Furkan

الْفُرْقَانِ

Yazar: Abdulbakî Gölpınarlı - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Ne yücedir şânı, Furkân´ı âlemleri korkutmak üzere kuluna indirenin.
  2. Öyle bir mâbuttur ki onundur saltanatı ve tedbîri göklerin ve yeryüzünün ve hiçbir kimseyi evlât edinmez, saltanat ve tasarrufta ortağı yoktur ve her şeyi yaratmıştır da mukadderâtı takdîr etmiştir.
  3. Onu bırakıp da o çeşit tanrılar kabûl etmişlerdir ki onlar, hiçbir şey yaratamazlar ve kendileri yaratılmıştır zâten ve kendilerinden bile bir zararı defedemezler, kendilerine bile bir fayda veremezler, ne öldürmeye güçleri yeter, ne yaşatmaya, ne de ölüleri diriltip kabirden çıkarmaya.
  4. Ve kâfir olanlar, bu dediler, ancak kendi uydurması ve bu hususta ona bir topluluk da yardım etmiştir; gerçekten de zulmettiler onlar ve yalan söylediler.
  5. Ve bunlar, evvelce gelip geçmiş olanlara dâir masallar, onları başkasına yazdırıyor, sabah-akşam ona okunup duruyor dediler.
  6. De ki: Onu, göklerde ve yeryüzünde gizli olanları bilen indirdi; şüphe yok ki o, suçları örter, rahîmdir.
  7. Ve bu ne çeşit peygamber dediler, yemek yiyor, sokaklarda geziyor; ona bir melek indirilseydi de yanında bir korkutucu olsaydı ya;
  8. Yahut ona bir defîne verilmeliydi, yahut da bir bahçesi olmalıydı da orada biten şeyleri yemeliydi ve zâlimler, siz dediler, ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz.
  9. Bak da gör, senin için ne çeşit örnekler getirdi onlar da saptılar doğru yoldan ve artık gerçeğe varmak için hiçbir yol bulamaz onlar.
  10. Ne yücedir şânı ki dilerse bunlardan daha da hayırlı cennetler verir sana, kıyılarından ırmaklar akar ve köşkler kurar senin için.
  11. Hattâ onlar, kıyâmeti de yalanladılar ve biz, kıyâmeti yalanlayana, alev-alev yanan ateşi hazırladık.
  12. Ateş, onları tâ uzaktan gördü mü duyacak onlar, ateşin şiddetli kızgınlığını ve harıl-harıl yanarken çıkardığı sesi.
  13. Elleri, boyunlarına zincirlerle bağlanarak ateşin dar bir yerine atıldıkları zaman da helâk olduk, bittik diye bağrışacaklar.
  14. Bugün, bittik, helâk olduk diye bir kere bağırmayın, birçok kere bağırın bittik, helâk olduk diye.
  15. De ki: Bu mu daha hayırlıdır, yoksa çekinenlere vaadedilen ebedîlik cenneti mi? Bu, onlara bir mükâfattır ve dönüp varacakları yer.
  16. Diledikleri gibi ebedîlik, onlarındır orada; bu, yerine getirilmesi istenen ve getirilecek olan bir vaadidir Rabbinin.
  17. O gün, onları da, Allah´tan başka kulluk ettiklerini de toplayacak da siz misiniz diyecek, kullarımı doğru yoldan saptıranlar, yoksa onlar mı doğru yoldan sapıttılar?
  18. Diyecekler ki: Tenzîh ederiz seni, senden başka dost ve yardımcı kabûl etmek bize yaraşmaz; fakat sen, onları da, atalarını da nîmetler vererek yaşattın, sonunda seni anmayı unuttular ve helâke müstahak bir topluluk oldular.
  19. Gerçekten de söylediklerinizi reddedip yalanlar sizi ve sizden ne azâbı gidermeye güçleri yeter, ne size yardıma kudretleri var. Ve sizden kim zulmederse ona. büyük bir azap tattırırız.
  20. Senden önce de peygamberlerden hiçbirini yollamadık ki onlar, yemek yememiş, sokaklarda gezmemiş olsunlar ve biz, sizin bir kısmınızı, bir kısmınızla denedik, bakalım dayanacak mısınız? Ve Rabbin, her şeyi görür.
  21. Bize ulaşacaklarını ummayanlar, bize melekler inmeliydi, yahut da Rabbimizi görmeliydik dediler. And-olsun ki onlar, kendi kendilerine ululanmadalar ve büyük bir azgınlığa ve inada düşmedeler.
  22. Melekleri görecekleri gün, mücrimlere hiçbir müjde yok ve melekler, müjde sözü bile mücrimlere haram diyecekler.
  23. Ne yaptılarsa hepsini ele aldık da zerreler haline getirip dağıttık.
  24. Cennet ehli, o gün, en hayırlı bir yurttadır, en güzel bir dinlenme yerinde.
  25. Ve o gün, gök yarılıp beyaz bir bulutla örtülecek ve melekler, boyuna indirilecek.
  26. O gün, saltanat ve tasarruf, gerçekten de rahmânındır ve kâfirlere, çok güç bir gündür o.
  27. O gün zâlim, ellerini ısırıp duracak da ne olurdu diyecek, ben de Peygamberle aynı yolu tutsaydım.
  28. Yazıklar olsun bana, ne olurdu filânı dost edinmeseydim.
  29. Andolsun beni Kur’ân´dan saptıran, hem de bana tebliğ edildikten sonra saptıran odur; ve Şeytan, insanı yardımcısız, hor-hakir bir halde bırakıverir.
  30. Ve Peygamber, yâ Rabbi dedi, bu kavmim, şu Kur´ân´ı ihmâl etti, terkedilmiş bir hale getirdi.
  31. Ve biz böylece her peygambere, mücrimlerden düşmanlar halkettik ve doğru yolu göstermek için de Rabbin yeter sana, yardım etmek için de.
  32. Kâfir olanlar, ona Kur’ân dediler, birden ve toplu olarak indirilseydi ya. Biz, onu, gönlüne iyice yerleştirmen için böyle indirdik ve onu âyet-âyet ayırdık, birbiri ardınca indirdik.
  33. Onlar, sana bir örnek getirdiler mi biz, gerçek olarak ve daha da güzel bir açıklıkla bir örnek veririz sana.
  34. Yüzüstü sürünerek cehennemde haşredilenlerin yerleri de en kötü yerdir, yolları da en sapık yol.
  35. Andolsun ki biz Mûsâ´ya kitap verdik ve kardeşi Hârûn´u, ona vezîr ettik.
  36. Derken delillerimizi yalanlayan topluluğa gidin dedik, sonucu, onları tamâmıyla helâk ettik.
  37. Nûh kavmini de, peygamberleri yalanladıkları zaman, sulara boğduk ve insanlara ibret olacak bir hâle getirdik ve zâlimlere, elemli bir azap hazırladık.
  38. Âd´ı da helâk ettik, Semûd´u da, Ress ashâbını da ve bunların arasında daha birçok soyları da.
  39. Hepsine de örnekler getirdik, hepsini de kırıp geçirdik.
  40. Andolsun ki onlar, uğramışlardır kötü bir yağmur yağdırılan o şehre, onu olsun görmüyorlar mı? Görüyorlar, fakat onlar, ölümden sonra dirileceklerini ummuyorlar.
  41. Seni, gördükleri zaman da Allah bunu mu peygamber olarak gönderdi diye alaya alıyorlar.
  42. Kulluklarında sebât etmeseydik neredeyse bizi de mâbûtlarımızdan saptıracaktı derler ve yakında, azâbı gördüler mi, bilecekler onlar, kimin yolu, daha yabanda.
  43. Gördün mü dileğini mâbut yapanı? Sen mi koruyucu olacaksın ona?
  44. Yoksa çokları dinlerler ve akıllarını başlarına alırlar mı sanıyorsun? Onlar, ancak hayvanlara benzerler, hattâ yolyoradam bakımından hayvandan da sapıktır onlar.
  45. Rabbinin işini görmedin mi? Nasıl da gölgeyi uzattı, dileseydi onu sâkin eder, uzatıp kısaltmazdı; elbette, sonra güneşi, delîl ettik gölgeye.
  46. Sonra da onu yavaş-yavaş, gizlice kendimize çekip aldık.
  47. Ve öyle bir mâbuttur o ki geceyi bir libâs olarak yarattı size, uykuyu, bir dinlenme zamânı olarak ve gündüzü de, âdetâ yeni bir hayât olarak halketti.
  48. Ve öyle bir mâbuttur o ki rahmetinden önce bir müjde olarak rüzgârları göndermiştir ve biz, gökten tertemiz bir su olan yağmuru yağdırmadayız.
  49. Onunla ölü şehri diriltelim, yarattığımız hayvanları ve insanların çoğunu suya kandıralım diye.
  50. Ve andolsun ki biz onu, bulundukları yerlere akıttık düşünüp ibret alsınlar diye, fakat insanların çoğu, ibret almaya yanaşmadı, nankör olup gitti.
  51. Ve dileseydik her şehre, bir korkutucu gönderirdik.
  52. Artık kâfirlere itâat etme ve onlara adamakıllı savaş.
  53. Ve öyle bir mâbuttur o ki iki denizi akıtmıştır; bu, tatlı ve içilecek sudur ve şu, tuzlu ve acı su ve aralarında da bir sınır, birbirlerine karışmalarına imkân bulunmayan bir engel halk etmiştir.
  54. Ve öyle bir mâbuttur o ki bir katre sudan insanı yaratmış ve ona ana-baba tarafından soy-sop, karı-koca tarafından akRabalık vermiştir ve Rabbinin, her şeye gücü yeter.
  55. Allah´ı bırakıp da kendilerine ne bir faydası, ne bir zararı dokunan şeylere kulluk ederler ve insan, Rabbine karşı Şeytan´a yardımcıdır.
  56. Ve biz seni, ancak müjdeci ve korkutucu olarak gönderdik.
  57. De ki: Ben, Kur´ân´ı tebliğ ettiğimden dolayı sizden bir ücret istemiyorum, ancak yolunu Rabbine doğrultan adamlar istiyorum.
  58. Ve dayan o daimî diriye ki hiç ölmez ve ona hamd ederek şânını tenzîh et ve kullarının suçlarından haberdar olması yeter.
  59. Öyle bir mâbuttur ki gökleri ve yeryüzünü ve ne varsa ikisinin arasında hepsini altı günde yaratmıştır da sonra arşa hâkim ve mutasarrıf olmuştur, rahmandır, artık haberi olana sor bunu.
  60. Onlara, secde edin rahmâna dendi mi, rahmân da nedir ki derler, bize emrettiğine mi secde edeceğiz? Ve bu, ancak uzaklaşmalarını arttırır.
  61. Ne yücedir şânı gökte burçlar yaratanın ve orada bir ışık ve aydınlatıcı bir ay halk edenin.
  62. Ve öyle bir mâbuttur o ki anıp ibret almaya niyetlenen, yahut şükretmeyi dileyen kimse için geceyi ve gündüzü birbiri ardınca gelmek üzere halketmiştir.
  63. Ve rahmânın kulları, öylesine kullardır ki yeryüzünde gönül alçaklığıyla yürürler ve bilgisizler, onlara söz söyleyince sağlık, esenlik size diye cevap verirler.
  64. Ve öyle kişilerdir onlar ki, gecelerini Rablerine secde ederek, onun tapısında kıyamda bulunarak geçirirler.
  65. Ve öyle kişilerdir onlar ki Rabbimiz derler, savuştur cehennem azâbını bizden; şüphe yok ki onun azâbı dâimîdir.
  66. Gerçekten de orası, karâr edilecek ne kötü yerdir, durulacak ne kötü yurt.
  67. Ve öyle kişilerdir onlar ki yoksullara bir şey verince ne isrâf ederler, ne de az verirler, ikisinin ortasını bulurlar.
  68. Ve öyle kişilerdir onlar ki Allah´la berâber başka bir mâbuda kulluk etmezler ve haklı olmadıkça Allah´ın harâm ettiği bir cana kıyıp kimseyi öldürmezler ve zinâ etmezler ve kim, bunları yaparsa cezâya düşer.
  69. Kıyâmet günündeyse azâbı kat-kat arttırılır ve hor-hakir bir halde, ebedî olarak azapta kalır.
  70. Ancak tövbe edip inanan ve iyi işler işleyen müstesna. O çeşit kişilerdir ki Allah, kötülüklerini iyiliklere tebdîl eder onların ve Allah, suçları örter, rahîmdir.
  71. Kim tövbe eder ve iyi işlerde bulunursa şüphe yok ki o, Allah´a, tövbesi kabûl edilmiş olarak döner.
  72. Ve öyle kişilerdir onlar ki yalan yere tanıklıkta bulunmazlar ve suç yapılan bir yere uğrarlarsa oradan, suç yapmadan ve yapılan suça râzı olmadan geçip giderler.
  73. Ve öyle kişilerdir onlar ki Rablerinin delilleri anıldığı ve Kur’ân okunduğu zaman, sağır bir halde ve körü körüne yerlere kapanmazlar.
  74. Ve öyle kişilerdir onlar ki Rabbimiz derler, eşlerimizden, soylarımızdan, gözlerimizi aydınlatacak kişiler ihsân et bize ve bizi, çekinenlere rehber kıl.
  75. Onlar, sabrettiklerinden dolayı, cennetin yüce dereceleriyle mükâfatlandırılır ve melekler, onlarla, sağlık, esenlik size diye buluşurlar.
  76. Orada ebedî kalırlar; orası, karâr edilecek ne güzel bir yerdir, durulup kalınacak ne güzel bir yurt.
  77. De ki: Sizi îmana dâvet etmeseydi ne değeriniz olabilirdi Rabbimin katında; ama siz gerçekten de yalanladınız tebliğ edilenleri, artık azaplandırmak gerekmekte sizi.
Yazar: Adem Uğur - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Âlemlere uyarıcı olsun diye kulu Muhammed´e Furkan´ı indiren, Allah, yüceler yücesidir.
  2. Göklerin ve yerin mülkü O´nundur. O bir çocuk edinmemiştir, mülkünde ortağı yoktur. Her şeyi yaratmış, ona ölçü, biçim ve düzen vermiştir.
  3. (Kâfirler) O´nu (Allah´ı) bırakıp, hiçbir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine bile ne zarar ne de fayda verebilen, öldürmeye, hayat vermeye ve ölüleri yeniden diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.
  4. İnkâr edenler: Bu (Kur´an), olsa olsa onun (Muhammed´in) uydurduğu bir yalandır. Başka bir zümre de bu hususta kendisine yardım etmiştir, dediler. Böylece onlar hiç şüphesiz haksızlığa ve iftiraya başvurmuşlardır.
  5. Yine onlar dediler ki: (Bu âyetler), onun, başkasına yazdırıp da kendisine sabah akşam okunmakta olan, öncekilere ait masallardır.
  6. (Resûlüm!) De ki: Onu göklerde ve yerdeki gizlilikleri bilen Allah indirdi. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.
  7. Onlar (bir de) şöyle dediler: Bu ne biçim peygamber; (bizler gibi) yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! Ona bir melek indirilmeli, kendisiyle birlikte o da uyarıcı olmalıydı!
  8. Yahut kendisine bir hazine verilmeli veya içinden yeyip (meşakkatsizce geçimini sağlayacağı) bir bahçesi olmalıydı. (Ayrıca) o zalimler (müminlere): Siz, ancak büyüye tutulmuş bir adama uymaktasınız! dediler.
  9. (Resûlüm!) Senin hakkında bak ne biçim temsiller getirdiler! Artık onlar sapmışlardır ve (hidayete) hiçbir yol da bulamazlar.
  10. Dilerse sana bunlardan daha iyisini, altlarından ırmaklar akan cennetleri verecek ve sana saraylar ihsan edecek olan Allah´ın şanı yücedir.
  11. Onlar üstelik kıyameti de yalan saydılar. Biz ise, kıyameti inkâr edenler için alevli bir ateş hazırladık.
  12. Cehennem ateşi uzak bir mesafeden kendilerini görünce, onun öfkelenişini (müthiş kaynamasını) ve uğultusunu işitirler.
  13. Elleri boyunlarına bağlı olarak onun (cehennemin) dar bir yerine atıldıkları zaman, oracıkta yok oluvermeyi isterler.
  14. (Onlara şöyle denir:) Bugün (yalnız) bir defa yok olmayı istemeyin; aksine birçok defalar yok olmayı isteyin!
  15. De ki: Bu mu daha iyi, yoksa takvâ sahiplerine vâdedilen ebedilik cenneti mi? Orası, onlar için bir mükâfat ve (huzura kavuşacakları) bir varış yeridir.
  16. Onlar için orada ebedî kalmak üzere diledikleri her şey vardır. İşte bu, Rabbinin üzerine (aldığı ve yerine getirilmesi) istenen bir vaaddir.
  17. O gün Rabbin onları ve Allah´tan başka taptıkları şeyleri toplar da, der ki: Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?
  18. Onlar: Seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki, sonunda (seni) anmayı unuttular ve helâki hak eden bir kavim oldular, derler.
  19. (Bunun üzerine ötekilere hitaben şöyle denir:) İşte (taptıklarınız), söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar. Artık ne (azabınızı) geri çevirebilir, ne de bir yardım temin edebilirsiniz. İçinizden zulmedenlere büyük bir azap tattıracağız!
  20. (Resûlüm!) Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı. (Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan (vesilesi) kıldık; (bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir.
  21. Bizimle karşılaşmayı (bir gün huzurumuza geleceklerini) ummayanlar: Bize ya melekler indirilmeliydi ya da Rabbimizi görmeliydik, dediler. Andolsun ki onlar kendileri hakkında kibire kapılmışlar ve azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir.
  22. (Fakat) melekleri görecekleri gün, günahkârlara o gün hiçbir sevinç haberi yoktur ve: (Size, sevinmek) yasaktır, yasak! diyeceklerdir.
  23. Onların yaptıkları her bir (iyi) işi ele alırız, onu saçılmış zerreler haline getiririz (değersiz kılarız).
  24. O gün cennetliklerin kalacakları yer çok huzurlu ve dinlenecekleri yer pek güzeldir.
  25. O gün gökyüzü beyaz bulutlar ile yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir.
  26. İşte o gün, gerçek mülk (hükümranlık) çok merhametli olan Allah´ındır. Kâfirler için de pek çetin bir gündür o.
  27. O gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım!
  28. Yazık bana! Keşke falancayı (bâtıl yolcusunu) dost edinmeseydim!
  29. Çünkü zikir (Kur´an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yüzüstü bırakıp rezil rüsvay eder.
  30. Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur´an´ı büsbütün terkettiler.
  31. (Resûlüm!) İşte biz böylece her peygamber için suçlulardan düşmanlar peydâ ettik. Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
  32. İnkâr edenler: Kur´an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi? dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.
  33. Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki, (onun karşılığında) sana doğrusunu ve daha açığını getirmeyelim.
  34. Yüzükoyun cehenneme (sürülüp) toplanacak olanlar; işte onlar, yerleri en kötü, yolları en sapık olanlardır.
  35. Andolsun biz Musa´ya Kitab´ı verdik, kardeşi Harun´u da ona yardımcı yaptık.
  36. Ayetlerimizi yalan sayan kavme gidin dedik. Sonunda, (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ediverdik.
  37. Nuh kavmine gelince, peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde onları, suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap hazırladık.
  38. Ad´ı, Semûd´u, Ress halkını ve bunlar arasında daha birçok nesilleri de (inkârcılıklarından ötürü helâk ettik).
  39. Onların her birine (uymaları için) misaller getirdik; (ama öğüt almadıkları için) hepsini kırdık geçirdik.
  40. (Resûlüm!) Andolsun (bu Mekkeli putperestler), belâ ve felâket yağmuruna tutulmuş olan o beldeye uğramışlardır. Peki onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar.
  41. Seni gördükleri zaman: "Bu mu Allah´ın peygamber olarak gönderdiği!" diyerek hep seni alaya alıyorlar.
  42. Şayet tanrılarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, gerçekten bizi neredeyse tanrılarımızdan saptıracaktı diyorlar. Azabı gördükleri zaman, asıl kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler!
  43. Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü? Sen (Resûlüm!) ona koruyucu olabilir misin?
  44. Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.
  45. Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Eğer dileseydi, onu elbet hareketsiz kılardı. Sonra biz güneşi, ona delil kıldık.
  46. Sonra onu (uzayan gölgeyi) yavaş yavaş kendimize çektik (kısalttık).
  47. Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü de dağılıp çalışma (zamanı) yapan, O´dur.
  48. (48-49) Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O´dur. Biz, ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanlara ve nice insanlara su vermek için gökten tertemiz su indirdik.
  49. (48-49) Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O´dur. Biz, ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanlara ve nice insanlara su vermek için gökten tertemiz su indirdik.
  50. Andolsun bunu, insanların öğüt almaları için, aralarında çeşitli şekillerde anlatmışızdır; ama insanların çoğu ille nankörlük edip diretmiştir.
  51. (Resûlüm!) Şayet dileseydik, elbet her ülkeye bir uyarıcı (peygamber) gönderirdik.
  52. (Fakat evrensel uyarıcılık görevini sana verdik..) O halde, kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur´an ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver!
  53. Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir sınır koyan O´dur.
  54. Sudan (meniden) bir insan yaratıp onu nesep ve sıhriyet (kan ve evlilik bağından doğan) yakınlığa dönüştüren O´dur. Rabbinin her şeye gücü yeter.
  55. (Böyle iken inkârcılar) Allah´ı bırakıp kendilerine ne fayda ne de zarar verebilen şeylere kulluk ediyorlar. İnkârcı da Rabbine karşı uğraşıp durmaktadır.
  56. (Resûlüm!) Biz seni ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
  57. De ki: Buna karşılık, sizden, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanız) dışında herhangi bir ücret istemiyorum.
  58. Ölümsüz ve daima diri olan Allah´a güvenip dayan. O´nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarını O´nun bilmesi yeter.
  59. Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş´a istivâ eden (ona hükmeden) Rahmân´dır. Bunu bir bilene sor.
  60. Onlara: Rahmân´a secde edin! denildiği zaman: "Rahmân da neymiş! Bize emrettiğin şeye secde eder miyiz hiç!" derler ve bu emir onların nefretini arttırır.
  61. Gökte burçları var eden, onların içinde bir çerağ (güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir.
  62. İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren de O´dur.
  63. Rahmân´ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) "Selam!" derler (geçerler);
  64. Gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyam durarak geçirirler.
  65. Ve şöyle derler: Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden sav. Doğrusu onun azabı gelip geçici değil, devamlıdır.
  66. Orası cidden ne kötü bir yerleşme ve ikamet yeridir!
  67. (O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.
  68. Yine onlar ki, Allah ile beraber (tuttukları) başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah´ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan, günahı(nın cezasını) bulur;
  69. Kıyamet günü azabı kat kat arttırılır ve onda (azapta) alçaltılmış olarak devamlı kalır.
  70. Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başkadır; Allahı onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.
  71. Kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah´a döner.
  72. (O kullar), yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile (oradan) geçip giderler.
  73. Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar;
  74. (Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl! derler.
  75. İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı verilecek, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır.
  76. Orada ebedî kalacaklardır. Orası ne güzel bir yerleşme ve ikamet yeridir.
  77. (Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar! Size Resûl´ün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır!
Yazar: Ali Bulaç - Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı Meal ve Sözlük
  1. Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna Furkan´ı indiren (Allah) ne Yücedir.
  2. Göklerin ve yerin mülkü O´nundur; çocuk edinmemiştir. O´na mülkünde ortak yoktur, herşeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir.
  3. O´nun dışında, hiçbir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-yaymaya güçleri yetmeyen birtakım ilahlar edindiler.
  4. İnkar edenler dediler ki: "Bu (Kur´an) olsa olsa ancak Onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve Ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur." Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler.
  5. Ve dediler ki: "Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır."
  6. De ki: "Onu, göklerde ve yerde gizli olanı bilen (Allah) indirmiştir. Doğrusu O, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir."
  7. Dediler ki: "Bu elçiye ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi?"
  8. "Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması veya (ürünlerinden) yemekte olduğu bir bahçesi olması (gerekmez miydi)?" Zulmedenler dedi ki: "Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz."
  9. Bir bak; senin için nasıl örnekler verdiler de böylece saptılar. Artık onlar hiçbir yol bulamazlar.
  10. Dilediği takdirde, sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar akan cennetler veren ve senin için köşkler kılan (Allah) ne Yücedir.
  11. Hayır, onlar kıyamet-saatini yalanladılar; Biz kıyamet saatini yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık.
  12. (Ateş,) Onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar bunun gazablı öfkesini ve uğultusunu işitirler.
  13. Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip-çağırırlar.
  14. Bugün bir yok oluşu çağırmayın, birçok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın.
  15. De ki: "Bu mu daha hayırlı, yoksa takva sahiplerine va´dedilen ebedi cennet mi? Ki onlar için bir mükafat ve son duraktır."
  16. "İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her istedikleri onlarındır; bu, Rabbinin üzerine aldığı, istenen bir vaaddir."
  17. Onları ve Allah´tan başka taptıklarını biraraya getirip toplayacağı ve: "Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan saptılar?” diyeceği gün;
  18. Derler ki: "Sen Yücesin; Senin dışında başka veliler edinmemiz bize yakışmaz, ancak onları ve atalarını Sen meta verip yararlandırdın, öyle ki (Senin) zikri(ni) unuttular ve böylece yıkıma uğrayan bir kavim oldular."
  19. "İşte (ilahlarınız) sizin söylediklerinizi yalanladılar; bundan böyle (azabı) ne geri çevirmeye gücünüz yetebilir, ne de bir yardıma. Sizden kim zulmederse, ona büyük bir azap taddırırız."
  20. Senden önce gönderdiklerimizden, gerçekten yemek yiyen ve pazarlarda gezen (elçi)lerden başkasını göndermiş değiliz. Biz, sizin kiminizi kimi için deneme (fitne konusu) yaptık. Sabredecek misiniz? Senin Rabbin görendir.
  21. Bize kavuşmayı ummayanlar, dediler ki: "Bize meleklerin indirilmesi ya da Rabbimiz´i görmemiz gerekmez miydi?" Andolsun, onlar kendi nefislerinde büyüklüğe kapıldılar ve büyük bir azgınlıkla baş kaldırdılar.
  22. Melekleri görecekleri gün, suçlu-günahkarlara bir müjde yoktur. Ve o gün (melekler onlara) derler ki: "(Size sevinçli haber) Yasaktır, yasak."
  23. Onların yaptıkları her işin önüne geçtik, böylece onu savurulmuş toz zerreleri kılıverdik.
  24. O gün, cennet halkının kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer çok daha güzeldir.
  25. Göğün bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün;
  26. İşte o gün, gerçek mülk, Rahman (olan Allah)ındır. İnkar edenler için oldukça zorlu bir gündür.
  27. O gün, zulmeden, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: "Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım,"
  28. "Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim."
  29. "Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kur´an´dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı ´yapayalnız ve yardımsız" bırakandır."
  30. Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur´an´ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar."
  31. İşte böyle; Biz, her peygambere suçlu-günahkarlardan bir düşman kıldık. Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
  32. İnkar edenler dediler ki: "Kur´an Ona tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?" Biz onunla kalbini sağlamlaştırıp-pekiştirmek için böylece (ayet ayet indirdik) ve onu ´belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup´ okuduk.
  33. Onların sana getirdikleri hiçbir örnek yoktur ki, Biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım.
  34. O yüzükoyun cehenneme doğru sürülüp-toplanacak olanlar; işte onlar, yer bakımından çok kötü, yol bakımından sapmış olanlardır.
  35. Andolsun, Biz Musa´ya kitabı verdik ve onunla birlikte kardeşi Harun´u yardımcı kıldık.
  36. Böylece onlara: "Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin" dedik; sonunda onları (Firavun ve çevresini) kökünden darmadağın ettik.
  37. Nuh´un kavmi de, elçileri yalanlandıklarında onları suda boğduk ve insanlar için bir ayet kıldık. Biz zulmedenlere acıklı bir azap hazırladık.
  38. Ad´ı, Semud´u, Ress halkını ve bunlar arasında birçok nesilleri (yok ettik).
  39. Biz (onlardan) her birine örnekler verdik ve her birini darmadağın edip mahvettik.
  40. Andolsun, onlar, üstüne felaket yağmuru yağdırılmış bulunan o ülkeye uğramışlardır; yine de onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilmeyi ummuyorlardı.
  41. Seni gördükleri zaman, seni yalnızca alay konusu edinmektedirler: "Allah´ın, elçi olarak gönderdiği bu mu?"
  42. "Eğer onlara karşı kararlılık göstermeseydik, neredeyse bizi ilahlarımızdan saptıracaktı." Azabı görecekleri zaman, kim yol bakımından daha sapıkmış, öğreneceklerdir.
  43. Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?
  44. Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı) dırlar.
  45. Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra Biz Güneş´i ona bir delil kılmışızdır.
  46. Sonra da onu tutup Kendimize ağır ağır çekmişizdir.
  47. O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp-çalışma (zamanı) kılandır.
  48. Ve Kendi rahmetinin önünde rüzgarları müjdeciler olarak gönderen O´dur. Biz, gökten tertemiz su indirdik;
  49. Onunla ölü bir beldeyi (toprağı) canlandırmak ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan birçoğunu onunla sulamak için.
  50. Andolsun bunu, onların arasında öğüt alıp-düşünsünler diye çeşitli biçimlerde açıkladık. Ama insanların çoğu nankörlük edip ayak direttiler.
  51. Eğer dilemiş olsaydık, her kasabaya bir uyarıcı gönderirdik.
  52. Öyleyse kafirlere itaat etme ve onlara (Kur´an´la) büyük bir mücadele ver.
  53. İki denizi (birbirine) salıp katan O´dur; bu, tatlı, susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını önleyen) bir engel (berzah) ve aşılmayan bir sınır koymuştur.
  54. Ve insanı bir sudan yaratıp onu, neseb ve sihriyyet (sahibi) kılan O´dur. Senin Rabbin güç yetirendir.
  55. Allah´ı bırakıp kendilerine yarar ve zarar sağlayamayacak şeylere ibadet ediyorlar. Kafir, (asıl) kendi Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır.
  56. Biz seni yalnızca bir müjde verici ve uyarıp-korkutucu olarak gönderdik.
  57. De ki: "Ben buna karşılık, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen (insanlar olmanız) dışında sizden bir ücret istemiyorum."
  58. Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah)a tevekkül et ve O´nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O´nun haberdar olması yeter.
  59. O, gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan ve sonra arşa istiva edendir. Rahman (olan Allah)dır. Bunu (bundan) haberi olana sor.
  60. Onlara: "Rahman (olan Allah)a secde edin" denildiği zaman, "Rahman da neymiş? Biz senin bize emrettiğine mi secde edecek mişiz?" derler ve (bu,) onların nefretini arttırır.
  61. Gökte burçlar kılan, onların içinde bir aydınlık ve nurlu bir ay vareden (Allah) ne Yücedir.
  62. O, gece ile gündüzü birbiri ardınca kılandır; öğüt alıp-düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için.
  63. O Rahman (olan Allah)ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman "Selam" derler.
  64. Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyama durarak gecelerler.
  65. Onlar: "Rabbimiz, cehennem azabını bizden geri çevir; gerçekten, onun azabı ödenmesi kaçınılmaz bir borç (veya sürekli bir acıdır) derler.
  66. "Şüphesiz o, ne kötü bir karargah ve ne kötü bir konaklama yeridir."
  67. Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta bir yoldur.
  68. Ve onlar, Allah ile beraber başka bir İlah´a tapmazlar. Allah´ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa ´ağır bir ceza ile´ karşılaşır.
  69. Kıyamet günü, azap ona kat kat artırılır ve içinde aşağılanmış olarak temelli kalır.
  70. Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Allah iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
  71. Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah´a döner.
  72. Ki onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir.
  73. Onlar, kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onun üstünde sağır ve körler olarak kapanıp kalmayanlardır.
  74. Ve onlar: "Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, gözün aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine önder kıl," diyenlerdir.
  75. İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar.
  76. Orda ebedi olarak kalıcıdırlar; o, ne güzel bir karargah ve ne güzel bir konaklama yeridir.
  77. De ki: "Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır."
Yazar: Ali Fikri Yavuz - Kur'an-ı Kerim ve İzahlı Meal-i Alisi
  1. Bütün âlemlere, (insan ve cinlere) bir korkutucu (peygamber) olsun diye kuluna Kur’an’ı indiren Allah’ın şanı ne yücedir!...
  2. O Allah ki, göklerin ve yerin tasarrufu hep O’nun. Hiç bir çocuk edinmemiştir, mülkünde de O’nun hiç bir ortağı yok... Her şeyi yarattı da ona bir nizam verdi; onun mukadderatını tayin buyurdu.
  3. Böyle iken kâfirler, Allah’dan başka bir takım ilâhlar (putlar) edindiler ki, onlar hiç bir şey yaratamazlar; kendileri yaratılmaktadırlar. Kendilerinden, ne bir zararı kaldırmağa, ne de bir menfaat kazanmağa sahib olamazlar. Öldürmeye, diriltmeye ve öldükten sonra tekrar diriltmeye de güçleri yetmez.
  4. O küfre varanlar dediler ki: “- Bu Kur’an, ancak bir iftiradır ki, onu, O (Muhammed (s.a.v.)) uydurdu ve bu hususta O’na başka bir kavim yardım etmiştir. (Kur’an’ı, yabancılardan, Yahudilerden öğrenmiştir!).” Muhakkak bir zulüm (şirk) ve yalan meydana getirdiler de;
  5. Şöyle dediler : “- Kur’an ayetleri, evvelkilerin masallarıdır. Onları (Muhammed (s.a.v.) yazdırtmış da, sabah akşam onlar kendisine okunuyor.”
  6. (Ey Rasûlüm, onlara) de ki: “- Kur’an’ı, göklerde ve yerdeki bütün esrarı bilen Allah indirdi.” Gerçekten Allah Gafur’dur= çok bağışlayandır, Rahîm’dir= çok merhametlidir.
  7. Bir de şöyle dediler: “- Bu peygambere ne oluyor? Yemek yiyor, çarşılarda yürüyor. O’na bir melek indirilse de beraberinde bir davetçi olsa ya! (Meleğin O’nu tasdiki ile hak peygamber olduğunu bilsek ya).
  8. Yahud O’na (gökten) bir hazine bırakılıverse (de onu harcasa, geçim derdinde olmasa), yahud güzel bir bahçesi olsa da ondan yese ya!” Hem o zalimler, müminlere dediler ki: “- Siz, ancak büyülenmiş bir adama tabi oluyorsunuz.”
  9. (Ey Rasûlüm) bak, senin hakkında ne temsiller yaptılar da haktan saptılar; artık hiç bir yol bulamazlar.
  10. Ne yücedir O Allah ki, dilerse sana, bu dediklerinden (hazine ve bahçelerden) daha hayırlısını verir; ağaçları altından ırmaklar akan cennetler, sana köşkler de yapar.
  11. Fakat onlar kıyameti de yalan saydılar. Biz ise o kıyameti yalanlayanlara çok şiddetli bir ateş hazırladık.
  12. Öyle ki, bu ateş onları uzak bir yerden gördüğü vakit, onlar, bunun galeyan ve homurdanışını işitirler.
  13. Elleri boyunlarına bağlı olarak, o ateşin dar bir yerine atıldıkları vakit, orada: “-Ey helâk, neredesin, yetiş!” diye bağırırlar.
  14. Onlara denir ki, bugün yalnız bir helâke çağırmayın, birçok helâklere çağırın (çünkü size türlü türlü azab vardır).
  15. (Ey Rasûlüm, o Mekke kâfirlerine) de ki: “- Bu ateş mi hayırlı, yoksa takva sahiblerine vaad olunan ebedilik cenneti mi? O cennet ki, kendilerine bir mükâfat ve bir dönüş yeri bulunuyor.
  16. Orada, onlar için, ne isterlerse var, hem ebedî olarak kalacaklar orada. Bu, Rabbinin üzerine, yerine getirilmesi istenen gerçekleşmiş bir vaaddir.
  17. Allah, müşrikleri (kıyamette hesaba çekmek için), Allah’dan başka taptıkları şeylerle bir araya toplayıp da putlara: “- Siz mi, şu kullarımı saptırdınız, yoksa kendileri mi yollarını şaşırdılar?” diyeceği gün,
  18. Putlar şöyle derler: “- Seni tenzih ederiz. Senden başka veliler edinmemiz bize lâyık olmaz (böyle iken, biz başkasına nasıl mabud olabiliriz?) Fakat sen onları ve atalarını zevk içine daldırdın, nihayet zikri (tevhidi ve sana ibadeti) unuttular ve helâke düşen bir kavim oldular.”
  19. İşte (ey kâfirler, taptıklarınız) sizi, sözünüzde yalancı çıkarmışlardır. Artık (azabı) ne savmağa, ne de bir yardım görmiye çare bulamıyacaksınız. Sizden kim zulüm yaparsa, ona büyük bir azab tattıracağız.
  20. Biz, senden evvel de peygamberleri başka bir halde göndermedik; onlar da yemek yiyorlar, çarşılarda geziyorlardı. Bir de, hanginiz sabırlıdır, bilelim diye, bir kısmınızı diğer bir kısmınız üzerine bir imtihan vesilesi kıldık (zenginlere karşı, fakirleri, sabretmekle imtihan ettik). Senin Rabbin Basîr’dir= sabredenleri görür.
  21. Bize kavuşmayı ummayanlar şöyle dediler: “- Üzerimize melekler indirilse ya (böylece verecekleri haber üzerine Muhammed’in (s.a.v.) hak peygamber olduğunu tasdik etsek), yahut Rabbimizi görsek (de O bize doğru haber verse).” Yemin olsun ki, onlar nefislerinde büyüklük ve inad tasladılar, büyük bir azgınlıkla hududu aştılar.
  22. (O zalimler ölüm zamanında) Melekleri görecekleri gün, mücrimlere o gün müjde yoktur. Melekler onlara: “- Size müjde yasak, yasak!...” diyeceklerdir.
  23. Hem biz, onlar (hayır diye dünyada) ne amel işledilerse, onu kasd edib saçılmış zerre haline getirmişizdir, (artık hiç bir kıymeti kalmamıştır).
  24. O gün (kıyamette) cennet ehlinin duracakları yer çok hayırlı ve dinlenip barınacakları yer çok güzeldir.
  25. Semanın, (gökten çıkacak) bulutla yarılacağı ve arkasından meleklerin (ellerinde kulların amel defterleri olduğu halde) arka arkaya indirildiği kıyamet günü.
  26. O gün, mevcut olan bütün mülk Rahman’ındır. Kâfirlere ise, bugün, çok çetin bir gün olur.
  27. Zalimlerden her biri (pişmanlığından) iki elini ısırdığı o günde, şöyle diyecektir: “ - Ne olurdu, ben, O Peygamberle beraber bir kurtuluş yolu edineydim!...
  28. Yazıklar olsun bana! Keşke (beni sapıtan) falanı dost edinmeyeydim.
  29. Vallahi, o sapıttı beni zikirden, (Allah’ı anmaktan ve Kur’ân ahkâmına bağlanmaktan), bana Kur’ân gelmişken... Şeytan, insanı helâke düşürendir.”
  30. Peygamber de (o gün şöyle) demekte: “- Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’ân’ı metrûk bıraktılar (ondan yüz çevirdiler).
  31. İşte (Ey Rasûlüm, sana Mekke müşriklerini) böylece düşman yaptığımız gibi, senden önce de her peygamber için mücrimlerden bir düşman yaptık. Bununla beraber (düşmanların kahrından) koruyucu ve (onlara karşı) zafer verici olarak Rabbin sana yeter.
  32. Bir de kâfirler dediler ki: “- Kur’ân, O’na toptan indirilseydi ya!” Biz, onu kalbine iyice yerleştirelim diye böyle âyet âyet indirdik (topluca indirmedik); ve onu güzel bir şekilde beyan edip âyet âyet okuduk.
  33. (Ey Rasûlüm, müşriklerin) Sana getirdikleri tuhaf ve bâtıl bir soruları yoktur ki, hak olan cevabını ve en güzel tefsirini getirmiş olmıyalım.
  34. O yüzleri üstü cehenneme sürüklenenler, işte bunlar, yer bakımından çok fena, yolca da en sapıktırlar.
  35. Gerçekten Mûsa’ya o kitabı (Tevrat’ı) verdik ve ona kardeşi Harûn’u beraberinde vezir (yardımcı) yaptık.
  36. “-Haydi âyetlerimizi yalanlıyan o kavme (Firavun’a ve kavmine) gidin.” dedik, (onlarda gittiler, tebliğ ettiler; fakat tekzip edildiler) nihayet onları, (Firavun ve kavmini) tamamen (boğarak) helâk ettik.
  37. Nûh kavmini de, peygamberleri tekzib ettikleri zaman, boğduk ve kendilerini insanlara bir ibret yaptık. Biz, zalimlere çok acıklı bir azab hazırladık.
  38. Âd kavmini de, Semûd kavmini de, (Şuayb’ın) Ress Ashabını da, bunların arasında geçen bir çok ümmetleri de helâk ettik.
  39. Bunlardan her birine (kendilerinden öncekilerin helâkine dair) nasihat olarak nice misaller anlattık. Fakat, iman etmediklerinden hepsini tamamen helâk ettik.
  40. Yemin olsun ki, (Kureyş kâfirleri ticaret için Şam’a giderken) fenalık (taş) yağmuruna tutulmuş olan o beldeye (Lut kavminin Sedûm şehrine) defalarca uğradılar; onu görüyor değiller miydi? (düşünüb te ibret almazlar, imana gelmezler mi?) Doğrusu onlar, öldükten sonra dirileceklerini ummazlar.
  41. (Ey Rasûlüm, Mekke kâfirleri) seni gördükleri vakit, seni yalnız bir eğlence yerine tutuyorlar: “- Bu mu, Allah’ın peygamber diye gönderdiği?” diyorlar...
  42. (Senin için diyorlar ki) “- Az kalsın bizi, putlarımıza ibadet etmekten çevirecekti, eğer üzerlerine sebat (la ibadet) etmeseydik...” Fakat, ileride azabı görecekleri gün, yolca daha sapık kimdir, bilecekler.
  43. (Ey Rasûlüm) gördün mü, o nefis arzusunu ilâh edineni? Artık ona, sen mi vekil olacaksın? (Onu şirkten sen mi koruyacaksın?)
  44. Yoksa (Ey Rasûlüm), onların çoğunu, hakkı işitiyorlar veya hakkı anlıyorlar mı zannediyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler. Doğrusu gidişçe daha sapıktırlar.
  45. Rabbinin kudretine bakmaz mısın (fecirle güneşin doğuşu arasında) gölgeyi nasıl yayıyor? (Ne karanlık var, ne de aydınlık). Dileseydi, o gölgeyi devamlı ve sabit yapardı (onu güneşle gidermezdi). Sonra biz, güneşi de, o gölge üzerine bir delil yaptık (güneşin varlığından gölge bilinir).
  46. Sonra (gölge yer yüzüne yayılıp da güneş doğmaya başlayınca) biz, bu gölgeyi azar azar bize doğru (dilediğimiz yere) alırız.
  47. O Allah’dır ki, geceyi size bir örtü, uykuyu da bir dinlenme yaptı; gündüzü ise, yeni bir hayat ve meşguliyet yaptı.
  48. Yağmurun önünde, rüzgârları bir müjdeci olarak gönderen O’dur. Biz gökten pâk ve temizleyeci bir su indirdik,
  49. Ki onunla, bitkisiz ölü bir yeri diriltelim ve yarattığımız hayvanlarla bir çok insanlara su verelim.
  50. Doğrusu, yağmuru, memleketler arasında taksim ettik ki, ibret alsınlar (şükretsinler). Yine de insanların çoğu yüz çevirdiler, ancak nimeti inkâr ettiler.
  51. Eğer dileseydik, her memleket halkına bir peygamber gönderirdik (ve böylece senin yükünü hafifletirdik).
  52. (Madem ki bütün faziletleri sende topladık ve yalnız seni gönderdik), o halde, kâfirlere boyun eğme ve onlara karşı bu Kur’ân ile büyük bir cihad olarak mücadele yap.
  53. O Allah’dır ki, iki denizi (veya iki nehri birbirine komşu ve yakın olarak) salıverdi: Şu (birisi) tatlı, susuzluğu giderir, bu (beriki) tuzlu ve acıdır. Aralarında da kudretinden bir engel ve birbirlerine karışmağı önleyici bir perde koymuştur. (Birbirine yakın tuz gölü ile tatlı su gölü veya tatlı bir nehirle ona yakın olan suyu acı bir deniz gibi. Aralarında kudretten bir engel olup, biri diğerinin tadını bozmaz. )
  54. Hem O Allah’dır ki, sudan bir insan yarattı da onu soy ve hısım diye ikiye ayırdı. Senin Rabbin her şeye kadirdir.
  55. Böyle iken kâfirler Allah’ı bırakıyorlar da, kendilerine ne fayda, ne de zarar vermiyecek şeylere tapıyorlar. Kâfir (Ebu Cehil) de Rabbinin aleyhinde şeytana yardımcı oluyor.
  56. Halbuki biz, seni ancak, müminlere bir müjdeci, kâfirlere bir korkutucu olarak gönderdik.
  57. (Ey Rasûlüm), de ki: “-Ben bu yaptığım tebliğe karşı sizden bir ücret istemiyorum, ancak Rabbine bir iman ve itaat yolu tutmak isteyen kimseler istiyorum.”
  58. Bir de, daima diri olup, hiç bir zaman ölmiyen Allah’a tevekkül et; ve O’na hamd ile (O’nu) yücelt. Kullarının günahlarından O’nun haberdar olması yeter.
  59. O Allah’dır ki, göklerle yeri ve aralarında olanları altı günde yarattı; sonra Arş’ın üzerinde hükümran oldu. O Rahman’dır. Artık bu yaratma işlerini, her şeyi bilenden (Habîr’den) sor.
  60. Kâfirlere: “- Rahmân’a secde edin.” denildiği zaman, derler ki: “- Rahman ne imiş, bize emrettiğin şeye secde mi ederiz?” (*) Rahmân’a secde emri de, büsbütün imandan uzaklaşmalarını artırdı.
  61. Ne yücedir O Allah ki, gökte burçlar (gezegenler) yaratmış ve içerisine bir kandil (güneş), bir de nurlu ay koymuştur.
  62. Düşünüp ibret almak yahut şükretmek istiyenler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren yine O’dur.
  63. Rahmân’ın o kulları ki, onlar yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler, cahiller kendilerine (hoşlanmadıkları bir) lâf attıkları zaman, “Selâm” derler (sözün doğrusunu söylerler ve onlarla çatışmazlar);
  64. Onlar ki, Rablerine secdeler ve kıyamlar yaparak (namaz kılarak) geceyi geçirirler.
  65. Onlar ki, şöyle derler: “- Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını sav, muhakkak ki onun azabı devamlı bir helâktır.
  66. Doğrusu o, ne kötü bir karargâh, ne kötü makamdır!”
  67. Onlar ki, harcadıkları zaman israf etmezler, sıkılık da yapmazlar; ve harcamalar bu ikisi arası ortalama olur; (*) Dikkat!... Secde âyetidir.
  68. Onlar ki, Allah’la beraber başka bir İlâha ibadet etmezler; Allah’ın haram kıldığı nefsi haksız yere öldürmezler, zina yapmazlar; kim de bunları yaparsa, günahının cezasına kavuşur;
  69. Kıyamet günü de azabı katmerleşir ve bu azab içerisinde hakîr olarak ebedî kalır.
  70. Ancak tevbe eden ve iman edib de salih amel işliyen kimse müstesnadır; çünkü bunların kötülüklerini Allah iyiliğe çevirir. Allah Gafûr’dur= çok bağışlayıcıdır. Rahîm’dir= çok merhametlidir.
  71. Kim tevbe eder de salih amel işlerse, muhakkak ki o, tevbesi makbul bir şekilde Allah’a döner.
  72. Onlar ki, yalana şahidlik etmezler ve boş söz konuşanlara rasgeldikleri zaman, bulaşmadan iyi bir şekilde yüz çevirir geçerler;
  73. Onlar ki, Rablerinin ayetleriyle kendilerine öğüt verilince, sağır ve kör olarak bunların üzerine düşmezler (hakkı işiterek ve doğruyu görerek Allah’ın ayetlerine bağlanırlar);
  74. Onlar ki: “- Ey Rabbimiz! Bize zevcelerimizden ve nesillerimizden gözlerimizin süruru (sevinci) olacak iyi kimseler ihsan et ve bizi takva sahiblerine imam (önder) yap.” derler.
  75. İşte bütün bu kimseler, Allah yolundaki sabırlarına mukabil cennetin yüksek mevkileriyle mükâfatlanacaklar ve orada (melekler tarafından) sağlık ve selâmetle (dua ile) karşılanacaklardır.
  76. Orada ebedî kalacaklar; o ne güzel bir karargâh ne güzel bir makamdır!...
  77. (Ey Rasûlüm, kâfirlere) de ki: “- Sizin ibadetiniz olmasa, Rabbim sizi ne yapacak (size ne kıymet verir?) Mademki (Allah’ı ve Rasûlünü) tekzibettiniz, o halde azab size çaresiz vacib olacaktır.”
Yazar: Bekir Sadak - Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlatımı
  1. (1-2) Goklerin ve yerin hukumranligi kendisinin olan, cocuk edinmeyen, hukumranlikta ortagi bulunmayan, herseyi yaratip bir olcuye gore duzenleyen ve dunyalari uyarmak uzere kuluna hakki batildan ayirdeden Kuran´i indiren Allah yucelerin yucesidir.
  2. (1-2) Goklerin ve yerin hukumranligi kendisinin olan, cocuk edinmeyen, hukumranlikta ortagi bulunmayan, herseyi yaratip bir olcuye gore duzenleyen ve dunyalari uyarmak uzere kuluna hakki batildan ayirdeden Kuran´i indiren Allah yucelerin yucesidir.
  3. Kafirler, O´nu birakip, birsey yaratamayan, bilakis kendileri yaratilmis olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; oldurmeye, diriltmeye ve olumden sonra tekrar canlandirmaya gucleri yetmeyen tanrilar edindiler.
  4. Inkar edenler: «Bu Kuran uydurmadir, ona baska bir topluluk yardim etmistir» diyerek haksiz ve asilsiz bir soz uydurdular.
  5. «uran oncekilerin masallaridir; baskalarina yazdirip sabah aksam kendisine okunmaktadir» dediler.
  6. De ki: «Onu, goklerin ve yerin sirrini bilen indirmistir. suphesiz O, bagislayandir, merhamet edendir.»
  7. (7-8) soyle dediler: «Bu ne bicim peygamber ki yemek yer, sokaklarda gezer? Ona, beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya! Yahut, kendisine bir hazine verilseydi, veya beslenecegi bir bahce olsaydi ya!» Bu zalimler, inananlara: «Siz sadece buyulenmis bir adama uyuyorsunuz» dediler.
  8. (7-8) soyle dediler: «Bu ne bicim peygamber ki yemek yer, sokaklarda gezer? Ona, beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya! Yahut, kendisine bir hazine verilseydi, veya beslenecegi bir bahce olsaydi ya!» Bu zalimler, inananlara: «Siz sadece buyulenmis bir adama uyuyorsunuz» dediler.
  9. Sana nasil misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmislardir, yol bulamazlar.*
  10. Dilerse sana, bunlardan daha iyi olan, iclerinden irmaklar akan cennetler verebilen ve koskler kurabilen Allah yucelerin yucesidir.
  11. Zaten onlar, kiyamet saatini de yalanladilar. O saaatin gelecegini yalanlayanlara cilgin alevli bir ates hazirlamisizdir.
  12. Bu ates, onlara uzak bir yerden gozukunce, onun kaynamasini ve ugultusunu isitirler.
  13. Elleri boyunlarina baglanarak, dar bir yerden atildiklari zaman, orada, yok olup gitmeyi isterler.
  14. «Bir kere yok olmayi degil, bircok defa yok olmayi isteyin» denir.
  15. De ki: «Bu mu iyidir, yoksa Allah´a karsi gelmekten sakinanlara mukafat ve gidilecek yer olarak soz verilen ebedi cennet mi daha iyidir?»
  16. Temelli kalacaklari cennette diledikleri seyleri bulurlar. Bu, Rabbinin yerine getirilmesi istenen bir vadidir.
  17. O gun Rabbin onlari ve Allah´i birakip da taptiklari seyleri toplar ve: «Bu kullarimi siz mi saptirdiniz, yoksa kendi kendilerine mi yoldan saptilar? der.
  18. Onlar: «Hasa; Seni birakip baska dostlar edinmek bize yarasmaz; fakat Sen onlara ve babalarina nimetler verdin de sonunda Seni anmayi unuttular ve helaki hak eden bir millet oldular» derler.
  19. «oylediklerinizde sizi yalanci cikardilar, artik kendinizden azabi ceviremez, yardim da goremezsiniz. Zulmedenlerinize buyuk bir azap tattiracagiz» denir.
  20. Senden once gonderdigimiz butun peygamberler de, suphesiz, yemek yerler, sokaklarda gezerlerdi. Ey insanlar! Sabreder misiniz diye sizi birbirinizle sinariz. Rabbin her seyi gorur. *
  21. Bizimle karsilasmayi ummayanlar: «Bize ya melekler indirilmeli, ya da Rabbimiz´i gormeliyiz» derler. And olsun ki kendi kendilerine buyuklenmisler, azginlikta pek ileri gitmislerdir.
  22. Melekleri gordukleri gun, iste o gun, suclulara iyi haber yoktur. Melekler: «Iyi haber size yasaktir, yasak!» derler.
  23. Yaptiklari her isi ele alir, onu toz duman ederiz.
  24. O gun, cennetliklerin kalacagi yer cok iyi, dinlenecekleri yer cok guzeldir.
  25. O gun, gok beyaz bulutlar halinde parcalanacak ve melekler boluk boluk indirilecektir.
  26. O gun gercek hukumdarlik Rahman´indir. Inkarcilar icin yaman bir gundur.
  27. (27-29) O gun, zalim kimse ellerini isirip: «Keski Peygamberle beraber bir yol tutsaydim, vay basima gelene; keski falancayi dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran´dan o saptirdi. seytan insani yalniz ve yardimcisiz birakiyor» der.
  28. (27-29) O gun, zalim kimse ellerini isirip: «Keski Peygamberle beraber bir yol tutsaydim, vay basima gelene; keski falancayi dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran´dan o saptirdi. seytan insani yalniz ve yardimcisiz birakiyor» der.
  29. (27-29) O gun, zalim kimse ellerini isirip: «Keski Peygamberle beraber bir yol tutsaydim, vay basima gelene; keski falancayi dost edinmeseydim. And olsun ki beni, bana gelen Kuran´dan o saptirdi. seytan insani yalniz ve yardimcisiz birakiyor» der.
  30. Peygamber: «Ey Rabbim! Dogrusu milletim bu Kuran´i terketmisti» der.
  31. Her peygamber icin, boylece suclulardan bir dusman ortaya koyariz. Dogruyu gosterici ve yardimci olarak, Rabbin yeter.
  32. Inkar edenler: «Kuran ona bir defada indirilmeliydi» derler. Oysa Biz onu boylece senin kalbine yerlestirmek icin azar azar indirir ve onu agir agir okuruz.
  33. Sana bir misal vermezler ki, Biz onun gercegini ve en iyi anlasilanini sana vermemis olalim.
  34. Cehennemde yuzu koyun toplanacak olanlar, iste onlarin yerleri en kotu ve yollari da en sapiktir. *
  35. And olsun ki Musa´ya Kitap verdik, kardesi Harun´u da kendisine vezir yaptik.
  36. «Ayetlerimizi yalanlayan millete gidin» dedik. Sonunda o milleti yerle bir ettik.
  37. Nuh milletini de, peygamberleri yalanladiklari zaman suda bogduk ve kendilerini insanlar icin bir ibret kildik. Zalimlere can yakici azap hazirlamisizdir.
  38. Ad, Semud milletleri ile Ress´lileri ve bunlarin arasinda bircok nesilleri de yerle bir ettik.
  39. Her birine misaller vermistik ama, dinlemedikleri icin hepsini kirdik gecirdik.
  40. Bu putperestler and olsun ki, bela yagmuruna tutulmus olan kasabaya ugramislardi. Onu gormediler mi? Hayir: Tekrar dirilmeyi ummuyorlardi.
  41. Seni gordukleri zaman, «Allah´in gonderdigi elci bu mudur?» diye alaya almaktan baska birsey yapmazlar.
  42. Tanrilarimiz uzerinde direnmeseydik, dogrusu neredeyse bizi onlardan uzaklastiracakti» derler. Azabi gordukleri zaman, kimin yolunun sapik oldugunu bileceklerdir.
  43. Hevesini kendine tanri edineni gordun mu? Ona sen mi vekil olacaksin?
  44. Yoksa coklarinin soz dinlediklerini veya aklettiklerini mi sanirsin? Onlar suphesiz davarlar gibidir, belki daha da sapik yolludurlar. *
  45. (45-46) Rabbinin golgeyi nasil uzattigini gormez misin? Isteseydi onu durdururdu. Sonra Biz gunesi, ona delil kilip yavas yavas Kendimize cekmisizdir.
  46. (45-46) Rabbinin golgeyi nasil uzattigini gormez misin? Isteseydi onu durdururdu. Sonra Biz gunesi, ona delil kilip yavas yavas Kendimize cekmisizdir.
  47. Size geceyi ortu, uykuyu rahatlik kilan, gunduzu calisma zamani yapan Allah´tir.
  48. (48-49) Ruzgarlari rahmetinin onunde mujdeci gonderen O´dur. Olu bir yeri diriltmek ve yarattigimiz nice hayvan ve insanlari sulamak icin gokten tertemiz su indirmisizdir.
  49. (48-49) Ruzgarlari rahmetinin onunde mujdeci gonderen O´dur. Olu bir yeri diriltmek ve yarattigimiz nice hayvan ve insanlari sulamak icin gokten tertemiz su indirmisizdir.
  50. And olsun ki ogut almalari icin ulkeler arasinda yer yer turlu turlu yagmur yagdirmisizdir. Buna ragmen insanlarin cogu nankorlukte direnmistir.
  51. Dileseydik, her kasabaya bir uyarici gonderirdik.
  52. Sen, inkarcilara uyma, onlara karsi olanca gucunle savas.
  53. Birinin suyu tatli ve kolay icimli, digerininki tuzlu ve aci olan iki denizi saliverip aralarina da, karismalarina engel olan bir sinir koyan Allah´tir.
  54. Insani sudan yaratarak, ona soy sop veren O´dur. Rabbin herseye Kadir´dir.
  55. Allah´i birakip, kendilerine fayda da zarar da veremeyen seylere kulluk ederler. Inkar eden, Rabbine karsi gelenin yardimcisidir.
  56. Biz seni sadece mujdeci ve uyarici olarak gonderdik.
  57. De ki: «Ben buna karsi sizden bir ucret degil, ancak, Rabbine dogru bir yol tutmak dileyen kimseler olmanizi istiyorum.»
  58. Olumsuz, diri olan Allah´a guven, O´nu overek tesbih et. Kullarinin gunahlarindan haberdar olarak kendisi yeter.
  59. Gokleri, yeri ve ikisinin arasindakileri alti gunde yaratan sonra da arsa hukmeden Rahman´dir. Bunu bir bilene sor.
  60. SÙ Onlara: «Rahman´a secdeye varin» dendigi zaman «Rahman da nedir? Emrettigine mi secdeye varacagiz?» derler. Bu, onlarin nefretini artirir. *
  61. Gokte burclar vareden, orada isik sacan gunes ve aydinlatan ayi yaratan Allah, yucelerin yucesidir.
  62. Ibret almak veya sukretmek dileyen kimseler icin gece ile gunduzu birbiri ardinca getiren O´dur.
  63. Rahman kullari yeryuzunde mutevazi yururler. Bilgisizler kendilerine takildiklari zaman onlara guzel ve yumusak soz soylerler.
  64. Onlar, gecelerini Rableri icin kiyama durarak ve secdeye vararak gecirirler.
  65. (65-66) Onlar, «Rabbimiz! Bizden cehennem azabini uzaklastir; dogrusu onun azabi surekli ve acidir. Orasi suphesiz kotu bir yer ve kotu bir duraktir» derler.
  66. (65-66) Onlar, «Rabbimiz! Bizden cehennem azabini uzaklastir; dogrusu onun azabi surekli ve acidir. Orasi suphesiz kotu bir yer ve kotu bir duraktir» derler.
  67. Onlar, sarfettikleri zaman ne israf ederler ne de cimrilik, ikisi arasinda orta bir yol tutarlar.
  68. Onlar, Allah´in yaninda baska tanri tutup ona yalvarmazlar. Allah´in haram kildigi cana haksiz yere kiymazlar. Zina etmezler. Bunlari yapan gunaha girmis olur.
  69. Kiyamet gunu azabi kat kat olur, orada, alcaltilarak temelli kalir.
  70. Ancak tevbe eden, inanip yararli is isleyenlerin, iste Allah onlarin kotuluklerini iyiliklere cevirir. Allah bagislar ve merhamet eder.
  71. Kim tevbe edip yararli is islerse, suphesiz o, Allah´a geregi gibi yonelmis olur.
  72. Onlar yalan yere sehadet etmezler; faydasiz birseye rastladiklari zaman yuz cevirip vakarla gecerler.
  73. Kendilerine Rablerinin ayetleri hatirlatildigi zaman, onlara karsi kor ve sagir davranmazlar.
  74. Onlar: «Rabbimiz! Bize eslerimizden ve cocuklarimizdan gozumuzun aydinligi olacak insanlar ihsan et ve bizi, Allah´a karsi gelmekten sakinanlara onder yap» derler.
  75. Iste onlar, sabrettiklerinden oturu cennetin en yuksek dereceleriyle mukafatlandirilirlar. Orada esenlik ve dirlik dilekleriyle karsilanirlar.
  76. Orada temellidirler. Orasi ne guzel bir yer ve ne guzel duraktir!
  77. De ki: «Ibadetiniz olmasa Rabbim size ne diye deger versin?» Ey inkarcilar! Yalanladiginiz icin, azap yakanizi birakmayacaktir. *
Yazar: Celal Yıldırım - Tefsirli Kur'an-ı Kerim Meali
  1. (1-2) Feyiz ve bereket, azamet ve kudret sahibi ne yücedir ki (hakkı bâtıldan, doğruyu eğriden, helâli haramdan ayıran) Furkan´ı, milletleri (tuttukları yolun tehlikesine karşı) uyarıcı olsun diye kulu (Muhammed´e) indirmiştir. O yüce kudret ki, göklerin ve yerin mülkü O´nundur. O, çocuk edinmemiştir; mülkünde hiçbir ortağı yoktur; her şeyi yaratıp düzene koymuş, belli ölçülere göre takdîr etmiştir.
  2. (1-2) Feyiz ve bereket, azamet ve kudret sahibi ne yücedir ki (hakkı bâtıldan, doğruyu eğriden, helâli haramdan ayıran) Furkan´ı, milletleri (tuttukları yolun tehlikesine karşı) uyarıcı olsun diye kulu (Muhammed´e) indirmiştir. O yüce kudret ki, göklerin ve yerin mülkü O´nundur. O, çocuk edinmemiştir; mülkünde hiçbir ortağı yoktur; her şeyi yaratıp düzene koymuş, belli ölçülere göre takdîr etmiştir.
  3. (Öyle iken înkârcı sapıklar) O´nu bırakıp başka tanrılar edindiler ki, bunlar bir şey yaratamazlar, kendileri yaratılmışlardır; kendi kendilerine ne bir zarar, ne de bir yarara sahiptirler ; ne ölüme, ne dirime, ne de öldükten sonra yeniden dirilmeye güç getirebilirler.
  4. Küfre sapanlar, «bu Kur´ân, Muhammed´in uydurduğu yalandan başkası değildir; bunu (düzmede) başka bir topluluk ona yardım etmiştir» dediler. Onlar cidden haksızlık ve yalanla geldiler.
  5. Yine onlar, «bu onun yazdırıp sabah akşam kendisine okunan eskilerin masallarıdır» dediler.
  6. De ki -. «Onu göklerdeki ve yerdeki gizliliği bilen (Yüce Kudret) indirmiştir. Şüphesiz ki O, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.»
  7. Hem dediler ki: «Bu peygambere ne oluyor ki yemek yiyor, çarşı-pazarlarda dolaşıyor ?! Ona bir melek indirilseydi de kendisiyle beraber uyarıcı olsaydı ya..»
  8. «Veya Ona bir hazine sunulsa, ya da kendisine ait bir Cennet olsa da ondan yese ya..» Bu zâlimler, (Muhammed´e inananlara): «Siz olsa olsa, büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz !» dediler.
  9. Bir bak, sana nasıl misâller getirdiler de bu yüzden sapıttılar; yol bulmaya da güçleri yetmez.
  10. Feyiz, bereket ve rahmet kaynağı O Yüce Kudret, dilerse sana bundan daha iyi olan, altlarından ırmaklar akan Cennetleri verir ve sana köşkler meydana getirir.
  11. Hayır, onlar Kıyâmet´i de yalan saydılar. Biz ise Kıyâmet´i yalanlayan kimseye çılgın bir ateş hazırlamışızdır.
  12. O ateş bunları uzak bir yerden görünce, onun, öfkesinden köpürüp korkunç uğultusunu duyarlar,
  13. (Şeytanlarla birlikte) elleri boyunlarına bağlı bulunduğu halde ateşten daracık bir yere atıldıkları zaman orada yok olmayı dövünerek isterler.
  14. Bugün bir tek defa dövünüp yok olmayı istemeyin, birçok defa dövünüp yok olmayı isteyin, (denilir).
  15. De ki: «Bu mu hayırlıdır, yoksa muttakilere (Allah´tan korkup küfürden, azgınlıktan, haramdan sakınanlara) va´dedilen sonsuz Cennet mi daha hayırlıdır ? Onlar için bir mükâfat, sonunda varacakları (mutlu) bir yer bulunuyordun
  16. Devamlı kalıcı oldukları halde, orada kendileri için diledikleri şeyler vardır. Bu da Rabbın üzerine istenilmeye lâyık, verilmiş bir sözdür.»
  17. Onları ve Allah´ı bırakıp taptıkları şeyleri kaldırıp (hesap alanına) toplayacağı gün (Allah) onlara : Siz mi şu kullarımı saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan saptılar? der.
  18. Onlar (tapılan şeyler), «seni tenzîh ederiz, bize senden başka dostlar ve sahip edinmeler yakışmaz ; ne var ki ,sen onları ve babalarını nimetlerle zevke daldırdın, o kadar ki seni anmayı unuttular ve yok olmaya uğratılan bir millet oldular» derler.
  19. Gerçekten, taptıklarınız, söyledikleriniz şeyler hakkında sizi yalanladılar. Artık bu durumda ne (azabı) savmaya, ne de bir yardım (görmeye) gücünüz yeter. Sizden kim haksızlık ederse, ona da büyük bir azâb tattırırız.
  20. Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de şüphesiz ki yemek yerler, çarşı-pazarlarda gezip dolaşırlardı. Bir kısmınızı bir kısmınıza deneme ve sınav vesilesi kıldık. Sabreder misiniz ? Rabbın ise yeterince bilip görendir.
  21. Bize kavuşacaklarını ümit etmeyenler: «Üzerimize melekler indirilseydi ya, ya da Rabbimizi görmeli değil miydik» derler. And olsun ki onlar kendi kendilerine büyüklük tasladılar da azgınlık ve taşkınlıkta hayli ileri gittiler.
  22. Melekleri görecekleri gün, evet o gün suçlu günahkârlara hiçbir müjde (haberi) yoktur. Melekler de (müjde haberi size) iyice yasak, yasak ! diyecekler.
  23. Onların işlediği her ameli karşılayıp dağılmış toz haline getiririz.
  24. O gün Cennetlik olanlar en hayırlı eyleşecek. en güzel dinlenecek yerdedirler.
  25. O gün gök beyaz bulutlar şeklinde (bir görünüm vererek) yarılıp dağılacak ; melekler grup grup indirilecek.
  26. O gün gerçek mülk (ve hükümranlık bütünüyle) Rahmân´ındır. O gün kâfirler için pek sıkıntılıdır.
  27. O gün zâlim zorba, ellerini ısırıp «keşke Peygamberle beraber bir yol tutsaydım !» diyecek.
  28. Eyvah, yazıklar olsun bana! Keşke falanı dost edinmeseydim.
  29. And olsun ki bana Kur´ân geldikten sonra o dost (dediğim kimse) beni saptırdı. Şeytan ise insanı aşağılık halde yapayalnız bırakandır.
  30. Peygamber de dedi ki: Ey Rabbim! Şüphesiz ki kavmim bu Kur´ân´ı (bir kenara itip) terkettiler.
  31. İşte bunun gibi her peygamber için suçlu günahkârlardan bir düşman ortaya çıkardık. Doğru yolu gösterici ve yardım (elini) uzatıcı olarak Rabbin yeter.
  32. İnkâra saplanıp kalanlar dediler ki: «Kur´ân O´na (Muhammed´e) bir defada bütünüyle indirilseydi ya..» Biz onunla senin kalbini iyice yatıştırıp pekiştirmek ve tane tane okuman için böylece (parça parça ve uzun sürede) indirdik.
  33. Sana bir misâl getirmezler ki mutlaka biz (ona karşılık) hakkı yorum ve açıklama cihetiyle en güzelini getirmiş olmayalım.
  34. Onlar ki toplanıp yüzükoyun Cehennem´e sevkedilirler, işte onlar yer cihetiyle daha şerli, yol cihetiyle daha sapıktırlar.
  35. And olsun ki Musâ´ya kitap verdik ve kardeşi Harun´u maiyetinde (bulunmak üzere) vezîr yaptık.
  36. Onlara, âyetlerimizi yalanlayan millete gidin, dedik. (O millet buna rağmen yalanlama ve inkârdan vazgeçmeyince) çok geçmeden onları fena halde yok ettik.
  37. Nûh kavmine de (uyarıcı peygamber) gönderdik; peygamberleri yalanlayınca onları (suda) boğduk ve kendilerini (geride kalan) insanlara bir öğüt ve ibret kıldık. Zâlimlere de elem verici bir azâb hazırladık.
  38. Âd´ı da, Semûd´u da, Ress (Yemame yöresindeki kasaba veya taşla örülmüş kuyu) halkını da ve bunlar arasında (gelip geçen) birçok nesilleri de (yine aynı sebeplerle) yok ettik.
  39. Onların herbiri için (doğru yola dönerler diye) misâller verdik ve (sonunda) herbirini yıkıp belirsiz hale getirdik.
  40. And olsun ki onlar (inkarcı sapıklar) âfet yağmuruna tutulup (yok edilen) kasabaya varmışlardı, onu görmediler mi ? Hayır, yeniden dirilip kalkmayı ummazlar.
  41. Seni gördükleri zaman. «Allah´ın elçi olarak gönderdiği bu mudur ?» diyerek (ciddi hiçbir tavır takınmazlar), sadece alaya alırlar.
  42. Tanrı edindiğimiz (putlara tapmakta) sabretmemiş olsaydık, neredeyse bizi saptıracaktı! derler. İleride bunlar azabı görünce kimin yol edinme bakımından daha sapık olduğunu bileceklerdir.
  43. Arzu ve hevesini tanrı edineni gördün mü ? Yoksa sen mi onun üzerine (koruyucu, kurtarıcı) vekîl olacaksın ?
  44. Yoksa sen onların çoğunun işittiğini, ya da eklettiğini mi sanıyorsun ? Onlar ancak davarlar gibidirler, hayır onlar (yol) edinme bakımından daha da şaşkındırlar.
  45. Rabbin (kurduğu düzen, koyduğu kanun uyarınca) gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Dileseydi onu yerinde sakin bırakırdı. Sonra biz güneşi ona sebep ve delil yaptık.
  46. Sonra da onu tutup kendimize doğru azar azar çekip (kısaltmaktayız).
  47. O´dur ki size geceyi bir örtü, uykuyu bir dinlenme (devresi), gündüzü yeni bir hayat (süresi) kıldı.
  48. (48-49) O´dur ki rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci gönderdi ve ölü bir ülkeyi diriltmemiz ve yarattığımız davarları ve birçok insanları sulamamız için gökten tertemiz su indirdi.
  49. (48-49) O´dur ki rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci gönderdi ve ölü bir ülkeyi diriltmemiz ve yarattığımız davarları ve birçok insanları sulamamız için gökten tertemiz su indirdi.
  50. And olsun ki, bu (tabiat olayını) öğüt alsınlar diye insanlar arasında çevirip dururuz. Bununla beraber insanların çoğu inad edip dayattılar da nankörlükten vazgeçmediler.
  51. İsteseydik her kasabaya (ve köye) bir uyarıcı (peygamber) gönderirdik. (Öyle yapmadık, yalnız seni seçip bütün insanlara göndermeyi uygun bulduk).
  52. O halde kâfirlere baş eğip uyma; onlarla büyük bir cihâd (ruh ve heyecanı) ile savaş.
  53. O ki, iki denizi salıverip yaklaştırdı ; şunun suyu tatlı içimi kolay, bunun suyu tuzlu acı; aralarında da (birbirlerine karışmalarını önlemek için) bir engel, aşılması zor bir sınır koydu.
  54. O ki, sudan bir insan (türü) yarattı, onların arasında soy ve hısımlık meydana getirdi. Rabbın kudreti (her şeye) yeter.
  55. Allah´ı bırakıp kendilerine ne yarar, ne de zarar veremiyen başka şeylere tapıyorlar. Zaten kâfir, Rabbına karşı (İblîs´e ve nefse) arka çıkar.
  56. Biz seni ancak (rahmet, gufran ve ebedî saadet) müjdecisi ve (eğri yolun felâkete, bedbahtlığa gittiğini bildiren) uyarıcı olarak gönderdik.
  57. De ki:Ben buna (hizmete) karşı sizden bir ücret istemiyorum ; ancak Rabbime doğru bir yol tutmak isteyeni arzuluyorum.
  58. O hep diri olup hiç ölmeyecek Rabbine güvenip dayan ; O´na hamd ile tesbihte bulun. Kullarının günahlarından haberli olarak Allah yeter.
  59. O Allah ki, gökleri, yeri ve ikisi arasındaki şeyleri altı gün (devir)de yaratmış; sonra da Arş üzerine saltanat ve kudretini kurmuştur. O Rahmân´dır. Artık sen O´nu (O´ndan) haberli olandan sor.
  60. Onlara, haydi Rahmân´a secde edin, denilince, onlar, «Rahman da neymiş ? Bize emrettiğine secde mi ederiz ?» derler. Ve bu onların nefretini artırır.
  61. Ne yüce, ne mübarektir O Allah ki, gökte burçlar meydana getirmiş ve orada kandil (misâli bir Güneş) ve aydınlatıcı bir Ay var kılmıştır.
  62. O ki, düşünüp öğüt ve ibret almak isteyenler veya şükretmeyi ar zu edenler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getirmiştir.
  63. O Rahmân´ın kulları (o kimseler)dir ki, yeryüzünde alçak gönüllü yürürler; câhiller onlara söz attığı vakit, «selâmetle» derler.
  64. Onlar ki Rablarına secde ederek, ayakta durarak (namaz ve niyazda bulunarak) gecelerler.
  65. Onlar ki «Rabbimiz bizden Cehennem azabını çevirip uzaklaştır. Şüphesiz ki onun azabı devamlı acı ve işkencedir» derler.
  66. Şüphesiz ki orası kötü bir karargâh ve fena bir eyleşim yeridir.
  67. Onlar ki (mallarını) harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik yaparlar, bu ikisi arasında dengeli ortalama (bir yol tutarlar).
  68. Onlar ki Allah´la beraber başka bir tanrıya tapmazlar, haklı bir sebep dışında Allah´ın haram kıldığı canı öldürmezler; zina etmezler.. Kim bunları işlerse cezaya çarpılır.
  69. Kıyamet günü azabı kat kat olur ve azâb içinde aşağılanmış halde devamlı kalır.
  70. Ancak tevbe edenler, dosdoğ ru imân edip iyi-yararlı amelde bulunanlar müstesna. İşte Allah bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayan, cok merhamet edendir.
  71. (Evet) kim tevbe edip iyi-yararlı amelde bulunursa şüphesiz ki o, Allah´a, tevbesi kabul edilmiş ve sevabına erişmiş olarak döner.
  72. Onlar ki yalan yere şâhidlik etmezler, boşanlamsız bir şeyle karşılaşınca sükûnet ve vakarla geçerler.
  73. Onlar ki Rablarının âyetleri kendilerine hatırlatılınca üstüne sağırlar, körler gibi kapanıp kalmazlar.
  74. Onlar ki, ey Rabbimiz ! derler, bize eşlerimizden ve çocuklarımızdan gözlerin aydınlığı (ölçüsünde) bağışla ve bizi (Allah´tan) korkup (fenalıklardan) sakınanlara önder ve lider eyle.
  75. İşte bunlar sabrettiklerine karşılık Cennet´in gönül açıcı yüksek çardağıyla mükâfatlandırılmaya lâyık görülürler ve orada saygı ve selâm ile karşılanırlar.
  76. Orada devamlı kalıcılardır. Orası ne güzel karargâh ve ne güzel kalınacak yerdir.
  77. De ki: Eğer duanız (ve ibâ detiniz) olmasa, Rabbim size ne diye değer versin. Siz (ey inkarcı sapıklar !) cidden (Hakk´ı) yalanladınız. Bunun cezası lüzumlu olup (sizi bırakmıyacaktır).
Yazar: Diyanet - Diyanet 1
  1. Âlemlere bir uyarıcı olsun diye kuluna Furkân’ı indiren Allah’ın şanı yücedir.
  2. O, göklerin ve yeryüzünün mülkü (hükümranlığı) kendisine ait olandır. Çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı da yoktur. O, her şeyi yaratmış ve yarattığı o şeyleri bir ölçüye göre takdir etmiştir.
  3. (İnkâr edenler), Allah’ı bırakıp hiçbir şey yaratmayan ve zaten kendileri yaratılmış olan, üstelik kendilerine fayda ve zararları dokunmayan, öldürmeye, yaşatmaya ve ölüleri diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen ilâhlar edindiler.
  4. İnkâr edenler, “Bu Kur’an, Muhammed’in uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir. Başka bir topluluk da bu konuda ona yardım etmiştir” dediler. Böylece onlar haksız ve asılsız bir söz uydurdular.
  5. “(Bu Kur’an, başkalarından) yazıp aldığı öncekilere ait efsanelerdir. Bunlar ona sabah akşam okunmaktadır” dediler.
  6. (Ey Muhammed!) De ki: “O kitabı göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
  7. Dediler ki: “Bu ne biçim peygamber ki yemek yer, çarşıda pazarda dolaşır. Ona bir melek indirilseydi de, bu onunla beraber bir uyarıcı olsaydı ya!”
  8. “Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya ürününden yiyeceği bir bahçesi olsaydı ya!” Zalimler, (inananlara): “Siz ancak büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz” dediler.
  9. (Ey Muhammed!) Senin hakkında bak nasıl da temsiller getirdiler de (haktan) saptılar. Artık onlar doğru yolu bulamazlar.
  10. Dilerse sana bundan daha güzelini, içinden ırmaklar akan cennetleri verebilecek olan, sana saraylar kurabilecek olan Allah’ın şanı yücedir.
  11. Hayır, onlar Kıyameti de yalanladılar. Biz ise o Kıyameti yalanlayanlara çılgın bir cehennem ateşi hazırlamışızdır.
  12. Bu ateş onları uzak bir mesafeden görünce onun müthiş kaynamasını ve uğultusunu işitirler.
  13. Elleri boyunlarına bağlanmış, çatılmış olarak cehennemin daracık bir yerine atıldıkları zaman orada, yok olup gitmeyi isterler
  14. (Kendilerine) “Bugün bir kere yok olmayı istemeyin, birçok kere yok olmayı isteyin!” (denir.)
  15. De ki: “Bu mu daha hayırlıdır, yoksa Allah’a karşı gelmekten sakınanlara va’dedilen ebedîlik cenneti mi?” Orası onlar için bir mükâfat ve varılacak bir yerdir.
  16. Ebedî olarak kalacakları orada onlar için diledikleri her şey vardır. Bu, Rabbinin uhdesine aldığı, (yerine getirilmesi) istenen bir va’didir.
  17. Rabbinin, onları ve Allah’ı bırakıp da taptıkları şeyleri bir araya getireceği ve (taptıklarına), “Siz mi saptırdınız benim şu kullarımı, yoksa onlar kendileri mi yoldan saptılar” diyeceği günü hatırla.
  18. Onlar, “Seni eksikliklerden uzak tutarız. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helâke giden bir toplum oldular” derler.
  19. (İlâh edindikleriniz) söyledikleriniz konusunda sizi yalancı çıkardılar. Artık kendinizden azabı savmaya gücünüz yetmeyecek ve kendinize yardım da edemeyeceksiniz. Sizden kim de zulüm ve haksızlık ederse, ona büyük bir azap tattırırız.
  20. Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, çarşıda pazarda gezerlerdi. (Ey insanlar!) Sizi birbiriniz için imtihan aracı kıldık. (Bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin, hakkıyla görendir.
  21. Bize kavuşacaklarını ummayanlar, “Bize melekler indirilseydi, yahut Rabbimizi görseydik ya!” dediler. Andolsun, onlar kendi benliklerinde büyüklük tasladılar ve büyük bir taşkınlık gösterdiler.
  22. Fakat melekleri görecekleri gün, işte o gün suçlulara hiçbir müjde yoktur. “Eyvah! Biz Allah’ın rahmetinden tamamen uzaklaştırılmışız” diyecekler.
  23. Onların yaptıkları bütün amellerine yöneldik ve onları dağılmış zerreciklere çevirdik.
  24. O gün cennetliklerin kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer daha güzeldir.
  25. O gün gök bulutlarla yarılıp parçalanacak ve melekler bölük bölük indirilecektir.
  26. O gün gerçek hükümranlık Rahmân’ındır ve kâfirlere zorlu bir gün olacaktır.
  27. O gün zalim kimse, (çaresizlik içinde) ellerini ısırıp şöyle diyecektir: “Ne olurdu ben de peygamberle beraber aynı yolu tutsaydım!”
  28. “Yazıklar olsun bana, keşke falanı dost edinmeseydim!”
  29. “Andolsun, Kur’an bana geldikten sonra beni ondan o saptırdı. Zaten şeytan insanı yardımcısız bırakıverir.”
  30. Peygamber, “Ey Rabbim! Kavmim şu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi” dedi.
  31. Biz, işte böyle, her peygamber için suçlulardan bir düşman yarattık. Yol gösterici ve yardım edici olarak Rabbin yeter.
  32. İnkâr edenler, “Kur’an ona bir defada toptan indirilseydi ya!” dediler. Biz, Kur’an’la senin kalbini pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır okuduk.
  33. Onlar sana hiçbir misal getirmezler ki (buna karşılık) sana gerçeği ve en güzel açıklamayı getirmiş olmayalım.
  34. Yüzüstü cehenneme sürüklenecek olanlar var ya; işte onlar konumları itibariyle daha kötü, tuttukları yol itibariyle daha sapıktırlar.
  35. Andolsun, Biz, Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) verdik ve kardeşi Hârûn’u da ona yardımcı kıldık.
  36. Onlara, “Âyetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin” dedik. Nihayet o kavmi yerle bir ettik.
  37. Nûh kavmini de, Peygamberleri yalanladıkları vakit suda boğduk. Onları insanlara bir ibret yaptık ve zalimlere elem dolu bir azap hazırladık.
  38. Âd ve Semûd kavimlerini, Ress halkını ve bunların arasında pek çok nesilleri de helâk ettik.
  39. Bunların her birine misaller getirdik, (öğüt almadıkları için) hepsini kırıp geçirdik.
  40. Andolsun, senin kavmin, belâ yağmuruna tutularak yok edilen kente uğramışlardır. Yoksa onu görmüyorlar mıydı (ki ibret almadılar)? Hayır! (Görüyorlardı fakat) tekrar dirilmeyi ummuyorlardı.
  41. (41-42) Onlar seni görünce ancak eğlenceye alırlar. “Allah’ın peygamber olarak gönderdiği adam bu mu? Biz, ilâhlarımıza sımsıkı sarılmasaydık neredeyse bizi ilâhlarımızdan uzaklaştıracaktı” (derler.) Onlar yakında azabı gördükleri zaman, yolca kimin daha sapık olduğunu görecekler.
  42. (41-42) Onlar seni görünce ancak eğlenceye alırlar. “Allah’ın peygamber olarak gönderdiği adam bu mu? Biz, ilâhlarımıza sımsıkı sarılmasaydık neredeyse bizi ilâhlarımızdan uzaklaştıracaktı” (derler.) Onlar yakında azabı gördükleri zaman, yolca kimin daha sapık olduğunu görecekler.
  43. Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilâh edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?
  44. Yoksa sen onların çoğunun (söz) dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, belki yolca onlardan daha da şaşkındırlar.
  45. Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. Sonra biz güneşi gölgeye delil kıldık.
  46. Sonra onu kendimize yavaş yavaş çektik.
  47. O, geceyi size bir örtü, uykuyu istirahat zamanı ve gündüzü de hareket ve çalışma vakti yapandır.
  48. (48-49) O, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderendir. Ölü toprağı canlandıralım, yarattıklarımızdan birçok hayvanları ve insanları sulayalım diye gökten tertemiz bir su indirdik.
  49. (48-49) O, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci olarak gönderendir. Ölü toprağı canlandıralım, yarattıklarımızdan birçok hayvanları ve insanları sulayalım diye gökten tertemiz bir su indirdik.
  50. Andolsun, biz bunu insanlar arasında, düşünüp ibret alsınlar diye tekrar tekrar açıkladık. Fakat insanların çoğu nankörlükte direttiler.
  51. Dileseydik her memlekete bir uyarıcı gönderirdik.
  52. Öyle ise kâfirlere itaat etme, onlara karşı bu Kur’an’la büyük bir mücadele ver.
  53. O, birinin suyu lezzetli ve tatlı, diğerininki tuzlu ve acı olan iki denizi salıverip aralarına da görünmez bir perde ve karışmalarını önleyici bir engel koyandır.
  54. O, sudan bir insan yaratıp ondan soy sop ve hısımlık meydana getirendir. Rabbin, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
  55. Onlar, Allah’ı bırakıp, kendilerine ne faydası ne de zararı dokunan şeylere kulluk ederler. Kâfir, Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır.
  56. Biz, seni ancak bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik.
  57. De ki: “Ben buna karşılık sizden dileyen kimsenin, Rabbine giden yolu tutmasından başka herhangi bir ücret istemiyorum.”
  58. Sen, o ölümsüz ve daima diri olana (Allah’a) tevekkül et. O’nu her türlü övgüyle yücelterek tesbih et. Kullarının günahlarından hakkıyla haberdar olarak O yeter!
  59. Gökleri ve yeryüzünü ve ikisi arasındakileri altı gün içinde (altı evrede) yaratan, sonra da Arş’a kurulan Rahmân’dır. Sen bunu haberdar olana sor!
  60. Onlara, “Rahmân’a secdeye kapanın denildiğinde “Rahmân da nedir? Senin bize emrettiğine mi secde edeceğiz?” derler ve bu onların nefretini artırır.
  61. Göğe burçlar yerleştiren, orada bir ışık kaynağı (güneş) ve aydınlatıcı bir ay yaratanın şanı çok yücedir.
  62. O, öğüt almak isteyen ve çok şükredici olmayı dileyen kimseler için geceyi ve gündüzü birbiri ardınca getirendir.
  63. Rahmân’ın kulları, yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürüyen kimselerdir. Cahiller onlara laf attıkları zaman, “selâm!” der (geçer)ler.
  64. Onlar, Rabblerine secde ederek ve kıyamda durarak geceleyenlerdir.
  65. Onlar, şöyle diyenlerdir: “Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helâktir!”
  66. “Şüphesiz, ne kötü bir durak ve ne kötü bir konaktır orası.”
  67. Onlar, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik edenlerdir. Onların harcamaları, bu ikisi arası dengeli bir harcamadır.
  68. Onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha kulluk etmeyen, haksız yere, Allah’ın haram kıldığı cana kıymayan ve zina etmeyen kimselerdir. Kim bunları yaparsa ağır azaba uğrar.
  69. Kıyamet günü onun azabı kat kat artırılır ve horlanmış olarak orada ebedî kalır.
  70. Ancak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
  71. Kim de tövbe eder ve salih amel işlerse işte o, Allah’a, tövbesi kabul edilmiş olarak döner.
  72. Onlar, yalana şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir.
  73. Onlar, kendilerine Rabblerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, onlara kör ve sağır kesilmezler.
  74. Onlar, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” diyenlerdir.
  75. İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin yüksek makamlarıyla mükâfatlandırılacaklar ve orada esenlik dileği ve selâmla karşılanacaklardır.
  76. Orada ebedî kalırlar. Orası ne güzel bir durak ve ne güzel bir konaktır!
  77. (Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! Siz yalanladınız. Öyle ise azap yakanızı bırakmayacak.”
Yazar: Diyanet - Diyanet 2
  1. (1-2) Âlemlere uyarıcı olsun diye kulu Muhammed´e Furkan´ı indiren, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan, hiç çocuk edinmeyen, mülkünde ortağı bulunmayan, her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir.
  2. (1-2) Âlemlere uyarıcı olsun diye kulu Muhammed´e Furkan´ı indiren, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisine ait olan, hiç çocuk edinmeyen, mülkünde ortağı bulunmayan, her şeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mukadderatını tayin eden Allah, yüceler yücesidir.
  3. (Kâfirler) O´nu (Allah´ı) bırakıp, hiçbir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine bile ne zarar ne de fayda verebilen, öldürmeye, hayat vermeye ve ölüleri yeniden diriltip kabirden çıkarmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.
  4. İnkâr edenler: Bu (Kur´an), olsa olsa onun (Muhammed´in) uydurduğu bir yalandır. Başka bir zümre de bu hususta kendisine yardım etmiştir, dediler. Böylece onlar hiç şüphesiz haksızlığa ve iftiraya başvurmuşlardır.
  5. Yine onlar dediler ki: (Bu âyetler), onun, başkasına yazdırıp da kendisine sabah akşam okunmakta olan, öncekilere ait masallardır.
  6. (Resûlüm!) De ki: Onu göklerde ve yerdeki gizlilikleri bilen Allah indirdi. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.
  7. Onlar (bir de) şöyle dediler: Bu ne biçim peygamber; (bizler gibi) yemek yiyor, çarşılarda dolaşıyor! Ona bir melek indirilmeli, kendisiyle birlikte o da uyarıcı olmalıydı!
  8. Yahut kendisine bir hazine verilmeli veya içinden yeyip (meşakkatsizce geçimini sağlayacağı) bir bahçesi olmalıydı. (Ayrıca) o zalimler (müminlere): Siz, ancak büyüye tutulmuş bir adama uymaktasınız! dediler.
  9. (Resûlüm!) Senin hakkında bak ne biçim temsiller getirdiler! Artık onlar sapmışlardır ve (hidayete) hiçbir yol da bulamazlar.
  10. Dilerse sana bunlardan daha iyisini, altlarından ırmaklar akan cennetleri verecek ve sana saraylar ihsan edecek olan Allah´ın şanı yücedir.
  11. Onlar üstelik kıyameti de yalan saydılar. Biz ise, kıyameti inkâr edenler için alevli bir ateş hazırladık.
  12. Cehennem ateşi uzak bir mesafeden kendilerini görünce, onun öfkelenişini (müthiş kaynamasını) ve uğultusunu işitirler.
  13. Elleri boyunlarına bağlı olarak onun (cehennemin) dar bir yerine atıldıkları zaman, oracıkta yok oluvermeyi isterler.
  14. (Onlara şöyle denir:) Bugün (yalnız) bir defa yok olmayı istemeyin; aksine birçok defalar yok olmayı isteyin!
  15. De ki: Bu mu daha iyi, yoksa takvâ sahiplerine vâdedilen ebedilik cenneti mi? Orası, onlar için bir mükâfat ve (huzura kavuşacakları) bir varış yeridir.
  16. Onlar için orada ebedî kalmak üzere diledikleri her şey vardır. İşte bu, Rabbinin üzerine (aldığı ve yerine getirilmesi) istenen bir vaaddir.
  17. O gün Rabbin onları ve Allah´tan başka taptıkları şeyleri toplar da, der ki: Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?
  18. Onlar: Seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimet verdin ki, sonunda (seni) anmayı unuttular ve helâki hak eden bir kavim oldular, derler.
  19. (Bunun üzerine ötekilere hitaben şöyle denir:) İşte (taptıklarınız), söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar. Artık ne (azabınızı) geri çevirebilir, ne de bir yardım temin edebilirsiniz. İçinizden zulmedenlere büyük bir azap tattıracağız!
  20. (Resûlüm!) Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de hiç şüphesiz yemek yerler, çarşılarda dolaşırlardı. (Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan (vesilesi) kıldık; (bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir.
  21. Bizimle karşılaşmayı (bir gün huzurumuza geleceklerini) ummayanlar: Bize ya melekler indirilmeliydi ya da Rabbimizi görmeliydik, dediler. Andolsun ki onlar kendileri hakkında kibire kapılmışlar ve azgınlıkta pek ileri gitmişlerdir.
  22. (Fakat) melekleri görecekleri gün, günahkârlara o gün hiçbir sevinç haberi yoktur ve: (Size, sevinmek) yasaktır, yasak! diyeceklerdir.
  23. Onların yaptıkları her bir (iyi) işi ele alırız, onu saçılmış zerreler haline getiririz (değersiz kılarız).
  24. O gün cennetliklerin kalacakları yer çok huzurlu ve dinlenecekleri yer pek güzeldir.
  25. O gün gökyüzü beyaz bulutlar ile yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir.
  26. İşte o gün, gerçek mülk (hükümranlık) çok merhametli olan Allah´ındır. Kâfirler için de pek çetin bir gündür o.
  27. O gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der: Keşke o peygamberle birlikte bir yol tutsaydım!
  28. Yazık bana! Keşke falancayı (bâtıl yolcusunu) dost edinmeseydim!
  29. Çünkü zikir (Kur´an) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yüzüstü bırakıp rezil rüsvay eder.
  30. Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmim bu Kur´an´ı büsbütün terkettiler.
  31. (Resûlüm!) İşte biz böylece her peygamber için suçlulardan düşmanlar peydâ ettik. Hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
  32. İnkâr edenler: Kur´an ona bir defada topluca indirilmeli değil miydi? dediler. Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle yaptık (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.
  33. Onların sana getirdikleri hiçbir temsil yoktur ki, (onun karşılığında) sana doğrusunu ve daha açığını getirmeyelim.
  34. Yüzükoyun cehenneme (sürülüp) toplanacak olanlar; işte onlar, yerleri en kötü, yolları en sapık olanlardır.
  35. Andolsun biz Musa´ya Kitab´ı verdik, kardeşi Harun´u da ona yardımcı yaptık.
  36. «Âyetlerimizi yalan sayan kavme gidin» dedik. Sonunda, (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ediverdik.
  37. Nuh kavmine gelince, peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde onları, suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap hazırladık.
  38. Âd´ı, Semûd´u, Ress halkını ve bunlar arasında daha birçok nesilleri de (inkârcılıklarından ötürü helâk ettik).
  39. Onların her birine (uymaları için) misaller getirdik; (ama öğüt almadıkları için) hepsini kırdık geçirdik.
  40. (Resûlüm!) Andolsun (bu Mekkeli putperestler), belâ ve felâket yağmuruna tutulmuş olan o beldeye uğramışlardır. Peki onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar.
  41. Seni gördükleri zaman: «Bu mu Allah´ın peygamber olarak gönderdiği!» diyerek hep seni alaya alıyorlar.
  42. «Şayet tanrılarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, gerçekten bizi neredeyse tanrılarımızdan saptıracaktı» diyorlar. Azabı gördükleri zaman, asıl kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler!
  43. Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü? Sen (Resûlüm!) ona koruyucu olabilir misin?
  44. Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten (söz) dinleyeceğini yahut düşüneceğini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hatta onlar yolca daha da sapıktırlar.
  45. Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmedin mi? Eğer dileseydi, onu elbet hareketsiz kılardı. Sonra biz güneşi, ona delil kıldık.
  46. Sonra onu (uzayan gölgeyi) yavaş yavaş kendimize çektik (kısalttık).
  47. Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü de dağılıp çalışma (zamanı) yapan, O´dur.
  48. (48-49) Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O´dur. Biz, ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanlara ve nice insanlara su vermek için gökten tertemiz su indirdik.
  49. (48-49) Rüzgârları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen O´dur. Biz, ölü toprağa can vermek, yarattığımız nice hayvanlara ve nice insanlara su vermek için gökten tertemiz su indirdik.
  50. Andolsun bunu, insanların öğüt almaları için, aralarında çeşitli şekillerde anlatmışızdır; ama insanların çoğu ille nankörlük edip diretmiştir.
  51. (Resûlüm!) Şayet dileseydik, elbet her ülkeye bir uyarıcı (peygamber) gönderirdik.
  52. (Fakat evrensel uyarıcılık görevini sana verdik.) O halde, kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur´an ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver!
  53. Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir sınır koyan O´dur.
  54. Sudan (meniden) bir insan yaratıp onu nesep ve sıhriyet (kan ve evlilik bağından doğan) yakınlığa dönüştüren O´dur. Rabbinin her şeye gücü yeter.
  55. (Böyle iken inkârcılar) Allah´ı bırakıp kendilerine ne fayda ne de zarar verebilen şeylere kulluk ediyorlar. İnkârcı da Rabbine karşı uğraşıp durmaktadır.
  56. (Resûlüm!) Biz seni ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
  57. De ki: Buna karşılık, sizden, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanız) dışında herhangi bir ücret istemiyorum.
  58. Ölümsüz ve daima diri olan Allah´a güvenip dayan. O´nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarını O´nun bilmesi yeter.
  59. Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş´a istivâ eden (ona hükmeden) Rahmân´dır. Bunu bir bilene sor.
  60. Onlara: Rahmân´a secde edin! denildiği zaman: «Rahmân da neymiş! Bize emrettiğin şeye secde eder miyiz hiç!» derler ve bu emir onların nefretini arttırır.
  61. Gökte burçları var eden, onların içinde bir çerağ (güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir.
  62. İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren de O´dur.
  63. Rahmân´ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) «Selam!» derler (geçerler);
  64. Gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyam durarak geçirirler.
  65. Ve şöyle derler: Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden sav. Doğrusu onun azabı gelip geçici değil, devamlıdır.
  66. Orası cidden ne kötü bir yerleşme ve ikamet yeridir!
  67. (O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.
  68. Yine onlar ki, Allah ile beraber (tuttukları) başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah´ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan, günahı(nın cezasını) bulur;
  69. Kıyamet günü azabı kat kat arttırılır ve onda (azapta) alçaltılmış olarak devamlı kalır.
  70. Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başkadır; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.
  71. Kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah´a döner.
  72. (O kullar), yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile (oradan) geçip giderler.
  73. Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar;
  74. (Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl! derler.
  75. İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı verilecek, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır.
  76. Orada ebedî kalacaklardır. Orası ne güzel bir yerleşme ve ikamet yeridir.
  77. (Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar! Size Resûl´ün bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; onun için azap yakanızı bırakmayacaktır!
Yazar: Elmalılı Hamdi Yazır - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Furkan´ı alemlere bir uyarıcı olsun diye, kuluna indiren (Allah) ne yücedir!
  2. O, göklerin ve yerin hakimiyeti kendisinin olandır, hiçbir oğul edinmemiştir ve mülkünde hiçbir ortağı da yoktur; herşeyi yaratmış ve herbirini bir takdir ile belirleyip hepsinin mukadderatını hazırlamıştır.
  3. Böyle iken O´ndan başka bir takım tanrılar edindiler ki, hiçbir şey yaratamazlar, bilakis kendileri yaratılıp duruyorlar; kendilerine ne bir zarar, ne de bir yarar verme gücüne sahiptirler; ne öldürmeye, ne de öldükten sonra diriltmeye güçleri yeter.
  4. Küfredenler: «Bu yalnızca onun uydurduğu bir iftiradır, ona başka bir topluluk da yardım da bulunmuştur bu hususta.» dediler. Bunlar, gerçekten haksızlık ve iftiraya saptılar.
  5. Yine dediler ki: «Bu eskilerin masallarıdır, onları yazdırtmış da akşam sabah onlar kendisine okunuyor.»
  6. De ki: «Onu göklerdeki ve yerdeki sırrı bilen indirdi. Gerçekten O, çok bağışlayandır, merhamet edendir.»
  7. Bir de: «Bu nasıl peygamberdir ki, yemek yiyor ve çarşılarda dolaşıyor? Ona bir melek indirilip de beraberinde bir yaver, bir savulcu olsa ya?
  8. Veya ona bir hazine bırakılsa ya da onun güzel bir bahçesi olsa da ondan yese ya!» dediler. Yine o zalimler: «Siz, yalnız büyülenmiş bir adama tabi oluyorsunuz!» dediler.
  9. Bak, senin hakkında ne kıyaslar, ne temsiller yaptılar da çıkmaza saptılar, artık hiçbir yol bulamazlar.
  10. Öyle yücedir O ki, dilerse sana ondan daha hayırlısını verir; altından ırmaklar akan cennetler verir ve sana köşkler de yapar!
  11. Fakat onlar kıyameti yalanladılar ve Biz de o kıyamete yalan diyenlere çılgın bir ateş hazırladık.
  12. O ateş onları uzak bir yerden gördüğü zaman, ona özgü bir hışımlanma ve uğultu duyarlar.
  13. Ve çatılıp çatılıp onun dar bir yerine atıldıkları zaman, orada «yetiş ey helak (bizi kurtar)» diye helake haykırırlar!
  14. Bugün bir helaka haykırmayın, çok helaka haykırın!
  15. De ki: «O mu daha hayırlı, yoksa takva sahiplerine va´dolunan sonsuzluk cenneti mi?» O, kendilerine bir mükafat ve varacakları yer olarak hazırlanmıştır.
  16. Onlara orada bütün istedikleri vardır, hem de orada sonsuza dek kalacaklardır. Bu, Rabbinin üzerinde yerine getirilmesi istenecek bir vaaddir.
  17. Hele onları ve Allah´tan başka taptıkları şeyleri bir araya toplayıp: «Siz mi saptırdınız kullarımı, yoksa kendileri mi yoldan saptılar?» diyeceği gün,
  18. onlar: «Seni tenzih ederiz, Senden başka dostlar edinmemiz bize yakışmazdı; fakat Sen, onları ve atalarını zevke daldırdın ki, zikri(ni) unuttular ve helaka giden bir topluluk oldular!» diyeceklerdir.
  19. Demek ki, sizi sözünüzde yalancı çıkarmışlardır. Artık ne azabı savmaya, ne de bir yardıma çare bulamayacaksınız ve içinizden her kim zulmederse ona büyük bir azap tattıracağız!
  20. Biz, senden önce de peygamberleri başka türlü göndermedik, kuşkusuz onlar da yemek yiyorlar ve çarşılarda yürüyorlardı. Bir de kiminizi kiminize bir imtihan aracı yaptık ki, bakalım sabredecek misiniz? Rabbin, herşeyi hakkıyla görendir.
  21. Bununla beraber karşımıza çıkacaklarını ümit etmeyenler: «O melekler üzerimize indirilse yahut Rabbimizi görsek ya.» dediler. Andolsun ki, onlar kendilerini büyük gördüler, büyük azgınlık ettiler.
  22. Melekleri görecekleri gün, suçlulara o günde hiçbir sevinç haberi yoktur. Ve «Yasak yasak!» diyeceklerdir.
  23. Varmışız onların yaptığı her işi, etrafa saçılmış zerrelere çevirmişizdir.
  24. O gün cennetliklerin kaldıkları yer çok iyi, dinlendikleri yer pek güzeldir.
  25. Göğün bulutlar ile yarılacağı meleklerin de bölük bölük indirildiği gün;
  26. hükümranlık o gün, elbette Rahman´ındır; kafirler için ise çok zorluklu bir gün olur.
  27. O gün zalim kimse ellerini ısıracak ve şöyle diyecek: «Eyvah! Keşke peygamberin maiyyetinde bir yol tutsaydım!
  28. Eyvah! Keşke falancayı dost edinmeseydin!
  29. Bana geldikten sonra Kur´an, vallahi o beni saptırdı.» Öyle ya şeytan insanı yapayalnız, yardımsız bırakır.
  30. Peygamber de dedi ki: «Ey Rabbim, kavmim bu Kur´an´ı bir kenara itip bıraktılar»
  31. Ve işte Biz böyle her peygamber için suçlulardan bir düşman yapmışızdır. Fakat yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
  32. Yine o inkar edenler dediler ki: «O Kur´an ona hep birden indirilseydi ya!» Biz onu kalbine iyi yerleştirmek için böyle indirdik ve onu mükemmel bir okuyuşla ağır ağır okuduk.
  33. Hem onlar sana karşı herhangi bir mesel ile gelmezler ki, Biz sana (ona karşılık) gerçeği ve en güzel yorumu getirmiş olmayalım.
  34. O yüzleri üstü cehenneme toplanacaklar, yerleri en kötü, yolları en sapık olanlardır.
  35. Andolsun ki, Musa´ya Kitab´ı verdik, kardeşi Harun´u da yardımcısı yaptık.
  36. Haydi ayetlerimizi yalan diyen o kavme gidin! dedik; sonunda o kavmi yerle bir ederek helak ettik.
  37. Nuh kavmini de, peygamberleri inkar ettiklerinde, suda boğduk ve kendilerini insanlara bir ibret yaptık. Zalimlere de acı bir azap hazırladık.
  38. Ad´ı, Semüd´u, Ress halkını ve bunlar arasında (gelip geçen) birçok nesilleri de (helak ettik).
  39. Ki onların her birine öğüt olarak örnekler vermiştik; (sonunda) her birini mahv ve perişan ettik de ettik.
  40. Andolsun ki, o afet yağmuruna tutulan memlekete de vardılar. Artık onu da görüyor değiller mi? Doğrusu yeniden dirilmeyi ümit etmiyorlar, uyanmak istemiyorlardı.
  41. Seni gördükleri zaman da, sadece alaya alıyorlar: «Bu mu Allah´ın peygamber olarak gönderdiği?» diyorlar.
  42. Sahi be! Az kalsın bizi tanrılarımızdan saptıracaktı, onlara tapmakta direnmemiş olsaydık! diyorlar. Fakat ileride azabı görecekleri gün kimin yolunun daha sapık olduğunu bilecekler.
  43. Gördün mü o tanrısını canının istediği edineni? Artık ona sen mi vekil olacaksın?
  44. Yoksa sen onların çoğunun işittiklerini veya kavradıklarını mı sanıyorsun? Onlar sırf hayvan gibi, hatta gidişçe daha sapkındırlar.
  45. Rabbinin gölgeyi nasıl uzatmakta olduğunu görmedin mi? Dileseydi elbette onu hareketsiz de kılardı. Sonra Biz güneşi ona nasıl delil kılmışız?
  46. Sonra da tutup onu azar azar nasıl kendimize almaktayız.
  47. Size geceyi geygi (örtü), uykuyu dinlenme, gündüzü de yeni bir hayat kılan O´dur.
  48. Yine O, rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak göndermekte ve Biz, gökten tertemiz bir su indirmekteyiz ki,
  49. bununla ölü bir beldeyi diriltelim ve yarattığımız nice hayvan sürülerini ve bir çok insan kümelerini sulayalım.
  50. Andolsun ki onu aralarında, düşünsünler ve ibret alsınlar diye evirip çevirmekteyiz. Yine de insanların çoğu dayatmakta ve nankörlükten başkasına yanaşmamaktadır.
  51. Dileseydik elbette her köye bir uyarıcı gönderirdik.
  52. Madem ki, yalnız seni gönderdik. O halde kafirlere uyma ve bununla (Kur´an ile) onlara cihad et, büyük cihad!
  53. İki denizi birbirine salıveren O´dur. Şu tatlı, yürek tazeler, şu da tuzlu, çorak; aralarına da bir berzah (dil) ve bir hicri mehcür (kıstak) koymuştur.
  54. Sudan bir insan yaratıp da ona bir soy ve hısımlık getiren O´dur. Rabbinin her şeye gücü yeter.
  55. Böyle iken onlar Allah´ı bırakıp kendilerine ne fayda, ne zarar veremeyecek şeylere tapıyorlar; kafir ise Rabbine karşı uğraşıp duruyor.
  56. Halbuki seni ancak bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik
  57. De ki: «Ben, buna karşı sizden bir ücret değil, ancak Rabbine doğru bir yol tutmak isteyen kimseler (olmanızı) istiyorum.»
  58. Sen ölmeyecek olan diriye güven de O´nu hamd ile tesbih et! Kullarının günahlarına O´nun haberdar olması yeter.
  59. O ki, gökleri, yeri ve aralarındakileri altı günde yarattı; sonra Arş üzerine hükümranlığını kurdu; O Rahmandır; hadi ne dileyeceksen O herşeyi bilenden dile!
  60. Ama onlara «Rahma´na secde edin!» denildiği zaman, «Rahman da neymiş?» Bize emrediyorsun diye secde mi ederiz?» dediler; ve bu daha ziyade vahşetlerini artırdı.
  61. Ne kutlu, ne yücedir, O ki gökte burçlar yaptı, içlerinde bir kandil, bir de nurlu bir ay astı!
  62. Yine O, düşünmek veya şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getirdi.
  63. Ve Rahman´ın kulları; O kimseler ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahiller kendilerine laf attıkları zaman «Selametle!» derler;
  64. ve onlar ki, Rablerine secdeler, kıyamlar ederek yatarlar.
  65. Ve onlar ki: «Ey Rabbimiz, cehennem azabını bizden sav(uştur)! Gerçekten onun azabı defedilemez bir beladır.
  66. Gerçekten o ne kötü durulacak bir yer; ne kötü bir ikametgah!» derler.
  67. Ve onlar ki, harcadıkları vakit israf etmezler, pintilik de yapmazlar; ikisi arasında dengeli giderler.
  68. Ve onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya dua etmezler; Allah´ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina da etmezler; kim bunları yaparsa ağır bir cezaya çarpılır.
  69. Kıyamet günü azabı katlanır ve orada ebediyyen hor ve hakir olarak kalır;
  70. ancak tevbe ve iman edip, iyi amel işleyenler başka; çünkü bunların kötülüklerini Allah iyiliklere çevirir. Ve Allah çok bağışlayan ve merhamet edendir.
  71. Ve her kim tevbe edip iyi davranışta bulunursa, muhakkak o tevbesi kabul edilmiş olarak Allah´a döner.
  72. Ve onlar ki, yalana şahitlik etmezler, anlamsız, boş bir şeye rastladıkları zaman vakar içinde geçer (gider)ler.
  73. Ve onlar ki Rablerinin ayetleri hatırlatılınca, kör ve sağır üstüne yıkılıp yatmazlar.
  74. Ve onlar ki: «Ey Rabbimiz, lütfunla bizlere eşlerimizden, çocuklarımızdan göz aydınlıkları ihsan buyur ve bizi takva sahiplerine önder kıl!» derler.
  75. İşte hep bunlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı ile mükafatlandırılacaklar; orada sağlık ve selam ile karşılanacaklar.
  76. Orada ebedi kalacaklar; ne güzel durulacak bir yer, ne güzel bir makam!
  77. De ki: «Duanız olmasa Rabbim size ne kıymet verir?» Demek ki, yalanladılar! O halde yarın ceza (yakalarına) yapışacak!
Yazar: Elmalılı Hamdi Yazır - Kur'an-ı Kerim ve Meali (Sadeleştirilmiş)
  1. «Tebareke» ne yüce feyyazdır o ki, dünyaları uyarmak üzere kulu Muhammed´e, hakkı batıldan ayırdeden Kur´ân´ı indirdi.
  2. O öyle bir ilâhtır ki, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinindir. O hiç çocuk edinmedi, hükümranlıkta ortağı yoktur. O, her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyerek takdir etmiştir.
  3. Kâfirler, O´nu bırakıp bir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.
  4. İnkâr edenler: «Bu Kur´ân Muhammed´in uydurmasıdır, ona başka bir topluluk yardım etmiştir» diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular.
  5. «Kur´ân öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırmış da sabah akşam kendisine okunmaktadır» dediler.
  6. Ey Muhammed! De ki: «Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, merhamet edendir.»
  7. Şöyle dediler: «Bu ne biçim peygamber ki, yemek yer, sokaklarda gezer? Ona, beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya!»
  8. «Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya!» Bu zalimler, inananlara «Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz» dediler.
  9. Ey Muhammed! sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar.
  10. Öyle yücedir O ki, dilerse sana ondan daha iyisini, altından ırmaklar akan cennetler verir, sana köşkler de yapar.
  11. Fakat onlar o saati (kıyameti) de yalanladılar. Biz ise o saati yalanlayanlara çılgın alevli bir ateş hazırladık.
  12. Ki, cehennem ateşi uzak bir mesafeden kendilerine görününce, onun bir hışımlanmasını (kaynamasını) ve uğultusunu işitirler.
  13. Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıkları zaman da, oracıkta yok olmayı isterler.
  14. (Onlara şöyle denilir) Bu gün bir yok olmayı değil, nice yok olmaları isteyin!
  15. De ki: Bu mu daha iyi, yoksa takva sahiplerine vaad olunan ebedilik cenneti mi? Çünkü orası, onlar için bir mükafattır ve bir varış yeridir.
  16. Onlar için orada ne isterlerse var, hem orada ebedî kalacaklar. Çünkü bu Rabbinden yerine getirilmesi istenen bir vaaddir.
  17. Hele o gün Rabbin onları Allah´tan başka taptıkları şeylerle toplar da, der ki: «Siz mi saptırdınız şu kullarımı, yoksa kendileri mi yolu kaybettiler?»
  18. Onlar: «Sübhansın seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da senden başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat sen onlara ve atalarına o kadar nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir kavim oldular.» derler.
  19. (Bunun üzerine ötekilere hitaben şöyle denilir.) İşte (taptıklarınız) sizi söylediklerinizde yalancı çıkardılar. Artık ne (azabınızı) geri çevirebilir, ne de bir yardıma çare bulabilirsiniz ve içinizden kim zulmederse, ona büyük bir azab tattıracağız.
  20. (Resulüm!) Biz senden evvel de peygamberleri başka türlü göndermedik. Şüphesiz onlar hem yemek yiyorlar, hem çarşılarda geziyorlardı (sokaklarda yürüyorlardı). Sizin bir kısmınızı bir diğerine fitne (imtihan sebebi) kılmışızdır ki, bakalım sabredecek misiniz? Zira Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir.
  21. Bununla beraber, bize kavuşmayı ummayanlar «Bize ya melekler indirilmeliydi, ya da Rabbimizi görmeliydik» dediler. Andolsun ki, doğrusu nefislerinde kendilerini büyük gördüler ve büyük azgınlık ettiler.
  22. Melekleri görecekleri gün, işte o gün, günahkarlara hiçbir sevinç haberi yoktur. Ve yasak yasak, diyeceklerdir.
  23. Onların yaptıkları her bir iyi işi dikkate alırız, fakat onu saçılmış zerreler haline getiririz.
  24. O gün cennetliklerin kalacakları yer çok iyi, dinlenecekleri yer pek güzeldir.
  25. O gün gökyüzü beyaz bulutlar halinde yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir.
  26. İşte o gün gerçek hükümranlık, çok merhametli olan Allah´ındır. Kâfirler için ise o, pek çetin bir gündür.
  27. O gün zalim kimse ellerini ısıracak: «Eyvah!» diyecek, «keşke Peygamberin yanında bir yol tutsaydım!»
  28. «Eyvah!» diyecek, «keşke falancayı dost edinmeseydim.
  29. Çünkü zikir (Kur´ân) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı.» Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yapayalnız ve yardımcısız bırakmaktadır.
  30. Peygamber dedi ki: «Ey Rabbim! Kavmim bu Kur´ân´ı terkedilmiş (bir şey yerinde) tuttular.»
  31. (Resulüm!) Ve işte biz böyle her peygamber için günahkarlardan bir düşman yapmışızdır. Bununla beraber hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
  32. Yine o inkâr edenler dediler ki: «O Kur´ân ona, hepsi birden indirilseydi ya!» Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.
  33. Hem onlar sana karşı herhangi bir mesel ile gelmezler ki, biz sana (onun karşılığında) doğrusunu ve tefsirin daha güzelini getirmiş olmayalım.
  34. O yüzleri üstü cehenneme toplanacaklar var ya! işte onlar, yerleri en kötü, yolları en sapık olanlardır.
  35. Andolsun ki Musa´ya kitap verdik, kardeşi Harun´u da ona yardımcı yaptık.
  36. «Haydi âyetlerimizi yalan sayan o kavme gidin» dedik. Sonunda (yola gelmediklerinden) onları yerle bir ettik.
  37. Nuh kavmine gelince, Peygamberleri yalancılıkla itham ettiklerinde, onları suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret yaptık. Biz zalimler için acıklı bir azab hazırlamışızdır.
  38. Ad´ı, Semud´u, Ress halkını ve bunlar arasında daha bir çok nesilleri de (inkârcılıkları yüzünden helak ettik)
  39. Onların herbirine misaller getirdik; (ama ögüt almadıkları için) hepsini kırdık geçirdik.
  40. (Resulüm!) Andolsun ki, (bu Mekke´li putperestler), bela ve fenalık yağmuruna tutulmuş olan beldeye uğramışlardır. Peki onu da görmüyorlar mıydı? Hayır! Onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar.
  41. Seni gördükleri zaman «Bu mu Allah´ın Peygamber olarak gönderdiği?» diye hep seni alaya alıyorlar.
  42. «Şayet tanrılarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, gerçekten de bizi neredeyse tanrılarımızdan saptıracaktı» diyorlar. Azabı gördükleri zaman, kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler!
  43. Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?
  44. Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut akıllanacağını mı sanıyorsun? Gerçekte onlar hayvanlar gibidir, hatta gidişçe daha sapıktırlar.
  45. Rabbinin gölgeyi nasıl uzatmakta olduğunu görmedin mi? Dileseydi onu elbet hareketsiz de kılardı. Sonra biz güneşi, ona (gölgeye) delil kılmışızdır.
  46. Sonra da onu yavaş yavaş kendimize (başka yöne) çekmekteyiz.
  47. Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü yayılıp çalışma (zamanı) yapan O´dur.
  48. Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen ve gökten tertemiz bir su indiren O´dur.
  49. Ki biz (o suyla) ölü toprağa can verelim, yarattığımız nice hayvanlara ve insanlara su sağlayalım, diye.
  50. Andolsun bunu, insanların öğüt almaları için, aralarında çeşit çeşit şekillerde anlatmışızdır; ama insanların çoğu ille nankörlük edip diretmiştir.
  51. (Habibim!) Şayet dileseydik elbette her köye bir uyarıcı (peygamber) gönderirdik.
  52. (Madem ki yalnız seni gönderdik) Öyleyse kâfirlere boyun eğme ve bununla (Kur´ân ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver!
  53. Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir serhat koyan O´dur.
  54. O (hakir) sudan, bir insan yaratıp ona bir neseb bahşeden ve sıhriyet bağı ile akraba yapan O´dur. Rabbinin her şeye gücü yeter.
  55. (Böyle iken inkârcılar) Allah´ı bırakıp kendilerine ne fayda, ne zarar veremeyen şeylere kulluk ediyorlar. İnkârcı olan kimse Rabbine karşı uğraşıp durmaktadır.
  56. (Halbuki) biz seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
  57. De ki: «Ben, buna karşı sizden bir ücret değil, ancak Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanızı) istiyorum.»
  58. Sen, ölümsüz ve daima diri olan Allah´a güvenip dayan. O´nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak O yeter.
  59. Gökleri yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş´a hükmeden Rahmân´dır. Haydi ne dileyeceksen o her şeyden haberdar olan (Rahmân)dan dile.
  60. Onlara «Rahmân´a secde edin» dendiği zaman, «Rahmân da neymiş? Senin bize emrettiğine secde eder miyiz hiç?» derler ve bu emir onların nefretini artırır.
  61. Gökte burçları var eden, onların içinde bir kandil (güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir.
  62. İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O´dur.
  63. O çok merhametli Allah´ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incitmeksizin) «selam» derler (geçerler).
  64. Ve onlar ki, Rablerine secdeler ve kıyamlar ederek yatarlar.
  65. Onlar ki, şöyle derler: Cehennem azabını üzerimizden sav! Doğrusu onun azabı geçici bir şey değildir.
  66. Orası cidden ne kötü bir uğrak, ne kötü bir konaktır.
  67. Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.
  68. Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah´ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın cezasını) bulur.
  69. Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada alçaltılmış olarak temelli kalır.
  70. Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.
  71. Ve her kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah´a döner.
  72. Ve onlar ki, yalan şahitlik etmezler, boş bir şeye rastladıkları zaman vakar ile (oradan) geçip giderler.
  73. Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.
  74. Ve onlar ki: «Ey Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl» derler.
  75. İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamları ile mükafatlandırılacaklar, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır.
  76. Orada ebedî kalacaklar, orası ne güzel bir konak ve ne güzel bir makamdır.
  77. (Resulüm!) De ki: «Rabbim size ne kıymet verir duanız olmasa? (Ey inkârcılar! Size bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; o halde azab yakanızı bırakmayacaktır!
Yazar: Seyyid Kutub - Fizilal-il Kuran
  1. Eğri ile doğruyu birbirinden ayıran Kur´anı, tüm insanları ve cinnleri uyarsın diye kulu Muhammed´e indiren Allah´ın şanı yücedir.
  2. O ki, göklerin ve yerin egemenliği O´nun tekelindedir hiç evlat edinmemiştir; egemenlikte ortağı yoktur; O her şeyi yaratmış ve bir ön tasarıya göre düzenlenmiştir.
  3. Müşrikler Allah´ı bir yana bırakarak hiç bir şey yaratamayan kendileri birer yaratık olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda dokunduramayan; öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltmeye güçleri yetmeyen ilahlar edindiler.
  4. Kafirler «Şu Kur´an, Muhammed´in uydurduğu bir yalandır. Bu uydurma işinde kendisine yardım eden başkaları da vardır» dediler. Onlar gerçekten zulüm işlemişler ve yalan söylemişlerdir.
  5. Yine onlar «Bu Kur´an, eski milletlerin masallarıdır. Muhammed onu adamlarına kopya ettirmiştir ve bu kopyalar sabahları ve akşamları kendisine okunmaktadır» dediler.
  6. Onlara de ki; «Bu Kur´anı, göklerin ve yerin sırlarını bilen Allah indirdi. Hiç kuşkusuz O, affedicidir ve merhametlidir.»
  7. Yine onlar dediler ki; «Bu ne biçim Peygamberdir ki, bizim gibi yemek yiyor ve çarşıda pazarda geziyor? Ona, kendisi ile birlikte uyarma görevi yürüten bir melek indirilseydi ya.»
  8. Ya da kendisine bir hazine verilseydi veya ürünleri ile beslenebileceği bir bahçesi olsaydı. Bu zalimler, müminlere «Sizler, büyülenmiş, akli dengesi bozuk bir adamın peşinden gidiyorsunuz» dediler.
  9. Senin hakkında ne yakışıksız benzetmeler düzdüklerini görüyor musun? Onlar sapmışlardır ve doğru yolu bir türlü bulamıyorlar.
  10. Eğer dilerse sana, onların sözünü ettiklerinden daha iyisini, yani altlarından çeşitli nehirler akan cennetleri verebilen ve senin için köşkler hazırlayabilen Allah´ın şanı yücedir.
  11. Aslında onlar Kıyamet gününü yalanlamışlardır. Biz de Kıyamet gününü yalanlayanlara çılgın alevli bir ateş hazırladık.
  12. Bu ateş onları uzaktan görünce onun uğultusu ve öfkeli solumaları kulaklarına gelir.
  13. Zincirlerle elleri, ayaklarına bağlanmış olarak bu ateşin dar yerine atıldıklarında ise orada «yok olmayı» imdada çağırırlar.
  14. Kendilerine «bugün bir kere yokolmayı değil, bir çok kez yokolmayı imdada çağırınız» diye seslenilir.
  15. De ki; «Bu mu iyidir, yoksa Allah´tan korkanlara vaadedilen, onlar için ödül ve barınak olarak hazırlanan ebedi cennet mi?»
  16. Onlar orada diledikleri her şeyi bulurlar. Orada sürekli kalacaklardır: Bu Rabb´inin gerçekleştirilmesi istenmiş vaadidir.
  17. Rabb´in, müşrikler ile onların Allah´ı bir yana bırakarak taptıkları düzmece ilahlarını biraraya topladığı gün, düzmece ilahlara «Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?» der.
  18. Düzmece ilahlar derler ki; «Sen her türlü noksanlıktan münezzehsin! Senin dışında başka korucular ve dayanaklar edinmek bize yakışacak bir tutum değildir. Fakat sen onlara ve atalarına o kadar bol nimetler verdin ki; sonunda seni anmayı unutarak yok edilmeyi hakeden bir topluluk oldular.»
  19. Bunun üzerine Allah, müşriklere der ki; «İşte düzmece ilahlarınız, sizin sözlerinizi yalanladılar. Artık ne azabımı başınızdan savabilirsiniz ve ne size yardım edecek birini bulabilirsiniz. Aranızdaki zalimlere büyük bir azap taddıracağız.»
  20. Senden önceki gönderdiğim bütün peygamberler de herkes gibi yemek yerler ve çarşıda, pazarda gezerlerdi. Sizleri birbirleriniz aracılığı ile sınavdan geçiriyoruz. Acaba karşılaştığınız sıkıntılara katlanabilecek misiniz diye. Hiç şüphesiz Rabb´in her şeyi görür.
  21. Bizimle karşılaşacaklarını beklemeyenler «bize melekler gönderilmeli değil miydi, ya da doğrudan doğruya Rabb´imizi görmeli değil miydik» dediler. Onlar büyüklük kompleksine kapılarak azgınlıkta son derece ileri gitmişlerdir.
  22. Melekleri görecekleri gün var ya, o gün o günahkarlara müjdeli bir haber verilecek değildir. Melekler onlara «Sizler aftan ve cennetten mahrumsunuz» derler.
  23. Onların yapmış olduklarını ele alarak onları havada uçuşan toza dönüştürürüz.
  24. O gün cennetlikler en iyi yerlerde oturacaklar, en güzel şekilde dinleneceklerdir.
  25. O gün gök parçalanarak beyaz bulut kümelerine dönüşür ve melekler bölük bölük inerler.
  26. Gerçek egemenliğin, Rahman olan Allah´ın tekelinde olacağı o gün kafirler için çetin bir gün olacaktır.
  27. O gün her zalim öfkesinden parmaklarını ısırarak şöyle der; «Keşki Peygamber´in yoldaşı olsaydım.»
  28. Eyvah, keşki falancayı dost edinmeseydim!
  29. Bana Kur´anın mesajı geldikten sonra o beni Allah´ı anmaktan alıkoydu. Zaten şeytan, insanı ayarttıktan sonra yüzüstü bırakır.
  30. Peygamber «Ya Rabbi, soydaşlarım bu Kur´anı boykot ettiler.» dedi.
  31. Ey Muhammed, biz böylece her Peygamberin karşısına azılı günahkar bir düşman çıkardık. Rabb´in senin için yeterli bir yol gösterici ve yardım edicidir.
  32. Kafirler «Kur´an, Muhammed´e bir defada topluca indirilseydi ya» dediler. Oysa biz senin moralini güçlendirmek, azmini pekiştirmek için onu böylesine bölüm bölüm indirdik ve ağır ağır okuduk.
  33. Müşrikler, ne zaman karşısına saçma bir itirazla çıkarlarsa biz sana gerçeği ve en susturucu açıklamayı sunarız.
  34. O yüzüstü süründürülerek cehenneme atılacak olanlar var ya, en kötü yer onların yeri ve en sapık yol onların yoludur.
  35. Andolsun ki, biz Musa´ya Kitabı (Tevratı) gönderdik ve kardeşi Harun´u´ da yanına yardımcı olarak verdik.
  36. Onlara «Ayetlerimizi yalanlayan soydaşlarınızı uyarmaya gidin» dedik. Sonra o toplumu kökten yokettik.
  37. Nuh´un soydaşlarını da yokettik. Onlar peygamberlerini yalanlayınca kendilerini suda boğduk, böylece onları diğer insanların ibret alacakları acı bir örneğe dönüştürdük ve zalimler için acıklı bir azap hazırladık.
  38. Adoğullârını, Semudoğullarını, kuyunun yuttuklarını ve bunlar arasındaki dönemlerde yaşamış bir çok kuşakları da yokettik.
  39. Hepsine bir çok uyarıcı örnekler gösterdik. Sonra da hepsini kökten yokettik.
  40. Ey Muhammed, senin hemşehrilerin, bela yağmuruna tutulmuş olan o kente uğradılar. Acaba orayı görmüyorlar mıydı? Hayır, aslında onlar yeniden dirileceklerini beklemiyorlardı.
  41. Onlar seni her gördüklerinde «Allah, bu adamı mı peygamber olarak gönderdi?» diye mutlaka alaya alırlar.
  42. Eğer biz ilahlarımıza ısrarla bağlılığımızı sürdürmeseydik, az kalsın bu adam bizi onlardan vazgeçirecekti derler. Yakında azabımızı gördüklerinde kimin yolunun sapık olduğunu öğreneceklerdir.
  43. İhtiraslarını ilah edinen kimseyi görüyor musun? Onu doğru yola iletme sorumluluğunu sen mi üstleneceksin?
  44. Yoksa sen onların çoğunun kulaklarının işittiğini ve düşünebildiklerini mi sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler. Hatta hayvanlardan bile daha sapık yoldadırlar.
  45. Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmüyor musun? Eğer dileseydi onu hareketsiz kılardı. Sonra da güneşi onun belirleyici göstergesi yaptık.
  46. Sonra onu yavaş yavaş kısaltarak kendimize çektik.
  47. O, sizin için geceyi örtü, uykuyu dinlenme fırsatı ve gündüzü çevreye dağılıp çalışma zamanı yaptı.
  48. O, rüzgarları rahmetinin öncesinde müjde habercisi olarak gönderdi. Size gökten arı su indirdik.
  49. Amacımız bu su sayesinde ölü bir yöreyi diriltmek, yarattığımız çok sayıda hayvanın ve insanın su ihtiyacını karşılamaktır.
  50. İnsanlar düşünüp ders alsınlar diye biz bu gerçeği onlara çeşitli şekillerde anlattık. Fakat onların çoğu ısrarla nankörlüklerini sürdürdüler.
  51. Eğer dileseydik her şehre ayrı bir uyarıcı gönderirdik.
  52. O halde sakın kafirlerin uzlaşma önerilerini kabul etme; Kur´an´a dayanarak olanca gücünle onlarla mücadele et.
  53. O, birinin suyu tatlı ve içmeye elverişli ve öbürününki acı ve tuzlu olan iki denizi birbirine saldı, fakat bu iki tür suyun birbirine karışmasını önleyen bir engel, aşılmaz bir set koydu.
  54. O sudan insanı yarattı ve bu insandan suyun taşıyıcısı erkek ile akrabalığın sürdürücüsü olan dişiyi meydana çıkardı. Rabbinin gücü herşeye yeter.
  55. Onlar, Allah´ı bir yana bırakarak kendilerine ne fayda ve ne de zarar vermeye güçleri yetmeyen sözde ilahlara taparlar. Her kafir Rabb´inin düşmanlarının destekçisidir.
  56. Ey Muhammed, biz seni sırf müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
  57. Bu duyurma görevim karşılığında sizden herhangi bir ücret istemiyorum. Tek isteğim, dileyenlerinizi Rabb´lerine götüren yola girmeleridir.
  58. Sen ölümsüz, diri olan Rabb´ine güven; onu överek her türlü noksanlıktan tenzih et. Kullarının günahlarından O´nun haberdar olması yeterlidir.
  59. O gökleri, yeryüzünü ve ikisi arasındaki tüm varlıkları altı günde yarattı, sonra Arşa kuruldu. O´nun rahmeti boldur. Onu bir bilene sor.
  60. Onlara «Rahman´a secde edin» denildiğinde «Rahman da ne oluyor? Senin secde etmemizi emrettiğin ilah´a secde eder miyiz hiç?» derler. Bu çağrı nefretlerini daha da arttırır.
  61. Gökteki gezegenlere yörüngeler belirleyen, orada ışık kaynağı olan güneşi ve aydınlık saçan ayı yaratan Allah´ın şanı yücedir.
  62. O, düşünmek ya da şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü birbirine ardışık yapmıştır.
  63. Rahman´ın hâs kulları o kimselerdir ki, onlar yeryüzünde yumuşak adımlar atarak yürürler. Kendini bilmezler onlara sataştıklarında yumuşak sözlerle karşılık verirler.
  64. Onlar geceleri Rabblerine secde ederler ve onun huzurunda ayakta dikilirler.
  65. Onlar derler ki; Ey Rabbimiz, cehennem azabını bizden uzak tut, çünkü cehennemin azabı sürekli bir afettir.
  66. Orası ne fena bir konut ve ne fena bir barınaktır.
  67. Onlar harcamalarında ne savurganca ve ne de eli sıkıca davranmayarak bu iki karşıt kutup arasında ölçülü bir tutum benimserler.
  68. Onlar Allah´ın yanısıra başka bir ilaha yalvarmazlar. Allah´ın yasakladığı cana, sebepsiz yere kıymazlar ve zina etmezler. Bu suçları işleyenler cezalarını görürler.
  69. Kıyamet günü azapları kat kat olur ve horlanmış olarak ebediyyen bu azabın pençesinde kalırlar.
  70. Yalnız tevbe edip iyi ameller işleyenler hariç. Allah, böylelerinin kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah affedicidir ve merhametlidir.
  71. Kim tevbe eder de arkasından iyi amel işlerse o kimse kararlı bir pişmanlıkla Allah´a yönelmiş olur.
  72. Yine onlar yalanın semtine yanaşmazlar. Kötülükler ile karşılaştıklarında yanlarından onurlarına toz kondurmadan geçip giderler.
  73. Onlara Allah´ın ayetleri hatırlatıldığında bu ayetler karşısında kör ve sağır kesilmezler.
  74. Onlar ki: “Rabbimiz, eşlerimiz ve çocuklarımız hususunda gözümüzü aydın kıl, bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder yap.” derler.
  75. İşte onlar sabretmiş olmalarının karşılığı olarak özel cennet odaları ile ödüllendirilirler: Bu odalarda esenlik dilekleri ve selamla karşılanırlar.
  76. Orada sürekli kalacaklardır. Orası ne güzel bir konut ve ne güzel bir barınaktır.
  77. De ki; «Eğer yalvarmanız, kulluğunuz olmasa Rabbim size ne değer versin? Sizler Allah´ın ayetlerini yalanladığınız için azap hiç yakanızı bırakmayacaktır.»
Yazar: Gültekin Onan - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Alemlere uyarıcı olsun diye, kuluna furkanı indiren (Tanrı) ne yücedir.
  2. Göklerin ve yerin mülkü O´nundur; çocuk edinmemiştir. O´na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir.
  3. O´nun dışında, hiç bir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefslerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip yaymaya güçleri yetmeyen bir takım tanrılar edindiler.
  4. Küfredenler dediler ki: "Bu (Kuran) olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır, kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur." Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler.
  5. Ve dediler ki: "Bu, geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır."
  6. De ki: "Onu, göklerde ve yerde gizli olanı bilen (Tanrı) indirmiştir. Doğrusu O, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir."
  7. Dediler ki: "Bu elçiye ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte uyarıcı olacak bir melek indirilmesi gerekmez miydi?"
  8. "Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması veya (ürünlerinden) yemekte olduğu bir bahçesi olması (gerekmez miydi)?" Zulmedenler dedi ki: "Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş birisine (erkeğe) uyuyorsunuz."
  9. Bir bak; senin için nasıl örnekler verdiler de böylece saptılar. Artık onlar hiç bir yol bulamazlar.
  10. Dilediği takdirde, sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar akan cennetler veren ve senin için köşkler kılan (Tanrı) ne yücedir.
  11. Hayır, onlar kıyamet saatini yalanladılar; biz kıyamet saatini yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık.
  12. (Ateş,) Onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar bunun gazablı öfkesini ve uğultusunu işitirler.
  13. Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip çağırırlar.
  14. Bugün bir yok oluşu çağırmayın, bir çok (kere) yok oluşu isteyip çağırın.
  15. De ki: "Bu mu daha hayırlı, yoksa takva sahiplerine vaadedilen ebedi cennet mi? Ki onlar için bir mükafat ve son duraktır."
  16. "İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her istedikleri onlarındır; bu, rabbinin üzerine aldığı, istenen bir vaaddir."
  17. Onları ve Tanrı´dan başka taptıklarını bir araya getirip toplayacağı ve: "Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan saptılar?" diyeceği gün;
  18. Derler ki: "Sen yücesin; senin dışında başka veliler edinmemiz bize yakışmaz, ancak onları ve atalarını sen meta verip yararlandırdın, öyle ki (senin ) zikri(ni) unuttular ve böylece yıkıma uğrayan bir kavim oldular."
  19. "İşte (tanrılarınız) sizin söylediklerinizi yalanladılar; bundan böyle (azabı) ne geri çevirmeye gücünüz yetebilir, ne de bir yardıma. Sizden kim zulmederse, ona büyük bir azab tattırırız."
  20. Senden önce gönderdiklerimizden, gerçekten yemek yiyen ve pazarlarda gezen (elçi)lerden başkasını göndermiş değiliz. Biz, sizin kiminizi kimi için deneme (fitne konusu) yaptık. Sabredecek misiniz? Senin rabbin görendir.
  21. Bize kavuşmayı ummayanlar, dediler ki: "Bize meleklerin indirilmesi ya da rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?" Andolsun, onlar kendi nefslerinde büyüklüğe kapıldılar ve büyük bir azgınlıkla baş kaldırdılar.
  22. Melekleri görecekleri gün, suçlu günahkarlara bir müjde yoktur. Ve o gün (melekler onlara) derler ki: "(Size sevinçli haber) Yasaktır, yasak."
  23. Onların yaptıkları her işin önüne geçtik, böylece onu savurulmuş toz zerreleri kılıverdik.
  24. O gün, cennet halkının kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer çok daha güzeldir.
  25. Göğün bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün;
  26. İşte o gün, gerçek mülk Rahmanındır. Kafirler için oldukça zorlu bir gündür.
  27. O gün, zulmeden, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: "Ah keşke, elçiyle birlikte bir yol edinmiş olsaydım."
  28. "Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim."
  29. "Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kuran´dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı ´yapayalnız ve yardımsız´ bırakandır."
  30. Ve elçi dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kuran´ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar."
  31. İşte böyle; biz, her peygambere suçlu günahkarlardan bir düşman kıldık. Yol gösterici ve yardımcı olarak rabbin yeter.
  32. Küfredenler dediler ki: "Kuran ona tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?" Biz onunla yüreğini (fuadeke) sağlamlaştırıp pekiştirmek için böylece (ayet ayet indirdik) ve onu ´belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup´ okuduk.
  33. Onların sana getirdikleri hiç bir örnek yoktur ki, biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım.
  34. O yüzükoyun cehenneme doğru sürülüp toplanacak olanlar; işte onlar, yer bakımından çok kötü, yol bakımından sapmış olanlardır.
  35. Andolsun, biz Musa´ya kitabı verdik ve onunla birlikte kardeşi Harun´u yardımcı kıldık.
  36. Böylece onlara: "Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin" dedik; sonunda onları (Firavun ve çevresini) kökünden darmadağın ettik.
  37. Nuh´un kavmi de, elçileri yalanladıklarında onları suda boğduk ve insanlar için bir ayet kıldık. Biz zulmedenlere acıklı bir azab hazırladık.
  38. Ad´ı, Semud´u, Ress halkını ve bunlar arasında bir çok nesilleri yok ettik.
  39. Biz (onlardan) her birine örnekler verdik ve her birini darmadağın edip mahvettik.
  40. Andolsun, onlar, üstüne felaket yağmuru yağdırılmış bulunan o ülkeye uğramışlardır; yine de onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilmeyi ummuyorlardı.
  41. Seni gördükleri zaman, seni yalnızca alay konusu edinmektedirler: "Tanrı´nın elçi olarak gönderdiği bu mu?"
  42. "Eğer onlara karşı kararlılık göstermeseydik, neredeyse bizi tanrılarımızdan saptıracaktı." Azabı görecekleri zaman, kim yol bakımından daha sapıkmış öğreneceklerdir.
  43. Kendi istek ve tutkularını (hevasını) tanrı edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?
  44. Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da akleder mi sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı)dırlar.
  45. Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra biz güneşi ona bir delil kılmışızdır.
  46. Sonra da onu tutup kendimize ağır ağır çekmişizdir.
  47. O, geceyi sızin için bir elbise; uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp çalışma (zamanı) kılandır.
  48. Ve kendi rahmetinin önünde rüzgarları müjdeciler olarak gönderen O´dur. Biz, gökten tertemiz su indirdik.
  49. Onunla ölü bir beldeyi (toprağı) canlandırmak ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan bir çoğunu onunla sulamak için.
  50. Andolsun bunu, onların arasında öğüt alıp düşünsünler diye çeşitli biçimlerde açıkladık. Ama insanların çoğu küfredip ayak direttiler.
  51. Eğer dilemış olsaydık her kasabaya bir uyarıcı gönderirdik.
  52. Öyleyse kafirlere itaat etme ve onlara (Kuranla) büyük bir cihad ver.
  53. İki denizi (birbirine) salıp katan O´dur; bu, tatlı, susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını önleyen) bir engel (berzah) ve aşılmayan bir sınır koymuştur.
  54. Ve insanı bir sudan yaratıp onu, neseb ve sihriyyet (sahibi) kılan O´dur. Senin rabbin güç yetirendir.
  55. Tanrı´yı bırakıp kendilerine yarar ve zarar sağlayamayacak şeylere ibadet ediyorlar. Kafirler, (asıl) kendi rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır.
  56. Biz seni yalnızca bir müjde verici ve uyarıp korkutucu olarak gönderdik
  57. De ki: "Ben buna karşılık, rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen (insanlar olmanız) dışında sizden biz ücret istemiyorum."
  58. "Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan (Tanrı)ya tevekkül et ve O´nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O´nun haberdar olması yeter.
  59. O, gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan ve sonra arşa istiva edendir. Rahmandır. Bunu (bundan) haberi olana sor.
  60. Onlara: "Rahmana secde edin" denildiği zaman "Rahman da neymiş? Biz senin bize buyurduğuna mı secde edecek mişiz?" derler ve (bu) onların nefretini arttırır.
  61. Gökte burçlar kılan, onların içinde bir aydınlık ve nurlu bir ay vareden (Tanrı) ne yücedir.
  62. O, gece ile gündüzü birbiri ardınca kılandır; öğüt alıp düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için.
  63. O Rahmanın kulları, yeıyüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendileriyle muhatap oldukları zaman "Selam" derler.
  64. Onlar rablerine secde ederek ve kıyama durarak gecelerler.
  65. Onlar: "Rabbimiz, cehennem azabını bizden geri çevir; gerçekten, onun azabı ödenmesi kaçınılmaz biz borç (veya sürekli bir acıdır)" derler.
  66. "Şüphesiz o, ne kötü bir karargah ve ne kötü bir konaklama yeridir."
  67. Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne kısarlar; (harcamaları) ikisi arasında orta bir yoldur.
  68. Ve onlar, Tanrı ile beraber başka bir tanrıya tapmazlar. Tanrı´nın haram kıldığı canı haksız yere öldümezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa ´ağır bir ceza ile´ karşılaşır.
  69. Kıyamet günü, azab ona kat kat arttırılır ve içinde aşağılanmış olarak temelli kalır.
  70. Ancak tevbe eden, inanan ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını Tanrı iyiliklere çevirir. Tanrı, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
  71. Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Tanrı´ya döner.
  72. Ki onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir.
  73. Onlar, kendilerine rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onun üstünde sağır ve körler olarak kapanıp kalmayanlardır.
  74. Ve onlar: "Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, gözler aydınlığı olacak (çocuk)lar armağan et ve bizi takva sahiplerine imam kıl" diyenlerdir.
  75. İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orada esenlik dileği ve selamla karşılanırlar.
  76. Orada ebedi olarak kalıcıdırlar; o, ne güzel bir karargah ve ne güzel bir konaklama yeridir.
  77. De ki: "Sizin duanız olmasaydı rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır."
Yazar: Hasan Basri Çantay - Kur'an Meali - Kur’an-ı Hakim Ve Meal-i Kerim
  1. Furkaanı, aalemlerin (ilâhî azâb ile) bir korkutucusu olsun diye, kuluna indiren (Allahın şânı) ne yücedir!
  2. (O Allah) ki göklerin ve yerin mülk (-ü tasarruf) u Onundur. Hiçbir evlâd edinmemişdir O. Mülkünde Onun bir ortağı da yokdur. O, her şey´i yaratıb ona bir nizâm vermiş, onun mukadderaatını ta´yîn etmişdir.
  3. (Kâfirler) Onu bırakıb da bir takım Tanrılar edindiler ki bunlar hiçbir şey yaratmazlar. (Bil´âkis) kendileri yaratılıb durmakdadırlar. Onlar nefisleri için bile ne bir zarar (ı gidermiye), ne de bir fâide (yi celbe) muktedir olamazlar. Öldürmiye, diriltmiye, ölenleri yeniden diriltib kabirden çıkarmıya ise hiç güçeri yetmez,
  4. O kâfirler: «Bu (Kur´an) onun uydurduğu yalandan başka (bir şey) değildir. Bu hususda diğer bir zümre de ona yardım etmişdir.» dediler de muhakkak bir haksızlık ve tezvîr (meydana) getirdiler.
  5. (Şöyle) dediler: «(Bu âyetler) onun başkasına yazdırıb da kendisine sabah akşam okunmakda olan, evvelkilere aaid masallardır»!
  6. (Onlara) de ki: «Onu göklerde ve yerdeki ğaybı bilen (Allah) indirdi.» Şübhesiz ki O, (bilhassa mü´minleri) çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.
  7. (Yine) dediler: «Bu, nasıl peygamber? (Bizim gibi) yemek yiyor, çarşılarda yürüyor! Ona bir melek indirilib de (bu suretle) maiyyetinde (kendisini tasdıyk eden) bir inzarcı (yasakçı) bulunmalı değil miydi»?
  8. «Yahud ona (gökden) bir hazîne atılmalı, yahud onun, (meyvelerinden) yiyeceği bir bostanı bulunmalı değil miydi»? O zaalimler (kâfirler, mü´minlere) dedi ki: «Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına tâbi´ olmuyorsunuz»!
  9. Bak, senin için ne misâller (kıyaslar) getirip sapdılar. Artık onlar (hidâyete) hiçbir yol bulamazlar.
  10. (Allahın şânı) ne yücedir ki O, dilerse sana bunlardan daha hayırlı olmak üzere (bu dünyâda dahi) altından ırmaklar akıb duran cennetler verir, senin için saraylar yapar.
  11. Onlar (yalınız o sözleri söylemekle kalmadılar) bil´akis o saati de yalan saydılar. Biz o saati tekzîb edenlere öyle çılgın bir ateş hazırladık ki,
  12. O, kendilerini uzak bir yerden gördüğü zaman onlar bunun o müdhiş gazablanışını ve uğultusunu duyacaklardır.
  13. Elleri boyunlarına bağlı olarak onun en dar yerine atıldıkları vakit orada (Yetiş ey) helak (diye) bağırırlar.
  14. (Onlara denilir ki:) «Bu gün bir (kerre) helâle (olmayı) çağırmayın, birçok (defalar) helak (olmayı) çağırın»!
  15. De ki: «Bu mu hayırlı, yoksa muttakıylere va´d olunan ebedîlik cenneti mi? Ki bu, onlar için bir mükâfat, bir merci´dir.
  16. Orada ne dilerlerse, kendileri de muhalled olarak, onların. Bu, Rabbinin üzerinde (incâzı) istenen (beklenen) bir va´ddir.
  17. (Rabbin) onları da, Allahdan gayri tapdıklarını da (mahşerde) bir araya toplayıb da: «Siz mi şu kullarımı sapdırdınız, yoksa kendileri mi yolu sapıtdılar?» diyeceği gün.
  18. (görürsün ki) onlar (şöyle) demişlerdir: «Seni tenzîh ederiz. Seni bırakıb da başka velîler edinmemiz bize yakışmaz. Fakat (gerek) onları (n) ve (gerek) ataları (nın azâb müddetlerini) kendin uzatdın da nihayet zikri unutdular ve helak (e mahkûm) bir kavm oldular».
  19. İşte (tapdıklarınız) sizi, dedikleriniz hakkında, kat´î suretde yalancı çıkarmışlardır. O halde ne (azabınızı) döndürmiye, ne de (bu hususda) herhangi bir yardıma asla muktedir olamayacaksınız. Sizden kim zulmederse ona büyük bir azâb tatdırırız.
  20. Biz senden evvel hiçbir peygamber göndermedik (ve hiç biri haaric değildi ki) muhakkak onlar da yemek yerlerdi, çarşılarda yürürlerdi. Sizin bir kısmınızı diğer bir kısım için bir ibtilâ (ve imtihan mevzuu) yapdık, sabredecek misiniz (diye). Rabbin (her şey´i) hakkıyle görendir.
  21. Bize kavuşmayı ümîd etmeyenler dedi (ler) ki: «Bizim üzerimize melekler indirmeli değil miydi, yahud Rabbimizi görmeli (değil mi) ydik»? Andolsun ki onlar nefislerinden kibir (ve azamet) saklamışlar, büyük bir azgınlıkla haddi aşmışlar (küstahlığa kalkışmışlar) dır.
  22. (Azâb) melekleri (ni) görecekleri gün, (evet) o gün günahkârlara hiçbir sevinc haberi yokdur. (Melekler onlara: «Size) müjde yasak edilmişdir, yasak!» diyeceklerdir.
  23. Biz onların herhangi bir amel (ve hareket) yapdılarsa (hepsinin) önüne geçdik de bunları saçılmış (ve hiçbir değeri olmayan) zerreler yapdık.
  24. O gün cennet yaranının eğlenib duracakları yer çok hayırlı, dinlenecekleri yer çok güzeldir.
  25. O gün semâ, bulutlar (çıkıb), parçalanacak, melekler (ellerinde amel defterleri bulunduğu halde hesâb için) indirilecek, indirilecek.
  26. O gün hak (ve sabit olan) mülk çok esirgeyen (Rabbin) dir. Kâfirler için ise o, pek yaman bir gün olmuşdur.
  27. O gün (her) zaalim (nedametle) iki elini ısırıb: «Ne olurdu, ben o peygamberin maiyyetinde (Allaha) bir yol edineyim» diyecekdir.
  28. «Ne yazık bana! Keşki fülânı dost tutmayaydım».
  29. «Andolsun ki beni zikirden, hem o (bir devlet gibi) bana (Allah tarafından) geldikden sonra, o sapdırdı. Şeytan insanı (başına bir belâ gelince) yapayalınız ve yardımsız bırakandır».
  30. Peygamber dedi ki «Ey Rabbim, kavmim hakıykat şu Kur´ânı metruk (bir şey) edindiler».
  31. Biz her peygambere günahkârlardan böyle düşman (lar) peyda etdik. Hidâyet verici olarak da, hakıykî yardımcı olarak da senin Rabbin yeter.
  32. O küfredenler (şöyle) dedi (ler): «Ona Kur´an bir (hamlede), toplu bir halde indirilmeli değil miydi»? Biz onu senin kalbine iyice yerleşdirmek için böyle (yapdık). Onu (çok güzel bir nizaam ile) âyet âyet ayırdık (ve aheste aheste bildirdik).
  33. Onlar sana bir misâl getirmeye dursunlar, biz sana hakkı ve tefsirin daha güzelini getirdik.
  34. O yüzleri üstü cehenneme (sürülüb) toplanacaklar (yok mu?) Onların yeri çok kötü, yolu çok sapıkdır.
  35. Andolsun biz Musâya o kitabı verdik. Biraderi Hârunu da maiyyetine vezîr yapdık.
  36. «(Haydi) âyetlerimizi yalan sayan o kavme gidin» dedik, neticede onları tam bir helak ile imhaa etdik (edeceğiz).
  37. Nuuh kavmini de, (evet) peygamberleri tekzîb etdikleri vakit biz onları da (tufan ile) boğduk ve kendilerini insanlara bir ibret yapdık. Biz zaalimler için (dâima) acıklı bir azâb hazırladık.
  38. «Aad» i de, «Semuud» u da, «Ress ashaabı» nı da ve bunların arasında (geçen) bir çok (nesilleri) de (helak etdik).
  39. Biz (onlardan) her birine (geçmişlerden) misâller irâd etdik. (Fakat peygamberlerini tekzîb etdikleri için) hepsini tam bir helak ile imhaa eyledik.
  40. Andolsun ki onlar (Mekkeliler) belâ (ve felâket) yağmuruna tutulan o beldeye uğramışlardır. (Peki) onu da görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar (öldükden sonra tekrar) dirilmeyi ummazlar.
  41. Seni gördükleri vakit «Bu mu Allahın peygamber olarak gönderdiği?» (derler), seni bir eğlenceden başka bir şey edinmezler.
  42. (Şöyle derler): «Hakıykat, eğer üzerlerine (düşüb) sebat göstermeseydik bizi az kaldı Tanrılarımızdan sapdıracakdı o». Onlar azâbı görecekleri vakit kim yolca daha sapıkdır, yakında bilecekler.
  43. Gördün mü o hevâ (ve heves) ini Tanrı edinen kimseyi? Şimdi onun üzerine (Habibim) sen mi bekci olacaksın?
  44. Yoksa onların çoğunu hakıykaten (söz) dinlerler, yahud akıllanırlar mı sanıyorsun? Onlar, başka değil, dört ayaklı hayvanlar gibidir. Belki yolca daha sapıkdır.
  45. Rabbin (in sun´un) a bir bakmadın mı? Gölgeyi nasıl uzat (ıb yay) mışdır O? Eğer dileseydi onu elbet sakin de kılardı. Sonra biz güneşi ona bir delîl yapmışızdır.
  46. Sonra onu (uzanan o gölgeyi nasıl) azar azar alıb kendimize çekdik.
  47. O, geceyi sizin için (örtünecek) bir libas, uykuyu bir dinlenme, gündüzü de yeni bir hayaat (fa´âliyyet) yapandır.
  48. O, rahmetinin önünde rüzgârları bir müjde (ci) olarak gönderendir. Biz gökden tertemiz su indirdik.
  49. Onunla ölü bir toprağa can verelim, yaratdığımız hayvanları ve bir çok insanları onunla sıvaralım diye.
  50. Andolsun bunu, (insanların) ibret almaları için, aralarında çeşid çeşid suretlerde anlatmışızdır (yahud bu suyu evirib çevirmişizdir). Fakat insanların çoğu, ille nankörlük olmak üzere, dayardılar (inâdlarından dönmediler).
  51. Eğer dileseydik muhakkak ki her kasabaya (fenalıkların aakıbetinden) korkutucu birer (peygamber) gönderirdik.
  52. (Vazîfe yalınız senin üzerindedir). O halde kâfirlere boyun eğme de bununla (bu Kur´an ile) onlara karşı olanca savaşınla büyük bir mücâhede yap.
  53. O, iki denizi (birbirine) salıb katandır. Şu tatlı ve susuzluğu gidericidir. Bu ise tuzlu ve acıdır. (Allah) aralarına bir perde, (ihtilâfları) memnu olmak üzere bir sınır koymuşdur.
  54. O, sudan bir beşer yaratıb da onu soy sop yapandır. Rabbin (her şey´e) kemâliyle kaadirdir.
  55. (Böyle iken kâfirler) Allâhı bırakırlar da kendilerine ne fâide, ne zarar yapmayacak olan şeylere taparlar. Kâfir, Rabbinin aleyhine (şeytana) yardımcıdır.
  56. Biz seni (müminlerin) bir müjdeci (si), (kâfirlerin) bir korkutucu (su) olmakdan başka (bir sıfatla) göndermedik.
  57. De ki: «Ben bu (teblîğıma) karşı sizden hiçbir ücret istemiyorum. Ancak Rabbine (doğru) bir yol tutmayı dileyen adamlar (istiyorum).
  58. Ölmek şanından olmayan O Baakıy (Tealâ) ya güvenib dayan, Ona hamd ite tesbîh (ve Onu tenzîh) et. Onun kullarının günâhlarından hakkıyle haberdâr olması yeter.
  59. O, gökleri ve yeri aralarında olan şeyleri altı günde yaratan, sonra (emri) arş üzerinde hükümrân olandır. Rahmandır (rahmeti umumîdir). Bunu (Onun sıfatlarından) haberdâr olana sor.
  60. Onlara: «Rahmana secde edin» denildiği zaman «Rahman da neymiş? Senin bize emr edegeldiğine mi secde edeceğiz?» dediler ve (bu secde emri) onların (büsbütün îmandan) ürküb uzaklaşmalarını artırdı.
  61. Gökde burçlar yaratan, onların içinde bir çerağ ve nurlu bir ay barındıran (Allah) ın şânı ne yücedir!
  62. O, iyice düşünüb ibret almak arzusunda bulunan kimseler, yahut şükretmek dileyenler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getirendir.
  63. O çok esirgeyen (Allah´ın haas) kulları, ki onlar yer (yüzün) de vekaar ve tevazu ile yürürler, kendilerine beyinsizler (hoşa gitmeyecek) lâflar atdığı zaman «Selâm (etle» de (yib geçe) rler.
  64. Onlar ki gecelerini Rableri için secdekârlar ve kaaimler olarak geçirirler.
  65. Onlar ki: «Ey Rabbimiz, derler, bizden cehennem azabını sav. Gerçek onun azâbı daimî bir helâledir».
  66. «Hakıykat o, ne kötü bir karargâh ve ikaametgâhdır».
  67. Onlar ki harcadıkları vakit ne israf, ne de sıkılık yapmazlar; (harcamaları) ikisi arası ortalama olur.
  68. Onlar ki Allahın yanına başka bir Tanrı daha (katıb) tapmazlar. Allahın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar, zina etmezler. Kim bunlar (dan birini) yaparsa cezaya çarpar.
  69. Kıyamet günü de azâbı katmerleşir ve o (azabın) içinde hor ve hakîr ebedî bırakılır.
  70. Meğer ki (şirkden) tevbe ve îman edib iyi amel (ve hareket) de bulunan kimseler ola. İşte Allah bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.
  71. Kim (günâhlardan) tevbe (ve rücû´) eder, güzel amel (ve hareket) de de bulunursa muhakkak o, Allaha — tevbesi makbul ve (Allahın) rızâsına erişmiş olarak — döner.
  72. Onlar ki yalan şâhidlik etmezler, boş ve kötü lâkırdıya rastladıkları vakit şerefli (insanlar) olarak (ondan yüz çevirib) geçerler.
  73. Onlar ki kendilerine Rabbinin âyetleri okunduğu (yahud onlara va´z ve nasıyhat edildiği) zaman bunlara karşı (münafıklar gibi) kör ve sağır (yıkılıb) düşmezler.
  74. Onlar ki «Ey Rabbimiz, derler bize zevcelerimizden ve nesillerimizden gözler (imizin) bebeği olacak (saalik insanlar) ihsan et. Bizi takvaa saahiblerine rehber kıl».
  75. İşte (bütün) onlardır ki zorluklara katlanıb dayanmaları sesebebiyle gurfe (ler) le mükâfatlandırılacaklar, orada sağlık ve selâm ile karşılanacaklardır.
  76. Orada ebedî kalıcıdırlar onlar. O, ne güzel bir karargâhdır, (ne güzel) bir ikaametgâhdır!
  77. De ki: «(Şedâid zamanlarında kendisine) düâ ve (iltica) nız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? (Fakat madem ki) şimdi (Onu da, resulünü de) muhakkak suretde tekzîb etdiniz, O halde (bu tekzibinizden dolayı size artık) yakın bir azâb lâzım oluyor (demekdir)».
Yazar: İbni Kesir - Büyük Kuran Tefsiri
  1. Alemleri uyarmak üzere kuluna Furkan´ı indiren ne yücedir.
  2. O ki; göklerin ve yerin mülkü O´nundur. Çocuk edinmemiştir, mülkte ortağı yoktur. Her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş ve bir ölçüyle takdir etmiştir.
  3. O´nu bırakıp da, bir şey yaratmayan; üstelik kendileri yaratılmış olan ve kendilerine ne bir zarar ne de bir fayda vermeyen, öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya gücü yetmeyen bir takım ilahlar edindiler.
  4. Küfredenler dediler ki: Bu ancak onun uydurduğu bir yalandır ve ona bu hususta bir başka topluluk yardım etmiştir. Hiç şüphesiz onlar, zulüm ve iftira ile geldiler.
  5. Ve dediler ki: Öncekilerin masallarıdır. Başkalarına yazdırıp sabah akşam kendisine okunmaktadır.
  6. De ki: Onu göklerde ve yerdeki sırrı bilen indirmiştir. Şüphesiz ki O; Gafur ve Rahim olandır.
  7. Ve dediler ki: Bu peygambere ne oluyor ki; yemek yiyor, sokaklarda geziyor? Onun beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilmeli değil miydi?
  8. Yahut kendisine bir hazine verilmeli veya besleneceği bir bahçe olmalı değil miydi? O zalimler dediler ki: Siz, büyülenmiş bir adamdan başkasına tabi olmuyorsunuz.
  9. Bir bak; sana nasıl misaller getirip saptılar. Bir daha yol bulamazlar.
  10. Dilerse sana bunlardan daha hayırlı olarak altından ırmaklar akan cennet ler verebilen ve köşkler kurabilen Allah ne yücedir.
  11. Fakat onlar, kıyamet saatını da yalanladılar. Biz, o saatın geleceğini yalanlayanlara öyle çılgın bir ateş hazırladık ki.
  12. Bu, kendilerine uzak bir yerden gözükünce onun kaynayışını ve uğultusunu duyacaklardır.
  13. Elleri boyunlarına bağlı olarak onun en dar bir yerine atıldıkları zaman orada yok olup gitmeyi isterler.
  14. Bugün bir kere yok olmayı değil, bir çok kereler yok olmayı isteyin.
  15. De ki: Bu mu daha hayırlıdır, yoksa müttakilere vaad olunan ebedi cennet mi? Ki bu, onlar için bir mükafat ve son duraktır.
  16. Onlar için orada diledikleri her şey var. Ve temelli kalırlar. Bu, Rabbının yerine getirilmesi istenen bir vaadidir.
  17. O gün Rabbın onları ve Allah´tan başka taptıklarını bir araya toplar ve: Bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yoldan saptılar? der.
  18. Onlar da derler ki: Tenzih ederiz, Seni bırakır da başka dostlar edinmek bize yaraşmaz. Ama Sen, onlara ve babalarına nimetler verdin de, Seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir kavim oldular.
  19. İşte sizi söylediklerinizde yalancı çıkardılar. Artık üzerinizden azabı çeviremez ve yardım göremezsiniz. Sizden zulmedenlere büyük bir azab tattıracağız, denir.
  20. Senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberler de şüphesiz yemek yerler, sokaklarda gezinirlerdi. Sabreder misiniz diye sizi birbirinizle deneriz. Ve Rabbın Basir olandır.
  21. Bize kavuşmayı ummayanlar: Bize melekler indirilmeli değil miydi veya Rabbımızı görmeli değil miydik? derler. Andolsun ki; kendi kendilerine büyüklenmişler ve büyük bir azgınlıkla haddi aşmışlardır.
  22. Melekleri görecekleri gün; işte o gün, günahkarlara iyi haberler yoktur. Melekler: Size iyi haber yasaktır, yasak, derler.
  23. Yaptıkları her işi ele alır ve onu toz-duman ederiz.
  24. O gün cennet yaranının kalacağı yer; çok daha iyi, dinlenecekleri yer; çok daha güzeldir.
  25. Ve o gün; gök beyaz bulutlar halinde parçalanacak, melekler bölük bölük indirileceklerdir.
  26. O günde gerçek mülk, Rahman´ındır. Kafirler için de pek yaman bir gündür.
  27. O gün; zalim kimse iki elini ısırarak: Ne olurdu ben de peygamberle beraber bir yol tutsaydım, diyecektir.
  28. Vay başıma gelene: Keşki falancayı dost edinmeseydim.
  29. Andolsun ki; bana gelen zikirden beni, o saptırdı. Şeytan; insanı yapayalnız ve yardımsız bırakandır.
  30. Ve Peygamber dedi ki: Ey RAbbım; doğrusu kavmim bu Kur´an´ı terkedilmiş olarak bıraktı.
  31. İşte böylece Biz; her peygambere suçlulardan bir düşman kıldık. Hidayete götüren ve yardımcı olarak Rabbın yeter.
  32. O küfredenler dediler ki: Kur´an ona bir kerede topluca indirilmeli değil miydi? Halbuki Biz; onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle azar azar indirir ve ağır ağır okuruz.
  33. Onlar sana bir misal getirmeye görsünler, Biz; onun gerçeğini ve en iyi anlaşılanını sana getirmişizdir.
  34. Cehennemde yüzleri üstü toplanacak olanların; işte onların yeri çok kötü ve yolu çok sapıktır.
  35. Andolsun ki; Biz, Musa´ya kitabı verdik. Kardeşi Harun´u da kendisine vezir yaptık.
  36. Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin, dedik. Neticede o kavmi yerle bir ettik.
  37. Nuh kavmini de peygamberlerini yalanladıkları vakit, suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ayet yaptık. Zalimlere elim bir azab hazırlamışızdır.
  38. Ad ve Semud´u da, Ress ashabını ve bunların arasında bir çok nesilleri de
  39. Her birine misaller vermiştik. Ama hepsini kırdık geçirdik.
  40. Andolsun ki; onlar, bela yağmuruna tutulmuş olan kasabaya uğramışlardır. Onu görmediler mi? Hayır, onlar tekrar dirileceklerini ummazlar.
  41. Seni gördükleri vakit: Bu mu Allah´ın gönderdiği elçi? diye alaya almaktan başka bir şey yapmazlar.
  42. Gerçekten tanrılarımız üzerinde direnmeseydik bizi az kalsın onlardan saptıracaktı, derler. Azabı gördükleri vakit, kimin yolunun sapık olduğunu bileceklerdir.
  43. Heva ve hevesini tanrı edinen kimseyi gördün mü? Şimdi onun üzerine vekil sen mi olacaksın?
  44. Yoksa sen, onların çoğunun dilediklerini veya aklettiklerini mi sanıyorsun? Başka değil, onlar dört ayaklı hayvanlar gibidirler. Hatta daha da sapıktırlar.
  45. Görmedin mi; Rabbın, gölgeyi nasıl uzatmıştır. İsteseydi onu durdururdu. Sonra Biz, güneşi ona delil kıldık.
  46. Sonra onu yavaş yavaş kendimize çekmişizdir.
  47. O´dur; size geceyi örtü, uykuyu rahatlık kılan ve gündüzü çalışma zamanı yapan.
  48. Ve O´dur; rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci gönderen. Ve Biz; gökten tertemiz bir su indirdik.
  49. Ki onunla ölü bir şehri canlandıralım ve yarattığımız nice hayvan ve insanları sulayalım.
  50. Andolsun ki; düşünüp ibret alsınlar diye onu aralarında evirip çevirmekteyiz. Buna rağmen insanların çoğu nankörlükte direnmişlerdir.
  51. Dileseydik; her kasabaya bir uyarıcı gönderirdik.
  52. Öyleyse sen, kafirlere uyma ve onlara karşı olanca gücünle cihad et.
  53. Ve O´dur; iki denizi salıp katan. Şu tatlı ve susuzluğu giderici, bu ise tuzlu ve acıdır. İkisinin arasına bir engel ve aşılamayan bir sınır koymuştur.
  54. O´dur; insanı sudan yaratarak ona soy-sop veren. Ve Rabbın her şeye kadirdir.
  55. Allah´ı bırakıp kendilerine fayda veya zarar veremeyen şeylere ibadet ederler. Kafir; Rabbına karşı duranın yardımcısıdır.
  56. Biz; seni, sadece bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
  57. De ki: Buna karşılık ben, sizden bir ücret değil, sadece Rabbıma doğru bir yol tutmak isteyen kimseler olmanızı istiyorum.
  58. Sen; asla ölmeyen ve daima diri olana tevekkül et ve O´nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak kendisi yeter.
  59. Gökleri, yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra da Arş´a hükmeden Rahman´dır. Bunu haberdar olana sor.
  60. Onlara: Rahman´a secde edin, denildiği zaman: Rahman da nedir? Senin bize emredegeldiğine mi secde edeceğiz? derler. Ve bu, onların nefretini arttırır.
  61. Gökte burçlar var eden, orada bir çerağ ve aydınlatan ayı var eden ne yücedir.
  62. İbret almak veya şükretmek isteyen kimseler için, gece ile gündüzü bir biri ardınca getiren O´dur.
  63. Rahman´ın kulları, onlardır ki; yeryüzünde mütevazi olarak yürürler. Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman, selam, derler.
  64. Onlar ki; Rabbları için secdeye vararak ve kıyama durarak gecelerler.
  65. Ve onlar ki: Rabbımız, bizden cehennem azabını uzaklaştır. Doğrusu cehennem in azabı sürekli ve acıdır, derler.
  66. Muhakkak ki o, ne kötü bir karargah ve konaklama yeridir.
  67. Onlar ki; infak ettikleri zaman, ne israf ederler, ne de cimrilik. İkisi arasında orta bir yol tutarlar.
  68. Onlar ki; Allah ile beraber başka bir tanrıya tapmazlar. Allah´ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Kim de bunları yaparsa, cezaya çarpar.
  69. Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada alçaltılarak temelli bırakılır.
  70. Ancak tevbe eden, inanıp salih amel işleyenlerin; Allah, işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Ve Allah; Gafur ve Rahim olandır.
  71. Kim de tevbe edip salih amel işlerse; şüphesiz ki o, Allah´a tevbesi kabul edilmiş olarak döner.
  72. Onlar ki; yalan yere şehadet etmezler. Boş ve kötü lakırdıya rastladıkları zaman, yüz çevirip vakarla geçerler.
  73. Onlar ki; kendilerine Rabblarının ayetleri hatırlatıldığı vakit, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar.
  74. Onlar ki; Rabbımız, eşlerimiz ve çocuklarımız hususunda gözümüzü aydın kıl, bizi müttakilere imam yap, derler.
  75. İşte onlar, sabrettiklerinden dolayı cennetin en yüksek dereceleri ile mükafatlandırılırlar ve orada sağlık ve selamla karşılanırlar.
  76. Orada temelli kalırlar. Orası ne güzel bir yer ve ne güzel bir duraktır.
  77. De ki: Duanız olmasaydı, Rabbım size değer verir miydi? Gerçekten yalanladınız. O halde azab yakanızı bırakmayacaktır.
Yazar: İskender Ali Mihr - Kur'ân-ı Kerim Lafz-ı ve Ruhu Tefsiri
  1. Âlemlere uyarıcı olması için kuluna Furkan´ı indiren (Allah), mübarek´tir.
  2. O (Allah) ki; göklerin ve yeryüzünün mülkü, O´nundur. Ve O, çocuk edinmemiştir. Mülkte, O´nun şeriki (ortağı) olmamıştır. Ve herşeyi, O yarattı sonra da onların kaderini takdir etti.
  3. Ve hiçbir şey yaratamayan ve kendileri yaratılmış olan, kendilerine fayda ve zarar vermeye malik olmayan, O´ndan (Allah´tan) başka ilâhlar edindiler. Ve (onlar), öldürmeye, hayat vermeye ve nuşura (yeniden diriltmeye) malik değillerdir.
  4. Ve kâfirler: “Bu (Kur´ân), sadece onun uydurduğu bir yalandır. Ona bu konuda diğer kavimler de yardım etti.” dediler. Böylece onlar, bâtılla ve zulümle gelmiş oldular.
  5. Ve “O (Kur´ân), O´nun (önceden) yazdırdığı ve sabah akşam ona okunan evvelkilerin efsaneleridir.” dediler.
  6. De ki: “O´nu, göklerin ve yeryüzünün sırrını bilen indirdi. Muhakkak ki O, Gafur´dur (mağfiret edendir), Rahîm´dir (Rahîm esmasıyla tecelli edendir).”
  7. Ve dediler ki: “Bu nasıl resûl ki, yemek yiyor ve çarşılarda dolaşıyor. Ona bir melek indirilseydi olmaz mıydı? Böylece onunla beraber uyarıcı olurdu.”
  8. Veya ona, (gökten) bir hazine atılsaydı (verilseydi) veya ondan (ürünlerinden) yiyeceği bir bahçesi olsaydı. Ve zalimler: “Siz ancak, sihir yapılmış (büyülenmiş) bir adama tâbî oluyorsunuz.” dediler.
  9. Bak! Sana nasıl örnekler verdiler (sana ne kötü şeyler yakıştırdılar). Böylece dalâlette kaldılar. Artık sebîle (Allah´ın yoluna ulaşmaya) güçleri yetmez.
  10. (Allah) mübarek´tir ki O, eğer dilerse sana bunlardan daha hayırlı (daha güzel) olan, altından nehirler akan bahçeler verir ve senin için köşkler yapar.
  11. Hayır, onlar o saati (kıyâmeti) yalanladılar. Ve Biz, o saati tekzip edenlere (yalanlayanlara), alevli ateş (cehennem) hazırladık.
  12. (Cehennem), onları uzaktan gördüğü zaman onun öfkesini ve uğultusunu işittiler.
  13. Ve birbirine bağlanmış olarak oradan, dar sıkışık bir yere atıldıkları zaman orada helâk (yok) olmayı istediler.
  14. Bugün helâk (yok) olmayı bir defa istemeyin, defalarca isteyin.
  15. De ki: “Bu mu daha hayırlıdır, yoksa muttakilere (takva sahiplerine) vaadedilen, onlar için bir ceza (mükâfat) ve dönüş yeri olan ebedî cennet mi?”
  16. Orada onlar için, diledikleri herşey ebedî olarak vardır. (Bu), Rabbinin üzerine olan (yüklendiği, aldığı) ve ondan istenen bir vaaddir.
  17. Ve o gün, onları ve Allah´tan başka taptıkları şeyleri haşredecek (toplayacak) sonra da onlara şöyle diyecek: “Bu kullarımı, siz mi dalâlete düşürdünüz yoksa onlar mı dalâlet yolunda kaldılar?”
  18. (Putlar) dediler ki: “Sen Sübhan´sın (münezzehsin), Senden başka dostlar edinmemiz bize yakışmaz. Fakat Sen, onları ve onların babalarını metalandırdın. (Bu sebeple) öyle ki zikri unuttular ve helâkı hakeden bir kavim oldular.”
  19. İşte böylece (Allah´tan başka taptıklarınız), söylediklerinizden dolayı sizi yalanladılar. Artık (azabı) uzaklaştırmaya ve yardım almaya muktedir olamazsınız. Ve sizden kim zulmederse ona büyük azap tattırırız.
  20. Ve senden önce (de), gerçekten yemek yiyen ve çarşılarda dolaşan resûllerden başka (farklı bir) resûl göndermedik. Ve sizin bir kısmınızı bir kısmınıza “sabrediyor musunuz” diye fitne (imtihan) kıldık. Ve Rabbin, en iyi görendir.
  21. Ve Bize mülâki olmayı (ulaşmayı) dilemeyenler: “Bize de melekler indirilmesi veya Rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?” dediler. Andolsun ki onlar, kendi nefslerinde kibirlendiler ve büyük taşkınlık ederek haddi aştılar.
  22. O gün melekleri görecekler, izin günü mücrimlere müjde yoktur. Ve (melekler onlara): “(Size müjde) yasak edilerek haram kılınmıştır.” diyecekler.
  23. Ve onların yaptığı amellerin önüne geçtik (amellerini boşa çıkardık). Böylece onu (onların amellerini), savrulmuş toz zerresi kıldık (değersiz kıldık).
  24. İzin günü cennet ehlinin kalacağı yer, en hayırlı ve en güzel dinlenme yeridir.
  25. Ve semanın bulutlarla yarıldığı gün, melekler sıra ile indirildi.
  26. Mülk, izin günü Rahmân için haktır ve o gün kâfirler için zor bir gündür.
  27. Ve o gün, zalim ellerini ısırır: “Keşke resûlle beraber (Allah´a giden) bir yol ittihaz etseydim.” der.
  28. Yazıklar olsun, keşke ben filanı (o kişiyi) dost edinmeseydim.
  29. Andolsun ki; bana zikir (Kur´ân´daki ilim) geldikten sonra beni zikirden saptırdı ve şeytan, insana yardımı engelleyendir.
  30. Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur´ân´dan ayrıldı (Kur´ân´ı terketti).” dedi.
  31. Ve işte böylece nebîlerin hepsine mücrimlerden düşman kıldık. Ve senin Rabbin, hidayete erdiren ve yardımcı olarak kâfidir.
  32. Ve kâfirler: “Kur´ân ona, bir defada bütün (toplu) olarak indirilmeli değil miydi?” dediler. İşte bu, O´nu (Kur´ân´ı) senin idrakine tesbit etmemiz (sabitlememiz) içindir. Ve O´nu, kısım kısım tertipleyerek beyan ettik (okuduk).
  33. Ve sana hak ile ve en güzel (ahsen) tefsir ile ulaştırdığımızdan (meselelerden) başka bir meseleyi sana getirmediler.
  34. Cehenneme yüzleri üstü haşredilenler (toplananlar), işte onlar, gideceği mekânı şerrli olanlar ve sebîlden sapanlar (dalâlette kalanlar)dır.
  35. Ve andolsun ki Musa (A.S)´a Kitab´ı (Tevrat´ı) verdik. Ve onunla beraber kardeşi Harun´u, (ona) vezir (yardımcı) kıldık.
  36. Bundan sonra “Âyetlerimizi yalanlayan kavme gidin!” dedik. Sonra da onları helâk ederek, yok ettik.
  37. Ve Nuh (A.S)´ın kavmi, resûlleri tekzip ettiği (yalanladığı) zaman onları (suda) boğduk. Ve onları, insanlara âyet (ibret) kıldık. Ve zalimler için elîm azap hazırladık.
  38. Ve Ad ve Semud kavmini ve Ress ashabını (Hz. Şuayb´ın kavmini) ve bunların arasındaki (sürede yaşayan) birçok nesilleri (helâk ettik).
  39. Ve onların hepsine, misaller verdik ve hepsini mahvederek, helâk ettik.
  40. Ve andolsun ki onlar, felâket yağmuru yağdırılmış olan kasabaya geldiler. Onu görmediler mi? Hayır, onlar yeniden dirilmeyi ümit etmiyorlardı.
  41. Ve seni gördükleri zaman: “Allah´ın resûl olarak gönderdiği bu mu?” (diyerek), seni ancak alay konusu edinirler.
  42. “Ona sabretmemiş olsaydık, gerçekten, neredeyse bizi ilâhlarımızdan saptırıyordu.” Azabı gördükleri zaman kimin yoldan daha çok saptığını öğrenecekler.
  43. Hevasını ilâh edinen kişiyi gördün mü? Yoksa sen mi ona vekil olacaksın?
  44. Yoksa onların çoğunun, işittiğini veya (böylece) akıl ettiğini mi sanıyorsun? Onlar sadece hayvanlar gibidir. Hayır, onlar sebîlden (yoldan) daha çok sapanlardır.
  45. Görmedin mi Rabbin gölgeyi nasıl uzattı? Eğer dileseydi elbette onu, sakin (sabit) kılardı. Sonra da Güneş´i ona (gölgeye) delil (yol gösteren) kıldı.
  46. Sonra da onu yavaş yavaş kısaltarak, Bize (Kendimize) çektik.
  47. Ve geceyi, size libas (örtü) yapan ve uykuyu dinlenme zamanı kılan, O´dur. Ve gündüzü (de) yayılma (çalışma) zamanı yaptı.
  48. Ve rüzgârı, müjdeleyici olarak rahmetinin önünde gönderen, O´dur. Ve Biz, semadan tertemiz su indirdik.
  49. (Bu), onunla ölü beldeyi canlandırmamız ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan çoğunu sulamamız içindir.
  50. Ve andolsun ki tezekkür etmeleri için onu (suyu, rahmet, fazl ve salâvâtı), onların aralarında paylaştırdık (açıkladık). Fakat insanların çoğu sadece inkâr ederek, direndiler.
  51. Eğer dileseydik, elbette bütün kasabalara da nezir (uyarıcı) gönderirdik.
  52. Artık kâfirlere itaat etme ve O´nunla (Bu Kur´ân ile), onlarla büyük cihadla savaş!
  53. Ve iki denizi serbest bırakan O´dur; biri lezzetli ve tatlı, diğeri tuzlu ve acı. İkisinin arasına berzah (engel) kıldı. (Böylece onları) engelleyerek (birbirine karışmalarına) mani oldu.
  54. Ve sudan beşeri (insanı) yaratan, O´dur. Sonra ona neseb ve sıhriyyet kıldı (verdi). Ve senin Rabbin Kaadir´dir (herşeye gücü yeten).
  55. Ve onlara fayda ve zarar vermeyen Allah´tan başka şeylere tapıyorlar. Ve kâfir, Rabbine (karşı) zahir oldu (şeytana arka çıktı).
  56. Ve Biz, seni sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
  57. De ki: “Ben sizden onun için (tebliğ için) dileyen kimsenin, Rabbine ulaştıran bir yol edinmesinden başka bir ecir (karşılık) istemiyorum.”
  58. Ve ölümsüz olup, daima hayy (hayatta) olana (Allah´a) tevekkül et (güven ve O´nu vekil tayin et). Ve O´nu, hamd ile tesbih et. Ve kullarının günahlarından haberdar olması, O´na kâfidir.
  59. Gökleri ve arzı (yeryüzünü) ve ikisi arasındakileri altı günde yaratan O´dur. Sonra Rahmân arşı istiva etti. Öyleyse onu, bundan haberdar olana (Cebrail A.S´a) sor.
  60. Ve onlara “Rahmân´a secde edin!” dendiği zaman: “Rahmân nedir? Senin bize emrettiğin şeye mi secde edeceğiz?” dediler. Ve (bu emir sadece) onların nefretlerini artırdı.
  61. Gökte burçlar kılan O (Allah), mübarek´tir (şanı yüce). Ve orada Ay´ı, aydınlatıcı bir kandil kıldı.
  62. Ve tezekkür etmek veya şükretmek isteyenler için gece ve gündüzü karşılıklı ardarda kılan (birbirini takip ettiren), O´dur.
  63. Ve Rahmân´ın kulları yeryüzünde tevazuyla yürür. Ve onlara cahiller hitap ettiği (lâf attığı) zaman “selâm” derler.
  64. Ve onlar, geceyi Rab´lerine secde ve kıyam ederek (ayakta durarak) geçirirler.
  65. Ve onlar: “Rabbimiz cehennem azabını bizden uzaklaştır. Muhakkak ki onun azabı daimî helâk edicidir.” derler.
  66. Muhakkak ki o, kötü bir karargâh, kötü bir ikâmet yeridir.
  67. Ve onlar, infâk ettikleri zaman israf etmezler ve kısmazlar (cimrilik etmezler). Ve bu ikisi arasında orta bir yol tutarlar.
  68. Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilâha tapmazlar. Allah´ın (öldürülmesini) haram kıldığı kişiyi haklı olmadıkça öldürmezler ve zina yapmazlar. Ve kim bunları yaparsa günah cezasıyla karşılaşır.
  69. Kıyâmet günü onun azabı kat kat artar. Ve orada alçaltılmış olarak ebediyyen kalır.
  70. Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü´min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur´dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm´dir (rahmet gönderendir).
  71. Ve kim (mürşidi önünde) tövbe eder ve salih amel (nefs tezkiyesi) işlerse, o taktirde muhakkak ki o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah´a ulaşır (hayattayken ruhu Allah´a ulaşır).
  72. Ve onlar yalancı şahitlik yapmazlar. Ve boş sözle karşılaştıkları zaman vakarla (kerim olarak) geçip giderler.
  73. Ve onlara, Rab´lerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman onlara (âyetlere) karşı kör ve sağır olmazlar.
  74. Ve onlar: “Rabbimiz, eşlerimizden ve zürriyyetimizden bize göz aydınlığı bağışla ve bizi muttakilere (takva sahiplerine) imam kıl.” derler.
  75. İşte onlar, sabırlarından dolayı, (cennette) yüksek makamlarla mükâfatlandırılırlar. Ve orada tahiyyet (selâmet dilekleriyle) ve selâmla karşılanırlar.
  76. Orada ebedî kalıcılardır. Ne güzel bir karargâh ve ne güzel ikâmet yeridir.
  77. (Onlara): “Rabbim, dualarınız olmasa size değer vermez. Oysa siz yalanlamıştınız. Fakat (azap) kaçınılmaz olacak.” de.
Yazar: Muhammed Esed - Kur'an Mesajı Meal-Tefsir
  1. Bütün insanlığa bir uyarı olsun diye kuluna hakkı batıldan ayırıcı bir ölçü indiren (Allah) ne yüce, ne cömerttir!
  2. O ki, göklerin ve yerin egemenliği O´na aittir; soy sop edinmemiştir; egemenliğinde herhangi bir ortağı yoktur; çünkü her şeyi yaratan ve her şeyi belli bir yasalar örgüsüne göre düzene koyan O´dur.
  3. Hal böyleyken, yine de O´nu bırakıp, hiçbir şey yaratmayan, tersine kendileri yaratılmış bulunan; ne kendilerinden bir darlığı uzaklaştıracak ne de kendilerine bir yarar sağlayacak güce sahip olmayan; ne ölüm üzerinde, ne hayat üzerinde, ne de ölümden sonra kalkış üzerinde herhangi bir etkisi bulunmayan birtakım düzmece tanrılara kulluk ediyorlar.
  4. Üstelik, hakkı inkara şartlanmış olanlar: "Bu (Kuran) doğruyu çarpıtıp yalanı ve sahteyi ortaya çıkaran başka bir topluluğun yardımıyla o´nun (kendisinden) uydurduğu bir yalandan başka bir şey değildir" deyip duruyorlar.
  5. Ayrıca, "Onun, sabah akşam kendisine okunsunlar diye yazdırdığı eskilerin masalları, efsaneleridir bu!" diyorlar.
  6. De ki: "Göklerin ve yerin bütün sırlarını bilen (Allah) indirdi onu! Doğrusu O, çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır!"
  7. Ama onlar yine de şöyle diyorlar: "Bu nasıl peygamber ki (diğer ölümlüler gibi) yiyip içiyor, çarşı-pazar dolaşıyor? Onunla beraber bir uyarıcı olarak (görünür) bir melek gönderilseydi ya!
  8. Yahut kendisine (Allah tarafından) bir hazine verilseydi, yahut (zahmetsiz) yiyip içtiği (tılsımlı) bir bahçesi olsaydı ya!" Ve bu zalimler (birbirlerine): "Eğer (Muhammed´e) uyacak olsaydınız, büyülenmiş bir adamdan başkasına (uymuş, olmazdınız)!" diyorlar.
  9. (Ey Rasul,) seni benzettikleri şeye bak! Zaten onlar bir kere yoldan çıkmış bulunuyorlar, bir daha da (doğru) yolu bulamayacaklar!
  10. Dilerse sana, (onların dile getirdiği) bu şeylerden daha hayırlısını -içlerinde derelerin, ırmakların çağıldadığı hasbahçeler- verebilecek ve senin için köşkler, konaklar yapabilecek olan (Allah) ne yüce, ne cömerttir!
  11. (O inkarcılara gelince;) onlar asıl Son Saat´in (geleceğini) yalanladılar! Oysa, Biz Son Saat gerçeğini yalanlayanlar için harlı bir ateş hazırlamışızdır:
  12. O ateş uzaktan karşılarına çıkınca onun öfkeli kükremesini ve uğultusunu işitecekler;
  13. ve birbirlerine bağlı olarak daracık bir yerden onun içine atıldıkları zaman, orada o an yok olup gitmek için yakaracaklar!
  14. (Ama o zaman onlara denecek ki:) "Bugün bir defada yok olup gitmek için değil, defalarca yok olup gitmek için yakarın, bakalım!"
  15. De ki: "(Şimdi söyleyin,) bu mu daha hayırlı, yoksa Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşıyanlara bir mükafat ve yerleşme yeri olarak vaad edilen ebedi cennet mi?
  16. O cennet ki, orada istedikleri her şeye ulaşırlar ve orada sonsuza kadar yaşayıp giderler; bu, Rabbinin (insan için her zaman) istenmeye değer bir vaadidir".
  17. Fakat (Rabbinin birliğini unutan kimselere gelince,) o Gün (Rabbin) onları ve onların Allah yerine kul köle oldukları varlıkları bir araya toplayacak ve (kendilerine tanrısal nitelikler yakıştırılan bu varlıklara): "Bu kullarımı siz mi yoldan çıkardınız, yoksa onların kendileri mi doğru yoldan ayrıldılar?" diye soracak.
  18. Onlar: "Sınırsız kudret ve yüceliğinle Seni tenzih ederiz!" diye cevap verecekler, "Senden başka dostlar, efendiler edinmek bize yakışmazdı! Fakat, (bunlara gelince) Sen bunlara ve babalarına dünya hayatının tadını çıkarmaları için fırsat verdin; öyle ki, onlar da sonunda (Seni) anmayı büsbütün unuttular; çünkü bunlar her türlü iyilikten yoksun kimselerdi".
  19. (Bunun üzerine, Allah da, müşriklere): "İşte (sizin tanrı yerine koyduğunuz kimseler, geçmişte) ileri sürdüğünüz iddiaların yalan olduğunu ortaya koydular" diyecek, "artık ne (hak ettiğiniz azabı) savuşturabilirsiniz, ne de kendinize bir destek bulabilirsiniz! Çünkü içinizden her kim (böyle bir) kötülük işlemişse, ona büyük bir azap tattıracağız!"
  20. (Ey Muhammed,) Biz senden önce de yiyip içen, çarşıda pazarda dolaşan (ölümlü) insanların dışında kimseyi elçi olarak göndermedik. (Böyle yaparak, ey insanlar,) kiminizi kiminiz için bir imtihan vesilesi kıldık (ki,) sabredecek misiniz, (bunu kendiniz de göresiniz; yoksa,) Allah zaten her şeyi olduğu gibi görmektedir!
  21. Fakat Bizim huzurumuza çıkarılacaklarını hiç beklemeyen kimseler: "Bize niçin melekler gönderilmedi?", yahut "Neden Rabbimizi görmüyoruz?" diye sorup duruyorlar. Gerçek şu ki, onlar büyük bir küstahlıkla (Allah´ın mesajına karşı böylece) burunlarını dikerek kendilerini onulmaz bir büyüklük duygusuna kaptırmış bulunuyorlar!
  22. (Oysa,) melekleri görecekleri Gün (gelip çatınca), o Gün, günaha gömülüp gitmiş olanlar için asla iyi haberler olmayacak; ve (o Gün böyleleri:) "(Vah bize, meğer) dönüşü olmamacasına (Allah´ın rahmetinden) kovulmuşuz!" diyecekler.
  23. Çünkü, Biz (o Gün) bütün o edip eyledikleri işlerin üzerine varacak ve onları toza toprağa çevireceğiz;
  24. (ama) o Gün, cennetliklere kalınacak yerlerin en iyisi, dinlenilecek yerlerin en güzeli, en rahatı bahşedilecektir.
  25. O Gün ki, gök bulutlarla birlikte, bütün yüküyle parçalanacak ve birbiri ardından melekler indirilecektir;
  26. o Gün ki, gerçek egemenliğin (yalnızca) Rahman´a ait olduğu (bütün açıklığıyla ortaya çıkacaktır); ve bunun içindir ki, (o Gün) hakkı inkara şartlanmış olanlar için çok zor bir Gün olacaktır;
  27. o Gün ki, (vaktiyle) haksızlığı kendisine yol edinmiş olan kişi ellerini kemirip, "Ah, n´olurdu, Rasul´ün gösterdiği yolu tutmuş olsaydım!" diyecek,
  28. "Vah bana, n´olurdu, falancayı kendime dost edinmemiş olsaydım!
  29. Gerçekte, bana uyarıcı, hatırlatıcı mesaj geldikten sonra, beni (Allah´ı) hatırlamaktan o uzaklaştırdı!" Zaten, Şeytan (işte böyle) yalnız ve çaresiz bırakır insanı.
  30. Ve (o gün) Rasul: "Ey Rabbim!" diyecek, "Kavmimden (bazıları) bu Kuran´ı gözden çıkarılacak bir şey olarak gördü!"
  31. İşte bu (senin çağında olduğu) gibi, biz her nebiye günaha gömülüp gitmiş kimseler içinden düşmanlar çıkardık; bununla birlikte, sana yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
  32. İmdi, hakkı inkara şartlanmış olan kimseler: "Kuran ona bir bütün olarak bir kerede indirilseydi ya!" diyorlar. Oysa, Biz onu (sana) böyle tutarlı bir bütün oluşturacak şekilde belli bir düzen içinde ağır ağır vahyediyoruz ki onunla senin kalbini pekiştirelim.
  33. Bunun içindir ki, hangi soruyla karşına çıkarlarsa çıksınlar, Biz sana mutlaka asıl doğru olan neyse onu ve en güzel açıklamayı getirmekteyiz.
  34. (Öyleyse, hakkı inkara kalkışan o kimselere söyle ki) yüzleri üstüne sürüler halinde cehenneme tıkılacak olanlar (var ya); (öte dünyadaki) yerleri en kötü olanlar ve halen (doğru) yoldan en fazla sapmış bulunanlar işte böyleleridir!
  35. Gerçek şu ki, (Muhammed´den çok önce) Biz Musa´ya da kitap verdik ve kardeşi Harun´u görevinde o´na yardımcı kıldık;
  36. ve onlara: "Siz ikiniz mesajlarımızı yalanlayan (şu toplumu uyarmay)a gidin!" dedik. Ama sonunda, o (günahkar toplumun) insanlarını kırıp geçirdik.
  37. Ve Nuh toplumunu da, rasuller(den birin)i yalanladıklarında sulara gömüverdik; böylece onları bütün insanlık için ibret yaptık; çünkü Biz bütün zalimler için çok can yakıcı bir azap hazırlamışızdır!
  38. Ve ´Ad toplumunu, Semud toplumunu, Ress halkını ve bunların arasında (gelip geçen) daha nice (günahkar) nesilleri (topluca cezalandırdık);
  39. oysa, her birine uyarıcı dersler vermiştik; ama (bunlara aldırış etmeyince) hepsini yerle bir ettik.
  40. Bu (Bizim mesajlarımızı inkar edenler) o cezalandırıcı yağmura tutulan şehri görmüş olmalılar; peki orada olup biteni fark etmediler mi? Hayır, bunlar ölümden sonra kalkışı beklemiyorlar!
  41. Bunun içindir ki, (ey Muhammed,) ne zaman senden söz etseler, mutlaka, "Allah´ın bize rasul olarak gönderdiği kişi bu mu?" diyerek, seni alay, eğlence konusu yapıyorlar.
  42. "Eğer onlara sıkıca sarılmasaydık, bizi neredeyse tanrılarımızdan uzaklaştıracaktı!" (diyorlar.) Fakat (kendilerini bekleyen) azabı gördükleri zaman (doğru) yoldan uzaklaşan kişilerin kim olduğunu öğrenecekler!
  43. Sen hiç kendi heva ve heveslerini tanrılaştıran (birin)i düşündün mü? İmdi, böyle birinden de sen mi sorumlu olacaksın?
  44. yoksa sen onlardan çoğunun (senin ulaştırdığın mesajı) dinlediklerini ve akıllarını kullandıklarını mı sanıyorsun? Hayır hayır, koyun sürüsü gibidir onlar: doğru yoldan hiç mi hiç haberleri yok!
  45. Görmez misin (ey insanoğlu), Rabbin gölgeyi (akşama doğru) nasıl uzatıyor; eğer dileseydi, hiç şüphesiz onu olduğu gibi bırakırdı; fakat sonra gölgeye güneşi yol gösterici kılmışızdır;
  46. ve sonra da onu yavaş yavaş Kendimize çekmekteyiz.
  47. Sizin için geceyi bir örtü, uykuyu bir dinlenme hali kılan ve her (yeni) günün (sizin için, adeta) yeni bir diriliş olmasını sağlayan O´dur.
  48. Rahmetinin önünden rüzgarları müjdeci olarak gönderen O´dur. Evet, böylece gökten tertemiz suyu Biz indiriyoruz,
  49. ki onunla ölü toprağı yeşertip canlandıralım ve yine onunla, hayvan olsun, insan olsun, yarattığımız nice canlıyı suya kavuşturalım.
  50. Gerçek şu ki, Biz bütün bunları insanların gözü önüne hep seregelmişizdir ki, belki ders alıp akıllarında tutarlar; ama insanların çoğu, nankörlükte direnmektedir.
  51. Eğer dileseydik, (önceki çağlarda olduğu gibi) her topluma (ayrı) bir uyarıcı gönderirdik;
  52. bunun içindir ki, sen hakkı inkara şartlanmış olan kimselere uyma; tersine, bu (ilahi mesajın) ışığında onlara karşı bütün gücünü ortaya koyarak büyük bir direnç ve çaba göster.
  53. İki büyük su kütlesini -ki bunlardan biri tatlı ve susuzluğu giderici, diğeri tuzlu ve acıdır- birbirine salıveren ve ikisinin arasına bir engel, karışmalarını önleyen bir perde koyan O´dur.
  54. Ve insanı (işte bu) sudan yaratan ve onu soy sop ve evlilik yoluyla kazanılan yakınlık, bağlılık (duygusuyla) donatan O´dur; (evet,) çünkü Rabbin sınırsız kudret Sahibidir.
  55. Ama yine de bazı insanlar, Allah´ı bırakıp, kendilerine ne yarar ne de zarar ulaştırmaya gücü olmayan şeylere tapınıp duruyorlar; zaten (gerçek) kafir de, Rabbine sırtını dönen kişidir!
  56. Bununla birlikte, (ey Peygamber,) Biz seni yalnızca bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
  57. De ki: "Bunun için sizden, dileyen kimsenin Rabbine giden yolu bulmasından başka bir karşılık istemiyorum!"
  58. Öyleyse, ebediyyen ölmeyecek olan o mutlak diri varlığa güven ve O´nun sınırsız kudret ve yüceliğini övgülerle an, ki kimse kullarının günahlarından O´nun kadar haberdar değildir.
  59. Gökleri, yeri ve bu ikisi arasında var olan her şeyi altı evrede yaratan ve kudret ve hükümranlık tahtına kurulan O´dur, O: Rahman / sınırsız Bağış (Kayra) Sahibi! O´nu (Kendisinden), O her şeyden Haberdar Olan´dan sor.
  60. Hal böyleyken, onlara "Rahman önünde secdeye varın" denildiğinde, "Rahman da neymiş (ya da kimmiş?) Şimdi biz senin buyurduğun şeyin önünde mi secdeye varalım yani?" derler; ve böylece (senin çağrın) onların nefretini artırır.
  61. Göğe büyük takım yıldızları serpiştiren, ve yine oraya (parlak) bir ışık kaynağı ve ay (gibi) bir aydınlatıcı yerleştiren (Allah) ne yüce, ne cömerttir.
  62. Ve, hatırda tutmak isteyen, yani şükretmek isteyen kimseler için (varlığına, birliğine işaret olmak üzere) geceyle gündüzün birbiri ardınca gelmesini sağlayan da O´dur.
  63. Rahman´ın has kulları ki, onlar yeryüzünde tevazu ve vekar içinde yürürler ve ne zaman kötü niyetli, dar kafalı kimseler kendilerine laf atacak olsa, (sadece) selam! derler.
  64. Onlar ki, gecenin derinliklerinde secdeye vararak ve kıyama durarak, Rablerini anarlar.
  65. Ve onlar ki, "Ey Rabbimiz!" derler, "Cehennem azabını bizden uzaklaştır; çünkü onun çektireceği azap, gerçekten, pek korkunç, pek yaralayıcı olacaktır;
  66. gerçekten, o ne kötü bir yer, o ne kötü bir durak!"
  67. Ve onlar ki, başkaları için harcadıkları zaman, ne saçıp savururlar, ne de cimrilik yaparlar; bu ikisi arasında her zaman bir orta yol bulunduğunu (bilirler).
  68. Ve onlar ki, Allah´la beraber, asla birtakım düzmece tanrılara yalvarıp yakarmazlar; ve hukuki bir gerekçe olmadıkça Allah´ın dokunulmaz kıldığı cana kıymazlar ve zina etmezler. Çünkü (bilirler ki,) bunlardan herhangi birini işleyen kimse, bir kötülüğe bulaşmış olmakla (kalmayacak),
  69. (fakat) Kıyamet Günü´nde böyle birinin çekeceği azap kat kat artacak ve o Gün aşağılık bir durumda kalakalacaktır.
  70. Şu kadar ki, pişman olup doğru yola dönen, inanıp dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyan kimseler bunun dışındadır; bundan ötürü, (önceki) kötü hallerini Allah´ın iyi hallere dönüştürdüğü kimseler işte böyleleridir; çünkü Allah çok acıyıp esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır.
  71. Zaten kim ki tevbe eder ve (sonra da) dürüstçe, erdemlice davranırsa, gereği üzere Allah´a yönelen işte odur.
  72. Onlar ki, yalan ve asılsız olandan yana şehadet etmezler; boş ve anlamsız şeylerle (uğraşan kimselere) rastladıkları zaman yanlarından vekarla geçip giderler.
  73. Ve onlar ki, kendilerine Rablerinin mesajları hatırlatıldığı zaman, körler(in) ve sağırlar(ın yaptığı) (gibi) (düşünüp anlamadan) onların üzerine üşüşmezler.
  74. Ve onlar ki, "Ey Rabbimiz!" diye niyaz ederler, "Bize göz nuru olacak eşler ve çocuklar bahşet; bizi Sana karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimseler için örnek ve öncü yap!"
  75. İşte bunlar, güçlüklere göğüs germelerinden ötürü (cennette) üstün bir makamla mükafatlandırılıp orada dirlik ve esenlik nidalarıyla karşılanacak olan kimselerdir!
  76. (ve onlar) orada sonsuza kadar yaşayıp gideceklerdir; bu ne güzel bir varış yeri, bu ne üstün bir makam!
  77. (İnananlara) de ki: "Dua ve yönelişiniz O´na olan inancınız için değilse, Rabbim size niçin değer versin?" (Ve inkarcılara da de ki:) "Gerçek şu ki, siz (Allah´ın mesajını) yalanladınız: artık bu (günah) yakanızı bırakmayacaktır!"
Yazar: Ömer Nasuhi Bilmen - Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Meali
  1. Hayır ve bereketi nihayetsizdir o Zâtın ki, Furkân´ı kulu üzerine indirdi ki, bütün âlemlere bir sakındırıcı olsun(diye).
  2. Öyle zât ki, göklerin ve yerin mülkü O´nun içindir ve hiçbir oğul edinmemiştir. Ve O´nun için mülkünde bir ortak da yoktur ve herşeyi yaratmıştır, onu bir miktar ile takdir buyurmuştur.
  3. Öyle iken. O´nun gayrını ilâhlar ittihaz ettiler ki, hiçbir şey yaratamazlar. Halbuki, onlar yaratılırlar ve kendi nefisleri için ne bir zarara ve ne de bir faideye malik değildirler. Ne ölüme ve ne hayata ve ne de ölüleri kabirlerinden diriltip kaldırmağa mâlik bulunmazlar.
  4. Ve kâfir olanlar dediler ki: «Bu bir yalandan başka değil, onu kendisi uydurdu ve ona, başka bir kavim de yardım etti.» Muhakkak ki, (o kâfirler) bir zulüm ve bir bühtan ile geldiler.
  5. Ve dediler ki: «(O) Evvelkilerin yazmış oldukları uydurmalardır. Onları yazdırmıştır. Artık onlar O´na sabah ve akşam okunuyor.»
  6. De ki: «O´nu o zât indirmiştir ki, göklerde ve yerde olan gaybı bilir. Şüphe yok ki O, çok yarlığayan, çok merhamet edendir.»
  7. Ve dediler ki: «Bu Resûl için ne var ki, yemek yiyor ve çarşılarda yürüyor ona bir melek indirilmeli değil mi idi ki, artık O´nunla beraber bir korkutucu olsa idi!»
  8. «Yahut O´na bir hazine indirilmeli veya O´nun için bir bostan olmalı değil mi idi ki, ondan yiyiverse idi.» Ve zalimler dedi ki: «Siz başka değil, bir büyülenmiş adama tâbi oluyorsunuz.»
  9. Bak senin için nasıl misaller irâd ettiler, dalâlete düştüler, hiçbir yol bulmaya da muktedir olamazlar.
  10. Hayır ve nîmeti pek ziyâde olan zât ki (Allah) eğer dilerse sana ondan daha hayırlısını, altlarından ırmaklar akan güzide bostanlar (nâsip) kılar ve senin için köşkler vücuda getirir.
  11. Belki Kıyameti de tekzîp ettiler. Biz de Kıyameti tekzîp edenler için şiddetli bir ateş hazırladık.
  12. Onları uzak bir mekandan görünce onun için bir galeyan ve bir şiddetli ses işitirler.
  13. Ve o ateşten dar bir yere etleri boyunlarına bağlı bir halde atıldıkları zaman orada helâki davet eder dururlar.
  14. (Onlara denilir ki:) «Bugün bir helâk davet etmeyiniz, birçok helâki davet ediniz.»
  15. Dedi ki: «Ya bu mu daha hayırlıdır, yoksa muttakîler için vaadedilmiş olan Huld cenneti mi ki, onlar için bir mükâfaat ve bir varılacak yer olmuştur.»
  16. Onlar için orada ebedî kalacaklar oldukları halde diledikleri her şey vardır. Bu, Rabbinin deruhte buyurmuş olduğu matlup bir vaad olmuştur.
  17. Ve o gün ki, onları ve Allah´tan gayrı kendilerine ibadet ettiklerini haşreder de der ki: «Şu kullarımı siz mi sapıttırdınız, yoksa onlar mı yolu kaybettiler?»
  18. (O mabûd ittihaz edilenler de) derler ki: «Sen zât-ı ehâdiyetine layık olmayan şeylerden münezzehsin. Bizim için yaraşmaz ki, Sen´den başka velîler ittihaz edinelim. Fakat, onları ve babalarını nîmetlere nâil kıldın, tâ ki, zikri unuttular ve helâk olmuş bir kavim oldular.»
  19. (Ey müşrikler!) «İşte sizi söyler olduğunuz şeylerde tekzîp ettiler. Artık ne (azabı) bertaraf etmeğe ve ne de yardıma muktedir olamayacaksınız ve sizden her kim ki zulmeder ise ona büyük bir azap tattıracağız.»
  20. Ve senden evvel de peygamberlerden göndermedik ki, illâ onlar da elbette taam yerlerdi ve çarşılarda gezerlerdi ve sizin bazınızı bazısı için bir fitne kıldık. Sabredecek misiniz? Ve Rabbin (her şeyi kemaliyle) görücü bulunmaktadır.
  21. Ve Bize kavuşmayı ümit etmeyenler dedi ki: «Bizim üzerimize melekler indirilmeli değil mi idi? Veya Rabbimizi görmeli idik.» Andolsun ki, (onlar) nefislerinde bir büyüklük görmüşlerdir ve büyük bir azgınlık ile azgınlıkta bulunmuşlardır.
  22. Melekleri görecekleri gün mücrimler için o gün de bir müjde yoktur ve derler ki: (Müjde) «Haram, memnu.»
  23. Ve onlar amelden ne işlemiş bulundular ise, o güne geçtik de onu bir saçılmış ince zerreler kıldık.
  24. O günde cennet ehli, karargâh itibariyle hayırlıdır, istirahatgâhca da daha güzeldir.
  25. Ve o gün ki, gök bir bulutla parçalanacaktır, melekler de indirilmekle indirilecektir.
  26. O gün sabit olan mülk, Rahmân´ındır. Kâfirlere ise gayet güç bir gün olmuştur.
  27. Ve o gün ki, zalim iki elini ısırır, der ki: «Keşke ben Peygamber ile beraber bir yol tutmuş olsa idim.»
  28. «Eyvah bana! Keşke falanı dost ittihaz etmese idim.»
  29. «Andolsun ki, beni zikirden sapıttırdı, (o zikir) bana geldikten sonra ve şeytan insan için yardımcı olmayıp (onu) zelilâne bir halde terkeder olmuştur.»
  30. Ve Peygamber dedi ki: «Yarabbi! Şüphe yok benim kavmim bu Kur´an´ı metrûk ittihaz ettiler.»
  31. Ve işte Biz böyle herbir peygamber için günahkârlardan bir düşman kılmışızdır. Ve sana bir hidâyet ve nusret edici olarak Rabbin kifâyet eder.
  32. Ve kâfir olanlar dedi ki: «Kur´an O´nun üzerine toplu bir halde indirilmiş olmalı değil mi idi?» Onunla kalbini takviye etmek için böyle müteferrikan indirdik. Ve onu âyet âyet beyan ettik.
  33. Ve onlar sana herhangi bir mesel ile gelmezler ki, illâ Biz sana hakkı ve tefsirce daha güzelini getirmiş oluruz.
  34. (onlar) O kimselerdir ki, yüzleri üzerine cehenneme haşrolunurlar. İşte onlar mevkice en fena ve yolca en sapkındırlar.
  35. Ve celâlim hakkı için Mûsa´ya kitabı verdik ve O´nun maiyetinde kardeşi Harun´u vezir kıldık.
  36. O vakit dedik ki: «Bizim âyetlerimizi tekzîp etmiş olan kavme gidin.» Sonra o kavmi tam bir helâk ile helâk ediverdik.
  37. Ve Nûh kavmini de, (helâk ettik) peygamberleri tekzîp ettikleri vakit onları gark ettik ve onları nâsa bir ibret kıldık ve zalimler için bir acıklı azap hazırladık.
  38. Ve Âd´i de, Semûd´u da ve Ress ashâbını da ve bunların arasında bir nice çok asırlar erbâbını da (helak ettik).
  39. Ve bütün onların kendileri için misaller irâd ettik ve hepsini de kırdık geçirdik.
  40. Ve andolsun ki, felaket yağmuruna tutulmuş olan karyeye varmışlardı. Artık onu görür olmamışlar mı idi? Hayır, öldükten sonra dirilip kalkmayı ummaz olmuşlardır.
  41. Ve seni görünce de seni ancak bir eğlence yerine tutuyorlar, «Allah´ın peygamber gönderdiği bu mudur?» diyorlar.
  42. «Az kaldı ki bizi mabutlarımızdan sapıtıversin, eğer biz onun üzerine sabreder olmasa idik,» (diyorlar). Ve yakında azabı gördükleri zaman yolca kimin daha sapık olduğunu bileceklerdir.
  43. Gördün mü o hevâsını mabut ittihaz edeni? Artık sen mi onun üzerine bir vekil olacaksın?
  44. Yoksa zanneder misin ki, onların ekserisi işitirler veya âkilâne düşünürler? Onlar başka değil, hayvanlar gibidirler, belki onlar yolca daha sapıklardır.
  45. Görmedin mi Rabbin gölgeyi nasıl uzatmıştır? Eğer dileyecek olsa idi onu elbette sakin kılardı. Sonra güneşi gölge üzerine bir delil kıldık.
  46. Sonra onu (o gölgeyi) azar azar kendimize (dilediğimiz cihete) çekip almışızdır.
  47. O, o (Zât-ı Akdesdir) ki, sizin için geceyi bir örtü ve uykuyu bir rahat ve gündüzü de bir intişar zamanı kıldı.
  48. (Ve O, o) Zât-ı Kerîm´dir ki, rüzgarları rahmetinin önünde bir müjdeci olarak gönderdi. Ve gökten tertemiz bir su indirdik.
  49. Tâ ki onunla ölü bir beldeyi ihya edelim ve yaratmış olduklarımızdan bir nice hayvanları ve birçok insanları sulayalım.
  50. Zât-ı akdesim hakkı için onu (o yağmur nîmetini) tefekkür etsinler için aralarında türlü türlü sûretlerde bulundurmaktayız. Halbuki nâsın ekserisi ancak nankörlükte bulunmuştur.
  51. Ve eğer dilemiş olsa idik elbette her karyeye de bir korkutucu gönderirdik.
  52. Artık sen kâfirlere itaat etme ve onlara karşı bununla büyük bir cihad ile mücâhedede bulun.
  53. Ve O, o (Hâlik-ı Azîm) dir ki, iki denizi kendi mecralarına salıvermiştir; şu lezzetlidir, fazlaca tatlıdır, şu da tuzludur, acı bir sudur. Ve ikisinin arasında da bir hail, görülemeyecek bir perde vücuda getirmiştir.
  54. Ve O, o (Halık-i Kerîm)dir ki, sudan insan yaratmıştır, sonra onu erkek ve dişi kılmıştır ve Rabbin (her şeye) kemaliyle kâdirdir.
  55. (Böyle iken kâfirler) Allah´ın gayrı kendilerine ne menfaat ve ne de mazarrat veremiyecek olan şeylere ibadet ederler ve kâfir, Rabbine karşı (şeytanlara) mu´in olmuştur.
  56. Biz seni göndermedik, ancak bir müjdeleyici ve bir korkutucu olarak (gönderdik).
  57. De ki: «Ben bunun üzerine sizden bir ücret istemiyorum, ancak Rabine doğru bir yol ittihaz etmek isteyen kimseyi istiyorum.»
  58. Ve ölmeyecek olan bir hayat sahibine tevekkül et ve O´na hamd ile beraber tesbihte bulun ve kullarının günahlarına O´nun haberdar olması kifâyet eder.
  59. O ki, gökleri ve yeri ve bunların arasında olanları altı günde yarattı, sonra, Arş üzerine hükümran oldu. O, Rahmân´dır, O´nu haberdar olandan sor.
  60. Ve onlara «Rahman´a secde ediniz,» denildiği zaman, dediler ki: «Rahmân nedir? Bize emrettiğine biz secde eder miyiz?» Ve (bu emir) Onların daha ziyâde nefretlerini artırdı.
  61. Pek müteâlidir O (Hâlık-ı Azîm) ki, gökte burçlar vücuda getirmiştir ve orada bir çırağ ve bir nûrani ay yaratmıştır.
  62. Ve O, o (Hâlık-ı Kerîm)dir ki, tefekkür eden veya şükürde bulunmak isteyen kimse için geceyi ve gündüzü birbiri ardınca gelmekte kılmıştır.
  63. Ve Rahmân´ın (halis) kulları onlardır ki, yeryüzünde mütevaziyâne bir halde yürürler ve cahiller onlara hitab ettikleri vakit, «Selâmetle,» derler.
  64. Ve onlar ki Rableri için secde edenler ve kıyamda bulunanlar olarak gecelerler.
  65. Ve onlar ki: «Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını defet!» derler. Şüphe yok ki, O´nun azabı, bertaraf olmayan bir hüsrândır.
  66. Filhakika o (cehennem) pek kötü bir karargâh, bir ikametgâhtır.
  67. Ve onlar ki, infakta bulundukları zaman ne israfta ve ne de darlık göstermekte bulunmuş olmazlar, bunun arasında mutedil bir halde bulunmuş olurlar.
  68. Ve onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya dua etmezler ve Allah´ın haram kıldığı nefsi öldürmezler bihakkın olan müstesna; ve zinada bulunmazlar ve her kim bunu yaparsa büyük bir cezaya uğrar.
  69. Onun için Kıyamet gününde azap kat kat olur ve orada enva-ı mezellete tutulmuş olarak aleddevam kalır.
  70. Ancak tövbe eden ve imân eden ve sâlih amel ile amelde bulunan müstesna. Artık Allah onların günahlarını sevaplara tebdîl eder ve Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyici bulunmaktadır.
  71. Ve her kim tövbe etmiş ve sâlih amelde bulunmuş olursa artık şüphe yok ki o Allah Teâlâ´ya rızasını kazanmış olarak döner.
  72. Ve onlar ki, yalan yere şehâdette bulunmazlar ve faidesiz bir şeye uğradıkları vakit kerîmler olarak geçer giderler.
  73. Ve onlar ki, Rablerinin âyetleriyle kendilerine öğüt verildiği zaman ona karşı sağır ve kör olarak yıkılıp durmazlar.
  74. Ve onlar ki: «Ya Rabbenâ! Bize zevcelerimizden ve zürriyetlerimizden gözler aydınlığı ihsan et ve bizi takvâ sahiplerine imam kıl!» derler.
  75. İşte onlar sabretmiş oldukları şey mukabilinde en yüksek köşkler ile mükâfaatlanacaklardır ve orada bir sağlık ve selâmet duasıyla karşılanacaklardır.
  76. Orada müebbet sûrette kalacaklardır. (Orası) Bir karargâh ve bir ikematgâh olmak üzere ne güzel olmuştur.
  77. De ki: «Sizin ibadetiniz olmayınca Rabbim size ne kıymet verir. Halbuki, siz tekzîp ettiniz, artık (bu tekzîpin cezası size) yakın bir zamanda ulaşacaktır.»
Yazar: Suat Yıldırım - Kura'an-ı Hakim ve Açıklamalı Meali
  1. Hayır ve bereketi ne muazzamdır o Zatın ki bütün ins ve cinni uyarsın diye o has kuluna doğruyu eğriden ayıran Furkan´ı indirdi.
  2. Göklerin ve yerin hâkimiyeti O´nundur. O asla evlat edinmedi, hâkimiyette hiç bir ortağı olmadı. Her şeyi yaratıp nizam veren ve her şeyin varlığını bir ölçüye göre belirleyen O´dur
  3. Böyle iken müşrikler Allah´tan başka birtakım tanrılar edindiler ki, hiçbir şey yaratmaya güçleri yetmez, üstelik kendileri başkası tarafından yaratılırlar. Başlarına gelen zararı savamaz, kendileri için fayda celbedemezler, ne öldürmeye, ne diriltmeye ve ne de ölümden sonra tekrar diriltmeye güçleri yetmez.
  4. Kâfirler: "Kur´ân onun uydurduğu bir yalan olup, bu hususta başkaları da kendisine yardımcı olmuşlardır" diye iddia ettiler. Onlar böylece, kesin bir yalan söyleyip zulmettiler
  5. Ayrıca: "Onun söyledikleri, kendisi için yazdırtmış olduğu ve sabah akşam kendisine dikte ettirilen önceki nesillerin efsanelerinden başka bir şey değildir" dediler
  6. De ki: "Onu, göklerdeki ve yerdeki bütün sırları bilen Yüce Allah indirdi. O, gerçekten gafurdur, rahîmdir." (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur)
  7. Yine: "Ne oluyor bu Peygambere, böyle Peygamber mi olur: Yemek yiyor, çarşı pazarda dolaşıyor! Bari yanında heybetli bir melek olsaydı da etrafındaki insanları korkutup uyarıda bulunsaydı!"
  8. "Yahut kendine bir hazine verilse, yahut kendisinin içinden yiyeceği bir bahçesi olsaydı!" Hasılı o zalimler: "Doğrusu siz, sadece büyülenmiş bir adamın peşine düşmüşsünüz." dediler
  9. İşte bak senin hakkında nasıl tutarsız misaller getiriyorlar. Doğrusu onlar saptılar, artık asla yol bulamazlar!
  10. Hayır ve bereketi ne muazzamdır o Zatın ki dilediği takdirde senin için bundan daha iyisini, içinden ırmaklar akan cennetleri verir. Senin için orada saraylar yaptırır.
  11. Ayrıca onlar kıyameti de yalan saydılar. Kıyameti yalanlayana ise Biz alevli bir ateş hazırlardık
  12. Bu ateş onları, daha uzaktan görünce, onun öfkesinden gürlediğini ve korkunç homurtusunu işitirler
  13. Elleri boyunlarına kelepçelenmiş, ayakları bukağılı olarak cehennemin daracık bir yerine tıkılınca, orada yok olmak için can atarlar
  14. Kendilerine "Bugün bir kere değil, defalarca dövünüp durun, ölümü isteyin" denilecek.
  15. De ki: "Bu mu iyi, yoksa takvâ ehline vâd olunan ebedî cennet mi?"Orası onlar için bir mükâfat ve pek güzel bir âkıbettir.
  16. Orada arzu ettikleri her şey bulunacak, hem ebedî olarak kalacaklardır.Bu, Rabbinin üzerine aldığı ve müminlerce hep istenen bir vâdidir
  17. Gün gelir, Allah müşriklerle, onların Allah´tan başka ibadet ettikleri putlarını diriltip bir araya toplar ve şöyle buyurur:"Siz mi saptırdınız bu kullarımı, yoksa kendileri mi yoldan çıktılar?
  18. Onlar şöyle cevap verirler: "Sübhansın! Yüceler Yücesisin! Senden başka dost edinmeyi düşünmek bize yaraşan şey değildir. Ne var ki Sen onları ve babalarını, nimetlerine mazhar edip ömür vererek yaşatınca onlar Sen´i anmayı unuttular ve helâke müstahak bir güruh haline geldiler."
  19. "İşte gördünüz a!" denir o müşriklere, "Taptığınız nesneler söylediklerinizde sizi yalancı çıkardılar. Artık ne azabı savmaya, ne yardım temin etmeye çare bulamazsınız."(İşte ey bütün insanlar! Bilin ki:) İçinizden kim bu şirk koşma zulmünü işlerse, ona büyük bir azap tattıracağız
  20. Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de yemek yer, çarşılarda ihtiyaçlarını temin ederlerdi. Böylece sizi birbirinizle imtihan ediyoruz: bakalım buna sabredecek misiniz, sabredemeyecek misiniz? Rabbin zaten her şeyi görmektedir.
  21. Âhirette huzurumuza gelip Bizimle karşılaşacaklarını düşünmeyenler: "Bize elçi olarak melekler gönderilmeli yahut Rabbimizi görmeli değil miydik?" dediler.Gerçekten onlar kendilerini büyük görüp azgınlıkta haddi iyice aştılar.
  22. Gün gelecek, melekleri görecekler; fakat o gün o suçluları sevindirecek hiçbir haber olmayacak ve melekler onlara: "Sevinmek size haram! haram!" diyecekler.
  23. Onların yaptıkları her işin üzerine varıp, hepsini toz duman edeceğiz.
  24. Ama o gün, cennetlikler, kalınacak yerlerin en iyisinde, dinlenme yerlerinin en güzelinde bulunacaklardır.
  25. Gün gelecek gök, beyaz bulutlar şeklinde yarılıp dağılacak, melekler bölük bölük indirilecek.
  26. İşte o gün tam hâkimiyetin Rahman´a ait olduğu iyice açığa çıkacaktır. Kâfirler için o gün, çok çetin bir gün olacaktır.
  27. O gün zalim, parmaklarını ısırır "Eyvah! der, keşke o Peygamberle birlikte yol tutsaydım. Eyvah! Keşke falanı dost edinmeseydim! Vallahi bana gelen öğütten (Kur´ân´dan) beni o uzaklaştırdı. Zaten şeytan, insanı (işte böyle uçuruma sürükleyip sonra da) yüzüstü, yalnız bırakır."
  28. O gün Peygamber: "Ya Rabbî, halkım bu Kur´ân´ı terk edip ondan uzaklaştılar!" der
  29. İşte böylece Biz her Peygamber için suçlulardan bir düşman ortaya çıkardık. Ama tasalanma! Senin Rabbin yol gösterici ve yardımcı olarak yeter mi yeter!
  30. Bir de o kâfirler dediler ki: "Bu Kur´ân ona toptan, bir defada indirilmeli değil miydi?" Halbuki Biz vahiyle senin kalbini pekiştirmek için böyle ara ara indirdik ve onu parça parça okuduk.
  31. Onların sana itiraz için getirdikleri hiç bir temsil, hiç bir soru olmaz ki, ona karşı Biz sana gerçek durumu bildirmeyelim ve en güzel açıklamayı yapmayalım
  32. O halde sen o kâfirlere de ki:"Yüzleri üstünde sürünen sürüler halinde cehenneme tıkılacak olanlar yok mu, işte onlar yerce en fena, yolca da en sapıktırlar."
  33. Gerçekten Biz, Mûsâ´ya kitabı verdik ve kardeşi Harun´u da ona yardımcı yaptık
  34. "Haydi âyetlerimizi yalan sayan o halka gidiniz!" dedik. Sonunda o toplumu yerle bir ettik
  35. Nûh´un halkına gelince, onlar Peygamberlerini yalancılıkla suçladıklarında onları suda boğduk ve kendilerini insanlar için bir ibret vesilesi yaptık. Zalimlere gayet acı bir azap hazırladık.
  36. Âd´ı, Semûd´u, Ress halkını, bu arada daha birçok nesilleri de inkârda ısrarları sebebiyle helâk ettik.
  37. Onların her birine uymaları geçmişlerden misaller verdik.Ama öğütleri tutmadıkları için hepsini kırıp geçirdik
  38. Şu Kureyş müşrikleri, belâ yağmuruna tutulan, üstüne taş yağdırılan şehire de vardılar. Peki, orada olup biteni fark etmediler mi?Doğrusu onlar öldükten sonra diriltileceklerini hiç düşünmezler.
  39. Seni gördüklerinde mutlaka seni alaya alır ve: "Allah´ın, elçi olarak gönderdiği bu şahıs mı imiş! Bula bula bunu mu bulmuş?"
  40. "Eğer biz sebat etmeseydik, nerdeyse bizi tanrılarımızdan vazgeçirecekti." derler.Ama kendilerini bekleyen azabı gördükleri vakit, asıl sapanın kim olduğunu işte o zaman anlayacaklardır
  41. Baksana şu kendi heva ve heveslerini tanrı edinen kimseye! Artık sen mi vekil olacaksın ona, işlerini sen mi yürüteceksin?
  42. Yoksa sen onlardan çoğunun söz dinlediğini, yahut aklını çalıştırdığını mı sanıyorsun?Doğrusu onlar yolu şaşırmada davarlar gibi, hatta daha da şaşkındırlar.
  43. Bakmaz mısın Rabbin gölgeyi nasıl uzatıyor? Dileseydi onu hareketsiz kılardı. Sonra nasıl Güneş´i ona delil kılıyoruz? Sonra da nasıl tutup onu azar azar Kendimize doğru dilediğimiz yere alıyoruz
  44. Size geceyi örtü, uykuyu bir istirahat, gündüzü de dağılıp çalışma vakti kılan O´dur.
  45. Rüzgârları rahmetinin önünden müjdeci olarak gönderen de O´dur.Ölü diyarlara hayat vermek ve yarattığımız nice hayvanlara ve insanlara su vermek için gökten tertemiz suyu da Biz indirmekteyiz.
  46. Bu gerçeği, insanların iyice düşünmeleri için Biz, farklı üsluplarla anlatsak da onların çoğu nankörlükten başka bir şey yapmıyorlar
  47. Eğer isteseydik her şehre bir uyarıcı peygamber gönderirdik.
  48. (Fakat evrensel uyarma görevini sana verdik) O halde sen asla kâfirlere itaat etme ve Kur´ân´a dayanarak onlarla büyük bir mücahede gerçekleştir.
  49. Biri tatlı, susuzluğu giderici, öbürü tuzlu ve acı iki denizi salıveren, birbirine karışmadan akıtan; fakat aralarına bir engel, aşılmaz bir sınır koyan O´dur.
  50. İnsanı bir parça sudan yaratıp da soy ve evlilik bağından oluşan bir sülale haline getiren de O´dur. Senin Rabbin her şeye kadirdir
  51. Buna rağmen bir kısım insanlar, kendilerine, tapmaları halinde fayda, tapmamaları halinde zarar veremeyen birtakım şeyleri tanrılaştırıp, Allah´ın dışında onlara ibadet ettiler.Zaten kâfir, Rabbine karşı hep batıla arka çıkar.
  52. Biz seni sadece müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik
  53. De ki: "Benim bu hizmet için sizden istediğim hiç bir ücret yoktur. Tek isteğim, dileyen kimsenin Rabbine giden yolu bulmasıdır."
  54. Öyleyse sen ölmeyen, o mutlak hayat sahibi Allah´a dayan ve O´nu hamd ile tesbih et. Onun kendi kullarının günahlarından haberdar olması yeter.
  55. Gökleri, yeri ve ikisinin arasında olan şeyleri altı günde yaratan, sonra da arşı üzerine hükümran olan O´dur. O rahmandır, sen O´nu, Kendisine, o her şeyi Bilen´e sor!
  56. O müşriklere "Rahman´a secde edin!" denildiğinde:"Rahman da ne imiş! Bize emrediyorsun diye secde mi edeceğiz?" dediler ve bu dâvet onları imandan büsbütün uzaklaştırdı.
  57. Gökte burçlar yaratan, onların içinde bir kandil (güneş) ve nurlu bir ay yerleştiren Allah, yüceler yücesidir, hayır ve ihsanı sınırsızdır.
  58. Tefekkür ederek ders almak veya şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü peş peşe getiren O´dur.
  59. Rahman´ın has kulları o kimselerdir ki onlar yerde tevazu ile yürürler. Cahiller kendilerine laf atarsa "Selâmetle!" derler.
  60. Geceyi Rab´lerine secde ve kıyam ile, ibadetle geçirirler.
  61. "Ey Ulu Rabbimiz, derler, cehennem azabını bizden uzaklaştır.Zira onun azabı tahammülü zor, ömür tüketen bir derttir.Ne kötü bir varış yeri, ne fena bir yerleşim yeridir orası!
  62. Rahman´ın o has kulları, harcamalarında ne israf eder, ne de eli sıkı davranırlar; bu ikisinin arasında bir denge tuttururlar
  63. Onlar, Allah´la beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar.Allah´ın muhterem kıldığı bir canı haksız yere öldürmezler.Zina etmezler.Kim de bunları yaparsa günahının cezasını bulur
  64. Kıyamette, o büyük duruşma gününde onun cezası katmerli olur ve azapta, zillet içinde ebedî kalır
  65. Ancak şu var ki dönüş yapıp iman edenler güzel ve makbul işler işleyenler bundan müstesnadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara çevirir.Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur).
  66. Kim tövbe edip, güzel ve makbul işler yaparsa, gereğince tövbe eden işte odur.
  67. O kullar, yalan şahitlik etmezler.Boş söz ve işlere rastladıklarında vakarla oradan geçip giderler
  68. Kendilerine Rab´lerinin âyetleri hatırlatıldığında, onlara karşı sağırlar ve körler gibi davranmazlar
  69. Ve şöyle niyaz ederler: "Ey keremi bol Rabbimiz! Bize gözümüzün, gönlümüzün süruru olan temiz eşler ve nesiller ihsan eyle, bizi müttakilere önder eyle!
  70. İşte onlara, hak yolda sabır ve sebat göstermelerine karşılık, kendilerine cennetin üstün sarayları verilecek.Oraya selâmla, hürmetle buyur edileceklerdir.Hem de devamlı kalmak üzere oraya gireceklerdir.Orası ne güzel varış yeri, ne güzel bir yerleşim yeridir!
  71. De ki: "Duanız olmazsa Rabbim size ne diye değer versin ki?Ama siz, ey inkârcılar! Size bildirdiklerimi yalan saydınız, artık bu günahtan yakanızı kurtaramayacaksınız.
Yazar: Süleyman Ateş - Kuran'ı Kerim Meali
  1. Âlemlere uyarıcı olması için kuluna Furkanı (hakkı bâtıldan ayırma ölçüsünü) indiren (Allâh) pek kutludur!
  2. Göklerin ve yerin mülkü O´nundur, O, bir çocuk edinmemiştir, mülkünde ortağı yoktur. Her şeyi yaratmış, ona ölçü, biçim ve düzen vermiştir.
  3. O´ndan ayrı olarak, hiçbir şey yaratmayan, kendileri yaratılan ve kendilerine dahi ne zarar ne de yarar veremeyen; öldüremeyen, yaşatamayan, (ölüleri diriltip) kaldıramayan birtakım tanrılar edindiler.
  4. İnkâr edenler: "Bu, yalandan başka bir şey değildir. (Muhammed) onu uydurdu, başka bir topluluk da kendisine yardım etti." dediler ve kesin bir haksızlığa ve iftirâya vardılar.
  5. Dediler: "Evvelkilerin masalları, onları yazmış, sabah akşam onlar kendisine yazdırılıyor."
  6. De ki: "Onu, göklerdeki ve yerdeki gizleri bilen indirdi. O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
  7. Dediler: "Bu elçiye ne oluyor ki yemek yiyor, çarşılarda geziyor? Ona kendisiyle beraber uyarıcı olacak bir melek indirilmeli değil mi?"
  8. "Yahut üstüne bir hazine atılmalı, yahut kendisinin ürününden yiyeceği bir bahçesi olmalı değil mi?" Ve zâlimler: "Siz başka değil, sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz" dediler.
  9. Bak, senin için nasıl benzetmeler yaptılar da saptılar. Artık bir daha yolu bulamazlar.
  10. Yücedir O ki dilerse sana bundan daha hayırlısını, altlarından ırmaklar akan bahçeler verir ve senin için saraylar yapar.
  11. Onlar (senin hakkında o yakışıksız sözleri söylemekle kalmadılar) bilakis, (Duruşma) sâ´ati(ni) de yalanladılar. Biz (Duruşma) sâ´ati(ni) yalanlayanlara alevli bir ateş hazırlamışızdır.
  12. (Bu ateş) onları uzak bir yerden görünce onlar bunun öfkesini ve homurtusunu işitirler.
  13. (Elleri boyunlarına zincirlerle) Bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıkları zaman orada ölümü çağırırlar (yetiş ey ölüm, nerdesin, gel bizi bu azâbdan kurtar! derler).
  14. "Bugün bir ölüm çağırmayın, birçok ölüm çağırın."
  15. De ki: "Bu mu iyi, yoksa korunanlara va´dedilen ebedi cennet mi? O da onların mükâfât ve sonucudur!"
  16. Orada istediklerini bulurlar ve sürekli kalırlar. Bu, Rabbinin, istenen, arzu edilen bir va´didir.
  17. (Rabbin), onları ve Allah´tan başka taptıklarını biraraya toplayacağı gün, (tapılanlara) der ki: "Bu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yolu sapıttılar?"
  18. Derler ki: "Senin şânın yücedir, senden başka veliler edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen onları ve atalarını ni´met verip yaşattın, (bolluk içinde dünyaya daldılar da seni) anmayı unuttular ve helâki hak eden bir topluluk oldular.
  19. (Bu kez hitap, bunlara tanrı diye tapanlara yönelir.) İşte (tanrı) dedikleriniz de sizi yalanladılar. Artık ne (azâbı geri) çevirmeğe gücünüz yeter, ne de (kendinize) bir yardım bulabilirsiniz! Sizden kim zulmederse ona büyük bir azâb taddırırız.
  20. Senden önce gönderdiğimiz bütün elçiler de yemek yerler, çarşılarda gezerlerdi. Biz sizi birbiriniz için bir sınav yaptık. (Sizin bir kısmınızı, diğer bir kısmınızla denemekteyiz ki bakalım) sabrediyor musunuz? Rabbin, (herşeyi) görendir.
  21. Bizimle karşılaşmayı ummayanlar: "Bize melekler indirilmeliydi, yahut Rabbimizi görmeliydik değil mi?" dedi(ler). Andolsun ki onlar kendi içlerinde büyüklük tasladılar ve büyük bir azgınlıkla haddi aştılar.
  22. Melekleri gördükleri gün, işte o gün suçlulara müjde yoktur ve onlar; (Size sevinmek) yasaktır, yasak!" derler.
  23. Yaptıkları her işin önüne geçmişiz de onu (etrafa) saçılmış toz zerreleri haline getirmişizdir.
  24. O gün cennet halkının kalacakları yer daha iyi, dinlenip safâ sürecekleri yer daha güzeldir.
  25. Göğün bulutları parçalayıp meleklerin bölük bölük indirildiği gün;
  26. İşte o gün, gerçek mülk, Rahmânın´dır, (bütün hükümranlık yalnız O´na âittir) ve o (gün), kâfirler için çetin bir gündür.
  27. O gün zâlim ellerini ısırıp: "Nolaydı, keşke ben elçiyle beraber bir yol edineydim!" der.
  28. "Vah bana, ne olurdu, ben falanı dost tutmasaydım!"
  29. O beni, bana gelen Zikirden saptırdı. Zaten şeytân, insanı yapayalnız ve yardımcısız bırakır."
  30. Elçi de: "Ya Rabbi, kavmim, bu Kur´an´ı terk edilmiş bıraktılar" demiştir.
  31. Biz böylece her elçiye suçlulardan bir düşman var ettik. Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
  32. İnkâr edenler: "Kur´ân, ona bir defada indirilmeli değil miydi?" dediler. Biz onunla senin kalbini sağlamlaştırmak için onu böyle (parça parça indirdik) ve onu ağır ağır okuduk.
  33. Onların sana getirdiği her misâle (her bâtıl soruya) karşı mutlaka biz sana, (o bâtılı yok edecek) gerçeği ve en güzel açıklamayı getiririz.
  34. O yüzükoyun cehenneme toplanacak olanlar, işte onlar, yerce çok kötü ve yolca çok sapıktır.
  35. Andolsun biz Mûsâ´ya Kitabı verdik ve kardeşi Hârûn´u kendisinin yanında vezir yaptık.
  36. "Âyetlerimizi yalanlayan kavme gidin," dedik. (Onlara gittiler. Onlar, kendilerine gelen bu elçilerimizi kabul etmeyince biz) de onları yıkıp yok ettik.
  37. Nûh kavmi de peygamberleri yalanladıkları vakit onları da boğduk ve onları insanlara bir ibret yaptık. Zâlimlere acı bir azâb hazırladık.
  38. Âd´ı, Semûd´u, Res halkını ve bu arada daha birçok nesilleri (inkârları yüzünden helâk ettik).
  39. Hepsine de (uyarmak için) misaller (geçmişlerden hikâyeler) anlattık. (Öğüt almayıp küfürlerinde ısrar edince biz de) hepsini helâk ettik.
  40. (Şu Kureyş müşrikleri) belâ yağmuruna tutulan, (üstüne taş yağdırılan) kente vardılar. Onun durumunu görmüyorlar mıydı (ki ibret alsınlar)? Hayır, onlar (öldükten sonra) tekrar dirilip kalkmayı ummuyorlar.
  41. Seni gördükleri zaman, mutlaka seni eğlence konusu yapıyorlar; "Allâh bunu mu elçi göndermiş?"
  42. "Eğer biz tanrılarımıza tapmakta ısrar etmeseydik, nerdeyse bizi tanrılarımızdan saptıracaktı." (diyorlar). Azâbı gördükleri zaman kimin yolunun sapık olduğunu bileceklerdir.
  43. Arzusunu tanrı edinen kimseyi gördün mü? Onun üstüne sen mi bekçi olacaksın?
  44. Yoksa sen onların çoğunun işittiklerini, düşündüklerini mi sanıyorsun? Hayır, onlar hayvanlar gibidir, hattâ onlar, yolca (hayvanlardan) daha sapıktır.
  45. Rabbini görmedin mi gölgeyi nasıl uzattı? Dileseydi, onu durgun yapardı. Sonra nasıl güneşi ona delil kıldık (gölgenin görünmesini, ışığa bağlı kıldık)?
  46. Sonra (güneş yükseldikçe) gölgeyi yavaş yavaş çekip aldık.
  47. O, geceyi sizin için elbise, uykuyu dinlenme, gündüzü de kalkıp çalışma zamanı yaptı.
  48. Ve O, rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderdi. Ve gökten tertemiz bir su indirdik.
  49. Ki onunla ölü bir ülkeyi diriltelim ve onunla yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan birçoğunu sulayalım.
  50. Andolsun biz, bu sözü onların aralarında çevirip çevirip anlattık ki öğüt alsınlar. Ama insanların çoğu, nankörlükte direnmektedir.
  51. Eğer biz dileseydik, her kente bir uyarıcı gönderirdik.
  52. Kâfirlere boyun eğme ve bu Kur´ân ile onlara karşı büyük cihâd et.
  53. O, iki denizi birbirine salmıştır. Bu tatlı, susuzluğu giderici; bu tuzlu ve acıdır. Ve ikisinin arasına birbirine kavuşmalarına engel olan bir perde koymuştur (hiç birbirine kavuşmazlar).
  54. Ve O, sudan bir insan yarattı da onu nesep ve sıhr kıldı. Rabbin, her şeye gücü yetendir.
  55. Allah´tan başka kendilerine ne yarar, ne de zarar veremeyecek şeylere tapıyorlar. Kâfir, Rabbine karşı şeylere yardımcıdır.
  56. Biz seni ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.
  57. "Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; ancak Rabbine varan yola girmek isteyene yol gösteriyorum" de.
  58. Ve ölmeyen (diriy)e tevekkül et ve O´nu överek tesbih et. Kullarının günâhlarını, O´nun bilmesi yeter.
  59. O, gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattı, sonra Arş´a kuruldu (böylece mülkünü yönetmektedir. O) Rahmân´dır. Bunu bir bilene sor.
  60. Onlara: "Rahmân´a secde edin!" dendiği zaman: "Rahmân nedir? Senin bize emrettiğine secde eder miyiz hiç?" derler. Ve (bu söz), onların nefretini artırır.
  61. Yücedir O ki, gökte burçlar yaptı ve orada bir kandil ve aydınlatıcı bir ay var etti.
  62. Ve O, öğüt almak veya şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü, birbirini izler yaptı.
  63. Rahmân´ın kulları öyle kimselerdir ki, yeryüzünde mütevâzi olarak yürürler, câhiller kendilerine laf atarsa "Selâm" derler.
  64. Gecelerini Rablerine secde ederek, Onun divânında durarak geçirirler:
  65. "Rabbimiz, cehennemin azâbını bizden uzaklaştır, doğrusu onun azâbı sargındır" derler.
  66. "Orası ne kötü bir karargâh ve ne kötü bir makâmdır!"
  67. Ve harcadıkları zaman, ne israf ederler ne de cimrilik ederler; harcamaları, bu ikisinin arasında dengeli olur.
  68. Ve onlar Allâh ile beraber başka tanrıya yalvarmazlar. Allâh´ın harâm ettiği canı haksız yere öldürmezler ve zinâ etmezler. Kim bunları yaparsa cezâsını bulur.
  69. Kıyâmet günü onun için azâb kat kat yapılır ve o azâb´ın içinde hor ve hakir olarak kalır.
  70. Ancak tevbe edip inanan ve faydalı bir iş yapanlar, işte Allâh onların kötülüklerini iyiliklere değiştirecektir. Allâh çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
  71. Kim tevbe eder ve faydalı iş yaparsa o, makbul bir kimse olarak Allah´a döner.
  72. Onlar yalan ve boş sözün yanında bulunmazlar, boş söze rastladıklarında vekar ile (oradan) geçip giderler.
  73. Ve kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.
  74. Ve: "Rabbimiz, bize gözler sevinci (gönüller açan) eşler ve çocuklar lutfeyle ve bizi korunanlara önder yap!" derler.
  75. İşte onlar, sabretmelerine karşılık saraylarda ödüllendirelecekler ve orada bir sağlık dileği ve selâm ile karşılanacaklardır.
  76. Orada ebedi kalacaklardır. Ne güzel karargâh ve ne güzel makamdır orası!
  77. De ki: "Du´ânız (ibâdetiniz) olmadıktan sonra Rabbim sizi ne yapsın? (Size haber verdiklerimi) yalanladınız. Bu yüzden cezâlandırılmanız gerekecektir."
Yazar: Şaban Piriş - Kur'an-ı Kerim Türkçe Anlamı
  1. Toplumlara uyarıcı olması için kuluna Furkan’ı indiren ne yücedir.
  2. Göklerin ve yerin hakimiyeti O’na aittir. Hiç bir oğul edinmemiştir ve hükümranlığında hiçbir ortağı yoktur. Her şeyi O yaratmış ve belirli bir ölçüye göre takdir etmiştir.
  3. O’nu bırakıp hiçbir şey yaratamayan, aslında kendileri yaratılmış olan, kendileri için bir zarar ya da fayda sağlamaya da sahip olmayan, öldürmeye, hayat vermeye ve yeniden diriltip, yaymağa gücü yetmeyen ilahlar edindiler.
  4. İnkar edenler: -Bu, uydurduğu bir iftiradan başka bir şey değildir. Bu hususta bir topluluk da ona yardım etmiştir, dediler de zulüm ve yalanı seçtiler.
  5. -Öncekilerin masalları.. Onu birisine yazdırmış, sabah akşam kendisine okunuyor, dediler.
  6. De ki: -O’nu göklerdeki ve yerdeki sırları bilen indirmiştir. Çünkü O, bağışlayan ve merhamet edendir.
  7. -Bu ne biçim peygamber? dediler. Yemek yiyor, pazarda dolaşıyor... Ona bir melek indirilseydi de onun yanında uyarıcı olsaydı ya?!
  8. Veya kendisine bir hazine verilseydi, veya bir bahçesi olsaydı da oradan yeseydi .. Zalimler “Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz” dediler.
  9. Bak, sana nasıl örnekler veriyorlar, sapıttılar da yolu bulamıyorlar.
  10. Dilediği takdirde sana ondan daha hayırlısını, alt tarafından ırmaklar akan cennetler verebilecek ve senin için köşkler yapabilecek olan (Allah) çok yücedir.
  11. Onlar zaten (Kıyamet) saatini yalanlamışlardı. Kıyameti yalanlayanlar için alevli bir ateş hazırladık.
  12. Bu ateş onlara uzak bir yerden göründüğü zaman, onun gürültüsünü ve uğultusunu işitirler.
  13. Elleri boyunlarına bağlı olarak dar bir yere atıldıkları zaman, orada yok olup gitmek için yalvarırlar.
  14. -Bugün bir kere yok olup gitmeyi dilemeyin. Bir çok kere yok olmayı dileyin.
  15. -Bu mu hayırlı, yoksa takva sahiplerine söz verilen ebedi cennet mi? Orası onlar için bir ödül ve son duraktır, de!
  16. Orada istedikleri her şey sonsuza dek onlar içindir. Bu Rabbimin yerine getireceği bir sözdür.
  17. O gün Rabbin, onları ve Allah’tan başka kulluk ettiklerini bir araya toplar ve şöyle der: -Şu kullarımı siz mi saptırdınız yoksa kendileri mi yoldan saptılar?
  18. Onlar da derler ki: -Seni tenzih ederiz, senden başka veliler edinmek bize yaraşmaz. Fakat sen, onlara da babalarına da nimetler verdin. O derece ki zikri/kitabı önemsemediler de yok olmayı hak eden bir toplum oldular.
  19. İşte söyledikleriniz de sizi yalancı çıkardılar. Artık kendinizden azabı defetmeye de yardım etmeye de gücünüz yetmez. Sizden zalimlik edenlere büyük azabı tattırırız.
  20. Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerin hepsi de yemek yerlerdi ve sokaklarda yürürlerdi. Sabrediyor musunuz diye bir kısmınızı, bir kısmınızla sınıyoruz. Rabbin, her şeyi görendir.
  21. Bizimle karşılaşmayı beklemeyenler: -Bize meleklerin indirilmesi veya Rabbimizi görmemiz gerekmez miydi? dediler. Kendi kendilerine büyüklenmişler ve büyük bir azgınlıkla haddi aşmışlardı.
  22. Melekleri gördükleri gün, işte o gün günahkarlara iyi bir haber yoktur. Melekler onlara şöyle der: -Yasaktır, yasak! (bütün iyiliklerden mahrumsunuz!)
  23. Onların yaptıklarının hepsini ele aldık ve onları kül gibi savurduk.
  24. O gün cennetlikler en hayırlı bir yurtta, en güzel bir dinlenme yerindedir.
  25. O gün gök, beyaz bulutlar gibi parçalanacak ve melekler durmadan indirilecektir.
  26. O gün, gerçek hakimiyet Rahman’ındır. Kafirler için pek zorlu bir gündür.
  27. O gün, zalim parmaklarını ısıracak ve şöyle diyecektir: -Ah ne olurdu, ben de Peygamber’le aynı yolu tutmuş olsaydım!
  28. Vay başıma gelene! Keşke falancayı dost edinmeseydim.
  29. Andolsun ki bana gelen zikir’den beni o saptırdı. Şeytan, insanı yapayalnız bırakıp, rezil ediyor.
  30. Peygamber: -Rabbim, dedi. Kavmim Kur’an’a ilgisiz kaldı.
  31. İşte böyle her peygamber için suçlulardan düşman kıldık. Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
  32. Küfredenler: -Kur’an ona bir defada toptan indirilmeli değil miydi? dediler. Biz, onu senin kalbine yerleştirmek için böyle indirdik. Onu düzenli ve yerli yerince indirdik.
  33. Sana bir örnek getirmeye görsünler, biz onun gerçeğini ve en iyi anlaşılanını getiririz.
  34. Yüzüstü cehenneme toplanacak olanlar, işte onlar, yeri en kötü ve yolu en sapık olanlardır.
  35. Musa’ya da kitap vermiş, kardeşi Harun’u da ona vezir yapmıştık.
  36. Onlara: -Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin, demiştik; sonra da o kavmi yerle bir etmiştik.
  37. Nuh Kavmi de peygamberleri yalanlamıştı da onları suda boğarak, insanlara bir ibret kılmıştık. Zalimlere acıklı bir azap hazırladık.
  38. Ad’ı da, Semud’u da, Ress halkını da, bunların arasında daha bir çok nesilleri de...
  39. Bunlardan her birine örnekler göstermiş ve hepsini de baştan başa kırıp geçirmiştik.
  40. Onlar, üzerine bela yağmuru yağdırılmış bir beldeye de uğramışlardı, onu görmediler mi? Hayır, onlar yeniden dirilişi düşünmüyorlar!
  41. Seni gördükleri zaman: -Bu mu Allah’ın gönderdiği elçi? diye alay etmekten başka bir şey yapmazlar.
  42. -Eğer dayanmasaydık az kalsın bizi ilahlarımızdan saptıracaktı, derler. Onlar azabı gördükleri zaman, kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler.
  43. Arzularını ilah edinen kimseyi gördün mü? O halde sen mi koruyucu olacaksın?
  44. Yoksa, onların çoğunun söz dinlediğini veya akıllarını kullandığını mı sanıyorsun? Onlar ancak hayvanlar gibidirler, hatta daha da şaşkındırlar.
  45. Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmüyor musun? İsteseydi onu durdururdu. Güneşi ona kılavuz yaptık.
  46. Sonra, onu kendimize doğru yavaş yavaş çektik.
  47. Geceyi örtü, uykuyu dinlenme ve gündüzü de yeniden hayata başlayış yapan O’dur.
  48. O’dur, rahmetinin önünde rüzgarları müjdeci olarak gönderen! Gökten tertemiz bir de su indirdik.
  49. Onunla ölü bir şehri diriltelim ve onunla yarattığımız bir çok hayvanı ve insanı sulayalım.
  50. Düşünsünler, öğüt alsınlar diye, onu aralarında evirip çevirdik. Yine de insanların çoğu nankörlükten vazgeçmez.
  51. İsteseydik her kasabaya uyarıcı gönderirdik.
  52. O halde sen, kafirlere itaat etme ve onlara karşı Kur’an’la büyük bir cihatla mücadele et.
  53. Birinin suyu tatlı ve iç açıcı, ötekinin ki tuzlu olan iki denizi birbirine katan O’dur. İkisinin arasına bir engel, aşılmayan bir sınır koymuştur.
  54. Bir insanı sudan yaratan ve ona soy-sop veren de O’dur. Rabbin güçlüdür.
  55. Allah’tan başka kendilerine fayda da zarar da veremeyen şeylere kulluk ediyorlar. Kafir, Rabbine karşı duranın yardımcısıdır.
  56. Biz, seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
  57. De ki: -Ben, bu göreve karşılık sizden bir ücret değil; ancak, Rabbine giden yolu tutan kimseler olmanızı istiyorum.
  58. Ölümsüz olan hayat sahibine güvenip bağlan! Onu hamd ile tesbih et! Kullarının günahlarından O’nun haberdar olması yeter!
  59. Gökleri yeri ve bunların arasındakileri altı günde yaratan, sonra hakimiyeti altına alan Rahman’dır. Sor bundan haberi olana.
  60. Onlara: -Rahman’a secde edin, denildiğinde, bu onların nefretini artırarak: -Rahman da nedir? Senin bize emrettiğin şeye mi secde edeceğiz? dediler.
  61. Gökte burçlar yaratan, aralarında bir lamba ve aydınlatıcı Ay’ı yaratan ne kadar yücedir.
  62. İbret almak veya şükretmek isteyenler için gece ile gündüzü birbiri ardına getiren de O’dur.
  63. Rahman’ın kulları, yeryüzünde alçak gönüllü olarak yürürler. Cahiller kendilerine laf attıklarında ise “Selam!” deyip geçerler.
  64. Onlar, gecelerini Rab’lerine secde ederek ve kıyama durarak geçirirler.
  65. Onlar: -Rabbimiz, cehennem azabını bizden uzaklaştır, çünkü onun azabı süreklidir, derler.
  66. Orası ne kötü bir karargah ve konaklama yeridir.
  67. Onlar, harcadıkları zaman, israf etmedikleri gibi, cimrilik de etmezler. İkisi arasında doğru olanı yaparlar.
  68. Onlar, Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarmazlar. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa ağır cezaya uğrar.
  69. Kıyamet günü, onun azabı kat kat ve zillet içinde hep orada kalırlar.
  70. Ancak tevbe edip, iman eden ve doğruları yapanlar, Allah, onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayan çok merhamet edendir.
  71. Kim tevbe eder ve doğruları yaparsa, O, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.
  72. Onlar, yalancı şahitlik etmezler. Boş ve kötü bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakarla geçip giderler.
  73. Rab’lerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onlara karşı kör ve sağır davranmazlar.
  74. Onlar: -Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan gözlerimizi aydın kılacak (iyi çocuklar) bağışla! Bizi takva sahiplerine öncü yap! derler.
  75. İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennet köşkleri ile ödüllendirilecekler ve orada sağlık ve selam ile karşılanacaklardır.
  76. Orada temellidirler, O ne güzel konut ve ne güzel makam!
  77. De ki: -Sizin dua ve kulluğunuz olmazsa, Rabbim size ne diye değer versin? Siz onu yalan saydınız, yakında bunun cezasını göreceksiniz.
Yazar: Ebu'l Al'a Mevdudi - Tefhim-ul Kuran
  1. Ne mübarektir, Furkan´ı alemler için uyarıcı, korkutucu olsun diye kuluna parça parça indiren .
  2. Göklerin ve yerin mülkü O´nundur; çocuk edinmemiştir, O´na mülkünde ortak yoktur, her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir.
  3. O´nun dışında, hiç bir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip yaymaya güçleri yetmeyen birtakım ilahlar edindiler.
  4. Küfre sapanlar dediler ki: «Bu (Kur´an), olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır, onu kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur.» Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık ve iftira ile geldiler.
  5. Ve dediler ki: «(Bu,) Geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır.»
  6. De ki: «Onu, göklerde ve yerde gizli olanı bilmekte olan (Allah) indirmiştir. Kuşkusuz O, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.»
  7. Dediler ki: «Bu peygambere ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır? Ona, kendisiyle birlikte uyarıp korkutucu olacak bir melek de indirilmesi gerekmez miydi?»
  8. «Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması veya ondan yemekte olduğu bir bahçesi olması (gerekmez miydi)?» Zulmedenler dedi ki: «Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş bir adama uymaktasınız.»
  9. Bir bakıver; senin için nasıl örnekler verdiler de böyle saptılar. Artık onlar hiç bir yol da bulamazlar.
  10. Dilediği takdirde, sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar akan cennetler veren ve senin için köşkler kılan (Allah) ne yücedir.
  11. Hayır, onlar kıyamet saatini yalanladılar; biz kıyamet saatini yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık.
  12. (Ateş,) Onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar bunun gazablı öfkesini ve uğultusunu işitirler.
  13. Elleri boyunlarına bağlı olarak, onun sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip çağırırlar.
  14. Bugün bir yok oluşu çağırmayın, birçok (kere) yok oluşu isteyip çağırın.
  15. De ki: «Bu mu daha hayırlı, yoksa takva sahiplerine va´dedilen ebedi cennet mi? Ki onlar için bir mükâfat ve son duraktır.»
  16. «İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her istedikleri onlarındır; bu, Rabbinin üzerinde istenen bir vaaddir.»
  17. Onları ve Allah´tan başka taptıklarını bir araya getirip toplayacağı ve: «Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yolu sapıttılar» diyeceği gün;
  18. Derler ki: «Sen yücesin; senin dışında başka veliler edinmemiz bize yakışmaz, ancak onları ve atalarını sen meta verip yararlandırdın, öyle ki (senin) zikri(ni) unuttular ve böylece yıkıma uğrayan bir kavim oldular.»
  19. «İşte (ilahlarınız) sizin söylemekte olduklarınızı yalanladılar; bundan böyle (azabı) ne geri çevirmeye gücünüz yetebilir, ne de bir yardıma. Sizden kim zulmederse, ona büyük bir azab taddırırız.»
  20. Senden önce gönderdiklerimizden, gerçekten yemek yiyen ve pazarlarada gezen (peygamber)lerden başkasını göndermiş değiliz. Biz, sizin bir kısmınızı bir kısmı için deneme (fitne konusu) yaptık. Sabredecek misiniz? Senin Rabbin görendir.
  21. Bize kavuşmayı ummayanlar, dediler ki: «Bize meleklerin indirilmesi ya da Rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?» Andolsun, onlar kendi nefislerinde büyüklüğe kapıldılar ve büyük bir azgınlıkla baş kaldırdılar.
  22. Melekleri görecekleri gün, suçlu günahkârlara bir müjde yoktur. Ve o gün (melekler onlara) derler ki: «(Size sevinçli haber) Yasaktır, yasak.»
  23. Onların yapmakta oldukları her işin önüne geçtik, böylece onu savurulmuş toz zerreleri kılıverdik.
  24. O gün, cennet halkının kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer çok daha güzeldir.
  25. Göğün bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün;
  26. İşte o gün, gerçek mülk, Rahman (olan Allah) ındır. Küfredenler için de oldukça zorlu bir gündür.
  27. O gün, zulme sapan, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: «Ah keşke, peygamberle birlikte bir yol edinmiş olsaydım,»
  28. «Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim.»
  29. «Çünkü o, gerçekten bana gelmiş bulunduktan sonra beni zikirden (Kur´an´dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı ´yapayalnız ve yardımsız´ bırakandır.»
  30. Ve peygmber dedi ki: «Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur´an´ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar.»
  31. İşte böyle; biz, her peygambere suçlu günahkârlardan bir düşman kıldık. Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
  32. Küfredenler dediler ki: «Kur´an ona tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?» Biz onunla senin kalbini sağlamlaştırıp pekiştirmek için onu böylece (ayet ayet indirdik) ve onu ´belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup´ okuduk.
  33. Onların sana getirdikleri hiç bir örnek yoktur ki, biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım.
  34. O yüzükoyun cehenneme doğru sürülüp toplanacak olanlar; işte onlar, yer bakımından çok kötü, yol bakımından da sapık olanlardır.
  35. Andolsun, biz Musa´ya kitabı verdik ve onunla birlikte kardeşi Harun´u yardımcı kıldık.
  36. Böylece onlara: «Ayetlerimizi yalanlayan kavme gidin» dedik; sonunda onları (Firavun ve çevresini) kökünden darmadağın ettik.
  37. Nuh´un kavmi de, peygamberleri yalanladıklarında onları suda boğduk ve insanlar için bir ayet kıldık. Biz zulme sapanlara acıklı bir azab hazırlamışız.
  38. Ad´ı, Semud´u, Ress halkını ve bunlar arasında birçok kuşakları da (yok ettik) .
  39. Biz (onlardan) her birine örnekler verdik ve her birini darmadağın edip mahvettik.
  40. Andolsun, onlar üstüne felâket yağmuru yağdırılmış bulunan o ülkeye uğramışlardır; yine de onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilmeyi ummuyorlardı.
  41. Seni gördükleri zaman, seni yalnızca alay konusu edinmektedirler: «Allah´ın, peygamber olarak gönderdiği bu mu?»
  42. «Eğer biz onlara karşı kararlılık göstermeseydik, neredeyse bizi ilahlarımızdan saptırmış olacaktı.» Azabı görecekleri zaman, kim yol bakımından daha sapıkmış, onlar öğreneceklerdir.
  43. Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın?
  44. Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha da şaşkın (ve aşağı)dırlar.
  45. Rabbini görmedin mi, gölgeyi nasıl uzatıvermiştir? Eğer dilemiş olsaydı onu durgun kılardı. Sonra biz güneşi ona bir delil kılmışızdır.
  46. Sonra da onu tutup kendimize ağır ağır çekmişizdir.
  47. O, geceyi sizin için bir elbise, uykuyu bir dinlenme ve gündüzü de yayılıp çalışma (zamanı) kılandır.
  48. Ve kendi rahmetinin önünde rüzgârları müjdeciler olarak gönderen de O´dur. Biz, gökten tertemiz su indirmiş bulunmaktayız.
  49. Onunla ölü bir beldeyi (toprağı) canlandırmak ve yarattığımız hayvanlardan ve insanlardan bir çoğunu onunla sulamak için.
  50. Andolsun bunu, onların arasında öğüt alıp düşünsünler diye çeşitli biçimlerde açıkladık. Ama insanların çoğu nankörlük edip ayak direttiler.
  51. Eğer dilemiş olsaydık, her kasabaya da bir uyarıcı, korkutucu gönderirdik.
  52. Öyleyse kâfirlere itaat etme ve onlara (Kur´an´la) büyük bir cihad ver.
  53. İki denizi (birbirine) salıp katan O´dur; bu, tatlı, susuzluğu giderici, bu da tuzlu ve acıdır. İkisinin arasında (birbirlerine karışmalarını önleyen) bir engel (berzah) ve aşılmayan bir sınır koymuştur.
  54. Ve insanı bir sudan yaratıp onu, neseb ve sihr(iyyet sahibi) kılan O´dur. Senin Rabbin güç yetirendir.
  55. Allah´ı bırakıp kendilerine yarar da, zarar da sağlayamayacak şeylere ibadet etmektedirler. Kâfir, (asıl) kendi Rabbine karşı (şeytana) arka çıkandır.
  56. Biz seni yalnızca bir müjde verici ve uyarıp korkutucu olarak gönderdik.
  57. De ki: «Ben buna karşılık, Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen (insanlar olmanız) dışında sizden bir ücret istemiyorum.»
  58. Sen, asla ölmeyen ve daima diri olan (Allah)a tevekkül et ve O´nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından O´nun haberdar olması yeter.
  59. O, gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakilerini altı günde yaratan ve sonra da arşa istiva edendir. Rahman (olan Allah)dır. Bunu (bundan) haberi olana sor.
  60. Onlara: «Rahman (olan Allah)a secde edin» denildiği zaman, «Rahman da neymiş? Biz senin bize emrettiğine mi secde edecek mişiz?» derler ve (bu,) onların nefretini arttırıverir.
  61. Gökte burçlar kılan, onların içinde bir aydınlık ve nurlu bir ay vareden (Allah) ne yücedir.
  62. O, gece ile gündüzü birbiri ardınca kılandır; öğüt alıp düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için.
  63. O Rahman (olan Allah)´ın kulları, yeryüzü üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve cahiller kendilerine muhatap oldukları zaman da «Selam» derler.
  64. Onlar, Rablerine secde ederek ve kıyama durarak gecelerler.
  65. Onlar: «Rabbimiz, cehennem azabını bizden geri çevir; gerçek şu ki, onun azabı ödenmesi kaçınılmaz bir borç (veya sürekli bir acıdır)» derler.
  66. «Şüphesiz o, ne kötü bir karargâh ve ne kötü bir konaklama yeridir.»
  67. Onlar, harcadıkları zaman, ne israf ederler, ne de kısarlar; (harcamaları,) ikisi arasında orta bir yol olur.
  68. Ve onlar, Allah ile beraber başka bir ilâh´a tapmazlar. Allah´ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa ´ağır bir ceza ile´ karşılaşır.
  69. Kıyamet günü, azab ona kat kat arttırılır ve o içinde aşağılanmış olarak temelli kalır.
  70. Ancak tevbe eden, iman eden ve salih amellerde bulunup davranan başka; işte onların günahlarını, Allah iyiliklere çevirir. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
  71. Kim tevbe eder ve salih amellerde bulunursa, gerçekten o, tevbesi (ve kendisi) kabul edilmiş olarak Allah´a döner.
  72. Ki onlar, yalan şahidlikte bulunmayanlar, boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçenlerdir.
  73. Onlar, kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığı zaman, onun üstünde sağır ve körler olarak kapanıp kalmayanlardır.
  74. Ve onlar: «Rabbimiz, bize eşlerimizden ve soyumuzdan, gözün aydınlığı olacak (çocuklar) armağan et ve bizi takva sahiplerine önder kıl,» diyenlerdir.
  75. İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar.
  76. Orda ebedi olarak kalıcıdırlar; o, ne güzel bir karargâh ve ne güzel bir konaklama yeridir.
  77. De ki: «Sizin duanız olmasaydı, Rabbim size değer verir miydi? Fakat siz gerçekten yalanladınız; artık (bunun azabı da) kaçınılmaz olacaktır.»
Yazar: Yaşar Nuri Öztürk - Kur'an-ı Kerim Meali
  1. Şanı yücedir o kudretin ki, hakla bâtılı ayıran o Furkan´ı, bütün âlemler için bir uyarıcı olsun diye kuluna indirdi.
  2. Göklerin ve yerin mülk ve saltanatı yalnız O´nundur. Çocuk edinmemiştir O. Mülk ve saltanatında ortak yoktur O´na. Herşeyi yaratmış ve herşeye bir ölçü ve oluş tarzı takdir etmiştir.
  3. Böyleyken O´nun dışında bir takım ilahlar edindiler. Hiçbir şey yaratamaz bunlar. Kendileri yaratılmışlardır zaten... Kendi benlikleri için bile ne bir zarara güç yetirebilirler ne bir yarara. Ne bir ölüme güçleri yeter ne bir dirime ne de kabirden çıkarıp hesap sormaya.
  4. Küfre batanlar dediler ki: "Bu, onun uydurduğu bir düzmeceden başka şey değildir. Ve bu düzmecede ona, başka bir topluluk da yardım etmiştir." Yemin olsun ki, bunu söyleyenler bir zulüm, günah ve iftira sergilemişlerdir.
  5. Dediler ki: "Öncekilerin masallarıdır bu. Birilerine yazdırdı onu. O ona sabah-akşam birileri tarafından yazdırılıyor."
  6. Şöyle söyle: "Onu göklerde ve yerdeki sırrı bilen indirmiştir. Kuşkusuz O, Gafûr´dur, Rahîm´dir."
  7. Şunu da söylemişlerdir: "Ne biçim resuldür bu; yemek yiyor, sokaklarda yürüyor. Üzerine bir melek indirilmeli, beraberinde özel bir uyarıcı olmalı değil miydi?"
  8. "Yahut ona bir hazine gönderilmeli, yahut ürününden yediği bir bahçesi olmalı değil miydi?" O zalimler şunu da söylediler: "Sizler büyülenmiş bir adamdan başkasının ardı sıra gitmiyorsunuz."
  9. Bak da gör! Nasıl da örnekler sunuyorlar sana. Sapıttılar, artık bir daha yol bulamazlar.
  10. Şanı yücedir o kudretin ki, dilerse sana ondan daha hayırlısını, altından nehirler akan bahçeleri verir ve senin için köşkler de yapar.
  11. İş onların söyledikleri gibi değil. Onlar o kıyamet saatini yalanladılar. Ve biz, kıyamet saatini yalanlayanlara alevli bir ateş hazırlamışızdır.
  12. O, onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar onun kaynayan öfkesini ve uğultusunu işitirler.
  13. Elleri boyunlarına bağlı olarak onun dar bir yerine atıldıklarında, orada haykırırlar: "Nerdesin ey ölüm!"
  14. Bugün bir ölüm çağırmayın, birçok ölümü davet edin.
  15. De ki: "Bu mu daha iyi, yoksa korunanlara vaat edilen o sürekli cennet mi? O cennet de bu korunanların ödülü ve dönüş yeridir."
  16. Onlar için orada, diledikleri herşey sürekli vardır. Bu, Rabbin üzerinde sorumluluğu üstlenilen bir vaattir.
  17. Onları ve Allah dışındaki taptıklarını haşredeceği gün şöyle sorar: "Şu kullarımı siz mi saptırdınız yoksa onlar mı yoldan çıktılar?"
  18. Derler ki: "Tespih ederiz seni; seni bırakıp da başka dostlar edinmek bize yaraşmazdı. Ama sen onları ve atalarını öylesine nimetlendirdin ki, zikiri/Kur´an´ı unuttular ve helâke giden bir topluluk oldular."
  19. İşte,haklarında söz söyledikleriniz de sizi yalanladılar. Artık ne azabı savabilirsiniz ne de yardımcı bulabilirsiniz. Zulmedenlerinize zorlu bir azap tattıracağız.
  20. Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de mutlaka yemek yiyorlar, sokaklarda yürüyorlardı. Biz sizi birbiriniz için imtihan aracı yaptık. Sabrediyor musunuz? Rabbin her şeyi görmektedir.
  21. Bize kavuşmayı ummayanlar dediler ki: "Üstümüze melekler inse, yahut Rabbimizi görsek olmaz mı?" Yemin olsun ki, kendi benliklerinde büyüklük kuruntusuna düştüler ve korkunç bir biçimde azdılar.
  22. Melekleri görecekleri günde, o günahkârlara hiçbir müjde yoktur. Şöyle diyecekler: "Yasaktır, yasaklanmıştır!"
  23. Yaptıkları her işin önüne geçmiş, onu un-ufak hale getirip silmişizdir.
  24. O gün, konakladıkları yer çok hayırlı, dinlenip eğlendikleri yer çok güzel olanlar, cennet halkıdır.
  25. Gün olur, gök, bulutlarla yarılır ve melekler ardarda indirilir.
  26. O gün gerçek mülk/yönetim Rahman´ındır. Ve o, kâfirler için çok zorlu bir gündür.
  27. O gün, zalim, ellerini ısırarak diyecek ki: "Ne olurdu, resulle birlikte bir yol tutsaydım!"
  28. "Ah, ne olurdu, falancayı dost edinmeseydim!"
  29. "Zikir/Kur´an bana geldikten sonra, o saptırdı beni ondan. Şeytan, insan için bir rezil edicidir."
  30. Resul de şöyle der: "Ey Rabbim, benim toplumum, bu Kur´an´ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular."
  31. Biz böylece her peygambere, suçlulardan bir düşman musallat ettik. Kılavuz ve yardımcı olarak Rabbin yeter.
  32. Gerçeği örten nankörler/inkârcılar dediler ki: "Kur´an ona toptan, bir kerede indirilsedi ya!" Biz böyle yaptık ki, onunla senin kalbini dayanıklı kılalım. Biz onu parça parça/ayet ayet okuduk.
  33. Onlar sana bir mesel getirdikçe,biz sana hakkı ve en güzel yorumu getiririz.
  34. O yüzleri üstü cehenneme sevk edilecek olanlar, mekân bakımından en şerli, yol bakımından en sapık kişilerdir.
  35. Yemin olsun ki, biz Mûsa´ya Kitap verdik. Kardeşi Hârun´u da onun yanında vezir yaptık.
  36. Ardından şöyle dedik: "Ayetlerimizi yalanlayan topluluğa gidin." Biraz sonra da o topluluğu yerle bir ettik.
  37. Ve Nûh kavmi... Resulleri yalanladıklarında hepsini boğup, insanlara bir ibret yaptık. Zalimler için acıklı bir azap hazırladık.
  38. Âd´ı, Semûd´u, Ress, halkını ve bunlar arasında birçok nesilleri yere batırdık.
  39. Bunların her birine türlü türlü örnekler verdik. Ve bunların hepsini perişan edip batırdık.
  40. Yemin olsun, onlar o kötülük yağmuruna tutulan kente vardılar. Peki onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilip hesap vermeyi ummuyorlardı.
  41. Seni gördüklerinde, şu şekilde alaya almaktan başka şey yapmazlar: "Allah, resul olarak şunu mu gönderdi?!"
  42. "Eğer biz kendilerine bağlılıkta sabırlı olmasaydık, bu bizi ilahlarımızdan saptıracaktı." Azabı gördüklerinde, yolca kimin daha sapık olduğunu bilecekler.
  43. İğreti arzusunu ilah edinen kişiyi gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?
  44. Yoksa sen bunların çoğunun işittiklerini, aklettiklerini mi sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, hatta yolca, hayvanlardan da şaşkındırlar.
  45. Görmedin mi Rabbini, nasıl uzatmıştır gölgeyi? Eğer dileseydi, onu elbette hareketsiz kılardı. Sonra nasıl Güneş´i ona delil yapmışız!
  46. Sonra nasıl tutup onu ağır ağır kendimize çekmişiz!
  47. O´dur sizin için geceyi elbise, uykuyu dinlence yapan. Gündüzü, dağılıp yayılma zamanı yapan da O´dur.
  48. O gönderdi rüzgârı bir müjde olarak rahmetinin önünden. Biz indirdik gökten tertemiz bir su.
  49. Ki onunla ölü bir beldeyi diriltelim ve onunla, yarattıklarımızdan bir takım hayvanları ve birçok insanları suvaralım.
  50. Yemin olsun, onu aralarında çeşitli biçimlerde ifade ettik ki öğüt alabilsinler. Ama insanların çoğu sadece nankörlükte ısrar etmektedir.
  51. Eğer dileseydik, her kente bir uyarıcı gönderirdik.
  52. Artık inkârcılara boyun eğme, onlara karşı Kur´an ile zorlu bir cihat aç.
  53. İki denizi birbiri üstüne salan O´dur. Bu, tatlı ve yürek ferahlatıcı; şu, tuzlu ve acı. Ve ikisinin arasında bir berzah, geçişi engelleyen bir perde koymuştur.
  54. Sudan bir insan yaratıp, onu nesep ve sıhriyet akrabaları halinde oluşturan O´dur. Rabbin çok güçlüdür.
  55. Allah´ın berisinden, kendisine yarar sağlamayacak, zarar da veremeyecek şeylere ibadet/kulluk ediyorlar. İnkârcı, Rabbi aleyhine başkalarına arka çıkar.
  56. Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.
  57. De ki: "Onun karşılığında sizden bir ücret istemiyorum; ancak Rabbine varmak için bir yol tutmayı dileyenler istiyorum."
  58. O hiç ölmeyecek diriye, o Hayy olana dayanıp güven, O´nu överek tespih et! Kullarının günahlarından O´nun haberdar olması yeter!
  59. Gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri altı günde yaratıp sonra arş üzerinde egemenlik kuran O´dur. Rahman´dır O. Haberdar olana sor O´nu.
  60. Onlara, "Rahman´a secde edin!" dendiğinde şöyle derler: "Rahman da neymiş? Senin emrettiğin şeye secde eder miyiz hiç?" Ve bu söz onların nefretini artırdı.
  61. Şanı yücedir o kudretin ki; gökte burçlar yarattı, orada bir kandil ve ışık yansıtıcı bir ay oluşturdu.
  62. Geceyle gündüzü, öğüt almak isteyenlerle şükretmek isteyenler için, birbirini izler hale getiren O´dur.
  63. Rahman´ın kulları, yeryüzünde böbürlenmeden/rahatsız etmeden yürüyen kişilerdir. Cahiller onlara hitap edince, "Selam!" derler.
  64. Geceleri, Rableri huzurunda secde ederek, ayakta durarak geçirirler.
  65. Ve şöyle yakarırlar: "Rabbimiz, cehennem azabını bizden uzak tut! Doğrusu, onun azabı inatçı ve yapışkandır."
  66. Ne kötü bir durak yeridir o, ne kötü bir dinlenme yeri!
  67. Onlar harcama yaptıkları zaman ne savurganlığa saparlar ne de cimrilik ederler. O ikisi arasında bir dengededir bu!
  68. Onlar Allah´ın yanında bir başka ilaha yakarmazlar/davet etmezler. Allah´ın saygıya layık kıldığı canı haksız yere almazlar. Zina etmezler. Bunları yapan, cezaya çarpılır.
  69. Kıyamet günü azap kendisi için kat kat artırılır da hor ve ezik halde onun içinde uzun süre kalır.
  70. Tövbe ederek inanan ve hayra/barışa yönelik bir iş yapan müstesna. Allah, böylelerinin kötülüklerini güzelliğe dönüştürür. Allah Gafûr´dur, Rahîm´dir.
  71. Kim tövbe edip hayra ve barışa yönelik iş yaparsa, hiç kuşkusuz tövbesi kabul edilmiş olarak Allah´a döner.
  72. Onlar yalana tanıklık etmezler/yalan söze kulak vermezler. Boş lakırdıya rastladıklarında soylu bir tavırla geçip giderler.
  73. Rablerinin ayetleri kendilerine hatırladıldığında, kör ve sağırlar gibi onlar üzerine kapanmazlar.
  74. Onlar şöyle yakarırlar: "Rabbimiz, eşlerimizden ve çocuklarımızdan bize göz aydınlığı bağışla. Bizi takvaya sarılanlara önder kıl."
  75. İşte bunlar, sabretmiş olmalarına karşılık yüksek konaklarla ödüllendirilirler. Ve o konaklarda sağlık dileğiyle ve selamla karşılanırlar.
  76. Orada sürekli kalacaklardır. Ne güzel konak yeri, ne güzel dinlenme yeri!"
  77. De ki: "Duanız/davetiniz yoksa, Rabbim sizi ne yapsın? Yalanladınız; bu yüzden azap kaçınılmaz olacaktır."