Ra'd

الرَّعْدِ

Yazar: Abdulbakî Gölpınarlı - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Elif lâm mîm râ. Bunlardır kitabın âyetleri. Sana, Rabbinden indirilen gerçektir, fakat insanların çoğu inanmaz.
  2. Öyle bir Allah´tır ki görmekte olduğunuz gökleri direksiz yüceltmiştir de sonra arşa hâkim ve mutasarrıf olmuştur ve güneşi ve ayı râm etmiştir, hepsi de muayyen bir zamanadek yürür-gider. Rabbinize kavuşacağınızı iyice anlamanız için işleri tedbîr ve tasarruf edip yapan odur, delilleri bildirip açıklayan o.
  3. Öyle bir mabuttur ki yeryüzünü enine, boyuna uzatıp döşemiş, orada yerleşmiş dağlarla ırmaklar yaratmış, gene orada her çeşit meyveyi çifter-çifter halketmiştir; gündüzü de geceyle bürür. Şüphe yok ki bunlarda düşünen topluluğa deliller var.
  4. Ve yeryüzünde birbirine komşu bölgeler, üzüm bağları, ekinler, bir kökten yetişmiş hurma ağaçlarıyla ayrı ayrı köklerden yetişmiş hurmalıklar var ki hepsi de bir suyla sulanmada, fakat lezzet bakımından bir kısmını, öbürlerinden üstün etmedeyiz. Şüphe yok ki akıl edenlere, bunlarda da deliller var.
  5. Şaşıyorsan asıl şaşılacak şey, toprak olduktan sonra yeniden mi yaratılacağız diyenlerin sözü. Onlar, öyle kişilerdir ki Rablerine kâfir olmuşlardır. Onlar, öyle kişilerdir ki boyunlarında demir zincirler var ve onlar, cehennem ehlidir; onlar, orada ebedî kalırlar.
  6. Senden, iyilikten önce bir kötülük gelmesini, hem de bunun çabucak olmasını isterler, onların çağlarından önceki çağlarda nice azaplar gelip çatmıştır ve şüphe yok ki Rabbin, insanların zulmüne rağmen yarlıgamıya, suçlarını örtme sıfatına sâhiptir ve gene şüphe yok ki Rabbinin azâbı da pek çetindir.
  7. Kâfir olanlar derler ki: Rabbin-den ona bir mûcize verilseydi ya. Şüphesiz ki sen, ancak korkutucusun ve her topluluğa hidâyet verensin.
  8. Allah, her dişinin, neye gebe kalıp ne doğuracağını ve ana karnında dölün zamânına göre orada ne kadar eksik, ne kadar fazla kalacağını bilir ve onun katında her şeyin sayılı bir zamanı, ölçülü bir müddeti var.
  9. Gizliyi de bilen, açıkta olanı da bilen çok büyük ve yüce bir Tanrıdır.
  10. Sözünü gizleyeniniz de birdir onca, açıkça söyleyeniniz de, geceleyin saklanıp gizlenen de, gündüzün yoluna giden de.
  11. Herkesin önünde, ardında, birbiri ardınca gelip giden melekler var, onu, Allah´ın emriyle koruyup gözetirler. Şüphe yok ki bir topluluk, ahlâkını değiştirmedikçe Allah o topluluğu değiştirmez. Allah, bir topluluğun kötülüğünü dilerse o kötülüğü geriye atmaya imkân yoktur ve onlara, ondan başka bir yardımcı da bulunamaz.
  12. Öyle bir Tanrıdır ki sizi korkutan ve umduran şimşeği o çaktırır ve yağmurla dolu ağır bulutları o meydana getirir.
  13. Gök gürültüsü, hamdederek tenzîh eder onu, melekler de korkularından tenzîh ederler ve yıldırımları yollar da dilediğine isâbet ettirir ve hâlâ da onlar, Allah hakkında çekişip dururlar ve onun birdenbire gelen azâbı pek kuvvetlidir, pek çetin.
  14. Gerçek duâ, ancak onadır. Ondan başkalarına duâ edenlerin duâları kabûl edilmez. Bu çeşit adam, ağzına gelsin diye suya ellerini uzatmış, bekleyip duran adama benzer, su ağzına gelmez onun ve kâfirlerin duâsı, sapıklıkta kalmadan başka bir şey değildir.
  15. Göklerde ve yeryüzünde ne varsa, sabah ve akşam, ister-istemez, kendileri de, gölgeleri de Allah´a secde eder.
  16. De ki: Göklerin ve yeryüzünün Rabbi kim? De ki: Allah. De ki: Onu bırakıp da kendilerine bile bir faydaları, bir zararları dokunamayan tanrılar mı edindiniz? De ki: Bir olur mu körle gören? Yahut bir olur mu karanlıklarla ışık? Yoksa mabutları da yaratıyor mu ki şüphelenip onları Allah´a eş koştular? De ki: Her şeyi yaratan Allah´tır ve o birdir, acze düşmez, her şeyden üstündür.
  17. Gökten yağmur yağdırır da vâdilerde alabildikleri kadar seller, ırmaklar olur, çağlayıp akar, akarken de üste çıkan köpükleri sürükler götürür. Ziynet eşyâsı, yahut faydalanmak için kullanılan araçları yaparken ateşte eritilen şeylerde de buna benzer bir köpük, bir posa meydana gelir. İşte Allah gerçekle boş şeyi bu çeşit bir örnekle anlatır. Köpük, dağılır gider, halka fayda verecek şeyse yerinde kalır. İşte Allah, böyle örnekler getirir.
  18. Rablerinin dâvetine icâbet edenlere güzel bir mükâfat var; fakat icâbet etmeyenlere gelince: O çeşit adamlar, yeryüzünde ne varsa hepsine sahip olsalar ve bir misli daha malları olsa da kurtulmak için hepsini fedâ etseler gene onlar için kötü bir soru var, yurtları cehennemdir ve orası ne de kötü yataktır ya.
  19. Bunların, sana bir gerçek olarak Rabbinden indirildiğini bilen kişi, o kör adama benzer mi? Şüphe yok ki ancak aklı, anlayışı, olanlar, düşünüp ibret alırlar.
  20. Onlardır Allah´la ahdettikleri şeye vefâ edenler ve verdikleri sözden caymayanlar.
  21. Onlardır Allah neyi ulaştırmayı emrettiyse ulaştıranlar ve Rablerinden ürkerler ve kötü hesaptan korkarlar.
  22. Onlar, Rablerinin rızâsını dileyerek sabrederler, namaz kılarlar, kendilerini rızıklandırdığımız şeyden, gizli ve açık harcarlar ve kötülüğü iyilikle giderirler. Öyle kişilerdir onlar ki onlarındır güzel sonuç.
  23. Ebedî Adn cennetleri. Oraya girerler atalarından, eşlerinden, soylarından temiz ve düzgün kişilerle ve melekler, her kapıdan onların tapısına girerler de.
  24. Esenlik size derler, sabrettiğinizden dolayı; gerçekten de dünyâ yurdunun bu sonucu, ne de güzeldir.
  25. Allah’ın ahdini, ona söz verdikten sonra bozanlara ve Allah’ın ulaştırmayı emrettiği şeyi kesenlere ve yeryüzünde bozgunculuk edenlere gelince: Öyle kişilerdir onlar ki lânet onlara ve onlarındır kötü sonuç.
  26. Allah, dilediğinin rızkını genişletir ve daraltır ve onlar, dünyâ yaşayışıyla sevinip övünürler, halbuki dünyâ yaşayışı, âhirete nispetle değersiz, müddeti az ve geçici bir şeyden ibarettir.
  27. Kâfir olanlar derler ki: Ona Rabbinden bir mûcize indirilseydi ya. De ki: Şüphe yok ki Allah, dilediğini sapıklığa ve gönlüyle ona, onun tapısına dönenleriyse doğru yola sevk eder.
  28. İnananlar, öyle kişilerdir ki Allah´ı anmakla yatışır, kuvvetlenir gönülleri. İyice bilin ki gönüller, Allah´ı anmakla yatışır, kuvvet bulur.
  29. İnananlara ve iyi işlerde bulunanlara gelince: Kutluluk da onlara, dönüp varılacak güzel yurt da.
  30. İşte böylece seni de, sana vahyettiğimizi onlara okuman için bir ümmete gönderdik ki onlardan önce nice ümmetler gelip geçmiştir; onlar, rahmanı inkâr ettiler; de ki: O, benim Rabbimdir, yoktur ondan başka tapacak. Ona dayandım, sonucu varıp gideceğim yer de onun tapısı.
  31. Kur’ân´la dağlar yürütülse, yahut yeryüzü parçalansa, yahut da ölü konuşsa. Fakat bütün işler, ancak Allah´ın. İnananlar anlamazlar mı ki Allah dileseydi bütün insanları doğru yola sevk ederdi. Kâfir olanlarsa, yaptıklarına karşılık, Allah´ın vaadi yerine gelinceye dek, bir belâya uğrayıp dururlar, yahut da yurtlarına yakın bir yere iner bu belâ. Şüphe yok ki Allah, vaadinden dönmez.
  32. Andolsun ki senden önceki peygamberlerle de alay edildi de kâfirlere mühlet verdim, sonra da onları helâk ediverdim. Nasıl bu azap?
  33. Herkesin yaptığı ve elde ettiği şeyi bilip görene ve karşılığını verene benzer mi onlar, tutup Allah´a eş tanıyorlar onları. De ki: Bir ad takın onlara. Yoksa yeryüzünde bilmediği birşeyi mi haber veriyorsunuz ona, yahut da geçici bir boş lâf mı ediyorsunuz? Kâfir olanlara düzenleri hoş ve sevimli görünmede ancak ve yoldan çıkarılmadalar ve Allah, kimi doğru yoldan saptırırsa onu doğru yola sevkedecek yoktur.
  34. Onlara dünyâ hayâtında azap var, âhiret azâbıysa daha da ağırdır ve onları Allah´tan koruyacak kimse de yoktur.
  35. Çekinenlere vaat edilen cennetin örneği şu: Kıyılarından ırmaklar akar. Yemişleri ve gölgesi daimîdir. Çekinenlerin sonucu budur, kâfirlerin sonucuysa ateştir.
  36. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilen şeyden dolayı sevinirler ve bölükler içinde onun bir kısmını inkâr edenler de var. De ki: Bana, Allah´a kulluk etmem ve ona şirk koşmamam emredildi. Ona dâvet etmedeyim, sonucu dönüp varacağım yer de onun tapısıdır.
  37. İşte böylece ona Arapça bir hükümdür indirdik. Sence bilindikten sonra tutar da onların dileklerine uyarsan Allah´a karşı ne bir dost bulunur sana, ne de seni ondan koruyacak biri.
  38. Andolsun ki senden önce de peygamberler gönderdik, onlara eşler ve soy-sop verdik. Hiçbir peygamber yoktur ki Allah´ın izni olmadıkça bir mûcizeyle gelsin. Her mukadder zaman, tespît edilmiştir.
  39. Allah, dilediğini bozar, dilediğini yazar ve kitabın aslı, esası, onun katındadır.
  40. Onlara vaat ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana göstersek de sana düşen vazife, ancak tebliğdir, seni öldürsek de ve hesap, bize âittir.
  41. Görmediler mi ki âdeta onların yerlerine geliyor, etrafından yurtlarını eksiltip duruyoruz. Allah hükmeder, hükmünü bozacak yoktur ve o pek tez hesap görür.
  42. Onlardan öncekiler de düzenler kurdular, iş ve tedbîr, tamamıyla onundur, herkesin ne kazanacağını da bilir. Kâfirler, yakında bilirler, anlarlar, dünyâ yurdunun sonundaki hayır kimin.
  43. Kâfirler, sen peygamber değilsin derler; de ki: Sizinle aramda tanık olarak Allah ve kitap bilgisine sâhip olan yeter.
Yazar: Adem Uğur - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Elif. Lâm. Mîm. Râ. Bunlar, Kitab´ın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen haktır, fakat insanların çoğu inanmazlar.
  2. Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş´a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah´tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır.
  3. Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O´dur. Geceyi de gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır.
  4. Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. (Böyle iken) yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır.
  5. (Resûlüm! Kâfirlerin seni yalanlamalarına) şaşıyorsan, asıl şaşılacak şey onların: "Biz toprak olduğumuz zaman yeniden mi yaratılacağız?" demeleridir. İşte onlar, Rablerini inkâr edenlerdir; işte onlar (kıyamet gününde) boyunlarında tasmalar bulunanlardır. Ve onlar ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacaklardır!
  6. (Müşrikler) senden iyilikten önce kötülüğü çabucak istiyorlar. Halbuki onlardan önce ibret alınacak nice azap örnekleri gelip geçmiştir. Doğrusu insanlar kötülük ettikleri halde Rabbin onlar için mağfiret sahibidir. (Bununla beraber) Rabbinin azabı da çok şiddetlidir.
  7. Kâfirler diyorlar ki: Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya! (Halbuki) sen ancak bir uyarıcısın ve her toplumun bir rehberi vardır.
  8. Her dişinin neye gebe kalacağını, rahimlerin neyi eksik, neyi ziyade edeceğini Allah bilir. Onun katında her şey ölçü iledir.
  9. O, görüleni de görülmeyeni de bilir; çok büyüktür, yücedir.
  10. Sizden, sözü gizleyenle onu açığa vuran, geceleyin gizlenenle gündüzün yürüyen (onun ilminde) eşittir.
  11. Onun önünde ve arkasında Allah´ın emriyle onu koruyan takipçiler (melekler) vardır. Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez. Allah bir topluma kötülük diledi mi, artık onun için geri çevrilme diye bir şey yoktur. Onların Allah´tan başka yardımcıları da yoktur.
  12. O, size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve (yağmur dolu) ağır bulutları meydana getirendir.
  13. Gök gürültüsü Allah´ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O´nun heybetinden dolayı tesbih ederler. Onlar, Allah hakkında mücâdele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır.
  14. El açıp yalvarmaya lâyık olan ancak O´dur. O´nun dışında el açıp dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su onun ağzına girecek değildir. Kâfirlerin duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır.
  15. Göklerde ve yerde bulunanlar da onların gölgeleri de sabah akşam ister istemez sadece Allah´a secde ederler.
  16. (Resûlüm!) De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah´tır." O halde de ki: "O´nu bırakıp da kendilerine fayda ya da zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar mı edindiniz?" De ki: "Körle gören bir olur mu hiç? Ya da karanlıklarla aydınlık eşit olur mu?" Yoksa O´nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma onlarca birbirine benzer mi göründü? De ki: Allah her şeyi yaratandır. Ve O, birdir, karşı durulamaz güç sahibidir.
  17. O, gökten su indirdi de vâdiler kendi hacimlerince sel olup aktı. Bu sel, üste çıkan bir köpüğü yüklenip götürdü. Süs veya (diğer) eşya yapmak isteyerek ateşte erittikleri şeylerden de buna benzer köpük olur. İşte Allah hak ile bâtıla böyle misal verir. Köpük atılıp gider. İnsanlara fayda veren şeye gelince, o yeryüzünde kalır. İşte Allah böyle misaller getirir.
  18. İşte Rablerinin emrine uyanlar için en güzel (mükâfat) vardır. Ona uymayanlara gelince, eğer yeryüzünde olanların tümü ile bunun yanında bir misli daha kendilerinin olsa, (kurtulmak için) onu mutlaka feda ederler. İşte onlar var ya, hesabın en kötüsü onlaradır. Varacakları yer de cehennemdir. O ne kötü yataktır!
  19. Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kimse, (inkâr eden) kör kimse gibi olur mu? (Fakat bunu) ancak akıl sahipleri anlar.
  20. Onlar, Allah´ın ahdini yerine getirenler ve verdikleri sözü bozmayanlardır.
  21. Onlar Allah´ın gözetilmesini emrettiği şeyleri gözeten, Rablerinden sakınan ve kötü hesaptan korkan kimselerdir.
  22. Yine onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak (Allah yolunda) harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte onlar var ya, dünya yurdunun (güzel) sonu sadece onlarındır.
  23. (O yurt) Adn cennetleridir; oraya babalarından, eşlerinden ve çocuklarından sâlih olanlarla beraber girecekler, melekler de her kapıdan onların yanına varacaklardır.
  24. (Melekler:) Sabrettiğinize karşılık size selam olsun! Dünya yurdunun sonu (cennet) ne güzeldir! (derler).
  25. Allah´a verdikleri sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar, Allah´ın riayet edilmesini emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) terk edenler ve yeryüzünde fesat çıkaranlar; işte lânet onlar içindir. Ve kötü yurt (cehennem) onlarındır.
  26. Allah dilediğine rızkını bollaştırır da daraltır da. Onlar dünya hayatıyla şımardılar. Oysa ahiretin yanında dünya hayatı, geçici bir faydadan başka bir şey değildir.
  27. Kâfir olanlar diyorlar ki: Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi? De ki: Kuşkusuz Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de hidayete erdirir.
  28. Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah´ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah´ı anmakla huzur bulur.
  29. İman edip iyi işler yapanlara ne mutlu! Varılacak güzel yurt da onlar içindir.
  30. (Ey Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik ki, sana vahyettiğimizi onlara okuyasın. Onlar Rahman´ı inkâr ediyorlar. De ki: O benim Rabbimdir. O´ndan başka tanrı yoktur. Sadece O´na tevekkül ettim ve dönüş sadece O´nadır.
  31. Eğer okunan bir Kitapla dağlar yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı, yahut onunla ölüler konuşturulsaydı (o Kitap yine bu Kur´an olacaktı). Fakat bütün işler Allah´a aittir. İman edenler hâla bilmediler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi? Allah´ın vâdi gelinceye kadar inkâr edenlere, yaptıklarından dolayı ya ansızın büyük bir belâ gelmeye devam edecek veya o belâ evlerinin yakınına inecek. Allah, vâdinden asla dönmez.
  32. Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi de ben inkâr edenlere mühlet verdim, sonra da onları yakaladım. (Görseydin ki) azabım nasılmış!
  33. Herkesin kazandığını gözetleyip muhafaza eden, (hiç böyle yapamayan gibi olur mu?). Onlar Allah´a ortaklar koştular. De ki: "Onlara ad verin (onlar necidir?). Yoksa siz Allah´a yeryüzünde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Yahut boş laf mı ediyorsunuz?" Doğrusu inkâr edenlere hileleri süslü gösterildi ve onlar doğru yoldan alıkonuldular. Allah kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek yoktur.
  34. Dünya hayatında onlara sadece bir azap vardır. Ahiret azabı ise daha şiddetlidir. Onları Allah´tan (onun azabından) koruyacak kimse de yoktur.
  35. Takvâ sahiplerine vâdolunan cennetin özelliği (şudur): Onun zemininden ırmaklar akar. Yemişleri ve gölgesi süreklidir. İşte bu, (kötülüklerden) sakınanların (mutlu) sonudur. Kâfirlerin sonu ise ateştir.
  36. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilene (Kur´an´a) sevinirler. Fakat (senin aleyhinde birleşen) guruplardan onun bir kısmını inkâr eden de vardır. De ki: "Bana, sadece Allah´a kulluk etmem ve O´na ortak koşmamam emrolundu. Ben yalnız O´na çağırıyorum ve dönüş de yalnız O´nadır.
  37. Ve böylece biz onu Arapça bir hüküm (hikmetli bir söz) olarak indirdik. Eğer sana gelen bu ilimden sonra, onların arzularına uyarsan, (işte o zaman) Allah tarafından senin ne bir dostun ne de koruyucun vardır.
  38. Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah´ın izni olmadan hiçbir peygamber için mucize getirme imkânı yoktur. Her müddetin (yazıldığı) bir kitap vardır.
  39. Allah dilediğini siler, (dilediğini de) sabit bırakır. Bütün kitapların aslı onun yanındadır.
  40. Biz, onlara vâdettiğimizin (azabın) bir kısmını sana göstersek de veya (ondan önce) seni öldürürsek de sana ancak (Allah´ın emirlerini) tebliğ etmek düşer. Hesap yalnız bize aittir.
  41. Bizim, yeryüzüne gelip, onu uçlarından eksilttiğimizi görmediler mi? Allah (dilediği gibi) hükmeder, O´nun hükmünü bozacak kimse yoktur. Ve O hesabı çabuk görendir.
  42. Onlardan öncekiler de (peygamberlerine) tuzak kurmuşlardı; halbuki bütün tuzaklar Allah´a aittir. Çünkü O, herkesin ne kazanacağını bilir. Bu yurdun (dünyanın) sonunun kimin olduğunu yakında kâfirler bileceklerdir!
  43. Kâfir olanlar: Sen resûl olarak gönderilmiş bir kimse değilsin, derler. De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında Kitab´ın bilgisi olan (Peygamber) yeter.
Yazar: Ali Bulaç - Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı Meal ve Sözlük
  1. Elif, Lam, Mim, Ra. Bunlar Kitab´ın ayetleridir. Ve sana Rabbinden indirilen haktır. Ancak insanların çoğu iman etmezler.
  2. Allah O´dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz. Sonra arşa istiva etti ve güneş ile aya boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız.
  3. Ve O, yeri yayıp uzatan, onda sarsılmaz-dağlar ve ırmaklar kılandır. Orada ürünlerin her birinden ikişer çift yaratmıştır; geceyi gündüze bürümektedir. Şüphesiz bunlarda düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
  4. Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
  5. Eğer şaşıracaksan, asıl şaşkınlık konusu onların şöyle söylemeleridir: "Biz toprak iken mi, gerçekten biz mi yeniden yaratılacağız?" İşte onlar Rablerine karşı inkara sapanlar, işte onlar boyunlarına (ateşten) halkalar geçirilenler ve işte onlar -içinde ebedi kalacakları- ateşin arkadaşları olanlardır.
  6. Onlar, iyilikten önce kötülüğü çabuklaştırmak istiyorlar; oysa onlardan önce nice örnekler gelip-geçmiştir. Ve şüphesiz, senin Rabbin, zulümlerine karşılık insanlar için bağışlama sahibidir ve şüphesiz senin Rabbin, cezası çok şiddetli olandır.
  7. İnkar edenler derler ki: "Ona Rabbinden bir ayet (mucize) indirilseydi ya." Sen, yalnızca bir uyarıcısın ve her topluluk için bir hidayet önderisin.
  8. Allah, her dişinin neyi yüklendiğini (neye hamile kaldığını) ve döl yataklarının neyi eksiltip neyi eklediğini bilir. O´nun Katında herşey bir miktar (ölçü) iledir.
  9. O, gaybı da, müşahede edileni de bilendir. Pek büyüktür, Yücedir.
  10. Sizden sözü saklı tutan da, onu açığa vuran da, geceleyin gizlenen de ve gündüzün ortaklıkta gezen de (O´nun Katında bilme bakımından) birdir.
  11. O´nun (insanın) önünden ve arkasından izleyenleri vardır, onu Allah´ın emriyle gözetip-korumaktadırlar. Gerçekten Allah, kendi nefis (öz)lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip-bozmaz. Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiçbir (biçimde imkan) yoktur; onlar için O´ndan başka bir veli yoktur.
  12. O size şimşeği korku ve umut olarak gösteren, (yağmur yüklü) ağırlaşmış bulutları (inşa edip) ortaya çıkarandır.
  13. Gök gürültüsü O´nu hamd ile, melekler de O´na olan korkularından tesbih ederler.. O, yıldırımları gönderip bununla dilediğine çarpar; onlar ise Allah hakkında çekişip-tartışırlar. O, gücü (ve cezası) pek çetin olandır.
  14. Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O´na (olan)dır. Onların Allah´tan başka çağırdıkları ise, onlara hiçbir şeyle cevab veremezler. (Onların durumu) yalnızca, ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir. Oysa ona gelmez. İnkar edenlerin duası, sapıklık içinde olmaktan başkası değildir.
  15. Göklerde ve yerde her ne varsa -isteyerek de olsa, istemeyerek de olsa- Allah´a secde eder. Sabah akşam gölgeleri de (O´na secde eder).
  16. De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allah´tır." De ki: "Öyleyse, O´nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?" De ki: "Hiç görmeyen (a´ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?" Yoksa Allah´a, O´nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: "Allah, herşeyin Yaratıcısı´dır ve O, tektir, kahredici olandır."
  17. (Allah) Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarınca çağlayıp aktı. Sel de yüze vuran bir köpük yüklendi. Bir süs veya bir meta sağlamak için ateşte üzerine yakıp-erittikleri şeyler (madenler)de de bunun gibi bir köpük (artık) vardır. İşte Allah, hak ile batıla böyle örnekler verir. Köpüğe gelince, o atılır gider, insanlara yarar sağlayacak şey ise, yeryüzünde kalır. İşte Allah örnekleri böyle vermektedir.
  18. Rablerine icabet edenlere daha güzeli vardır. O´na icabet etmeyenler ise, yeryüzündekilerin tümü ve bununla birlikte bir katı daha onların olsa mutlaka (kurtulmak için) bunu fidye olarak verirlerdi. Sorgulamanın en kötüsü onlar içindir. Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yaratıktır o!..
  19. Peki, sana Rabbinden indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen kişi, o görmeyen (a´ma) gibi midir? Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp-düşünebilirler.
  20. Onlar Allah´ın ahdini yerine getirirler ve verdikleri kesin sözü (misakı) bozmazlar.
  21. Ve onlar Allah´ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi ulaştırırlar. Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar.
  22. Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir.
  23. Onlar, Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve soylarından ´salih davranışlarda´ bulunanlar da (Adn cennetlerine girer). Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler:)
  24. "Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel."
  25. Allah´a verdikleri sözü, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozanlar, Allah´ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi kesip-koparanlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar; işte onlar, lanet onlar içindir ve yurdun kötü olanı da onlar içindir.
  26. Allah dilediğine rızkı genişletir-yayar ve daraltır da. Onlar ise dünya hayatına sevindiler. Oysaki dünya hayatı, ahirette (ki sınırsız mutluluk yanında geçici) bir meta´dan başkası değildir.
  27. İnkar edenler: "Ona Rabbinden bir ayet (mucize) indirilseydi ya!" derler. De ki: "Şüphesiz Allah, dilediğini şaşırtıp-saptırır, Kendisi´ne katıksızca yöneleni de dosdoğru yola yöneltip-iletir."
  28. Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah´ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah´ın zikriyle mutmain olur.
  29. İman edip salih amellerde bulunanlar, ne mutlu onlara. Varılacak yerin güzel olanı (onlarındır).
  30. Böylece Biz seni, kendisinden önce nice ümmetler gelip-geçmiş olan bir ümmete (elçi olarak) gönderdik; sana vahyettiklerimizi onlara okuyasın diye. Oysa onlar Rahman´a nankörlük ediyorlar. De ki: "O, benim Rabbimdir, O´ndan başka İlah yoktur. Ben O´na tevekkül ettim ve son dönüş O´nadır."
  31. Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur´an olsaydı (yine bu Kur´an olurdu). Hayır, emrin tümü Allah´ındır. İman edenler hala anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. İnkar edenler, Allah´ın va’di gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. (Veya miadını şaşırmaz.)
  32. Andolsun, senden önceki elçilerle de alay edildi, bunun üzerine Ben de o inkara sapanlara bir süre tanıdım, sonra onları (kıskıvrak) yakalayıverdim. İşte nasıldı sonuçlandırma?
  33. Her nefsin bütün kazandıkları üzerinde gözetici olana mı (baş kaldırılır?) Onlar Allah´a ortaklar koştular. De ki: "Bunları adlandırın (bakalım). Yoksa siz yeryüzünde bilmeyeceği bir şeyi O´na haber mi veriyorsunuz? Yoksa sözün zahirine (veya boş ve süslü olanına)mi (kanıyorsunuz)? Hayır, inkar edenlere kendi hileli-düzenleri süslü-çekici gösterilmiştir ve onlar (doğru) yoldan alıkonulmuşlardır. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için hiçbir yol gösterici yoktur.
  34. Dünya hayatında onlar için bir azap vardır, ahiretin azabı ise daha zorludur. Onları Allah´tan (kurtaracak) hiçbir koruyucu da yoktur.
  35. Takva sahiplerine vadedilen cennet; onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgelikleri süreklidir. Bu korkup-sakınanların (mutlu) sonudur, inkar edenlerin sonu ise ateştir.
  36. Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilen dolayısıyla sevinirler; fakat (Müslümanların aleyhinde birleşen) gruplardan, onun bazısını inkar edenler vardır. De ki: "Ben, yalnızca Allah´a kulluk etmek ve O´na ortak koşmamakla emrolundum. Ben ancak O´na davet ederim ve son dönüşüm O´nadır."
  37. İşte böylece Biz onu (Kur´an´ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Andolsun, sana gelen bu ilimden sonra, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Allah´tan ne bir yardımcı, dost, ne bir koruyucu vardır.
  38. Andolsun, senden önce de elçiler gönderdik, onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah´ın izni olmaksızın (hiç)bir elçiye herhangi bir ayeti (mucizeyi) getirmek olacak iş değildi. Her ecel (tespit edilmiş süre) için bir kitap (yazı, hüküm, son) vardır.
  39. Allah, dilediğini ortadan kaldırır ve bırakır. Kitabın anası O´nun Katındadır.
  40. Onlara (azap olarak) va´dettiklerimizden bir kısmını sana göstersek de, senin hayatına son versek de, sana düşen yalnızca tebliğdir ve hesap da Bize aittir.
  41. Onlar görmüyorlar mı ki, gerçekten Biz arza geliyor ve onu çevresinden eksiltiyoruz. Allah hüküm verir. O´nun hükmünün peşine düşecek yoktur. Ve O, hesabı pek çabuk görendir.
  42. Onlardan öncekiler de hileli-düzenler kurmuşlardı; fakat düzen kuruculuğun (tedbirlerin, karşılık vermelerin) tümü Allah´a aittir. Her bir nefsin ne kazandığını O bilir. Bu yurdun sonu kimindir, inkar edenler pek yakında bileceklerdir.
  43. O inkar edenler şöyle derler: "Sen gönderilmiş (Allah´ın bir elçisi) değilsin." De ki: "Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah yeter ve yanlarında kitabın ilmi bulunanlar da (bu gerçeği bilir)."
Yazar: Ali Fikri Yavuz - Kur'an-ı Kerim ve İzahlı Meal-i Alisi
  1. Elif, lâm, mim, râ. Bunlar Kur’an’ın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen Kur’ân haktır; fakat insanların çoğu iman etmezler.
  2. Allah, gökleri, gördüğünüz şekilde, direksiz olarak yükseltendir. Sonra, kudretiyle Arş’ı istilâ etti, güneşi ve ayı da kulların menfaatına tabi (bağlı) kıldı. Bunlardan (güneş ile aydan) her biri belirli bir vakta kadar dolaşıyor. Bütün işleri O idare ediyor; âyetleri açıklıyor ki, sizler Rabbinize kavuşacağınızı şüphesiz bilesiniz.
  3. Arzı, enine-boyuna uzatıp döşeyen, onda yerli yerinde dağlar ve nehirler yaratıp meyvelerin hepsinden o arzda ikişer ikişer (erkekli-dişili) yapan O’dur. Geceyi gündüze o bürüyor; muhakkak ki bunda, düşünecek bir topluluk için (Allah’ın kudret ve vahdaniyetini isbat eden) pek çok deliller vardır.
  4. Arzda birbirine komşu kıt’alar (kara parçaları), üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki, hepsi bir su ile sulanıyor. Halbuki yemişlerin de bazısını bazısına üstün kılıyoruz (tad, renk ve kıymetleri başka başkadır). Şüphesiz ki bunlarda da düşünen bir topluluk için pek çok ibretler (alâmetler) vardır.
  5. Ey Rasûlüm, eğer kâfirlerin seni yalanlamasına şaşıyorsan, asıl şu sözleri şaşılacak şeydir: “- Biz bir toprak olduğumuz zaman mı cidden yeni bir yaratılışta olacağız (öldükten sonra yeniden mi dirileceğiz)?” İşte bunlar, Rablerini (hükümlerini) inkâr etmiş olanlardır; bunlar, boyunlarında (kıyamet gününde) demir halkalar bulunanlardır. Bunlar, Cehennemliktirler; ebedî olarak orada kalacaklardır.
  6. (Müşrikler, kendilerine vaad ettiğin) iyilikten önce hemen senden (alay yollu) kötülüğün gelmesini isterler (bizi korkuttuğun azab nerede? gelse ya, derler). Halbuki onlardan önce, örnek olacak ukûbetler (azab çeşitleri) geçti. Doğrusu Rabbin, insanlara, zulümlerine karşı mağfiret sahibidir. Bununla beraber Rabbinin azap edişi de gerçekten çok şiddetlidir.
  7. O kâfir olanlar diyorlar ki, O’na (Peygambere) Rabbinden, (istediğimiz başka) bir mûcize indirilse ya!... (Ey Rasûlüm) sen ancak kâfirleri kötü bir akıbetle korkutucusun. Her kavmin de (Allah’ın emirlerine davet eden bir rehberi), bir Peygamberi var.
  8. Allah, her dişi neye gebe kalır, (erkeğe veya dişiye, iyi kimseye veya kötü olana) onu bilir. Rahimlerin neyi eksik ve neyi ziyade edeceğini de bilir (doğacak yavrunun sağlam veya sakat, tek veya ikiz, müddeti az veya çok...) Allah katında her şey bir ölçü iledir.
  9. O, gaybı ve hazırı bilen çok büyük üstün varlıktır.
  10. İçinizden sözü nefsinde gizleyen ve onu açığa vuran, geceleyin saklanan ve gündüzün meydanda gezen (her şey Allah’ın ilminde farketmez) müsavidir.
  11. Her insan için, önünden ve arkasından takip eden Melekler vardır; onu Allah’ın emriyle korurlar. Muhakkak ki Allah bir topluma verdiği nimeti, onlar, kendilerindeki iyi hali fenalığa çevirmedikçe bozmaz. Bir topluma da Allah bir kötülük diledi mi, artık onun geri çevrilmesine hiç bir çare yoktur. O toplum için (kendilerine yardım edecek) Allah’dan başka bir yardımcı da yoktur.
  12. Size korku ve ümid içinde şimşek gösteren, yağmur yüklü bulutları meydana getiren O’dur.
  13. Gök gürültüsü, Allah’a hamd ile, Melekler de, Allah’dan korkarak tesbîh ederler. Allah yıldırımlar gönderip onunla dilediğini çarpar. Böyle iken, o kâfirler, hadlerini bilmezler de Allah hakkında mücadele ederler. Halbuki Allah’ın karşılık darbesi pek şiddetlidir.
  14. Makbul olan dua, ancak Allah’a olan duadır. O’ndan başka (müşriklerin) yalvarıp durduklaı putlar ise, kendilerine hiç bir şeyle karşılık vermezler. O kâfirlerin hali, kuyu başında, su, ağzına gelsin diye, suya doğru iki avucunu açıp uzatana benzer ki, su ona yükselip gelmez (çünkü his ve idraki yoktur. İşte putlar da böyledir. Asla fayda veya zarar veremezler.) kâfirlerin dua ve ibadetleri, sapıklıkta ve boşuna yerde olmaktan başka bir şey değildir.
  15. Göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez kendileride , gölgeleri de sabah, akşam Allah’a secde eder. (Ona boyun eğmeğe mecburdurlar.) (*)
  16. Ey Rasûlüm, göklerin ve yerin Rabbi kimdir? diye sor da (cevap beklemiyerek) “Allah’dır” de. Yine şöyle de: “- Kendi kendilerine ne bir menfaata, ne de bir zarara sahip olmıyan, Allah’dan başka, bir takım velîler mi ediniyorsunuz?” De ki: “- Hiç kör ile gören bir olur mu? Yahud karanlıkla aydınlık müsavi olur mu? “ Yoksa Allah’a onun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine benzer mi göründü. De ki, Allah her şeyi yaratandır. O bir dir, her şeye galib ve hâkimdir.
  17. Allah gökten bir yağmur indirdi de vadiler kendi miktarınca sel oldu. Sel de, üzerine çıkan bir köpük yüklenip götürdü. Bir de süs eşyası veya âlet yapmak için, ateşte üzerini yakıp erittikleri madenlerden de bunun gibi bir köpük (posa) vardır. İşte Allah, hak ile bâtılı böyle misallendirir. Köpüğe gelince atılır gider (bâtıl da böyledir). İnsanlara faydası olan (öz kısım) ise yerde kalır (hak buna benzer). Allah, işte böyle misaller verir.
  18. Dünyada Rablerinin emrine itaat edenler için, ahirette (mükâfatın) daha güzeli var. Allah’ın emrine itaat etmiyenler ise, arzda bulunan şeylerin hepsine bir o kadarı ile beraber sahip olsalar, (azabdan) kurtulmak için hepsini verirlerdi. İşte bunlar (var ya!) Hesabın kötüsü olanlar içindir. Sığınakları da cehennemdir, o ne fena yataktır! (*) Dikkat! (Secde) âyetidir.
  19. Şimdi, Rabbinden sana inridilenin hakikaten gerçek olduğunu bilir kimse, kör olan (imansız) gibi olur mu? Fakat bunu ancak vicdanı temiz, akıl sahipleri anlar.
  20. Onlar ki, Allah’ın tevhîd ahdini yerine getirirler, verdikleri sözü bozmazlar.
  21. Onlar ki, Allah’ın gözetilmesini emrettiği hakları gözetirler (akrabalık bağlarını devam ettirirler ve iyilikte bulunurlar)? Rablerine saygı beslerler ve kötü hesabdan korkarlar.
  22. Onlar ki, Rablerinin rızasını kazanmak için sabrederler, namazı gereği üzere kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve aşikâr harcarlar, kötülüğü de iyilikle savarlar, işte bunlar (adı geçenler var ya), ahiret saadeti onlar içindir.
  23. O saadet, Adn cennetleridir. Atalarından, zevcelerinden ve zürriyetlerinden (soylarından) sâlih olanlarla beraber o cennetlere girecekler. Melekler de her kapıdan yanlarına vararak şöyle diyecekler:
  24. “- Sabrettiğiniz için size, selâm olsun! Ahiret saadeti ne güzeldir!...”
  25. Amma (ezelde) Allah’ın tevhîd ahdini kabullendikten sonra onu bozanlar ve Allah’ın bağlanmasını emrettiği bağları koparanlar (akrabalık bağlarını kesenler) ve yeryüzünü fesada verenler (var ya), işte bunlar, lânet onlara ve yurdun kötüsü cehennem de onlara...
  26. Allah, dilediği kimseye rızkı genişletir ve daraltır. Mekke’liler dünya hayatı ile (geniş rızıkla) ferahlandılar. Halbuki ahiret yanında dünya hayatı, ancak bir yol azığıdır.
  27. Yine o küfredenler diyorlar ki: “- Peygambere Rabbinden bir mûcize indirilseydi ya! De ki, Allah dilediği kimseyi şaşırtır ve kendisine kalbi ile yöneleni hidayete erdirir.
  28. Bunlar, Allah’ın zikri ile kalbleri huzura kavuşarak iman edenlerdir. Evet, bilin ki, ancak Allah’ı anmakla kalbler yatışır ve huzur bulur.
  29. İman edip de sâlih ameller işliyenler (var ya), ne mutlu onlara! Ahirette güzel barınak da onların!
  30. İşte senden önce, Peygamberleri gönderdiğimiz gibi, seni de, kendilerinden önce bir çok ümmetler geçmiş olan bir ümmet içinde gönderdik ki, onlar Rahman’ı inkâr ederlerken, sana vahyettiğimiz kitabı (Kur’an’ı) onlara karşı okuyasın. De ki: “- O Rahman, benim Rabbimdir, ondan başka hiç bir ilâh yoktur. Ben ancak Ona tevekkül ettim ve tevbem de yalnız onadır. “
  31. Bir Kur’an ki, eğer onunla dağlar yürütülse veya onunla arz parçalansa veya onunla ölüler konuşturulsa, yine o kâfirler, ona iman etmezler. Fakat bütün iş ve kudret, yalnız Allah’a mahsustur. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, Allah dileseydi, elbette bütün insanlara hidayet buyururdu. O kâfirler ise, kendi yaptıkları yüzünden başlarına musîbet inecek ve yahud o musîbet, yurdlarının yakınına konacak, nihayet Allah’ın vaadi gelecektir. Doğrusu Allah vaadinden dönmez.
  32. Andolsun ki, (Ey Rasûlüm) senden önce gelen Peygamberlerle de istihza edildi; ben de o kâfirlere bir müddet için meydan verdim. Sonra da onları azabla yakalayıverdim. Benim azabım nasıl dehşetli olmuştu!
  33. Böyle herkesin iyi veya kötü bütün yaptığına gözcü olan Allah’a küfredilir, ortak koşulur mu? Bir de tuttular Allah’a ortaklar tanıdılar. (Ey Rasûlüm), de ki: “- O ortakların isimlerini söyleyin bakayım; içlerinde Allah’a ortak olabilecek var mı? Yoksa yeryüzünde Allah’a bilmediği şeyi mi haber vereceksiniz? Yahud gerçeği olmıyan sırf görünüşte bir lâf mı söyliyeceksiniz? Doğrusu küfredenlere hile ve tuzakları allı-pullu gösterildi ve doğru yoldan saptırıldılar. Kimi de Allah saptırırsa, artık onu yola getirecek kimse yoktur.
  34. Onlara dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise elbet daha çetindir, onları Allah’dan koruyacak (azabından kurturacak) da yoktur.
  35. Takva sahiblerine vaad olunan cennetin hâli şöyle: (ağaçları) altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgesi devamlıdır. İşte bu, Allah’dan korkup sakınanların akıbeti!...Kâfirlerin akıbeti ise ateştir.
  36. Kendilerine kitap verdiklerimizden iman edenler, sana indirilen bu Kur’ân ile ferah duyuyorlar. Düşmanlıklarından ötürü Peygamberin aleyhinde hizibleşenlerden Kur’ân’ın bir kısmını inkâr eden de var. (Ey Rasûlüm), de ki: “- Ben yalnız Allah’a ibadet etmekle ve ona ortak koşmamakla emrolundum; ancak ona davet ederim ve dönüp varışım da ancak onadır.”
  37. İşte biz, o Kur’ân’ı böyle Arapça bir hikmet olarak indirdik. Andolsun ki, eğer sana vahy ile gelen bu ilimden sonra, kâfirlerin arzularına uyacak olursan, senin için, Allah’ın azabından kurtaracak ne bir yardımcı, ne de bir koruyucu vardır.
  38. And olsun ki, biz, hakikaten senden önce de Peygamberler gönderdik; onlara da zevceler ve evlâd verdik. Allah’ın izni olmadıkça hiç bir Peygamberin bir âyet (mûcize) getirmeğe kudreti yoktur ve her vakit için, Allah’ın hikmeti icabı, kullar üzerine farz kılınan hüküm vardır.
  39. Allah dilediği hükmü kaldırır ve yerinde bırakır (veya değiştirir). Bütün kitapların esası O’nun katındadır.
  40. Onlara vaad ettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de, seni (bundan önce) vefat ettirsek de, ey Rasûlüm sana düşen ancak tebliğdir. Hesaba çekip ceza vermek de yalanız bize aittir.
  41. O kâfirler görmüyorlar mı ki, biz arazilerini (müslümanlara feth ettirmekle) etrafından azalatıp duruyoruz? Allah öyle hüküm verir ki, onun hükmünü takip edecek (üzerinde tesir edecek hiç bir kuvvet) yoktur. Allah hesabı çok çabuk görendir.
  42. Onlaradan önceki kâfirler de Peygamberlerine karşı hile ve tuzaklar kurdular; fakat bütün hilelerin cezası ancak Allah’a mahsustur. Her nefsin ne yapacağını O bilir. Kâfirler de, yakında bu dünyanın sonu kimindir, bilecektir.
  43. O kâfir olanlar, sen Allah tarafından gönderilmiş bir Peygamber değilsin, diyorlar. De ki: “- Benimle sizin aranızda, doğruluğuma şâhid Allah yeter; bir de yanında kitap ilmi bulunan (Levh-i Mahfuz ilmi bulunan Cebraîl yeter)...
Yazar: Bekir Sadak - Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlatımı
  1. Elif, Lam, Mim, Ra. Bunlar Kitap´in ayetleridir. Sana Rabbinden indirilen Kitap haktir; fakat insanlarin cogu inanmazlar.
  2. Gokleri, gordugunuz gibi, direksiz yukselten, sonra arsa hukmeden herbiri belli bir sureye kadar hareket edecek olan gunes ve ay´i buyrugu altina alan, isleri yuruten, ayetleri uzun uzun aciklayan Allah´tir; ola ki Rabbinize kavusacaginiza kesin olarak inanÙrsÙnÙz.
  3. Yeri duzleyen,orada daglar, nehirler var eden, her turlu urunden cift cift yetistiren, gunduzu geceyle buruyen de O´dur. Dogrusu bunlarda,dusunen kimseler icin ibretler vardir.
  4. Yeryuzunde, hepsi de ayni su ile sulanan, birbirine komsu toprak parcalari, tek ve cok koklu uzum baglari, ekinler, hurma agaclari vardir. Fakat onlari sekil ve lezzetce birbirinden farkli kilmisizdir. Dusunen kimseler icin bunda ibretler vardir.
  5. µasacaksan, onlarin: «Biz toprak olunca mi yeniden yaratilacagiz?» demelerine sasmak gerekir. Iste onlar Rablerini inkar edenlerdir. Iste onlar boyunlarina demir halkalar vurulanlardir. Iste onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardir.
  6. Puta tapanlar senden, iyilikten once kotuluk isterler, oysa onlardan once nice ibret alinacak cezalar verilmistir. Dogrusu Rabbinin, insanlarin zulumlerine ragmen onlara magfireti vardir. Rabbinin cezalandirmasi cetindir.
  7. Inkar edenler: «Rabbinden ona bir mucize indirilmeli degil miydi?» derler. Sen ancak bir uyaricisin. Her milletin bir yol gostereni vardir. *
  8. Allah her disinin rahminde tasidigini, rahimlerin dusurdugunu ve alikoydugunu bilir. O´nun katinda her sey bir olcuye goredir.
  9. (9-10) Goruleni de gorulmeyeni de bilen, yucelerin yucesi buyuk Allah´a gore, aranizdan sozu gizleyen ile, aciga vuran ve geceye burunerek gizlenip gunduzun ortaya cikan arasinda fark yoktur.
  10. (9-10) Goruleni de gorulmeyeni de bilen, yucelerin yucesi buyuk Allah´a gore, aranizdan sozu gizleyen ile, aciga vuran ve geceye burunerek gizlenip gunduzun ortaya cikan arasinda fark yoktur.
  11. Ardinda ve onunde insanoglunu takip edenler vardir; Allah´in emriyle onu gozetirler. Bir millet kendini bozmadikca Allah onlarin durumunu degistirmez. Allah bir milletin fenaligini dileyince artik onun onune gecilmez. Onlar icin Allah´tan baska hami de bulunmaz.
  12. Korku ve umide dusurmek icin size simsegi gosteren, yagmurla yuklu bulutlari meydana getiren O´dur.
  13. O´nu, gok gurlemesi hamd ile, melekler de korkularindan tesbih ederler. Onlar pek kuvvetli olan Allah hakkinda cekisirken, O, yildirimlari gonderir de onlarla diledigini carpar.
  14. Gercek dua ve ibadet ancak O´nadir. O´ndan baska cagirdiklari putlar kendilerine hicbir cevap vermezler. Durumlari, suyun agzina gelmesi icin avuclarini ona acmis bekleyen adamin durumu gibidir. Hicbir zaman suya kavusamaz. Iste kafirlerin yalvarisÙ da boyle, bosunadÙr.
  15. SÙ Yerde ve goklerdeki kimseler de, golgeleri de, sabah aksam, ister istemez Allah´a secde ederler.
  16. De ki: «Goklerin ve yerin Rabbi kimdir?", «Allah´tir» de. «Onu birakip, kendilerine bir fayda ve zarari olmayan dostlar mi edindiniz?» de. «Kor ile goren bir olur mu? Veya karanlikla aydinlik bir midir?» de. Yoksa Allah´a, Allah gibi yaratmasi olan ortaklar buldular da, yaratmalarÙ birbirine mi bezettiler? De ki: «Her seyi yaratan Allah´tÙr. O, her seye ustun gelen tek TanrÙ´dÙr.»
  17. Allah gokten su indirir, dereler onunla dolar tasar. Sel, uste cikan kopugu alir goturur. Suslenmek veya faydalanmak icin ateste erittiklerinizin uzerinde de buna benzer bir kopuk vardir. Allah, hak ve batil icin soyle misal verir: Kopuk ucup gider, insanlara fayda veren ise yerde kalÙr. Allah bunun gibi daha nice misaller verir.
  18. Rablerinin cagrisina gelenlere en guzel karsilik vardir. O´nun cagrisina uymayanlar ise, yeryuzunde olan her sey ve daha bir kati onlarin olsa, kurtulmak icin fidye verirlerdi. Iste hesaplari kotu olanlar bunlardir. Varacaklari yer cehennemdir; ne kotu konaktÙr! *
  19. Sana Rabbinden indirilenin gercek oldugunu bilen kimse, onu bilmeyen kore benzer mi? Ancak akil sahipleri ibret alirlar.
  20. Onlar, Allah´in ahdini yerine getirirler, anlasmayi bozmazlar.
  21. Onlar, Allah´in birlestirilmesini emrettigi seyi birlestirirler, Rablerinden korkarlar; kotu hesaptan urkerler.
  22. (22-24) Onlar, Rablerinin rizasini dileyerek sabrederler, namazi kilarlar; kendilerine verdigimiz riziktan, gizlice ve acikca sarfederler; iyilik yaparak kotulugu ortadan kaldirirlar; iste onlara bu dunyanin iyi sonucu, girecekleri Adn cennetleri vardir; babalarÙnÙn, eslerinin, cocuklarÙnÙn iyi olanlarÙ da oraya girerler. Melekler her kapÙdan yanlarÙna girip: «Sabretmenize karsÙlÙk size selam olsun; burasÙ dunyanÙn ne guzel bir sonucudur!» derler.
  23. (22-24) Onlar, Rablerinin rizasini dileyerek sabrederler, namazi kilarlar; kendilerine verdigimiz riziktan, gizlice ve acikca sarfederler; iyilik yaparak kotulugu ortadan kaldirirlar; iste onlara bu dunyanin iyi sonucu, girecekleri Adn cennetleri vardir; babalarÙnÙn, eslerinin, cocuklarÙnÙn iyi olanlarÙ da oraya girerler. Melekler her kapÙdan yanlarÙna girip: «Sabretmenize karsÙlÙk size selam olsun; burasÙ dunyanÙn ne guzel bir sonucudur!» derler.
  24. (22-24) Onlar, Rablerinin rizasini dileyerek sabrederler, namazi kilarlar; kendilerine verdigimiz riziktan, gizlice ve acikca sarfederler; iyilik yaparak kotulugu ortadan kaldirirlar; iste onlara bu dunyanin iyi sonucu, girecekleri Adn cennetleri vardir; babalarÙnÙn, eslerinin, cocuklarÙnÙn iyi olanlarÙ da oraya girerler. Melekler her kapÙdan yanlarÙna girip: «Sabretmenize karsÙlÙk size selam olsun; burasÙ dunyanÙn ne guzel bir sonucudur!» derler.
  25. Saglam soz verdikten sonra Allah´in ahdini bozanlar ve Allah´in birlestirilmesini emrettigini ayiranlar ve yeryuzunde bozgunculuk yapanlar, iste lanet onlara ve kotu yurt, cehennem, onlaradir.
  26. Allah diledigi kimsenin rizkini genisletir ve bir olcuye gore verir. Dunya hayatiyla ovunenler bilsinler ki dunyadaki hayat ahiret yaninda sadece bir gecimlikten ibarettir. *
  27. Inkar edenler: «Rabbinden ona bir mucize indirilmeli degil miydi?» derler. De ki: «Dogrusu Allah dileyeni saptirir ve Kendisine yoneleni dogru yola eristirir.»
  28. Onlar inanmislar, kalbleri Allah´i anmakla huzura kavusmustur. Dikkat edin, kalbler ancak Allah´i anmakla huzura kavusur.
  29. Inanan ve yararli is iyleyen kimseler icin hos bir hayat ve donulecek guzel bir yer vardir.
  30. Sana vahyettigimizi okuman icin, seni de onlardan once nice ummetlerin gelip gectigi bir ummete gonderdik; o ummet merhametli olan Allah´i inkar eder; de ki: «O benim Rabbim´dir, O´ndan baska Tanri yoktur, yalniz O´na guvenirim, donusum de O´nadir.»
  31. Eger Kuran ile daglar yurutulmus veya yeryuzu parcalanmis yahut oluler konusturulmus olsaydi, kafirler yine de inanmazlardi. Oysa butun isler Allah´a aittir. Inananlarin, «Allah dilese butun insanlari dogru yola eristirebilir» gercegini akillari kesmedi mi? Allah´Ùn sozu yerine gelinceye kadar, yaptÙklarÙ isler sebebiyle inkar edenlere bir belanÙn dokunmasÙ veya evlerinin yakÙnÙna inmesi devam eder durur. Allah, verdigi sozden suphesiz caymaz. *
  32. And olsun ki, senden once de nice peygamberler alaya alinmisti. Inkar edenleri once erteledim, sonra cezalarini verdim. Cezalandirmam nasildi?
  33. Herkesin yaptigini gozeten Allah, bunu yapamayan putlarla bir olur mu? Onlar Allah´a ortak kostular. De ki: «Onlara bir ad bulun bakalim; yeryuzunde bilmedigi bir seyi mi Allah´a haber veriyorsunuz? Yoksa kuru sozlere mi aldaniyorsunuz? Fakat inkar edenlere, kurduklarÙ duzenler guzel gosterildi ve dogru yoldan alÙkonuldular. Zaten Allah´Ùn saptÙrdÙgÙna yol gosteren bulunmaz.
  34. Onlara, dunya hayatinda azap vardir, ahiret azabi ise daha cetindir. Allah´a karsi onlari bir koruyan da yoktur.
  35. Allah´a karsi gelmekten sakinanlara vadedilen cennetin altindan irmaklar akar; oranin yiyecekleri ve golgeleri devamlidir. Bu, sakinanlarin elde edecegi sonuctur, inkarcilarin varacagi sonuc ise atestir.
  36. Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilenden memnun olurlar. Karsi guruplar icinde ise, onun bir kismini inkar edenler vardir. De ki: «Ben ancak Allah´a kulluk etmekle ve O´na asla ortak kosmamakla emrolundum. Hepinizi ancak O´na cagiriyorum ve donusum O´nadÙr.»
  37. Boylece Biz Kuran´i arabca bir hukum ve hikmet olarak indirdik. Sana ilim geldikten sonra onlarin heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah katinda sana bir dost ve seni koruyan cikmaz. *
  38. And olsun ki, senden once nice peygamberler gonderdik; onlara esler ve cocuklar verdik. Allah´in izni olmadan hicbir peygamber bir ayet getiremez. Her seyin vakti ve suresi yazilidir.
  39. Allah diledigi siler, diledigini birakir; Ana Kitap O´nun katindadir.
  40. Onlara vadettigimiz azabin bir kismini sana gostersek de senin canini alsak da, vazifen sadece teblig etmektir. Hesap gormek Bize duser.
  41. Gormuyorlar mi ki, Biz yeryuzunu etrafindan gitgide eksiltmekteyiz. Hukum Allah´indir, O´nun hukmunu takip edip bozacak yoktur. O, hesabi cabuk gorur.
  42. Onlardan oncekiler de tuzak kurdular, oysa butun tuzaklarin (cezasi) Allah´indir, herkesin yaptigini bilir. Inkarcilar da, neticenin kimin oldugunu goreceklerdir.
  43. Inkar edenler: «Sen peygamber degilsin» derler; de ki: «Benimle sizin aranizda sahit olarak Allah ve Kitap´i bilenler yeter."*
Yazar: Celal Yıldırım - Tefsirli Kur'an-ı Kerim Meali
  1. Elif - Lâm - Mim - Râ. Bunlar Kitab´ın âyetleridir ve sana Rabbin´den indirilen (Kur´ân) haktır. Ne var ki insanların çoğu (buna) inanmazlar. (2).
  2. Allah, öyle bir kudrettir ki, gökleri, gördüğünüz şekilde direksiz yükseltmiş, sonra ARŞ üzerinde ilâhî saltanatını kurmuş ; Güneş ve Ay´ı (belli kanunlara bağlayıp) emrine başeğdirmiştir —ki, bunlardan her biri belirlenmiş bir süreye kadar (kendi yörüngelerinde) hareketlerini sağlar—. İşi plânlı biçimde kusursuz yürütür ve âyetleri (varlığına delâlet eden belgeleri) bir bir açıklar; tâ ki, ´Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgi edinesiniz.
  3. Öyle kudret ki O, yeri yayıp onda sabit dağlar ve ırmaklar meydana getirmiş; yeryüzünde her türlü meyve ve ürünü çift çift yaratıp var kılmış; geceyi gündüze bürümüştür. İşte bunlarda iyice düşünen bir millet için belgeler, ibretler ve öğütler vardır.
  4. Yeryüzünde birbirine komşu kıt´alar, üzüm bağları, ekinler ve dallı dalsız (çatallı çatalsız) hurmalıklar vardır ki, hepsi de aynı su ile sulanmaktadır ; tad ve lezzette bir kısmını diğerinden üstün ve farklı kılıyoruz. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir millet için belgeler, ibretler, öğütler vardır.
  5. Eğer şaşıyorsan, asıl şaşılacak şey, onların : «Biz toprak olunca mı yeni bir halk (canlı yaratık) olacağız ?» sözüdür. İşte bunlar Rablarını tanımıyanlardır ve bunlardır boyunlarında demir halka olanlar! işte bunlardır Cehennem yârânı. Orada devamlı kalıcılard´r bunlar.
  6. (İnkarcı azgınlar) senden iyilikten önce kötülüğün (gelmesini) acele isterler. Halbuki onlardan önce ibretli misâl teşkil edecek nice cezalar gelip geçmiştir. Şüphesiz ki, Rabbin insanlara, işledikleri zulümlerine karşı yine de mağfiret sahibidir ve şüphesiz ki Rabbin cezası pek şiddetlidir.
  7. O inkâra sapanlar diyorlar ki: O´na (Muhammed´e) Rabbinden bir mu´cize, bir açık belge indirilseydi ya.. Sen ancak bir uyarıcısın ve her millet için yol göstericisindir. (2).
  8. Allah her dişinin (rahminde) ne taşıdığını; rahimlerin neyi eksilttiğini, neyi artırdığını bilir. Her şey O´nun yanında belli bir ölçüye göredir. (3).
  9. Görülmeyeni de, görüleni de bilendir. O, çok büyüktür, çok yücedir.
  10. Sizden sözünü gizleyen ve onu açığa vuran, geceleyin gizlenen, gündüzleyin beliren (her şey onun yanında) birdir, farketmez.
  11. Herbiri için önünden arkasından kendisini izleyen (görevli melek)ler vardır; onu Allah´ın emriyle korurlar. Bir millet (hayat kanununa uyup) kendi (ahlâk ve düzenini) değiştirmedikçe, Allah, onlar hakkındaki (hükmünü) değiştirmez. Allah bir millete fenalık yapmayı irâde buyurduğunda, artık onu geri çevirecek yoktur ve onlar için Allah´tan başka bir dost ve yardımcı da bulunmaz.
  12. O öyle kudrettir ki, korku ve ümit (duygusunu vermek için) şimşeği (oluşturup) size gösterir. Yağmurla ağırlaşan (yüklü) bulutları oluşturur.
  13. Ra´d = gök gürlemesi hamd ile, melekler ise (ilâhî kudretin, azamet ve yüceliğinin) korkusundan tesbîh ederler. Onlar, Allah hakkında tartışıp sürtüşürlerken. O, yıldırımlar gönderir de, onu dilediğine dokundurur. Oysa O, çekişme ve ceza vermekte çok şiddetlidir.
  14. Gerçek ibâdet ancak O´nadır. O´ndan başka duâ ve ibâdet ettikleri (putlar, şekiller) kendilerine hiçbir şey ile cevap veremezler. Bunlar, ağızlarına ulaşsın diye avuçlarını suya doğru açıp da bir türlü ona ulaşamayan kimseye benzerler. Kâfirlerin duâ ve ibâdeti sapıklık içinde bocalamaktan başka bir anlam taşımaz.
  15. Göktekiler ve yerdekiler ister istemez Allah´a secde ederler; gölgeleri de sabah akşam Allah´a secde eder.
  16. De ki: Göklerin ve yerin Rabbi kimdir? De ki: Allah´tır. De ki: Böyle iken Allah´ı bırakıp kendilerine ne bir yarar ne de bir zarar vermeye mâlik olamıyanları mı dost ve yardımcı ediniyorsunuz ? De ki: Görmeyenle gören bir midir? Veya karanlıklarla aydınlık eşit midir? Yoksa Allah´ın yarattığı gibi yaratan ortaklar mı buldular da o sebeple yaratma hususu onlar üzerinde bir benzetme mi meydana getirdi ? De ki: Her şeyin yaratanı Allah´tır. O, birdir, mutlak üstündür, her şeyi kaza ve kader çizgisine, irâdesine, hükmüne sokan O´dur.
  17. Gökten su indirdi de dereler kendi ölçüşünce dolup taştı. Sel, üste çıkan köpüğü yüklenip götürdü. Süs eşyası veya yararlanılacak (başka) bir şey elde etmek amacıyla ateşte ısıtıp erittikleri şeylerden de bunun gibi köpük (posa) meydana gelir. İşte Allah hak ile bâtıla böyle misâl getirir. Köpüğe gelince, uçup gider ; insanlara yarar sağlayan şeylere gelince", yerde (dipte) kalır. İşte Allah, böylece misâller getirir..
  18. Rablerinin çağrısına olumlu cevap verip gelenlere, en güzeli vardır. Onun çağrısına olumlu cevap vermeyenler ise, yeryüzündekilerin hepsi ve bir misliyle beraber onların olmuş olsaydı, (elbette) onu kurtuluş fidyesi verirlerdi. İşte bunlara hesabın kötüsü vardır; yurtları Cehennem´dir, o ne kötü yataktır!
  19. Sana Rabbinden indirilen şeyin gerçekten hak olduğunu bilen kimse, (onu göremiyen) kör gibi midir ? Ancak sağduyu sahipleri düşünüp gerçeği anlarlar.
  20. O sağduyu sahipleri ki, Allah´a verdikleri sözü yerine getirirler; güven sağlayan anlaşma ve sözleşmeleri bozmazlar.
  21. Onlar ki, Allah´ın ulaştırıp (yerine getirilmesini) emrettiği şeyi ulaştırırlar ve hesabın kötüye gitmesinden endişe duyarlar.
  22. (22-23-24) Onlar ki, Rablarının rızâsını dileyerek sabrettiler, namazı dosdoğru kıldılar, kendilerine verilen rızıklardan gizli-açık (Allah için, Allah yolunda) harcadılar ve (hepsiyle birlikte) kötülüğü iyilikle savarlar; işte onlara Dünya yurdunun güzel bir sonucu (tatlı bir ürünü), girecekleri ADN Cennetleri vardır; babalarından, eşlerinden, çocuklarından kendini düzeltip iyiler sınıfına girenler de onlarla beraber gireceklerdir. Melekler her kapıdan onların yanına girerler de, «sabretmenize karşılık selâm size ; burası Dünya yurdunun ne güzel sonucudur» derler.
  23. (22-23-24) Onlar ki, Rablarının rızâsını dileyerek sabrettiler, namazı dosdoğru kıldılar, kendilerine verilen rızıklardan gizli-açık (Allah için, Allah yolunda) harcadılar ve (hepsiyle birlikte) kötülüğü iyilikle savarlar; işte onlara Dünya yurdunun güzel bir sonucu (tatlı bir ürünü), girecekleri ADN Cennetleri vardır; babalarından, eşlerinden, çocuklarından kendini düzeltip iyiler sınıfına girenler de onlarla beraber gireceklerdir. Melekler her kapıdan onların yanına girerler de, «sabretmenize karşılık selâm size ; burası Dünya yurdunun ne güzel sonucudur» derler.
  24. (22-23-24) Onlar ki, Rablarının rızâsını dileyerek sabrettiler, namazı dosdoğru kıldılar, kendilerine verilen rızıklardan gizli-açık (Allah için, Allah yolunda) harcadılar ve (hepsiyle birlikte) kötülüğü iyilikle savarlar; işte onlara Dünya yurdunun güzel bir sonucu (tatlı bir ürünü), girecekleri ADN Cennetleri vardır; babalarından, eşlerinden, çocuklarından kendini düzeltip iyiler sınıfına girenler de onlarla beraber gireceklerdir. Melekler her kapıdan onların yanına girerler de, «sabretmenize karşılık selâm size ; burası Dünya yurdunun ne güzel sonucudur» derler.
  25. Allah´a verdikleri sözü, sağlam-güvenli bir and ile pekiştirdikten sonra bozanlar ve Allah´ın ulaştırılmasını emrettiğini koparanlar ve yeryüzünde fesâd çıkaranlar var ya, işte lanet onlaradır ve onlar için kötü bir yurt vardır.
  26. Allah dilediğine rızkı genişletir ve bir ölçüye göre de daraltır. (İnkarcı maddeciler) ise Dünya hayatiyle sevinirler. Oysa Dünya hayatı Âhiret´e göre ancak az bir geçimlik ve çok az bir yararlanmadan ibarettir.
  27. O inkâr edenler derler ki: «Ona Rabbinden bir mu´cize indirilseydi ya». De ki: Şüphesiz Allah dilediğini saptırır ve kendisine gönül verip yöneleni de doğru yola eriştirir.
  28. Bunlar, dosdoğru imân edip kalbleri Allah´ı anmakla yatışıp huzur duyanlardır. Haberiniz olsun ki, kalbler ancak Allah´ı anmakla yatışıp huzur bulur.
  29. İmân ettikten sonra güzel ve yararlı amellerde bulunanlara müjde ve mutluluk; bir de dönülecek güzel bir yer var!
  30. Böylece biz seni de kendilerinden önce birçok ümmetlerin gelip geçtiği gibi, bir ümmete (kendi ümmetine), —sana vahyettiğimizi onlara okuman için— peygamber gönderdik. Bunlar Rahman (olan Allahjı tanımazlar. De ki: O benim Rabbimdir, O´ndan başka ilâh yoktur. Ancak O´na yönelip dayanırım, tevbem ve dönüşüm de O´nadır.
  31. Eğer bu Kur´ân ile dağlar yürütülseydi veya yer onunla parça parça edilseydi, ya da ölüler onunla konuşturulsaydı, (emin ol Peygamberim, o inkarcı azgınlar yine de imân etmezlerdi veya bu gibi haller ve olaylar ancak Kur´ân ile mümkün olabilirdi). Ne var ki, bütün emir (ve hüküm) Allah´ındır. O imân edenler (inkarcılardan umut kesip) anlamadılar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları doğru yola eriştirirdi. O küfredenlerin işledikleri sanatları durmadan başlarına belâ indirecek veya yurtlarının hemen yanıbaşına düşecek de bu hal Allah´ın va´di gelinceye kadar (sürüp gidecek).
  32. And olsun ki, senden önceki peygamberlerle de alay etmişlerdi de ben o inkâr edenlere bir süre vermiştim ; sonra onları (azabımla) yakaladım, (bir görseydin) verdiğim ceza nasıldı?!
  33. Herkesin kazandığını görüp gözeten (Allah nasıl inkâr edilir ?!); tuttular Allah´a ortak koştular. De ki: Onlara ad takın (takabildiğiniz kadar; neyin nesi bunlar ?) Yoksa yeryüzünde bilmediği şeyi mi O´na haber veriyorsunuz ? Yoksa anlamsız sözle mi (kendinizi avutuyorsunuz ?) Ne var ki inkâra sapanlara düzenbazlıkları süslü gösterildi de doğru yoldan alıkondular. Artık Allah kimi saptırırsa onu doğru yola eriştiren bulunmaz.
  34. Onlara Dünya hayatında azâb vardır. Âhiret azabı ise daha ağır ve daha üzücüdür. Onları Allah´ın (adaletinden) koruyacak bir kimse de yoktur.
  35. Takva sahiplerine (Allah´tan korkup kötülüklerden sakınanlara) va´d olunan Cennet´in altlarından ırmaklar akar; yiyecekleri devamlıdır, gölgeleri de hep öyle.. İşte bu, Allah´tan korkup fenalıklardan sakınanların (varacakları en) mutlu sonuçtur. Kâfirlerin varacağı sonuç ise, ateştir.
  36. Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilen şey (Kur´ân) ile sevinirler. (İslâm aleyhine birleşen) gruplardan kimi onun bir kısmını inkâr eder; de ki: Ben ancak Allah´a kulluk etmek ve O´na ortak koşmamakla emrolundum. Ancak O´na davet ederim ve dönüşüm de O´nadır.
  37. Ve işte böylece Kur´ân´ı Arapça bir hüküm (ve hikmet) olarak indirdik. Artık (ey peygamber!) sana gelen (bunca) ilimden sonra onların heveslerine uyacak olursan, senin için Allah´tan ne bir yardımcı dost, ne de bir koruyucu vardır.
  38. And olsun ki, senden önce de peygamberler gönderdik; onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah´ın izni olmadan herhangi bir peygamberin bir âyet getirmesi (mümkün) değildir, olamaz da. Her vakit için bir yazı; yazılı her emir için de belirlenmiş bir vakit vardır.
  39. Allah dilediğini siler, dilediğini isbât eder (yerinde sabit bırakır). Ümmü´l-Kitâb (=Ana Kitâb) O´nun yanındadır.
  40. Onlara va´dettiğimiz azabın ya bir kısmını sana gösteririz ya da (göstermeden) senin ruhunu tutup alırız. Sana düşen ancak tebliğdir; bize de hesap görmek düşer.
  41. Yeryüzünü çevresinden eksilttiğimizi görmediler mi ? Allah hep hükmeder; O´nun hükmünü takip ve reddedecek; kazasını bozacak yoktur. O, hesabı çarçabuk görendir.
  42. Onlardan öncekiler de düzen ve tuzak kurdular; sonunda bütün düzen ve tuzakların (cezasını vermek) Allah´a aittir. O, her kişinin kazandığı ne ise onu bilir. Kâfirler de o yurdun (mutlu) sonucu kimin olacak, bileceklerdir.
  43. İnkâr edenlere, «Sen peygamber değilsin» derler. De ki: benimle sizin aramızda şâhid olarak Allah ve bir de yanında kitâb bilgisi bulunanlar yeter.
Yazar: Diyanet - Diyanet 1
  1. Elif Lâm Mîm Râ. İşte bunlar Kitab’ın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen gerçektir, fakat insanların çoğu inanmazlar.
  2. Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş’a kurulan, güneşi ve ayı buyruğu altına alandır. Bunların hepsi belli bir zamana kadar akıp gitmektedir. O, her işi (hakkıyla) düzenler, yürütür, âyetleri ayrı ayrı açıklar ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız.
  3. O, yeri yayıp döşeyen, orada dağlar, nehirler meydana getiren, orada her türlü meyveden (erkekli-dişili) iki eş yaratandır. O, geceyi gündüze bürüyor. Şüphesiz bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır.
  4. Yeryüzünde birbirine komşu kara parçaları, üzüm bağları, ekinler; bir kökten çıkan çok gövdeli ve tek gövdeli hurma ağaçları vardır ki hepsi aynı su ile sulanır. Ama biz ürünleri konusunda bir kısmını bir kısmına üstün kılıyoruz. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır.
  5. Eğer şaşacaksan, asıl şaşılacak olan onların, “Biz toprak olunca yeniden mi yaratılacakmışız?” demeleridir. İşte bunlar Rablerini inkâr edenlerdir. İşte onlar boyunlarına demir halkalar vurulanlardır ve işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
  6. Bir de senden, iyilikten önce kötülüğün acele gelmesini istiyorlar. Oysa onlardan önce ibret alınacak birçok azap gelip geçmiştir. Şüphesiz Rabbin, insanların zulümlerine rağmen bağışlama sahibidir. Bununla beraber Rabbinin azabı pek şiddetlidir.
  7. İnkâr edenler, “Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” diyorlar. Sen ancak bir uyarıcısın. Her kavim için de bir yol gösteren vardır.
  8. Allah, her dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin artırdığı şeyi ve eksilttiği şeyi bilir. Her şey O’nun katında bir ölçü iledir.
  9. O, gaybı da görülen âlemi de bilendir, çok büyüktür, çok yücedir.
  10. (O’na göre) içinizden sözü gizleyen ile açığa vuran, geceleyin gizlenenle gündüz ortaya çıkan eşittir.
  11. İnsanı önünden ve ardından takip eden melekler vardır. Allah’ın emriyle onu korurlar. Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.
  12. O, korku ve ümit vermek için size şimşeği gösterendir, yağmur yüklü bulutları meydana getirendir.
  13. Gök gürlemesi O’na hamd ederek tespih eder. Melekler de O’nun korkusundan tespih ederler. O, yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında mücadele ediyorlar. Hâlbuki O, azabı çok şiddetli olandır.
  14. Gerçek dua ancak O’nadır. O’ndan başka yalvardıkları ise onların isteklerine ancak, ağzına ulaşmayacağı hâlde, ulaşsın diye avuçlarını suya uzatan kimsenin isteğine suyun cevap verdiği kadar cevap verirler. Kâfirlerin duası daima boşa çıkar.
  15. Göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah’a boyun eğer.
  16. De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” “Allah’tır” de. De ki: “O´nu bırakıp da kendilerine (bile) bir faydası ve zararı olmayan dostlar (mabutlar) mı edindiniz?” De ki: “Kör ile gören bir olur mu? Ya da karanlıklarla aydınlık bir olur mu? Yoksa Allah’a, O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma ile Allah’ın yaratması onlara göre birbirine mi benzedi?” De ki: “Her şeyin yaratıcısı Allah’tır. O, birdir, mutlak hâkimiyet sahibidir.”
  17. O, gökten su indirdi de dereler kendi ölçülerince dolup aktı ve sel üste çıkan köpüğü aldı götürdü. Süs eşyası veya yararlanılacak bir şey elde etmek için ateşte erittikleri şeylerden de böyle köpük olur. İşte Allah, hak ile batıla böyle misal getirir. Köpüğe gelince sönüp gider. İnsanlara yararlı olan ise yerde kalır. İşte Allah, böyle misaller verir.
  18. Rablerinin emrine uyanlar için mükâfatın en güzeli vardır. Ona uymayanlar ise, yeryüzünde olan her şey ve onun yanında bir katı daha kendilerinin olsa, kurtulmak için hepsini kurtuluş fidyesi olarak verirlerdi. İşte hesabın kötüsü bunlar içindir. Varacakları yer de cehennemdir. O ne kötü yataktır!
  19. Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, (onu bilemeyen) kör gibi olur mu? (Bunu) ancak akıl sahipleri anlar.
  20. Onlar, Allah’a verdikleri sözü yerine getiren ve sözleşmeyi bozmayanlardır.
  21. Onlar, Allah’ın riâyet edilmesini emrettiği haklara riâyet eden, Rablerine saygı besleyen ve kötü hesaptan korkanlardır.
  22. Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır.
  23. Bu sonuç da Adn cennetleridir. Atalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlarla beraber oraya girerler. Melekler de her bir kapıdan yanlarına girerler (ve şöyle derler):
  24. “Sabretmenize karşılık selâm sizlere. Dünya yurdunun sonucu (olan cennet) ne güzeldir!”
  25. Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır.
  26. Allah, rızkı dilediğine bol verir, (dilediğine de) kısar. Onlar ise dünya hayatı ile sevinmektedirler. Hâlbuki dünya hayatı, ahiretin yanında çok az bir yararlanmadan ibarettir.
  27. İnkâr edenler diyorlar ki: “Ona (Muhammed’e) Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” De ki: “Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir.”
  28. Onlar, inananlar ve kalpleri Allah’ı anmakla huzura kavuşanlardır. Biliniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.
  29. İnanan ve salih amel işleyenler için, mutluluk ve güzel bir dönüş yeri vardır.
  30. (Ey Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin geçmiş olduğu bir ümmete gönderdik ki, onlar Rahmân’ı inkâr ederken sana vahyettiğimizi kendilerine okuyasın. De ki: “O, benim Rabbimdir. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Ben yalnız O’na tevekkül ettim, dönüşüm de yalnız O’nadır.”
  31. Kendisiyle dağların yürütüleceği veya yeryüzünün parçalanacağı, ya da ölülerin konuşturulacağı bir Kur’an olacak olsaydı (o yine bu kitap olurdu). Fakat bütün emir yalnız Allah’ındır. İman edenler anlamadılar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları doğru yola eriştirirdi. Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar, inkâr edenlere yaptıkları işler sebebiyle devamlı olarak, ya büyük bir felaket gelecek veya o felaket yurtlarının yakınına inecektir. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez.
  32. Andolsun, senden önce de nice peygamberler alaya alındı da ben inkâr edenlere bir süre (mühlet) verdim, sonra da onları yakalayıverdim. Benim cezalandırmam nasılmış!
  33. Herkesin kazandığını görüp gözeten Allah inkâr edilir mi? Hâlbuki onlar, Allah’a ortaklar koştular. De ki: “Onların isimlerini açıklayın. Yoksa siz (bununla) O’na yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber vermiş olacaksınız, yoksa boş söz mü etmiş olacaksınız?” Hayır, inkâr edenlere hileleri güzel gösterildi ve onlar doğru yoldan saptırıldılar. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek yoktur.
  34. Onlara dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise daha ağırdır ve onları Allah’ın azabından koruyacak kimse de yoktur.
  35. Allah’a karşı gelmekten sakınanlara va’dolunan cennetin durumu şudur: Onun içinden ırmaklar akar, yemişleri ve gölgeleri devamlıdır. İşte bu, Allah’a karşı gelmekten sakınanların sonudur. İnkâr edenlerin sonu ise ateştir.
  36. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilen Kur’an ile sevinirler. Fakat (senin aleyhinde olan) gruplardan onun bir kısmını inkâr edenler de vardır. De ki: “Ben ancak Allah’a kulluk etmek ve O’na ortak koşmamakla emrolundum. Ben yalnız O’na çağırıyorum ve dönüşüm de yalnız O´nadır.”
  37. Böylece biz onu (Kur’an’ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Sana gelen bu ilimden sonra eğer sen onların heva ve heveslerine uyarsan, Allah tarafından senin için ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu.
  38. Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamber bir mucize getiremez. Her ecelin (vadenin) bir yazısı vardır.
  39. Allah, dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O’nun yanındadır.
  40. Onlara va’dettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek de, (göstermeden) senin ruhunu alsak da senin görevin sadece tebliğ etmektir. Hesap görmek ise bize aittir.
  41. Onlar, bizim yeryüzüne (kudretimizle) gelip onu etrafından eksilttiğimizi görmediler mi? Allah, hükmeder. O’nun hükmünü bozacak hiçbir kimse yoktur. O, hesabı çabuk görendir.
  42. Onlardan öncekiler de tuzak kurmuşlardı. Bütün tuzaklar Allah’a aittir. O, her nefsin kazandığını bilir. İnkâr edenler de dünya yurdunun sonunun kime ait olduğunu bileceklerdir.
  43. İnkâr edenler, “Sen peygamber değilsin” diyorlar. De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve bir de yanında kitap (Kur’an) bilgisi bulunanlar yeter.”
Yazar: Diyanet - Diyanet 2
  1. Elif. Lâm. Mîm. Râ. Bunlar, Kitab´ın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen haktır, fakat insanların çoğu inanmazlar.
  2. Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş´a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah´tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır.
  3. Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O´dur. Geceyi de gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır.
  4. Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. (Böyle iken) yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır.
  5. (Resûlüm! Kâfirlerin seni yalanlamalarına) şaşıyorsan, asıl şaşılacak şey onların: «Biz toprak olduğumuz zaman yeniden mi yaratılacağız?» demeleridir. İşte onlar, Rablerini inkâr edenlerdir; işte onlar (kıyamet gününde) boyunlarında tasmalar bulunanlardır. Ve onlar ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacaklardır!
  6. (Müşrikler) senden iyilikten önce kötülüğü çabucak istiyorlar. Halbuki onlardan önce ibret alınacak nice azap örnekleri gelip geçmiştir. Doğrusu insanlar kötülük ettikleri halde Rabbin onlar için mağfiret sahibidir. (Bununla beraber) Rabbinin azabı da çok şiddetlidir.
  7. Kâfirler diyorlar ki: Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya! (Halbuki) sen ancak bir uyarıcısın ve her toplumun bir rehberi vardır.
  8. Her dişinin neye gebe kalacağını, rahimlerin neyi eksik, neyi ziyade edeceğini Allah bilir. Onun katında her şey ölçü iledir.
  9. O, görüleni de görülmeyeni de bilir; çok büyüktür, yücedir.
  10. Sizden, sözü gizleyenle onu açığa vuran, geceleyin gizlenenle gündüzün yürüyen (onun ilminde) eşittir.
  11. Onun önünde ve arkasında Allah´ın emriyle onu koruyan takipçiler (melekler) vardır. Bir toplum kendilerindeki özellikleri değiştirinceye kadar Allah, onlarda bulunanı değiştirmez. Allah bir topluma kötülük diledi mi, artık onun için geri çevrilme diye bir şey yoktur. Onların Allah´tan başka yardımcıları da yoktur.
  12. O, size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve (yağmur dolu) ağır bulutları meydana getirendir.
  13. Gök gürültüsü Allah´ı hamd ile tesbih eder. Melekler de O´nun heybetinden dolayı tesbih ederler. Onlar, Allah hakkında mücâdele edip dururken O, yıldırımlar gönderip onlarla dilediğini çarpar. Ve O, azabı pek şiddetli olandır.
  14. El açıp yalvarmaya lâyık olan ancak O´dur. O´nun dışında el açıp dua ettikleri onların isteklerini hiçbir şeyle karşılamazlar. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki (suyu ağzına götürmedikçe) su onun ağzına girecek değildir. Kâfirlerin duası kuşkusuz hedefini şaşırmıştır.
  15. Göklerde ve yerde bulunanlar da onların gölgeleri de sabah akşam ister istemez sadece Allah´a secde ederler.
  16. (Resûlüm!) De ki: «Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?» De ki: «Allah´tır.» O halde de ki: «O´nu bırakıp da kendilerine fayda ya da zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar mı edindiniz?» De ki: «Körle gören bir olur mu hiç? Ya da karanlıklarla aydınlık eşit olur mu?» Yoksa O´nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma onlarca birbirine benzer mi göründü? De ki: Allah her şeyi yaratandır. Ve O, birdir, karşı durulamaz güç sahibidir.
  17. O, gökten su indirdi de vâdiler kendi hacimlerince sel olup aktı. Bu sel, üste çıkan bir köpüğü yüklenip götürdü. Süs veya (diğer) eşya yapmak isteyerek ateşte erittikleri şeylerden de buna benzer köpük olur. İşte Allah hak ile bâtıla böyle misal verir. Köpük atılıp gider. İnsanlara fayda veren şeye gelince, o yeryüzünde kalır. İşte Allah böyle misaller getirir.
  18. İşte Rablerinin emrine uyanlar için en güzel (mükâfat) vardır. Ona uymayanlara gelince, eğer yeryüzünde olanların tümü ile bunun yanında bir misli daha kendilerinin olsa, (kurtulmak için) onu mutlaka feda ederler. İşte onlar var ya, hesabın en kötüsü onlaradır. Varacakları yer de cehennemdir. O ne kötü yataktır!
  19. Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kimse, (inkâr eden) kör kimse gibi olur mu? (Fakat bunu) ancak akıl sahipleri anlar.
  20. Onlar, Allah´ın ahdini yerine getirenler ve verdikleri sözü bozmayanlardır.
  21. Onlar Allah´ın gözetilmesini emrettiği şeyleri gözeten, Rablerinden sakınan ve kötü hesaptan korkan kimselerdir.
  22. Yine onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak (Allah yolunda) harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte onlar var ya, dünya yurdunun (güzel) sonu sadece onlarındır.
  23. (O yurt) Adn cennetleridir; oraya babalarından, eşlerinden ve çocuklarından sâlih olanlarla beraber girecekler, melekler de her kapıdan onların yanına varacaklardır.
  24. (Melekler:) Sabrettiğinize karşılık size selam olsun! Dünya yurdunun sonu (cennet) ne güzeldir! (derler).
  25. Allah´a verdikleri sözü kuvvetle pekiştirdikten sonra bozanlar, Allah´ın riayet edilmesini emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) terk edenler ve yeryüzünde fesat çıkaranlar; işte lânet onlar içindir. Ve kötü yurt (cehennem) onlarındır.
  26. Allah dilediğine rızkını bollaştırır da daraltır da. Onlar dünya hayatıyla şımardılar. Oysa ahiretin yanında dünya hayatı, geçici bir faydadan başka bir şey değildir.
  27. Kâfir olanlar diyorlar ki: Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi? De ki: Kuşkusuz Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de hidayete erdirir.
  28. Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah´ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah´ı anmakla huzur bulur.
  29. İman edip iyi işler yapanlara ne mutlu! Varılacak güzel yurt da onlar içindir.
  30. (Ey Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik ki, sana vahyettiğimizi onlara okuyasın. Onlar Rahman´ı inkâr ediyorlar. De ki: O benim Rabbimdir. O´ndan başka tanrı yoktur. Sadece O´na tevekkül ettim ve dönüş sadece O´nadır.
  31. Eğer okunan bir Kitapla dağlar yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı, yahut onunla ölüler konuşturulsaydı (o Kitap yine bu Kur´an olacaktı). Fakat bütün işler Allah´a aittir. İman edenler hâla bilmediler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi? Allah´ın vâdi gelinceye kadar inkâr edenlere, yaptıklarından dolayı ya ansızın büyük bir belâ gelmeye devam edecek veya o belâ evlerinin yakınına inecek. Allah, vâdinden asla dönmez.
  32. Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi de ben inkâr edenlere mühlet verdim, sonra da onları yakaladım. (Görseydin ki) azabım nasılmış!
  33. Herkesin kazandığını gözetleyip muhafaza eden, (hiç böyle yapamayan gibi olur mu?). Onlar Allah´a ortaklar koştular. De ki: «Onlara ad verin (onlar necidir?). Yoksa siz Allah´a yeryüzünde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Yahut boş laf mı ediyorsunuz?» Doğrusu inkâr edenlere hileleri süslü gösterildi ve onlar doğru yoldan alıkonuldular. Allah kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek yoktur.
  34. Dünya hayatında onlara sadece bir azap vardır. Ahiret azabı ise daha şiddetlidir. Onları Allah´tan (onun azabından) koruyacak kimse de yoktur.
  35. Takvâ sahiplerine vâdolunan cennetin özelliği (şudur): Onun zemininden ırmaklar akar. Yemişleri ve gölgesi süreklidir. İşte bu, (kötülüklerden) sakınanların (mutlu) sonudur. Kâfirlerin sonu ise ateştir.
  36. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilene (Kur´an´a) sevinirler. Fakat (senin aleyhinde birleşen) guruplardan onun bir kısmını inkâr eden de vardır. De ki: «Bana, sadece Allah´a kulluk etmem ve O´na ortak koşmamam emrolundu. Ben yalnız O´na çağırıyorum ve dönüş de yalnız O´nadır.
  37. Ve böylece biz onu Arapça bir hüküm (hikmetli bir söz) olarak indirdik. Eğer sana gelen bu ilimden sonra, onların arzularına uyarsan, (işte o zaman) Allah tarafından senin ne bir dostun ne de koruyucun vardır.
  38. Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah´ın izni olmadan hiçbir peygamber için mucize getirme imkânı yoktur. Her müddetin (yazıldığı) bir kitap vardır.
  39. Allah dilediğini siler, (dilediğini de) sabit bırakır. Bütün kitapların aslı onun yanındadır.
  40. Biz, onlara vâdettiğimizin (azabın) bir kısmını sana göstersek de veya (ondan önce) seni öldürürsek de sana ancak (Allah´ın emirlerini) tebliğ etmek düşer. Hesap yalnız bize aittir.
  41. Bizim, yeryüzüne gelip, onu uçlarından eksilttiğimizi görmediler mi? Allah (dilediği gibi) hükmeder, O´nun hükmünü bozacak kimse yoktur. Ve O hesabı çabuk görendir.
  42. Onlardan öncekiler de (peygamberlerine) tuzak kurmuşlardı; halbuki bütün tuzaklar Allah´a aittir. Çünkü O, herkesin ne kazanacağını bilir. Bu yurdun (dünyanın) sonunun kimin olduğunu yakında kâfirler bileceklerdir!
  43. Kâfir olanlar: Sen resûl olarak gönderilmiş bir kimse değilsin, derler. De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında Kitab´ın bilgisi olan (Peygamber) yeter.
Yazar: Elmalılı Hamdi Yazır - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Elif Lâm Mîm Râ. İşte bunlar sana o Kitab´ın ayetleridir ve sana Rabbinden indirilen gerçeğin ta kendisidir. Fakat insanların çoğu iman etmezler.
  2. Allah O´dur ki görüyorsunuz gökleri direksiz yükseltti, sonra Arş üzerine hükümranlığını kurdu, güneşi ve ayı emrine boyun eğdirdi; herbiri belirli bir vakte kadar akıp gidiyor; herşeyi yönetiyor ve ayetleri açıklıyor ki, Rabbinizin huzuruna çıkacağınıza kesin olarak inanasınız.
  3. Yine O, Odur ki, yere bir uzantı verdi, orada oturaklı dağlar ve ırmaklar yaptı ve meyvelerin hepsinden onda iki çift yarattı; geceyi gündüze bürüyüp duruyor; muhakkak bunda düşünen bir topluluk için deliller vardır.
  4. Yeryüzünde birbirine yakın kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı, çatalsız hurmalıklar; hepsi aynı su ile sulandıkları halde meyvelerinde birini diğerine üstün kılıyoruz. Şüphesiz bunda aklı olan bir topluluk için deliller vardır.
  5. Eğer şaşıracaksan, işte şaşılacak şey onların şu lakırdısı: «Biz toprak olduğumuz vakit mi; gerçekten biz mi yeni bir yaratılış içinde bulunacağız?» işte bunlar Rablerini inkar edenlerdir, işte bunlar tomrukları boyunlarında ve işte bunlar cehennemliktirler, orada süresiz kalacaklardır.
  6. Bir de senden iyilikten önce kötülüğün gelmesini istiyorlar. Oysa önlerinde örnek olarak cezalar gelip geçti. Ve gerçekten Rabbin, zulümlerine rağmen bağışlayıcıdır! Bununla beraber Rabbinin azabı çok şiddetlidir.
  7. O küfredenler diyorlar ki: «Ona Rabbinden bambaşka bir mucize indirilse ya!» Sen ancak bir uyarıcısın; her kavmin bir yol göstericisi vardır.
  8. Allah O bilir her dişinin neye gebe olduğunu ve rahimlerin neyi eksiltip neyi artırdığını; herşey O´nun katında bir ölçü iledir.
  9. Görünmeyeni ve görüneni bilendir; büyüktür, herşeyden yücedir.
  10. Sizden sözü gizleyen ve açığa vuran; gece gizlenenle gündüz ortaya çıkan O´nun katında eşittir.
  11. Herkes için önünden ve arkasından takip eden melekler vardır, onu Allah´ın emriyle gözetirler. Muhakkak Allah bir topluluğa verdiğini onlar nefislerindekini bozmadıkça bozmaz! Bir topluluğa da Allah bir kötülük irade buyurdu mu artık onun geri çevrilmesine çare bulunmaz. Onlar için O´ndan başka bir vali de yoktur.
  12. Size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve ağırlıklı bulutları meydana getiren O´dur.
  13. Gök gürültüsü O´na hamd ile tesbih eder; melekler de korkusundan. Yıldırımlar gönderir de onunla dilediğini çarpar; onlar ise Allah hakkında mücadele edip duruyorlar. Oysa O´nun gücü çok şiddetlidir.
  14. Gerçek dua ancak O´nadır; O´ndan başka yalvarıp durdukları ise, onlara hiçbir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan kimseye benzer ki, su ona gelmez. Kafirlerin duası hep bir sapıklık içindedir.
  15. Oysa göklerde ve yerde ne varsa, ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah´a secde eder.
  16. De ki: «Göklerin ve yerin Rabbi kim?» Deki: «Allah!» Yine de ki: «Allah´tan başka kendilerine ne bir fayda, ne de bir zarar verme gücüne malik olmayanları dost mu ediniyorsunuz!» De ki: «Hiç kör ile gören bir olur mu, yahut karanlıklarla nur bir olur mu? Yoksa Allah´a O´nun yarattığı gibi mahluklar yaratan ortaklar buldular da yaratma kendilerince birbirine benzer mi göründü?» De ki: «Allah herşeyin yaratıcısı ve O birdir, kahredicidir.»
  17. Gökten bir su indirdi de vadiler kendi miktarınca sel oldu; sel de yüzüne çıkan bir köpük yüklendi. Bir zinet veya bir eşya yapmak için ateşte üzerini körükledikleri madenlerden de onun gibi bir köpük meydana gelir, işte Allah, hak ile batılı böyle çarpıştırır. Fakat köpük atılır gider insanlara faydası olan ise yerde kalır! İşte Allah böyle misaller verir!
  18. Rablerinin emrine uyanlara daha güzeli vardır. O´na uymayanlar ise, yeryüzünde olanların tamamı ve bunların bir katı da kendilerinin olsa, hepsini kurtuluş fidyesi olarak verirlerdi. işte onlar! Hesabın kötüsü onlar içindir; varacakları yer de cehennemdir; o ne kötü yataktır!
  19. Şimdi Rabbinden sana indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen bir kimse, kör olan kimse gibi olur mu? Fakat bunu ancak akıl ve vicdanı temiz olanlar idrak eder.
  20. Onlar ki, Allah´a verdikleri sözü yerine getirirler ve antlaşmayı bozmazlar.
  21. Ve onlar ki, Allah´ın, riayet edilmesini emrettiği haklara riayet ederler; Rablerine saygı besler ve hesabın kötü çıkmasından korkarlar.
  22. Ve onlar ki, Rablerinin rızasına ermek için sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli açık harcarlar ve kötülüğü iyilik ile savarlar. İşte bunlar, dünya yurdunun akibeti onlara mahsustur.
  23. Adn cennetleri; onlara gireceklerdir; babalarından, eşlerinden ve çocuklarından salih olanlarla birlikte, öyle ki, melekler her kapıdan yanlarına girerek diyecekler:
  24. «Selam sizlere, sabrettiğiniz için! Bakın dünya yurdunun ne güzel sonucu!»
  25. Fakat Allah´a verdikleri sözü belgeledikten sonra bozanlar ve Allah´ın, birleştirilmesini emrettiği ilişkileri koparanlar ve yeryüzünü fesada verenler; işte bunlar, lanet olsun onlara ve yurdun kötüsü de onlara olsun!
  26. Allah, dilediği kimseye rızkı genişletir, daraltır da. Onlar ise dünya hayatı ile ferahlanmaktadırlar. Oysa dünya hayatı, ahiret hayatının yanında bir yol azığından ibarettir!
  27. Yine o küfredenler diyorlar ki: «Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya! De ki: «Gerçekten Allah dilediği kimseyi şaşırtıyor, kendisine gönül vereni de hidayete eriştiriyor.
  28. Onlar, iman edip kalpleri Allah´ın zikriyle yatışan kimselerdir; evet Allah´ın zikri ile kalpler yatışır!»
  29. Onlar ki iman etmiş ve iyi işler istemektedirler; ne hoş mutluluk onların, istikbal güzelliği de onların!
  30. İşte seni böyle kendilerinden önce birçok ümmetler gelip geçmiş olan bir ümmet içinde gönderdik ki onlar Rahman´ı inkar ederlerken, sen onlara karşı, sana vahyettiğimiz Kitab´ı okuyasın. De ki: «O Rahman benim Rabbim, O´ndan başka ilah yoktur; ben O´na dayandım, tevbem de O´nadır!»
  31. Kendisiyle dağların yürütüldüğü veya yerin parçalandığı yahut kendisiyle ölülerin konuşturulduğu bir Kur´an olsaydı... Fakat bütün emir Allah´ındır! İman edenler, kafirlerden ümidi kesip daha anlamadılar mı ki, Allah dileseydi elbette insanlara hep birden hidayet buyururdu; o küfredenler, onların kendi sanatları yüzünden başlarına musibet inip duracak ya da yurtlarının yakınına konacak. Nihayet Allah´ın va´di gelecek! Şüphesiz ki Allah va´dinden şaşırmaz!
  32. Andolsun ki senden önceki peygamberlerle alay edildi. Ben de o küfredenlere bir süre için meydan verdim. Sonra da tuttum cezalandırdım! O vakit azabım nasıl olmuştu?
  33. Böylece herkesin bütün kazancını gözetim altına alan zat (Allah) hiç inkar edilir mi? Tuttular Allah´a ortaklar koştular. De ki: «Söyleyin bakalım onların isimlerini!» O´na yeryüzünde bilmediği bir şey mi haber vereceksiniz, yoksa anlamı olmayan sadece kuru bir laf mı? Doğrusu küfre saplananlara hileleri hoş gösterildi ve doğru yoldan saptırıldılar. Allah her kimi saptırırsa artık onu yola getirecek yoktur!
  34. Onlara dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise elbette daha zorlu. Onları Allah´tan koruyacak da yoktur!
  35. Takva sahiplerine va´dolunan cennetin misali şöyledir Altından ırmaklar akar, yemişleri devamlıdır, gölgesi de... İşte bu, takva yolunu tutanların akıbetidir. Kafirlerin sonu ise ateştir.
  36. Biz de kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilen bu Kur´an ile sevinç duyuyorlar. Muhalif hiziplerden, bazısını inkar edenler de vardır. De ki: «Ben ancak Allah´a kulluk etmekle ve O´na şirk koşmamakla emrolundum; ben O´na davet ediyorum, varacağım O.
  37. Ve işte Biz o Kur´an´ı Arapça bir hüküm olmak üzere indirdik. Andolsun ki eğer sen, sana vahiyle gelen bu ilimden sonra onların arzularına uyacak olursan, sana Allah´tan ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu.
  38. Andolsun ki, Biz senden önce de peygamberler gönderdik; onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah´ın izni olmadıkça bir mucize getirmek, hiçbir peygamberin haddi değildir. Her ecel için bir yazı vardır.
  39. Allah dilediğini siler, dilediğini olduğu gibi bırakır; Ana kitap O´nun katındadır.
  40. Onlara yaptığımız tehdidin bir kısmını sana kesinlikle göstersek de yahut seni, onu görmeden vefat ettirsek de muhakkak sana düşen tebliğ etmek, hesap ise bize aittir.
  41. Görmüyorlar mı ki, biz yeri etrafından eksiltip duruyoruz? Ve Allah öyle hükmünü icra eder ki, hükmünü değiştirecek yoktur. O çok hızlı hesap görür.
  42. Evet onlardan öncekiler de hile yaptılar, fakat sonuçta bütün hile Allah´ındır. Herkesin ne kazandığını O bilir! Yarın bu dünyanın akibetinin kime ait olduğunu kafirler de bilecekler.
  43. O küfredenler: «Sen peygamber değilsin.» diyorlar. De ki: «Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter, bir de yanında kitap ilmi bulunan!»
Yazar: Elmalılı Hamdi Yazır - Kur'an-ı Kerim ve Meali (Sadeleştirilmiş)
  1. Elif, Lâm, Mîm, Râ. İşte bunlar sana o kitabın âyetleridir ve sana Rabbinden indirilen haktır. Lâkin insanların çoğu iman etmezler.
  2. Allah O´dur ki, gökleri direksiz yükseltti, onu görüyorsunuz, sonra arş üzerine istiva etti, güneşi ve ayı emrine boyun eğdirdi. Her biri belli bir vakte kadar akar gider. Bütün işleri O yönetiyor. Âyetleri O açıklıyor ki, Rabbinizin huzuruna çıkacağınızı iyi bilesiniz.
  3. Yeryüzünü enine boyuna yayıp döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar meydana getiren ve yeryüzünde meyvelerin hepsinden iki çift yapan O´dur. Sürekli olarak gece ile gündüzü birbirine dolamaktadır. Düşünecek olan bir kavim için bunda muhakkak ki, ibretler vardır.
  4. Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar vardır. Üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki, hepsi bir tek su ile sulanır. Halbuki meyvelerinde birini öbürüne üstün kılıyoruz. Aklı eren bir kavim için bunda muhakkak ibretler vardır.
  5. Eğer şaşıyorsan, asıl şaşılacak şey onların şu sözleridir: «Biz toprak olup gittikten sonra mı, yani biz gerçekten yeniden mi yaratılacağız?» İşte bunlar Rablerini inkâr etmişlerdir. Bunlar boyunlarında demir halkalar bulunanlardır. Ve işte bunlar cehennemliktirler, orada ebedî kalacaklardır.
  6. Ayrıca senden iyilikten önce hemen kötülüğü getirmeni isterler. Oysa daha önce onlara misal olacak cezalar gelip geçmiştir. Ve gerçekten Rabbin, zulümlerine karşılık insanlara mağfiret sahibidir. Bununla beraber Rabbinin azabı da cidden çok çetindir.
  7. O kâfirler: «Rabbinden ona bir mucize indirilmeli değil miydi?» derler. Sen bir uyarıcıdan başka bir şey değilsin ve her kavim için bir hidayetçi vardır.
  8. Her dişinin neye gebe olduğunu Allah bilir. Ve rahimler ne eksiltir, ne arttırır, onu da bilir. O´nun katında her şeyin bir ölçüsü vardır.
  9. Allah görünmeyeni de bilir, görüneni de. Büyüktür ve yücelerden yücedir.
  10. Sizden sözü gizleyenle açığa vuran, gece gizlenenle gündüz açığa çıkan, O´nun açısından eşittir (hepsini görür ve bilir).
  11. Her insan için önünden ve arkasından takip edenler vardır. Allah´ın emrinden dolayı onu gözetirler. Allah bir kavme verdiğini, o kavim kendisini bozup değiştirmedikçe değiştirmez. Allah bir kavme de kötülük murad etti mi, artık onun geri çevrilmesine de imkan yoktur. Onlar için Allah´dan başka bir veli de bulunmaz.
  12. Size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve o yağmur yüklü bulutları meydana getiren O´dur.
  13. Gök gürültüsü O´na hamd ile, melekler de O´nun korkusundan dolayı O´nu tesbih ederler. O yıldırımlar gönderir, onunla dilediğini çarpar. Onlar Allah hakkında mücadele edip duruyorlar. Oysa Allah´ın çarpması pek çetindir.
  14. Gerçek dua O´nadır. O´nun dışında yalvarıp durdukları ise onlara hiçbir şeyle cevap veremezler. Onlar olsa olsa ağzına su gelsin diye iki avucunu açana benzer ki, o, ona gelmez. Kâfirlerin duası hep bir sapıklık içindedir.
  15. Oysa göklerde ve yerde kim varsa ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah´a secde ederler.
  16. De ki: «Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?» De ki: «Allah´dır». De ki: «Allah´dan başkalarını, o kendi kendilerine ne bir fayda, ne de bir zarar verebilenleri dostlar mı ediniyorsunuz?» De ki: «Hiç kör ile gören bir olur mu? Hiç karanlıklarla aydınlık bir olur mu?» Yoksa Allah´a, O´nun gibi yaratan birtakım ortaklar buldular da, bu yaratış kendilerince birbirine benzer mi göründü? De ki: «Allah, her şeyi yaratandır. O, birdir. Her şeye üstün ve kahredicidir.»
  17. Gökten bir su indirdi de vadiler, kendi miktarlarınca sel olup aktılar. Sel de suyun yüzüne çıkan bir köpük yüklendi. Bir zinet eşyası veya bir değerli mal yapmak için, ateşte üzerini körükledikleri madenlerden de onun gibi bir köpük meydana gelir. İşte Allah hak ile batılı böyle çarpıştırır. Fakat köpük atılır gider, insanlara faydası olan ise yerde kalır. İşte Allah böyle misaller verir.
  18. Rablerinin emirlerine uyanlar için daha güzeli vardır. O´na itaat etmeyenler ise, yeryüzünde bulunan ne varsa hepsi kendilerinin olsa da onu ve bir o kadarını bütünüyle kurtuluş fidyesi olarak verirlerdi. İşte onlar, hesabın kötüsü kendileri için olanlardır. Varacakları yer de cehennemdir. Orası da ne fena yataktır.
  19. Şimdi Rabbinden sana indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen bir kimse, kör olan bir kimse gibi olur mu? Fakat bunu ancak üstün akıllı ve temiz vicdanlı kimseler idrak ederler.
  20. Onlar ki, Allah´ın ahdini yerine getirirler ve antlaşmayı bozmazlar.
  21. Ve onlar ki, Allah´ın riayet edilmesini emrettiği şeye riayet ederler ve Rablerine saygı gösterirler ve hesabın kötülüğünden korkarlar.
  22. Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabrederler ve namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açıkça Allah yolunda harcarlar ve çirkinlikleri güzelliklerle yok ederler. İşte bunlar, bu hayatın akibeti kendilerinin olacak olanlardır.
  23. Adn cennetlerine girecekler, atalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden salih olanlarla birlikte olacaklar. Melekler de her kapıdan yanlarına girip şöyle diyecekler:
  24. «Sabrettiğiniz için size selam olsun. Ahiret yurdu ne güzeldir!»
  25. Allah´ın ahdini misak ile belgeledikten sonra bozanlar ve Allah´ın birleştirilmesini emrettiği bağlantıları koparanlar ve yeryüzünü bozguna verenler varya, işte lanet olsun onlara! Ve yurdun kötüsü de onlaradır.
  26. Allah, dilediği kimseye rızkı genişletir de, daraltır da. Onlar ise dünya hayatı ile ferahlanmaktalar. Oysa dünya hayatı ahiret hayatının yanında bir yol azığından ibarettir.
  27. Yine o iman etmeyenler diyorlar ki: «Ona Rabbinden bir âyet indirilseydi ya.» De ki: «Hakikaten Allah, dilediğini şaşırtır ve kendisine gönül vereni de hidayete erdirir.»
  28. Onlar, iman etmiş ve kalbleri Allah zikriyle yatışmış olanlardır. Evet, iyi bilin ki, kalbler Allah´ın zikri ile yatışır.
  29. Onlar ki, iman etmişler ve salih ameller işlemişlerdir, ne mutlu onlara, varacakları yer de ne güzeldir!
  30. İşte seni böyle, kendilerinden önce nice ümmetler gelip geçmiş olan bir ümmet içinde gönderdik ki, onlar Rahmân´a küfredip dururlarken, sen onlara sana vahyettiğimiz kitabı okuyasın. De ki: «O Rahmân benim Rabbimdir, O´ndan başka tanrı yoktur. Ben O´na dayandım, tevbem de O´nadır.
  31. Bir Kur´ân ki, onunla dağlar yürütülse veya onunla yer parçalansa veya onunla ölüler konuşturulsa (o yine bu Kur´an olurdu). Fakat emir bütünüyle Allah´ındır. İman edenler, kâfirlerden ümit kesip daha anlamadılar mı ki, Allah dileseydi, elbette insanların hepsine toptan hidayet buyururdu. O küfürde direnenlerin kendi sanatlarıyla başlarına musibet inip duracak, ya da yurtlarının yakınına konacak. Nihayet Allah´ın vaadi gelecek. Muhakkak ki, Allah vaad ettiği zamanı şaşırmaz.
  32. Andolsun ki, senden önceki peygamberlerle de alay edildi. Ben de o kâfirlere bir süre için meydan verdim. Sonra da tuttum onları cezalandırdım. O vakit azabım nasıl imiş (gördüler).
  33. Bütün kazandıklarıyla her bir nefsin üzerinde böylesine hükümran olan başka kim vardır? Böyle iken tuttular da Allah´a ortaklar uydurdular. De ki: «Onlara isimler verip durun bakalım. Siz O´na yeryüzünde bilmediği bir şey mi haber vereceksiniz? Yoksa anlamı olmayan kuru bir laf mı? Doğrusu küfre sapanlara kendi oyunları güzel gösterildi de yoldan saptırıldılar. Allah her kimi saptırırsa, artık onu yola getirecek kimse yoktur.
  34. Onlara dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise elbette daha çetindir. Onları Allah´dan koruyacak da yoktur.
  35. Müttakilere vaad olunan cennetin misali şöyledir: Altından ırmaklar akar durur, yemişleri süreklidir, gölgeleri de. İşte bu, takva yolunu tutanların akıbetidir. Kâfirlerin akıbeti de ateştir.
  36. Bir de kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilen (vahiy) le sevinç duyuyorlar. Bununla beraber hizipleşenlerden, âyetlerin bir kısmını inkâr edenler de vardır. De ki: «Ben ancak Allah´a kulluk etmekle ve O´na şirk koşmamakla emrolundum. Ben O´na davet ediyorum, dönüşüm de O´nadır.»
  37. Ve işte biz o Kur´ân´ı Arapça bir hüküm olarak indirdik. Yemin olsun ki, eğer sen, sana vahiyle gelen bu bilgiden sonra onların keyiflerine uyacak olursan, sana Allah´dan ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu.
  38. Andolsun ki, biz senden önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah´ın izni olmadan herhangi bir âyet getirmek ise hiçbir peygamberin haddi değildir. Her ecel için bir yazı vardır.
  39. Allah dilediğini imha eder, dilediğini de yerinde bırakır. Ana kitap O´nun katındadır.
  40. Onlara vaad ettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek, yahut seni, onu görmeden vefat ettirsek, yine de sana düşen sadece tebliğ etmek, bize düşen de hesaba çekmektir.
  41. Görmüyorlar mı ki, biz yeri etrafından eksiltip duruyoruz. Allah öyle hükmeder ki, O´nun hükmünü engelleyecek kimse yoktur. O çok hızlı hesap görür.
  42. Onlardan öncekiler de hileler yapmışlardı. Fakat sonuçta bütün hileler(in cezası) Allah´a aittir. Her nefsin ne kazandığını O bilir. Bu dünyanın akıbetinin kime ait olduğunu kâfirler de yakında bilecekler.
  43. O kâfirler: «Sen Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber değilsin» diyorlar. De ki: «Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter, bir de yanında kitap ilmi bulunan (yeter).»
Yazar: Seyyid Kutub - Fizilal-il Kuran
  1. Elif Lâm Mîm Râ. Bunlar kitabın ayetleridir. Rabbinden sana indirilen mesaj gerçektir, fakat insanların çoğu buna inanmazlar.
  2. Allah gökleri, gördüğünüz gibi, direksiz olarak yükseltti. Sonra Arş´a kuruldu, güneş ile ayı buyruğu altına aldı, her biri belli bir sürenin sonuna kadar yörüngesinde hareket eder, o bütün bu gelişmeleri düzenler. Rabbinizin karşısına çıkacağınıza kesinlikle inanasınız diye O, size ayetlerini ayrıntılı biçimde açıklar..
  3. O yerin alanını geniş yaptı; orada köklü dağlar ve nehirler varetti; bütün ürünleri, bütün bitkileri çift olarak yarattı; O geceyi gündüzün üzerine örter. Hiç kuşkusuz bunlar da düşünen kimseler için ibret dersleri vardır.
  4. Yeryüzünde biribirine bitişik, farklı yapıda toprak parçaları; üzüm bağları, ekinler ve çatallı çatalsız hurma ağaçları vardır; hepsi aynı su ile sulanır, fakat ürünleri arasında fark gözetiriz. Hiç kuşkusuz bunlarda aklı erenler için birçok ibret dersleri vardır.
  5. Eğer şaşacaksan, kâfirlerin ´Biz ölüp toprak olunca mı yeniden diriltileceğiz?´ demelerine şaşmak gerekir. Onlar Rabb´lerini inkâr edenlerdir, onların boyunlarına demir halkalar geçirilecektir; onlar, orada ebedi olarak kalmak üzere, cehennemliktirler.
  6. Müşrikler senden iyilikten önce kötülük isterler, çarptırılacakları cezanın bir an önce başlarına gelmesini dilerler. Oysa onlardan önce nice ağır ceza örnekleri yaşanmıştır. Hiç kuşkusuz Rabb´in, insanların zalimliklerine rağmen onlara karşı bağışlayıcıdır ve yine hiç kuşkusuz Rabbinin cezası da pek ağırdır.
  7. Kâfirler «Muhammed´e, Rabb´inden bir mucize indirilseydi ya» derler. Oysa sen sadece bir uyarıcısın ve her toplumun bir doğru yol göstericisi vardır.
  8. Allah, her dişinin rahminde taşıdığını, bu rahimlerin erken doğurdukları ile fazla tuttuklarını bilir. Her şey O´nun katında belirli bir ölçüye bağlıdır.
  9. O, görülür görülmez, her şeyi bilen, yüceler yücesidir.
  10. İçinizden sözünü gizli tutanla açıkça söyleyen, geceye bürünüp saklanan ile gündüzleyin ortalıkta gezen arasında O´nun için hiçbir fark yoktur.
  11. İnsanı önünden ve arkasından izleyen (melekler) vardır, onu Allah´ın emri ile gözetlerler. Herhangi bir toplum tutumunu değiştirmedikçe Allah onun konumunu değiştirmez. Allah, bir toplumun herhangi bir kötülüğe uğramasını dileyince, onu hiç kimse önleyemez. İnsanların Allah´dan başka hiçbir koruyucusu, kayırıcısı yoktur.
  12. Şimşeği size hem korku ve hem de umut kaynağı olarak gösteren, yağmur yüklü bulutları oluşturan odur.
  13. O´nu gök gürültüsü övgü ile ve melekler korku içinde tesbih ederler, noksanlıklardan uzak tutarlar. O yıldırımlar salarak bunlarla dilediklerini çarpar. Allah´ın sillesi son derece sert olduğu halde, onlar O´nun hakkında tartışıyorlar.
  14. Gerçek dua, yalnız Allah´a yöneltilen çağrıdır. Müşriklerin Allah dışında çağrı yönelttikleri putlar, onların hiçbir dileklerine cevap veremezler. Böyleleri ağzına su gelsin diye avuçlarını ona doğru açan kimseye benzerler ki, asla bu yolla ağzına su gelmez. İşte kâfirlerin çağrısı böylesine boşunadır.
  15. Göklerdeki ve yerdeki tüm varlıklar ile bu varlıkların gölgeleri gönüllü ya da zorunlu olarak sabah akşam Allah´a secde ederler.
  16. De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” “Allah’tır” de. “Yoksa O’nu bırakıp kendilerine bir fayda ve zararı olmayan dostlar mı edindiniz?” de. De ki: “Hiç körle gören bir olur mu? Yahut karanlık ile aydınlık bir midir?” Yoksa Allah gibi yaratması olan ortaklar buldular da yaratmaları birbirine benzettiler? De ki: “Her şeyi yaratan Allah’tır. O, bir tektir, her şeye üstün gelir.”
  17. Allah, gökten su indirdi ve yataklarının kapasitesi ile ölçülü büyüklükte dereler akıttı. Akan sel, yüzeyinde köpük taşır. Süs ya da kullanım eşyası yapmak amacı ile ateşte erittiğiniz madenlerin de buna benzer köpükleri, cürufları vardır. Allah, hak ile batılı bu örnek aracılığı ile anlatır. Köpük, havaya uçup gider; fakat insanlara yarar sağlayan kısım yerde kalır. İşte Allah, böylesine örnekler verir.
  18. Rabblerinin çağrısına olumlu cevap verenlere karşılıkların en güzeli verilir. O´nun çağrısına olumlu karşılık vermeyenlere gelince, eğer dünyada bulunan her şey, bir kat fazlası ile ellerinde olsa, bütün bunları kurtuluş fidyesi olarak verirlerdi. Böylelerini kötü bir hesaplaşma işlemi bekliyor, varacakları yer cehennemdir; orası ne fena bir barınaktır!
  19. Rabbin tarafından sana indirilen mesajın gerçek olduğunu bilen kimse hiç kör ile bir olur mu? Ancak sağduyu sahipleri öğüt alırlar.
  20. Onlar Allah´a verdikleri sözü tutarlar, anlaşmalarını bozmazlar.
  21. Yine onlar, Allah´ın sürdürülmesini emrettiği ilişkileri sürdürürler. Rabblerinden korkarlar ve kötü hesaplaşmadan ürkerler.
  22. Yine onlar, Allah´ın hoşnutluğunu kazanmak amacı ile sabrederler, namazı kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizlice ve açıkça hayır yolunda harcarlar, kötülüğü iyilikle savarlar. İşte geçici dünyanın ardından gelecek olan mutlu akıbet onları bekliyor.
  23. Bu mutlu akıbet, Adn cennetleridir. Kendileri ile birlikte iyi davranışlı ana babaları, eşleri ve çocukları bu cennetlere girerler. Melekler her kapıdan yanlarına girerek;
  24. Sabrettiğinizden dolayı selâm size. Dünyayı izleyen bu mutlu akıbet ne kadar güzel! derler.
  25. Allah´a vermiş oldukları sözü kesin bir taahhüt haline getirdikten sonra bozanlara, Allah´ın sürdürülmesini emrettiği ilişkileri kesenlere ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlara gelince onlara lânet vardır ve dünyayı izleyecek olan kötü akıbet kendilerini beklemektedir.
  26. Allah dilediğine bol rızık verir ve dilediğinin rızkını kısıtlar. Onlar dünya hayatı ile böbürlendiler. Oysa dünya hayatı, ahiretin yanında basit bir metadan başka bir şey değildir.
  27. Kâfirler «Muhammed´e, Rabbi tarafından somut bir mucize, indirilseydi ya» derler. Onlara de ki; «Allah, dilediğini saptırır ve kendisine yöneleni doğru yola iletir.»
  28. Onlar iman etmişlerdir ve kalpleri Allah´ı anmakla huzura kavuşur. Haberiniz olsun ki, kalpler ancak Allah´ı anmakla huzura erebilirler.
  29. İman edip iyi ameller işleyenlere ne mutlu, onları güzel bir gelecek beklemektedir.
  30. Ey Muhammed sana vahyettiğimiz mesajı kendilerine okuyasın diye seni öyle bir ümmete gönderdik ki, onlardan önce birçok ümmetler gelip geçmiştir. Onlar rahmeti bol olan Allah´ı tanımıyorlar. Onlara de ki; «Benim Rabbim O´dur, O´ndan başka ilah yoktur, ben yalnız O´na dayandım, dönüş O´nadır.»
  31. Eğer dağların yürümesini, yeryüzünün parçalanmasını ve ölüler ile konuşabilmeyi sağlayan bir kitap olsaydı, o bu Kur´an olurdu. Fakat tüm yetki Allah´ın tekelindedir. Dilese, Allah´ın bütün insanları doğru yola ileteceğini, mü´minler halâ kesinlikle anlamadılar mı? İşledikleri kötülükler yüzünden kâfirlerin başlarına sürekli olarak belâlar gelir, ya da bu belâlar yurtlarının yakınına iner. Sonunda Allah´ın verdiği söz gerçekleşir. Kuşku yok ki, Allah sözünden caymaz.
  32. Senden önceki birçok peygamber ile de alay etmişlerdi. Ben o kâfirlere bir süre meydan verdim, fakat sonra yakalarına yapıştım. O zaman azabım nice oldu?
  33. Herkesin ne yaptığını gözeten Allah, böyle bir gücü olmayan düzmece ilâhlar ile bir olur mu? Müşrikler, Allah´a birtakım ortaklar koştular. Onlara de ki; «bunların adlarını söyleyiniz, niteliklerini belirtiniz. Yoksa Allah´a, O´nun yeryüzünde bilmediği bir şeyin haberini mi veriyorsunuz? Yoksa kuru sözler ile mi oyalanıyorsunuz? Aslında kâfirlere entrikaları, düzenbazlıkları çekici göründü de doğru yoldan saptırıldılar. Allah´ın saptırdığını hiç kimse doğru yola iletemez.
  34. Onlara dünya hayatında azap vardır. Fakat ahiret azabı daha ağırdır. Onları Allah´ın elinden hiç kimse kurtaramaz.
  35. Kötülüklerden sakınanlara vadedilen cennet şöyledir. Oranın altından çeşitli ırmaklar akar, ağaçlarının meyvaları süreklidir, gölgeleri de. İşte kötülüklerden sakınanların sonu burasıdır. Kâfirlerin sonu ise cehennem ateşidir.
  36. Kendilerine kitap gönderdiğimiz kimseler, sana indirilen mesajı sevinçle karşılarlar. Fakat karşıt gruplar içinde bu mesajın bir bölümünü inkâr edenler vardır. Onlara de ki; «Bana Allah´a kulluk etmem, O´na ortak koşmamam emredildi; O´na çağırırım insanları; O´nadır dönüşüm.
  37. Bunun yanısıra biz onu Arapça bir hüküm sistemi olarak indirdik. Eğer sana gelen bu bilgiden sonra onların keyfi arzularına uyacak olursan, seni Allah´ın elinden kurtaracak bir destekçi, bir koruyucu bulamazsın.
  38. Biz senden önce de nice peygamberler gönderdik, onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah´ın izni olmadıkça hiçbir peygamber mucize göstermeye yetkili değildir. Her belirli sürenin, her dönemin ayrı bir kitabı vardır.
  39. Allah dilediği hükmü yürürlükten kaldırır, dilediğini de yürürlükte tutar. Ana kitap O´nun katındadır.
  40. Kâfirlere yönelttiğimiz bazı tehditleri sana göstersek de ya da daha önce canını alsak da senin görevin mesajımızı duyurmaktır, insanları hesaba çekmek bize düşer.
  41. Bizim kâfirlerin yurtlarını uçlarından kırptığımızı, müslümanlar lehine alanlarını daralttığımızı görmüyorlar mı? Hüküm veren Allah´tır, O´nun hükmünü gözden geçirecek hiç kimse yoktur. O´nun hesaplaşması pek çabuktur.
  42. Onlardan öncekiler de peygamberlerine karşı tuzaklar kurdular. Fakat asıl tuzak kurma yetkisi Allah´ın tekelindedir. O herkesin ne yaptığını bilir. Kâfirler, kimin mutlu sona ereceğini ilerde öğreneceklerdir.
  43. Kâfirler «Sen peygamber değilsin» derler. Onlara de ki; «Sizin ile benim aramda Allah´ın ve kutsal kitap kaynaklı bilginlerin tanıklığı yeterli bir kanıttır.»
Yazar: Gültekin Onan - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Elif, Lam, Mim, Ra. Bunlar Kitabın ayetleridir. Ve sana rabbinden indirilen haktır. Ancak insanların çoğu inanmazlar.
  2. Tanrı O´dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz. Sonra arşa istiva etti ve güneş ile aya boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir ecele kadar akıp gitmektedirler. Her buyruğu evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız.
  3. Ve O, yeri yayıp uzatan, onda sarsılmaz dağlar ve ırmaklar kılandır. Orada ürünlerin her birinden ikişer çift yaratmıştır. Geceyi gündüze bürümektedir. Şüphesiz bunlarda düşünen (yetefekkerun) bir kavim için gerçekten ayetler vardır.
  4. Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde [ki verimde ve lezzette] bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz bunlarda akleden bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
  5. Eğer şaşıracaksan, asıl şaşkınlık konusu onların şöyle söylemeleridir: "Biz toprak iken mi, gerçekten biz mi yeniden yaratılacağız?" İşte onlar rablerine küfredenler, işte onlar boyunlarına (ateşten) halkalar geçirilenler ve işte onlar -içinde ebedi kalacakları- ateşin arkadaşları olanlardır.
  6. Onlar, iyilikten önce kötülüğü çabuklaştırmak istiyorlar; oysa onlardan önce nice örnekler gelip geçmiştir. Ve şüphesiz, senin rabbin, zulümlerine karşılık insanlar için bağışlama sahibidir ve şüphesiz senin rabbin, cezası çok şiddetli olandır.
  7. Küfredenler derler ki: "Ona rabbinden bir ayet indirilseydi ya. Sen yalnızca bir uyarıcısın ve her topluluk için bir hidayet önderisin.
  8. Tanrı, her dişinin neyi yüklendiğini (neye hamile kaldığını) ve döl yataklarının neyi eksiltip neyi eklediğini bilir. O´nun katında her şey bir miktar (ölçü) iledir.
  9. O gaybı da, müşahede edileni de bilendir. Pek büyüktür, yücedir.
  10. Sizden sözü saklı tutan da, onu açığa vuran da, geceleyin gizlenen de ve gündüzün ortaklıkta gezen de (O´nun katında bilme bakımından) birdir.
  11. O´nun (insanın) önünden ve arkasından izleyenleri vardır, onu Tanrı´nın buyruğundan gözetip korumaktadırlar. Gerçekten Tanrı, kendi nefslerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar bir toplulukta olanı değiştirip bozmaz. Tanrı bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç bir (biçimde imkan) yoktur; onlar için O´ndan başka bir veli yoktur.
  12. O size şimşeği korku ve umut olarak gösteren, (yağmur yüklü) ağırlaşmış bulutları (inşa edip) ortaya çıkarandır.
  13. Gök gürültüsü O´nu hamd ile melekler de O´na olan korkularından tesbih ederler... O, yıldırımları gönderip bununla dilediğine çarpar; onlar ise Tanrı hakkında çekişip tartışırlar. O, gücü (ve cezası) pek çetin olandır.
  14. Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O´na (olan)dır. Onların Tanrı´dan başka çağırdıkları ise, onlara hiç bir şeyle cevab veremezler. (Onların durumu) yalnızca, ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir. Oysa ona gelmez. Kafirlerin duası, sapıklık içinde olmaktan başkası değildir.
  15. Göklerde ve yerde her ne varsa -isteyerek de olsa, istemeyerek de olsa- Tanrı´ya secde eder. Sabah akşam gölgeleri de (O´na secde eder).
  16. De ki: "Göklerin ve yerin rabbi kimdir?" De ki: "Tanrı´dır." De ki: "Öyleyse, O´nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremeyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?" De ki: "Hiç görmeyen (a´ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?" Yoksa Tanrı´ya, O´nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: "Tanrı, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır."
  17. (Tanrı) Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarınca çağlayıp aktı. Sel de yüze vuran bir köpük yüklendi. Bir süs veya bir meta sağlamak için ateşte üzerine yakıp erittikleri şeyler (madenler)de de bunun gibi bir köpük (artık) vardır. İşte Tanrı, hak ile batıla böyle örnekler verir. Köpüğe gelince, o atılır gider, insanlara yarar sağlayack şey ise, yeryüzünde kalır. İşte Tanrı örnekleri böyle vermektedir.
  18. Rablerine icabet edenlere daha güzeli vardır. O´na icabet etmeyenler ise, yeryüzündekilerin tümü ve bununla birlikte bir katı daha onların olsa mutlaka (kurtulmak için) bunu fidye olarak verirlerdi. Sorgulamanın en kötüsü onlar içindir. Onların barınma yerleri cehennemdir; ne kötü bir yaratıktır o!..
  19. Peki, sana rabbinden indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen kişi, o görmeyen (a´ma) gibi midir? Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp düşünebilirler.
  20. Onlar Tanrı´nın ahdini yerine getirirler ve verdikleri kesin sözü (misakı) bozmazlar.
  21. Ve onlar Tanrı´nın ulaştırılmasını buyurduğu şeyi ulaştırırlar. Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar.
  22. Ve onlar rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir.
  23. Onlar, Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve soylarından ´salih davranışlarda´ bulunanlar da (Adn cennetlerine girer). Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler:)
  24. "Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel."
  25. Tanrı´ya verdikleri sözü, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozanlar, Tanrı´nın ulaştırılmasını buyurduğunu kesip koparanlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar; işte onlar, lanet onlar içindir ve yurdun kötü olanı da onlar içindir.
  26. Tanrı dilediğine rızkı genişletir / yayar veya daraltır / kısar. Onlar ise dünya hayatına sevindiler. Oysaki dünya hayatı ahirette(ki sınırsız mutluluk yanında geçici) bir metadan başkası değildir.
  27. Küfredenler: "Ona rabbinden bir ayet indirilseydi ya!" derler. De ki: "Şüphesiz Tanrı dilediğini şaşırtıp saptırır, kendisine katıksızca yöneleni de dosdoğru yola yöneltip iletir."
  28. Bunlar, inananlar ve kalpleri Tanrı´nın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun, kalpler yalnızca Tanrı´nın zikriyle mutmain olur.
  29. İnanıp salih amellerde bulunanlar, ne mutlu onlara. Dönüş yerinin (meab) güzeli (onlarındır).
  30. Böylece biz seni, kendisinden önce nice ümmetler gelip geçmiş olan bir ümmete (elçi olarak) gönderdik; sana vahyettiklerimizi onlara okuyasın diye. Oysa onlar rahmana küfrediyorlar. De ki: "O benim rabbimdir, O´ndan başka tanrı yoktur. Ben O´na tevekkül ettim ve son dönüş O´nadır."
  31. Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kuran olsaydı [yine bu Kuran olurdu]. Hayır, buyruğun tümü Tanrı´nındır. İnananlar hala anlamadılar mı ki eğer Tanrı dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirirdi. Küfredenler, Tanrı´nın vaadi gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Tanrı verdiği sözden dönmez (veya miadını şaşırmaz).
  32. Andolsun, senden önceki elçilerle de alay edildi, bunun üzerine Ben de o küfredenlere bir süre tanıdım, sonra onları (kıskıvrak) yakalayıverdim. İşte nasıldı sonuçlandırma?
  33. Her nefsin bütün kazandıkları üzerinde gözetici olana mı (baş kaldırılır). Onlar Tanrı´ya ortaklar koştular. De ki: "Bunları adlandırın (bakalım). Yoksa siz yeryüzünde bilmeyeceği bir şeyi O´na haber mi veriyorsunuz? Yoksa sözün zahirine (veya boş ve süslü olanına) mı (kanıyorsunuz)?" Hayır, küfredenlere kendi hileli düzenleri, süslü çekici gösterilmiştir ve onlar (doğru) yoldan alıkonulmuşlardır. Tanrı, kimi saptırırsa, artık onun için hiç bir yol gösterici yoktur.
  34. Dünya hayatında onlar için bir azab vardır, ahiretin azabı ise daha zorludur. Onları Tanrı´dan (kurtaracak) hiç bir koruyucu da yoktur.
  35. Takva sahiplerine vadedilen cennet; onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgelikleri süreklidir. Bu korkup sakınanların (mutlu) sonudur, kafirlerin sonu ise ateştir.
  36. Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilen dolayısıyla sevinirler fakat [müslümanların aleyhinde birleşen] gruplardan, onun bir kısmını inkar edenler vardır. De ki: "Bana, yalnızca Tanrı´ya kulluk etmem ve O´na ortak koşmamam buyruldu. Ben ancak O´na davet ederim ve dönüşüm (meab) O´nadır."
  37. İşte böylece biz onu (Kuran´ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Andolsun, sana gelen bu ilimden sonra, onların heva (istek ve tutku)larına uyacak olursan, senin için Tanrı´dan ne bir yardımcı, dost, ne bir koruyucu vardır.
  38. Andolsun senden önce de elçiler gönderdik, onlara eşler ve çocuklar verdik. Tanrı´nın izni olmaksızın (hiç) bir elçiye herhangi bir ayet getirmek olacak iş değildi. Her ecel için bir kitap [yazı, hüküm, son] vardır.
  39. Tanrı, dilediğini ortadan kaldırır ve bırakır. Kitabın anası (veya ana kitap) (ümmülkitab) O´nun katındadır.
  40. Onlara (azab olarak) va´dettiklerimizden bir kısmını sana göstersek de, senin hayatına son versek de, sana düşen yalnızca tebliğdir ve hesap da Bize aittir.
  41. Onlar görmüyorlar mı ki, gerçekten biz arza geliyor ve onu çevresinden eksiltiyoruz. Tanrı hüküm verir. Onun hükmünün peşine düşecek yoktur. Ve O, hesabı pek çabuk görendir.
  42. Onlardan öncekiler de hileli düzenler kurmuşlardı; fakat düzen kuruculuğun (tedbirlerin, karşılık vermelerin) tümü Tanrı´ya aittir. Her bir nefsin ne kazandığını O bilir. Bu yurdun sonu kimindir, kafirler pek yakında bileceklerdir.
  43. O küfredenler şöyle derler: "Sen gönderilmiş (Tanrı´nın bir elçisi) değilsin." De ki: "Benimle sizin aranızda şahid olarak Tanrı yeter ve yanlarında kitabın ilmi bulunanlar da (bu gerçeği bllir)."
Yazar: Hasan Basri Çantay - Kur'an Meali - Kur’an-ı Hakim Ve Meal-i Kerim
  1. Elif, lâm, mîm, raa. Bunlar kitabın (Kur´anın) âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen (bu Kur´an) hakdır. Fakat insanların çoğu inanmazlar.
  2. Allah Odur ki gökleri (şu) görmekde olduğunuz (şekilde) direksiz yükseltmişdir, sonra (emri) arş üzerinde hükümran olmuşdur, güneşi, ayı da teshir etmişdir ki (bunların) her biri muayyen vakta kadar (seyr ve) cereyan eder. Her işi yerli yerinde O tedbîr (ve idare) eder, âyetleri O açıklar. Tâki Rabbinize kavuşacağınızı iyice bilesiniz.
  3. O, yeri (enine boyuna) uzatıb döşeyen, onda oturaklı oturaklı dağlar ve ırmaklar meydana getirendir ve O, meyvelerin hepsinden, yine kendilerinin içinde, ikişer çift yaratmışdır. Geceyi gündüze O buruyor ki bütün bunlarda iyi düşünecekler için elbette âyetler (deliller, ibretler) vardır.
  4. Arzda birbirine komşu kıt´alar vardır, üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki hepsi bir su ile sulanıyor. (Böyle iken) biz onlardan ba´zısını, yemişlerinde (ve tadlarında), ba´zısından üstün kılıyoruz, İşte bunlarda da aklını kullanacak zümreler için elbet âyetler vardır.
  5. Eğer (kâfirlerin seni yalana çıkardıklarına) şaşıyorsan asıl şaşılacak olan onların: «Biz toprak oldukdan sonra mı ve yeniden mi muhakkak yaratılacağız?» demeleridir,İşte bunlar Rablerini tanımayanlardır, işte boyunlarında lâleler bulunanlar bunlar ve işte içinde müebbed kalacakları ateşin yârânı da yine bunlar, bunlardır.
  6. (Müşrikler) senden iyilikden önce çarçabuk kötülük isterler. Halbuki onlardan evvel nice ukuubet misâlleri gelib geçmişdir. Hakıykat, Rabbin, zulümlerine rağmen, insanlar için mağfiret saahibidir. (Bununla beraber) Rabbinin ıkaabı da cidden çetindir.
  7. O küfredenler: «Ona Rabbinden bir mu´cize indirilmeli değil miydi?» der (ler). Sen (Habîbim) ancak bir münzirsin (eğri yolun encamını insanlara haber verensin), her kavmin de bir hidâyet rehberisin.
  8. Allah, her dişinin neye gebe olacağını, rahimlerin neyi eksik, neyi artık yapacağını bilir. Onun nezdinde her şey ölçü iledir.
  9. O, görünmeyeni de, görüneni de bilendir, çok büyükdür, her şeyden yücedir O.
  10. Sizden sözünü kim gizledi, kim onu açıkladı, gece (karanlığında) gizlenen, gündüz yoluna giden kimdir (Onun ilminde) birdir.
  11. Onun (ve her insanın) önünde, arkasında kendisini Allahın emriyle gözetleyecek ta´kibci (melek) ler vardır. Bir kavm, özlerindeki (güzel hal ve ahlâk) ı değişdirip bozuncaya kadar Allah şübhesiz ki onun (haalini) değişdirib bozmaz. Allah bir kavmin de fenalığını (azabını) diledi mi artık onun reddine hiç bir (çâre) yokdur: Onlar için Ondan (Allahdan) başka bir velî (ve yardım eden) de yokdur.
  12. O, size korku ve ümîd salarak şimşeği gösteren, (yağmurla ağırlaşmış) yüklü bulutları peyda edendir.
  13. Gök gürültüsü Onu (ya´ni Allâhı) hamd ile, melekler de Ondan korkusuna tesbîh eder (ler). O, yıldırımlar gönderib onunla kimi dilerse çarpar, öldürür. Halbuki onlar Allah hakkında mücâdele edib duruyorlardır. O, kudret ve azabından çetindir.
  14. Hak (olan) da´vet (ve düâ) ancak Onadır. Onu bırakıb çağırdıkları (düâ etdikleri putlar) ise kendilerine hiç bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak ağzına gelsin diye suya doğru iki avucunu açan (adam) gibidir ki o, buna asla ulaşıcı değildir. Kâfirlerin düâsı sapıklık içinde kalmakdan başka (bir mahiyyetde) değildir.
  15. Göklerde ve yerde kim varsa onlar da, gölgeleri de sabah akşam ister istemez Allaha secde eder.
  16. De ki (Habîbim): «Göklerin ve yerin Rabbi kimdir»?. De: «Allahdır». Söyle: «O halde Onu bırakıb da kendilerine bile ne bir fâide, ne bir zarar yapmıya mâlik olmayan bir takım velîler (ma´budlar) mı edindiniz»? Söyle: «Gözü görmeyenlerle gören bir olur mu? Yahud karanlıklarla nur bir olur mu»? Yoksa Allaha Onun yaratdığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma kendilerince birbirine benzer mi göründü? De ki: «Allah her şey´i yaratandır. O, birdir. Kâinatın yegâne haakim ve saahibidir».
  17. O, gökden bir su indirmişdir de vadiler kendi mıkdarlarınca sel olmuşdur. Sel de yüze çıkan bir köpük yüklenib götürmüşdür. Bir zînet veya bir meta ara (yıp yap) mak için ateşde üzerine (körükleyib) yakdıkları şeylerden (ma´denlerden) de bunun gibi bir köpük (posa hasıl olur). İşte Allah, hak ile baatılı böyle çarpışdırır. Amma köpük atılır gider. İnsanlara fâide verecek olan şey´e (asla, cevhere) gelince: İşte bu, yer yüzünde kalır. Allah böylece misâller irâd eder.
  18. Rableri (nin tâati) ne icabet edenlere (o icabetin) daha güzeli vardır. Ona icabet etmeyenler (e gelince:) yeryüzünde bulunan şeylerin tamâmı, bir misli de beraber (olarak) kendisinin olsa, onu (kurtuluşu uğrunda) muhakkak feda ederdi. İşte onlar! Hesabın kötüsü onlar içindir. Barınakları da cehennemdir. O, ne fena yatakdır!..
  19. Öyle ya, Rabbinden sana indirilenin ancak hak (ve gerçek) olduğunu bilir kimse, o a´maa olan kişi gibi midir? Ancak selîm akılların saahibleridir ki iyice düşünür (idrâk eder).
  20. Onlar ki Allahın ahdini yerine getirirler, mîsâkı bozmazlar,
  21. Onlar ki Allahın ulaşdırılmasını (idâme ve riaayet edilmesini) emretdiği şey´i ulaşdırırlar (ona riaayet ederler). Rablerinden korkarlar, (bilhassa) kötü hesâbdan endîşe ederler.
  22. Onlar ki (sırf) Rablerinin rızaasını isteyerek (her zorluğa) katlanırlar, namazı dos doğru kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıkdan gizli ve aşikâr (hayır yoluna) harcarlar, kötülüğü iyilikle savarlar, işte onlar, onlar için bu dâr (-i dünyân) ın (iyi) bir sonucu vardır.
  23. (Ki o sonuç) Adn cennetleridir. Onlar — atalarından, zevcelerinden, zürriyyetlerinden salâh erbabı olanlar da beraber olmak üzere — oralara girecekler, melekler de her bir kapıdan onların yanına sokulacaklar (ve şöyle diyeceklerdir:)
  24. «Sabretdiğiniz şeylere mukaabil sizlere selâm (ve selâmet). Dâr (-i dünyân) ın en güzel sonucudur bu»!
  25. Allaha verdikleri sözü kuvvetli te´mînat ile de destekledikden sonra bozanlar, Allahın bitişdirilmesini (idâmesini) emretdiği şey´i (raabıtayı) kıranlar, yer yüzünü fesada verenler (yok mu?), işte onlar, lâ´net onlara, yurdun kötüsü (olan cehennem) de onlara.
  26. Allah kimi dilerse onun rızkını genişletir, daraltır. Onlar (ehl-i Mekke) dünyâ hayatiyle böbürlendiler. Halbuki dünyâ hayaatı âhiret yanında (geçici ve değersiz) bir metâ´dan başka (bir şey) değildir.
  27. O küfredenler: «Ona (peygambere) Rabbinden bir (azâb) mu´cize (si) indirilmeli değil miydi»? derler. De ki: «Şübhesiz Allah kimi dilerse onu dalâlete götürür, gönlünü kendine çevirdiklerini ise doğru yola iletir».
  28. Bunlar; îman edenlerdir, Allahın zikriyle gönülleri (vicdanları) huzuur-u sükûne kavuşanlardır. Haberiniz olsun ki kalbler ancak zikrullah ile oturaklaşır (olgunlaşır).
  29. Îman edib de güzel işler (hareketler ve ibâdetler) yapanlar: Ne mutlu onlara! (Nihayet) dönüb gidilecek güzel yurd da (onların).
  30. (Senden önce nasıl peygamberler gönderdiysek) öylece seni de, kendilerinden evvel nice ümmetler gelib geçmiş olan, bir ümmete — sana vahyetdiğimiz (Kur´ân-ı kerîm) i onlara okuman için — gönderdik. Onlar Rahmaanı tanımazlar. Sen, de ki: «O, benim Rabbimdir». Ondan başka hiç bir Tanrı yokdur. Ben ancak Ona dayanıb güvendim. En son dönüşüm de yalınız Onadır».
  31. Bir Kur´an ki eğer onunla dağlar (yerlerinden koparılıb) yürütülseydi veya onunla yer parça parça edilseydi, yahud onunla ölüler konuşdurulsaydı (İşte o, ancak bu kitâb-ı kerîm olurdu). Fakat bütün emir (ve kudret-i mutlaka) yalınız Allahındır. îman edenler haalâ şu hakikati bilmediler mi ki Allah dileseydi elbette insanların hepsine birden hidâyet ederdi. O kâfirler (e gelince:) Allahın va´di (erişinceye) kadar kendi sun (-u taksıyrleri, küfürleri, kötü amel) leri yüzünden ya ansızın başlarına büyük belâ çatıb duracak, yahud (o belâ) yurdlarının yakınına konacakdır. Şübhesiz ki Allah va´dinden dönmez.
  32. Andolsun ki (Habîbim) senden evvelki peygamberlerle de istihza edilmişdir de ben o küfredenler (e bir zaman) için meydan vermişimdir. Sonra ise onları yakalayıverdim. Bu, benim nasıl (ve ne müdhiş) bir ıkaabımdr!
  33. Her nefsin (hayır ve şer) bütün kazandığına naazır olan (zât-i ecell-ü a´lâ böyle olmayan gibi midir?) Onlar Allaha ortaklar tanıdılar. De ki: «Bunlara ad takın (necidir, ne iş yaparlar bunlar?). Yoksa siz yer yüzünde ona (Allaha) bilmeyeceği bir şey´i mi haber veriyorsunuz? Yahud (gelişi güzel) sözün dış yüzü ile mi (kendinizi aldatıyorsunuz?) Hayır, o kâfirlere (mü´minlerin aleyhindeki) tuzakları süslü (ve hoş) göründü ve onlar doğru yoldan alıkonuldular. Allah kimi şaşırırsa artık onun için hiçbir hidâyet veren yokdur.
  34. (Bu) dünyâ hayaatında onların hakkı azâbdır. Âhiret azabı ise daha zorludur. Onlar için Allahdan (Allahın azabından kurtaracak) hiç bir koruyucu da yokdur.
  35. Takvaa saahiblerine va´d edilen cennetin sıfatı (şudur): Altından ırmaklar akar onun. Yemişleri ve gölgeleri dâimdir. İşte (fenâlıkdan) sakınanların (mes´ud) aakıbeti! Kâfirlerin sonucu ise ateşdir.
  36. Kendilerine kitab verdiğimiz kimseler sana indirilen (bu Kur´an) ile sevinirler. Fakat (peygamberlerin aleyhinde birleşen) güruh içinde onun bir kısmını inkâr eden kimseler de vardır. De ki: «Ben ancak Allaha kulluk edib Ona ortak koşmamamla emrolundum. Ben ancak Ona düâ ederim. Dönüşüm de yalınız Onadır.»
  37. İşte biz onu (Kur´ânı) böyle Arabca bir hikmet olarak indirdik. Andolsun ki sana (vahy ile) gelen (bu) ilimden sonra onların hevâ (ve heves) lerine uyarsan Allahdan senin için ne bir yardımcı vardır, ne de bir koruyucu.
  38. Andolsun ki biz senden önce de peygamberler göndermişiz, onlara da zevceler ve evlâdlar vermişizdir. Allahın izni olmadıkça her hangi bir âyeti (bir mu´cizeyi) getirmek hiçbir peygamberin haddi değildir. Her zamanın (kulların maslahatlarına göre) yazılmış hükmü vardır.
  39. Allah ne dilerse (onu yapar. Ba´zısını) mahveder, (vücuda getirmez, ba´zısını da) vücûda getirir. Ana kitab Onun nezdindedir.
  40. Bizim onlara (onların başına gelib çatacağına) söz verdiğimiz (azâb) ın bir kısmını sana göstersek de, yahud seni (ondan evvel) öldürsek de ancak sana düşen (vazîfe, risâletini) tebliğ etmekdir. Hesâb (ları, cezaları) da yalınız bize âiddir.
  41. (Hem onlar gözleriyle de) görmediler mi ki biz (kudretimizle) arza (kâfirlerin diyarına) geliyor, onu etrafından eksiltib duruyoruz. Allah hükmeder. Onun hükmü ardına düş (üb de red ed) ebilecek de yokdur. O, hesabı pek çabuk görendir.
  42. Onlardan evvelki (ümmet) ler de (peygamberlerine) tuzaklar kurmuşdu. Fakat binnetîce bütün tuzaklar (ın cezası) Allaha âiddir. Herkesin ne kazanacağını O bilir. Dünyânın sonu kimindir, yakında kâfirler bilecekdir.
  43. O küfredenler şöyle der: «Sen (Hak tarafından) gönderilmiş bir peygamber değilsin». De ki: «Benim aramla sizin aranızda (hakikî) şâhid olarak Allah yeter ve (bunu) nezdinde kitab ilmi bulunanlar dahi (bilirler).
Yazar: İbni Kesir - Büyük Kuran Tefsiri
  1. Elif, Lam, Mim, Ra. Bunlar Kitab´ın ayetleridir. Sana Rabbinden indirilen Kitab haktır. Ama insanların çoğu inanmazlar.
  2. Allah O´dur ki; gökleri gördüğünüz gibi yükseltmiş, sonra Arş´a hükmetmiştir. Güneşi ve ayı buyruğu altına almıştır. Bunların her biri belli bir süreye kadar hareket edecektir. İşleri yürütür. Rabbınızla karşılaşacağınıza kesin olarak inanmanız için ayetleri uzun uzun açıklar.
  3. O´dur yeri düzleyen ve orada dağlar, nehirler var eden, her türlü mahsulden çift çift yetiştiren ve gündüzü geceyle bürüyen. Muhakkak ki bunlarda; düşünen bir kavim için ayetler vardır.
  4. Yeryüzünde birbirine komşu toprak parçaları, üzüm bağları, ekinler ve çatallı çatalsız hurma ağaçları vardır. Hepsi de aynı su ile sulanır. Ama lezzetçe onları birbirinden ayrı kılmışızdır. Şüphesiz ki bunlarda; akleden bir kavim için ayetler vardır.
  5. Şaşacaksan, onların: Biz, toprak olunca yeniden mi yaratılacağız? demelerine şaşmak gerekir. İşte onlar; Rabblarını inkar edenlerdir. İşte onlar; boyunlarına demir halkalar vurulanlardır. Ve işte onlar; cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardır.
  6. İyilikten önce, kötülük isterler çabucak senden. Oysa onlardan önce nice örnekler geçmiştir. Doğrusu insanların zulmetmelerine rağmen, Rabbın mağfiret sahibidir. Şüphesiz ki Rabbının cezalandırması; şiddetlidir.
  7. Küfredenler, derler ki: Ona Rabbından bir ayet indirilmeli değil miydi? Sen; ancak bir uyarıcısın ve her kavmin bir yol göstericisi vardır.
  8. Allah; her dişinin neyi yüklendiğini ve rahimlerin neyi eksiltip artırdığını bilir. O´nun katında her şey bir ölçüye göredir.
  9. Görüleni de, görülmeyeni de bilir. Yücelerin yücesidir.
  10. Aranızdan birisi; ister sözü gizlesin, ister açığa vursun, ister geceye bürünerek gizlensin, ister gündüzün ortaya çıksın; hiç fark yoktur.
  11. Ardından ve önünden takib edenler vardır. Allah´ın emriyle onu gözetirler. Şüphesiz ki bir kavim, kendini değiştirmedikçe; Allah da onları değiştirmez. Ve Allah, bir kavimin fenalığını dileyince; artık onun önüne geçilemez. Allah´tan başka onları koruyacak birisi de bulunmaz.
  12. O´dur, korku ve ümide düşürmek için size, şimşeği gösteren ve yağmur yüklü bulutları meydana getiren.
  13. Gökgürültüsü; hamd ile, melekler de korku ile O´nu tesbih eder. O, yıldırımları gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Halbuki onlar; Allah hakkında tartışıyorlardı. O, kudretinde pek çetin olandır.
  14. Gerçek dua ancak O´nadır. O´ndan başka taptıkları kendilerine hiçbir şeyle cevap veremezler. Durumları; suyun ağzına gelmesi için avuçlarını ona açmış kimsenin durumu gibidir. Oysa o, hiç bir zaman suya kavuşamaz. İşte kafirlerin yalvarışı da böyle boşunadır.
  15. Göklerde ve yerdekiler de, gölgeleri de sabah akşam, ister istemez Allah´a secde ederler.
  16. De ki: Göklerin ve yerin Rabbı kimdir? Allah´tır de. Yoksa O´nu bırakıp kendilerine bir fayda ve zararı olmayan veliler mi edindiniz? de. De ki: Hiç körle gören bir olur mu? Yahut karanlık ile aydınlık bir midir? Yoksa, Allah gibi yaratması olan ortaklar buldular da yaratmaları birbirine mi benzettiler? De ki: Her şeyi yaratan, Allah´tır. Ve O; Vahid ve Kahhar´dır.
  17. Göten su indirir de dereler onunla dolar taşar. Üste çıkan köpüğü sel alır götürür. Süslenmek veya yararlanmak için ateşle erittiklerinizin üzerinde de buna benzer bir köpük vardır. Böyle misal verir Allah hak ile batıl için. Köpük; uçar gider, insanlara fayda veren ise yerde kalır. İşte böyle; Allah daha nice misaller verir.
  18. Rabblarına icabet edenlere; en güzel karşılık vardır. O´na icabet etmeyenler ise; şayet yeryüzünde bulunan her şey ve bir katı daha onların olsa, kurtulmak için onu fidye verirlerdi. Hesabın kötüsü, onlar içindir. Varacakları yer, cehennemdir ve o, ne kötü konaktır.
  19. Şimdi, Rabbından sana indirilenin gerçek olduğunu bilen; hiç kör gibi midir? Ancak akıl sahibleri ibret alırlar.
  20. Onlar ki; Allah´ın ahdini yerine getirirler ve anlaşmayı bozmazlar.
  21. Ve onlar ki; Allah´ın bitiştirilmesini emrettiği şeyi bitiştirirler. Rabblarından korkarlar ve kötü hesabdan ürkerler.
  22. Ve onlar ki; Rabblarının rızasını dileyerek sabrederler, namazı kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan, gizlice ve açıkça infak ederler. Kötülüğü iyilik yaparak ortadan kaldırırlar. İşte onlara bu dünyanın karşılığı;
  23. Adn cennetleridir; oraya girerler. Babalarının, eşlerinin, çocuklarının iyi olanları da oraya girerler. Melekler her kapıdan yanlarına gelir.
  24. Sabrettiğiniz için selam size. Burası dünyanın en güzel karşılığıdır, derler.
  25. Pekiştirdikten sonra Allah´ın ahdini bozanlar, Allah´ın bitiştirilmesini emrettiğini ayıranlar ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlar; işte la´net onlaradır. Yurtların en kötüsü de onlarındır.
  26. Alah; dilediği kimseye rızkı genişletir, daraltır. Onlar ise dünya hayatı ile sevindiler. Halbuki dünya hayatı ahiretin yanında sadece bir geçimlikten ibarettir.
  27. Küfredenler dediler ki: Rabbından kendisine bir ayet inidirilmeli değil miydi? De ki: Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir.
  28. Onlar ki; inanmışlardır ve kalbleri Allah´ı anmakla huzura kavuşmuştur. Dikkat edin; gerçekten kalbler, ancak Allah´ı anmakla huzura kavuşur.
  29. İnanmış olup salih ameller işleyenler için, hoş bir hayat ve güzel bir gelecek vardır.
  30. İşte böyle; sana vahyettiğimizi okuman için, seni de onlardan önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik. Onlar; Rahman´ı inkar ederler. De ki: O benim Rabbımdır. O´ndan başka ilah yoktur. Yalnız O´na tevekkül ederim. Dönüşüm de O´nadır.
  31. Şayet Kur´an ile; dağlar yürütülmüş veya yeryüzü parçalanmış, yahut ölüler konuşturulmuş olsaydı; kafirler yine de inanmazlardı. Halbuki bütün işler Allah´a aittir. İnananlar hala anlamadılar mı ki; Allah dileseydi bütün insanları doğru yola eriştirirdi. Ve yaptıklarından dolayı Allah´ın vaadi yerine gelene kadar küfredenlerin ya başına veya evlerinin yakınına bir bela gelirdi. Şüphesiz Allah, verdiği sözden caymaz.
  32. Andolsun ki; senden önce de nice peygamberlerle alay edilmişti. Küfredenleri önce tehir ettim, sonra cezalarını verdim. Cezalandırmam nasıldı?
  33. Herkesin yaptığını gözeten Allah; böyle olmayanla bir olur mu hiç? Oysa onlar Allah´a ortak koştular. De ki: Onlara bir ad bulun bakalım. Yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi Allah´a haber veriyorsunuz? Yoksa kuru sözlere mi aldanıyorsunuz? Küfredenlere kurdukları düzenler güzel gösterildi. Ve doğru yoldan alıkonuldular. Allah kimi saptırırsa, ona doğru yolu gösteren bulunmaz.
  34. Onlara; dünya hayatında azab vardır. Ahiret azabı ise daha zorludur. Allah´a karşı onları koruyacak kimse de yoktur.
  35. Müttakilere vaad olunan cennetin içinden ırmaklar akar. Oranın yiyecekleri de, gölgeleri de ebedidir. Bu, takva sahiplerinin akıbetidir. Kafirlerin akıbeti ise ateştir.
  36. Kendilerine kitab verdiklerimiz, sana indirilenden memnun olurlar. Karşı gruplar içinde de onun bir kısmını inkar edenler vardır. De ki: Ben, ancak Allah´a ibadet etmek ve O´na şirk koşmamakla emrolundum. Ben, hepinizi O´na çağırıyorum ve dönüşüm de O´nadır.
  37. İşte böylece Biz, onu arapça bir hüküm olarak indirdik. Sana gelen bilgiden sonra, onların heveslerine uyarsan; andolsun ki Allah katından sana bir dost ve koruyucu çıkmaz.
  38. Andolsun ki; senden önce nice peygamberler gönderdik. Onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah´ın izni olmadan hiç bir peygamber bir ayet getiremez. Herkesin süresi yazılıdır.
  39. Allah dilediğini siler ve dilediğini bırakır. Ve ana kitab O´nun katındadır.
  40. Onlara vaad ettiğimizin bir kısmını sana göstersek de, senin canını alsak da; senin vazifen, sadece tebliğ etmektir. Hesab görmekse Bize düşer.
  41. Görmüyorlar mı ki; Biz, yeryüzünün etrafından gitgide eksiltmekteyiz. Allah hükmünü verir. O´nun hükmünü bozacak yoktur. Ve O, hesabı çabuk görendir.
  42. Onlardan öncekiler de düzen kurdular. Halbuki bütün düzenler Allah´ındır. Herkesin ne kazandığını bilir. Küfredenler yurdun sonunun kimin olacağını bilecektir.
  43. Küfredenler: Sen peygamber değilsin, derler. De ki: Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah ve kitabın bilgisi kendi yanında olanlar yeter.
Yazar: İskender Ali Mihr - Kur'ân-ı Kerim Lafz-ı ve Ruhu Tefsiri
  1. Elif, lâm, mim, râ; bunlar Kitab´ın âyetleridir. Ve sana Rabbinden indirilen haktır. Fakat insanların çoğu inanmazlar (mü´min olmazlar).
  2. Görmekte olduğunuz semaları (gök katlarını) direksiz olarak yükselten Allah´tır. Sonra arşa istiva etti. Ve Güneş´i ve Ay´ı emri altına aldı. Hepsi belirlenmiş bir süreye kadar akıp gider. İşleri düzenleyip idare eder. Âyetleri ayrı ayrı açıklar ki; böylece Rabbinize mülâki olmaya (ölmeden evvel ruhunuzu Allah´a ulaştırmaya) yakîn hasıl edersiniz.
  3. Yeryüzünü uzatıp, yayan O´dur. Orada dağlar ve nehirler kıldı (yarattı, oluşturdu). Orada bütün ürünlerden ikili çiftler (zıt cinsli eşler) yarattı (oluşturdu). Geceyi, gündüze örter. Muhakkak ki; bunda tefekkür eden kavim için elbette âyetler (deliller) vardır.
  4. Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar (kara parçaları) ve üzüm bağları, ekinler ve budaklı ve budaksız, hurma ağaçlarından bahçeler vardır. Aynı su (tek bir su) ile sulanır ve Biz onların bazısını bazısına, yenmesinde (tadına, lezzetine ve kokusuna göre) üstün kılarız. Akıl eden kavim için muhakkak ki bunda, âyetler vardır.
  5. Eğer acayip buluyorsan (şaşıyorsan) (bil ki;) asıl onların: “Biz toprak olduğumuz zaman mı, gerçekten, mutlaka yeniden mi halkedileceğiz (yaratılacağız)?" sözleri acayip (şaşılacak şey)dir. İşte onlar, Rab´lerini inkâr eden kimselerdir. Ve işte onlar, boyunlarında demir halkalar olanlardır ve işte onlar ateş ehlidir. Onlar orada ebedî kalanlardır.
  6. Ve onlardan önce birçok cezalar gelip geçmiş olduğu halde, senden haseneden önce seyyiati (iyilikten önce kötülüğü) acele istiyorlar. Ve muhakkak ki; senin Rabbin, insanlar için, onların zulümlerine karşı mağfiret sahibidir. Ve muhakkak ki; Rabbinin ikabı elbette çok şiddetlidir.
  7. Ve kâfirler derler ki: “O´nun üzerine Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?” Sen, sadece bir uyarıcısın ve bütün kavimler için hidayetçi vardır (zamanın her parçasında ve bütün kavimlerde).
  8. Allah bütün kadınların ne taşıdığını ve rahimlerinin neyi azalttığını ve neyi artırdığını bilir. O´nun katında herşey bir miktarla takdir edilmiştir.
  9. Görünen (şahit olunan) ve görünmeyeni (gaybı) bilir. Büyüktür, Âlî (yüce)dir.
  10. Sizden, sözü gizleyen kimse ile onu alenen (açıkça) söyleyen kimse ve o geceleyin gizlenip, gündüzleyin yoluna devam eden kimse müsavidir (eşittir). (O, hepsini bilir. âyet: 9)
  11. Onları (o kavimdekileri), önünden ve arkasından (önden arkaya doğru uzanan) takip edenler (devrin imamlarını koruyan muhafız melekler) vardır. Allah´ın emrinden olup, onları korurlar. Muhakkak ki; Allah, onlar nefslerinde olan şeyi (hidayette kalma konusundaki niyetlerini) bozmadıkça, bir kavimde olan şeyi bozmaz (devrin imamının ruhunu başlarının üzerinden almaz). Ve Allah, bir kavme ceza vermeyi dilediği zaman, artık onu reddedecek (mani olacak kimse) yoktur. Ve onlar için, ondan başka koruyan bir dost yoktur.
  12. Size şimşeği korku ve ümit için göster. (Yağmur) yüklü bulutları inşa eden (düzenleyen) O´ dur.
  13. Gök gürültüsü ve melekler, O´nu, hamd ile ve O´nun (Allah´ın) korkusundan tesbih ederler. Ve yıldırımları, O gönderir. Böylece onlar, Allah hakkında mücâdele ederlerken, dilediği kimseye onu isabet ettirir. Ve O, karşı koyulması mümkün olmayandır.
  14. Hakkın daveti O´nadır (Kendisinedir, Allah´adır). O´ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.
  15. Yerdekiler ve göktekiler ve onların gölgeleri, sabah akşam, isteseler de istemeseler de Allah´a secde ederler. (Fizik vücutların gölgesi nefs ve ruhtur. Fizik vücutlar secde edince, nefsler de secde ederler. Ruh hasletleri ile isteyerek secde eder. Nefs, afetlerinden dolayı istemeyerek secde eder. Kişi Allah´a ulaşmayı dilemişse, nefs tezkiyesine ulaşınca; ağırlık Allah´ın nurlarına geçer. O zaman nefs de isteyerek secde eder.)
  16. “Semaların ve yeryüzünün Rabbi kimdir?” de. “Allah´tır” de. Artık ondan başka kendilerine bile fayda ve zararı olmayan dostlar mı edindiniz? “Gören ve görmeyen bir olur mu? Veya karanlıklar ile nur bir olur mu?” de. Yoksa onlar, onun yaratması gibi yaratan ortaklar kıldılar da, böylece bu yaratma onlara benzer mi göründü? De ki: “Allah, herşeyin yaratıcısıdır.” Ve O, tek Kahhar (kahreden), herşeye gücü yeten, en kuvvetli olandır.
  17. Semadan su indirdi. Böylece vadiler takdir edildiği kadar sel oldu aktı. Ve sel, üste çıkan köpüğü yüklenip götürdü. Süs veya meta (eşya) yapmak isteyerek ateşte yakılan (eriyen) şeylerden (madenlerden) de, üzerlerinde onun gibi köpük oluşur. Allah, işte böylece hak ve bâtıla misal verir. Sonra köpük çözülüp, dağılarak gider. Fakat insanlara faydası olan şeyler, böylece yeryüzünde kalır. Allah, işte böyle misaller verir.
  18. Rab´lerine (Rabbinin emrine) icabet edenler için en güzeli vardır. Ve O´na icabet etmeyenler, yeryüzünde olanların hepsi ve bir o kadarı daha onların olsa, onu mutlaka fidye olarak verirlerdi. İşte onlar; onlar için hesabın kötüsü var. Ve onların barınacağı yer, cehennem; ne kötü bir döşektir.
  19. Öyleyse sana Rabbinden indirilenin hak olduğunu bilen kimse, âmâ olan (görmeyen) kimse gibi midir? Fakat ulul´elbab (Allah´ın sırlarının ve daimî zikrin sahipleri), tezekkür eder.
  20. Onlar, Allah´ın ahdini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah´a teslim ederler). Ve misaklerini (diğer teslimlerle birlikte iradelerini de Allah´a teslim edeceklerine dair misaklerini) bozmazlar.
  21. Ve onlar Allah´ın (ölümden evvel), Allah´a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O´na (Allah´a) ulaştırırlar. Ve Rab´lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.
  22. Onlar, sabırla Rab´lerinin vechini (Zat´ını, Zat´a ulaşmayı ve Allah´ın Zat´ını görmeyi) dileyenler ve namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açıkça infâk edenlerdir. Ve seyyiati, hasenat ile (iyilikle) savan kimselerdir. İşte onlar için, bu dünyanın (güzel bir) akıbeti (sonucu) vardır.
  23. Adn cennetleri (vardır). Onların babalarından ve eşlerinden ve zürriyyetlerinden salâha ulaşan kimseler, ona (adn cennetlerine) girerler. Ve her kapıdan melekler, onların yanlarına girerler.
  24. Sabretmenizden dolayı size selâm olsun. Dar-ı dünyanın (dünya yurdunun) akıbeti (sonucu) ne güzel.
  25. Onlar, misaklerinden sonra (Allah´a ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini teslim edeceklerine dair ezelde Allah´a misak verdikten sonra) Allah´ın ahdini bozarlar (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah´a teslim etmezler). Ve Allah´ın, O´na (Allah´a) ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler (ruhlarını Allah´a ulaştırmazlar). Ve yeryüzünde fesat çıkarırlar (başka insanların da Sıratı Mustakîm´e ulaşmalarına mani oldukları için fesat çıkarırlar). Lânet onlar içindir. Ve yurdun kötüsü (cehennem) onlar içindir.
  26. Allah, dilediği kimseye rızkı genişletir ve daraltır. Onlar, dünya hayatı ile sevinirler (ferahlanırlar). Dünya hayatı, ahiret hayatı yanında (geçici) bir metadan başka bir şey değildir.
  27. Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O´na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
  28. Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah´ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah´ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?
  29. Âmenû olanlar (ölmeden önce Allah´a ulaşmayı dileyenler) ve salih amel (nefsi ıslâh edici amel) yapanlar ne mutlu onlara ve meabın (sığınağın) (en) güzeli onların.
  30. Böylece, ondan önce gelip geçmiş ümmetlerde olduğu gibi, seni de, sana vahyettiğimizi, onlara okuman için bir ümmetin içine gönderdik. Onlar, Rahmân´ı inkâr ediyorlar. De ki: “O benim Rabbimdir. Ben O´na tevekkül ettim ve O´ndan başka ilâh yoktur. Ve tövbem, dönüşüm (tövbesi kabul edilmiş olarak dönüşüm) O´nadır.”
  31. Eğer gerçekten onunla dağlar yürütülen veya onunla yer yarılan veya onunla ölüler konuşturulan bir Kur´an olsaydı bile, bütün işler (emirler) Allah´ındır (Allah´a aittir). Amenu olanlar hâlâ (onların iman etmelerinden) ümitlerini kesmediler mi? Allah dilemiş olsaydı insanların hepsini elbette hidayete erdirirdi. Kafir olan kimselere, yaptıklarından dolayı büyük bir musibetin (cezanın, felâketin) isabet etmesi veya yurtlarının (evlerinin) yakınına musibetler hulul etmesi, Allah´ın vaadi gelinceye kadar devam eder. Muhakkak ki Allah vaadinden dönmez.
  32. Andolsun ki; senden önceki resûllerle de alay edildi. Fakat Ben, kâfir olan (inkâr eden) kimselere mühlet verdim. Sonra onları yakaladım (helâk ettim). O zaman Benim ikabım nasıl oldu?
  33. Artık bütün nefslerin kazandıkları şeyler üzerinde kaim olan kimdir? Ve onlar, Allah´a ortaklar kıldılar. De ki: "Onları isimleri ile (davet etsinler, icabet edilmeyeceğini görsünler). Yoksa siz, O´na (Allah´a) yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Veya sözün zahir olanını mı?" Hayır, kâfirlere hileleri süslü gösterildi ve yoldan (Allah´ın yolundan) saptırıldılar. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi (mehdi) yoktur (bulunmaz).
  34. Onlar için dünya hayatında bir azap vardır ve ahiretin azabı daha da meşakkatlidir. Ve onların Allah´tan (Allah´ın azabından) koruyan bir koruyucusu yoktur.
  35. Muttakilere vaadolunan cennet, altından nehirler akan ve onun meyvesi ve gölgesi daimî olan (bahçe) gibidir. İşte bu, takva sahiplerinin sonudur. Kâfirlerin sonu ise ateştir.
  36. Kendilerine kitap verilenler sana indirilene sevinirler. Gruplardan, onun bir kısmını inkâr edenlere şöyle de: “Ben, sadece Allah´a kul olmakla ve O´na şirk koşmamakla emrolundum. Ben, O´na davet ederim ve dönüşüm O´nadır (meabım, sığınağım, dönüş yerim O´dur).
  37. İşte böyle O´nu, Arapça bir hüküm olarak indirdik. Sana ilimden bunca şey geldikten sonra eğer onların heveslerine tâbî olursan, elbette senin için Allah´tan başka bir dost ve bir koruyucu yoktur.
  38. Andolsun, senden önce de resûller gönderdik. Onlara da eşler ve zürriyyet (çocuklar) kıldık. Bir resûl için, Allah´ın izni olmaksızın bir âyet getirmesi olmaz (mümkün değildir). Her zamanın, bir kitabı vardır.
  39. Allah, dilediği şeyi siler, yok eder (mahveder) ve (dilediği şeyi) sabit kılar ve ümmülkitap (ana kitap), O´nun indindedir (nezdindedir).
  40. Ve şâyet onlara vaadettiğimizin bir kısmını sana göstersek veya seni vefat ettirsek de; artık senin üzerine düşen, sadece tebliğidir. Hesap, Bizim üzerimizedir.
  41. Yeryüzüne gelip, onu etrafından (çevresinden) nasıl eksiltiyoruz onlar görmüyorlar mı? Ve Allah, hüküm verir. O´nun hükmünü bozacak kimse yoktur. Ve O, hesabı çabuk görendir.
  42. Onlardan öncekiler (de) tuzak kurmuşlardı. Oysa bütün tuzaklar, Allah´ındır (Allah´a aittir). Bütün nefslerin ne kazandığını O, bilir. Ve (bu) yurdun sonu kimindir, kâfirler yakında bilecekler.
  43. Ve kâfirler: “Sen, resûl olarak gönderilmiş değilsin.” derler. De ki: “Allah ve kitabın ilmi yanında olanlar, benimle sizin aranızda şahit olarak kâfidir.”
Yazar: Muhammed Esed - Kur'an Mesajı Meal-Tefsir
  1. Elif Lâm Mîm Râ. Bunlar, sana vahiyle bildirilen mesajlardır; ve sana Rabbin katından indirilenler hakkın ta kendisidir; ama yine de insanların çoğu (buna) inanmayacaklar.
  2. Gökleri, görülebilir herhangi bir destek, dayanak olmadan yükselten ve sonra da kudret ve hükümranlık tahtına kurulan Allah´tır; her biri -(O´nun tarafından) belirlenmiş bir süre için- kendi seyrini sürdüren güneşi ve ayı (koyduğu yasalara) tabi tutan O´dur; var olan her şeyi (yöneten), çekip çeviren de O. Bütün bu mesajları açık açık dile getiriyor ki, (Yargı Günü´nde) Rabbinizin huzuruna çıkacağınıza yürekten kesin bir biçimde inanasınız.
  3. Yeryüzünü yayıp genişleten ve onun üzerine yerinden oynatılmaz dağlar yerleştirip vadilerinden nehirler akıtan ve orada her tür bitkiden iki cins yaratan ve gündüzü geceyle örtüp bürüyen O´dur. Doğrusu, bütün bunlarda, düşünen insanlar için mutlaka (çıkarılacak) dersler vardır!
  4. Ve yeryüzünde birbirine komşu (ama yine de yapı olarak birbirinden ayrı nice) kara parçaları, üzüm bağları, hububat ekili tarlalar, bir kökten sürgün verip küme halinde ya da tek başına boy veren hurma ağaçları vardır ki hepsi de aynı suyla sulanırlar: hal böyleyken yine de (insanlara ve hayvanlara sağladıkları) ürünler bakımından Biz onların bazılarını bazılarına üstün kılıyoruz. Doğrusu, bütün bunlarda aklını kullanan insanlar için mutlaka (çıkarılacak) dersler vardır.
  5. Fakat eğer (Allah´ın yarattığı bu harikalara) şaşıyorsanız inkarcıların şu sözlerine de şaşın: "Nasıl yani! Biz toza toprağa karıştıktan sonra (yeniden hayata dönmek üzre) bir kez daha mı yaratılacağız?" İşte (bunu söyleyenler) Rablerini inkara kalkışan kimselerdir; işte böyleleri boyunlarında (kendi davranışlarının bir sonucu olarak) bukağılar taşıyan kimselerdir; ve işte böyleleri, yerleşip kalmak üzere ateşe girecek olan kimselerdir.
  6. (Ey Peygamber, hakkı inkara şartlanmış olmakla bunlar, demek ki) iyilik (ummak) yerine, kötülüğün ivedi olarak kendilerini gelip bulması yönünde sana (küstahça) meydan okuyorlar; hem de, (o alay edip durdukları türden) nice ibret verici felaketin kendilerinden önce(ki toplumların) başına geldiğini (bildikleri) halde. Bununla birlikte, muhakkak ki senin Rabbin, işledikleri zulümlere rağmen insanlara karşı (esasta hep) bağışlayıcıdır; ama, unutma ki, (aynı zamanda) cezasında da gerçekten çok şiddetlidir.
  7. Bütün bunlara rağmen, hakkı inkara şartlanmış olanlar yine de (inanmaktan kaçınıyor ve) "Niçin o´na Rabbinden mucizevi bir alamet indirilmiyor?" diyorlar. (Fakat, (onlar ne derlerse desinler)) sen sadece bir uyarıcısın ve bütün toplumlar için (asıl) yol gösterici (Allah´tır).
  8. Her bir dişinin neye gebe olduğunu ve rahimlerin neyi ne kadar erken bırakacağını, neyi ne kadar (olağan süresinden) fazla bekleteceğini bilen Allah´tır. Çünkü (yarattığı) her şey O´nun katında bir ölçüye ve bir amaca bağlı kılınmıştır.
  9. O, yaratılmışların duyu ve tasavvurlarının ötesinde olanları da, onların görüp gözleyebildikleri şeyleri de tam olarak bilmektedir. Büyük olan O´dur; var olan veya olması mümkün her şeyin/herkesin üstünde ve ötesinde olan O.
  10. O´nun için sizden birinin düşüncesini saklamasıyla açığa vurması ya da (kötülüklerini) gecenin örtüsü altında gizlemesiyle bu kişinin gün ışığında (cüretle ortalıkta) dolaşması arasında bir fark yoktur.
  11. (Böyle biri sanıyor mu ki) kendisini önünden ve ardından izleyen (ve) onu Allah her ne ki takdir etmişse ona karşı koruyup gözeten refakatçileri vardır. Gerçek şu ki, insanlar kendi iç dünyalarını değiştirmeden Allah onların durumunu değiştirmez; ve Allah insanlara (kendi kötülüklerinin bir sonucu olarak) bir felaket tattıracağı zaman hiçbir şey bunun önünde duramaz: çünkü onların, kendilerini O´na karşı koruyabilecek kimseleri yoktur.
  12. (Hem) Korkuyu, (hem de) umudu tattırmak için size şimşeği gösterip (yağmur) yüklü bulutları çağıran O´dur;
  13. gök gürlemesi O´nun sınırsız kudret ve yüceliğini övgüyle anmakta; melekler de korku ve sakınma içinde bunu yapmaktalar. Ve O yıldırımları gönderip onlarla dilediğini çarpmaktadır. (Hal böyleyken) onlar yine de Allah hakkında tartışıp duruyorlar; hem de O(´nun), kavranamaz ince ve derin planını gerçekleştirmek için sınırsız bir kudrete sahip olduğu ortada olduğu halde!
  14. Nihai Gerçek´e varmak amacıyla yapılan bütün dualar, bütün çağrı ve arayışlar ancak O´na yöneltilmelidir; çünkü insanların O´nu bırakıp da yakardıkları (öteki varlıklar ve güçler) bu yakarışlarına hiçbir şekilde karşılık veremezler. Öyle ki, (onlara, yakarıp duran kimsenin durumu) ellerini suya doğru uzatıp, suyun kendisine ulaşmasını bekleyen birinin durumuna benzer; oysa bu durumda su asla ona ulaşmayacaktır. Bunun içindir ki, hakkı inkar edenlerin yakarması kendilerini sapıklık içinde tüketmekten başka bir sonuç getirmez.
  15. Göklerde ve yerde var olan her şey ve herkes isteyerek yahut zorunlu olarak Allah´ın önünde eğilmektedirler; onların gölgeleri de sabah akşam bunu yapmaktadır.
  16. "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" diye sor (onlara). Ve de ki "Allah(tır)!" (Ve yine) de ki: "Peki, öyleyse (niçin) Allah´ı bırakıp, kendileri için bile ne bir yarar sağlayabilecek ne de bir zararı giderebilecek güçte olmayan şeyleri kendinize koruyucular, kayırıcılar olarak görüyorsunuz?" Sor (onlara): "Hiç kör olan kimseyle gören kimse bir olur mu? Yahut kopkoyu karanlıkla aydınlık bir tutulabilir mi?" Yoksa onlar Allah´la beraber, O´nun yarattığına benzer (şeyler) yaratan başka tanrısal güçlerin var olduğuna (gerçekten) inanıyorlar da bu (sözde) yaratma eylemi onların gözünde (O´nun yaratma eylemine) benzer mi görünüyor? De ki: "Her şeyin yaratıcısı Allah´tır; ve O´dur, var olan her şeyin üstünde mutlak hükümranlık sahibi biricik (Yaratıcı)!"
  17. O gökten su indirdiğinde ve (kurumuş) nehir yatakları(ndan her biri) kendi hacimlerine göre dolup taştıklarında, akıntı yüzeydeki çerçöpü, tortuyu alır götürür; tıpkı süs eşyası ya da alet yapmak için ateşte eritilen (madenlerin), yüzeyinde açığa çıkan köpüklü tortudan arındırılması gibidir bu. Hak ile batılı Allah işte böyle bir benzetmeyle gözönüne koyuyor: çünkü, gerçekten de, tortuysa, çerçöpse sözkonusu olan, bu, (bütün) köpüksü şeyler gibi akar gider; ama insanlara yararlı olan şeye gelince, o her (zaman olduğu) yerde, sapasağlam ayakta kalır. Allah işte böyle benzetmelerle ortaya koyuyor,
  18. Rableri(nin daveti)ne güzel bir karşılık verenlerle O´na hiç karşılık vermeyenlerin durumları. (Bu sonrakiler), yeryüzünde ne varsa, hepsi onların olsa -hatta bunun iki katı- (Hesap Günü´nde) kurtulmak için hiç şüphesiz bunların hepsini gözden çıkarırlardı: İşte hesapların en kötüsü böylelerini bekliyor; böylelerinin sonunda varacakları yer de cehennem olacak: o ne kötü bir dinlenme yeri!
  19. Hem, sana Rabbinden her ne ki indirilmişse, hak olduğunu gören kimseyle (bunu göremeyecek kadar) kör olan kimse bir midir? Bu gerçeği yalnızca akıl ve sağduyu sahipleri hatırdan çıkarmazlar;
  20. onlar ki Allah´la olan bağlantılarına sadakat gösterir, andlaşmalarını asla bozmazlar;
  21. ve onlar ki, Allah´ın sıkı tutulmasını buyurduğu (bağları) sıkı tutarlar; Rablerine karşı son derece saygılı ve duyarlı davranır, (O´nun çağrısına sağır kalanları bekleyen) o pek kötü hesaptan korkarlar;
  22. ve onlar ki, Rablerinin teveccühünü umarak güçlüklere göğüs gerip, namazda kararlılık gösterirler; kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli açık başkaları için harcarlar, kötülüğü iyilikle savarlar. İşte, ahirette erişilecek olan nihai huzur böylelerine özgüdür;
  23. (orada) onların, atalarından, eşlerinden ve çocuklarından doğru yolu tutan kimselerle birlikte gireceği, huzurla dolup taşan ebedi hasbahçeler vardır ki, her kapısından melekler onların yanına varıp
  24. "Size selam olsun! Çünkü siz (iyilikte) sebat ettiniz!" (diyecekler). (Hal) böyleyse, ahirette erişilecek olan bu mutlu son ne hoş ve ne güzel!
  25. Fakat (yaratılışlarının gereği olan doğal bir) andlaşmaya dayanıyor olmasına rağmen Allah´la olan bağlantılarını bozup Allah´ın sıkı tutulmasını emrettiği (bağları) kesen ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaran kimselere gelince; işte, (Allah´ın) laneti böylelerine yönelmiştir; ve (öte dünyada) varılacak yerlerin en kötüsü de onlara ayrılmıştır.
  26. Rızkı dilediğine bolca, dilediğine sınırlı ölçüde veren Allah´tır. Hal böyleyken, (bol rızık verilenler) dünya hayatıyla sevinirler; oysa, ahiret hayatı yanında dünya hayatı yalnızca geçici bir doyumdan, bir avuntudan ibarettir.
  27. İmdi, (Peygamber´in getirdiği mesajın) doğruluğunu inkar edenler, "Ona Rabbinden mucizevi bir alamet indirilmeli değil miydi?" diyorlar. Sen de şöyle de: "Bilin ki, (sapmayı) dileyeni saptıran da, O´na yöneleni Kendisine yaklaştıran da, şüphesiz Allah´tır;
  28. onlar ki, inanmışlar ve Allah´ı anmakla kalpleri huzur ve doyum bulmuştur; çünkü bilin ki, kalpler gerçekten de ancak Allah´ı anarak huzura erişir.
  29. (Evet,) imana erişen ve dürüst ve erdemli davranan o kimseler ki, kendileri için (bu dünyada) huzurlu bir hayat, (ahirette de) varılacak yerlerin en güzeli ayırılmıştır!"
  30. İşte böylece (ey Muhammed) seni, kendisinden önce nice toplumların gelip geçtiği bir (inanmayanlar) toplumu içinden Elçi olarak çıkardık ki, sana vahyettiklerimizi onlara okuyup açıklayasın; çünkü (bilmezlikleri yüzünden) O Rahman´ı inkar ediyor onlar. De ki: "O´dur benim Rabbim. O´ndan başka tanrı yoktur. Ben O´na güven bağlamış bulunuyorum ve O´na dönüktür yönüm".
  31. (Onlar) kendisiyle dağların yürütüldüğü, yeryüzünün yarılıp açıldığı, ölülerin konuşturulduğu (ilahi) bir metin (dinlemiş olsalardı ona da inanmazlardı)! Oysa, olacak olan her şeye karar verme gücü yalnızca Allah´a aittir. Peki, inananlar hala anlamadılar mı ki, eğer Allah öyle olmasını dileseydi bütün insanlığı doğru yola yöneltirdi? Fakat, o hakkı inkara şartlanmış olanlara gelince, işledikleri kötülüklerden ötürü, böylelerinin başlarına her an beklenmedik bir felaket çullanmaktan ya da yurtlarının yanına / yakınına inmekten geri kalmaz, ta ki Allah´ın verdiği söz yerine gelinceye kadar; gerçek şu ki, Allah verdiği sözü yerine getirmekten asla geri durmaz!
  32. Gerçek şu ki, senden önceki elçilerle de alay edilmişti; buna rağmen, Biz o hakkı inkara şartlanmış kimseleri bir süre kendi hallerine bıraktık; ama sonunda kıskıvrak yakaladık. Ve (böylece) Benim cezalandırmam nasıl olurmuş, (gördüler)!
  33. Peki, kimdir -elbette O!- yaşayan her varlığı, hak ettiği şeye bakarak görüp gözeten? Yine de Allah´a ortak koşuyorlar (öyle mi?). De ki: "Onlara (istediğiniz) ismi verin: sanki O´na yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber verdiğinizi sanıyorsunuz? Yoksa sadece sözcüklerle mi oynuyorsunuz?" Hayır, tersine, hakkı inkara şartlanmış olanların çarpık tasavvurları kendilerine güzel gösteriliyor; ve böylece (doğru) yoldan döndürülüveriyorlar: ve zaten Allah´ın sapıklık içinde bıraktığı kimseye yol gösteren bulunmaz.
  34. Böyleleri için dünya hayatında zaten bir azap vardır; ahiretteki azapsa daha da çetin olacak. Ve onlar Allah´a karşı kendilerini koruyacak kimse de bulamayacaklar.
  35. Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimselere söz verilen cennet, içinde ırmakların çağıldadığı (bahçeler) gibidir; (fakat dünyadaki bahçelerden fazla olarak) onun ürünleri ebedidir; gölgelikleri de (öyle). Allah´a karşı sorumluluk bilinci taşıyan kimselerin varacağı yer işte böyle olacaktır; hakkı inkar edenlerin varacağı yerse ateş olacak.
  36. Bunun içindir ki, kendilerine bu vahyi bahşettiğimiz kimseler (ey Peygamber,) sana indirdiklerimizden ötürü sevinir, hoşnut olurlar; fakat başka inançların bağlıları arasında onun bir kısmının geçerliliğini inkar edenler var. (Ey Peygamber, onlara) de ki: "Ben yalnızca Allah´a kulluk etmekle ve O´ndan başkasına tanrısal güçler, tanrısal nitelikler yakıştırmamakla emrolundum: (bütün insanlığı) O´na çağırıyorum ve dönüşüm de O´nadır!"
  37. Biz bu (ilahi kelamı) işte böyle Arap dilinde, bir hüküm ve hikmet (kaynağı) olarak indirdik. Ve gerçek şu ki, eğer sana (vahyi) bilgi geldikten sonra kalkıp insanların gelgeç isteklerine uyarsan, (bil ki) Allah´a karşı ne bir koruyucu ne de bir yardımcı bulabilirsin!
  38. Hiç şüphesiz, senden önce de elçiler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik; Allah´ın izni olmadıkça hiçbir peygamberin bir mucize göstermesi düşünülemez. Her çağa özgü vahyi bir mesaj vardır:
  39. Allah (önceki mesajlarından) dilediğini yürürlükten kaldırır, dilediğini bırakır, pekiştirir, çünkü vahyin kaynağı O´nun katındadır.
  40. İmdi, onlara vaad ettiğimiz (azabın) bir kısmının (başlarına geldiğini) ister sana (sağlığında) gösterelim, ister (bundan önce) seni öldürelim, her iki durumda da sana düşen ancak mesajı tebliğ etmek, duyurmaktır; hesabı görmek ise Bize aittir.
  41. Peki, görmüyorlar mı, yeryüzünü, sahip olduğu en iyi şeylerden her gün biraz daha yoksun bırakarak (cezalandırıcı müdahalelerimizle) nasıl yokluyoruz? (Bilmiyorlar mı ki,) Allah hüküm verdiği (zaman) O´nun hükmünün önüne geçecek kimse yoktur; (ve yine bilmiyorlar mı ki) O hesabı pek çabuk olandır!
  42. Bunlardan önce yaşayan (günahkar toplum)lar da zındıkça düzenler tasarladılar; fakat en ince ve mahirane düzen, bütünüyle, herkesin neyi hak ettiğini bilen Allah´a aittir; nitekim, inkarcılar geleceğin kime ait olduğunu yakında görüp öğrenecekler.
  43. Ve hakkı inkara şartlanmış olan o kimseler, (ey Peygamber, sana): "Sen (Allah tarafından) gönderilmiş değilsin!" diyorlar; de ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter; bir de bu ilahi kelamı gerçekten anlayan kimse(ler)!"
Yazar: Ömer Nasuhi Bilmen - Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Meali
  1. Elif, Lâm, Mîm, Râ, işte bunlar Kur´an´ın âyetleridir ve sana Rabbinden indirilmiş olan haktır. Velâkin nâsın çokları imân etmezler.
  2. Allah, o zâtı-ı akdestir ki, gökleri görüyorsunuz, direksiz olarak yükseltmiştir. Sonra arş üzerine istivada bulunmuştur ve güneşi de, kameri de musahhar kılmıştır ki, herbiri bir malum vakit için cereyan eder. (O Hâlık-i Kerîm) Her işi tedbir eder, âyetleri mufassalan beyan buyurur. Tâ ki Rabbinize kavuşacağınızı yakînen bilesiniz.
  3. Ve O, o (Hâlık-i Kâdirdir) ki, yeryüzünü uzatmıştır ve onda sabit dağlar ve ırmaklar yaratmıştır ve onda meyvelerin hepsinden ikişer çift yetiştirmiştir. Geceyi gündüze bürüyor. Şüphe yok ki, bunda tefekkür eder bir kavim için elbette ibretler vardır.
  4. Ve yeryüzünde birbirine yakın kıt´alar vardır ve üzüm bağları vardır ve ekinler ve asılları muhtelif ve gayr-ı muhtelif hurmalıklar vardır ki, hepsi de bir su ile sulanır ve bazılarını bazıları üzerine yenmesi hususunda üstün kılıyoruz. Muhakkak ki bunda âkilâne düşünen bir kavim için deliller vardır.
  5. Eğer taaccüb edecek isen işte asıl teaccüb edilecek şey, onların «Biz toprak kesildikten sonra mı mutlaka yeniden yaratılacağız?» demeleridir. Onlar o kimselerdir ki, Rablerini inkâr etmişlerdir ve boyunlarında demir zincirler bulunan da onlardır ve onlar ateşin yârânıdırlar, onlar orada müebbeden kalacak kimselerdir.
  6. Ve senden güzellikten evvel kötülüğü çarçabuk isterler. Ve halbuki onlardan evvel onların emsaline ait ukûbetler gelip geçmiştir. Ve şüphe yok ki, Rabbin nâs için zulmlerine karşı elbetteki yine çok mağfiret sahibidir. Ve yine şüphesiz ki Rabbin azabı da pek şiddetlidir.
  7. Ve o kâfir olanlar der ki: Onun üzerine Rabbinden alâmet indirilmiş olmalı değil mi? Sen ancak bir korkutucusun ve her kavim için bir rehber-i hidâyet vardır.
  8. Allah Teâlâ her dişinin neyi yükleneceğini ve döl yataklarının neyi eksiltir ve neyi artırır olacağını bilir ve her şey O´nun yanında bir miktar iledir.
  9. O (Hâlık-ı Zîşan) gizliyi de ve açıkta olanı da bilicidir. Pek büyüktür, her şeyden üstündür.
  10. Sizden sözünü gizleyen ve sözünü açıklayan ve geceleyin saklanan ile gündüzün meydana çıkan kimse (Cenâb-ı Hak´ka göre) müsavîdir.
  11. Onun için önünden ve arkasından takibeden (melekler) vardır ki, onu Allah´ın emriyle muhafaza ederler ve şüphe yok ki, Allah Teâlâ, herhangi bir kavimdeki hali değiştirmez, onlar kendi nefislerindekini değiştirmedikçe. Ve Allah Teâlâ bir millete bir fenalık murad edince de artık onu geri bırakacak yoktur. Ve onlar için O´ndan başka bir yardımcı da yoktur.
  12. O, o (Hâlık-ı Azîm) dir ki, size korku ve ümit için şimşeği gösterir ve ağır ağır bulutları yaratır.
  13. Ve gök gürlemesi O´na hamd ile, melekler de O´nun korkusundan tesbihte bulunurlar. Ve yıldırımları gönderir, onları dilediğine hemen isabet ettirir. Böyle iken o kâfirler Allah hakkında mücadelede bulunurlar. Halbuki, O´nun kuvveti pek şiddetlidir.
  14. Hak olan davet, Allah içindir. Ve o kimseler ki, Allah´tan başkalarına duada bulunurlar, kendileri için hiçbir şey ile icabet etmezler. Ancak ağzına erişsin diye suya karşı iki avucunu açan kimse gibidir. Halbuki, o su ona ulaşıcı değildir. Kâfirlerin duaları ise ancak bir sapıklık içindedir.
  15. Ve göklerde ve yerde kim var ise ve gölgeleri sabah ve akşam vakitleri ister istemez Allah Teâlâ´ya secde eder.
  16. De ki: «Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?» De ki: «Allah´tır.» De ki: «Artık O´ndan başka velîler mi edindiniz ki, kendi nefisleri için bile ne bir menfaate ve ne de bir mazarrata mâlik olamazlar.» De ki: «Hiç kör ile gören müsavî olur mu? Veya zulmetler ile nûr müsavî olur mu?» Yoksa Allah´a öyle ortaklar mı kıldılar ki, onlar da Allah´ın yarattığı gibi yarattılar da artık onlara bir yaratma benzeyişi mi oldu? De ki: «Her şeyin yaratıcısı Allah Teâlâ´dır. Ve O, birdir, kahredicidir.»
  17. Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarlarınca sel olup cereyana başladı. Sel de hemen kendi üzerine yükselen bir köpüğü yüklendi ve bir ziynet veya bir meta yapmak talebiyle üzerlerine körükledikleri madenlerden de onun gibi bir köpük meydana gelir. İşte Allah Teâlâ hak ile bâtılı böyle temsil buyurur. İmdi o köpük müzmahil olarak gidiverir, nâsa fâide veren şey ise artık yerde sabit olarak kalır. İşte Allah Teâlâ böylece misaller irad buyurur.
  18. Rablerine (Cenâb-ı Hakk´ın davetine) icabet edenler için bir güzellik vardır. O´na icabet etmemiş olanlar içinde yeryüzünde olan şeyleri hepsi ve bir misli de beraber olacak olsa idi elbette kendilerini azaptan kurtarmak için hepsini feda ederlerdi. İşte onlar ki, hesabın en kötüsü kendileri içindir ve onların dönüp girecekleri yer cehennemdir. Ve o ne fena yataktır!
  19. Ya o kimse ki, sana Rabbinden indirilmiş olanın şüphesiz hak olduğunu bilir, o âmâ olan kimse gibi midir? Ancak akıl sahipleri idrak ederler.
  20. Onlar ki, Allah Teâlâ´nın ahdini yerine getirirler ve misakı bozmazlar.
  21. Onlar ki, Allah Teâlâ´nın bitiştirilmesini emrettiği şeyi bitiştirirler ve Rablerinden haşyette bulunurlar ve fena hesaptan korkarlar.
  22. Ve onlar ki, Rablerinin rızasını isteyerek sabretmişlerdir ve namazı doğruca kılmışlardır ve kendilerine merzûk ettiğimiz şeylerden gizlice ve âşikâre olarak infakta bulunmuşlardır ve kötülüğü iyilik ile def´ederler, işte onlar için bu dünyada iyi bir akıbet vardır.
  23. Adn cennetleri vardır ki onlara gireceklerdir ve babalarından ve zevcelerinden ve zürriyetlerinden salah-ı hâlde bulunmuş olanlar da beraber melekler de onların üzerine her kapıdan giriverirler.
  24. (Derler ki) sabrettiğinizden dolayı üzerinize selâm olsun. Artık ne güzel yurdun akıbeti.
  25. Ve o kimseler ki, Allah´ın ahdini takviye ettikten sonra bozarlar ve Allah´ın bitiştirilmesini emrettiği şeyi keserler ve yeryüzünde fesat çıkarırlar. İşte lânet onlaradır. Yurdun kötüsü de onlaradır.
  26. Allah Teâlâ dilediğine rızkını genişletir ve darlatır. Ve onlar dünya hayatı ile sevindiler. Halbuki, dünya hayatı ahiret yanında bir metadan başka değildir.
  27. Ve kâfir olanlar derler ki: «Ona Rabbinden bir âyet indirilmiş olmalı değil mi idi?» De ki: «Muhakkak Allah Teâlâ dilediğini sapıklığa düşürür ve Hakk´a yöneleni de kendisine hidâyet eder.»
  28. (Onlar) O zâtlardır ki, Allah´ın zikriyle kalpleri mutmain olduğu halde imân etmişlerdir. Haberiniz olsun ki, Allah´ın zikriyle kalpler mutmain olur.
  29. O kimseler ki, imân ettiler ve sâlih sâlih amellerde bulundular, fevz-ü necât onlara, dönüp gidilecek güzel bir yurd da onlara.
  30. İşte seni öylece bir ümmet içinde gönderdik ki, onlardan evvel de nice ümmetler gelip geçmişlerdi. Sana vahyettiğimizi onlara tilâvet edesin (diye) ve onlar Rahmân´ı inkâr ederler. De ki: «O benim Rabbimdir, O´ndan başka ilâh yoktur, ancak O´na tevekkül ettim ve son dönüş de ancak O´nadır.»
  31. Ve eğer bir Kur´an ki, onunla dağlar yürütülmüş veya onunla yer parçalanmış veya onunla ölüler söyletilmiş olsa idi işte bu Kur´an ile olmuş olurdu. Fakat bütün emir Allah´ındır. İmân edenler anlamadılar mı ki, Allah Teâlâ dileyecek olsa idi elbette bütün insanları hidâyete erdirirdi. Kâfirlere gelince onlara kendi kötü amelleri sebebiyle bir felaket isabet edip duracaktır. Veya Allah´ın vaadi gelinceye değin o felaket yurtlarının yakınında hulûl edecektir. Şüphe yok ki, Allah Teâlâ verdiği söze muhalefet etmez.
  32. Andolsun ki, senden evvelki peygamberler ile istihzâda bulunulmuştu. Ben kâfir olanlara bir mühlet verdim, sonra onları yakaladım. Artık azap nasıl oldu!
  33. Herbir nefsin kazanmış olduğu ile üzerine nazır olanı mı? (Öyle bir Hâlık-i Alîm´i mi inkâr ediyorlar?) Ve Allah için ortaklar edindiler. De ki: «Adlarını söyleyiniz! Yoksa O´na, o Hâlık-ı Kainat´a yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi haber vereceksiniz. Yoksa sözün zahiri ile mi kendinizi aldatıyorsunuz?» Belki kâfir olanlara kendi desiseleri süslenilmiş oldu ve doğru yoldan alıkonuldular ve her kimi ki, Allah Teâlâ sapıttırırsa artık onun için bir rehber-i hidâyet yoktur.
  34. Onlar için dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise elbette daha meşakkatlidir ve onlar için Allah´tan hiçbir koruyucu da yoktur.
  35. Muttakîlere vaadolunmuş olan cennetin vasfı, onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgeleri daimidir. İşte o, (cennet) ittikada bulunanların akıbetidir. Ve kâfirlerin akıbeti de ateştir.
  36. Ve kendilerine kitap vermiş olduklarımız, sana indirilmiş olan ile sevinirler ve muhtelif tâifelerden öylesi de vardır ki, (o indirilmiş olanın) bazısını inkar ederler. De ki: «Ben ancak emrolundum ki, Allah´a ibadet edeyim ve O´na şerik koşmayayım. O´na dâvet ederim ve dönüşüm O´nadır.»
  37. Ve işte Biz onu (Kur´an´ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik ve andolsun ki, eğer sana gelen ilmden sonra onların hevâlarına uyacak olursan senin için Allah´tan ne bir yardımcı vardır, ne de bir koruyucu.
  38. Andolsun ki senden evvel de peygamberler gönderdik, onlara da zevceler ve zürriyet verdik ve Allah´ın izni olmadıkça hiçbir peygamber için bir âyet getirmek kabil değildir. Ve bir müddet için bir yazılış vardır.
  39. Allah Teâlâ dilediğini mahveder ve isbat buyurur ve ana kitap O´nun nezdindedir.
  40. Ve eğer onlara vaadettiğimizin bazısını sana göstersek de veya seni vefat ettirsek de, sana ait olan ancak tebliğdir. Bize ait olan da hesaptır.
  41. Görmüyorlar mı ki, muhakkak Biz (kudretimizle) yeryüzünde teveccüh ediyor, onu etrafından eksiltiyoruz ve Allah Teâlâ hükmeder. O´nun hükmünü reddedecek yoktur ve o hesabı pek sür´atle görücüdür.
  42. Ve muhakkak ki, onlardan evvelkiler de desîselerde bulundular. Fakat bütün desîselerin (cezasını vermek) Allah´a aitir. Her kimsenin ne kazanacağını bilir. Ve o kâfirler de ileride bileceklerdir ki, bu yurdun akıbeti kimindir.
  43. Ve kâfir olanlar der ki: «Sen gönderilmiş bir peygamber değilsin.» De ki: «Benim aramla sizin aranızda şahit olarak Allah Teâlâ ve kendisinde kitaba bilgi bulunan (kimseler) kifâyet eder.»
Yazar: Suat Yıldırım - Kura'an-ı Hakim ve Açıklamalı Meali
  1. Elif, Lâm, Mîm, Râ. İşte bunlar sana indirilen kitabın âyetleridir. Sana Rabbin tarafından indirilen Kur´ân haktır, gerçektir, ama insanların çoğu buna inanmazlar
  2. Allah O´dur ki gökleri, sizin de görüp durduğunuz gibi, direksiz yükseltti. Sonra da Arşının üstünde kuruldu.Güneşi ve Ay´ı hizmet etmeleri için sizin emrinize verdi. Bunlardan her biri belirli bir vakte kadar dolaşmaktadır.Bütün işleri O yönetir. Âyetleri size açıklar ki Rabbinize kavuşacağınıza iman edesiniz.
  3. Hem O´dur ki yeri yaydı. Orada sağlam dağlar yükseltti, ırmaklar akıttı. Her meyvenin içinde iki eş yarattı.Sürekli olarak geceyi gündüze bürüyüp duruyor. Elbette bunlarda, iyice düşünen kimseler için, alacak nice dersler ve ibretler vardır.
  4. Dünyada birbirine komşu parçalar, üzüm bağları, ekinler, dallı veya dalsız hurma ağaçları vardır ki, hepsi aynı su ile sulanmaktadır. Bununla beraber yemede biz onların bazısını bazısından daha üstün, daha kaliteli kılarız. Elbette bunlarda aklını kullanan kimseler için alacak nice dersler, nice ibretler vardır
  5. Eğer onların iman etmemelerine şaşırıyorsan bil ki asıl şaşılacak olan, onların: "Ölüp toprak olduktan sonra biz yeniden mi yaratılacakmışız?" demeleridir. İşte onlardır Rab´lerini inkâr edenler. İşte onlardır boyunları tasmalı olanlar.Ve işte onlardır, hem de ebedî kalmak üzere cehennemlik olanlar.
  6. Şaşılacak bir yanları da, güzellik ve mutluluk dururken, kötülüğü çarçabuk istemeleridir. Halbuki kendilerinden önce, ibret olacak nice cezalar gelip geçmiştir. (Niçin onlardan ibret almazlar?).Doğrusu senin Rabbin insanların zulümlerine karşı yine de mağfiret sahibidir. Bununla beraber unutmayın ki O cezalandırdığında da cezası çetindir.
  7. Kâfirler diyorlar ki: "Ona Rabbinden bir mûcize indirilmeli değil miydi?" Sen, ey Resulüm, sadece bir uyarıcısın. Her millete bir yol gösteren vardır.
  8. İşte O Allah´tır ki her bir dişinin neye gebe olduğunu, karnında ne taşıdığını, ve rahimlerin neleri eksik bırakıp, artırdığını bilir. Doğrusu O´nun katında her şey bir ölçü iledir.
  9. Gayb ve şehâdet alemini de, görünmeyen ve görünen âlemi de bilen, büyük ve yüce olan O´dur
  10. Sizden sözünü gizleyenle, açıkça söyleyen, geceleyin gizlenenle gündüzün meydanda gezen O´nun bilmesi bakımından hep aynı durumdadır.
  11. O insanın önünde ve ardında devamlı sûretle nöbetleşerek görevlendirilen melekler vardır. Bunlar, Allah´ın emrinden ötürü, onu koruyup kollarlar.Bir toplum kendinde olan durumu değiştirmedikçe, hiç şüphe yok ki, Allah da o toplumda olan hali değiştirmez.Allah bir toplum için de kötülük irade buyurdu mu, onu geri çevirecek kuvvet yoktur. Artık Allah´ın dışında onları himaye edecek kimse olamaz.
  12. Size şimşeği göstererek, hem korku hem ümit verir, yağmur yüklü ağır bulutlar oluşturur
  13. Gök gürlemesi hamd ile O´nu takdis ve tenzih eder.Melekler de duydukları saygıdan ötürü O´nu takdis ve tenzih ederler.O yıldırımlar gönderir, onlarla dilediği kimseleri çarpar.Durum bu iken onlar hâlâ Allah hakkında birbirleriyle tartışıp, ileri geri konuşurlar. Halbuki O´nun cezası pek çetindir.
  14. Geçerli dua O´na yapılan duadır. Müşriklerin O´ndan başka yöneldikleri putlar ise, kendilerine hiçbir surette icabet edemezler.Onların durumu tıpkı, ağzına su ulaşsın diye iki elini önündeki kuyuya doğru uzatan adamın durumuna benzer.Oysa bu durumda su, hiçbir zaman ona ulaşamaz. İşte kâfirlerin duası öyle boşa gider
  15. Halbuki göklerde olsun, yerde olsun kim varsa, isteyerek veya istemeyerek, hem kendileri hem gölgeleri hepsi sabah akşam Allah´a secde ederler.
  16. "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" de! Onların da kabul ettiği gerçeği sen açıkla: "Allah´tır!" de! Ama siz kalkmış, O´nun dışında, ne kendilerine gelen bir belayı uzaklaştırmaya ve ne de kendilerine bir fayda sağlamaya gücü yetmeyen birtakım tanrılar edinmişsiniz.De ki: "Hiç kör ile gören bir olur mu? Yahut karanlıklarla aydınlık bir olur mu?Yoksa Allah´ın yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da yaratma işi kendilerine şüpheli mi geldi?" De ki: "Her şeyin yaratıcısı Allah´tır. O tektir, her şeyin üstünde mutlak hâkimdir."
  17. O gökten yağmur indirir de vâdiler, dereler kendi ölçülerince dolup sel olur akar. Sel, suların üstünde kabaran köpüğü alıp götürür.İnsanların zinet veya bazı eşyalar yapmak için ateşte erittikleri madenlerin de buna benzer köpüğü olur. İşte Allah hak ile batılı, böyle bir temsil ile anlatır: Köpük yok olup gider, insanlara faydası olan cevher kısmı ise dipte kalır. Allah işte böylece misaller verir
  18. Rab´lerinin çağrısına icabet edenlere en güzel mükâfat, cennet vardır. Fakat O´nun dâvetini kabul etmeyenlere gelince, şayet dünyada olan bütün şeyler ve onların bir misli daha kendilerinin olsaydı, kurtulmaları için fidye olarak hepsini verirlerdi.İşte bunlar çetin bir hesaba mâruz kalacaklardır. Onların kalacakları yer cehennem olacaktır. Orası ne kötü bir yerleşim yeridir!
  19. Şimdi, Rabbinden sana indirilen vahyin hak ve gerçek olduğunu bilenle kör hiç bir olur mu? Ancak akıl sahibi kimseler düşünüp ibret alırlar.
  20. Verdikleri sözde duranlar ve misakı bozmayanlar da işte onlardır
  21. Allah´ın gözetilmesini emrettiği şeyleri gözetirler.Rab´lerinden çekinir ve pek çetin bir hesaptan endişe ederler
  22. Onlar, sırf Rab´lerinin rızasını kazanmak için sabreder, namazı tam gerektiği şekilde kılarlar.Kendilerine ihsan ettiğimiz rızıklardan gerek gizli, gerek açık bir tarzda bağışta bulunur ve kötülüğe iyilikle mukabele ederler.İşte onlardır dünya diyarının güzel âkıbetini kazananlar.
  23. O güzel akıbet Adn cennetleri olup, onlar babalarından, eşlerinden ve nesillerinden iyi olanlarla birlikte o cennetlere girerler.Öyle ki melekler de her kapıdan yanlarına varıp: "Sabretmenize karşılık size selamlar, selâmetler! Dünya diyarının ne güzel âkıbetidir bu!" diyecekler.
  24. Ama Allah´a verdikleri sözü iyice pekiştirdikten sonra bozanlar ve Allah´ın gözetilmesini emrettiği şeyleri terk edenler ve yeryüzünde fesat çıkarıp nizamı bozanlar yok mu,işte onlara sadece lânet vardır.En kötü yurt olan cehennem vardır
  25. Allah dilediği kimsenin rızkını bollaştırır, dilediği kimsenin rızkını ise daraltır. O inkârcılar, sadece dünya hayatıyla sevinirler. Halbuki dünya hayatı, âhiretin yanında geçici, değersiz bir metadan başka bir şey değildir.
  26. Yine o inkâr edenler diyorlar ki: "Peygambere Rabbi tarafından bir mûcize verilmeli değil miydi?"De ki: "Allah dilediğini bu tür iddiaları sebebiyle saptırır. Kendisine yöneleni de hidâyete erdirir. İşte onlar iman edip gönülleri Allah´ı zikretmekle, O´nu anmakla huzur bulan kimselerdir.İyi bilin ki gönüller ancak Allah´ı anmakla huzur bulur."
  27. Ne mutlu iman edip de makbul ve güzel işler yapanlara!Eninde sonunda dönüp gidilecek güzel yurt onların olacak
  28. İşte senden önce peygamberler gönderdiğimiz gibi, sana vahyettiğimiz kitabı onlara okuman için seni de, kendilerinden önce nice milletler geçmiş olan bir millete gönderdik. Onlar ise Rahman´a nankörlük eder, O´nu tanımazlar.De ki: "O benim Rabbimdir. O´ndan başka tanrı yoktur.O´na dayandım, tövbem ve dönüşüm yalnız O´nadır."
  29. Eğer dağları yürütecek, yeri param parça edecek, ölüleri bile konuşturacak bir kitap olsaydı, işte o, bu Kur´ân olurdu!Bu müminler hâlâ öğrenmediler mi ki Allah dileseydi bütün insanları hidâyet eder, doğru yola koyardı.O kâfirlerin kendi yaptıkları işler sebebiyle başlarına durmadan bela inecek veya ülkelerinin hemen yanıbaşına düşecek ve bu hal Allah´ın vaad ettiği kıyamet gelinceye dek sürecek. Allah asla sözünden caymaz.
  30. Senden önce de nice peygamberlerle alay edildi. Fakat Ben, o kâfirlere akıllarını başlarına toplamaları için bir süre mühlet verdim. Ama onlar akıllanmayınca sonra da onları azabımla kıskıvrak yakaladım, cezam nasılmış, gördüler.
  31. Tek tek her insanın ne işlediğini görüp gözeten Allah, hiç bunu yapmaktan âciz olan gibi olur mu?Bununla beraber, tutmuşlar Allah´a ortak koşuyorlar. De ki "Haydi tavsif edin, adlandırın bakayım onları! Kimdirler, necidirler, hangi işleri gerçekleştirmişler?Ne o, yoksa Allah´a kendi mülkünde var olup da bilmediği bir şeyi mi bildireceksiniz. Veya hiçbir gerçeğe tekabül etmeksizin sırf boş laf mı edeceksiniz?" Doğrusu kurdukları tuzaklar o kâfirlere hoş gösterildi, hoşlandılar bundan ve hak yoldan menedildiler.Her kimi de Allah saptırırsa artık onu yola getirecek yoktur.
  32. Onlara dünya hayatında bir azap vardır âhiret azabı ise daha çok çetindir. Onları Allah´ın elinden kurtaracak kimse de yoktur.
  33. Müttakilere vâd olunan cennetin durumu şuna benzer: Bahçelerinin içinden ırmaklar akar: Meyveleri gibi gölgeleri de devamlıdır. İşte, haramlardan korunan müttakilerin âkıbeti! Kâfirlerin âkıbeti ise ateştir.
  34. Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler sana indirilen Kur´ân´dan memnun olurlar. Ama onlardan aleyhteki bazı gruplar, onun bir kısmını inkâr ederler. De ki: "Bana yalnız Allah´a ibadet edip O´na hiçbir şerik koşmamam emredildi. Sadece O´na dâvet eder ve ancak O´na yönelirim."
  35. Böylece biz Kur´ân´ı Arapça bir hüküm ve hikmet olarak indirdik. Şayet, sana gelen bunca ilimden sonra o muhaliflerin keyiflerine uyacak olursan, Allah´ın cezasından seni koruyacak ne bir dost, ne bir hâmi bulamazsın.
  36. Senden önce birçok peygamber göndermiş, onlara da eşler ve evlatlar vermiştik. Bunlar peygamberliğe aykırı değil ki? Mûcize iddialarına gelince Allah´ın izni olmadıkça, hiçbir resul mûcize gösteremezdi. Her devrin bir hükmü vardır. Her işin bir vâdesi vardır.
  37. Allah, dilediği hükmü iptal eder, dilediğini sabit bırakır. Ana kitap O´nun yanındadır
  38. Ya onları uyardığımız birtakım belaların bir kısmını sana gösterir, ya da bundan önce senin ruhunu teslim alırız, fark etmez. Zira senin görevin sadece tebliğ etmektir, hesap görmek ise Bize aittir.
  39. Bizim arzı (yeri) alıp onu uçlarından nasıl eksilttiğimizi görmüyorlar mı? Allah öyle hükmeder ki onun hükmünü denetleyecek hiç bir merci yoktur. O, hesabı çabuk görür
  40. Kendilerinden önce geçenler de tuzaklar kurdular. Fakat bütün tuzaklar Allah´ındır (Allah´ın tedbiri, onların tuzaklarını boşa çıkarır). O, her insanın ne işlediğini pek iyi bilir. Yarın kâfirler de bu dünyanın sonunun kimin olduğunu anlayacaklardır.
  41. Dini inkâr edenler: "Sen Peygamber değilsin" diyorlar. De ki: "Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter, bir de nezdinde kitap ilmi bulunanlar."
Yazar: Süleyman Ateş - Kuran'ı Kerim Meali
  1. Elif lâm mim râ. Şunlar Kitabın âyetleridir; Rabbinden, sana indirilen haktır, fakat insanların çoğu inanmazlar.
  2. Allâh odur ki gökleri, görebileceğiniz bir direk olmadan yükseltti, sonra Arş üzerine istivâ etti (mülkünün tahtına oturdu), güneşi ve ay´ı irâdesine boyun eğdirdi. Her biri, belli bir süre için akıp gitmektedir. (Yaratma) işi(ni) düzenler, âyetleri açıklar ki, Rabbinizle karşılaşacağınıza kesin olarak inanasınız.
  3. O´dur ki arzı uzattı, orada sabit dağlar ve ırmaklar var etti, orada her meyvadan iki çift (erkek-dişi) yarattı. Geceyi gündüzün üzerine örter. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için âyetler vardır.
  4. Arzda birbirine komşu kıt´alar, üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır; bunların hepsi bir su ile sulanır ama ürünlerini birbirinden üstün yaparız. Şüphesiz bunda, aklını kullanan bir toplum için âyetler vardır.
  5. Eğer şaşacaksan, onların şu sözlerine şaşmak lâzım: "Biz toprak olduğumuz zaman mı, biz mi yeniden yaratılacağız?" İşte onlar, Rablerine karşı nankörlük edenlerdir. Ve Onlar, boyunlarında halkalar bulunan kimselerdir, onlar ateş halkıdır. Onlar orada sürekli kalacaklardır.
  6. Senden, iyilikten önce kötülüğü acele istiyorlar. Oysa onlardan önce benzerleri(ne nice cezâlar) gelip geçti. (Niçin onlardan ibret almazlar?) Şüphesiz Rabbin, o(insa)nların zulümlerine karşı mağfiret sâhibidir, fakat Rabbinin azâbı da pek çetindir.
  7. İnkâr edenler diyorlar ki: "Ona Rabbinden bir âyet indirmeli değil miydi?" Sen, ancak bir uyarıcısın, her toplumun bir yol göstericisi vardır.
  8. Allâh, her dişinin neyi yüklendiğini ve Rahimlerin neyi eksiltip artırdığını bilir. Onun yanında her şey, bir miktar iledir.
  9. (O), gizliyi ve aşikâreyi bilendir, büyüktür, yücedir.
  10. Aranızdan sözü gizleyen de, onu açık söyleyen de, geceleyin gizlenen de, gündüzün görünen de (O´nca) birdir. Hepsini bilir, görür. O´nun bilgisinden ve görmesinden hiçbir şey kaybolmaz.
  11. O (insa)nın önünden ve arkasından izleyen(melek)ler vardır, onu Allâh´ın emriyle korurlar. Bir milet kendi durumlarını değiştirmedikçe Allâh onların durumlarını değiştirmez. Allâh da bir kavme kötülük istedi mi artık onu geri çevirecek yoktur. Zaten onların, O´ndan başka koruyucuları da yoktur.
  12. O´dur ki size, korku ve umud içinde şimşeği gösterir. (Yağmurla yüklü) ağır, ağır bulutlar yapar.
  13. Gök gürültüsü, övgüsüyle, melekler de korkusundan O´nu tesbih ederler. Yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Allâh´ın tuzağı (cezâsı) pek çetin olduğu halde, onlar hâlâ O´nun hakkında tartışmaktadırlar.
  14. Gerçek du´â, ancak O´na yapılır. O´ndan başka du´â ettikleri ise, kendilerinin hiçbir isteklerini karşılayamazlar. (Onların durumu) tıpkı ağzına gelsin diye suya avuçlarını uzatan kimse gibidir. Oysa (uzanıp suyu avuçlamadıkça su) on(un ağzın)a gelmez. İşte kâfirlerin du´âsı, öyle boşa gider.
  15. Göklerde ve yerde olanların hepsi, ister istemez Allah´a secde ederler. Gölgeleri de sabah akşam (uzanıp kısalarak O´na secde etmektedirler).
  16. De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?" De ki: "Allâh!", "O halde, de, O´ndan başka kendilerine dahi bir fayda ve zarar veremeyen veliler mi edindiniz?" De ki: "Körle gören, yahut karanlıklarla aydınlık bir olur mu?" Yoksa Allah´a, O´nun yarattığı gibi yaratan ortaklar mı buldular da, (ikisinin) yaratma(sı) onlara, benzer mi göründü? De ki: "Her şeyin yaratıcısı Allah´tır. O, tektir, kahreden(herşeye üstün gelen)dir."
  17. Gökten bir su indirdi de dereler kendi ölçüsünce (o su ile) çağlayıp aktı. Sel üste çıkan köpüğü taşıdı. Süs, yahut eşya yapmak için ateşte yak(ıp erit)tikleri madenlerden de bunun gibi bir köpük (posa) vardır. Allâh, hak ve bâtılı böyle benzetme ile anlatır. Köpük yok olup gider. İnsanlara yararlı olan ise yeryüzünde kalır. İşte Alllah, böyle güzel meseller verir.
  18. Rablerinin buyruğuna uyanlara, en güzel karşılık vardır. Ona uymayanlar ise, yeryüzünde bulunan her şey ve bunun bir misli daha kendilerinin olsa, (Allâh´ın azâbından kurtulmak için) onu fidye verirlerdi. Onların hesâbı çok kötüdür. Varacakları yer de cehennemdir, ne kötü bir yataktır o!
  19. Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kimse, (bunu kabul etmeyen) kör gibi olur mu? Ancak sağduyu sâhipleri öğüt alır.
  20. Onlar, Allâh´ın ahdini yerine getirirler ve andlaşmayı bozmazlar.
  21. Ve onlar Allâh´ın bitiştirilmesini istediği şeyi bitiştirirler. Rablerine karşı saygılı olur ve en kötü hesaptan korkarlar.
  22. Ve onlar Rablerinin yüzünü (rızâsını) arzu ederek (nefsin gücüne giden şeylere) sabrederler; namazı kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık olarak (hayır yoluna) harcarlar ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte şu yurdun sonucu onlarındır:
  23. (Onlar) Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlar da kendileriyle beraber olur. Melekler de her kapıdan yanlarına varırlar:
  24. "Sabretmenize karşılık selâm size, yurdun sonu ne güzel!" (derler).
  25. Ama Allah´a verdikleri sözü iyice pekiştirdikten sonra bozanlar ve Allâh´ın bitiştirilmesini istediği şeyi kesenler ve yeryüzünde bozgunculuk yapanlar... İşte la´net onlara, yurdun kötü sonucu da onlaradır.!
  26. Allâh, dilediğine rızkı açar da, kısar da. Dünyâ hayâtıyle sevindiler. Oysa âhiretin yanında dünyâ hayâtı, bir geçimden ibârettir.
  27. İnkâr edenler: "Ona Rabbinden bir âyet indirilmeli değil miydi?" diyorlar. De ki: "Allâh, dilediğini (bu tür sözlerle) saptırır. Yöneleni de kendisine iletir."
  28. Onlar inanan ve Allâh´ı anmakla gönülleri huzur bulan kimselerdir. İyi bilin ki gönüller, ancak Allâh´ı anmakla huzur bulur.
  29. İşte mutluluk ve güzel gelecek, o inanıp güzel işler yapanlarındır.
  30. Seni de böylece, kendilerinden önce nice milletler geçmiş bulunan bir millete gönderdik ki, sana vahyettiğimizi onlara okuyasın. Oysa onlar Rahmân´a nankörlük ederler. De ki: "O (Rahmân), benim Rabbimdir. O´ndan başka tanrı yoktur. O´na dayandım, tevbem yalnız O´nadır."
  31. Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yahut arzın parçalandığı, yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur´ân olsaydı!.. Hayır, bütün işler Allah´a âittir. İnananlar hâlâ anlamadılar mı ki, Allâh dileseydi, bütün insanları yola iletirdi? Yaptıkları işler yüzünden inkâr edenlerin başlarına âni belâ(lar) gelmeğe devam edecek, yahut yurtlarının yakınına konacak (yahut sen onların yurtlarının yakınına konacaksın), Allâh´ın va´di gelinceye kadar bu böyle sürüp gidecektir. Allâh sözünden caymaz.
  32. Senden önceki peygamberlerle alay edildi de inkâr edenlere bir süre meydan verdim, sonra onları yakaladım. Cezâm nasılmış, (gördüler)!
  33. Her nefsin yaptığı işin başında duran, (hiçbir şeyden haberi olmayanla bir olur) mu? Onlar Allah´a ortaklar koştular. De ki: "Onları isimlendirin (nitelendirin bakalım tapılmağa değer bir yanları var mı?) Yoksa siz Allâh´ın, yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi Kendisine haber veriyorsunuz? Yoksa boş söz mü söylüyorsunuz? Hayır, inkâr edenlere tuzakları süslü gösterildi. (Hak) yoldan çıkarıldılar. Allâh kimi şaşırtırsa artık ona yol gösteren olmaz!
  34. Dünyâ hayâtında onlar için azâb vardır, âhiret azâbı ise daha zordur. Onları Allâh(ın azâbın)dan koruyacak kimse de yoktur.
  35. (Allâh´ın emirlerine karşı gelmekten) Korunanlara va´dedilen cennetin durumu şöyledir: Altından ırmaklar akar; yemişi de süreklidir, gölgesi de. İşte korunanların sonu budur. İnkâr edenlerin sonu da ateştir.
  36. Kendilerine Kitap verdiğimiz kimseler, sana indirilene sevinirler. Fakat kabilelerden onun bir kısmını inkâr edenler vardır. De ki: "Bana, yalnız Allah´a kulluk etmem ve O´na hiçbir şeyi ortak koşmamam emredildi. Ben (insanları) O´na da´vet ederim, dönüşüm de O´nadır."
  37. Ve işte biz onu, Arapça bir hüküm (hikmet gereğince hükmeden bir Kitap) olarak indirdik. Eğer sana gelen bu ilimden sonra onların keyiflerine uyarsan, artık seni Allah´tan kurtaracak ne bir veli ne de koruyucu olmaz.
  38. Andolsun, biz senden önce de elçiler gönderdik, onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allâh´ın izni olmadan hiçbir elçi, bir âyet (mu´cize) getiremezdi. Her sürenin bir yazısı vardır (herşeyin zamanı yazılıp tesbit edilmiştir).
  39. Allâh, dilediğini siler, (dilediğini) bırakır. Ana Kitap O´nun yanındadır.
  40. Ya onları uyardığımız şeylerin bir kısmını sana gösteririz, ya da (bundan önce) senin canını alırız (fark etmez). Sana düşen, sadece duyurmaktır. Hesap görmek bize düşer.
  41. Bizim o toprağa gelip nasıl onu, uçlarından eksilttiğimizi görmediler mi? Hüküm veren Allah´tır. O´nun hükmünün ardına düşüp onu iptal edecek yoktur. O, hesabı çabuk görendir.
  42. Onlardan öncekiler de tuzak kurmuştu. Fakat bütün tuzaklar, (tedbirler) Allâh´ındır. (Allâh´ın tedbiri, onların tuzaklarını bozar. O), her canın ne kazandığını (ne yaptığını) bilir. Kâfirler de, bu yurdun sonunun kimin olacağını bileceklerdir!
  43. İnkâr edenler: "Sen gönderilmiş bir elçi değilsin!" diyorlar. De ki: "Benimle sizin aranızda Allâh´ın ve yanında Kitap bilgisi bulunanların şâhid olması yeter."
Yazar: Şaban Piriş - Kur'an-ı Kerim Türkçe Anlamı
  1. Elif, Lâm, Mîm, Râ. İşte Kitabın ayetleri. Sana Rabbinden indirilenler haktır; fakat insanların çoğu iman etmezler.
  2. Allah, gökleri gördüğünüz gibi direksiz olarak yükseltti. Sonra arşı istiva etti. Her biri belli bir süreye kadar hareket edecek olan güneş ve ayı buyruğu altına aldı. Kesin olarak Rabbinizle buluşacağınıza inanmanız için buyruğunu yürütüp, ayetleri uzun uzun açıklıyor.
  3. Yeryüzünü yayıp döşeyen, orada sabit dağlar, nehirler var eden, her türlü ürünü ikişer çift kılan, gündüzü geceyle bürüyen de O’dur. Şüphesiz bunlarda, düşünen toplum için deliller vardır.
  4. Yeryüzünde, hepsi de aynı su ile sulanan, birbirine komşu kara parçaları, üzüm bağları, bir kökten sürgün verip tek başına yada kümeler halinde boy veren ekinler, hurma ağaçları vardır. Fakat onları şekil ve lezzetçe birbirinden farklı kılmışızdır. Düşünen toplum için bunda da deliller vardır.
  5. Eğer şaşacaksan, onların: -Biz toprak olduktan sonra yeniden mi yaratılacağız? demelerine şaşman gerekir. İşte onlar Rablerini tanımayanlardır. İşte onlar, boyunlarına zincir vurulanlardır. Onlar, ateş halkıdır. Orada temelli kalacaklardır.
  6. İyilikten önce hemen fenalığı getirmeni isterler, oysa onlardan önce benzer örnekler geçmiştir. Doğrusu Rabbinin, insanların zulümlerine rağmen onlara mağfireti vardır. Rabbinin cezalandırması ise çetindir.
  7. İnkar edenler: -Rabbinden ona bir mucize indirilmeli değil miydi? derler. Oysa sen ,sadece bir uyarıcısın. Her topluma doğru yolu gösteren biri vardır.
  8. Allah her dişinin rahminde ne taşıdığını, rahimlerin neyi düşürdüğünü ve neyi alıkoyduğunu bilir. O’nun katında her şeyin bir ölçüsü vardır.
  9. Gizliyi de ortada olanı da bilen, yücelerin yücesi büyük Allah’tır.
  10. İçinizden sözü saklayan ile, açığa vuran ve geceye bürünerek gizlenip gündüzün ortaya çıkan arasında fark yoktur.
  11. İnsanoğlunu arkasında ve önünde takip edenler vardır; Allah’ın emriyle onu gözetirler. Bir toplum kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah bir toplumun kahrını dileyince artık o geri döndürülemez. Onların Allah’tan başka koruyucusu da yoktur.
  12. Korku ve ümide düşürmek için size şimşeği gösteren, yağmurla yüklü bulutları vareden O’dur.
  13. Gök gürültüsü hamd ederek, melekler de korku ile O’nu tenzih ederler. Onlar Allah hakkında tartışırlarken; O, yıldırımları gönderir de onlarla dilediğini çarpar. O, şiddetle cezalandırandır.
  14. Gerçek dua yalnızca O’nadır. O’ndan başka dua ettikleri, kendilerine hiçbir cevap veremezler. Durumları, suyun ağzına gelmesi için avuçlarını ona açmış bekleyen adama benzer. Hiçbir zaman suya kavuşamaz. İşte kafirlerin duası sapıklıktan başka bir şey değildir.
  15. Yerde ve göklerde olanlar gölgeleriyle beraber sabah akşam, ister istemez Allah’a secde ederler.
  16. De ki: -Göklerin ve yerin Rabbi kimdir? -Allah’tır, de! -Onu bırakıp, kendilerine bir fayda ve zararı olmayan dostlar mı edindiniz?! de. -Kör ile gören bir olur mu?! Veya karanlıkla aydınlık bir midir?! de. Yoksa Allah’a, O’nun gibi yaratması olan ortaklar buldular da, yaratmaları birbirine mi benzettiler? De ki: -Her şeyi yaratan Allah’tır. O, her şeye hakim olan tek ilahtır.
  17. Allah gökten su indirir, dereler onunla dolar taşar. Sel, üste çıkan köpüğü alır götürür. Süslenmek veya faydalanmak için ateşte erittiklerinizin üzerinde de buna benzer bir köpük vardır. Allah, hak ve batıl için şu örneği verir: Köpük uçup gider, insanlara faydalı olan ise yerde kalır. Allah bunun gibi daha nice misaller verir.
  18. Rablerinin çağrısına uyanlara en güzel karşılık vardır. O’nun çağrısına uymayanlar ise, yeryüzünde olan her şey ve daha bir katı onların olsa, kurtulmak için fidye verirlerdi. İşte hesapları kötü olanlar bunlardır. Barınakları cehennemdir; ne kötü bir yerdir!
  19. Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kimse, onu bilmeyen köre benzer mi? Ancak sağduyu sahipleri bunu düşünebilirler.
  20. Onlar, Allah’a verdikleri sözü yerine getirenler, antlaşmayı bozmayanlardır.
  21. Allah’ın birleştirilmesini emrettiği şeyi birleştirenler, Rab’lerinden korkanlar; kötü hesaptan korkanlardır.
  22. Onlar, Rablerinin rızasını kazanmak için sabredenler, namazı kılanlar; kendilerine verdiğimiz rızıktan, gizli ve açık olarak sarfedenler; iyilik yaparak kötülüğü ortadan kaldıranlardır. İşte onlar için yurdun en iyisi vardır.
  23. Adn cennetleri girecekleri yerdir; babalarının, eşlerinin, çocuklarının iyi olanları da oradadır. Melekler her kapıdan yanlarına girip:
  24. -Sabretmenize karşılık size selam olsun; burası yurdun en iyisi, ne güzeldir! derler.
  25. Allah’ın birleştirilmesini emrettiğini ayırarak ve yeryüzünde bozgunculuk yaparak; Allah’a verdiği sözü, ant içtikten sonra bozanlar, işte lanet onlaradır. En kötü yurt / cehennem onlarındır.
  26. Allah dilediği kimseye rızkını genişletir ve güçlendirir. O da dünya hayatıyla kendinden geçer. Oysa, dünya hayatı, ahiret için bir araçtan başka bir şey değildir.
  27. İnkar edenler: -O’na Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi? derler. De ki: -Kuşkusuz Allah dileyeni saptırır ve Kendisine yöneleni doğru yola eriştirir.
  28. İman edenlerin kalpleri Allah’ın zikriyle huzura kavuşmuştur. Dikkat edin, kalpler ancak Allah’ın zikri ile huzura kavuşur.
  29. İman edip doğruları yapanlar için hoş bir hayat ve güzel bir istikbal vardır.
  30. İşte böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik ki; vahyettiklerimizi onlara okuyasın. Oysa onlar Rahman’ı tanımadılar. De ki: -O benim Rabbim’dir, O’ndan başka ilah yoktur. Yalnızca O’na bağlandım, dönüşüm de O’nadır!
  31. Kur’an ile dağlar yürütülse veya yeryüzü parçalansa yahut ölüler konuşturulsa... Bilakis, bütün emir Allah’ındır. İman edenler bilmiyorlar mı ki, Allah dileseydi bütün insanları doğru yola iletebilirdi. Allah’ın sözü yerine gelinceye kadar, yaptıkları işler sebebiyle inkar edenlere bir belanın dokunması veya evlerinin yakınına inmesi devam eder durur. Allah, verdiği sözden dönmez.
  32. Senden önce de nice peygamberlerle alay edilmişti. İnkar edenleri önce erteledim, sonra tuttum. Cezalandırmam nasıl oldu?
  33. Herkesin yaptığını gözeten, bunu yapamayanlarla bir olur mu? Onlar Allah’a ortaklar koştular. De ki: -Onları kutsayın bakalım; yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi Allah’a haber veriyorsunuz? Yoksa boş sözlere mi aldanıyorsunuz? Fakat inkar edenlere, kurdukları düzenler güzel gösterildi ve doğru yoldan alıkonuldular. Allah’ın sapıklıkta bıraktığına yol gösteren bulunmaz.
  34. Onlara, dünya hayatında azap vardır, ahiret azabı ise daha çetindir. Allah’a karşı onların bir koruyucusu da yoktur.
  35. Takva sahiplerine vaadedilen cennet şöyledir: Altından ırmaklar akar; yiyecekleri ve gölgeleri devamlıdır. Bu, muttakilerin kazanacağı sonuçtur, kafirlerin sonucu ise ateştir.
  36. Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilene memnun olurlar. Bazı gruplar içinde, onun bir kısmını inkar edenler vardır. De ki: -Ben ancak Allah’a kulluk etmekle ve O’na asla şirk koşmamakla emrolundum. Duâm O’nadır, dönüşüm de O’nadır!
  37. İşte böylece Kur’an’ı Arapça bir hüküm olarak indirdik. Sana ilim geldikten sonra onların heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah katında sana bir veli ve koruyucu olamaz.
  38. Senden önce de peygamberler göndermiştik; onları eş ve çocuk sahibi kılmıştık. Allah’ın izni olmadan hiçbir peygamberin bir ayet getirmesi mümkün değildir. Her ecel bir yazgıdır.
  39. Allah dilediğini yok eder, dilediğini sabit kılar; Ana Kitap O’nun katındadır.
  40. Onlara vaadettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek ya da (daha önce) senin ölümünü takdir etsek, senin görevin ancak tebliğdir. Hesaba çekmek bize aittir.
  41. Bizim yeryüzünün etrafından gitgide eksilttiğimizi görmüyorlar mı? Hüküm Allah’ındır, O’nun hükmünü bozacak yoktur. O, çabucak hesabı görür.
  42. Onlardan önce de tuzak kurdular, oysa bütün tuzaklar Allah’ındır, herkesin ne kazandığını bilir. Kafirler de bilecektir, dünyanın akibeti kimindir?!
  43. Kafir olanlar: -Sen peygamber değilsin, derler; de ki: -Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve kitap ilmine sahip olanlar yeter.
Yazar: Ebu'l Al'a Mevdudi - Tefhim-ul Kuran
  1. Elif, Lâm, Mîm, Râ. Bunlar Kitab´ın ayetleridir. Ve sana Rabbinden indirilen haktır. Ancak insanların çoğu iman etmezler.
  2. Allah O´dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti; onları görmektesiniz. Sonra arşa istiva etti ve güneş ile aya boyun eğdirdi, her biri adı konulmuş bir süreye kadar akıp gitmektedirler. Her işi evirip düzenler, ayetleri birer birer açıklar. Umulur ki, Rabbinize kavuşacağınıza kesin bilgiyle inanırsınız.
  3. Ve O, yeri yayıp uzatan onda sarsılmaz dağlar ve ırmaklar kılandır. Orada ürünlerin her birinden ikişer çift yaratmıştır; geceyi gündüze bürümektedir. Şüphesiz bunlarda düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
  4. Yeryüzünde birbirine yakın, komşu olan kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
  5. Eğer şaşıracaksan, asıl şaşkınlık konusu onların şöyle söylemeleridir: «Biz toprak iken mi, gerçekten biz mi yeniden yaratılacağız?» İşte onlar Rablerine karşı küfre sapanlar, işte onlar boyunlarına (ateşten) halkalar geçirenler ve işte onlar -içinde ebedi kalacakları- ateşin arkadaşları olanlardır.
  6. Onlar, iyilikten önce kötülüğü çabuklaştırmak istiyorlar; oysaki onlardan önce nice örnekler gelip geçmiştir. Ve şüphesiz, senin Rabbin, zulümlerine karşılık insanlar için bağışlama sahibidir ve şüphesiz senin Rabbin, cezası çok şiddetli olandır.
  7. Küfre sapanlar derler ki: «Ona Rabbinden bir ayet (mucize) indirilseydi ya.» Sen, yalnızca bir uyarıcısın ve her topluluk için bir hidayet önderisin.
  8. Allah, her dişinin neyi yüklendiğini (neye hamile kaldığını) ve döl yataklarının neyi eksiltip neyi eklediğini bilir. O´nun katında her şey bir miktar (ölçü) iledir.
  9. O, gaybı da, müşahede edileni de bilendir. Pek büyüktür, yücedir.
  10. Sizden sözü saklı tutan da, onu açığa vuran da, geceleyin gözlenen de ve gündüzün ortalıkta gezen de (O´nun katında bilme bakımından) birdir.
  11. Onun (insanın) önünden ve arkasından izleyenleri vardır, onu Allah´ın emriyle gözetip korumaktadırlar. Gerçekten Allah, kendi nefis (öz) lerinde olanı değiştirip bozuncaya kadar, bir toplulukta olanı değiştirip bozmaz. Allah bir topluluğa kötülük istedi mi, artık onu geri çevirmeye hiç bir (biçimde imkân) yoktur; onlar için O´ndan başka bir veli yoktur.
  12. O size şimşeği korku ve umut olarak gösteren, (yağmur yüklü) ağırlaşmış bulutları (inşa edip) ortaya çıkarandır.
  13. Gök gürültüsü O´nu hamd ile, melekler de O´na olan korkularından tesbih ederler.. O, yıldırımları gönderip bununla dilediğine çarpar; onlar ise Allah hakkında çekişip tartışırlar. O, gücü (ve cezası) pek çetin olandır.
  14. Hak olan çağrı (dua, ibadet) yalnızca O´na (olan) dır. Onların Allah´tan başka çağırdıkları ise, onlara hiç bir şeyle cevap vermezler. (Onların durumu) yalnızca, ağzına gelsin diye, iki avucunu suya uzatan(ın boşuna beklemesi) gibidir. Oysa ona gelmez. Küfre sapanların duası, sapıklık içinde olmaktan başkası değildir.
  15. Göklerde ve yerde her ne varsa -isteyerek de olsa, istemiyerek de olsa- Allah´a secde eder. Sabah akşam gölgeleri de (O´na secde eder).
  16. De ki: «Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?» De ki: «Allah´tır.» De ki: «Öyleyse, O´nu bırakıp kendilerine bile yarar da, zarar da sağlamaya güç yetiremiyen birtakım veliler mi (tanrılar) edindiniz?» De ki: «Hiç görmeyen (a´ma) ile gören (basiret sahibi) eşit olabilir mi? Veya karanlıklarla nur eşit olabilir mi?» Yoksa Allah´a, O´nun yaratması gibi yaratan ortaklar buldular da, bu yaratma, kendilerince birbirine mi benzeşti? De ki: «Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve O, tektir, kahredici olandır.»
  17. (Allah) Gökten bir su indirdi de dereler kendi miktarınca çağlayıp aktı. Sel de yüze vuran bir köpük yüklendi. Bir süs veya bir meta sağlamak için ateşte üzerine yakıp erittikleri şeyler (madenler) de de bunun gibi bir köpük (artık) vardır. İşte Allah, hak ile batıla böyle örnekler verir. Köpüğe gelince, o atılır gider, insanlara yarar sağlayacak şey ise, yeryüzünde kalır. İşte Allah örnekleri böyle vermektedir.
  18. Rablerine icabet edenlere daha güzeli vardır. O´na icabet etmeyenler ise, yeryüzündekileri tümü ve bununla birlikte bir katı daha onların olsa mutlaka (kurtulmak için) bunu fidye olarak verirlerdi. Sorgulamanın en kötüsü onlar içindir. Onların barınma yerleri cehennemdir, ne kötü bir yaratıktır o!..
  19. Peki, sana Rabbinden indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen kişi, o görmeyen (a´ma) gibi midir? Ancak temiz akıl sahipleri öğüt alıp düşünebilirler.
  20. Onlar Allah´ın ahdini yerine getirirler ve verdikleri kesin sözü (misakı) bozmazlar.
  21. Ve onlar Allah´ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi ulaştırırlar, Rablerinden içleri saygı ile titrer, kötü hesaptan korkarlar.
  22. Ve onlar Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir.
  23. Onlar, Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve soylarından ´salih davranışlarda´ bulunanlar da (Adn cennetlerine girer) . Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler:)
  24. «Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel.»
  25. Allah´a verdikleri sözü, onu kesin olarak onayladıktan sonra bozanlar, Allah´ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi kesip koparanlar ve yeryüzünde bozgunculuk çıkaranlar; işte onlar, lanet onlar içindir ve yurdun kötü olanı da onlar içindir.
  26. Allah dilediğine rızkı genişletir, yayar ve daraltır da. Onlar ise dünya hayatına sevindiler. Oysaki dünya hayatı, ahirette (ki sınırsız mutluluk yanında geçici) bir metâ´dan başkası değildir.
  27. Küfre sapanlar: «Ona Rabbinden bir ayet (mucize) indirilseydi ya!» derler. De ki: «Şüphesiz Allah, dilediğini şaşırtıp saptırır, kendisine katıksızca yöneleni de dosdoğru yola yöneltip iletir.»
  28. Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah´ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalbleri yalnızca Allah´ın zikriyle mutmain olur.
  29. İman edip salih amellerde bulunanlar, ne mutlu onlara. Varılacak yerin güzel olanı (onlarındır) .
  30. Böylece biz seni, kendisinden önce nice ümmetler gelip geçmiş olan bir ümmete (bu yol üzere peygamber olarak) gönderdik, sana vahyettiklerimizi onlara okursun diye. Oysa onlar Rahman´ı tanımazlık etmektedirler. De ki: «O, benim Rabbimdir, O´ndan başka ilah yoktur. Ben O´na tevekkül ettim ve son dönüş O´nadır.»
  31. Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur´an olsaydı (yine bu Kur´an olurdu) . Hayır, emrin tümü Allah´ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki, eğer Allah dilemiş olsaydı, insanların tümünü hidayete erdirmiş olurdu. Küfre sapanlar, Allah´ın va´di gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez. (Veya miadını şaşırmaz.)
  32. Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi, bunun üzerine ben de o küfre sapanlara bir süre tanıdım, sonra onları (kıskıvrak) yakalayıverdim. İşte nasıldı o sonuçlandırma?
  33. Her nefsin bütün kazandıkları üzerinde gözetici olana mı (başkaldırılır?) Onlar Allah´a ortaklar koştular. De ki: «Bunları adlandırın (bakalım). Yoksa siz yeryüzünde bilmeyeceği bir şeyi O´na haber mi veriyorsunuz? Yoksa sözün zahirine (veya boş ve süslü olanına) mı (kanıyorsunuz) ? Hayır, küfre sapanlara kendi hileli düzenleri, süslü çekici gösterilmiştir ve onlar (doğru) yoldan alıkonmuşlardır. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için hiç bir yol gösterici yoktur.
  34. Dünya hayatında onlar için bir azab vardır, ahiretin azabı ise daha zorludur. Onları Allah´tan (kurtaracak) hiç bir koruyucu da yoktur.
  35. Takva sahiplerine vadedilen cennet; onun altından ırmaklar akar, yemişleri ve gölgelikleri süreklidir. Bu korkup sakınanların (mutlu) sonudur, küfre sapanların sonu ise ateştir.
  36. Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilen dolayısıyla sevinirler; fakat (müslümanların aleyhinde birleşen) gruplardan, onun bazısını inkâr edenler vardır. De ki: «Ben, yalnızca Allah´a kulluk etmek ve O´na ortak koşmamakla emrolundum. Ben ancak O´na davet ederim ve son dönüşüm O´nadır.»
  37. İşte böylece biz onu (Kur´an´ı) Arapça bir hüküm olarak indirdik. Andolsun, sana gelen bu ilimden sonra, onların heva (istek ve tutku) larına uyacak olursan, senin için Allah´tan ne bir yardımcı, dost, ne de bir koruyucu vardır.
  38. Andolsun, senden önce de biz peygamberler gönderdik, onlara eşler ve çocuklar verdik. Allah´ın izni olmaksızın (hiç) bir peygambere herhangi bir ayeti (mucizeyi) getirmek olacak iş değildi. Her ecel (tesbit edilmiş süre) için bir kitab (yazı, hüküm, son) vardır.
  39. Allah, dilediğini ortadan kaldırır ve bırakır. Kitabın anası O´nun katındadır.
  40. Onlara (azab olarak) va´dettiklerimizden bir kısmını sana göstersek de, senin hayatına son versek de, sana düşen yalnızca tebliğdir ve hesap da bize aittir.
  41. Onlar görmüyorlar mı ki, gerçekten biz arza geliyor ve onu çevresinden eksiltiyoruz. Allah hüküm verir. Onun hükmünün peşine düşecek de yoktur. Ve O, hesabı pek çabuk görendir.
  42. Onlardan öncekiler de hileli düzenler kurmuşlardı; fakat düzen kuruculuğun (tedbirlerin, karşılık vermelerin) tümü Allah´a aittir. Her bir nefsin ne kazandığını O bilir. Bu yurdun sonu kimindir, küfre sapanlar pek yakında bileceklerdir.
  43. O küfre sapanlar şöyle derler: «Sen gönderilmiş (Allah´ın bir elçisi) değilsin.» De ki: «Benimle sizin aranızda şahid olarak Allah yeter ve yanlarında kitabın ilmi bulunanlar da (bu gerçeği bilir) .»
Yazar: Yaşar Nuri Öztürk - Kur'an-ı Kerim Meali
  1. Elif, Lâm, Mîm, Râ. O Kitap´ın ayetleridir bunlar. Ve sana Rabbinden indirilen, haktır. Ne var ki, insanların çokları iman etmezler.
  2. Allah odur ki, gökleri direksiz yükseltmiştir; görüyorsunuz onları... Sonra arş üzerine egemen olmuştur. Güneş´i ve Ay´ı da boyun eğdirmiştir. Bunların tümü belirlenmiş bir vakte kadar akar dururlar. Oluşu yönlendirir, çekip çevirir O... Ayetleri birer birer gözler önüne serer ki, Rabbinize kavuşacağınıza açık-seçik inanasınız.
  3. Yeri uzatıp döşeyen ve onda oturaklı dağlar ve nehirler vücuda getiren O´dur. Bütün meyvelerden kendi içlerinde ikişer çift yaratmıştır O. Geceyi gündüze sarıp bürümektedir O. Bütün bunlarda derin derin düşünecek bir topluluk için elbette ayetler vardır.
  4. Yeryüzünde birbirine sırt vermiş komşu kıtalar, üzümlerden bahçeler, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki, bir tek suyla sulanırlar. Biz bunların, yemişlerde bir kısmını diğer bir kısmına üstün kıldık. Bütün bunlarda aklını çalıştıran bir topluluk için elbette ki ibretler vardır.
  5. Eğer şaşıyorsan, esas şaşılacak olan onların şu sözüdür: "Biz toprak olunca mı ve gerçekten mi yeni bir yaratılış içinde bulunacağız?" Bunlar Rablerini inkâr edenlerdir. Ve bunlar boyunlarına bukağılar vurulanlardır. Bunlar ateşe dost olanların ta kendileridir; orada uzun süre kalacaklardır.
  6. Senden, güzellikten önce kötülük istemede acele ediyorlar. Halbuki önlerinden pek çok örnek gelip geçti. Şu da bir gerçek ki, Rabbin insanlara karşı, zulümlerine rağmen af sahibidir. Ve Rabbinin azabı elbette çok şiddetlidir.
  7. Küfre sapmış olanlar şöyle derler: "Ona Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!" Sen sadece bir uyarıcısın ve her topluluk için doğruyu ve iyiyi gösteren bir önder vardır.
  8. Allah her dişinin neye gebe olduğunu, rahimlerin neyi eksiltip neyi artıracağı bilir. O´nun katında her şey bir ölçüye bağlıdır.
  9. Gaybı da görünen âlemi de bilendir/Âlim´dir O... Kebîr, sınırsızca büyük O´dur; Müteâl, sonsuzca yüce O´dur.
  10. Sizden, sözü saklayan da açıklayan da geceye sığınıp gizlenen de gündüz yol alan da onun için birdir.
  11. Her biri için onu önünden ve arkasından izleyen gözcüler vardır ki, kendisini Allah´ın emrine bağlı olarak koruyup denetlerler. Gerçek şu ki Allah, bir toplumun mâruz kaldığı şeyleri, onlar, birey olarak içlerindekini/birey olarak kendilerine ilişkin olanı değiştirmedikçe, değiştirmez. Allah bir topluma bir perişanlık dileyince de artık onu geri çevirecek bir güç yoktur. Ve onlar için Allah´ın berisinden koruyucu bir dost da olamaz.
  12. Size, hem korku hem ümit olsun diye şimşeği gösteren O´dur. Yüklü yüklü bulutları da O oluşturuyor.
  13. Gök gürültüsü O´nu hamd ile tespih eder; melekler de O´ndan ürpererek... Yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Allah, tuzak kuranların hilelerini başlarına geçirmede çok güçlü olduğu halde, onlar O´na karşı mücadele edip duruyorlar.
  14. Gerçek dua yalnız O´na/hak davet yalnız O´nun için yapılır. O´nun dışında yalvarıp davet ettikleri ise onlara hiçbir şekilde cevap veremezler. Onlar, ağzına ulaşsın diye iki avucunu suya doğru açan ama suya ulaşamayan birinden başkasına benzemiyorlar. Küfre sapanların dua ve davetleri, şaşkınlığa dalmaktan başka bir işe yaramaz.
  15. Göklerde ve yerde kim varsa gölgeleriyle birlikte ister istemez ve sabah-akşam Allah´a secde eder.
  16. De ki: "Göklerin ve yerin Rabbi kim?" De ki: "Allah." De ki: "O´nun yanında başka evliya mı/destekçiler mi edindiniz? Bunlar kendilerine bile yarar sağlayıp zarar verme gücünde değiller." De ki: "Körle gören yahut karanlıklarla ışık bir olur mu? Yoksa Allah´a, tıpkı O´nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da yaratış/yaratılanlar kendileri için benzeşir hale mi geldi?" De ki: "Allah´tır her şeyi yaratan, O´dur Vâhid ve Kahhâr olan."
  17. Gökten bir su indirdi de vadiler, kendi ölçülerince/kaderlerine göre sel oldu, ardından da sel, üste çıkan köpüğü taşır hale geldi. Bir süs eşyası veya âlet yapmak isteğiyle ateşte körükledikleri şeylerde de benzeri bir köpük vardır. Allah hakla bâtılı işte böyle örneklendiriyor: Köpük, atılır gider; insanlara yararlı olansa toprakta kalır. Allah, işte bu şekilde örnekler verir.
  18. Rablerinin çağrısına olumlu cevap verenler için güzellik vardır. O´na olumlu cevap vermeyenlere gelince, yeryüzündekilerin tamamı onların olsa, bir o kadar da ilave edilse, kurtulmak için bunların tümünü fidye verirlerdi. Böylelerinin hesabı kötü olacaktır; varacakları yer de cehennemdir. Ne kötü yataktır o!
  19. Rabbinden sana indirilenin hak olduğunu bilen kişi, kör olan biriyle aynı mıdır? Sadece aklı ve gönlü işleyenler düşünüp ibret alır.
  20. İşte bunlardır, Allah´a verdikleri söze sadık kalanlar ve antlaşmayı bozmayanlar.
  21. Onlar, Allah´ın ulaştırılmasını emrettiği şeyi ulaştırırlar, Rablerinden korkarlar ve hesabın kötüsünden ürperti duyarlar.
  22. Onlar, Rablerinin yüzünü arzulayarak sabrederler, namazı/duayı yerine getirirler, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık dağıtırlar ve kötülüğü güzellikle savarlar. İşte bunlar içindir sürekli yurt.
  23. Adn cennetleri bunlar içindir. Atalarından, eşlerinden, zürriyetlerinden hayra ve barışa hizmet etmiş olanlarla birlikte girerler oraya. Meleklerse her kapıdan yanlarına sokulurlar.
  24. "Selam size, sabrettiğiniz için! Ne güzeldir şu sonsuzluk yurdu!" derler.
  25. Allah´a verdikleri sözü, onu antlaşma haline getirdikten sonra bozanlar, Allah´ın birleştirilmesini emrettiği şeyi parçalayanlar ve yeryüzünde bozgun çıkaranlara gelince, böyleleri için lanet var. Yurdun en kötüsü de onların olacak.
  26. Allah, dilediği kimse için rızkı alabildiğine açar da sınırlayıp kısar da. İğreti dünya hayatıyla sevinip şımardılar. Oysaki dünya hayatı, âhirete oranla sadece küçük bir nimetlenme.
  27. Küfre sapanlar derler ki: "Rabbinden ona bir mucize indirilseydi ya!" De ki: "Allah dilediğini/dileyeni saptırır. Doğruya yöneleni de kendisine iletir."
  28. Böyleleri, inanan ve gönülleri Allah´ın zikriyle/Kur´an´ıyla tatmin bulan kişilerdir. Gözünüzü açın! Gönüller yalnız Allah´ın zikriyle/Kur´an´la tatmin bulur.
  29. İman edip hak ve barış uğruna iyi işler yapanlara mutluluk ve müjde var, güzel bir gelecek var.
  30. İşte seni böylece, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmet içinde resul kıldık ki, onlar Rahman´a küfrederlerken sen kendilerine, sana vahyettiğimizi okuyasın. De ki: "O´dur benim Rabbim, ilah yok O´ndan başka, O´na dayanmışım ben! Yalnız O´nadır tövbem!"
  31. Kendisiyle, dağların yürütüldüğü yahut yerkürenin parçalandığı yahut ölülerin konuşturulduğu bir Kur´an mı olsaydı! Hayır, iş ve oluşun tümü Allah´ındır. İman edenler hâlâ ümidi kesip anlamadılar mı ki, Allah dileseydi elbette insanlara tümden hidayet verirdi. O küfre sapanlara gelince, sanayi olarak ürettiklerinin sonucu halinde başlarına gülle-tokmak türünden belalar inmeye devam edecek yahut o belalar onların yurtlarının yakınına konacak. Ta, Allah´ın vaadi gelinceye değin. Allah, vaadine asla ters düşmez.
  32. Yemin olsun, senden önceki resullerle de alay edildi. İnkâr edenlere biraz süre verdim ama sonunda hepsini yakaladım. Gördüler nasılmış azap!
  33. Allah´a ortaklar tanıdılar. Peki, her benliğin yaptığı işin başında duranla bunlar bir mi? De ki: "Onları isimlendirin. Yoksa siz Allah´a, yeryüzünde bilmediği birşey mi haber veriyorsunuz? Yoksa, anlamsız bir laf mı ediyorsunuz?" Hayır, küfre sapanlara, tuzakları süslü gösterildi de yoldan döndürüldüler. Allah´ın şaşırttığına kılavuzluk edecek yok.
  34. Dünya hayatında bir azap var onlar için; âhiret azabı ise çok daha şiddetlidir. Onları Allah´a karşı koruyacak kimse de yoktur.
  35. Sakınıp korunanlara vaat edilen cennetin temsilî anlatımı şu: Altından ırmaklar akar, yemişleri de sürekli, gölgesi de. İşte korunup sakınanların son yurdu. Kâfirlerin son yordu ise ateş...
  36. Kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilenle ferahlarlar. Ama hiziplerden bazıları onun bir kısmını inkâr ederler. De ki: "Bana, yalnız Allah´a kulluk etmem, O´na ortak koşmamam emredildi. Ben O´na yakarır, O´na davet ederim. Dönüşüm de O´nadır."
  37. İşte biz o Kur´an´ı Arapça bir hüküm kaynağı olarak indirdik. Eğer sana gelen ilimden sonra onların keyiflerine uyarsan, Allah´tan sana ne bir dost nasip olur ne de bir koruyucu.
  38. Yemin olsun, biz senden önce de resuller gönderdik, onlara da eşler ve evlatlar verdik. Hiçbir resul, Allah´ın izni olmadıkça herhangi bir mucize getiremez. Her süre/süreç için bir kitap vardır.
  39. Allah dilediğini silip yok eder, dilediğini sâbit tutar. Kitap´ın anası/ana Kitap O´nun katındadır.
  40. Ya onlara vaat ettiğimiz şeylerin bir kısmını sana gösteririz yahut da seni vefat ettiririz. O halde tebliğ etmek sana, hesap sormak bize düşer.
  41. Görmüyorlar mı ki biz o yerküreye geliyor, onu uçlarından eksiltiyoruz. Allah hükmeder; O´nun hükmünü denetleyecek de yoktur. Hesabı çok çabuk görür O.
  42. Onlardan öncekiler de tuzak kurmuştu, ama tüm tuzaklar Allah´ındır. Her benliğin ne kazandığını O bilir. Kâfirler de bilecek sonsuzluk yurdu kimindir!
  43. Küfre sapanlar: "Sen gönderilmiş bir elçi değilsin." diyorlar. De ki: "Benimle sizin aranızda tanık olarak Allah, bir de yanında kitap bilgisi bulunanlar yeter."