Vâkıa

الْوَاقِعَةِ

Yazar: Abdulbakî Gölpınarlı - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Ansızın kopacak kıyâmet kopunca.
  2. Kopacağına dâir söylenen sözlerde yalan yok.
  3. Halkı alçaltır, yüceltir.
  4. Yeryüzü şiddetli bir sarsıntıyla sarsılınca.
  5. Ve dağlar, param-parça olunca.
  6. Dağılmış zerre zerre toz haline gelince.
  7. Artık üç bölük olursunuz siz.
  8. Sağ taraf ehli, ama ne de sağ taraf ehli.
  9. Ve sol taraf ehli, ama ne de sol taraf ehli.
  10. Ve bir de ileri geçenler ki herkesi geçmişlerdir.
  11. Onlardır mâbutlarına yaklaştırılanlar.
  12. Naîm cennetlerinde.
  13. Öncekilerin birçoğu.
  14. Sonra gelenlerdense azı onlardan.
  15. Altınlarla, mücevherlerle bezenmiş tahtlarda otururlar.
  16. Onlara yaslanırlar, birbirlerine karşı.
  17. İhtiyarlamıyan delikanlı hizmetçiler dolaşır etraflarında.
  18. Kaynağından doldurulmuş şaraplarla dolu taslarla ve ibriklerle ve kadehlerle.
  19. O şaraptan başları da ağrımaz ve sarhoş da olmazlar.
  20. Beğendikleri meyvelerden.
  21. İstedikleri kuş etlerinden sunulur onlara.
  22. Ve onlara kara gözlü hûriler de var ki.
  23. Sanki haznelerde saklanmış inciler.
  24. Yaptıklarına karşılık.
  25. Orada boş ve çirkin bir söz de duymazlar, günaha âit bir söz de.
  26. Ancak, esenlik size, esenlik denir.
  27. Ve sağ taraf ehli, ama ne de sağ taraf ehli.
  28. Dikensiz sedir ağaçlarıyla.
  29. Ve meyveleri birbirine yaslanıp istiflenmiş muz ağaçlarıyla dolu bir yerdedir onlar.
  30. Ve uzayıp giden bir gölgelik.
  31. Ve çağlaya-çağlaya akan sular.
  32. Ve birçok meyveler.
  33. Ne biter, zamanları geçer, ne yiyene yeme denir, yeter.
  34. ve yüksek döşekler.
  35. Şüphe yok ki biz, onların eşlerini de yeniden yarattık.
  36. Onları, kız oğlan kız olarak halkettik.
  37. Cilveli, şirin sözlü, eşlerine âşık ve onlarla yaşıt kıldık.
  38. Sağ taraf ehli için.
  39. Onlarda, evvelkilerden de birçok topluluk var.
  40. Ve sonra gelenlerden de birçok topluluk.
  41. Ve sol taraf ehli, ama ne de sol taraf ehli.
  42. Onlar, iliklere kadar işleyen bir sam yeli içinde, kaynar sular içmedeler.
  43. Ve karardıkça kararan bir dumanın gölgesindeler.
  44. Ne bir serinlik var, ne bir güzellik var.
  45. Bundan önce onlar, nîmetler içindeydi.
  46. Ve büyük günahları yapmada ısrâr ederlerdi.
  47. Ve biz derlerdi, ölüp bir yığın toprak ve kemik olduktan sonra mı dirileceğiz?
  48. Yoksa önceden gelip geçen atalarımız mı dirilecek?
  49. De ki: Şüphe yok, öncekiler de, sonra gelenler de.
  50. Elbette bilinen günün muayyen ve mukadder vaktinde toplanacaksınız.
  51. Sonra da siz ey yalanlayan sapıklar, şüphe yok ki.
  52. Zakkum ağacının meyvesinden yiyeceksiniz elbet.
  53. Derken karınlar, dolup şişecek.
  54. Derken üstüne, kaynar su içeceksiniz.
  55. Derken susuzluk illetine uğrayıp içecek-içecek de kanmayacaksınız.
  56. Budur cezâ günü ziyâfetleri.
  57. Biz yarattık sizi, hâlâ mı gerçeklemezsiniz?
  58. Görmez misiniz rahîmlere döktüğüm bir katre suyu?
  59. Siz mi yaratıyorsunuz onu, yoksa biz mi yaratmadayız?
  60. Biz takdîr ettik aranızda ölümü ve kimse geçemez önümüze bizim.
  61. Sizin gibi bir topluluk yaratıp yerinize geçirmek istersek ve sizi de, bilmediğiniz bir şekle döndürmeyi dilersek.
  62. Ve andolsun ki ilk yaratılışı biliyorsunuz, biliyorsunuz da ne diye düşünmüyorsunuz?
  63. Görmez misiniz ektiğiniz tohumu?
  64. Siz mi bitiriyorsunuz onu, yoksa biz mi bitirmedeyiz?
  65. Dilersek elbette onu kurutup çer-çöp haline getirirdik de şaşırır-kalır, nâdim olur-dururdunuz.
  66. Gerçekten de biz derdiniz, ziyan ettik.
  67. Hayır, biz mahrûm olduk.
  68. Görmez misiniz içtiğiniz suyu?
  69. Siz mi yağdırıyorsunuz onu buluttan, yoksa biz mi yağdırmadayız?
  70. Dileseydik onu tuzlu, acı bir su hâline getirirdik, hâlâ mı şükretmezsiniz?
  71. Görmez misiniz çakmakla çakıp yaktığınız ateşi?
  72. Siz mi onun ağacını meydana getiriyorsunuz, yoksa biz mi meydana getirmedeyiz?
  73. Biz onu, cehennem ateşini bir andırma ve çöllerde konup göçenlere bir fayda olarak halkettik.
  74. Artık pek ulu Rabbinin adını anarak tenzîh et onu.
  75. Andolsun yıldızların yerlerine.
  76. Ve şüphe yok ki bu, elbette pek büyük bir anttır bilseniz.
  77. Şüphe yok ki bu, pek güzel ve şerefli Kur’ân´dır.
  78. Saklanmış bir kitapta.
  79. Ona, temiz olanlardan başkaları dokunamaz.
  80. Alemlerin Rabbinden indirilmiştir.
  81. Artık siz, bu sözü mü yalanlayacaksınız?
  82. Ve o kitaptan nasîbiniz, yalnız onu yalanlamaktan ibâret mi olacak?
  83. Hani can gırtlağa gelince.
  84. Siz de o sırada bakar durursunuz.
  85. Ve biz, ona sizden daha yakınız ve fakat göremezsiniz.
  86. İnanmıyorsanız, cezâ görmeyeceğinizi sanıyorsanız.
  87. O gırtlağa gelen canı geri çevirin bakalım doğru söylüyorsanız.
  88. Artık o kişi yakınlaştırılanlardansa.
  89. Artık ona huzur ve rahat ve rızık ve Naîm cenneti.
  90. Ve ama sağ taraf ehlindense.
  91. Artık esenlik sana sağ taraf ehlinden.
  92. Ve ama yalanlayan sapıklardansa.
  93. Kaynar suyla ziyâfet ona.
  94. Ve cehenneme atılma.
  95. Şüphe yok ki bu, haktır, gerçeğin ta kendisidir.
  96. Artık pek ulu Rabbinin adını anarak tenzîh et onu.
Yazar: Adem Uğur - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Kıyamet koptuğu zaman,
  2. Ki onun oluşunu yalanlayacak hiçbir kimse yoktur;
  3. O, alçaltıcı, yükselticidir.
  4. Yer şiddetle sarsıldığı,
  5. Dağlar parçalandığı,
  6. Dağılıp toz duman haline geldiği,
  7. Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman,
  8. Sağdakiler, ne mutlu o sağdakilere!
  9. Soldakiler, ne bahtsızdırlar onlar!
  10. (Hayırda) önde olanlar, (ecirde de) öndedirler.
  11. İşte bunlar, (Allah´a) en yakın olanlardır,
  12. Naîm cennetlerinde.
  13. (Onların) çoğu önceki ümmetlerden,
  14. Birazı da sonrakilerdendir.
  15. Cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler,
  16. Onların üzerlerinde karşılıklı olarak oturup yaslanırlar.
  17. Çevrelerinde, (hizmet için) ölümsüz gençler dolaşır;
  18. Maîn çeşmesinden doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle.
  19. Bu şaraptan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir.
  20. (Onlara) beğendikleri meyveler,
  21. Canlarının çektiği kuş etleri,
  22. İri gözlü hûriler,
  23. Saklı inciler gibi.
  24. Yaptıklarına karşılık olarak (verilir).
  25. Orada boş bir söz ve günaha sokan bir laf işitmezler.
  26. Söylenen, yalnızca "selâm, selâm" dır.
  27. Sağdakiler, ne mutlu o sağdakilere!
  28. Düzgün kiraz ağacı,
  29. Meyveleri salkım salkım dizili muz ağaçları,
  30. Uzamış gölgeler,
  31. Çağlayarak akan sular,
  32. Sayısız meyveler içindedirler;
  33. Tükenmeyen ve yasaklanmayan.
  34. Ve kabartılmış döşekler üstündedirler.
  35. Gerçekten biz hûrileri apayrı biçimde yeni yarattık.
  36. Onları, bâkireler kıldık.
  37. Eşlerine düşkün ve yaşıt.
  38. Bütün bunlar sağdakiler içindir..
  39. Bunların birçoğu önceki ümmetlerdendir.
  40. Birçoğu da sonrakilerdendir.
  41. Soldakiler; ne yazık o soldakilere!
  42. İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde,
  43. Kapkara dumandan bir gölge altındadırlar;
  44. Serin ve hoş olmayan.
  45. Çünkü onlar bundan önce varlık içinde sefahete dalmışlardı.
  46. Büyük günahı işlemekte direnir dururlardı.
  47. Ve diyorlardı ki: Biz öldükten, toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz?
  48. Önceki atalarımız da mı?
  49. De ki: Hem öncekiler hem de sonrakiler,
  50. Belli bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır!
  51. Sonra siz ey sapıklar, yalancılar!
  52. Elbette bir ağaçtan, zakkum ağacından yiyeceksiniz.
  53. Karınlarınızı ondan dolduracaksınız.
  54. Üstüne de kaynar sudan içeceksiniz.
  55. Susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.
  56. İşte ceza gününde onlara sunulacak ziyafet budur!
  57. Sizi biz yarattık. Tasdik etmeniz gerekmez mi?
  58. Söyleyin öyleyse, (rahimlere) döktüğünüz meni nedir?
  59. Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan biz miyiz?
  60. Aranızda ölümü takdir eden biziz. Ve biz, önüne geçilebileceklerden değiliz.
  61. Böylece sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir âlemde tekrar var edelim diye (ölümü takdir ettik).
  62. Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz. Düşünüp ibret almanız gerekmez mi?
  63. Şimdi bana, ektiğinizi haber verin.
  64. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
  65. Dileseydik onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız.
  66. Doğrusu borç altına girdik.
  67. Daha doğrusu, biz yoksul kaldık" (derdiniz).
  68. Ya içtiğiniz suya ne dersiniz?
  69. Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
  70. Dileseydik onu tuzlu yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi?
  71. Söyleyin şimdi bana, tutuşturmakta olduğunuz ateşi,
  72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?
  73. Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlerin istifadesi için yarattık.
  74. Öyleyse ulu Rabbinin adını tesbih et.
  75. Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki,
  76. Bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir.
  77. Şüphesiz bu, değerli bir Kur´an´dır,
  78. Korunmuş bir kitaptır.
  79. Ona ancak temizlenenler dokunabilir.
  80. O, âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.
  81. Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz?
  82. Allah´ın verdiği rızka karşı şükrü, onu yalanlamakla mı yerine getiriyorsunuz?
  83. Hele can boğaza dayandığı zaman,
  84. O vakit siz bakar durursunuz.
  85. (O anda) biz ona sizden daha yakınız, ama göremezsiniz.
  86. Madem ki ceza görmeyecekmişsiniz,
  87. Onu (canı) geri çevirsenize, şayet iddianızda doğru iseniz!
  88. Fakat (ölen kişi Allah´a) yakın olanlardan ise,
  89. Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.
  90. Eğer o sağdakilerden ise,
  91. Ey sağdaki! Sana selam olsun!
  92. Ama yalanlayıcı sapıklardan ise,
  93. İşte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır!
  94. Ve (onun sonu) cehenneme atılmaktır.
  95. Şüphesiz ki bu, kesin gerçektir.
  96. Öyleyse ulu Rabbinin adını tenzih ile an.
Yazar: Ali Bulaç - Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı Meal ve Sözlük
  1. Vakıa (kesin bir gerçek olan kıyamet) vuku bulduğu zaman,
  2. Onun vukuuna (gerçekleşmesine artık) yalan diyecek yoktur.
  3. O aşağılatıcı, yücelticidir.
  4. Yer, şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldığı,
  5. Ve dağlar darmadağın olup ufalandığı,
  6. Derken toz duman halinde dağılıp-savrulduğu,
  7. Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman;
  8. İşte o "Ashab-ı Meymene", ne (kutludur o) "Ashab-ı Meymene".
  9. "Ashab-ı Meş´eme" ne (mutsuz ve uğursuzdur o) "Ashab-ı Meş´eme".
  10. Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir.
  11. İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır.
  12. Nimetlerle-donatılmış cennetler içinde;
  13. Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden,
  14. Birazı da sonrakilerden.
  15. ´Özenle işlenmiş mücevher´ tahtlar üzerindedirler.
  16. Karşılıklı yaslanmışlardır.
  17. Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır;
  18. Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler,
  19. Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir.
  20. Arzulayıp-seçecekleri meyveler,
  21. Canlarının çektiği kuş eti.
  22. Ve iri gözlü huriler,
  23. Sanki saklı inciler gibi;
  24. Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur);
  25. Orada, ne ´saçma ve boş bir söz´ işitirler, ne günaha sokma.
  26. Yalnızca bir söz (işitirler:) "Selam, selam."
  27. "Ashab-ı Yemin", ne (kutludur o) "Ashab-ı Yemin."
  28. Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları),
  29. Üstüste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları,
  30. Yayılıp-uzanmış gölgeler,
  31. Durmaksızın akan su(lar);
  32. Ve (daha) birçok meyveler arasında,
  33. Kesilip-eksilmeyen ve yasaklanmayan (meyveler).
  34. Yükseklere-kurulmuş döşekler (sedirler).
  35. Gerçek şu ki, Biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık.
  36. Onları hep bakireler olarak kıldık,
  37. Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt,
  38. "Ashab-ı Yemin" olanlar için.
  39. (Bunların) Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden,
  40. Birçoğu da sonrakilerdendir.
  41. "Ashab-ı Şimal", ne (mutsuzdur o) "Ashab-ı Şimal."
  42. Hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklık ve kaynar su,
  43. Ve kapkara dumandan bir gölge içindedirler.
  44. Ki o, ne serindir, ne ferahlatıcı (kerim).
  45. Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı.
  46. Onlar, büyük günah üzerinde ısrarlı davrananlardı.
  47. Ve derlerdi ki: "Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?"
  48. "Önceden gelip-geçmiş atalarımız da mı?"
  49. De ki: "Şüphesiz, öncekiler de ve sonrakiler de."
  50. "Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır."
  51. Sonra gerçekten siz, ey sapık olan yalanlayıcılar,
  52. Şüphesiz zakkum olan bir ağaçtan yiyeceksiniz.
  53. Böylece karınları(nızı) ondan dolduracaksınız.
  54. Onun üzerine de alabildiğine kaynar sudan içeceksiniz.
  55. Üstelik ´içtikçe susayan hasta develerin´ içişi gibi içeceksiniz.
  56. İşte bu, onların din (hesap ve ceza) gününde şölenleridir.
  57. Sizleri Biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz?
  58. Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü?
  59. Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa Yaratıcı Biz miyiz?
  60. Sizin aranızda ölümü takdir eden Biziz ve Bizim önümüze geçilmiş değildir;
  61. (Yerinize) Benzerlerinizi getirip-değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde-inşa etme konusunda.
  62. Andolsun, ilk inşa (yaratma)yı bildiniz; ama öğüt alıp-düşünmeniz gerekmez mi?
  63. Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum)u gördünüz mü?
  64. Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz?
  65. Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık; böylelikle şaşar-kalırdınız.
  66. (Şöyle de sızlanırdınız:) "Doğrusu biz, ağır bir borç altına girip-zorlandık."
  67. "Hayır, biz büsbütün yoksun bırakıldık."
  68. Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü?
  69. Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren Biz miyiz?
  70. Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi?
  71. Şimdi yakmakta olduğunuz ateşi gördünüz mü?
  72. Onun ağacını sizler mi inşa ettiniz (yarattınız), yoksa onu inşa eden Biz miyiz?
  73. Biz onu hem bir öğüt ve hatırlatma (konusu), hem ihtiyacı olanlara bir meta kıldık.
  74. Şu halde büyük Rabbini ismiyle tesbih et.
  75. Hayır, yıldızların yer (mevki)lerine yemin ederim.
  76. Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir.
  77. Elbette bu, bir Kur´an-ı Kerim´dir.
  78. Saklanmış-korunmuş bir Kitap´ta (yazılı)dır.
  79. Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamaz.
  80. Alemlerin Rabbinden indirilmedir.
  81. Şimdi siz bu sözü mü hor görüp-küçümsüyorsunuz?
  82. Ve rızkınızı (Kur´an´dan yararlanma nimetini bırakıp onu) mutlaka yalan saymaktan ibaret mi kılıyorsunuz?
  83. Hele can boğaza gelip dayandığında,
  84. Ki o sırada siz (sadece) bakıp-durursunuz,
  85. Biz ona sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz.
  86. İşte o vakit, eğer ceza görmeyecek iseniz,
  87. Eğer doğru söylüyorsanız, onu, (çıkmakta olan canı) geri çevirsenize.
  88. Eğer o (ölecek kişi), yakın kılınan (mukarreb olan)lardan ise,
  89. Bu durumda rahatlık, güzel rızık ve nimetlerle donatılmış cennet (onundur).
  90. Ve eğer "Ashab-ı Yemin"den ise,
  91. Artık, "Ashab-ı Yemin"den selam sana.
  92. Ve eğer o, yalanlayan sapıklardan ise,
  93. Artık (onun için) alabildiğine kaynar sudan bir şölen vardır.
  94. Ve çılgınca yanan ateşe bir atılma da.
  95. Şüphesiz bu, kesin bilgi ifade eden bir gerçektir (Hakku´l-Yakin).
  96. Öyleyse büyük Rabbini ismiyle tesbih et.
Yazar: Ali Fikri Yavuz - Kur'an-ı Kerim ve İzahlı Meal-i Alisi
  1. Kıyamet koptuğu vakit,
  2. Onun kopmasını inkâr eden yok, (artık onu herkes tasdik eder).
  3. (Kimini ateşe) düşürür, (kimini cennete) yükseltir.
  4. Yer, dehşetli bir sarsılışla sarsılınca;
  5. Ve dağlar (toz halinde) bir serpiliş serpilince,
  6. Artık her şey etrafa dağılan toz duman olmuştur.
  7. Siz de (ey insanlar, bu kıyamet günü) üç sınıf olmuşsunuz:
  8. Sağcılar (amel defterleri sağ ellerine verilenler), o sağcılar ne mutludurlar!...
  9. Solcular (amel defterleri sol ellerine verilenler) ise, o solcular ne acıklı durumdalar!...
  10. (Bir de üçüncü sınıf, hayır işlemekte) ileri geçenler, (ahiret de) ileri geçenlerdir, (ilk cennete girenlerdir.)
  11. Bunlar, dereceleri en yüksek olanlar...
  12. Naîm cennetlerindedirler.
  13. Evvelki ümmetlerin (hayırda ileri geçenlerinden) çok kimseler,
  14. Biraz da sonrakilerden (ahir zaman peygamberinin hayırda ileri geçenleri),
  15. Mücevheratla işlemeli tahtlar üstünde,
  16. Onlara yaslanarak karşı karşıya kurulmuşlar...
  17. Dolaşır etraflarında, (tazelikleri) daimî genç hizmetçiler,
  18. Cennet şarabından dolu sürahiler, ibrikler ve kadehlerle...
  19. Ondan başları ağrımaz, sarhoş da olmazlar...
  20. Bir de seçtikleri meyvelerle,
  21. Ve arzu ettikleri kuş etleri ile (hizmetçiler etraflarında dolanır.)
  22. Onlar için, iri gözlü (güzel yüzlü) hûriler de var;
  23. Gün görmemiş inci emsali...
  24. (Bütün bunlar, cennetliklerin) işledikleri amellere mükâfat içindir.
  25. Onlar cennetde ne bir boş lâf işitirler, ne de bir hezeyan.
  26. Ancak bir söz işitirler: Selâm... (birbirleriyle selâmlaşır dururlar).
  27. Sağcılar (amel defterleri sağ ellerine verilenler), ne mutlu sağcılar!...
  28. Onlar, dal bastı kirazlar,
  29. Dolgun salkımlı muzlar altında;
  30. Ve yaygın bir gölgede,
  31. Çağlayan bir su kenarında,
  32. (32-33) Ve tükenmeyen, yenmesi yasaklanmıyan birçok meyveler arasında,
  33. (32-33) Ve tükenmeyen, yenmesi yasaklanmıyan birçok meyveler arasında,
  34. Kıymetleri yüksek döşeklerdedirler...
  35. Gerçekten biz, (dünyada kocalmış kadınları, gençleştirerek cennetde) onları yepyeni bir yaratılışla yaratmışızdır.
  36. Böylece onları, hep bakir kızlar,
  37. Kocalarına âşık yaşıtlar yaptık;
  38. (Cennet ehli olan) sağcılar için...
  39. (Ahir zaman ümmetinden olan sağcılar, hayırda ileri geçen= Sabikûn gibi değil, çoktur.) Bunların bir çoğu evvelki ümmetlerden,
  40. Bir çoğu da sonraki (ahir zaman peygamberine bağlı) ümmetlerdendir.
  41. Solcular ise, onlar ne acıklı durumdalar!...
  42. Onlar ateşin alevi ve kaynar su içindedirler.
  43. Bir de üzerlerinde cehennemin kapkara dumanı olan bir gölge var...
  44. O gölge ne serindir, ne mülâyim...
  45. Çünkü onlar, bundan önce (dünyada) zevklerine düşkündüler;
  46. Ve en büyük günah (Allah’a ortak koşmak) üzerinde ısrar ediyorlardı...
  47. Bir de diyorlardı ki: “- Öldüğümüz ve bir toprak, bir yığın kemik olduğumuz vakit mi, hakikaten biz mi dirilecek mişiz?
  48. Evvelki atalarımızda mı?”
  49. (Ey Rasûlüm, o münkirlere) söyle: “- Muhakkak bütün evvelkiler ve sonrakiler,
  50. Belirli bir günün muayyen vaktinde çaresiz toplanacaklardır.”
  51. Sonra, muhakkak ki siz ey sapkınlar, yalancılar!
  52. Elbette (cehennemde) zakkum ağacından yiyeceksiniz;
  53. Karınlarınızı ondan dolduracaksınız.
  54. Üstüne de (şiddetle susayacağınız için) o kaynar sudan içeceksiniz.
  55. Öyle ki, suya kanmayan develerin içişi gibi içeceksiniz.
  56. İşte hesap günü, onlara ziyafet bu!
  57. (Ey İnkârcılar), sizi biz yarattık; hâlâ (peygamberleri) tasdik etmiyecek misiniz?
  58. Şimdi gördünüz mü, (rahimlere) döktüğünüz menîyi?
  59. Onu (insan biçiminde) siz mi yaratıyorsunuz? Yoksa biz miyiz yaratan?
  60. Aranızda ölümü (ve ecelleri) biz takdir ettik; ve biz, dilediğimiz şeyi yerine getirmekten âciz de değiliz.
  61. Kılıklarınızı değiştirmeğe ve bilemiyeceğiniz bir surette sizi yaratmağa da gücümüz yeter.
  62. Her halde (bu dünya hayatında topraktan sonra nutfeden) ilk yaratılışınızı bildiniz. O halde (kıyamette sizi ikinci defa diriltmeğe kadir olduğumuzu) düşünseniz ya!...
  63. Şimdi gördünüz mü, o ektiğiniz tohumu?
  64. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa biz miyiz bitiren?
  65. Dileseydik o ekini çörçöp haline getirirdik de şöyle gevelerdiniz:
  66. “-Doğrusu biz çok ziyandayız.
  67. Daha doğrusu (beklediğimiz mahsule karşılık) büsbütün mahrumuz.”
  68. Şimdi içmekte olduğunuz suyu bildirin bana:
  69. Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa biz miyiz indiren?
  70. Dileseydik onu acı bir su yapardık. O halde (bu türlü nimetlere karşı Allah’a) şükretseniz ya...
  71. Şimdi çakıp yakmakta olduğunuz ateşi bana haber verin:
  72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa biz miyiz yaratan?
  73. Biz bu ateşi, (cehennem ateşine) bir ibret ve sahradaki yolculara bir menfaat kıldık.
  74. O halde Rabbini, Azîm ismi ile tesbih et, (Sübhane Rabbiyel-Azîm, de).
  75. Peyderpey inen Kur’an’a yemin ederim,
  76. Ki eğer bilirseniz bu yemin, gerçekten büyük bir yemindir.
  77. Muhakkak ki o, (faydası çok) bir Kur’an-ı Kerim’dir.
  78. Öyle ki, (Allah katında) Levh-i Mahfûz’da saklıdır.
  79. Ona tertemiz (abdestli) olanlardan başkası el sürmesin.
  80. Âlemlerin Rabbinden indirilmedir o...
  81. Şimdi siz, bu (İlâhi) kelâma mı yağ (leke) süreceksiniz?
  82. Ve (Kur’an’dan nasibinizi), rızkınıza şükretmeyi inkâra mı kalkışacaksınız?
  83. (Haydi sizi görelim), can boğaza dayandığı zaman!...
  84. O vakit (ölünün etrafında bulunan sizler), bakar durursunuz. (Elinizden bir şey gelmez, canınızın çıkmasını beklersiniz).
  85. Biz ise, ona, ilim ve kudretimizle sizden çok yakınız; fakat siz, (yapılmakta olan işleri ) görmezsiniz, anlıyamazsınız.
  86. Haydi (bakalım), eğer hesaba çekilmiyecekseniz,
  87. (Boğaza kadar dayanan) o ruhu, geri çevirin (çıkmasın; ısrar ettiğiniz, öldükten sonra dirilme yok, hesaba çekilme yok) iddianızda doğru iseniz...
  88. Amma ölü, hayırda ileri geçenlerden (Mukarrebûn’dan) ise,
  89. Artık onun için bir rahatlık, hoş bir rızık ve Naîm Cenneti vardır. (Nimetleri bitmez, kedersiz bir cennet.)
  90. Amma (amel defterleri sağ ellerine verilen) sağcılardan ise.
  91. Artık (ey sağcı), sana sağcı kardeşlerinden selâm olsun! (emniyet ve selâmet içindesin.)
  92. Amma ölü o inkâr eden sapıklardan ise,
  93. Ona da kaynar sudan bir ziyafet...
  94. Bir de cehenneme atılış...
  95. İşte budur şübhe götürmiyen gerçek.
  96. O halde, Rabbini yüce ismiyle tesbîh et, (Sübhane Rabbiyel Azîm, de; yahud Allah’ın emri ile namaz kıl).
Yazar: Bekir Sadak - Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlatımı
  1. (1-3) Kiyamet koptugunda kimini alcaltacak ve kimini yukseltecek olan o hadisenin yalan olmadigi ortaya cikacaktir.
  2. (1-3) Kiyamet koptugunda kimini alcaltacak ve kimini yukseltecek olan o hadisenin yalan olmadigi ortaya cikacaktir.
  3. (1-3) Kiyamet koptugunda kimini alcaltacak ve kimini yukseltecek olan o hadisenin yalan olmadigi ortaya cikacaktir.
  4. (4-7) Ey insanlar! Yer sarsildikca sarsildigi, daglar ufalandikca ufalanip da toz duman haline geldigi zaman, siz de uc sinif olursunuz.
  5. (4-7) Ey insanlar! Yer sarsildikca sarsildigi, daglar ufalandikca ufalanip da toz duman haline geldigi zaman, siz de uc sinif olursunuz.
  6. (4-7) Ey insanlar! Yer sarsildikca sarsildigi, daglar ufalandikca ufalanip da toz duman haline geldigi zaman, siz de uc sinif olursunuz.
  7. (4-7) Ey insanlar! Yer sarsildikca sarsildigi, daglar ufalandikca ufalanip da toz duman haline geldigi zaman, siz de uc sinif olursunuz.
  8. Iyi isler islediklerini belirtmek icin, amel defterleri sagdan verilenler; ne mutlu o sagcilara!
  9. Kotuluk islediklerini belirtmek uzere, amel defterleri soldan verilenler; ne yazik o solculara!
  10. Iyilik islemekte onde olanlar, karsiliklarini almakta da onde olanlardir.
  11. (11-12) Naim cennetlerinde Allah´a en cok yaklastirilmis olanlar iste bunlardir.
  12. (11-12) Naim cennetlerinde Allah´a en cok yaklastirilmis olanlar iste bunlardir.
  13. (13-14) Onlarin buyuk kismi eski ummetlerden, bir kismi da sonrakilerdendir.
  14. (13-14) Onlarin buyuk kismi eski ummetlerden, bir kismi da sonrakilerdendir.
  15. (15-16) Murassa tahtlara karsilikli olarak yaslanirlar.
  16. (15-16) Murassa tahtlara karsilikli olarak yaslanirlar.
  17. (17-21) Olumsuz gencler yanlarinda, bas agrisi ve donmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmus kaseler, ibrikler, kadehler; sececekleri meyveler, arzulayacaklari kus eti ile dolasirlar.
  18. (17-21) Olumsuz gencler yanlarinda, bas agrisi ve donmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmus kaseler, ibrikler, kadehler; sececekleri meyveler, arzulayacaklari kus eti ile dolasirlar.
  19. (17-21) Olumsuz gencler yanlarinda, bas agrisi ve donmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmus kaseler, ibrikler, kadehler; sececekleri meyveler, arzulayacaklari kus eti ile dolasirlar.
  20. (17-21) Olumsuz gencler yanlarinda, bas agrisi ve donmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmus kaseler, ibrikler, kadehler; sececekleri meyveler, arzulayacaklari kus eti ile dolasirlar.
  21. (17-21) Olumsuz gencler yanlarinda, bas agrisi ve donmesi vermeyen bembeyaz bir kaynaktan doldurulmus kaseler, ibrikler, kadehler; sececekleri meyveler, arzulayacaklari kus eti ile dolasirlar.
  22. (22-24) Islediklerine karsilik olarak, sedefteki inciler gibi ceylan gozluler vardir. Orada bos ve gunaha sokacak bir soz duymazlar.
  23. (22-24) Islediklerine karsilik olarak, sedefteki inciler gibi ceylan gozluler vardir. Orada bos ve gunaha sokacak bir soz duymazlar.
  24. (22-24) Islediklerine karsilik olarak, sedefteki inciler gibi ceylan gozluler vardir. Orada bos ve gunaha sokacak bir soz duymazlar.
  25. N/A
  26. Sadece selama karsilik selam sozu isitirler.
  27. Defterleri sagdan verilenler; ne mutlu o sagcilara!
  28. (28-34) Onlar dikensiz sedir agaclari, salkimlari sarkmis muz agaclari, uzamis golge altinda, caglayarak akan sular kenarlarinda; bitip tukenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasinda; yuksek dosekler uzerindedirler.
  29. (28-34) Onlar dikensiz sedir agaclari, salkimlari sarkmis muz agaclari, uzamis golge altinda, caglayarak akan sular kenarlarinda; bitip tukenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasinda; yuksek dosekler uzerindedirler.
  30. (28-34) Onlar dikensiz sedir agaclari, salkimlari sarkmis muz agaclari, uzamis golge altinda, caglayarak akan sular kenarlarinda; bitip tukenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasinda; yuksek dosekler uzerindedirler.
  31. (28-34) Onlar dikensiz sedir agaclari, salkimlari sarkmis muz agaclari, uzamis golge altinda, caglayarak akan sular kenarlarinda; bitip tukenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasinda; yuksek dosekler uzerindedirler.
  32. (28-34) Onlar dikensiz sedir agaclari, salkimlari sarkmis muz agaclari, uzamis golge altinda, caglayarak akan sular kenarlarinda; bitip tukenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasinda; yuksek dosekler uzerindedirler.
  33. (28-34) Onlar dikensiz sedir agaclari, salkimlari sarkmis muz agaclari, uzamis golge altinda, caglayarak akan sular kenarlarinda; bitip tukenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasinda; yuksek dosekler uzerindedirler.
  34. (28-34) Onlar dikensiz sedir agaclari, salkimlari sarkmis muz agaclari, uzamis golge altinda, caglayarak akan sular kenarlarinda; bitip tukenmeyen ve yasak da edilmeyen bol meyveler arasinda; yuksek dosekler uzerindedirler.
  35. (35-38) Biz ceylan gozluleri, defterleri sagdan verilenler icin yeniden yaratmisizdir; onlari bakire, eslerine duskun ve hepsini bir yasta kilmisizdir. *
  36. (35-38) Biz ceylan gozluleri, defterleri sagdan verilenler icin yeniden yaratmisizdir; onlari bakire, eslerine duskun ve hepsini bir yasta kilmisizdir. *
  37. (35-38) Biz ceylan gozluleri, defterleri sagdan verilenler icin yeniden yaratmisizdir; onlari bakire, eslerine duskun ve hepsini bir yasta kilmisizdir. *
  38. (35-38) Biz ceylan gozluleri, defterleri sagdan verilenler icin yeniden yaratmisizdir; onlari bakire, eslerine duskun ve hepsini bir yasta kilmisizdir. *
  39. (39-40) Bunlarin bir kismi eski ummetlerden, bir kismi da sonrakilerdendir.
  40. (39-40) Bunlarin bir kismi eski ummetlerden, bir kismi da sonrakilerdendir.
  41. Defterleri soldan verilenler; ne yazik o solculara!
  42. (42-44) Insanin icine isleyen bir sicaklik ve kaynar su icinde, serinligi ve hoslugu olmayan kara bir dumanin golgesinde bulunurlar.
  43. (42-44) Insanin icine isleyen bir sicaklik ve kaynar su icinde, serinligi ve hoslugu olmayan kara bir dumanin golgesinde bulunurlar.
  44. (42-44) Insanin icine isleyen bir sicaklik ve kaynar su icinde, serinligi ve hoslugu olmayan kara bir dumanin golgesinde bulunurlar.
  45. (45-46) Cunku onlar, bundan once, dunyada, nimet icinde bulunurlar iken, buyuk gunah islemekte direnir dururlardi.
  46. (45-46) Cunku onlar, bundan once, dunyada, nimet icinde bulunurlar iken, buyuk gunah islemekte direnir dururlardi.
  47. soyle soylerlerdi: «Oldugumuzde, toprak ve kemik yigini oldugumuzda mi, biz mi tekrar dirilecegiz?»
  48. «nce gelip gecmis babalarimiz mi?»
  49. (49-50) De ki: «suphesiz oncekiler de, sonrakiler de belli bir gunun belirli bir vaktinde toplanacaklardir.»
  50. (49-50) De ki: «suphesiz oncekiler de, sonrakiler de belli bir gunun belirli bir vaktinde toplanacaklardir.»
  51. Sonra, siz ey sapiklar, yalanlayanlar!
  52. Dogrusu zakkum agacindan yiyeceksiniz.
  53. Karinlarinizi onunla dolduracaksiniz;
  54. Onun uzerine kaynar su iceceksiniz;
  55. Hem de susamis develerin suya saldirisi gibi iceceksiniz;
  56. Iste onlara, ceza gunu sunulacak konukluk budur.
  57. Sizi yaratan Biziz; hala tasdik etmez misiniz?
  58. (58-59) Soyleyin; akittiginiz meniden insani yaratan siz misiniz, yoksa Biz mi yaratmaktayiz?
  59. (58-59) Soyleyin; akittiginiz meniden insani yaratan siz misiniz, yoksa Biz mi yaratmaktayiz?
  60. (60-61) Olumu aranizda Biz tayin ettik; sizi ortadan kaldirip benzerlerinizi yerinize getirmeyi, sizi bilmediginiz sekilde var etmeyi dilesek kimse onumuze gecemez.
  61. (60-61) Olumu aranizda Biz tayin ettik; sizi ortadan kaldirip benzerlerinizi yerinize getirmeyi, sizi bilmediginiz sekilde var etmeyi dilesek kimse onumuze gecemez.
  62. And olsun ki, ilk yaratmayi bilirsiniz, yine de dusunmez misiniz?
  63. (63-64) Soyleyin, ektiklerinizi yerden bitirenler sizler misiniz, yok Biz mi bitiriyoruz?
  64. (63-64) Soyleyin, ektiklerinizi yerden bitirenler sizler misiniz, yok Biz mi bitiriyoruz?
  65. (65-67) Dilersek Biz onu cercop yapariz, sasar kalirsiniz da soyle dersiniz: «Dogrusu borc altina girdik, hatta yoksun kaldik".
  66. (65-67) Dilersek Biz onu cercop yapariz, sasar kalirsiniz da soyle dersiniz: «Dogrusu borc altina girdik, hatta yoksun kaldik".
  67. (65-67) Dilersek Biz onu cercop yapariz, sasar kalirsiniz da soyle dersiniz: «Dogrusu borc altina girdik, hatta yoksun kaldik".
  68. (68-69) Soyleyin; ictiginiz suyu buluttan indirenler sizler misiniz yoksa onu Biz mi indiririz?
  69. (68-69) Soyleyin; ictiginiz suyu buluttan indirenler sizler misiniz yoksa onu Biz mi indiririz?
  70. N/A
  71. (71-72) Soyleyin; yaktiginiz atesin agacini var eden sizler misiniz, yoksa onu Biz mi var ederiz?
  72. (71-72) Soyleyin; yaktiginiz atesin agacini var eden sizler misiniz, yoksa onu Biz mi var ederiz?
  73. Biz onu bir ibret ve colde konaklayanlar icin yararli kildik.
  74. Cok buyuk Rabbinin adini tesbih et! *
  75. (75-76) Hayir; yildizlarin yerleri uzerine yemin ederim ki bunun ne buyuk yemin oldugunu bir bilseniz!
  76. (75-76) Hayir; yildizlarin yerleri uzerine yemin ederim ki bunun ne buyuk yemin oldugunu bir bilseniz!
  77. (77-80) Dogrusu bu Kitap, sadece arinmis olanlarin dokunabilecegi, sakli bir Kitap´da mevcudken alemlerin Rabbi tarafindan indirilmis olan Kurani Kerim´dir.
  78. (77-80) Dogrusu bu Kitap, sadece arinmis olanlarin dokunabilecegi, sakli bir Kitap´da mevcudken alemlerin Rabbi tarafindan indirilmis olan Kurani Kerim´dir.
  79. (77-80) Dogrusu bu Kitap, sadece arinmis olanlarin dokunabilecegi, sakli bir Kitap´da mevcudken alemlerin Rabbi tarafindan indirilmis olan Kurani Kerim´dir.
  80. (77-80) Dogrusu bu Kitap, sadece arinmis olanlarin dokunabilecegi, sakli bir Kitap´da mevcudken alemlerin Rabbi tarafindan indirilmis olan Kurani Kerim´dir.
  81. Siz bu sozu mu hor goruyor sunuz?
  82. Rizkiniza sukredeceginiz yere onu vereni mi yalanliyorsunuz?
  83. (83-85) Kisinin cani bogaza dayaninca ve siz o zaman bakip kalirken, Biz o kisiye sizden daha yakinizdir, ama gormezsiniz.
  84. (83-85) Kisinin cani bogaza dayaninca ve siz o zaman bakip kalirken, Biz o kisiye sizden daha yakinizdir, ama gormezsiniz.
  85. (83-85) Kisinin cani bogaza dayaninca ve siz o zaman bakip kalirken, Biz o kisiye sizden daha yakinizdir, ama gormezsiniz.
  86. (86-87) Siz dirilip yaptiklariniza karsilik gormeyeceksiniz ve eger bu sozunuzde samimi iseniz, o cikmak uzere olan cani geri cevirsenize!
  87. (86-87) Siz dirilip yaptiklariniza karsilik gormeyeceksiniz ve eger bu sozunuzde samimi iseniz, o cikmak uzere olan cani geri cevirsenize!
  88. (88-89) Eger olen o kisi, gozdelerden ise, rahatlik, hosluk ve nimet cenneti onundur.
  89. (88-89) Eger olen o kisi, gozdelerden ise, rahatlik, hosluk ve nimet cenneti onundur.
  90. Eger defteri sagdan verilenlerden ise,
  91. «Ey sagcilardan olan kisi, sana selam olsun!» denir.
  92. Eger, sapik yalancilardan ise,
  93. Ona kaynar sudan konukluk sunulur.
  94. Cehenneme sokulur.
  95. Dogrusu kesin gercek budur.
  96. Cok buyuk Rabbinin adini tesbih et! *
Yazar: Celal Yıldırım - Tefsirli Kur'an-ı Kerim Meali
  1. (1-2) Kıyamet olayı meydana gelince ki onun meydana gelmesini (inkâr edecek) bir yalancı bulunmaz.
  2. (1-2) Kıyamet olayı meydana gelince ki onun meydana gelmesini (inkâr edecek) bir yalancı bulunmaz.
  3. (Bu büyük olay kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
  4. Yer sarsıldıkça sarsıldığı,
  5. (5-6) Dağlar tuz-buz olup parçalandığı, toz halinde dağıldığı zaman,
  6. (5-6) Dağlar tuz-buz olup parçalandığı, toz halinde dağıldığı zaman,
  7. Sizler üç sınıfa ayrılmış bulunacaksınız.
  8. Meymenetliler, ne mutludur meymenetliler!
  9. Şeâmetliler, ne bedbahttır şeâmetliler!
  10. İyilikte öne geçenler, (mükâfatta da) öne geçenlerdir.
  11. işte (Allah´a) yakın olanlar bunlardır.
  12. Bunlar Nîmet (veya Naim) Cennetlerindedirler.
  13. (13-14) Öncekilerden büyük bir cemaattir, sonrakilerden az bir topluluktur.
  14. (13-14) Öncekilerden büyük bir cemaattir, sonrakilerden az bir topluluktur.
  15. işlenmiş motifli tahtlar üzerindedirler.
  16. Yaslanıp karşılıklı otururlar.
  17. Çevrelerinde sonsuzluğa erişmiş çocuklar,
  18. Kaynaktan (doldurup getirdikleri) küpler, ibrikler ve kadehlerle dönüp dolaşırlar.
  19. Ondan ne başlan ağırır, ne de başdönmesi ve bitkinlik meydana gelir.
  20. Ve bir de seçip beğenecekleri meyvalar;
  21. Canlarının çektiği cinsten kuş eti;
  22. Ve iri kara gözlü eşler ki,
  23. Sedefinde saklı inciller misâli..
  24. (Bütün bunlar) işlediklerinin karşılığı..
  25. Orada boş-anlamsız söz işitmezler ;
  26. Ancak «selâm !. Selâm !.» sözü işitilir.
  27. Meymenetliler, ne mutludur meymenetliler!.
  28. Dikensiz kiraz,
  29. Salkım salkım muzlar,
  30. Yaygın gölgeler,
  31. Devamlı akan sular,
  32. (32-33) Eksilmeyen, sonu gelmeyen, alıkonmayan birçok meyvalar arasında ;
  33. (32-33) Eksilmeyen, sonu gelmeyen, alıkonmayan birçok meyvalar arasında ;
  34. Yüksek döşekler üstündedirler.
  35. Biz onları (Cennet´teki Hurileri) yepyeni bir yaratılışla yaratıp meydana getirdik.
  36. (36-37-38) Onları hep bakire, meymenetli olan eşlerine karşı sevgi dolu ve hep bir yaşıt kıldık.
  37. (36-37-38) Onları hep bakire, meymenetli olan eşlerine karşı sevgi dolu ve hep bir yaşıt kıldık.
  38. (36-37-38) Onları hep bakire, meymenetli olan eşlerine karşı sevgi dolu ve hep bir yaşıt kıldık.
  39. (39-40) Bunlar öncekilerden bir büyük cemaattir, sonrakilerden de büyük bir cemaat.
  40. (39-40) Bunlar öncekilerden bir büyük cemaattir, sonrakilerden de büyük bir cemaat.
  41. Şeâmetliler, ne bedbahttır şeâmetliler!
  42. Çok kızgın ateşte ve kaynarca su içindedirler.
  43. Ve kara boğucu bir dumandan meydana gelen gölgededirler.
  44. O ne serindir, ne de okşayıcı ve rahatlatıcıdır.
  45. Şüphesiz onlar bundan önce refah içinde,
  46. Büyük günah üzerinde ısrar edip dururlardı.
  47. Ve derlerdi ki, «sahi biz öldükten, toprak ve (ufalmış) kemik haline geldikten sonra gerçekten tekrar diriltilip kaldırılacak mıyız ?»
  48. «Önce gelip geçen babalarımız da mı ?..»
  49. (49-50) De ki: Öncekiler de, sen rakiler de mutlaka belli bir günün belirlenmiş vaktinde elbette biraraya toplanacaklar..
  50. (49-50) De ki: Öncekiler de, sen rakiler de mutlaka belli bir günün belirlenmiş vaktinde elbette biraraya toplanacaklar..
  51. Sonra siz, ey şaşkın sapıklar, (hakkı) yalan sayanlar!
  52. Şüpheniz olmasın ki, Zakkum ağacından yiyeceksiniz.
  53. Karınlarınızı onunla dolduracaksınız.
  54. Üzerine de kaynar su içeceksiniz.
  55. Hem de susamış develer gibi içeceksiniz.
  56. Hesap ve ceza gününde onların konacakları (sofra) işte budur!
  57. Biz, sizi yarattık; hâlâ (bu gerçeği) tasdîk etmiyecek misiniz ?
  58. (58-59) Gördünüz mü o akıttığınız meniyi ? Siz mi onu yaratıyorsunuz, yoksa biz mi yaratıyoruz?
  59. (58-59) Gördünüz mü o akıttığınız meniyi ? Siz mi onu yaratıyorsunuz, yoksa biz mi yaratıyoruz?
  60. Sizi (yok edip yerinize) benzerlerinizi getirmemize ve sizi bilemiyeceğiniz (şekil ve vasıfta) yaratıp ortaya çıkarmamıza karşı önümüze geçilecek de değiliz.
  61. Sizi (yok edip yerinize) benzerlerinizi getirmemize ve sizi bilemiyeceğiniz (şekil ve vasıfta) yaratıp ortaya çıkarmamıza karşı önümüze geçilecek de değiliz.
  62. And olsun ki, siz, ilk yaratılıp ortaya çıkarılışınızı biliyorsunuzdur. Artık düşünüp ibret almaz mısınız ?
  63. Söyleseniz ya, o ektiklerinizi,
  64. Siz mi onları bitiriyorsunuz, yoksa biz mi bitiriyoruz?
  65. istesek onu çer-çöp yapardık da siz de şaşırıp kalırdınız..
  66. (66-67) Ve «doğrusu borç altına girdik, hattâ büsbütün mahrum kaldık» (dersiniz).
  67. (66-67) Ve «doğrusu borç altına girdik, hattâ büsbütün mahrum kaldık» (dersiniz).
  68. İçtiğiniz suya ne dersiniz?
  69. Onu siz mi buluttan indirdiniz, yoksa biz mi indirenleriz ?
  70. Dileseydik onu acı yapardık. Artık şükretmez misiniz ?
  71. Ya yaktığınız ateşe ne dersiniz ?
  72. Onun ağacını siz mi yaratıp meydana getirdiniz, yoksa biz mi yaratıp meydana getirenleriz?
  73. Biz, onu bir öğüt ve ibret ve hem de boş arazide yolculuk yapanlar (gezip dolaşanlar, rahat ve temiz hava almak isteyenler) için bir fayda kıldık.
  74. O halde sen, O Büyük Rabbın´ın adını tesbîh ve tenzîh et.
  75. (75-76) Hayır, (bu nimetleri inkâr edemezsiniz ?) Parça parça inen Kur´ân´ın (iniş) mevki´lerine yemin ederim ki, eğer bilirseniz bu cidden büyük bir yemindir.
  76. (75-76) Hayır, (bu nimetleri inkâr edemezsiniz ?) Parça parça inen Kur´ân´ın (iniş) mevki´lerine yemin ederim ki, eğer bilirseniz bu cidden büyük bir yemindir.
  77. Şüphesiz bu, çok yüce, çok değerli Kur´ân´dır.
  78. Saklı bir kitaptadır.
  79. O´na ancak arınıp temizlenmiş olanlar dokunabilir.
  80. Âlemlerin Rabbı´ndan indirilmedir.
  81. Siz, bu sözü mü küçümseyip değersiz görüyorsunuz?
  82. Siz, rızkınızı (şükürle karşılıyacağınız yerde) yalan saymanıza çeviriyor (onunla nankörlük yapıyorsunuz.
  83. Can boğaza gelip dayandı ğında,
  84. Siz de bakıp dururken,
  85. Biz ona sizden daha yakınızdır, ama siz göremezsiniz.
  86. (86-87) Eğer siz hesap ve ceza görmeyecekseniz, haydi iddianızda doğrular iseniz o (çıkmak üzere olan) canı geri çevirin!.
  87. (86-87) Eğer siz hesap ve ceza görmeyecekseniz, haydi iddianızda doğrular iseniz o (çıkmak üzere olan) canı geri çevirin!.
  88. (88-89) Fakat o (ölmek üzere olan kimse Allah´a) yakınlık sağlayanlardan ise, rahatlık, huzur, neş´e ve Nîmet Cenneti onundur.
  89. (88-89) Fakat o (ölmek üzere olan kimse Allah´a) yakınlık sağlayanlardan ise, rahatlık, huzur, neş´e ve Nîmet Cenneti onundur.
  90. (90-91) Ve eğer meymenetlilerden ise, meymenetlilerden sana selâm olsun !
  91. (90-91) Ve eğer meymenetlilerden ise, meymenetlilerden sana selâm olsun !
  92. (92-93-94) Eğer o (hakkı) yalanlayan sapık şaşkınlardan ise, ona da kaynar sudan bir konukluk ve Cehennem´e yaslanmak vardır.
  93. (92-93-94) Eğer o (hakkı) yalanlayan sapık şaşkınlardan ise, ona da kaynar sudan bir konukluk ve Cehennem´e yaslanmak vardır.
  94. Eğer o (hakkı) yalanlayan sapık şaşkınlardan ise, ona da kaynar sudan bir konukluk ve Cehennem´e yaslanmak vardır.
  95. Şüphesiz ki bu, kesin bilgi derecesinde bir gerçektir.
  96. O halde O çok büyük Rabbın´ın ismini tesbîh ve tenzîh et..
Yazar: Diyanet - Diyanet 1
  1. (1-2) Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır.
  2. (1-2) Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır.
  3. (3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
  4. (3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
  5. (3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
  6. (3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
  7. (3-7) Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır.
  8. Ahiret mutluluğuna erenler var ya; ne mutlu kimselerdir!
  9. Kötülüğe batanlara gelince; ne mutsuz kimselerdir!
  10. (10-11) (İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah’a) yaklaştırılmış kimselerdir.
  11. (10-11) (İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah’a) yaklaştırılmış kimselerdir.
  12. Onlar, Naîm cennetlerindedirler.
  13. (13-14) Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir.
  14. (13-14) Onların çoğu öncekilerden, azı da sonrakilerdendir.
  15. (15-16) Onlar, karşılıklı yaslanmış vaziyette mücevheratla işlenmiş tahtlar üzerindedirler.
  16. (15-16) Onlar, karşılıklı yaslanmış vaziyette mücevheratla işlenmiş tahtlar üzerindedirler.
  17. (17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
  18. (17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
  19. (17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
  20. (17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
  21. (17-21) Ebediyen genç kalan uşaklar, onların etrafında; içmekle başlarının dönmeyeceği ve sarhoş olmayacakları, cennet pınarından doldurulmuş sürahileri, ibrikleri ve kadehleri, beğendikleri meyveleri ve arzu ettikleri kuş etlerini dolaştırırlar.
  22. (22-23) Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır.
  23. (22-23) Onlar için saklı inciler gibi, iri gözlü huriler de vardır.
  24. (Bütün bunlar) işledikleri amellere karşılık bir mükâfat olarak (verilir.)
  25. Orada ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir şey işitirler.
  26. Sadece “selâm!”, “selâm!” sözünü işitirler.
  27. Ahiret mutluluğuna erenler, ne mutlu kimselerdir!
  28. (28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
  29. (28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
  30. (28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
  31. (28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
  32. (28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
  33. (28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
  34. (28-34) (Onlar), dikensiz sidir ağaçları ve meyveleri küme küme dizili muz ağaçları altında, yayılmış sürekli bir gölgede, çağlayan bir su başında, tükenmeyen ve yasaklanmayan çok çeşitli meyveler içinde ve yüksek döşekler üzerindedirler.
  35. Biz onları (hurileri) yepyeni bir yaratılışta yarattık.
  36. (36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.
  37. (36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.
  38. (36-38) Onları ahiret mutluluğuna erenler için, hep bir yaşta eşlerini çok seven gösterişli bakireler yaptık.
  39. (39-40) Bunların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
  40. (39-40) Bunların birçoğu öncekilerden, birçoğu da sonrakilerdendir.
  41. Kötülüğe batanlar ise ne mutsuz kimselerdir!
  42. (42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.
  43. (42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.
  44. (42-44) Onlar, iliklere işleyen bir ateş ve bir kaynar su içindedirler. Ne serin ve ne de yararlı olan zifirî bir gölge içinde!.
  45. Çünkü onlar, bundan önce (dünyada varlık içinde) sefahata dalmış ve azgın kimselerdi.
  46. Büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı.
  47. Diyorlardı ki: “Biz öldükten, toprak ve kemik yığını hâline geldikten sonra mı, biz mi bir daha diriltilecekmişiz?”
  48. “Evvelki atalarımız da mı?”
  49. (49-50) De ki: “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır.”
  50. (49-50) De ki: “Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler, mutlaka belli bir günün belli bir vaktinde toplanacaklardır.”
  51. (51-52) Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz.
  52. (51-52) Sonra siz ey haktan sapan yalanlayıcılar! Mutlaka (cehennemde) bir ağaçtan, zakkumdan yiyeceksiniz.
  53. Karınlarınızı ondan dolduracaksınız.
  54. Üstüne de o kaynar sudan içeceksiniz.
  55. Kanmak bilmez susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.
  56. İşte bu hesap ve ceza gününde onlara ziyafetleridir.
  57. Sizi biz yarattık. Hâlâ tasdik etmeyecek misiniz?
  58. Attığınız o meniye ne dersiniz?!
  59. Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan biz miyiz?
  60. (60-61) Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.
  61. (60-61) Sizin yerinize benzerlerinizi getirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden yaratmak üzere aranızda ölümü biz takdir ettik. (Bu konuda) bizim önümüze geçilmez.
  62. Andolsun, birinci yaratılışı(nızı) biliyorsunuz. O hâlde düşünseniz ya!
  63. Ektiğiniz tohuma ne dersiniz?!
  64. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
  65. Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşkınlık içinde şöyle geveleyip dururdunuz:
  66. “Muhakkak biz çok ziyandayız!”
  67. “Daha doğrusu büsbütün mahrumuz!”
  68. İçtiğiniz suya ne dersiniz?!
  69. Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
  70. Dileseydik onu acı bir su yapardık. O hâlde şükretseydiniz ya!.
  71. Tutuşturduğunuz ateşe ne dersiniz?!
  72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?
  73. Biz onu bir ibret ve ıssız yerlerde yaşayanlara bir yarar kaynağı kıldık.
  74. O hâlde, O yüce Rabbinin adını tesbih et (yücelt).
  75. (75-76) Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir-
  76. (75-76) Yıldızların yerlerine yemin ederim ki, -eğer bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir-
  77. O, elbette değerli bir Kur’an’dır.
  78. Korunmuş bir kitaptadır.
  79. Ona, ancak tertemiz olanlar dokunabilir.
  80. Âlemlerin Rabb’inden indirilmedir.
  81. (81-82) Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz ve Allah’ın verdiği rızka O’nu yalanlayarak mı şükrediyorsunuz?
  82. (81-82) Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz ve Allah’ın verdiği rızka O’nu yalanlayarak mı şükrediyorsunuz?
  83. Can boğaza geldiğinde, onu geri döndürsenize!
  84. Oysa siz o zaman bakıp durursunuz.
  85. Biz ise ona sizden daha yakınız. Fakat siz göremezsiniz.
  86. (86-87) Eğer hesaba çekilmeyecekseniz ve doğru söyleyenler iseniz, onu geri döndürsenize!
  87. (86-87) Eğer hesaba çekilmeyecekseniz ve doğru söyleyenler iseniz, onu geri döndürsenize!
  88. (88-89) Fakat (ölen kişi) Allah’a yakın kılınmışlardan ise, ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.
  89. (88-89) Fakat (ölen kişi) Allah’a yakın kılınmışlardan ise, ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.
  90. (90-91) Eğer Ahiret mutluluğuna ermiş kişilerden ise, kendisine, “Selâm sana Ahiret mutluluğuna ermişlerden!” denir.
  91. (90-91) Eğer Ahiret mutluluğuna ermiş kişilerden ise, kendisine, “Selâm sana Ahiret mutluluğuna ermişlerden!” denir.
  92. (92-93) Ama haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.
  93. (92-93) Ama haktan sapan yalancılardan ise, işte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.
  94. Bir de cehenneme atılma vardır.
  95. Şüphesiz bu, kesin gerçektir.
  96. Öyleyse yüce Rabbinin adını tesbih et.
Yazar: Diyanet - Diyanet 2
  1. Kıyamet koptuğu zaman,
  2. Ki onun oluşunu yalanlayacak hiçbir kimse yoktur;
  3. O, alçaltıcı, yükselticidir.
  4. Yer şiddetle sarsıldığı,
  5. Dağlar parçalandığı,
  6. Dağılıp toz duman haline geldiği,
  7. Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman,
  8. Sağdakiler, ne mutlu o sağdakilere!
  9. Soldakiler, ne bahtsızdırlar onlar!
  10. (Hayırda) önde olanlar, (ecirde de) öndedirler.
  11. (11-12) İşte bunlar, naîm cennetlerinde (Allah´a) en yakın olanlardır.
  12. (11-12) İşte bunlar, naîm cennetlerinde (Allah´a) en yakın olanlardır.
  13. (Onların) çoğu önceki ümmetlerden,
  14. Birazı da sonrakilerdendir.
  15. (15-16) Cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedir, karşılıklı olarak oturup yaslanırlar.
  16. (15-16) Cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedir, karşılıklı olarak oturup yaslanırlar.
  17. Çevrelerinde, (hizmet için) ölümsüz gençler dolaşır;
  18. Maîn çeşmesinden doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle.
  19. Bu şaraptan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir.
  20. (Onlara) beğendikleri meyveler,
  21. Canlarının çektiği kuş etleri,
  22. (22-23) Saklı inciler gibi, iri gözlü hûriler,
  23. (22-23) Saklı inciler gibi, iri gözlü hûriler,
  24. Yaptıklarına karşılık olarak (verilir).
  25. Orada boş bir söz ve günaha sokan bir laf işitmezler.
  26. Söylenen, yalnızca «selâm, selâm»dır.
  27. Sağdakiler, ne mutlu o sağdakilere!
  28. Düzgün kiraz ağacı,
  29. Meyveleri salkım salkım dizili muz ağaçları,
  30. Uzamış gölgeler,
  31. Çağlayarak akan sular,
  32. (32-33) Tükenmeyen ve yasaklanmayan, sayısız meyveler içindedirler;
  33. (32-33) Tükenmeyen ve yasaklanmayan, sayısız meyveler içindedirler;
  34. Ve kabartılmış döşekler üstündedirler.
  35. Gerçekten biz hûrileri apayrı biçimde yeni yarattık.
  36. (36-37) Onları, eşlerine düşkün ve yaşıt bâkireler kıldık.
  37. (36-37) Onları, eşlerine düşkün ve yaşıt bâkireler kıldık.
  38. Bütün bunlar sağdakiler içindir.
  39. Bunların birçoğu önceki ümmetlerdendir.
  40. Birçoğu da sonrakilerdendir.
  41. Soldakiler; ne yazık o soldakilere!
  42. İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde,
  43. (43-44) Serin ve hoş olmayan kapkara dumandan bir gölge altındadırlar;
  44. (43-44) Serin ve hoş olmayan kapkara dumandan bir gölge altındadırlar;
  45. Çünkü onlar bundan önce varlık içinde sefahete dalmışlardı.
  46. Büyük günahı işlemekte direnir dururlardı.
  47. Ve diyorlardı ki: Biz öldükten, toprak ve kemik yığını haline geldikten sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz?
  48. Önceki atalarımız da mı?
  49. De ki: Hem öncekiler hem de sonrakiler,
  50. Belli bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır!
  51. Sonra siz ey sapıklar, yalancılar!
  52. Elbette bir ağaçtan, zakkum ağacından yiyeceksiniz.
  53. Karınlarınızı ondan dolduracaksınız.
  54. Üstüne de kaynar sudan içeceksiniz.
  55. Susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.
  56. İşte ceza gününde onlara sunulacak ziyafet budur!
  57. Sizi biz yarattık. Tasdik etmeniz gerekmez mi?
  58. Söyleyin öyleyse, (rahimlere) döktüğünüz meni nedir?
  59. Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan biz miyiz?
  60. Aranızda ölümü takdir eden biziz. Ve biz, önüne geçilebileceklerden değiliz.
  61. Böylece sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir âlemde tekrar var edelim diye (ölümü takdir ettik).
  62. Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz. Düşünüp ibret almanız gerekmez mi?
  63. Şimdi bana, ektiğinizi haber verin.
  64. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
  65. Dileseydik onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız.
  66. «Doğrusu borç altına girdik.
  67. Daha doğrusu, biz yoksul kaldık» (derdiniz).
  68. Ya içtiğiniz suya ne dersiniz?
  69. Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
  70. Dileseydik onu tuzlu yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi?
  71. Söyleyin şimdi bana, tutuşturmakta olduğunuz ateşi,
  72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?
  73. Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlerin istifadesi için yarattık.
  74. Öyleyse ulu Rabbinin adını tesbih et.
  75. Hayır! Yıldızların yerlerine yemin ederim ki,
  76. Bilirseniz, gerçekten bu, büyük bir yemindir.
  77. (77-78) Şüphesiz bu, korunmuş bir kitapta bulunan değerli bir Kur´an´dır.
  78. (77-78) Şüphesiz bu, korunmuş bir kitapta bulunan değerli bir Kur´an´dır.
  79. Ona ancak temizlenenler dokunabilir.
  80. O, âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.
  81. Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz?
  82. Allah´ın verdiği rızka karşı şükrü, onu yalanlamakla mı yerine getiriyorsunuz?
  83. Hele can boğaza dayandığı zaman,
  84. O vakit siz bakar durursunuz.
  85. (O anda) biz ona sizden daha yakınız, ama göremezsiniz.
  86. Madem ki ceza görmeyecekmişsiniz,
  87. Onu (canı) geri çevirsenize, şayet iddianızda doğru iseniz!
  88. Fakat (ölen kişi Allah´a) yakın olanlardan ise,
  89. Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.
  90. Eğer o sağdakilerden ise,
  91. «Ey sağdaki! Sana selam olsun!»
  92. Ama yalanlayıcı sapıklardan ise,
  93. İşte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır!
  94. Ve (onun sonu) cehenneme atılmaktır.
  95. Şüphesiz ki bu, kesin gerçektir.
  96. Öyleyse ulu Rabbinin adını tenzih ile an.
Yazar: Elmalılı Hamdi Yazır - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. o vakıa (kıyamet) bir koptu mu,
  2. onun oluşuna yalan diyen dil olmaz.
  3. İndirir, bindirir.
  4. Yer şiddetle sarsıldığı.
  5. dağlar serpildikçe serpildiği,
  6. hepsi dağılıp toz duman haline geldiği,
  7. siz de üç sınıf olduğunuz zaman,
  8. ki, sağda sağın adamları, ne mutludur onlar!
  9. Solda solun adamları, ne mutsuzdur onlar!
  10. önde, en öne geçenler, işte o ileride olanlar!
  11. (11-12) Naim cennetlerinde (Allah´a) yakın olanlardır.
  12. (11-12) Naim cennetlerinde (Allah´a) yakın olanlardır.
  13. Çoğu öncekilerden,
  14. biraz da sonrakilerden,
  15. cevherlerle işlenmiş tahtlar üstünde,
  16. karşı karşıya kurulmuşlar.
  17. Etraflarında taze kalan küpeli genç hizmetçiler dolaşırlar.
  18. Main´den doldurulmuş küpler, ibrikler ve kadehlere,
  19. bu içkiden ne başları ağrıtılır ne de içtiklerini tüketirler.
  20. Meyve beğendiklerinden,
  21. kuş eti istediklerinden,
  22. iri gözlü huriler,
  23. saklı inciler gibi,
  24. işledikleri amellere mükafat için.
  25. Orada ne boş bir laf işitirler, ne de günaha sokan bir söz.
  26. Tek işittikleri söz: «Selam, selam!»
  27. Sağın adamları ise, ne sağın adamları!
  28. Dalbastı kirazlar,
  29. salkım muzlar içinde,
  30. uzamış bir gölge,
  31. çağlayan bir su,
  32. bir çok meyve,
  33. (ki) bunlar ne eksilir, ne de yasaklanırlar,
  34. yüksek döşekler (üstündedirler).
  35. Biz onları yeniden inşa etmişizdir,
  36. onları bakire kılmışızdır,
  37. kocalarını çok seven aynı yaşta,
  38. sağın adamları için.
  39. Bir çoğu önceki (ümmet)lerden,
  40. bir çoğu da sonrakilerdendir.
  41. Solun adamları ise, ne solun adamları!
  42. İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içinde,
  43. kapkara boğucu dumandan bir gölge,
  44. ne serin, ne de rahatlatıcı!
  45. Çünkü onlar bundan önce varlık içinde keyiflerine düşkün şımarık müsriflerdi.
  46. Büyük günahda ısrar ediyorlardı;
  47. ve diyorlardı ki: «Biz ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra, gerçekten biz mi bir daha diriltileceğiz?
  48. Önceki atalarımız da mı?»
  49. De ki: «Muhakkak. Öncekilerin ve sonrakilerin tümü,
  50. belli bir günün belli bir vaktinde mutlaka toplanacaklardır!»
  51. Sonra siz, ey sapık inkarcılar,
  52. mutlaka bir ağaçtan, zakkumdan yersiniz,
  53. karınlarınızı onunla doldurursunuz,
  54. üstüne de kaynar su içersiniz,
  55. susuzluk illetine tutulmuş kanmak bilmeyen develerin içişi gibi içersiniz.
  56. İşte ceza gününde onların konuklukları (ağırlanışları) böyledir!
  57. Sizi Biz yarattık, hala tasdik etmeyecek misiniz?
  58. Şimdi gördünüz mü o döktüğünüz meniyi?
  59. Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratan Biz miyiz?
  60. Aranızda ölümü Biz takdir ettik ve Bizim önümüze geçilmez.
  61. Kılıklarınızı değiştirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışta var etmek üzereyiz.
  62. Muhakkak ilk yaratılışı biliyorsunuz. O halde düşünsenize!
  63. Şimdi gördünüz mü o ektiğiniz tohumu?
  64. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren Biz miyiz?
  65. Dilesek onları elbette bir çöpe çevirirdik de ağzınızda şöyle geveler dururdunuz:
  66. «Muhakkak biz çok ziyandayız.
  67. doğrusu büsbütün mahrum olduk!»
  68. şimdi gördünüz mü o içtiğiniz suyu?
  69. Buluttan onu siz mi indiriyordunuz. yoksa Biz miyiz indiren?
  70. Dileseydik onu acı bir çorak yapardık. O halde şükretseniz ya!
  71. Bir de o çaktığınız ateşi gördünüz mü?
  72. Onun ağacını siz mi inşa ettiniz, yoksa Biz miyiz inşa eden?
  73. Biz onu hem bir ihtar, hem de alandaki muhtaçlara (çöl yolcularına) faydalı kıldık;
  74. O halde Rabbini o büyük adıyla tesbih et!
  75. Artık yok, yıldızların yerlerine yemin ederim;
  76. bilseniz o, gerçekten çok büyük bir yemindir.
  77. Ki bu, hakikaten çok değerli bir Kur´an´dır.
  78. Korunan bir Kitapta;
  79. ona tertemiz temizlenmiş olanlardan başkası el süremez;
  80. Alemlerin Rabbi tarafından indirilmedir!
  81. Şimdi bu kelama siz yağ mı süreceksiniz?
  82. Ve rızkınızı tekzibiniz (nasibinizi yalanlamanızdan ibaret) mi kılacaksınız?
  83. O halde can boğaza geldiği vakit,
  84. ki o zaman bakar durursunuz,
  85. Biz ise ona sizden daha yakınızdır, fakat siz göremezsiniz!
  86. (86-87) Haydi, eğer dine boyun eğmeyecek, ceza çekmeyecek iseniz, çevirsenize o canı geri, iddianızda doğru iseniz!
  87. (86-87) Haydi, eğer dine boyun eğmeyecek, ceza çekmeyecek iseniz, çevirsenize o canı geri, iddianızda doğru iseniz!
  88. Ama o (can çekişen kişi) Allah´a yakın olanlardan ise,
  89. (ona) ravh (rahmet, ferahlık, daimi bir hayat), güzel bir rızık ve Naim cenneti vardır.
  90. Eğer sağın adamlarından ise,
  91. artık selam sana, sağın adamlarından.
  92. Ama o yalanlayan sapıklardan ise,
  93. muhakkak konukluğu kaynar su
  94. ve yaslanacağı cehennemdir!
  95. Kesin gerçek budur işte!
  96. Haydi Rabbini büyük ismiyle tesbih et!
Yazar: Elmalılı Hamdi Yazır - Kur'an-ı Kerim ve Meali (Sadeleştirilmiş)
  1. Olacak vak´a olduğu zaman
  2. Onun oluşunu yalanlayacak kimse yoktur.
  3. O, alçaltıcıdır, yükselticidir.
  4. Yer şiddetle sarsıldığı
  5. Dağlar serpildikçe serpildiği
  6. Dağılıp toz duman haline geldiği
  7. Ve sizler üç sınıf olduğunuz zaman
  8. Sağın adamları (var ya) ne mutludurlar onlar!
  9. Solun adamları ise ne uğursuzdurlar onlar!
  10. Önde olanlar (var ya), onlar öncüdürler.
  11. İşte o yaklaştırılanlar,
  12. Nimet cennetlerindedirler.
  13. Çoğu önceki ümmetlerden,
  14. Birazı da sonrakilerden.
  15. (Onlar) cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler.
  16. Karşılıklı olarak onların üzerinde yaslanırlar.
  17. Çevrelerinde, ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dolaşırlar.
  18. Kaynağından doldurulmuş, testiler, ibrikler ve kadehlerle.
  19. Ondan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir.
  20. Beğendikleri meyvalar,
  21. Canlarının çektiği kuş etleri,
  22. İri gözlü hûriler,
  23. Saklı inciler gibi,
  24. Yaptıklarına karşılık olarak verilir.
  25. Orada boş bir söz ve günaha sokan bir laf işitmezler.
  26. Duydukları söz, yalnız «selam», «selam» dır.
  27. Sağın adamları, nedir o sağın adamları!
  28. Dalbastı kirazlar,
  29. Meyva dizili muzlar,
  30. Uzamış gölgeler,
  31. Fışkıran sular.
  32. Pek çok meyva arasında,
  33. Tükenmeyen ve yasaklanmayan
  34. Ve yükseltilmiş döşekler üstündedirler.
  35. Biz kadınları yeniden inşa ettik (yarattık).
  36. Onları bâkireler yaptık.
  37. Hep yaşıt sevgililer,
  38. Sağın adamları içindir.
  39. Bir çoğu öncekilerdendir.
  40. Bir çoğu da sonrakilerdendir.
  41. Solun adamları, nedir o solcular!
  42. İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar şu içinde,
  43. Kapkara dumandan bir gölge altındadırlar.
  44. Ki ne serindir, ne de faydalı.
  45. Çünkü onlar bundan önce varlık içinde sefâhete dalmışlardı.
  46. Büyük günahı işlemekte ısrar ediyorlardı.
  47. Ve diyorlardı ki: «Biz ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz?»
  48. «Önceki atalarımızda mı?»
  49. De ki: «Öncekiler ve sonrakiler»
  50. «Belli bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır.»
  51. Sonra siz, ey sapık yalanlayıcılar!
  52. Elbette bir ağaçtan, zakkum ağacından yiyeceksiniz.
  53. Karınlarınızı hep onunla dolduracaksınız.
  54. Üstüne de kaynar su içeceksiniz.
  55. Susuzluk illetine tutulmuş develerin içişi gibi içeceksiniz.
  56. İşte ceza gününde onlara sunulacak ziyafet budur.
  57. Biz sizi yarattık; tasdik etmeniz gerekmez mi?
  58. Attığınız meniyi gördünüz mü?
  59. Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan biz miyiz?
  60. Aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmez.
  61. Böylece sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir yaratılışta tekrar var edelim diye (böyle yapıyoruz).
  62. Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz. Düşünüp ibret almanız gerekmez mi?
  63. Ektiğinizi gördünüz mü?
  64. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
  65. Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık. Hayret eder dururdunuz.
  66. «Doğrusu borç altına girdik.»
  67. «Doğrusu, biz yoksul bırakıldık» (derdiniz).
  68. İçtiğiniz suya baktınız mı?
  69. Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
  70. Dileseydik onu tuzlu yapardık. O halde şükretseniz ya!
  71. Yaktığınız ateşi gördünüz mü?
  72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?
  73. Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlere bir fayda yaptık.
  74. Öyleyse büyük Rabbinin adını yücelt.
  75. Hayır, yıldızların yerlerine yemin ederim.
  76. Bilirseniz bu büyük bir yemindir.
  77. O, elbette şerefli bir Kur´ân´dır.
  78. Korunmuş bir kitaptadır.
  79. Ona temizlenenlerden başkası el süremez.
  80. (O), âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.
  81. Şimdi siz bu sözü mü küçümsüyorsunuz?
  82. Rızkınızı, yalanlamanızdan ibaret mi kılıyorsunuz?
  83. Can boğaza dayandığı zaman
  84. Ki o zaman siz (ölmek üzere olana) bakar durursunuz.
  85. Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz görmezsiniz.
  86. Eğer cezalandırılmayacak iseniz,
  87. Onu geri çevirsenize; şayet iddianızda doğru iseniz.
  88. Fakat ölen kişiye gelince, eğer o rahmete yaklaştırılanlardan ise,
  89. Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır.
  90. Eğer O, sağın adamlarından ise,
  91. «(Ey sağcı), sana sağcılardan selam!»
  92. Ama yalanlayıcı sapıklardan ise;
  93. İşte ona da kaynar sudan bir ziyafet vardır.
  94. Ve cehenneme atılma vardır.
  95. Kesin gerçek budur işte.
  96. Öyle ise Rabbini o büyük ismiyle tesbih et.
Yazar: Seyyid Kutub - Fizilal-il Kuran
  1. Kıyamet koptuğu zaman,
  2. Onu hiç kimse yalanlayamayacaktır.
  3. O kimini alçaltır, kimini de yükseltir.
  4. Yeryüzü şiddetle sarsıldığı zaman.
  5. Dağlar paramparça olup,
  6. Toz halinde boşluğa dağıldığı zaman.
  7. Sizler üç gruba ayrıldığınız zaman.
  8. Defterleri sağdan verilenler. Ne mutlu onlara!
  9. Defterleri soldan verilenler. Vay gele başlarına!
  10. Ve öncüler, hep önden gidenler.
  11. Onlar Allah´a yakındırlar.
  12. Bol nimetli cennetlerdedirler.
  13. Çoğu öncü ümmetlerden,
  14. Birazı da sonrakilerdendir.
  15. Altın işlemeli tahtlarda otururlar.
  16. Karşılıklı olarak bu tahtlara kurulurlar.
  17. Hiç ölmeyecek genç hizmetçiler aralarında dolaşır,
  18. Gürül gürül akan bir çeşmeden doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle.
  19. Bu içki ne başlarını ağrıtır, ne de sarhoş eder.
  20. Hoşlarına giden meyvalarla,
  21. İştahla yiyecekleri kuş etleri ile,
  22. Onlara iri gözlü huriler sunulur,
  23. Tıpkı sedefteki inciler gibi.
  24. Yaptıkları iyiliklerin karşılığı olarak,
  25. Orada ne boş ve ne günah içerikli bir söz işitirler.
  26. İşittikleri tek söz «selâm, selâm» dır.
  27. Defterleri sağdan verilenler. Ne mutlu onlara!
  28. Onlar dikensiz sedir ağaçları,
  29. Meyva yüklü muz ağaçları arasında,
  30. Kesintisiz gölgeler altında,
  31. Çağlayan akarsu boylarında,
  32. Bol meyvalar yanında,
  33. Sürekli ve yasaksız,
  34. Yüksek döşekler üzerindedirler.
  35. Biz oradaki hurileri yeniden yarattık.
  36. Onları bakire yaptık.
  37. Eşlerine aşık ve onlarla aynı yaşta,
  38. Defterleri sağdan verilenler için,
  39. Bunların bazıları eski ümmetlerden,
  40. Bazıları da sonrakilerdendir.
  41. Defterleri soldan verilenler. Vay gele başlarına!
  42. Onlar gözeneklerine işleyen kavurucu bir rüzgar önünde ve kaynar su içinde,
  43. Kara ve boğucu bir dumanın gölgesi altındadırlar.
  44. Ne serinliği ve ne de okşayıcılığı var.
  45. Çünkü onlar vaktiyle varlık içinde azıtmışlardı.
  46. Büyük günahı (Allah´a ortak koşmayı) işlemekte ısrar ediyorlardı.
  47. «Ölüp toprak ve kemik yığını olduktan sonra, biz yeniden mi diriltileceğiz?
  48. Eski atalarımız da mı?» diyorlardı.
  49. De ki: «Öncekiler de, sonrakiler de.»
  50. Belirlenmiş bir günün randevusunda bir araya getirileceklerdir.
  51. Sonra siz, ey sapık yalanlayıcılar,
  52. Size kesinlikle Zakkum ağacının meyvası yedirilecektir.
  53. Onunla karınlarınız doldurulacaktır.
  54. Üzerine de kaynar su içeceksiniz.
  55. Onu, içtikçe susayan develer gibi içeceksiniz.
  56. Onlar hesap günü işte böyle ağırlanacaklardır.
  57. Sizleri yaratan biziz, bunu onaylasanıza.
  58. Fışkırttığınız meniyi görüyor musunuz?
  59. Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa onu yaratan biz miyiz?
  60. Ölümü aranızda plânlayan biziz. Hiç kimse bizim önümüze geçemez.
  61. Amacımız benzerlerinizi yerinize geçirmek ve hepinizi bilmediğiniz bir alemde yeniden diriltmektir.
  62. İlk yaratılmayı bildiniz. Bunu düşünüp ders alsanıza!
  63. Ektiğiniz tohumu görüyor musunuz?
  64. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa onu bitiren biz miyiz?
  65. Eğer isteseydik o ekinlerinizi ot kırıntılarına dönüştürürdük de şaşakalırdınız.
  66. Derdiniz ki; «Biz borca battık.»
  67. Daha doğrusu her şeyimizi kaybettik.
  68. İçtiğiniz suyu görüyor musunuz?
  69. Onu siz mi buluttan yere indiriyorsunuz, yoksa onu indiren biz miyiz?
  70. Eğer isteseydik onu acı yapardık. Şükretsenize!
  71. Tutuşturduğunuz ateşi görüyor musunuz?
  72. Onun ağacını siz mi yaratıyorsunuz, yoksa onu yaratan biz miyiz?
  73. Biz onu hem düşündürücü, ibret verici bir uyarıcı, hem de ihtiyacı olanlar için bir yararlanma kaynağı olarak yarattık.
  74. Öyleyse yüce Rabbinin adını noksanlıklardan tenzih et.
  75. Yıldızların yörüngeleri üzerine yemin ederim ki;
  76. Keşke bilseniz bu ne büyük bir yemindir
  77. Bu kitap, yüce Kur´an´dır.
  78. Aslı (Allah katındaki) bir kitapta saklıdır.
  79. Ona sadece tertemiz kimseler el sürebilir.
  80. O, Allah tarafından indirilmiştir.
  81. Şimdi siz bu sözü bu mesajı hafife mi alıyorsunuz?
  82. Yalanlamayı kendinize rızık ve ileriye dönük birikim mi yapıyorsunuz?
  83. Canın boğaza dayandığı an var ya,
  84. O sırada sizler gözlerinizi o can çekişen adama dikersiniz.
  85. Biz ona sizden daha yakınız, ama siz göremezsiniz.
  86. Eğer yeniden diriltilip hesaba çekilmeyecekseniz,
  87. Eğer söylediğiniz doğru ise o çıkmak üzere olan canı geriye döndürsenize!
  88. Eğer ölmek üzere olan kişi Allah´a yakın olanlardan ise;
  89. Esenlik, hoş kokulu çiçekler ve bol nimetli cennet onu bekliyor
  90. Eğer adam defteri sağdan verileceklerden ise,
  91. Defterlerini sağdan alacak olan arkadaşlarının selâmı var sana.
  92. Eğer adam sapık bir inkarcı ise,
  93. O kaynar su sunularak ağırlanır.
  94. Ve cehenneme atılır.
  95. Bu kesin gerçektir.
  96. Öyleyse yüce Rabbinin adını noksanlıklardan tenzih et.
Yazar: Gültekin Onan - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Vakıa (kesin bir gerçek olan kıyamet) vuku bulduğu zaman,
  2. Onun vukuuna (gerçekleşmesine artık) yalan diyecek yoktur.
  3. O aşağılatıcı, yücelticidir.
  4. Yer, şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldığı,
  5. Ve dağlar darmadağın olup ufalandığı,
  6. Derken toz duman halinde dağılıp savrulduğu,
  7. Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman;
  8. İşte o ´Ashab-ı Meymene´, ne (kutludur o) ´Ashab-ı Meymene´.
  9. ´Ashab-ı Meş´eme´ ne (mutsuz ve uğursuzdur o) ´Ashab-ı Meş´eme´.
  10. Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir.
  11. İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır.
  12. Nimetlerle donatılmış cennetler içinde;
  13. Bir çoğu geçmiş (ümmet)lerden,
  14. Birazı da sonrakilerden.
  15. ´Özenle işlenmiş mücevher´ tahtlar üzerindedirler.
  16. Karşılıklı yaslanmışlardır.
  17. Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır.
  18. Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler,
  19. Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir.
  20. Arzulayıp seçecekleri meyveler,
  21. Canlarının çektiği kuş eti.
  22. Ve iri gözlü huriler,
  23. Sanki saklı inciler gibi;
  24. Yaptıklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur);
  25. Orada, ne ´saçma ve boş bir söz´ işitirler, ne günaha sokma.
  26. Yalnızca bir söz (işitirler:) "Selam, selam."
  27. ´Ashab-ı Yemin´, ne (kutludur o) ´Ashab-ı Yemin´.
  28. Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları),
  29. Üstüste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları,
  30. Yayılıp uzanmış gölgeler,
  31. Durmaksızın akan su(lar);
  32. Ve (daha) birçok meyveler arasında,
  33. Kesilip eksilmeyen ve yasaklanmayan (meyveler).
  34. Yükseklere kurulmuş döşekler (sedirler).
  35. Gerçek şu ki, biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip yarattık.
  36. Onları hep bakireler olarak kıldık,
  37. Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt,
  38. ´Ashab-ı Yemin´ olanlar için.
  39. (Bunların) Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden,
  40. Birçoğu da sonrakilerdendir.
  41. ´Ashab-ı Şimal´, ne (mutsuzdur o) ´Ashab-ı Şimal´.
  42. Hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklık ve kaynar su,
  43. Ve kapkara dumandan bir gölge içindedirler.
  44. Ki o, ne serindir, ne ferahlatıcı (kerim).
  45. Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı.
  46. Onlar, büyük günah üzerinde ısrarlı davrananlardı.
  47. Ve derlerdi ki: "Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?"
  48. "Önceden gelip geçmiş atalarımız da mı?"
  49. De ki: "Şüphesiz, öncekiler de ve sonrakiler de."
  50. "Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır."
  51. Sonra gerçekten siz, ey sapık olan yalanlayıcılar,
  52. Şüphesiz zakkum olan bir ağaçtan yiyeceksiniz.
  53. Böylece karınları(nızı) ondan dolduracaksınız.
  54. Onun üzerine de alabildiğine kaynar sudan içeceksiniz.
  55. Üstelik ´içtikçe susayan hasta develerin´ içişi gibi içeceksiniz.
  56. İşte bu, onların din (hesap ve ceza) gününde şölenleridir.
  57. Sizleri biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz?
  58. Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü?
  59. Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı biz miyiz?
  60. Sizin aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmiş değildir;
  61. (Yerinize) Benzerlerinizi getirip değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde inşa etme konusunda.
  62. Andolsun, ilk inşa (yaratma)yı bildiniz; ama öğüt alıp düşünmeniz gerekmez mi?
  63. Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum)u gördünüz mü?
  64. Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
  65. Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık; böylelikle şaşar kalırdınız.
  66. (Şöyle de sızlanırdınız:) "Doğrusu biz, ağır bir borç altına girip zorlandık."
  67. "Hayır, biz büsbütün yoksun bırakıldık."
  68. Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü?
  69. Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren biz miyiz?
  70. Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi?
  71. Şimdi yakmakta olduğunuz ateşi gördünüz mü?
  72. Onun ağacını sizler mi inşa ettiniz (yarattınız), yoksa onu inşa eden biz miyiz?
  73. Biz onu hem bir öğüt ve hatırlatma (konusu), hem ihtiyacı olanlara bir meta kıldık.
  74. Şu halde büyük rabbini ismiyle tesbih et.
  75. Hayır, yıldızların yer (mevki)lerine yemin ederim.
  76. Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir.
  77. Elbette bu, bir Kuran-ı Kerim´dir.
  78. Saklanmış/korunmuş bir kitapta (yazılı)dır.
  79. Ona temizlenip arınmış olanlardan başkası dokunamaz.
  80. Alemlerin rabbinden indirilmedir.
  81. Şimdi siz bu sözü mü hor görüp küçümsüyorsunuz?
  82. Ve rızkınız (Kuran´dan yararlanma nimetini bırakıp onu) mutlaka yalan saymaktan ibaret mi kılıyorsunuz?
  83. Hele can boğaza gelip dayandığında,
  84. Ki o sırada siz (sadece) bakıp durursunuz,
  85. Biz ona sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz.
  86. İşte o vakit, eğer ceza görmeyecek iseniz.
  87. Eğer doğru söylüyorsanız, onu, (çıkmakta olan canı) geri çevirsenize.
  88. Eğer o (ölecek kişi), yakın kılınan (mukarreb olan)lardan ise,
  89. Bu durumda rahatlık, güzel rızık ve nimetlerle donatılmış cennet (onundur).
  90. Ve eğer ´Ashab-ı Yemin´den ise,
  91. Artık, ´Ashab-ı Yemin´den selam sana.
  92. Ve eğer o, yalanlayan sapıklardan ise,
  93. Artık (onun için) alabildiğine kaynar sudan bir şölen vardır.
  94. Ve çılgınca yanan ateşe bir atılma da.
  95. Şüphesiz bu, kesin bilgi ifade eden bir gerçektir (Hakku´l Yakin).
  96. Öyleyse büyük rabbini ismiyle tesbih et.
Yazar: Hasan Basri Çantay - Kur'an Meali - Kur’an-ı Hakim Ve Meal-i Kerim
  1. Kıyamet kopduğu zaman,
  2. (hiçbir nefs) onun vukuunda (Allaha karşı artık) yalancı değildir.
  3. O, (kimini) alçaltıcı, (kimini) yükselticidir.
  4. O zaman yer bir sarsıntı ile sarsılmışdır,
  5. dağlar didik didik parçalanmışdır,
  6. derken (hepsi de) dağılmış, toz haaline gelmişdir.
  7. Siz de (kıyâmetde) üç sınıf olmuşsunuzdur.
  8. Sağcılar (a gelince:) O sağcılar ne (mutlu) durlar!
  9. Solcular (a gelince:) O solcular ne (bedbaht) dırlar!
  10. Hayır yarışlarında tâ öne geçib kazananlar (a gelince:) onlar (orada da) öncüdürler.
  11. İşte onlar (Allaha) en çok yaklaşdırılmış olanlardır.
  12. Naıym cennetlerinde (dirler).
  13. Bir çok (u) evvelki (ümmet) lerden,
  14. biraz (ı) da sonrakilerdendir.
  15. (Onlar) cevherlerle örülmüş tahtlar üzerindedirler,
  16. Üstlerinde karşı karşıya yaslanan (bahtiyar) lar olacak.
  17. Ebedî (taze) lige mazhar edilmiş evlâdlar (hizmet için) etraflarında dolanırlar,
  18. «Maîn» (kaynağın) dan (dolu) büyük kablarla, ibriklerle ve kadehlerle.
  19. Ki bundan baş ağrısına uğratılmayacaklar) gibi akılları da giderilmez.
  20. Beğeneceklerinden (türlü) meyve (ler),
  21. İştahlanacaklarından kuş et (ler) i ile (etraflarında dolanırlar).
  22. (Orada) şahin gözlü huurîler de (vardır),
  23. saklı inci timsâlleri gibi.
  24. (Bunlar mukarreblerin) işledikleri iyi amel (ve hareket) lere bir mükâfat olarak (yapılır).
  25. Onlar orada ne boş bir lâf, ne de günâha sokacak bir şey işitmezler.
  26. Yalınız bir söz (işidirler ki oda) «Selâm, selâm» dir.
  27. Sağcılar: Onlar ne (mutlu) sağcılardır!
  28. Dikensiz kiraz,
  29. meyveleri tıklım tıklım muz ağaç (lar) ı,
  30. yayılmış (daimî) gölge (ler),
  31. dâima akan su (lar),
  32. (32-33) (hiçbir zaman) kesil (ib tüken) meyen, yasak da edilmeyen birçok (cinsde) meyve (ler) arasında,
  33. (32-33) (hiçbir zaman) kesil (ib tüken) meyen, yasak da edilmeyen birçok (cinsde) meyve (ler) arasında,
  34. ve (kadri) yükseltilmiş döşeklerdedirler.
  35. Hakıykat, biz onları yepyeni bir yaratılışla yaratdık da,
  36. (36-37) kız oğlan kızlar, zevcelerine sevgi ile düşkün, hep bir yaşıt yapdık,
  37. (36-37) kız oğlan kızlar, zevcelerine sevgi ile düşkün, hep bir yaşıt yapdık,
  38. sağcılar için.
  39. (Bunların) bir çok (u) evvelki (ümmet) lerden,
  40. bir çok (u) da sonraki (ümmet) lerdendir.
  41. Solcular: (Onlar) ne solculardır!
  42. (Ateşin mesamatlarına işleyen) sıcaklığı ve kaynar bir su,
  43. ve bir de kapkara dumandan bir gölge içindedirler.
  44. Ki (o gölge) ne serin, ne de fâideli değildir.
  45. Çünkü onlar bundan evvel şehvetlerine düşkündüler.
  46. O büyük günâh üzerinde ısrar ederlerdi.
  47. Bir de «Biz öldüğümüz, bir toprak ve bir yığın kemik olduğumuz vakit mı, hakıykaten biz mi diriltilib kaldırılacakmışız?» derlerdi.
  48. «Evvelce geçmiş atalarımız da mı?»
  49. Söyle: «Şüphesiz hem evvelkiler, hem sonrakiler,
  50. ma´lûm bir günün muayyen vaktında behemehal toplanacaklardır».
  51. Sonra hakıykaten siz, ey sapkınlar ve tekzîbciler,
  52. Muhakkak ki zakkum ağacından yiyecek (kimse) (ersiniz,
  53. Öyle ki karınlarınızı hep ondan doldurucularsınız,
  54. üstüne de o kaynar sudan içeceklersiniz.
  55. (O suretle ki) susamış develerin içişi gibi içeceklersiniz.
  56. İşte ceza günü onlara (çekilecek) ziyafet budur!
  57. Sizi biz yaratdık. O halde (tekrar dirilmiye de) inanmalı değilmisiniz?
  58. (Eğer siz bir meniden yaratıldığınızı iddia ediyorsanız) O halde (rahimlere) dökmekde olduğunuz (o) meni nedir? Bana haber verin.
  59. Onu siz mi (düzgün bir insan) suretine getiriyorsunuz, yoksa (o surete getirib) yaratanlar biz miyiz?
  60. (60-61) Aranızda ölüm (ün keyfiyyetini, zamaanını, mekânını ve ecellerin mıkdarını) biz (ta´yin ve) takdîr etdik ve biz — (sizi helak ederek) yerinize diğer benzerlerinizi getirmeniz ve sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışda ve suretlerde tekrar peyda etmemiz hususunda — önüne geçilecekler de değiliz.
  61. (60-61) Aranızda ölüm (ün keyfiyyetini, zamaanını, mekânını ve ecellerin mıkdarını) biz (ta´yin ve) takdîr etdik ve biz — (sizi helak ederek) yerinize diğer benzerlerinizi getirmeniz ve sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışda ve suretlerde tekrar peyda etmemiz hususunda — önüne geçilecekler de değiliz.
  62. Andolsun ki birinci yaratılışı (nızı) bildiniz. Fakat (tekrar yaratılacağınızı da) düşünmeli değil misiniz?
  63. Şimdi bana ekmekde olduğunuz (tohum) u haber verin.
  64. Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler biz miyiz?
  65. Eğer dileseydik muhakkak ki onu (tohumsuz) bir ot kırıntısı yapardık da siz de şaşakalırdınız.
  66. (Şöyle derdiniz:) «Biz hakıykaten ağır borca uğratılmışızdır».
  67. «Daha doğrusu biz (umduğumuzdan) mahrum kalmışlarız».
  68. Şimdi içmekde olduğunuz suyu söyleyin bana.
  69. Onu bulutdan siz mi indirdiniz, yoksa indiriciler biz miyiz?
  70. Eğer dileseydik onu (içilmeyecek) tuzlu bir su yapardık. O halde şükretmeli değil misiniz?
  71. Şimdi bana (yeşil bir ağacdan) çakmakda olduğunuz ateşi söyleyin.
  72. Onun ağacını siz mi yarardınız, yoksa yaratanlar biz miyiz?
  73. Biz onu hem bir ibret, hem çöl yolcularına bir fâide kıldık.
  74. O halde Rabbini o büyük adiyle tesbîh (ve tenzîh) et.
  75. Hayır (hakıykatler kâfirlerin dedikleri gibi değildir). İşte yıldızların düşdüğü yerlere andediyorum.
  76. ki hakıykaten bu, eğer bilirseniz, büyük bir anddır,
  77. muhakkak o, elbette çok şerefli bir Kur´andır,
  78. ki Sıyânet edilmiş bir kitabda (yazılı) dır.
  79. Ona tam bir suretde temizlenmiş olanlardan başkası el süremez.
  80. (O) âlemlerin Rabbinden indirilmedir.
  81. Şimdi siz bu kelâmı mı hor görücülersiniz?
  82. Rızkınıza (şükür edeceğinize) siz behemehal tekzibe mi kalkışırsınız?
  83. Hele (can) boğaza gelince,
  84. o vakit siz görürsünüz!
  85. Biz ona sizden yakınız. Fakat görmezsiniz.
  86. İşte madem ki (tekrar dirilerek) ceza görmeyecekmişsiniz,
  87. Onu (tâ boğazınıza gelince cesedinize) geri çevirseniz a! Eğer (iddianızda) saadıklarsanız...
  88. Şimdi, (ölene gelince) eğer o, mukarreblerden ise,
  89. artık rahatlık, güzel rızık ve Naıym cenneti (onundur).
  90. Eğer sağcılardan ise,
  91. Artık sağcılardan selâm sana!
  92. Amma eğer tekzîbcilerden, sapıklardansa,
  93. işte (ona da) kaynar sudan bir ziyafet!
  94. ve cehenneme bir atılış.
  95. Şübhesiz ki bu elbette kat´î bilgi (veren) hakıykatın ta kendisidir.
  96. Haydi Rabbini o büyük adiyle tesbih (ve tenzîh) et.
Yazar: İbni Kesir - Büyük Kuran Tefsiri
  1. Kıyamet koptuğu zaman,
  2. Onun vukuunu hiç bir yalanlayıcı yoktur.
  3. O; alçaltıcı, yükselticidir.
  4. Yer; sarsıldıkça sarsıldığı;
  5. Dağlar, ufalandıkça ufalandığı;
  6. Dağılmış toz haline geldiği zaman;
  7. Siz üç sınıf olmuşsunuzdur:
  8. Sağcılar; o sağcılar ne mutludurlar.
  9. Solcular; o solcular ne bahtsızdırlar.
  10. Önde olanlar da öncüdürler.
  11. İşte onlar en çok gözde olanlardır.
  12. Naim cennetlerindedirler.
  13. Bir çoğu öncekilerden,
  14. Birazı da sonrakilerden.
  15. Murassa tahtlar üzerindedirler.
  16. Karşılıklı olarak üzerinde yaslanırlar.
  17. Ölümsüz civanlar etraflarında dolaşırlar.
  18. Main´den büyük kaplarla, ibrikler ve kadehlerle.
  19. Ondan baş ağrısına uğratılmayacakları gibi, akılları da giderilmez.
  20. Beğenecekleri meyveler,
  21. Kuş eti, içlerinin çektiğinden.
  22. Şahin gözlü huriler de;
  23. Saklı inci misali.
  24. Yapmakta olduklarına karşılık olarak.
  25. Orada ne boş bir laf, ne de günaha sokacak birşey işitmezler.
  26. Yalnız selama karşılık; selam, denir.
  27. Sağcılar; ne bahtiyardır o sağcılar.
  28. Dikensiz kiraz,
  29. Salkımları sarkmış muz ağaçları,
  30. Yayılmış gölge,
  31. Çağlayan su,
  32. Bir çok meyve,
  33. Bitip tükenmeyen ve yasaklanmayan.
  34. Yükseltilmiş döşekler üstündedirler.
  35. Gerçekten Biz; onları, yeni bir yaratılışla yarattık.
  36. Ve onları el değmemişler kıldık.
  37. Eşlerine düşkün hep bir yaşıtlar.
  38. Sağcılar için.
  39. Bir çoğu öncekilerden,
  40. Bir çoğu da sonrakilerdendir.
  41. Solcular da. Solcular kimlerdir?
  42. Kızgın ateşte, kaynar sulardadırlar.
  43. Ve kapkara dumandan bir gölge içindedirler.
  44. Ne serindir, ne de hoştur.
  45. Çünkü onlar; bundan önce refahla şımarmışlardı.
  46. Ve büyük günah işlemekte direnip dururlardı.
  47. Ve derlerdi ki: Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, gerçekten biz mi yeniden diriltileceğiz?
  48. Önce gelmiş geçmiş atalarımız da mı?
  49. De ki: Şüphesiz hem öncekiler, hem sonrakiler,
  50. Belli bir günün belli bir vaktinde mutlaka toplanacaklardır.
  51. Sonra gerçekten siz ey sapıklar, yalanlayıcılar;
  52. Muhakkak ki yiyeceksiniz zakkum ağacından.
  53. Karınlarınızı dolduracaksınız hep ondan.
  54. Üstüne de içeceksiniz o kaynar sudan.
  55. Susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz.
  56. İşte ceza günü onlara sunulacak ziyafet budur.
  57. Sizi; Biz, yarattık. Hala tasdik etmez misiniz?
  58. Söyleyin öyleyse; dökmekte olduğunuz meni nedir?
  59. Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratanlar Biz miyiz?
  60. Biz, takdir ettik aranızda ölümü. Ve Biz, önüne geçilecekler de değiliz.
  61. Yerinize benzerlerinizi getirmekte ve sizi bilemeyeceğiniz bir yaratılışla tekrar var etmekte.
  62. Andolsun ki; ilk yaratılışınızı bildiniz. İyice düşünmeli değil misiniz?
  63. Şimdi Bana; ekmekte olduğunuzu haber verin.
  64. Onu, siz mi bitiriyorsunuz, yoksa Biz miyiz, bitirenler?
  65. Dilersek Biz, onu çörçöp yaparız da şaşar kalırsınız.
  66. Doğrusu borç altına girdik,
  67. Daha doğrusu biz mahrumlarız.
  68. Söyleyin Bana şimdi, içmekte olduğunuz suyu;
  69. Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa Biz miyiz indirenler?
  70. İsteseydik onu tuzlu bir su kılardık. Öyleyse şükretmeli değil misiniz?
  71. Söyleyin bana, şimdi çakmakta olduğunuz ateşi,
  72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa Biz miyiz yaratanlar?
  73. Biz, onu bir ibret ve konaklayanlar için faydalı kıldık.
  74. Öyleyse Rabbını o büyük adıyla tesbih et.
  75. Hayır yıldızların yerleri üzerine yemin ederim;
  76. Gerçekten bilseniz bu, büyük bir yemindir.
  77. Şüphesiz o; şerefli bir Kur´an´dır.
  78. Korunmuş bir kitabdadır.
  79. Ona arınmış olanlardan başkası dokunamaz.
  80. Alemlerin Rabbından indirilmedir.
  81. Siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz?
  82. Rızkınızı yalanlamakla mı çıkarıyorsunuz?
  83. Hele can boğaza gelince;
  84. O vakit görürsünüz siz.
  85. Biz ona sizden daha yakınız, ama görmezsiniz.
  86. Madem ki ceza görmeyecekmişsiniz,
  87. Onu geri çevirsenize. Şayet sadıklar iseniz.
  88. Eğer o kişi gözdelerden ise;
  89. Rahatlık, güzel rızık ve Naim cenneti.
  90. Şayet sağcılardan ise;
  91. Selem sana sağcılardan.
  92. Eğer sapık yalanlayıcılardan ise;
  93. İşte ona da kaynar sudan bir ziyafet,
  94. Ve cehenneme atılış.
  95. Şüphesiz ki bu; kesin gerçeğin kendisidir.
  96. Öyleyse Rabbını büyük adıyla tesbih et.
Yazar: İskender Ali Mihr - Kur'ân-ı Kerim Lafz-ı ve Ruhu Tefsiri
  1. O vakıa (müthiş olay) vuku bulduğu zaman.
  2. Onun vuku bulmasını yalanlayan (kimse) yoktur.
  3. O; alçaltıcıdır, yükselticidir.
  4. O zaman arz (yeryüzü) şiddetli bir sarsıntıyla sarsılmıştır.
  5. Ve dağlar ufalanarak parçalanmıştır.
  6. Böylece dağılıp toz zerrecikleri haline gelmiştir.
  7. Ve (o zaman) siz üç sınıfa ayrılmış olursunuz.
  8. İşte ashabı meymene [meymene sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) sağından verilen cennetlikler], (ama) ne ashabı meymene!
  9. Ve ashabı meşeme [meşeme sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) solundan verilen cehennemlikler], (ama) ne ashabı meşeme!
  10. Ve sabikunlar (hayırlarda yarışıp ileri geçenler), sabikunlar.
  11. İşte onlar (sabikunlar). Mukarrip (Allah´a yaklaştırılmış) olanlardır.
  12. (Onlar), naim cennetlerindedirler.
  13. (Onlar), evvelkilerden bir ümmettir.
  14. Ve (onların) birazı sonrakilerdendir.
  15. Altın ile örülmüş, mücevherlerle (inci ve yakutla) süslenmiş tahtlar üzerinde.
  16. Onların üzerinde karşılıklı olarak yaslananlar onlardır (mukarrebun olanlardır).
  17. Onların etrafında halidun olan (ölümsüz) gençler dolaşır.
  18. Akan pınarlardan doldurulmuş kâseler, ibrikler ve billur kadehler ile.
  19. Ondan (o şaraptan) başları ağrımaz ve sarhoş olmazlar.
  20. Ve arzu ettikleri meyvelerden.
  21. Ve canlarının çektiği kuş etlerinden (sunulur).
  22. Ve harika güzel gözlü huriler (vardır).
  23. Sanki saklanmış inci tanesi gibi.
  24. Yapmış olduklarının mükâfatı olarak.
  25. Orada boş bir söz işitmezler ve günaha girmezler.
  26. Sadece selâm, selâm sözü söylenir.
  27. Ashabı yemin [yemin sahipleri, amel defterleri (hayat filmleri) sağından verilenler], (ama) ne ashabı yemin!
  28. (Ashabı yemin), dikensiz sedir ağaçları arasında.
  29. Ve meyveleri kat kat dizili muz ağaçları (arasında).
  30. Ve uzayan gölgeler (içinde).
  31. Ve çağlayan sular (arasında).
  32. Ve pekçok meyveler (arasında).
  33. Eksilmeyen ve yasaklanmayan.
  34. Ve yüksetilmiş döşeklerdedirler (tahtlardadırlar).
  35. Muhakkak ki Biz, onları yeni bir inşa (yaratılış) ile inşa ettik (yarattık).
  36. Böylece Biz, onları bakireler kıldık.
  37. Eşlerine düşkün, aynı yaşta olarak.
  38. Ashabı yemin [yemin sahipleri, amel defterleri (hayat filmleri) önünden ve sağından verilenler] için.
  39. (Onlar) evvelkilerden bir ümmettir.
  40. Ve de sonrakilerden bir ümmettir.
  41. Ve ashabuş şimal [şeamet (kötülük), meşeme sahipleri, amel defteri (hayat filmleri) sollarından verilenler, cehennemlikler], (ama) ne ashabuş şimal!
  42. (Ashabuş şimal), semum (iliklere işleyen bir sıcaklık) ve hamim (kaynar su) içindedir.
  43. Ve kara dumandan bir gölge ki.
  44. Ne serinleticidir ne de rahatlatıcıdır.
  45. Muhakkak ki onlar, daha önce mutrafi idiler (varlık içinde zevklerine dalmışlardı).
  46. Ve onlar, büyük günahta ısrar ediyorlardı.
  47. Ve şöyle diyorlardı: “Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı? Biz gerçekten, mutlaka beas mı edileceğiz (yeniden mi diriltileceğiz)?”
  48. Ve evvelki (bizden önce ölen) babalarımız (atalarımız) da mı?
  49. De ki: “Muhakkak ki evvelkiler ve sonrakiler de (diriltilecek).”
  50. Malûm (bilinen) günün, belirlenmiş bir vaktinde mutlaka toplanılmış olacaklardır.
  51. Sonra siz, ey gerçekten dalâlette olan yalanlayıcılar!
  52. Siz mutlaka zakkum ağacından yiyecek olanlarsınız.
  53. Böylece karınlarını onunla dolduracak olanlarsınız.
  54. Sonra da onun üzerine hamimden (kaynar sudan) içecek olanlarsınız.
  55. Öyle ki, içtikçe susayan hasta develerin içişi gibi içecek olanlarsınız.
  56. (İşte) bu, onların dîn günündeki ziyafetleridir.
  57. Sizi Biz, Biz yarattık. Hâlâ tasdik etmiyorsanız.
  58. Öyleyse akıttığınız meni nedir, gördünüz mü (ne olduğunu idrak ettiniz mi)?
  59. Onu siz mi yaratıyorsunuz yoksa yaratan Biz miyiz?
  60. Sizin aranızda ölümü Biz, Biz takdir ettik. Ve Biz, önüne geçilmiş (veya geçilebilecek) olan değiliz (bu takdirimizi kimse bozamaz).
  61. Sizin (dünya hayatındaki) emsallerinizi (bedenlerinizi), (ölümle) değiştirmemiz ve (ahiret âlemi için) sizi, bilmediğiniz bir şekilde (yeniden) yaratmamızda (Bizi geçecek yoktur).
  62. Ve andolsun ki, ilk neş´eti (yaratılışı) bildiniz, hâlâ tezekkür (tefekkür) etmiyorsanız.
  63. Öyleyse ektiğiniz ekin nedir (onu) gördünüz mü? (Her bitkinin tohumundan kendi türüne has yeni bir bitkinin yetişmesi için gerekli olan şifrelerin ve gelişim programının, ektiğiniz tohum içinde saklı olduğunu biliyor musunuz, idrak ediyor musunuz?)
  64. Onu siz mi yetiştiriyorsunuz, yoksa onu yetiştiren Biz miyiz?
  65. Eğer Biz dileseydik, elbette onu kuru ot kılardık (yapardık). O zaman siz şaşırıp kalırdınız.
  66. Gerçekten biz ziyana uğrayanlarız.
  67. Hayır, biz mahsulden (üründen) mahrum bırakılanlarız (derdiniz).
  68. Ayrıca siz, o içiyor olduğunuz suyu gördünüz mü?
  69. Onu (suyu) bulutlardan siz mi indirdiniz, yoksa indiren Biz miyiz?
  70. Eğer dileseydik, onu acı kılardık (yapardık), öyle ise (niçin) hâlâ şükretmiyorsunuz?
  71. Ayrıca o yaktığınız ateşi gördünüz mü?
  72. Onun ağacını siz mi inşa ettiniz, yoksa inşa eden (halkeden) Biz miyiz?
  73. Biz, onu (ateşi) bir ibret ve çöl yolcuları (sahrada konaklayanlar) için bir meta (ısı ve ışık kaynağı) kıldık.
  74. Artık Rabbini “Azîm” ismi ile tesbih et.
  75. Artık hayır! Yıldızların mevkilerine yemin ederim.
  76. Ve muhakkak ki o, gerçekten çok büyük bir yemindir, keşke bilseniz.
  77. Muhakkak ki O, gerçekten Kerim olan Kur´ân´dır (Kur´ân-ı Kerim´dir).
  78. Mahfuz (korunmuş) olan bir Kitap´tadır (Levhi Mahfuz´dadır).
  79. O´na, tahir olanlardan (maddî ve manevî arınanlardan) başkası dokunamaz.
  80. Âlemlerin Rabbi tarafından (kısım kısım, âyet âyet) indirilmiştir.
  81. Yoksa siz, bu söze inanmayan, şüphe eden kimseler misiniz?
  82. Ve siz, yalanlamış olmanızı kendinize rızık ediniyorsunuz. (Kur´ân´daki sözlerin âlemlerin Rabbi tarafından indirildiğinden şüphe ettiğiniz için rızkınız, nasibiniz sadece yalanlamak oluyor.)
  83. O halde can boğaza gelmiş olsa değil mi ki (siz öylece).
  84. Ve siz, o anda (ona öylece, bir yardım yapamayarak sadece) bakarsınız.
  85. Ve Biz, ona sizden daha yakınız fakat siz görmezsiniz.
  86. Öyleyse eğer siz (amellerinizin karşılığında) ceza görecek kimseler değil iseniz.
  87. Eğer siz sadıklarsanız, onu geri çevirirsiniz.
  88. Fakat o eğer mukarrebin olanlardan (Allah´a yakın olanlardan) ise.
  89. O taktirde, ferahlık, huzur, güzel kokulu bitkiler ve naim cenneti vardır.
  90. Fakat yemin sahiplerinden (ashabı yeminden yani hayat filmleri sağından verilenlerden) ise.
  91. O zaman ashabı yeminden (hayat filmleri sağından verilenlerden) “sana selâm olsun” (denir).
  92. Ve fakat dalâlette olan ve yalanlayanlardan ise.
  93. O taktirde kaynar sudan bir ziyafet vardır.
  94. Ve alevli ateşe atılma vardır.
  95. Muhakkak ki bu (anlatılanlar), elbette o (verilen haberler), Hakk´ul yakîn´dir (yakîn olan haktır, kesin olarak gerçektir).
  96. Artık Rabbini “Azîm” ismi ile tesbih et.
Yazar: Muhammed Esed - Kur'an Mesajı Meal-Tefsir
  1. Gerçekleşecek olan (sonunda) gerçekleştiği zaman,
  2. onun yalan olmadığı apaçık ortaya çıkacaktır;
  3. o, (bazılarını) alçaltan, (diğerlerini) yücelten(dir)!
  4. Yer (şiddetli) bir sarsıntı ile sarsıldığında,
  5. ve dağlar ufalana ufalana,
  6. toz toprak haline geldiğinde
  7. (işte o Gün,) siz üç sınıf(a ayrılmış) olacaksınız:
  8. Kiminiz doğruyu bulmuşlardan olacak. Ah! ne (mutlu) kimselerdir doğruyu bulmuş olanlar!
  9. Ve kiminiz kötülüğe batmışlardan olacak. Ah! ne (mutsuz) kimselerdir kötülüğe batmış olanlar!
  10. Önde olanlar ise (hayatta iken, inanç ve güzel fiillerde) öne çıkanlar olacak.
  11. (Her zaman) Allah´a yakınlık sağlayanlar!
  12. (Onlar) esenlik ve mutluluk bahçelerinde (yaşayacaklar,)
  13. çoğu eski zamanların,
  14. ama (sadece) pek azı sonraki dönemlerin (insanları).
  15. Onlar, altın işlemeli mutluluk tahtlarına (kurulacaklar),
  16. (ve) birbirlerine (sevgi ile) bakarak uzanacaklar.
  17. Onları ölümsüz gençlikler bekleyecek,
  18. tertemiz kaynakların suyundan doldurulmuş kaseler, ibrikler ve fincanlarla,
  19. ne kafalarını dumanlayan ne de onları sarhoş eden (bir su)
  20. ve seçebilecekleri her çeşit meyveyle,
  21. ve canlarının çekebileceği her çeşit kuş etiyle.
  22. Ve en güzel gözlü saf ve temiz eşler (yanlarında olacak),
  23. kabuklarının içinde saklı bulunan inciler gibi.
  24. (Hayatta iken) yaptıklarının bir ödülü (olacak bu).
  25. Orada ne boş konuşmalar duyacaklar, ne de günaha yönelten bir çağrı,
  26. ama sadece iç sükuneti ve barış müjdesi.
  27. Dürüst ve erdemli bir hayat yaşayanlara gelince, nedir bu dürüst ve erdemli hayat sürenler(in ödülü)?
  28. (Onlar,) meyve dolu sidre ağaçları arasında (bulacaklar kendilerini),
  29. çiçeklerle bezenmiş akasyalar,
  30. genişçe yayılmış gölgeler,
  31. fışkıran sular,
  32. ve bol bol meyveler,
  33. hiç eksilmeyen, hiç tükenmeyen.
  34. Ve yüceltilmiş eşler(i onlarla olacak):
  35. çünkü, Biz onları yenilenmiş bir hayatta tekrar var etmiş olacağız,
  36. ve bakireler olarak dirilteceğiz,
  37. sevgi dolu ve uyum içinde,
  38. dürüst ve erdemli olanlarla:
  39. bir kısmı eski zamanlardan,
  40. bir kısmı da sonraki zamanlardan.
  41. Kötülükte ısrar edenlere gelince, nedir bu kötülük ısrarcıları(nın cezası)?
  42. (Onlar,) kavurucu rüzgarlar ve yakıcı bir ümitsizlik içinde (bulacaklar kendilerini),
  43. ve siyah duman gölgesinde,
  44. ne serinleten, ne de rahatlatan (bir gölge).
  45. Çünkü, geçmişte onlar kendilerini tamamen hazlara kaptırmışlardı,
  46. çirkin günahlar işlemekte inat ediyorlardı,
  47. ve diyorlardı ki: "Ne Yani! Biz ölüp de toz ve kemik yığını haline geldikten sonra mı diriltileceğiz yeniden?
  48. Ve eski atalarımız da mı?"
  49. De ki: "Daha önce yaşamış olanlar da, sonrakiler de
  50. (yalnızca Allah tarafından) bilinen bir Gün´ün belirlenmiş olan bir vaktinde bir araya getirilecekler;
  51. ve o zaman, siz ey yoldan sapmış ve hakikati yalanlamış olanlar,
  52. siz kesinlikle ağulu meyve ağacından tadacaksınız,
  53. ve karnınızı onunla dolduracaksınız,
  54. ve yakıcı ümitsizliği (yudum yudum) içeceksiniz,
  55. doymak bilmez susuz develerin içişi gibi içeceksiniz!"
  56. Hesap Günü onların karşılanışı işte böyle olacak!
  57. Sizi yaratan Biziz, (ey insanlar!) Öyleyse neden hakikati kabul etmezsiniz?
  58. Attığınız o (tohum)u hiç düşündünüz mü?
  59. Onu yaratan siz misiniz, yoksa Biz miyiz onun yaratılışının kaynağı?
  60. Ölümün sizin aranızda (her zaman geçerli) olmasını emrettik: ama hiçbir şey Bizi alıkoyamaz
  61. varoluşunuzun tabiatını değiştirmekten ve (henüz) size malum olmayan bir şekilde sizi (yeniden) var etmekten.
  62. Ve (mademki) baştaki yaratılışınızı(n mucizevi bir olay olduğunu) biliyorsunuz; öyleyse, neden (Bizim hakkımızda) düşünüp dersler çıkarmazsınız?
  63. Toprağa ektiğiniz tohumu hiç düşündünüz mü?
  64. Onu büyütüp yeşerten siz misiniz, yoksa Biz miyiz onun büyüyüp yeşermesinin sebebi?
  65. (Çünkü,) dileseydik, onu kuru bir çöpe döndürürdük ve siz hayret (ve dehşet) içinde kalırdınız:
  66. "Eyvah, mahvolduk!
  67. Yok yok, aslında (geçinme imkanlarımızdan) mahrum bırakıldık!" (diyerek).
  68. Hiç içtiğiniz suyu düşündünüz mü?
  69. Siz mi onu bulutlardan indirdiniz, yoksa Biz miyiz onun yere inmesini sağlayan?
  70. (O tatlı bir su şeklinde iner, ama) dileseydik yakacak kadar tuzlu ve acı yapabilirdik. Öyleyse neden (Bize) şükretmiyorsunuz?
  71. Hiç tutuşturduğunuz ateşi düşündünüz mü?
  72. Ateşin yakıtı olarak görevlendirilen ağacı var eden siz misiniz, yoksa Biz miyiz onun varoluşunun sebebi?
  73. Onu (Bizi) hatırlamanı(zı)n bir vasıtası ve (hayatlarının) yabaniliği içinde kaybolmuş ve acıkıp susamış bütün insanlar için bir rahatlama vasıtası yaptık.
  74. Öyleyse kudret sahibi Rabbinin ismini yücelt!
  75. Hayır, (bu Kuran´ın) parçalar halinde indirilişini tanıklığa çağırırım,
  76. eğer bilseniz bu en güçlü bir teyiddir!
  77. O, gerçekten değerli bir hitabedir,
  78. sağlam korunan ilahi kelam içinde (insana tebliğ edilmiş)tir
  79. ki ona ancak (kalben) temiz olanlar dokunabilir:
  80. bütün alemlerin Rabbinden (gelen) bir vahiy!
  81. Şimdi böyle bir habere küçümseyerek mi bakıyorsunuz,
  82. ve hakikati yalanlamayı günlük gıdanız olarak mı görüyorsunuz?
  83. Peki, öyleyse, (ölüm döşeğindeki bir adamın) boğazına (son nefesi) dayandığında,
  84. siz de (çaresiz bir şekilde) durup seyrederken,
  85. ve (Bizi) görmediğiniz halde, Biz ona sizden daha yakınken:
  86. peki öyleyse, eğer (Bize) bağımlı olmadı(ğınızı düşünüyor)sanız,
  87. o (bitip tükenen hayatı) geri döndürebilir misiniz, eğer iddianızda haklı iseniz?
  88. (Hepiniz ölümü tadacaksınız.) Eğer bir kimse Allah´a yaklaşanlardan olursa,
  89. (öteki dünyada onu) mutluluk, gönül rahatlığı ve bir esenlik bahçesi (bekler).
  90. Ve yine eğer bir kimse dürüst ve erdemli bir hayat sürenlerden olursa,
  91. (cennette şu sözlerle karşılanacaktır:) "Dürüst ve erdemlilerden (olan) sana selam olsun!"
  92. Ama eğer biriniz hakikati yalanlayanlardan ve (böylece) yoldan sapmışlardan olursa,
  93. (öteki dünyada onu) yakıcı bir ümitsizlik karşılar,
  94. ve alev saçan bir ateşin sıcaklığı!
  95. Kuşkusuz bu, hakikatlerin hakikatidir!
  96. Öyleyse kudret sahibi Rabbinin ismini yücelt!
Yazar: Ömer Nasuhi Bilmen - Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Meali
  1. (1-3) Kıyamet hadisesi vaki olduğu zaman. Onun vukûu için bir yalan yoktur. (O Kıyamet) Alçaltıcıdır, yükselticidir.
  2. (1-3) Kıyamet hadisesi vaki olduğu zaman. Onun vukûu için bir yalan yoktur. (O Kıyamet) Alçaltıcıdır, yükselticidir.
  3. (1-3) Kıyamet hadisesi vaki olduğu zaman. Onun vukûu için bir yalan yoktur. (O Kıyamet) Alçaltıcıdır, yükselticidir.
  4. (4-6) O zaman yer, şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmıştır. Ve dağlar parçalanmakla parçalanmıştır. Artık (dağlar) dağılmış, toz haline gelmiştir.
  5. (4-6) O zaman yer, şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmıştır. Ve dağlar parçalanmakla parçalanmıştır. Artık (dağlar) dağılmış, toz haline gelmiştir.
  6. (4-6) O zaman yer, şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmıştır. Ve dağlar parçalanmakla parçalanmıştır. Artık (dağlar) dağılmış, toz haline gelmiştir.
  7. (7-9) Ve (o gün) siz de üç sınıf olmuşsunuzdur. İmdi (biri) Ashâb-ı Meymene, nedir Ashâb-ı Meymene? Ve (ikincisi) Ashâb-ı Meş´emedir, nedir Ashâb-ı Meş´eme?
  8. (7-9) Ve (o gün) siz de üç sınıf olmuşsunuzdur. İmdi (biri) Ashâb-ı Meymene, nedir Ashâb-ı Meymene? Ve (ikincisi) Ashâb-ı Meş´emedir, nedir Ashâb-ı Meş´eme?
  9. (7-9) Ve (o gün) siz de üç sınıf olmuşsunuzdur. İmdi (biri) Ashâb-ı Meymene, nedir Ashâb-ı Meymene? Ve (ikincisi) Ashâb-ı Meş´emedir, nedir Ashâb-ı Meş´eme?
  10. (10-12) Ve (üçüncüsü de) ileri geçenlerdir, ileri geçenlerdir. İşte mukarreb olanlar, onlardır. Naîm cennetlerinde mütena´im olacaklardır.
  11. (10-12) Ve (üçüncüsü de) ileri geçenlerdir, ileri geçenlerdir. İşte mukarreb olanlar, onlardır. Naîm cennetlerinde mütena´im olacaklardır.
  12. (10-12) Ve (üçüncüsü de) ileri geçenlerdir, ileri geçenlerdir. İşte mukarreb olanlar, onlardır. Naîm cennetlerinde mütena´im olacaklardır.
  13. (13-15) (O Sabikûn) Evvelkilerden bir cemaattır. Ve biraz da sonrakilerdendir. Altundan örülmüş tahtlar üzerindedirler.
  14. (13-15) (O Sabikûn) Evvelkilerden bir cemaattır. Ve biraz da sonrakilerdendir. Altundan örülmüş tahtlar üzerindedirler.
  15. (13-15) (O Sabikûn) Evvelkilerden bir cemaattır. Ve biraz da sonrakilerdendir. Altundan örülmüş tahtlar üzerindedirler.
  16. Onların üzerine karşı karşıya olarak yaslanıcılardır.
  17. (17-18) Onların üzerlerine daima aynı halde kalan genç hizmetçiler dolaşır. Çeşmelerden akan şuruplar ile (dolu) destiler ile ve ibrikler ile ve bardaklar ile.
  18. (17-18) Onların üzerlerine daima aynı halde kalan genç hizmetçiler dolaşır. Çeşmelerden akan şuruplar ile (dolu) destiler ile ve ibrikler ile ve bardaklar ile.
  19. (19-20) Onlardan baş ağrısına uğramazlar ve akıllarını da gidermiş olmazlar. Ve (o hizmetçiler) ehl-i Cennet´in ihtiyar ettikleri meyveler ile (dolaşırlar).
  20. (19-20) Onlardan baş ağrısına uğramazlar ve akıllarını da gidermiş olmazlar. Ve (o hizmetçiler) ehl-i Cennet´in ihtiyar ettikleri meyveler ile (dolaşırlar).
  21. (21-22) Ve iştihada bulundukları kuş eti ile (dolaşırlar). (Ve orada) Pek güzel gözlü huriler de (vardır).
  22. (21-22) Ve iştihada bulundukları kuş eti ile (dolaşırlar). (Ve orada) Pek güzel gözlü huriler de (vardır).
  23. (23-24) Saklı inci emsali gibi (pek latiftirler). İşler oldukları güzel amellerine mükâfaat olarak (bu nîmetlere nâil olacaklardır).
  24. (23-24) Saklı inci emsali gibi (pek latiftirler). İşler oldukları güzel amellerine mükâfaat olarak (bu nîmetlere nâil olacaklardır).
  25. (25-26) Orada ne bir boş lâf ve ne de günaha sokacak bir şey işitmezler. Ancak bir söz işitirler (ki, o da) selâmdan ibarettir
  26. (25-26) Orada ne bir boş lâf ve ne de günaha sokacak bir şey işitmezler. Ancak bir söz işitirler (ki, o da) selâmdan ibarettir
  27. (27-28) Ashâb-ı Yemîn ise, nedir Ashâb-ı Yemîn? Dikensiz kiraz ağaçları (altında)dırlar.
  28. (27-28) Ashâb-ı Yemîn ise, nedir Ashâb-ı Yemîn? Dikensiz kiraz ağaçları (altında)dırlar.
  29. Ve meyveleri kat kat olmuş muz ağaçları (altında)dırlar.
  30. Ve yayılmış gölgededirler.
  31. (31-32) Ve çağlayıp akar bir su (başında)dırlar. Ve pek çok meyveli bir yerdedirler.
  32. (31-32) Ve çağlayıp akar bir su (başında)dırlar. Ve pek çok meyveli bir yerdedirler.
  33. Ne kesilmiş ve ne de men edilmiş(olan meyveler arasında).
  34. (34-35) Ve yükseltilmiş yataklardadırlar. Şüphe yok ki, Biz onları bir yaradılış ile yarattık.
  35. (34-35) Ve yükseltilmiş yataklardadırlar. Şüphe yok ki, Biz onları bir yaradılış ile yarattık.
  36. (36-37) İşte onları bakireler kıldık. Kocalarına düşkün, hep bir yaşıt yaptık.
  37. (36-37) İşte onları bakireler kıldık. Kocalarına düşkün, hep bir yaşıt yaptık.
  38. (38-40) Ashâb-ı yemin için (böyle inşa edilmişlerdir). (O Ashâb-ı Yemîn) Evvelkilerden bir cemaattir. Ve sonrakilerden bir cemaattir.
  39. (38-40) Ashâb-ı yemin için (böyle inşa edilmişlerdir). (O Ashâb-ı Yemîn) Evvelkilerden bir cemaattir. Ve sonrakilerden bir cemaattir.
  40. (38-40) Ashâb-ı yemin için (böyle inşa edilmişlerdir). (O Ashâb-ı Yemîn) Evvelkilerden bir cemaattir. Ve sonrakilerden bir cemaattir.
  41. (41-43) Ashâb-ı Şimal ise, ne? Mesâmâtâ kadar nüfuz eden bir sıcaklık ve son derece hararetli bir su içindedirler. Ve pek siyah bir dumandan bir gölge içindedirler.
  42. (41-43) Ashâb-ı Şimal ise, ne? Mesâmâtâ kadar nüfuz eden bir sıcaklık ve son derece hararetli bir su içindedirler. Ve pek siyah bir dumandan bir gölge içindedirler.
  43. (41-43) Ashâb-ı Şimal ise, ne? Mesâmâtâ kadar nüfuz eden bir sıcaklık ve son derece hararetli bir su içindedirler. Ve pek siyah bir dumandan bir gölge içindedirler.
  44. (44-46) (O gölge) Ne soğuktur, ne de fâidelidir. Çünkü, şüphe yok onlar bundan evvel nîmetlere (zevklerine) düşkünler idiler. Ve büyük günah üzerine ısrar eder olmuşlardır.
  45. (44-46) (O gölge) Ne soğuktur, ne de fâidelidir. Çünkü, şüphe yok onlar bundan evvel nîmetlere (zevklerine) düşkünler idiler. Ve büyük günah üzerine ısrar eder olmuşlardır.
  46. (44-46) (O gölge) Ne soğuktur, ne de fâidelidir. Çünkü, şüphe yok onlar bundan evvel nîmetlere (zevklerine) düşkünler idiler. Ve büyük günah üzerine ısrar eder olmuşlardır.
  47. Ve demekte olmuşlardı ki: «Biz öldüğümüz ve toprak ve kemikler olduğumuz vakit mi, mutlaka bizler mi elbette diriltilip kaldırılmış kimseleriz?»
  48. (48-50) «Ve bizlerin evvelce geçmiş atalarımız da mı?» De ki: «Şüphe yok evvelkiler de, sonrakiler de,». «Elbette malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanılmış (olacaklardır).»
  49. (48-50) «Ve bizlerin evvelce geçmiş atalarımız da mı?» De ki: «Şüphe yok evvelkiler de, sonrakiler de,». «Elbette malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanılmış (olacaklardır).»
  50. (48-50) «Ve bizlerin evvelce geçmiş atalarımız da mı?» De ki: «Şüphe yok evvelkiler de, sonrakiler de,». «Elbette malum bir günün muayyen bir vaktinde toplanılmış (olacaklardır).»
  51. Sonra şüphe yok ki, sizler ey sapıklar, tekzîp ediciler!
  52. Elbette ki, zakkumdan olan bir ağaçtan yiyecek kimselersiniz.
  53. Artık karınlarınızı ondan doldurucularsınız.
  54. (54-55) Sonra onun üzerine kaynar sudan içicilersiniz. Artık kendisine bir hastalık arız olmuş devenin içişi gibi içicilersiniz.
  55. (54-55) Sonra onun üzerine kaynar sudan içicilersiniz. Artık kendisine bir hastalık arız olmuş devenin içişi gibi içicilersiniz.
  56. İşte bu, onların o ceza günündeki ziyafetleridir.
  57. Biz sizi yarattık. Artık tasdik eder olmalı değil mi idiniz!
  58. Rahimlere döktüğünüz nutfeyi gördünüz mü? (haber veriniz!)
  59. Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcılar Biz miyiz?
  60. Sizin aranızda ölümü Biz takdir ettik ve Biz önüne geçilmiş olanlar değiliz.
  61. (61-62) Sizin emsâlinizi değiştirmek ve sizi bilmediğiniz bir neş´ette yaratmak üzere (kâdiriz). Ve muhakkak ki, siz ilk yaradılışı bildiniz, o halde düşünmez misiniz?
  62. (61-62) Sizin emsâlinizi değiştirmek ve sizi bilmediğiniz bir neş´ette yaratmak üzere (kâdiriz). Ve muhakkak ki, siz ilk yaradılışı bildiniz, o halde düşünmez misiniz?
  63. Şimdi ektiğiniz tohumu gördünüz mü?
  64. Haber veriniz onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitirenler Biz miyiz?
  65. Eğer dilese idik onu elbette bir ot kırıntısı yapardık. Artık siz, şaşırır dururdunuz.
  66. (66-68) «Şüphe yok ki, biz çok ziyana uğramışlarız (derdiniz). Belki biz mahrum kimseleriz (diye söylenirdiniz).» Şimdi gördünüz mü, içer olduğunuz suyu?
  67. (66-68) «Şüphe yok ki, biz çok ziyana uğramışlarız (derdiniz). Belki biz mahrum kimseleriz (diye söylenirdiniz).» Şimdi gördünüz mü, içer olduğunuz suyu?
  68. (66-68) «Şüphe yok ki, biz çok ziyana uğramışlarız (derdiniz). Belki biz mahrum kimseleriz (diye söylenirdiniz).» Şimdi gördünüz mü, içer olduğunuz suyu?
  69. (69-71) Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa indiriciler Bizler miyiz? Eğer dilese idik onu acı bir su yapardık. Artık şükretmeli değil misiniz? Sonra gördünüz mü o ateşi ki, çakıverirsiniz?
  70. (69-71) Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa indiriciler Bizler miyiz? Eğer dilese idik onu acı bir su yapardık. Artık şükretmeli değil misiniz? Sonra gördünüz mü o ateşi ki, çakıverirsiniz?
  71. (69-71) Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa indiriciler Bizler miyiz? Eğer dilese idik onu acı bir su yapardık. Artık şükretmeli değil misiniz? Sonra gördünüz mü o ateşi ki, çakıverirsiniz?
  72. (72-74) Onun ağacını siz mi yarattınız yoksa yaratanlar Biz miyiz? Biz onu (o ateşi) bir muhtıra ve sahraya konup göçenler için bir menfaat kıldık. Artık azîm Rabbinin ismiyle tesbihte bulun.
  73. (72-74) Onun ağacını siz mi yarattınız yoksa yaratanlar Biz miyiz? Biz onu (o ateşi) bir muhtıra ve sahraya konup göçenler için bir menfaat kıldık. Artık azîm Rabbinin ismiyle tesbihte bulun.
  74. (72-74) Onun ağacını siz mi yarattınız yoksa yaratanlar Biz miyiz? Biz onu (o ateşi) bir muhtıra ve sahraya konup göçenler için bir menfaat kıldık. Artık azîm Rabbinin ismiyle tesbihte bulun.
  75. (75-76) Artık Hayır. O yıldızların mevkilerine yemin ederim. Ve şüphe yok ki o, eğer bilseniz, bu elbette pek büyük bir yemindir.
  76. (75-76) Artık Hayır. O yıldızların mevkilerine yemin ederim. Ve şüphe yok ki o, eğer bilseniz, bu elbette pek büyük bir yemindir.
  77. (77-78) Muhakkak ki o, elbette bir kerîm Kur´an´dır. Bir mahfûz kitaptadır.
  78. (77-78) Muhakkak ki o, elbette bir kerîm Kur´an´dır. Bir mahfûz kitaptadır.
  79. Ona tamamen temiz olanlardan başkası el süremez.
  80. Alemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.
  81. Şimdi siz bu kelâma ehemmiyet vermeyiciler misiniz?
  82. Ve rızkınızı siz muhakkak kendinizin yalanlamanızdan ibaret mi kılacaksınız?
  83. (83-84) Artık değil mi ki, (can) boğaza geldiği vakit. Ve siz o zaman bakar durursunuz.
  84. (83-84) Artık değil mi ki, (can) boğaza geldiği vakit. Ve siz o zaman bakar durursunuz.
  85. Ve biz (O can çekiştirene) sizden daha yakınız. Velâkin siz göremezsiniz.
  86. O halde haydi, eğer siz ceza görmeyecekler oldunuz iseniz.
  87. Onu (o çıkmak üzere olan canı) geri çevirseniz ya. Eğer siz sâdıklar oldunuz iseniz!
  88. Artık (o ölen) eğer mukarreblerden oldu ise,
  89. İşte (ona) bir rahat, bir güzel rızk ve bir Nâim cenneti (vardır).
  90. Ve eğer Ashâb-ı Yemîn´den ise,
  91. İmdi sana Ashâb-ı Yemîn´den bir selâm (denilecektir).
  92. Ve fakat eğer tekzîp edenlerden, sapıklardan oldu ise,
  93. Artık (ona da) pek kaynar sudan bir ziyafet vardır.
  94. Ve cehenneme bir atılış (da vardır).
  95. Şüphe yok ki bu, elbette bu, (verilen haberler) dosdoğru bir hakikattır.
  96. Artık azim olan Rabbinin ismiyle tesbihte bulun.
Yazar: Suat Yıldırım - Kura'an-ı Hakim ve Açıklamalı Meali
  1. AKIA 1 O gerçek olan kıyamet gerçekleşince neler olacak neler!.
  2. Zaten onun olmasını yalanlayacak hiçbir delil olamaz.
  3. O kimini alçaltır, kimini yüceltir
  4. Yer şiddetle sarsıldığı,
  5. Dağlar darmadağın edilip parçalandığı
  6. Uçuşan toz zerreleri haline geldiği zaman..
  7. Sizler de üç sınıfa ayrılırsınız
  8. Ashab-ı yemin ki ne ashab-ı yemin! Ne mutludur onlar
  9. Ashab-ı şimal ki ne ashab-ı şimal! Ne bedbahttır onlar
  10. İmanda, fazilette öncüler ki ne öncüler! Onlar herkesi geçerler.
  11. İşte onlardır Allah´a en yakın olanlar. Naîm cennetlerindedir onlar
  12. Çoğu önceki ümmetlerden, biraz da sonrakilerden
  13. Mücevheratla işlenmiş tahtlara yaslanarak karşılıklı otururlar
  14. Etraflarında, cennet şarabından dolu testiler, sürahiler, kadehlerle, ebedîliğe ermiş çocuklar dolaşıp hizmet ederler
  15. Bu içkiden ötürü baş ağrısı çekmezler, sarhoş da olmazlar
  16. Bir de... tercih edecekleri meyveler..
  17. Canlarının istediği kuş etleri..
  18. Ve gün görmemiş saklı inciler gibi güzel eşler..
  19. Bütün bunlar dünyada yaptıkları güzel işlere mükâfat olarak verilecek
  20. Onlar cennette ne boş bir söz, ne de günaha sokan bir laf işitmezler
  21. İşittikleri söz, hep: "Selâm! selâm!" sesleridir
  22. Ashab-ı yemin ki ne ashab-ı yemin! Ne mutludur onlar
  23. Dalbastı kirazlar
  24. Dolgun salkımlı muzlar
  25. Yayılmış gölgeler...
  26. Şarıl şarıl akan sular...
  27. Tükenmeyen, eksilmeyen, hiçbir surette esirgenmeyen birçok meyveler içindedirler
  28. Onlara, pek değerli eşler de verdik. Biz o eşleri, yepyeni bir yaratılışla yaratıp, sûret ve sîretlerini son derece güzelleştirdik
  29. Böylece onları, ashab-ı yemin için bakire kızlar, kocalarına âşık yaşıtlar kıldık
  30. Birçoğu önceki ümmetlerden, birçoğu da sonrakilerden
  31. Ashab-ı şimal ki ne ashab-ı şimal! Ne bedbahttır onlar
  32. Onlar kızgın ateşte ve kaynar sularda..
  33. Ne serin, ne de faydalı olmayan, kapkara duman tabakası altındadırlar.
  34. Çünkü onlar dünyada iken refah içinde şımarırlardı
  35. O en büyük günahta, şirkte ısrar ederlerdi
  36. Ve derlerdi ki: "Ölüp toprak olduktan ve çürümüş kemik haline geldikten sonra mı biz diriltilecekmişiz? Gelip geçmiş atalarımız da mı?
  37. De ki: "Öncekiler de, sonrakiler de belli bir günün, belli vaktinde mutlaka toplanacaksınız."
  38. Sonra siz ey yoldan sapanlar ve hak dini yalan sayanlar
  39. Zakkum ağacının meyvesinden yiyecek
  40. Karınlarınızı onunla dolduracak
  41. Üstüne de kaynar su içeceksiniz
  42. Hem de susamış develerin suya saldırışı gibi saldırarak içeceksiniz
  43. İşte hesap gününde onlara ikram edilecek ziyafet!
  44. Sizi yaratan Biz´iz, hâlâ bu gerçeği ikrar ve tasdik etmeyecek misiniz
  45. Şimdi düşünsenize o akıttığınız meniyi! Onu yaratıp insan haline getiren siz misiniz, yoksa Biz miyiz
  46. Aranızda ölümü Biz takdir ettik. Sizi yok edip yerinize benzerlerinizi getirmeyi ve sizi bilemeyeceğiniz bir biçimde ve vasıfta yaratmayı dilersek, Bize mani olacak hiçbir güç yoktur
  47. Siz ilk yaratmayı pek iyi biliyorsunuz, artık düşünüp ibret almanız gerekmez mi?
  48. Ektiğiniz tohuma baksanıza! Siz mi onu yetiştiriyorsunuz Biz mi
  49. Eğer isteseydik onu kuru çöp haline getirirdik, siz de şaşıp kalır, pişman olurdunuz
  50. "Eyvah! Emeklerimiz boşa gitti.
  51. Hatta doğrusu biz rızıktan mahrum kaldık, sefalete mahkûm olduk." derdiniz
  52. Peki içtiğiniz suya ne dersiniz
  53. Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa Biz mi
  54. Dileseydik onu tuzlu da yapardık. Şükretmeniz gerekmez mi
  55. Peki, yakmakta olduğunuz ateşe ne dersiniz
  56. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan Biz miyiz
  57. Biz onu çölde, yolda bulunanlar ve muhtaçlar için hem bir ders, hem de istifade vesilesi kıldık
  58. Öyleyse Ulu Rabbinin yüce adını tenzih et
  59. Hayır! Vakit vakit inen Kur´ân´a yemin ederim ki
  60. Eğer anlarsanız bu gerçekten büyük bir yemindir
  61. Bu kitap, pek değerli, şerefli bir Kur´ân´dır
  62. O iyi korunmuş bir kitapta, Levh-i Mahfuzdadır
  63. Ona tertemiz (abdestli) olanlardan başkası dokunamaz
  64. Rabbülâlemin tarafından indirilmiştir
  65. Şimdi bu kelamı mı siz küçümsüyorsunuz
  66. Bu nimete teşekkürünüz, onu yalan saymanız mı olmalıydı
  67. Haydi görelim sizi, can boğaza geldiğinde
  68. O vakit can çekişenin yanında bulunan sizler bakar durursunuz
  69. Biz ise, ona sizden daha yakınız, ama siz göremezsiniz
  70. Haydi bakalım eğer âhirette vereceğiniz hesap yoksa
  71. İddianızda tutarlı iseniz, çıkmakta olan o rûhu geri döndürsenize
  72. Ama eğer ölen kimse Allah´a yakın olanlardan ise, onun için rahatlık, güzel nasip ve naîm cenneti var
  73. Eğer ashab-ı yeminden ise "Selâm sana ashab-ı yeminden!" denilecek.
  74. Ama eğer dini yalan sayan sapıklardan ise onun ziyafeti kaynar su, peşinden de cehenneme atılış olacak
  75. İşte, hakkında hiç şüphe olmayan gerçek budur
  76. O halde Ulu Rabbinin ismini tenzih et!feti kaynar su, peşinden de cehenneme atılış olacak
Yazar: Süleyman Ateş - Kuran'ı Kerim Meali
  1. Olacak vak´a olduğu (kıyâmet koptuğu) zaman,
  2. Onun oluşunu yalanlayacak yoktur.
  3. O alçaltıcı, yükselticidir (yerleri alt üst eder),
  4. Yer şiddetlice sarsıldığı,
  5. Dağlar serpildikçe serpildiği,
  6. Dağılan toz duman haline geldiği
  7. Ve sizler üç sınıf olduğunuz zaman;
  8. Sağın adamları (amel defterleri sağ tarafından verilenler), ne uğurlulardır onlar!
  9. Solun adamları (amel defterleri sol tarafından verilenler), ne uğursuzlardır onlar!
  10. Ve o sâbıklar, sâbıklar!
  11. İşte , onlardır (Allâh´a) yaklaştırılanlar,
  12. Ni´met cennetlerinde.
  13. Çoğu öncekilerden,
  14. Birâzı da sonrakilerden (olan bu insanlar),
  15. Altın ve cevahirle işlenmiş tahtlar üzerindedirler.
  16. Onların üzerinde karşılıklı yaslanırlar.
  17. Çevrelerinde, ebedi yaşamağa erdirilmiş gençler dolaşır;
  18. Akıp giden şarap kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler ve kadehlerle.
  19. (Bir şarap ki) Ondan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir.
  20. Beğendikleri meyva(lar),
  21. Canlarının çektiği kuş et(ler)i,
  22. İri gözlü hûriler,
  23. Saklı inciler gibi;
  24. Yaptıklarına karşılık olarak.
  25. Orada ne boş bir söz ve ne de günâha sokan bir laf işitirler.
  26. Duydukları söz, yalnız "Selâm, selâm" dır.
  27. Sağın adamları, nedir o sağın adamları!
  28. (Onlar) Dikensiz kirazlar,
  29. (Kökünden tepesine kadar) meyva dizili muzlar,
  30. Uzamış gölge(ler),
  31. Fışkıran sular,
  32. Pek çok mevya arasında;
  33. Tükenmeyen ve yasaklanmayan!
  34. Ve yükseltilmiş döşekler üstündedirler.
  35. Biz (oradaki) kadınları da yeniden bir güzel inşâ´ etmişiz,
  36. Onları bâkireler yapmışızdır.
  37. Hep yaşıt sevgililer;
  38. Sağın adamları için.
  39. (Bu sağcıların) Bir bölümü öncekilerdendir,
  40. Bir bölümü de sonrakilerdendir.
  41. Solun adamları (amel defterleri, sol tarafından verilenler), nedir o solcular!
  42. (Onlar) Delikçiklere işleyen bir ateş ve kaynar su içinde,
  43. Kara dumandan bir gölge altında,
  44. Ki ne serindir, ne faydalı.
  45. Çünkü onlar bundan önce varlık içinde şımartılmışlardı.
  46. Büyük günâhı işlemekte ısrar ediyorlardı.
  47. Ve diyorlardı ki: "Biz öldükten, toprak ve kemik yığını olduktan sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz?"
  48. "Önceki atalarımız da mı?"
  49. De ki: "Öncekiler de sonrakiler de."
  50. "Belli bir günün buluşma vakti için mutlaka toplanacaklardır."
  51. Sonra siz de, ey sapık yalanlayıcılar (o zaman toplanacaksınız).
  52. (Suçlular) Mutlaka bir Zakkum ağacından yiyecekler,
  53. Onunla karınları(nı) dolduracaklar,
  54. Üzerine de kaynar su içeceklerdir.
  55. Susuzluk hastalığına tutulmuş develerin içişi gibi içeceklerdir!
  56. İşte cezâ gününde onların ağırlanışı böyledir.
  57. Biz sizi yarattık; doğrulamanız gerekmez mi?
  58. Akıttığınız meniyi gördünüz mü?
  59. Siz mi onu yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcılar biz miyiz?
  60. Aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmiş değildir (kimse ölüme engel olamaz).
  61. (Size böyle ölümü takdir ettik) Ki sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi, bilmediğiniz bir biçimde yeniden inşâ´ edelim.
  62. Andolsun, ilk yaratmayı bildiniz, (bunu) düşünüp ibret almanız gerekmez mi?
  63. Ektiğinizi gördünüz mü?
  64. Siz mi onu bitiyorsunuz, yoksa bitirenler biz miyiz?
  65. Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık, sızlanıp dururdunuz:
  66. "Biz borçlandık, (yaptığmız masraflar boşa gitti)!"
  67. "Doğrusu, biz yoksun bırakıldık!" (derdiniz).
  68. İçtiğiniz suya baktınız mı?
  69. Siz mi onu buluttan indirdiniz, yoksa indirenler biz miyiz?
  70. Dileseydik onu tuzlu yapardık. Şüketmeniz gerekmez mi?
  71. (İki dalı birbirine sürterek) Çıkardığınız ateşi gördünüz mü?
  72. Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratanlar biz miyiz?
  73. Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlere bir fayda yaptık.
  74. Öyleyse büyük Rabbinin adını yücelt.
  75. Yoo, yıldızların yerlerine yemin ederim,
  76. Bilirseniz, bu büyük bir yemindir.
  77. O, elbette değerli bir Kur´ân´dır,
  78. Saklı bir Kitâptadır.
  79. Ki ona temizlerden başkası dokunmaz.
  80. (O), Âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.
  81. Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz?
  82. (Kur´ân´dan istifade edeceğiniz yerde) Rızkınızı, yalanlamanızdan ibaret mi kılıyorsunuz (sizin ondan elde ettiğiniz nasib, sadece onu yalanlamanız mıdır)?
  83. Ya can boğaza dayandığı zaman?
  84. Ki siz de o zaman (can çekişen kimseye) bakıp durursunuz.
  85. Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz görmezsiniz.
  86. Eğer (öldükten sonra) cezâlandırılmayacaksanız
  87. (Bu sözünüzde doğru iseniz) o (çıkmakta olan ca)nı geri döndürsenize!
  88. (O can, Allah´a) Yaklaştırılanlardan ise,
  89. O´na rahatlık, güzel rızık ve ni´met cenneti var.
  90. Eğer sağcılardan (amel defteri sağ tarafından verilenlerden) ise,
  91. "(Ey sağcı) Sana sağcılardan selâm var!"
  92. Ama yalanlayıcı sapıklardan ise;
  93. Kaynar sudan bir ziyafet,
  94. Ve cehenneme atılma var.
  95. Kesin gerçek budur işte.
  96. Öyleyse büyük Rabbinin adını tesbih et (O´nu, kendisine lâyık olmayan sıfatlardan tenzih eyle).
Yazar: Şaban Piriş - Kur'an-ı Kerim Türkçe Anlamı
  1. Gerçekleşecek olan gerçekleştiği zaman!
  2. Bunun olacağı yalan değildir.
  3. Yer sarsıldıkça alçalacak, sarsıldıkça yükselecektir.
  4. Yer şiddetle sarsıldığı,
  5. Dağlar paramparça olduğu
  6. Un ufak etrafa dağıldığı zaman...
  7. Siz de üç gruba ayrılmış olacaksınız.
  8. Sağ taraf halkı... Ne sağ taraf halkı!
  9. Sol taraf halkı... Ne sol taraf halkı!
  10. Ve önde olanlar, öncüdürler.
  11. Onlar, en gözde olanlardır.
  12. Nimet cennetlerindedir.
  13. Bir çoğu öncekilerden.
  14. Birazı da sonrakilerden.
  15. Süslenmiş tahtlar üzerinde.
  16. Karşı karşıya oturup, arkalarına yaslanmışlardır.
  17. Onların etrafında ölümsüz genç hizmetçiler dolaşır.
  18. Tertemiz kaynağından doldurulmuş ibrikler, testiler ve fincanlarla...
  19. Baş ağrısı vermeyen ve sersemleştirmeyen ..
  20. Beğendiklerinden meyveler..
  21. Canlarının çektiği kuş etleri..
  22. Ve iri gözlü huriler..
  23. Sanki sedef içindeki inciler.. gibi
  24. Yaptıklarına karşılık mükafat olarak..
  25. Orada boş ve günaha sokacak bir söz işitmezler
  26. Yalnızca söylenen: -Selam, selamdır!
  27. Sağ tarafta olanlar, ne mutlu sağ tarafta olanlara!
  28. Kiraz ağaçlarında..
  29. Salkım salkım muz ağaçlarında..
  30. Yayılmış gölgede..
  31. Çağlayan sularda..
  32. (32-33) Bitip tükenmeyen ve yasaklanmayan meyveler içinde..
  33. (32-33) Bitip tükenmeyen ve yasaklanmayan meyveler içinde..
  34. Ve yüksek yataklar içindedirler.
  35. Biz, o kadınları yeni bir yaratılışla yeniden yarattık.
  36. Onları bakireler şeklinde yarattık.
  37. Eşlerine sevgi ile bağlı olarak.
  38. Sağ taraftakiler için..
  39. Bir çoğu öncekilerden..
  40. Çoğu da sonrakilerden..
  41. Sol taraf halkı, nedir sol taraf halkı?
  42. Kızgın ateş ve kaynar su içindedirler.
  43. Simsiyah bir duman gölgesi içinde.
  44. Serinlik yok, bağış yok.
  45. Çünkü onlar, bundan önce sorumsuzca ve konfor içinde yaşıyorlardı.
  46. Büyük günah üzerinde ısrar ediyorlardı.
  47. -Biz ölüp, toprak ve kemik olduktan sonra tekrar mı dirileceğiz? diyorlardı.
  48. Daha önceki atalarımızda mı? ..
  49. De ki: -Öncekiler de sonrakiler de.
  50. Belli bir günün, belli bir vaktinde bir araya getirileceksiniz.
  51. -Sonra siz, ey sapıklar, yalanlayanlar!
  52. Elbette yiyeceksiniz zakkum ağacından!
  53. Karınlarınızı dolduracaksınız hep ondan!
  54. Üstüne içeceksiniz kaynar sudan!
  55. Susamış develerin içişi gibi içeceksiniz!
  56. Hesap günü onların ziyafeti budur.
  57. -Sizi yarattık, biz! Gerekmez mi tasdik etmeniz?
  58. Attığınız spermleri gördünüz mü?
  59. Onu siz mi yaratıyorsunuz; yoksa yaratan biz miyiz?
  60. Aranızda ölümü takdir eden biziz! Önümüze de geçilemez.
  61. Sizi benzerlerinizle değiştirmek ve sizi bilmediğiniz bir şekilde yeniden yaratmak hususunda...
  62. -İlk yaratılışınızı biliyorsunuz, düşünmeniz gerekmez mi?
  63. -Ektiğiniz şeyleri gördünüz mü?
  64. Onları bitiren siz misiniz; yoksa biz mi bitiriyoruz?
  65. Dilersek, onu çör çöp yaparız da şaşırıp kalırsınız.
  66. (66-67) -Borca battık, hayır biz mahrum bırakıldık, dersiniz.
  67. (66-67) -Borca battık, hayır biz mahrum bırakıldık, dersiniz.
  68. -İçtiğiniz suyu gördünüz mü?
  69. Onu buluttan siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?
  70. İsteseydik onu tuzlu bir su yapardık; şükretmeniz gerekmez mi?
  71. -Çaktığınız ateşi gördünüz mü?
  72. Onun ağacını siz mi yarattınız; yoksa yaratan biz miyiz?
  73. Biz, onu bir ibret ve ihtiyaç sahipleri için faydalı kıldık.
  74. O halde yüce Rabbinin adını tesbih et!
  75. -Hayır, yıldızların yerlerine yemin ederim ki!
  76. Şüphesiz bu, büyük bir yemindir, eğer bilirseniz.
  77. -Hayır, Şüphesiz o, şerefli bir Kur’an’dır/okumadır.
  78. Gizli bir kitapta..
  79. Ona arınmış olanlardan başkası dokunamaz.
  80. Alemlerin Rabbinden indirilmiştir.
  81. -Siz, bu söze inanmıyor musunuz?
  82. Onu yalanlayarak mı size verilen nimete şükür ediyorsunuz?
  83. Hele bir can boğaza gelmiş olmasın.
  84. Siz, o zaman bakıp kalırsınız
  85. Biz, ona sizden daha yakınız. Ama göremezsiniz.
  86. Eğer hesaba çekilmeyecek iseniz...
  87. Onu geri çeviriniz... Doğru söyleyenlerden iseniz...
  88. Eğer o, gözde kimselerden ise...
  89. Rahatlık, güzel rızık ve nimet cennetleri...
  90. Eğer o, sağ taraf halkından ise...
  91. Sağ taraf halkından sana selam!
  92. Eğer o, yalanlayanlardan ve sapıklardan ise...
  93. Kaynar suda bir ziyafet!
  94. Ve cehenneme atılış...
  95. Bu, kesin gerçeğin ta kendisidir.
  96. -Öyleyse, yüce Rabbinin adını tesbih et!
Yazar: Ebu'l Al'a Mevdudi - Tefhim-ul Kuran
  1. Vakıa (tartışmasız bir gerçek olan kıyamet) vuku bulduğu zaman,
  2. Onun vukuuna (gerçekleşmesine artık) yalan diyecek yoktur.
  3. O aşağılatıcı, yücelticidir.
  4. Yer, şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldığı,
  5. Ve dağlar darmadağın olup ufalandığı,
  6. Derken toz duman halinde dağılıp savrulduğu.
  7. Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman;
  8. İşte o «Ashab-ı Meymene» olanlar, ne (kutlu) «Ashab-ı Meymene»dir.
  9. «Ashab-ı Meş´eme» olanlar da, ne (mutsuz ve uğursuz) «Ashab-ı Meş´eme»dir.
  10. Yarışıp öne geçenler de, öne geçmiş öncülerdir.
  11. İşte onlar, yakınlaştırılmış (mukarreb) olanlardır.
  12. Nimetlerle donatılmış Cennetler içinde;
  13. Bir çoğu geçmiş (ümmet)lerden.
  14. Birazı da sonrakilerden.
  15. ´Özenle mücevherlerden işlenmiş´ tahtlar üzerindedirler;
  16. Üstlerinde karşılıklı olarak dayanıp yaslanmışlardır.
  17. Çevrelerinde ölümsüzlüğe ulaşmış gençler dönüp dolaşır;
  18. Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler,
  19. Ki bundan ne başlarını bir ağrı tutar, ne de kendilerinden geçip akılları çelinir.
  20. Arzulayıp seçecekleri meyveler,
  21. Canlarının çektiği kuş eti.
  22. Ve iri gözlü huriler,
  23. Sanki saklı inciler gibi;
  24. Yapmakta olduklarına bir karşılık olmak üzere (onlara sunulur);
  25. Orada, ne ´saçma ve boş bir söz´ işitirler, ne de günaha sokma.
  26. Yalnızca bir söz (işitirler:) «Selam, selam.»
  27. «Ashab-ı Yemin», ne (kutludur o) «Ashab-ı Yemin.»
  28. Yüklü dalları bükülmüş kiraz (ağaçları),
  29. Üstüste dizili meyveleri sarkmış muz ağaçları,
  30. Yayılıp uzanmış gölgeler,
  31. Durmaksızın akan su(lar);
  32. Ve (daha) birçok meyveler arasında,
  33. Kesilip eksilmeyen ve yasaklanmayan (meyveler).
  34. Yükseklere kurulmuş döşekler(dedirler).
  35. Gerçek şu ki, biz onları yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip yarattık.
  36. Onları hep bakireler olarak kıldık,
  37. Eşlerine sevgiyle tutkun (ve) hep yaşıt,
  38. «Ashab-ı Yemin» olanlar için.
  39. (Bunların) Birçoğu geçmiş (ümmet)lerden,
  40. Birçoğu da sonrakilerdendir.
  41. «Ashab-ı Şimal», ne (mutsuzdurlar o) «Ashab-ı Şimal.»
  42. Hücrelere işleyen kavurucu bir sıcaklık ve kaynar su,
  43. Ve kapkara dumandan olan bir gölge içindedirler,
  44. Ki o, ne serindir, ne ferahlatıcı (kerim) .
  45. Çünkü onlar, bundan önce varlık içinde şımartılmış olanlardı.
  46. Onlar, büyük günah üzerinde ısrarlı davrananlardı.
  47. Ve derlerdi ki: «Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?»
  48. «Önceden gelip geçmiş atalarımız da mı?»
  49. De ki: «Şüphesiz, öncekiler de ve sonrakiler de,»
  50. «Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır.»
  51. Sonra gerçekten siz, ey sapık olan yalancılar,
  52. Hiç şüphesiz zakkum olan bir ağaçtan yiyeceksiniz.
  53. Böylece karınları(nızı) ondan dolduracaksınız,
  54. Onun üzerine de alabildiğine kaynar sudan içeceksiniz.
  55. Üstelik ´içtikçe susayan hasta develerin´ içişi gibi içeceksiniz.
  56. İşte bu, onların din (hesap ve ceza) gününde şölenleridir.
  57. Sizleri biz yarattık, yine de tasdik etmeyecek misiniz?
  58. Şimdi (rahimlere) dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü?
  59. Onu sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcı biz miyiz?
  60. Sizin aranızda ölümü takdir eden biziz ve bizim önümüze geçilmiş değildir;
  61. (Yerinize) Benzerlerinizi getirip değiştirme ve sizi şimdi bilemeyeceğiniz bir şekilde inşa etme konusunda.
  62. Andolsun, ilk inşa (yaratma)yı bildiniz; ama öğüt alıp düşünmeniz gerekmez mi?
  63. Şimdi ekmekte olduğunuz (tohum)u gördünüz mü?
  64. Onu sizler mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?
  65. Eğer dilemiş olsaydık, gerçekten onu bir ot kırıntısı kılardık; böylelikle şaşar kalırdınız.
  66. (Şöyle de sızlanırdınız:) «Doğrusu biz, ağır borç altına girip zorlandık,»
  67. «Hayır, biz büsbütün yoksun bırakıldık.»
  68. Şimdi siz, içmekte olduğunuz suyu gördünüz mü?
  69. Onu sizler mi buluttan indiriyorsunuz, yoksa indiren biz miyiz?
  70. Eğer dilemiş olsaydık onu tuzlu kılardık; şükretmeniz gerekmez mi?
  71. Şimdi yakmakta olduğunuz ateşi gördünüz mü?
  72. Onun ağacını sizler mi inşa edip yarattınız, yoksa onu inşa edip yaratanlar mıyız?
  73. Biz onu hem bir öğüt ve hatırlatma (konusu) hem de ihtiyacı olanlara bir meta kıldık.
  74. Şu halde büyük Rabbini ismiyle tesbih et.
  75. Hayır, yıldızların yer (mevki)lerine yemin ederim.
  76. Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir.
  77. Hiç tartışmasız bu, Kur´an-ı Kerim´dir.
  78. Saklanmış/korunmuş bir kitapta (yazılı)dır.
  79. Ona, temizlenip arınmış olanlardan başkası dokunmaz.
  80. Alemlerin Rabbinden indirilmedir.
  81. Şimdi siz bu sözü mü hor görüp küçümsüyorsunuz?
  82. Ve rızkınızı (Kur´an´dan yararlanma nimetini bırakıp onu) mutlaka yalan saymaktan ibaret mi kılıyorsunuz?
  83. Hele can boğaza gelip dayandığında,
  84. Ki o sırada siz (sadece) bakıp durursunuz,
  85. Biz ona sizden daha yakınız; ancak siz görmezsiniz.
  86. İşte o vakit, eğer siz ceza görmeyecek iseniz,
  87. Eğer doğru sözlüler iseniz, onu, (çıkmakta olan canı) geri çevirsenize.
  88. Eğer o (ölecek kişi), yakın kılınan (mukarreb olan)lardan ise,
  89. Bu durumda rahatlık, güzel rızık ve nimetlerle donatılmış Cennet (onundur).
  90. Ve eğer «Ashab-ı Yemin»den ise,
  91. Artık, «Ashab-ı Yemin»den selam sana.
  92. Ve eğer o, yalanlayan sapıklardan ise,
  93. Artık (onun için de) alabildiğine kaynar sudan bir şölen vardır.
  94. Ve çılgınca yanan ateşe bir atılma da.
  95. Hiç şüphesiz bu, kesin bilgi ifade eden bir gerçektir (Hakku´l-Yakin) .
  96. Öyleyse büyük Rabbini ismiyle tesbih et.
Yazar: Yaşar Nuri Öztürk - Kur'an-ı Kerim Meali
  1. O beklenen müthiş olay olduğunda,
  2. Yoktur onun oluşunu yalanlayacak.
  3. Kimini alçaltır, kimini yükseltir.
  4. Yerküre bir sarsılışla sarsıldığında,
  5. Dağlar bir serpilişle serpildiğinde,
  6. Hepsi un-ufak olup dağılmıştır.
  7. Ve sizler, üç çift/sınıf oluvermişsinizdir.
  8. İşte uğur ve mutluluk yâranı. Nedir uğur ve mutluluk yâranı?
  9. İşte şomluk ve bunalım yâranı. Nedir şomluk ve bunalım yâranı?
  10. Ve oluşta önde gidenler, yarışta önde gidenler...
  11. İşte onlardır yaklaştırılanlar.
  12. Nimetlerle dolu bahçelerdedirler.
  13. Büyük kısmı öncekilerden,
  14. Az bir kısmı da sonrakilerden.
  15. Süslü, nakışlı tahtlar üzerinde,
  16. Onlar üstünde karşılıklı yan gelip yaslanırlar.
  17. Gencecik uşaklar dolanır çevrelerinde. Sürekli hizmete adanmışlardır.
  18. Sürahiler, ibrikler ve öz kaynağından içkilerle doldurulmuş kadehler eşliğinde.
  19. Ne başları döner ondan ne de akılları karışır.
  20. Ve meyveler, gönüllerince seçtiklerinden.
  21. Ve kuş eti iştahlarınca beğendiklerinden.
  22. Ve genç kadınlar, iri ve siyah gözlü.
  23. Titizlikle korunan inciler misali;
  24. Yaptıklarına karşılık olarak.
  25. Ne boş bir laf işitirler orada ne de günaha sokacak bir şey.
  26. Sadece "Selam, selam!" denir.
  27. Uğur ve mutluluk yâranı. Nedir uğur ve mutluluk yâranı?
  28. Dikensiz kirazlar,
  29. Meyve dizili muz ağaçları,
  30. Uzayan gölgeler,
  31. Akıp dökülen sular,
  32. Birçok meyveler arasındadırlar.
  33. Ne tükenir ne yasaklanır.
  34. Yükseğe yerleştirilmiş döşekler içinde.
  35. Biz kadınları da güzel bir biçimde yeniden yaratmış,
  36. Hepsini bakireler yapmışızdır,
  37. Yaşıt cilveli dilberler halinde,
  38. Uğur ve mutluluk yâranı için.
  39. Bir bölümü öncekilerden.
  40. Bir bölümü de sonrakilerden.
  41. Ve şomluk ve uğursuzluk yâranı. Nedir şomluk ve uğursuzluk yâranı?
  42. İliklere işleyen bir ateş ve kaynar su içinde,
  43. Simsiyah bir gölge altındadırlar.
  44. Ne serindir ne de cömert.
  45. Çünkü şomluk yâranı, bundan önce servet ve refahla şımaranlardı.
  46. O büyük günah üzerinde ısrar edip dururlardı.
  47. Ve şöyle derlerdi: "Ölünce mi, toprak ve kemik haline gelince mi, sahi o zaman mı yeniden diriltileceğiz?"
  48. "Önceki atalarımız da mı?"
  49. De ki: "Öncekiler de sonrakiler de."
  50. Bilinen bir günün buluşma vakti/buluşma yerinde mutlaka bir araya getirileceklerdir.
  51. Ve siz de ey sapık yalanlayıcılar!
  52. Zakkumdan bir ağaçtan mutlaka yiyeceksiniz/yiyecekler.
  53. Karınları dolduracaklar ondan,
  54. Üzerine içecekler kaynar sudan,
  55. Susuzluktan çıkmış develerin içişi gibi içecekler.
  56. Din gününde ağırlanışları böyledir.
  57. Sizi biz yarattık, biz! Tasdik etseydiniz olmaz mıydı?
  58. Akıttığınız meniyi gördünüz mü?
  59. Siz mi yaratıyorsunuz onu, yoksa yaratıcılar bizler miyiz?
  60. Ölümü aranızda biz takdir ettik. Biz önüne geçilecekler değiliz.
  61. Yerinize diğer benzerlerinizi getireceğiz ve sizi bilemeyeceğiniz bir şekilde yeniden oluşturacağız.
  62. Yemin olsun, ilk yaratışı/yaratılışı bildiniz. Peki düşünüp ibret alsanız olmaz mı?
  63. Ekmekte olduğunuzu gördünüz mü?
  64. Siz mi bitiriyorsunuz onu, yoksa bitirenler bizler miyiz?
  65. Dileseydik, onu kuru bir çöp haline getirirdik de başlardınız şu şekilde gevelemeye:
  66. "Vallahi, kayba uğrayıp borçlandık."
  67. "Doğrusu mahrum bırakıldık biz."
  68. Şu içmekte olduğunuz suya baktınız mı?
  69. Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indirenler bizler miyiz?
  70. Dileseydik, onu tuzlu yapıverirdik. Peki şükretmeniz gerekmez mi?
  71. Çakıp çakıp çıkardığınız o ateşi gördünüz mü?
  72. Onun ağacını siz mi yarattınız yoksa yaratıp oluşturan bizler miyiz?
  73. Biz onu hem bir ibret hem de çöl yolcularına bir nimet kıldık.
  74. O halde o yüce Rabbinin adını tespih et!
  75. İş onların sandığı gibi değil! Yıldızların doğup batma, kayıp düşme noktalarına yemin ediyorum.
  76. Ve eğer bilirseniz, gerçekten büyük bir yemindir bu.
  77. O, kesinlikle şerefli bir Kur´an´dır.
  78. Titizlikle saklanan bir Kitap´tadır.
  79. Ona, arındırılmışlardan başkası dokunmaz.
  80. Âlemlerin Rabbi´nden indirilmiştir.
  81. Şimdi siz, bu sözü mü kirletip küçümseyeceksiniz/bu sözle mi alttan alıp gevşek davranacaksınız/bu sözle mi yağcılık edeceksiniz?
  82. Rızkınızı, yalanlamanızdan ibaret mi kılıyorsunuz?
  83. Ya o canın boğaza gelip dayandığı zaman!
  84. İşte o zaman siz bakakalırsınız!
  85. Biz ona sizden daha yakınız, ama siz görmezsiniz.
  86. Madem ceza görmeyecek kişilersiniz,
  87. Eğer doğru sözlülerseniz, onu geri çevirsenize.
  88. Eğer o, yaklaştırılanlardan ise;
  89. Rahatlık, güzel rızık ve nimetlerle dolu cennet var ona.
  90. Eğer kutlu, uğurlu kişilerdense,
  91. "Selam sana kutlu ve uğurlu kişilerden!" denir ona.
  92. Eğer yalanlayan sapıklardansa;
  93. Kaynar sudan bir ziyafet,
  94. Ve cehenneme salıverilme var ona.
  95. İşte budur, o tartışmasız, o kesin gerçek!
  96. Artık, o yüce Rabbinin adını tespih et!