş ekin, sönmüş ocak durumuna getirinceye kadar son bulmadı.
  16. Biz, bir ´oyun ve oyalanma konusu´ olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık.
  17. Eğer biz, bir ´oyun ve oyalanma´ edinmek isteseydik, bunu, kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık.
  18. Hayır, biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allah´a karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size.
  19. Göklerde ve yerde kim varsa O´nundur, O´nun yanında olanlar, O´na ibadet etmekte büyüklüğe kapılmazlar ve onlar yorgunluk da duymazlar.
  20. Gece ve gündüz, hiç durmaksızın tesbih ederler.
  21. Yoksa onlar, yerden birtakım ilahlar edindiler de, onlar mı (ölüleri) diriltecekler?
  22. Eğer her ikisinde (gökte ve yerde) Allah´ın dışında ilahlar olsaydı, hiç tartışmasız, ikisi de bozulup gitmişti. Arşın Rabbi olan Allah onların nitelendiregeldikleri şeylerden yücedir.
  23. O, yaptıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler.
  24. Yoksa O´ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: «Kesin kanıt (burhan)ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (Kitabı) ve benden öncekilerin de zikri.» Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çevirmektedirler.
  25. Senden önce hiç bir peygamber göndermedik ki, ona şunu vahyetmiş olmayalım: «Benden başka ilah yoktur, öyleyse bana ibadet edin.»
  26. «Rahman (olan Allah) çocuk edindi» dediler. O, (bu yakıştırmadan) yücedir. Hayır, onlar (melekler) ikrama layık görülmüş kullardır.
  27. Onlar sözle (bile olsa) O´nun önüne geçmezler ve onlar O´nun emriyle yapıp etmektedirler.
  28. O, önlerindekini de, arkalarındakini de bilmektedir; onlar şefaat de etmezler; (kendisinden) hoşnut olunandan başka. Ve onlar, O´nun haşmetinden içleri titremekte olanlardır.
  29. Onlardan her kim ki: «Gerçekten ben, O´nun dışında bir ilahım» diyecek olsa, bu durumda biz onu cehennemle cezalandırırız. Zalimleri biz böyle cezalandırmaktayız.
  30. O küfre sapanlar görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?
  31. Yer onları sarsmasın diye onun üstünde dağlar yarattık. Ve orada iniş yolları açtık. Ta ki (maksatlarına) ulaşabilsinler.
  32. Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çevirmektedirler.
  33. Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O´dur; her biri bir yörüngede yüzüp gitmektedirler.
  34. Senden önce hiç bir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar?
  35. Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan etmekteyiz ve siz bize döndürüleceksiniz.
  36. Küfre sapanlar seni gördüklerinde, seni yalnızca alay konusu edinmektedirler (ve:) «Sizin ilahlarınızı diline dolayan bu mu?» (derler.) Oysa Rahman (olan Allah) ın sözünü (Kitabını) inkâr edenler kendileridir.
  37. İnsan aceleden (aceleci olarak) yaratıldı. Size ayetlerimi yakında göstereceğim. Şimdi hemen acele etmeyin.
  38. «Eğer doğruyu söylüyor iseniz, bu va´id (edilen günün sorgu ve azabı) ne zamandır?» derler.
  39. O küfre sapanlar, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi püskürtmeyecekleri ve hiç yardım alamayacakları zamanı bir bilselerdi.
  40. Hayır, onlara apansız gelecek de, böylece onları şaşkına çevirecek; artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ve ne de onlara süre tanınacak.
  41. Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi, fakat içlerinden küçük düşürenleri, o alaya aldıkları sarıp kuşatıverdi.
  42. De ki: «Gece ve gündüz sizi Rahman (olan Allah) tan kim koruyabilir?» Hayır, onlar Rablerini zikirden yüz çevirenlerdir.
  43. Yoksa onların, bize karşı kendilerini, engellemeyle koruyabilecek ilahları mı var? Onların kendi nefislerine bile yardıma güçleri yetmez ve onlar bizden yakınlık bulamazlar.
  44. Evet, biz onları ve atalarını yararlandırdık; öyleki, ömür onlara (hiç bitmeyecekmiş gibi) uzun geldi. Fakat şimdi, bizim gerçekten yere gelip onu çevresinden eksiltmekte olduğumuzu görmüyorlar mı? Şu halde, üstün gelenler onlar mı?
  45. De ki: «Ben sizi yalnızca vahy ile uyarıp korkutmaktayım. Ancak sağır olanlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler.»
  46. Andolsun, onlara Rabbinin azabından ´bir ufak esinti´ dokunacak olsa hiç tartışmasız; «Eyvahlar bize, gerçekten bizler zulme sapanlarmışız» diyecekler.
  47. Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiç bir nefis hiç bir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak biz yeteriz.
  48. Andolsun, biz Musa´ya ve Harun´a, takva sahipleri için bir aydınlık ve bir öğüt (zikir) olarak, hak ile batılı birbirinden ayıran (furkan)ı verdik.
  49. Onlar, Rablerine karşı gayb ile (O´nu görmedikleri halde) bir haşyet içindedirler ve onlar, kıyamet saatinden ´içleri titremekte olanlardır.´
  50. Bu, bizim ona indirdiğimiz mübarek olan bir zikirdir. Şu halde onu inkâr edecek olanlar siz misiniz?
  51. Andolsun, bundan önce de İbrahim´e rüşdünü vermiştik ve biz onu (doğruyu seçme yeteneğinde olduğunu) bilenlerdik.
  52. Hani babasına ve kavmine demişti ki: «Sizin, karşılarında bel büküp eğilmekte olduğunuz bu temsili heykeller nedir?»
  53. «Biz atalarımızı bunlara tapıyor bulduk» dediler.
  54. Dedi ki: «Andolsun, siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içindesiniz.»
  55. «Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa (bizimle) oyun oynayanlardan mısın?»
  56. «Hayır» dedi. «Sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir, onları kendisi yaratmıştır ve ben de buna şehadet edenlerdenim.»
  57. «Andolsun Allah´a, sizler arkanızı dönüp gittikten sonra, ben sizin putlarınıza muhakkak bir tuzak kuracağım.»
  58. Böylece o, yalnızca büyükleri hariç olmak üzere onları paramparça kıldı; belki ona başvururlar diye.
  59. «Bizim ilahlarımıza bunu kim yaptı? Şüphesiz o, zalimlerden biridir» dediler.
  60. «Kendisine İbrahim denilen bir gencin bunları diline doladığını işittik» dediler.
  61. Dediler ki: «Öyleyse, onu insanların gözü önüne getirin ki ona (nasıl bir ceza vereceğimize) şahid olsunlar.»
  62. Dediler ki: «Ey İbrahim, bunu ilahlarımıza sen mi yaptın?»
  63. «Hayır» dedi. «Bu yapmıştır, bu onların büyükleridir; eğer konuşabiliyorsa, siz onlara soruverin.»
  64. Bunun üzerine kendi vicdanlarına başvurdular da: «Gerçek şu ki, zalim olanlar sizlersiniz» dediler.
  65. Sonra, yine tepeleri üstüne ters döndüler: «Andolsun, bunların konuşamayacaklarını sen de bilmektesin.»
  66. Dedi ki: «O halde, Allah´ı bırakıp da sizlere yararı olmayan ve zararı dokunmayan şeylere mi tapmaktasınız?»
  67. «Yuh size ve Allah´tan başka taptıklarınıza. Siz yine de akıllanmayacak mısınız?»
  68. Dediler ki: «Eğer (bir şey) yapacaksanız, onu yakın ve ilahlarınıza yardımda bulunun.»
  69. Biz de dedik ki: «Ey ateş, İbrahim´e karşı soğuk ve esenlik ol.»
  70. Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık.
  71. Onu ve Lut´u kurtarıp içinde, alemler (insanlık) için bereketler kıldığımız yere (ülkeye) çıkardık.
  72. Ona İshak´ı armağan ettik, üstüne de Yakub´u; her birini salihler kıldık.
  73. Ve onları, kendi emrimizle hidayete yönelten önderler kıldık ve onlara hayrı kapsayan fiilleri, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Onlar bize ibadet edenlerdi.
  74. Lut´a da bir hüküm ve ilim verdik ve onu çirkin işler yapmakta olan şehirden kurtardık. Şüphesiz onlar, bozulmaya uğrayan kötü bir kavimdi.
  75. Onu rahmetimize soktuk, çünkü o, salihlerdendi.
  76. Nuh da; daha önce çağrıda bulunduğu zaman, biz onun çağrısına cevap verdik, onu ve ailesini büyük bir üzüntüden kurtardık.
  77. Ve ayetlerimizi yalanlayan kavimden ´ona yardım edip öcünü aldık.´ Şüphesiz onlar, kötü bir kavimdi, biz de onların tümünü suya batırıp boğduk.
  78. Davud ve Süleyman da; hani kavmin hayvanlarının içine girip yayıldığı ekin tarlaları konusunda hüküm yürütüyorlardı. Biz onların hükmüne şahidler idik.
  79. Biz bunu (hükmü) Süleymana kavrattık, her birine de hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye, dağlara ve kuşlara boyun eğdirdik. (Bunları) Yapanlar biz idik.
  80. Ve sizin için ona, zorlu savaşınızda sizi korusun diye, ´(madeni) giyim sanatını´ öğrettik. Buna rağmen siz şükredenler misiniz?
  81. Süleyman için de, fırtına biçiminde esen rüzgâra (boyun eğdirdik) ki, kendi emriyle, içinde bereketler kıldığımız yere akıp giderdi. Biz her şeyi bilenleriz.
  82. Onun için denizde dalgıçlık yapan ve bundan başka iş(ler) de gören şeytanlardan kimseleri de (emrine verdik). Biz onların koruyucuları idik.
  83. Eyup da; hani o Rabbine çağrıda bulunmuştu: «Şüphe yok, bu dert (ve hastalık) beni sarıverdi. Sen merhametlilerin en merhametli olanısın.»
  84. Böylece onun duasına icabet ettik. Kendisinden o derdi giderdik; ona katımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir zikir olmak üzere ailesini ve onlarla birlikte bir katını daha verdik.
  85. İsmail, İdris ve Zü´l-Kifl, hepsi sabredenlerdendi.
  86. Onları rahmetimize soktuk, şüphesiz onlar salih olanlardandı.
  87. Balık sahibi (Zünnun yani Yunus´u da) ; hani o, kızmış vaziyette gitmişti ki, kendisini sıkıntıya düşürmeyeceğimizi sanmıştı. (Balığın karnındaki) Karanlıklar için de: «Senden başka ilah yoktur, sen yücesin, gerçekten de ben zulmedenlerden oldum» diye çağrıda bulunmuştu.
  88. Bunun üzerine duasına icabet ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte biz, iman edenleri böyle kurtarırız.
  89. Zekeriya da; hani Rabbine çağrıda bulunmuştu: «Rabbim, beni yalnız başıma bırakma, sen mirasçıların en hayırlısısın.»
  90. Onun duasına icabet ettik, kendisine Yahya´yı armağan ettik, eşini de doğurmaya elverişli kıldık. Gerçekten onlar hayırlarda yarışırlardı, umarak ve korkarak bize dua ederlerdi. Bize derin saygı gösterirlerdi.
  91. Irzını koruyan (Meryem) ; biz ona kendi ruhumuzdan üfledik, onu ve çocuğunu insanlığa bir ayet kıldık.
  92. Gerçek şu ki, sizin bu ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, öyleyse bana ibadet ediniz.
  93. Onlar, işlerini kendi aralarında parça parça dağıttılar (dinlerinde bölünmeler yaptılar); hepsi bize döneceklerdir.
  94. Artık kim, bir mü´min olarak salih olan amellerde bulunursa, onun çabası için (karşılık olarak nankörlük) küfran yoktur. Şüphesiz biz, onun yazıcılarıyız.
  95. Yıkıma uğrattığımız bir ülkeye (tekrar dünya hayatı) imkânsız (haram)dır; hiç şüphesiz onlar, (dünyaya) bir daha geri dönmeyecekler.
  96. Yecuc ve Mecuc(un sedleri) açıldığında, onlar her bir tepeden akın ederler;
  97. Gerçek olan va´d yaklaşmıştır, işte o zaman, küfre sapanların gözleri yuvalarından fırlayacak: «Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik, hayır, bizler zulme sapmıştık» (diyecekler).
  98. Gerçekten siz de, Allah´ın dışında taptıklarınız da cehennemin odunusunuz, siz ona varacaksınız.
  99. Eğer onlar (gerçek) ilahlar olsalardı, ona girmeyeceklerdi. Oysa onların tümü içinde temelli kalıcıdırlar.
  100. Orda kendileri için, ´kemikleri çatırdatan inlemeler´ vardır. Onlar orda işitmezler de.
  101. Ama bizden kendilerine güzellik geçmiş bulunanlar; işte onlar, ondan uzaklaştırılmış olanlardır.
  102. Onun uğultusunu bile duymazlar. Onlar nefislerinin arzuladığı (sayısız nimet) içinde ebedi kalıcıdırlar.
  103. Onları, o en büyük korku hüzne kaptırmaz ve: «İşte bu sizin gününüzdür, size va´dedilmişti» diye melekler onları karşılayacaklardır.
  104. Bizim, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu, bizim üzerimizde bir vaidtir. Hiç tartışmasız, biz yapıcılarız.
  105. Andolsun, biz Zikir´den sonra Zebur´da da: «Hiç şüphesiz Arz´a salih kullarım varisçi olacaktır» diye yazdık.
  106. Gerçek şu ki kulluk eden bir topluluk için bunda (Kur´an´da) ´açık bir mesaj´ (veya gerçek bir çıkış yolu) vardır.
  107. Biz seni alemler için yalnızca bir rahmet olarak gönderdik.
  108. De ki: «Gerçekten bana: Sizin ilahınız yalnızca bir tek ilahtır» diye vahyolunuyor; artık siz müslüman olacak mısınız?»
  109. Buna rağmen yüz çevirecek olurlarsa, de ki: «Size eşitlik üzere açıklamada bulundum. Tehdit edildiğiniz (sorgu ve azab günü) yakın mı, uzak mı, bilemem.»
  110. «Şüphesiz O, sözün açıkta söylenenenini de bilmekte, saklamakta olduklarınızı da bilmektedir.»
  111. «Bilemem; belki bu (sürenin açıklanmaması), sizin için bir (fitne) denemedir, (belki de) belli bir vakte kadar yararlanma (meta)dır.»
  112. (Resulullah) Dedi ki: «Rabbim, hak ile hükmet. Bizim Rabbimiz, sizin her türlü nitelendirmelerinize karşı yardımına sığınılan Rahman (olan Allah) dır.»
Yazar: Yaşar Nuri Öztürk - Kur'an-ı Kerim Meali
  1. Yaklaştı insanlara hesapları! Ve onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirip durmadalar.
  2. Rablerinden kendilerine ulaşan, söze bürünmüş her yeni öğüt ve hatırlatmayı ancak eğlenerek dinliyorlar.
  3. Kalpleri hep oyun ve oyalanmada. O zulüm sergileyenler, şu yolda bir fısıldaşmayı iyice koyulaştırdılar: "Bu adam, sizin gibi bir insandan başkası değil. Gözünüz baka baka büyüye mi gidiyorsunuz!"
  4. Dedi: "Rabbim, gökteki sözü de yerdeki sözü de bilir. O, herşeyi duyan, her şeyi bilendir!"
  5. Şöyle de dediler: "Saçma sapan rüyalar bunlar! Belki de uydurduğu bir yalandır. Belki de bir şairdir o. Hadi bir mucize getirsin bize, öncekilere gönderildiği gibi..."
  6. Onlardan önce yere batırdığımız hiçbir yurt ve uygarlık iman etmemiştir. Onlar mı iman edecekler!...
  7. Senden önce de ancak kendilerine vahyettiğimiz erler gönderdik. Hadi, sorun zikir/Kur´an ehline, eğer bilmiyorsanız...
  8. Biz onları yemek yemez bir ceset olarak yaratmadık. Onlar sonsuza dek kalıcı da değillerdi.
  9. Sonra onlara verilen söze sadık kaldık da onları ve dilediklerimizi kurtardık. Ve israfa saplanıp haddi aşanları helâk ettik.
  10. Yemin olsun, size bir Kitap gönderdik ki, öğüt ve uyarınız/zikriniz/şerefiniz yalnız ondadır. Hâlâ aklınızı çalıştırmayacak mısınız?
  11. Zulmetmiş nice kenti/medeniyeti biz kırıp geçirdik ve arkalarından başka bir topluluk oluşturduk.
  12. Şiddetimizi hissettiklerinde hiç vakit geçirmeksizin oradan dört nala kaçıyorlardı.
  13. Kaçmayın, içinde servet şımarıklığına düştüğünüz yere, meskenlerinize dönün ki, hesaba çekilebilesiniz.
  14. Dediler: "Eyvah bize! Biz gerçekten zalimlermişiz."
  15. Bu davaları sürüp giderken biz onları kökten biçiverdik, sönüp silindiler.
  16. Biz, gökleri de yeri de bunlar arasındakileri de eğlenip eğlendirelim diye yaratmadık.
  17. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik onu kendi katımızdan edinirdik. Ama böyle yapanlar değildik/yapsaydık öyle yapardık.
  18. Hayır, biz hakkı, bâtılın üzerine fırlatırız da o, onun beynini parçalar. Bir de bakarsın o yok olup gitmiştir. Yakıştırdığınız niteliklerden ötürü yazıklar olsun size!
  19. Göklerde ve yerde kim varsa O´na aittir. Ve O´nun katındakiler, O´na ibadet etmekten ne çekinirler ne de yorulurlar.
  20. Gece ve gündüz tespih ederler, bıkıp usanmazlar.
  21. Yoksa yerden bazı ilahlar edindiler de topraktan çıkarıp diriltme işini onlar mı yapacak?
  22. Eğer yerde-gökte Allah´tan başka tanrılar olsaydı, o ikisi de mutlaka fesada uğrardı. Arşın Rabbi o Allah, onların nitelendirmelerinden yücedir, uzaktır.
  23. O, yaptığından hesaba çekilmez ama onlar hesaba çekilirler.
  24. Yoksa O´nun dışında bazı ilahlar mı edindiler? De ki: "Susturucu delilinizi getirin! Benimle beraber olanların da benden öncekilerin de Zikir´i budur. Ne yazık ki onların çokları hakkı bilmezler; bu yüzden de yüz çevirirler."
  25. Senden önce hiçbir resul göndermedik ki ona şöyle vahyetmiş olmayalım: "Gerçek şu: İlah yok benden başka, artık bana kulluk/ibadet edin."
  26. "Rahman çocuk edindi" dediler. Hâşâ, bundan arınmıştır O! Onlar, lütuflandırılmış kullardır.
  27. Onlar O´nun sözünün önüne geçmezler; onlar yalnız O´nun emriyle iş yaparlar.
  28. O, onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Onlar, O´nun hoşnutluk verdiklerinden başkasına da şefaat etmezler. Ve onlar O´nun korkusundan titrerler.
  29. İçlerinden her kim, "Ben O´nun berisinden/alt mertebesinden bir ilahım!" derse böylesini cehennemle cezalandırırız. Zalimleri işte böyle cezalandırırız biz.
  30. O küfre sapanlar görmediler mi ki gökler ve yer bitişik idi, biz onları ayırdık. Her canlı şeyi sudan oluşturduk. Hâlâ iman etmeyecekler mi?
  31. Yerküreye, onları çalkalamasın diye bir takım dağlar diktik. Ve orada geniş geniş yollar açtık ki, doğru gidebilsinler.
  32. Göğü, korunmuş bir tavan yaptık. Ama onlar göğün ayetlerinden hâlâ yüz çeviriyorlar.
  33. O odur ki, geceyi, gündüzü, Güneş´i ve Ay´ı yarattı. Her biri bir yörüngede yüzmektedir.
  34. Senden önce hiçbir insana ölümsüzlük vermedik. Şimdi sen ölürsen, onlar ölümsüz mü olacaklar?"
  35. Her canlı, ölümü tadacaktır. Biz bir imtihan olarak sizi şer ile de hayır ile de deniyoruz. Sonunda bize döndürüleceksiniz.
  36. O küfredenler seni gördüklerinde, seni şu şekilde alaya almaktan başka birşey yapmazlar: "İlahlarınızı diline dolayan bu mu?" Ama Rahman´ın zikrini/Kur´an´ı bizzat onlar örtüp inkâr ediyorlar.
  37. İnsan, aceleden yaratılmıştır. Ayetlerimi size göstereceğim. Benden acele istemeyin!
  38. Diyorlar ki: "Eğer doğru sözlüler iseniz bu vaat ne zaman?"
  39. O inkâr edenler, ne yüzlerinden ne sırtlarından azabı uzak tutamayacakları ve hiçbir yardım da göremeyecekleri zamanı bir bilselerdi!
  40. Doğrusu şu ki, o onlara ansızın gelecek de onları şaşkınlıktan donduracak. Artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ne de yüzlerine bakılacak.
  41. Yemin olsun, senden önceki resullerle de alay edilmiştir. Sonunda, onlarla eğlenenleri, alay konusu yaptıkları şey kuşatıverdi.
  42. De ki: "Sizi gece ve gündüz Rahman´dan kim koruyabilir?" Hayır, hayır! Onlar, Rablerinin zikrinden/Kur´an´ından yüz çeviriyorlar.
  43. Yoksa onların; kendilerini bize karşı siperleyecek tanrıları mı var? Ne kendilerine yardıma güç yetirebilirler ne de bizden bir dostluğa muhatap olurlar.
  44. Gerçek şu ki, biz onları ve atalarını, ömür kendilerine uzun gelecek kadar nimetlendirdik. Hâlâ görmüyorlar mı ki, biz yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz. Galip gelenler onlar mı?
  45. De ki: "Ben sizi ancak vahiyle uyarıyorum." Ama sağırlar, uyarıldıklarında çağrıyı işitmezler ki!
  46. Rabbinin azabından onlara bir esinti dokunsa, yemin olsun şöyle diyecekler: "Vay bizlere, biz zalimlermişiz!"
  47. Kıyamet günü için adalet terazilerini kuracağız/adaleti terazilere koyacağız. Hiç kimseye zere kadar zulüm edilmeyecek. Hardal tanesi kadar birşey olsa onu ortaya getiririz. Hesapçılar olarak biz yeteriz!
  48. Yemin olsun, biz, Mûsa´ya ve Hârun´a hak ile bâtılı ayıran, korunanlar için bir ışık ve öğüt olan furkanı verdik.
  49. O korunanlar ki, hiç görmeden Rablerinden korkarlar. Kıyamet saatinden de ürperirler onlar.
  50. Bu, bereketli bir Zikir´dir ki, onu indirdik. Yoksa siz onu inkâr mı ediyorsunuz?
  51. Yemin olsun, İbrahim´e daha önceden, doğruyu bulma gücünü vermiştik. Onu bilmekteydik biz.
  52. Babasına ve toplumuna şöyle demişti: "Şu başına toplanıp durduğunuz heykeller de ne?"
  53. Dediler: "Atalarımızı onlara kulluk/ibadet eder bulduk."
  54. Dedi: "Vallahi, siz de atalarınız da açık bir sapıklık içine düşmüşsünüz."
  55. Dediler: "Sen gerçeği mi getirdin yoksa oynayıp eğlenenlerden biri misin?"
  56. Dedi: "Hiç de değil! Sizin Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları yaratmıştır. Ben de bunlara tanıklık edenlerdenim."
  57. "Allah´a yemin ederim, sırtınızı dönüp gidişinizden sonra, putlarınıza bir oyun çevireceğim."
  58. Sonunda onları parça parça etti. Yalnız en büyüklerini bıraktı ki, dönüp ona başvurabilsinler.
  59. Dediler: "Tanrılarımıza bunu yapan kesinlikle zalimlerdendir."
  60. Dediler: "Onları diline dolayan bir genç duymuştuk. Kendisine ´İbrahim´ deniyor."
  61. Dediler: "Halkın gözleri önüne getirin onu ki, açıkça görebilsinler."
  62. Dediler: "Tanrılarımıza bunu sen mi yaptın, ey İbrahim?"
  63. Dedi: "Hayır, ben değil. Şu büyükleri yapmıştır onu. Hadi, sorun onlara eğer konuşabiliyorlarsa!"
  64. Bunun üzerine kendi benliklerine döndüler de şöyle dediler: "Siz, zalimlerin ta kendilerisiniz."
  65. Sonra, yine kendi kafalarına döndürüldüler: "Vallahi, sen de bilirsin ki, bunlar konuşamazlar."
  66. İbrahim dedi: "Siz, Allah´ın berisinden, size hiçbir şekilde yarar sağlamayan, zarar veremeyen şeylere mi tapıyorsunuz?"
  67. "Yazıklar olsun size ve Allah´ın berisinden taptıklarınıza! Siz hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?"
  68. Dediler: "Yakın bunu! Eğer birşey yapacak kişilerseniz, ilahlarınıza yardım edin."
  69. Biz de şöyle dedik: "Ey ateş, İbrahim´e bir serinlik ol, bir selam ol!"
  70. Ona tuzak kurmak istediler de biz onları hüsranın en beterine uğrayanlar yaptık.
  71. Biz onu da Lût´u da kurtarıp içinde âlemlere bereketler sakladığımız toprağa ulaştırdık.
  72. Ona İshak´ı bağışladık, ayrıca Yakub´u da hediye ettik. Hepsini hak ve barış için çalışan insanlar yaptık.
  73. Onları, bizim buyruğumuzla yol alan önderler yaptık. Onlara iyilikler yapmayı, duayı/namazı yerine getirmeyi, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, yalnız bize kulluk ediyorlardı.
  74. Lût´a da hükümranlık ve ilim verdik. Onu, pislikler üretip duran bir kentten kurtardık. O kent halkı yoldan çıkmış kötü bir kavimdi.
  75. Onu rahmetimizin içine soktuk. O, hak ve barış için çalışanlardandı.
  76. Nûh´a gelince, o da daha önce bize yakarmıştı. Yakarışına cevap verdik de onu ve ailesini, o büyük sıkıntıdan kurtardık.
  77. Ona, ayetlerimizi yalanlayan topluluğa karşı yardım ettik. Kötülüğün toplumuydu onlar. Hepsini birden batırıp boğduk.
  78. Ve Dâvud ile Süleyman... Hani, halkın davarının yayıldığı ekinler hakkında hüküm veriyorlardı da biz hükümlerine tanıklar olmuştuk.
  79. Onu Süleyman´a derhal kavrattık. Her birine hükümdarlık ve bilgi verdik. Dâvud´a dağları boyun eğdirdik. Kuşlarla beraber tespih ediyorlardı. Yapmak isteyince yapanlarız biz!
  80. Ona, sizi sizin şiddetinizden koruyacak olan zırh yapma sanatını öğrettik. Peki, siz şükrediyor musunuz?
  81. Ve Süleyman´a kasırgayı boyun eğdirdik. İçini bereketlerle doldurduğumuz toprağa doğru onun emriyle akıp giderdi. Her şeyi bilenleriz biz!
  82. Kendisi için dalgıçlık eden, daha başka iş de yapan bazı şeytanları da onun emrine verdik. Biz onları koruyup gözetiyorduk.
  83. Ve Eyyûb... Rabbine şöyle yakarmıştı: "Dert/zorluk gelip çattı bana; sen, rahmet edenlerin en merhametlisisin!"
  84. Hemen cevap verdik ona, kendisindeki derdi kaldırdık. Tarafımızdan bir rahmet ve ibadet edenler için bir hatırlatma olarak, ona ailesini ve beraberinde, benzerlerini de verdik.
  85. İsmail, İdris, Zülkifl, hepsi sabredenlerdendi.
  86. Hepsini rahmetimize soktuk. Onlar hak ve barış için çalışanlardandı.
  87. Ve Zünnûn. Hani, kızarak gitmişti de ona asla güç yetiremeyeceğimizi/ölçüyü kendisine uygulamayacağımızı sanmıştı. Sonra, karanlıkların bağrında şöyle yakardı: "Senden başka ilah yok, tespih ederim seni! Kuşkusuz, ben zalimlerden oldum."
  88. Hemen imdadına yetiştik. Gamdan kurtardık onu. İnananları işte böyle kurtarırız biz!
  89. Ve Zekeriyya. Hani, Rabbine yakarmıştı: "Rabbim, beni yapayalnız, bir başıma bırakma! Sen, Vâris olanların/mirasçıların en hayırlısısın!"
  90. Kendisine hemen cevap vermiş. Yahya´yı ona hediye etmiş, karısını kendisi için doğurmaya elverişli hale getirmiştik. Onlar, hayırlarda yarışırlar, umarak ve korkarak bize yalvarırlardı. Onlar, bize ürpererek saygı gösterirlerdi.
  91. Ve o, cinsiyet organını/ırzını titizlikle koruyan kadın. Onun bağrına ruhumuzdan üfledik de kendisini ve oğlunu âlemler için bir mucize yaptık.
  92. İşte şu sizin ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de Rabbinimiz. O halde bana ibadet edin.
  93. İşlerini aralarında parçaladılar. Hepsi bize dönecekler.
  94. Kim inanmış olarak hayra ve barışa yönelik işlerden bir şey yaparsa, onun gayretine nankörlük edilmez. Biz böylesi lehine kâtiplik ederiz.
  95. Helâk ettiğimiz bir kente/medeniyete yaşamak haram edilmiştir. Onlar bir daha geri dönemezler.
  96. Ye´cûc ve Me´cûc´ün önü açıldığı zaman onlar, her tepeden akın ederler.
  97. Hak olan vaat yaklaşmıştır. İnkâr edenlerin gözleri birden donup kalmıştır. "Vay başımıza! Biz bundan gafil bulunuyorduk. Hayır, biz zalimlerdik!" derler.
  98. Siz ve Allah´ın berisinden, kulluk/kölelik ettikleriniz, cehennem odunusunuz. Hepiniz oraya gireceksiniz.
  99. Eğer onlar ilah olsalardı, oraya girmezlerdi. Oysaki, hepsi orada uzun süre kalacaklardır.
  100. Onlar için orada derin bir iç çekiş var. Ve onlar orada hiçbir şey işitmezler.
  101. Tarafımızdan kendilerine güzellik hazırlananlara gelince, bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır.
  102. Onun uğultusunu duymazlar. Onlar, gönüllerinin istediği şeyler içinde sürekli yaşayacaklardır.
  103. O en büyük korku onları tasalandırmaz. Melekler onları şöyle karşılarlar: "Bu size o vaat edilen gününüzdür!"
  104. Gün olur, göğü, yazı tomarlarını dürer gibi düreriz. İlk yaratılışta başladığımız gibi onu baştan yaparız. Üzerimizde bir vaat olarak biz bunu mutlaka yapacağız.
  105. Yemin olsun, zikirden sonra Zebur´da şunu yazmıştık: Yeryüzüne benim iyilik ve barış seven kullarım vâris olacaktır.
  106. Kuşkusuz, bunda, ibadet eden/iş yapıp değer üreten bir topluluk için kesin bir tebliğ vardır.
  107. Ve biz seni ancak âlemlere bir merhamet/bir sevgi olman dışında bir şey için göndermedik.
  108. De ki: "Bana şu vahyediliyor: "Tanrınız ancak bir tek tanrıdır. Peki, siz, müslümanlar/Allah´a teslim olanlar mısınız?"
  109. Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Hepinize aynı şekilde, aynı düzeyde açıkladım. Artık bilmiyorum, tehdit edildiğiniz şey yakın mıdır, uzak mıdır?"
  110. Kuşkusuz O, sözün açığa vurulanını da bilir; saklamakta olduklarımızı da bilir.
  111. Bilmiyorum, belki de o, sizin için bir fitnedir. Belirli bir süreye kadar bir nimetlendirmedir.
  112. Resul şöyle yakardı: "Rabbim, hak ile hükmet! Bizim Rabbimiz Rahman´dır. Sizin nitelendirmelerinize karşı yardımına başvurulandır, Müsteân´dır."