Zâriyât

الذَّارِيَاتِ

Yazar: Abdulbakî Gölpınarlı - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Andolsun tozutup savuranlara.
  2. Derken ağır bir yük yüklenenlere.
  3. Derken kolayca akıp gidenlere.
  4. Derken işi ayıranlara.
  5. Gerçekten de size vaadedilen, doğrudur ancak.
  6. Ve cezâ, mutlaka olacak.
  7. Andolsun yol-yol hâreli göğe.
  8. Şüphe yok ki siz, elbette çeşitli ve birbirini tutmaz sözler söylemektesiniz.
  9. Ondan saptırılan, saptırılmıştır.
  10. Lânet olsun geberesi yalancılara.
  11. Ki onlar, daldıkları gaflette habersiz bir halde bocalayıp dururlar.
  12. Sorarlar: Ne zaman gelecek cezâ günü?
  13. O gün onlar, ateşe atılıp sınanırlar.
  14. Tadın azâbınızı; işte buydu çabucak gelmesini istediğiniz.
  15. Şüphe yok ki çekinenler, cennetlerdedir, pınar başlarında.
  16. Alırlar Rablerinin, kendilerine verdiklerini; şüphe yok ki onlar, bundan önce, iyilik ederlerdi.
  17. Gecelerin az bir kısmında uyurlardı.
  18. Ve seher çağları, yarlıganma dilerlerdi.
  19. Ve mallarında, dileyene ve mahrûm olana bir hak vardı.
  20. Ve yeryüzünde deliller var iyiden-iyiye inanmış olanlara.
  21. Ve kendi özünüzde de, hâlâ mı görmezsiniz?
  22. Ve gökte de rızkınız ve size vaadedilen var.
  23. Gerçekten de andolsun göğün ve yeryüzünün Rabbine ki hiç şüphe yok, gerçektir o, nasıl siz konuşup söylüyorsunuz.
  24. İbrâhîm´in, ağırlanan konuklarına âit haber, geldi mi sana?
  25. Hani, tapısına girmişlerdi de esenlik sana demişlerdi; o da esenlik size demişti, ey yabancılar.
  26. Derken bir bahâneyle ailesinin yanına gitmişti de bir semiz dana getirmişti.
  27. Onların önüne koymuştu da yemez misiniz demişti.
  28. Derken onlardan, içine bir korkudur düşmüştü de korkma demişlerdi, ve ona, bilgi sâhibi bir oğlu olacağını müjdelemişlerdi.
  29. Derken karısı, onlara dönmüştü de bir çığlık atıp eliyle yüzüne vurmuştu ve ben kısır bir kocakarıyım demişti.
  30. Onlar, bu, böyle dediler, Rabbin böyle dedi; şüphe yok ki o, bir hüküm ve hikmet sâhibidir ki her şeyi bilir.
  31. İbrâhim, işiniz nedir ey elçiler demişti.
  32. Onlar, şüphe yok ki biz demişlerdi, mücrim bir topluluğa gönderildik.
  33. Üstlerine balçıktan taşlar yağdırmak için.
  34. Öyle taşlar ki Rabbinin katında damgalanmış, haddi aşanlar için.
  35. Derken, orada inananlardan kim varsa çıkarmıştık.
  36. Gerçekten de bir ev halkından başka Müslüman da bulamamıştık orada.
  37. Ve orada, elemli azaptan korkanlara bir delil bırakmıştık.
  38. Ve Mûsâ´da da; hani onu apaçık bir delille Firavun´a göndermiştik.
  39. Derken bütün kuvvetiyle dönmüştü de ya büyücü demişti, yahut da deli.
  40. Derken onu ve ordusunu helâk etmiş, onları denize atıvermiştik de o kendisini kınayıp durmadaydı.
  41. Âd kavminde de bir delil var; hani onlara, her şeyi kasıp kavuran bir fırtına göndermiştik.
  42. Nereden geçmiş, neye dokunmuşsa orasını ve o şeyi çürümüş kemiğe döndürmüştü.
  43. Ve Semûd´da da delil var; hani, muayyen bir zamanadek geçinin demiştik.
  44. Derken Rablerinin emrine karşı azgınlıkta bulunmuşlardı da onları bir yıldırımdır, gelip helâk edivermişti ve onlar da bakıp duruyorlardı.
  45. Derken ne ayakta durmıya güçleri kalmıştı, ne de bir yardım görmüşlerdi.
  46. Ve daha önce de Nûh kavmi ki şüphe yok, onlar, buyruktan çıkmış bir topluluktu.
  47. Ve biz, gökleri kurduk kudretle, onlardan daha üstününü, daha büyüğünü kurmaya da gücümüz yeter.
  48. Ve yeryüzünü yayıp döşedik, daha da güzel döşeriz.
  49. Ve anar, ibret alırsınız diye her şeyi çift yarattık.
  50. Artık kaçın Allah´a, şüphe yok ki ben size, onun tarafından, apaçık bir korkutucuyum.
  51. Ve Allah´la berâber bir başka mâbut kabûl etmeyin; şüphe yok ki ben size, onun tarafından, apaçık bir korkutucuyum.
  52. Böylece onlardan önce de hiçbir peygamber gelmedi ki ona büyücü, yahut da deli demesinler.
  53. Onlar, bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler? Hayır, onlar, azgın bir topluluktu.
  54. Artık yüz çevir onlardan, bundan dolayı da kınanmazsın sen.
  55. Ve öğüt ver, gerçekten de öğüt, inananlara fayda verir.
  56. Ve ben, cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
  57. Onlardan ne bir rızık istiyorum ve ne beni doyurmalarını istiyorum.
  58. Şüphe yok ki Allah´tır rızık veren kuvvet sâhibi ve kuvvetine aciz gelmesi mümkün olmayan.
  59. Kendilerine zulmedenlere, arkadaşlarının payı, gibi bir azap payı var, artık acele etmesinler.
  60. Yazık kâfirlere, kendilerine vaadedilen günden.
Yazar: Adem Uğur - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Tozdurup savuranlara,
  2. Yükünü yüklenenlere,
  3. Kolayca süzülenlere,
  4. İşleri ayıranlara andolsun ki,
  5. Size vâdedilen, kesinlikle doğrudur.
  6. Ve ceza mutlaka vuku bulacaktır.
  7. İçinde yörüngeleri olan göğe andolsun ki,
  8. Siz çelişkili sözler söylüyorsunuz.
  9. Ondan (Kur´an´dan veya imandan) dönen döndürülür (engellenmez).
  10. Kahrolsun o koyu yalancılar!
  11. Onlar koyu bir cehalet içerisinde kalmış gafillerdir.
  12. Ceza gününün ne zaman olduğunu sorarlar.
  13. O gün onlar ateşe sokulacaklardır.
  14. Azabınızı tadın! Acele gelmesini beklediğiniz şey budur işte! (denir.)
  15. Şüphesiz ki Allah´a isyandan sakınanlar, cennetlerde ve pınar başlarında bulunacaklar.
  16. Rablerinin kendilerine verdiğini alarak. Kuşkusuz onlar, bundan önce dünyada güzel davrananlardı.
  17. Geceleri pek az uyurlardı.
  18. Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi.
  19. Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı.
  20. Kesin olarak inananlar için yeryüzünde âyetler vardır.
  21. Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?
  22. Semada da rızkınız ve size vâdedilen başka şeyler vardır.
  23. Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu vaad, sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir.
  24. İbrahim´in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? (Bunlar meleklerdi.)
  25. Onlar İbrahim´in yanına girmişler, selam vermişlerdi. İbrahim de selamı almış, içinden, "Bunlar, yabancılar" demişti.
  26. Hemen ailesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabını) getirmiş,
  27. Onların önüne koyup "Yemez misiniz?" demişti.
  28. Derken onlardan korkmaya başladı. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.
  29. Karısı çığlık atarak geldi. Elini yüzüne çarparak: "Ben kısır bir kocakarıyım!" dedi.
  30. Onlar: "Bu böyledir. Rabbin söylemiştir. O, hikmet sahibidir, bilendir" dediler.
  31. (İbrahim:) O halde işiniz nedir, ey elçiler? dedi.
  32. Biz, dediler, suçlu bir kavme gönderildik.
  33. Üzerlerine çamurdan taş yağdırmaya (geldik).
  34. (Bu taşlar,) aşırı gidenler için Rabbinin katında işaretlenmiş (taşlardır).
  35. Bunun üzerine orada bulunan müminleri çıkardık.
  36. Zaten orada müslümanlardan, bir ev halkından başka kimse bulmadık.
  37. Acı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık.
  38. Musa´da da (ibretler vardır). Onu apaçık bir delil ile Firavun´a göndermiştik.
  39. Firavun ordusuyla birlikte yüz çevirmiş: "O, bir büyücüdür veya bir delidir" demişti.
  40. Nihayet onu da ordularını da yakalayıp denize attık, bu sırada kendini kınayıp duruyordu.
  41. Ad kavminde de (ibretler vardır). Onlara kasıp kavuran rüzgârı göndermiştik.
  42. Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu.
  43. Semûd kavminde de (ibretler vardır). Onlara: Bir süreye kadar faydalanın, denmişti.
  44. Rablerinin emrine karşı geldiler. Bu yüzden, bakıp dururlarken onları yıldırım çarpıverdi.
  45. Ayağa kalkacak güçleri kalmamış, yardım edenleri de olmamıştı.
  46. Bunlardan önce de Nuh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplum idiler.
  47. Göğü kendi ellerimizle biz kurduk ve biz (onu) elbette genişleticiyiz.
  48. Yeri de döşedik. (Bak) ne güzel döşeyiciyiz!
  49. Her şeyden de çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız.
  50. O halde Allah´a koşun. Çünkü ben, size O´nun katından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.
  51. Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O´nun tarafından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.
  52. İşte böylece, onlardan öncekilere her hangi bir peygamber geldiğinde hemen: O, bir büyücüdür veya delidir, dediler.
  53. Bunu (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Doğrusu onlar azgın bir topluluktur.
  54. Artık onlara aldırma. (Davete uymamalarından dolayı) sen kınanacak değilsin.
  55. Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.
  56. Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
  57. Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum.
  58. Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah´tır.
  59. Muhakkak ki bu zulmedenlerin de, geçmişlerinin payı gibi (azaptan) bir payları vardır! O halde acele etmesinler!
  60. Başlarına gelecek (acı) günlerinden dolayı vay o kafirlerin haline!
Yazar: Ali Bulaç - Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı Meal ve Sözlük
  1. Tozu dumana katıp savuran (rüzgar)lara,
  2. Derken, ağır yük taşıyan (bulut)lara.
  3. Sonra kolaylıkla akıp gidenlere,
  4. Sonra iş(ler)i taksim edenlere andolsun.
  5. Size va´dedilmekte olan, hiç tartışmasız doğrudur.
  6. Şüphesiz din (hesap ve ceza) da mutlaka gerçekleşecektir.
  7. ´Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış´ göğe andolsun;
  8. Siz, gerçekten birbirini tutmaz bir söz (çelişkili ve aykırı görüşler) içindesiniz.
  9. Ondan çevrilen çevrilir,
  10. Kahrolsun, o ´zan ve tahminle yalan söyleyenler´;
  11. Ki onlar, ´bilgisizliğin kuşatması´ içinde habersizdirler.
  12. "Hesap ve ceza (din) günü ne zaman?" diye sorarlar.
  13. O gün onlar, ateşin üstünde tutulup-eritilecekler:
  14. "Tadın fitnenizi. Bu, sizin pek acele isteyip durduğunuz şeydir."
  15. Şüphesiz muttaki olanlar, cennetlerde ve pınarlardadırlar;
  16. Rablerinin kendilerine verdiğini alanlar olarak. Çünkü onlar, bundan önce ihsanda (güzel davranışta) bulunanlardı.
  17. Gece-boyunca da pek az uyurlardı.
  18. Onlar, seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi.
  19. Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardı.
  20. Yeryüzünde kesin bir bilgiyle inanacak olanlar için ayetler vardır.
  21. Ve kendi nefislerinizde de. Yine de görmüyor musunuz?
  22. Gökte rızkınız vardır ve size va´dolunmakta olan da.
  23. İşte, göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, şüphesiz, o (size va´dedilen) sizin (aranızda) konuştuklarınız kadar, elbette kesin bir gerçektir.
  24. Sana İbrahim´in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi?
  25. Hani, yanına girdiklerinde: "Selam" demişlerdi. O da: "Selam" demişti. "(Haklarında bilgim olmayan) Yabancı bir topluluk."
  26. Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi.
  27. Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); "Yemez misiniz?" dedi.
  28. (Onlar yemeyince) Bunun üzerine içine bir tür korku düştü. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir erkek çocuk müjdesini verdiler.
  29. Böylece karısı çığlıklar kopararak geldi ve yüzüne vurarak: "Kısır, yaşlı bir kadın (mı doğum yapacakmış)? dedi.
  30. Dediler ki: "Öyle. (Bunu) Senin Rabbin buyurdu. Çünkü O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir."
  31. (İbrahim) dedi ki: "Şu halde sizin asıl isteğiniz nedir, ey elçiler?"
  32. "Doğrusu biz, suçlu-günahkar bir kavme gönderildik" dediler.
  33. "Üzerlerine çamurdan (iyice sertleşip kaskatı kesilmiş) taşlar yağdırmak için."
  34. "(Ki bu taşların her biri,) Rabbinin Katında ölçüyü taşıranlar için (herkese ayrı ayrı) işaretlenmiştir."
  35. Bu arada, mü´minlerden orda kim varsa çıkardık.
  36. Ne var ki, orda Müslümanlardan olan bir evden başkasını bulmadık.
  37. Ve orada, acı bir azaptan korkanlar için bir ayet bıraktık.
  38. Musa (olayın)da da (düşündürücü ayetler vardır). Hani Biz onu açık bir delille Firavun´a göndermiştik;
  39. Fakat o, ´bütün kişisel ve askeri gücüyle´ yüz çevirdi ve: "(Bu,) Ya bir büyücü veya bir delidir" dedi.
  40. Bunun üzerine, Biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) ´kınanacak işler yapıyordu.´
  41. Ad (kavmin)de de (ayetler vardır). Hani onların üzerine köklerini kesen (akim) bir rüzgar gönderdik.
  42. Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka çürütüp-kül gibi dağıtıyordu.
  43. Semud (kavmin)de de (ayetler vardır). Hani onlara: "Belli bir süreye kadar yararlanın" denmişti.
  44. Ancak Rablerinin emrine baş kaldırdılar; böylece bakıp-dururlarken, onları yıldırım çarpıp-yakaladı.
  45. Artık ne ayağa kalkmaya güç yetirebildiler, ne yardım bulabildiler.
  46. Bundan önce Nuh kavmini de (yıkıma uğrattık). Çünkü onlar da fasık bir kavim idi.
  47. Biz göğü ´büyük bir kudretle´ bina ettik ve şüphesiz Biz, (onu) genişleticiyiz.
  48. Yeri de Biz döşeyip-yaydık; ne güzel döşeyici(yiz).
  49. Ve Biz, herşeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz.
  50. Öyleyse, Allah´a doğru (yönelip, şirkten ve bozulmalardan) kaçın. Gerçekten Ben sizi, O´ndan yana açıkça uyarıyorum.
  51. Allah ile beraber başka bir İlah(ı ortak) kılmayın. Gerçekten sizi, O´ndan yana açıkça uyarıyorum.
  52. İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi gelmeyiversin, mutlaka: "Büyücü ve cinlenmiş" demişlerdir.
  53. Onlar bunu (tarih boyunca) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır; onlar, ´azgın ve taşkın (tağiy)´ bir kavimdirler.
  54. Öyleyse sen, onlardan yüz çevir; artık kınanacak değilsin.
  55. Sen öğüt verip-hatırlat; çünkü gerçekten öğütle-hatırlatma, mü´minlere yarar sağlar.
  56. Ben, cinleri ve insanları yalnızca Bana ibadet etsinler diye yarattım.
  57. Ben, onlardan bir rızık istemiyorum ve onların beni doyurup-beslemelerini de istemiyorum.
  58. Hiç şüphesiz, rızık veren O, metin kuvvet sahibi olan Allah´tır.
  59. Artık gerçekten, zulmedenler için, (geçmişteki) arkadaşlarının günahlarına benzer bir günah vardır. Şu halde acele etmesinler.
  60. Kendilerine va´dedilen o (azap) günlerinden dolayı vay o inkar edenlere.
Yazar: Ali Fikri Yavuz - Kur'an-ı Kerim ve İzahlı Meal-i Alisi
  1. O tozutub savuran rüzgârlara,
  2. Arkasından ağır su taşıyan bulutlara,
  3. Sonra kolayca akıb giden gemilere (veya bulutlara ve yıldızlara),
  4. Sonra işleri (kullara) bölen meleklere yemin olsun ki:
  5. Muhakkak size vaad olunanlar bir gerçektir;
  6. Ve şübhesiz ki hesab vuku bulacaktır, (herkes amelinin karşılığını görecektir.)
  7. O (yıldızlara ait) güzel yollara sahib sema hakkı için ki:
  8. Muhakkak siz, (peygamber hakkında kâhin demekle) ihtilâflı bir sözde bulunuyorsunuz.
  9. Peygamber ve Kur’an’dan çevrilen çevrilir.
  10. Kahrolsun o yalancılar!...
  11. Onlar, bir cehalet içinde bulunan gâfil kimselerdir.
  12. Soruyorlar: Ne zaman o hesab günü?
  13. O bir gündür ki, ateş üzerinde kavrulub yakılacaklar.
  14. (Cehennemdeki melekler onlara şöyle derler): Tadın azabınızı. Bu (azab, dünyada iken) acele istediğiniz...
  15. Gerçekten takvâ sahibleri, cennetlerde pınar başlarındadır.
  16. Rablerinin kendilerine verdiğinden razı oldukları halde... Doğrusu onlar, bundan önce güzel amel işliyenlerdi.
  17. Onlar geceden pek az (bir zaman) uyuyorlardı.
  18. Sabahın erken vakitlerinde de hep istiğfar ederlerdi.
  19. Onların mallarında dilencinin ve (ihtiyacını açıklayamayan) mahrumun bir hakkı vardır.
  20. Arzda da gerçekten tasdik edenler için bir çok ibretler var.
  21. Nefislerinizde de (hücrelerden vücud yapınıza kadar) bir çok alâmetler var (ki, hep Allah’ın kudretine ilmine, azamet ve iradesine delâlet ederler). Hâlâ görmiyecek misiniz?
  22. Semada ise, (yağmur) rızkınız ve va’d olunduğunuz cennet vardır.
  23. İşte o semânın ve yerin Rabbine yemin olsun ki, bu vaad olunan (cennet), sizin konuşmanız (sabit olduğu) gibi, muhakkak bir gerçektir.
  24. (Ey Rasûlüm), sana geldi mi, İbrahîm’in ikram edilen misafirlerinin haberi?
  25. Hani onlar, İbrahîm’in yanına varmışlardı da selâm vermişlerdi. O da (onlara karşılık olarak) selâm vermiş: “- (Bunlar) tanınmadık bir kavim.” demişti.
  26. Hemen bir bahane ile ailesine giderek bir semiz dana (kesib etini) getirdi de,
  27. Onu (yemek olarak) önlerine koydu. “-Yemeğe buyurmaz mısınız?” dedi. (Yemeğinden misafirlerin yemediğini görünce):
  28. O vakit onlardan (İbrahim’in) içine bir korku düştü. Onlar: “korkma!” dediler ve onu çok bilgin bir oğul ile müjdelediler.
  29. Bunun üzerine (İbrahîm’in) hanımı bir çığlık içinde döndü de elini yüzüne çarptı: “- Ben, kısır bir koca karıyım! (Nasıl çocuğum olabilir)” dedi.
  30. Onlar dediler ki: “- İş, sana dediğimiz gibidir. Bunu Rabbin buyurdu. Şübhesiz ki O, Hakîm’dir, Alîm’dir.”
  31. (Hz. İbrahim, kendisine misafir olarak gelen meleklere) dedi ki: “- O halde istediğiniz nedir? (Niçin gönderildiniz)? Ey elçiler!...”
  32. Onlar dediler ki: “- Biz, günahkâr bir kavme (Lût peygamberin kavmine) gönderildik;
  33. Üzerlerine çamurdan (pişirilmiş) taşlar atmak için...
  34. Ki o taşlar, Rabbinin katında haddi aşanlar için damgalanmışlardır.”
  35. Nihayet Lût’un memleketinde bulunan müminleri (oradan) çıkardık, (ki kalan kâfirleri helâk edelim).
  36. Fakat bir evden başka orada müslüman da bulmadık.
  37. Ve öyle acıklı azabdan korkacaklar için orada bir ibret nişanesi bıraktık, (o memleketi harabe ve taş yığını haline getirdik).
  38. Mûsa’da da ibret vardır: Hani onu açık bir mucize ile Firavun’a gönderdik de;
  39. O, bütün ordusu ile (imandan) yüz çevirdi ve şöyle dedi: “- Bu, bir sihirbaz, yahud bir mecnundur.”
  40. Bunun üzerine tuttuk kendisini ve ordularını denize attık. Öyle ki, küfür ve inad üzere bulunuyordu.
  41. Âd kavminde de ibret vardır: Hani onların üzerine o kökü kurutan rüzgârı göndermiştik.
  42. Öyle bir rüzgâr ki, uğradığı bir şeyi bırakmıyor, mutlak onu kül gibi savuruyordu.
  43. Semûd kavminde de ibret vardır: Hani onlara “-Bir zamana kadar yaşayın, istifade edin.” denilmişti de,
  44. Rablerinin emrinden uzaklaşıb azmışlardı. Bu yüzden bakınıb dururlarken kendilerini yıldırım çarpıvermişti.
  45. O vakit (bu azabdan kurtulub) kalkmağa güç yetiremediler, bir yardım da görmediler.
  46. Daha önce de Nûh kavmini helâk ettik; çünkü onlar (hakdan ayrılmış küfür içinde bulunan) fâsık bir kavim idiler.
  47. (Bir de semaya bakın), biz onu kuvvetle bina ettik. Muhakkak ki biz, büyük kudrete sahibiz.
  48. Arzı da döşedik. Ne güzel döşeyiciyiz!...
  49. Her şeyden çift çift yarattık ki, iyice düşünesiniz.
  50. (Ey Rasûlüm, de ki: ) O halde hemen Allah’a kaçın, (küfrü bırakıb hemen imana gelin). Gerçekten ben, size, Allah tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.
  51. Ve Allah ile beraber başka bir ilâh uydurmayın. Gerçekten ben, size, Allah tarafından (azab ile) korkutan açık bir peygamberim.
  52. (Ey Rasûlüm, senin kavmin, sana sihirbaz yahud mecnûn dediği gibi), onlardan evvelki ümmetler de bir peygamber gelince; muhakkak böyle; ya sihirbaz dediler, ya mecnun...
  53. Hepsi de bu sözü birbirine tavsiye mi ettiler? Doğrusu onlar hep azgınlar topluluğudur.
  54. Onun için, onlardan yüz çevir; artık (tebliğ vazifeni yaptın ve bizim katımızda) kınanacak değilsin.
  55. Sen, (Kur’an ile) öğüd ver çünkü öğüd ve nasihat müminlere fayda verir.
  56. Ben, insanları ve cinleri, ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.
  57. Ben, onlardan bir rızk istemiyorum, (ben onları kendilerine yahud başka bir kimseye rızık versinler diye yaratmadım); bana (kullarıma) yemek yedirmelerini de istemiyorum.
  58. Doğrusu rızkı veren, o çok şiddetli kuvvet sahibi Allah’dır.
  59. Onun için, muhakkak o zulmedenlere (Mekke kâfirlerine, kendilerinden önceki) arkadaşlarının (azab) payı gibi, bir pay vardır. Şimdi o azabı acele istemesinler.
  60. Artık o azabla korkutuldukları günlerinden dolayı, Kur’an’ı ve Peygamberi inkâr edenlere şiddetli azab olsun...
Yazar: Bekir Sadak - Kur'an-ı Kerim ve Türkçe Anlatımı
  1. (1-6) Esip savuran ruzgarlara, yagmur yuklu bulutlara, kolayca suzulen gemiler ve isleri yoneten meleklere and olsun ki, size soz verilen kiyametin kopmasi suphesiz gercektir. Odesme gunu gelecektir.
  2. (1-6) Esip savuran ruzgarlara, yagmur yuklu bulutlara, kolayca suzulen gemiler ve isleri yoneten meleklere and olsun ki, size soz verilen kiyametin kopmasi suphesiz gercektir. Odesme gunu gelecektir.
  3. (1-6) Esip savuran ruzgarlara, yagmur yuklu bulutlara, kolayca suzulen gemiler ve isleri yoneten meleklere and olsun ki, size soz verilen kiyametin kopmasi suphesiz gercektir. Odesme gunu gelecektir.
  4. (1-6) Esip savuran ruzgarlara, yagmur yuklu bulutlara, kolayca suzulen gemiler ve isleri yoneten meleklere and olsun ki, size soz verilen kiyametin kopmasi suphesiz gercektir. Odesme gunu gelecektir.
  5. (1-6) Esip savuran ruzgarlara, yagmur yuklu bulutlara, kolayca suzulen gemiler ve isleri yoneten meleklere and olsun ki, size soz verilen kiyametin kopmasi suphesiz gercektir. Odesme gunu gelecektir.
  6. (1-6) Esip savuran ruzgarlara, yagmur yuklu bulutlara, kolayca suzulen gemiler ve isleri yoneten meleklere and olsun ki, size soz verilen kiyametin kopmasi suphesiz gercektir. Odesme gunu gelecektir.
  7. (7-8) Icinde yorungeler bulunan goge and olsun ki, ey inkarcilar,siz, suphesiz aykiri gorustesiniz.
  8. (7-8) Icinde yorungeler bulunan goge and olsun ki, ey inkarcilar,siz, suphesiz aykiri gorustesiniz.
  9. Bundan, donebilecek kimseler dondurulur.
  10. (10-11) Yalanciligi itiyat edinenlerin, bilgisizlige saplanip kalanlarin canlari ciksin!
  11. (10-11) Yalanciligi itiyat edinenlerin, bilgisizlige saplanip kalanlarin canlari ciksin!
  12. Islerin karsilik gorecegi gunun zamanini sorarlar.
  13. O, kendilerinin ateste azap gorecekleri gundur.
  14. Onlara: «Azabinizi tadin; iste acele beklediginiz bu idi» denir.
  15. (15-16) Dogrusu, Allah´a karsi gelmekten sakinanlar, Rablerinin kendilerine verdigini almis olarak bahcelerde ve pinar baslarindadirlar. Cunku onlar, bundan once iyi davrananlardi.
  16. (15-16) Dogrusu, Allah´a karsi gelmekten sakinanlar, Rablerinin kendilerine verdigini almis olarak bahcelerde ve pinar baslarindadirlar. Cunku onlar, bundan once iyi davrananlardi.
  17. Onlar, geceleri az uyuyanlardi.
  18. Seher vakitlerinde bagislanma dilerlerdi.
  19. Onlarin mallarinda muhtac ve yoksullar icin bir hak vardi, onu verirlerdi.
  20. (20-21) Kesin olarak inananlara, yeryuzunde ve kendi icinizde Allah´in varligina nice deliller vardir; gormez misiniz?
  21. (20-21) Kesin olarak inananlara, yeryuzunde ve kendi icinizde Allah´in varligina nice deliller vardir; gormez misiniz?
  22. Rizkiniz da, size soz verilen azap da yukaridan gelir.
  23. Gogun ve yerin Rabbine and olsun ki bu, sizin konusmaniz kadar kesin ve gercektir. *
  24. Ibrahim´in ikram edilmis konuklarinin haberi sana geldi mi?
  25. Onlar, Ibrahim´in yanina girip: «Selam sana» demislerdi, Ibrahim de: «Selam size» demisti; icinden de, onlarin «taninmamis bir topluluk» oldugunu gecirmisti.
  26. (26-27) Hemen ailesine giderek semiz bir buzagi getirmis, onlarin onune surup: «Yemez misiniz?» demisti.
  27. (26-27) Hemen ailesine giderek semiz bir buzagi getirmis, onlarin onune surup: «Yemez misiniz?» demisti.
  28. (Yemediklerini gorunce) onlardan endiseye dustu; «Korkma» dediler ve ona bilgin bir ogul sahibi olacagini mujdelediler.
  29. Bunun uzerine karisi hayretle seslenerek geldi, elleriyle yuzunu kapayarak: «Kisir bir kocakari!» dedi.
  30. Melekler: «Bu boyledir, Rabbin soylemistir; dogrusu O, Hakim olandir, bilendir» dediler.
  31. Ibrahim: «Ey Elciler! Goreviniz nedir?» dedi.
  32. (32-34) Elciler: «Suclu bir milletin uzerine, Rabbinin katindan isaretli olarak, asiri gidenlere mahsus sert taslar gondermekle gorevlendirildik» dediler.
  33. (32-34) Elciler: «Suclu bir milletin uzerine, Rabbinin katindan isaretli olarak, asiri gidenlere mahsus sert taslar gondermekle gorevlendirildik» dediler.
  34. (32-34) Elciler: «Suclu bir milletin uzerine, Rabbinin katindan isaretli olarak, asiri gidenlere mahsus sert taslar gondermekle gorevlendirildik» dediler.
  35. Bunun uzerine, suclu milletin arasinda bulunan muminleri cikardik.
  36. Zaten orada, kendini Allah´a vermis sadece bir tek ev halki bulduk.
  37. Can yakici azabdan korkanlar icin, o beldede bir isaret, bir kalinti biraktik.
  38. Musa´nin basindan gecenlerde de ibret vardir: Onu apacik delille Firavun´a gonderdik.
  39. Firavun, erkaniyle birlikte hakdan yuz cevirdi; «Sihirbazdir veya delidir» dedi.
  40. Sonunda onu ve ordularini yakalayip denize attik. O, kinanmayi haketmisti.
  41. (41-42) Ad milletinin basindan gecende de ibret vardir: Onlarin uzerine, ugradigi her seyi birakmayip toza ceviren kuru bir ruzgar gonderdik.
  42. (41-42) Ad milletinin basindan gecende de ibret vardir: Onlarin uzerine, ugradigi her seyi birakmayip toza ceviren kuru bir ruzgar gonderdik.
  43. Semud milletinin basina gelende de ibret vardir: Onlara, «Bir sureye kadar zevklenin» denmisti.
  44. Onlar Rablerinin buyrugundan cikmislardi; bunun uzerine kendilerini gozleri gore gore yildirim carpti.
  45. Ayaga kalkacak gucleri kalmadi, yardim da gormediler.
  46. Daha once de Nuh milletini cezalandirmistik. Cunku onlar da yoldan cikmis bir milletti.*
  47. Gogu, gucumuzle Biz kurduk; suphesiz biz onu genisleticiyiz.
  48. Yeryuzunu biz yayip dosedik: Ne guzel doseyiciyiz!
  49. Ibret alasiniz diye her seyi cift cift yaratmisizdir.
  50. De ki: «Oyleyse Allah´a kosusun; dogrusu ben sizi O´nun azabi ile acikca uyaranim.»
  51. «Allah´in yaninda baskasini tanri kilmayin; dogrusu ben sizi O´nun azabi ile acikca uyaranim.»
  52. Onlardan oncekilere, herhangi bir peygamber gelince: «Sihirbazdir» veya «Delidir» derlerdi.
  53. Oncekiler sonrakilere boyle mi vasiyet ettiler? Hayir; bunlar azgin bir millettir.
  54. Onlardan yuz cevir; sen kinanacak degilsin.
  55. Ogut ver; dogrusu ogut inananlara fayda verir.
  56. Cinleri ve insanlari ancak Bana kulluk etmeleri icin yaratmisimdir.
  57. Onlardan bir rizik istemem; Beni doyurmalarini da istemem.
  58. suphesiz riziklandiran da, guc ve kuvvet sahibi olan da Allah´tir.
  59. Zulmedenlerin, gecmis arkadaslarinin suclarina benzer suclari vardir; cezalarini Benden acele istemesinler.
  60. Soz verilen gunun azabindan vay o inkar edenlere! *
Yazar: Celal Yıldırım - Tefsirli Kur'an-ı Kerim Meali
  1. Tozup savuranlara,
  2. Ağır yük yüklenip taşıyanlara,
  3. Kolayca akıp gidenlere,
  4. İş bölümü yapanlara and olsun ki,
  5. Size va´dolunan elbette yerine gelecektir.
  6. Hesap ve ceza günü mutlaka gerçekleşecektir.
  7. Yollar ve yörüngeler sahibi göğe and olsun ki,
  8. (Ey inkarcı sapıklar!) cidden siz sözünüzde, hükmünüzde görüş ayrılığı içindesinizdir.
  9. Ondan çevrilebilen kimse çevrilir.
  10. Yalancı câhiller kahrolsun!
  11. bilgisizliğin sarhoşluğu ve mahmurluğu içinde kalmış gafillerdir.
  12. «Hesap ve ceza günü ne zaman ?» diye sorarlar.
  13. Ateşe karşı çetin bir sınav verecekleri gündür.
  14. Fitnenizi tadın. İşte, acele isteyip durduğunuz şey budur.
  15. Şüphesiz ki muttakîler (=Allah´tan saygı ile korkup fenalıklardan sakınan mü´minler) Cennetlerde ve pınarlar başındadırlar.
  16. Rablarının kendilerine verdiğini alırlar. Günkü onlar, bundan önce iyiliği, güzelliği, yararlı olmayı huy edinenlerdi.
  17. Geceden de az uyurlardı.
  18. Seher vakitleri hep Allah´tan bağışlanma dilerlerdi.
  19. Onların mallarında, dilenen ve yoksul için bir hakk vardır.
  20. Kesinlikle bilip inananlar için yeryüzünde (Allah´ın varlığına, birliğine delâlet eden) açık belgeler vardır.
  21. Sizin kendi (ruh ve beden) varlığınızda da öyle... Artık (hakikati) görmez misiniz ?
  22. Gökte hem rızkınız, hem size va´dedilen şey vardır.
  23. Göğün ve yerin Rabbi hakkı için, gerçekten bu, sizin kendi konuşmanızda (şüpheniz olmadığı) gibi hakktır.
  24. Sana İbrahim´in ağırlanmaya değer şerefli konuklarının haberi geldi mi?
  25. Hani onlar İbrahim´in yanına girip, «Selâm» dediler. İbrahim de «selâm» dedi ve tanımadığım yabancı bir kavim diye içinden geçirdi.
  26. Bir sebep bulup ailesinin yanına giderek (kızartılmış) semiz bir buzağı ile geldi.
  27. Onlara yaklaştırıp, «buyrun yemez misiniz ?» dedi.
  28. (Yemediklerini görünce) onlardan içinde bir korku ve endişe doğdu. Onlar, ona ; «korkma» dediler ve onu bilgili (olacak) bir oğul ile müjdelediler
  29. Bunun üzerine, İbrahim´in eşi bir çığlık atarak geldi ve elini yüzüne vurarak, «kısır yaşlı bir kadın !» dedi..
  30. Onlar: «Bu böyledir. Rabbin buyurdu. Şüphesiz ki O, hikmet sahibidir, bilendir» dediler.
  31. İbrahim, onlara : «Ey elçiler! Sizin iş ve isteğiniz nedir?» dedi.
  32. Onlar, «doğrusu biz suçlu günahkâr bir kavme gönderildik,
  33. (33-34) Ki aşırı gidenlerin, ölçüyü kaçıranların üzerine Rabbin yanında işaretlenmiş balçıktan taş yağdıralım diye.
  34. (33-34) Ki aşırı gidenlerin, ölçüyü kaçıranların üzerine Rabbin yanında işaretlenmiş balçıktan taş yağdıralım diye.
  35. Bunun için orada bulunan mü´minleri çıkardık.
  36. Zaten orada Allah´a teslimiyet gösterenlerden sadece bir ev (aile) bulduk.
  37. Orada, elem verici azâbdan korkanlar için açık belge (ibretli kalıntı) bıraktık,» dediler.
  38. Musa´nın kıssasında da (ibretli belgeler bıraktık). Hani bir vakit Onu açık belge ve mu´cizeyle Fir´avn´a gönderdik.
  39. O, bütün ileri gelenleri ve ordusuyla birlikte yüzçevirdi ve «bu ya sihirbazdır, ya da delidir,» dedi.
  40. Bu sebeple onu da, ordusunu da yakalayıp (deniz) dalgaları arasına fırlattık ki (o sırada) kendini kınıyordu.
  41. Âd kıssasında da (ibretli belgeler bıraktık). Hani bir vakit üzerlerine, köklerini kesip yok eden kasırgayı göndermiştik.
  42. (Kasırga) nerenin üzerine uğradıysa mutlaka orayı kül haline çeviriyordu.
  43. Semûd kıssasında da (ibretli belgeler bıraktık). Hani bir vakit onlara, «bir süreye kadar yararlanıp geçinin» denilmişti.
  44. Onlar ise azgınlık gösterip, Rablarının emrinin dışına çıkmışlardı. Bu yüzden bakıp dururken yıldırım onları yakalayıvermişti.
  45. Artık ayağa kalkmaya güç getiremediler, yardım da göremediler.
  46. Bundan önce Nûh milletini de (yok ettik). Çünkü onlar, din ve ahlâk sınırlarını aşan (inkarcı azgın) bir milletti.
  47. Göğü de kudretimizle yapıp kurduk. Şüphesiz ki biz, hep genişleticileriz.
  48. Yeryüzünü döşedik. Ne güzeldir o döşeyenler!
  49. Her şeyden çift çift yarattık ; olur ki düşünüp ibret ve öğüt alırsınız.
  50. O halde Allah´a doğru yönelip kaçın (O´na güvenip sığının). Şüphesiz ki ben, O´nun tarafından (gönderilen) açık bir uyarıcıyım.
  51. Allah ile beraber başka bir Tanrı edinmeyin. Muhakkak ki ben, O´ndan size (gönderilen) açık bir uyarıcıyım..
  52. Bunun gibi onlardan öncekilere de ne kadar bir peygamber gönderdikse, mutlaka, «bu bir sihirbazdır veya delinin biridir,» demişlerdi.
  53. Onlar, birbirlerine bu hususta böyle mi vasiyette bulundular? Hayır, onlar azgınlığı huy ve sanat edinen bir millettir.
  54. Onlardan yüzçevir; bu yüzden kınanacak değilsin.
  55. Ve sen öğüt vermeğe devam et. Çünkü gerçekten hatırlatmada bulunup öğüt vermek mü´minlere fayda verir.
  56. Ben, cinleri ve insanları ancak beni tanıyıp ibâdet etsinler diye yarattım.
  57. Onlardan hiçbir rızık istemiyorum ve beni yedirip içirmelerini de dilemiyorum.
  58. Şüphesiz ki Allah, O´dur rızık veren metin kuvvet sahibi..
  59. Doğrusu o zulmedenlerin (önceki) arkadaşlarının günahları gibi günahları vardır. Artık acele etmesinler.
  60. Va´dolundukları günlerinden (o günün azabından) vay kâfirlerin hâline!
Yazar: Diyanet - Diyanet 1
  1. (1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.
  2. (1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.
  3. (1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.
  4. (1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.
  5. (1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.
  6. (1-6) Tozutup savuranlara, ağırlık taşıyanlara, kolaylıkla akanlara, iş bölüştürenlere andolsun ki, size vaad olunan şey elbette doğrudur. Hesap ve ceza mutlaka gerçekleşecektir.
  7. (7-8) Yollara (yıldızların dolaştığı yörüngelere) sahip göğe andolsun ki, muhakkak siz, (peygamber hakkında) çelişkili sözler söylüyorsunuz.
  8. (7-8) Yollara (yıldızların dolaştığı yörüngelere) sahip göğe andolsun ki, muhakkak siz, (peygamber hakkında) çelişkili sözler söylüyorsunuz.
  9. Ondan (Peygamber’den) çevrilen çevrilir.
  10. (10-11) Cehalet içinde gaflete dalmış olan (ve “Muhammed şairdir, delidir” diyen) yalancılar kahrolsun!
  11. (10-11) Cehalet içinde gaflete dalmış olan (ve “Muhammed şairdir, delidir” diyen) yalancılar kahrolsun!
  12. “Ceza günü ne zaman?” diye sorarlar.
  13. (13-14) Ateş üzerinde azaba uğratılacakları gün (görevli melekler onlara şöyle der): “Azabınızı tadın! İşte acele isteyip durduğunuz şey budur.”
  14. (13-14) Ateş üzerinde azaba uğratılacakları gün (görevli melekler onlara şöyle der): “Azabınızı tadın! İşte acele isteyip durduğunuz şey budur.”
  15. (15-16) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi.
  16. (15-16) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunurlar. Şüphesiz onlar bundan önce iyilik yapan kimselerdi.
  17. Geceleri pek az uyurlardı.
  18. Seherlerde bağışlama dilerlerdi.
  19. Mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı isteyemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır.
  20. (20-21) Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?
  21. (20-21) Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok alametler vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?
  22. Gökte rızkınız ve size vaad olunan şeyler vardır.
  23. Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o (size va’dolunanlar), sizin konuşmanız gibi gerçektir.
  24. (Ey Muhammed!) İbrahim’in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi?
  25. Hani onlar, İbrahim’in yanına varmışlar ve “Selâm olsun sana!” demişlerdi. O da “Size de selâm olsun.” demiş, “Bunlar tanınmamış (yabancı) kimseler” (diye düşünmüştü).
  26. Hissettirmeden ailesinin yanına gidip, (pişirilmiş) semiz bir buzağı getirdi.
  27. Onu önlerine koydu. “Yemez misiniz?” dedi.
  28. (Yemediklerini görünce) onlardan İbrahim’in içine bir korku düştü. Onlar, “korkma” dediler ve onu bilgin bir oğul ile müjdelediler.
  29. Bunun üzerine karısı bir çığlık kopararak yönelip elini yüzüne vurdu. “Ben kısır bir kocakarıyım (nasıl çocuğum olabilir?)” dedi.
  30. Onlar dediler ki: “Rabbin böyle buyurdu. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.”
  31. İbrahim, onlara: “O hâlde asıl işiniz nedir ey elçiler?” dedi.
  32. (32-34) Onlar şöyle dediler: “Biz suçlu bir kavme (Lût’un kavmine), üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik.”
  33. (32-34) Onlar şöyle dediler: “Biz suçlu bir kavme (Lût’un kavmine), üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik.”
  34. (32-34) Onlar şöyle dediler: “Biz suçlu bir kavme (Lût’un kavmine), üzerlerine çamurdan, pişirilmiş ve Rabbinin katında haddi aşanlar için belirlenmiş taşlar yağdırmak için gönderildik.”
  35. Orada (Lût’un yöresinde) bulunan mü’minleri çıkardık.
  36. Zaten orada bir ev halkından başka müslüman bulamadık.
  37. Orada, elem dolu azaptan korkacaklar için bir ibret bıraktık.
  38. Mûsâ kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu açık bir delil ile Firavun’a göndermiştik.
  39. O ise kuvvetine güvenerek yüz çevirdi ve “Bu bir büyücü veya delidir” dedi.
  40. Bunun üzerine biz de kendisini ve ordularını yakalayıp denize attık. O ise (pişman olmuş), kendini kınıyordu.
  41. Âd kavminde de ibretler vardır. Hani onların üzerine köklerini kesen rüzgârı göndermiştik.
  42. Üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül ediyordu.
  43. Semûd kavminde de ibretler vardır. Hani onlara, “Bir süreye kadar faydalanın bakalım” denmişti.
  44. Derken Rablerinin emrinden uzaklaşıp azmışlardı. Bu yüzden bakınıp dururken kendilerini yıldırım çarpıvermişti.
  45. Artık, ne yerlerinden kalkmaya güçleri yetti, ne de başkasından yardım görebildiler.
  46. Bunlardan önce de Nûh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar fâsık bir toplum idiler.
  47. Göğü kudretimizle biz kurduk ve şüphesiz bizim (her şeye) gücümüz yeter.
  48. Yeri de biz döşedik. Biz ne güzel döşeyiciyiz.
  49. Düşünüp ibret alasınız diye her şeyden (erkekli dişili) iki eş yarattık.
  50. O hâlde Allah’a koşun. Şüphesiz ben, size O’nun katından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.
  51. Allah ile beraber başka bir ilâh edinmeyin. Gerçekten ben, size, Allah tarafından gönderilmiş açık bir uyarıcıyım.
  52. İşte böyle! Onlardan öncekilere hiçbir peygamber gelmemişti ki, “O bir büyücüdür” yahut “bir delidir” demiş olmasınlar.
  53. Onlar bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler (ki hep aynı şeyleri söylüyorlar)? Hayır, onlar azgın bir topluluktur.
  54. Onun için, onlardan yüz çevir. Artık kınanacak değilsin.
  55. Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt mü’minlere fayda verir.
  56. Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
  57. Ben, onlardan bir rızık istemiyorum. Bana yedirmelerini de istemiyorum.
  58. Şüphesiz Allah rızık verendir, güçlüdür, çok kuvvetlidir.
  59. Şüphesiz zulmedenler için (önceki müşrik) arkadaşlarının azap payı gibi payları vardır. Artık azabımı acele istemesinler.
  60. Uyarıldıkları günlerinden dolayı vay o inkâr edenlerin hâline!
Yazar: Diyanet - Diyanet 2
  1. (1-6) Tozdurup savuranlara, yükünü yüklenenlere, kolayca süzülenlere, işi ayıranlara andolsun ki, size vâdedilen, kesinlikle doğrudur ve ceza mutlaka vuku bulacaktır.
  2. (1-6) Tozdurup savuranlara, yükünü yüklenenlere, kolayca süzülenlere, işi ayıranlara andolsun ki, size vâdedilen, kesinlikle doğrudur ve ceza mutlaka vuku bulacaktır.
  3. (1-6) Tozdurup savuranlara, yükünü yüklenenlere, kolayca süzülenlere, işi ayıranlara andolsun ki, size vâdedilen, kesinlikle doğrudur ve ceza mutlaka vuku bulacaktır.
  4. (1-6) Tozdurup savuranlara, yükünü yüklenenlere, kolayca süzülenlere, işi ayıranlara andolsun ki, size vâdedilen, kesinlikle doğrudur ve ceza mutlaka vuku bulacaktır.
  5. (1-6) Tozdurup savuranlara, yükünü yüklenenlere, kolayca süzülenlere, işi ayıranlara andolsun ki, size vâdedilen, kesinlikle doğrudur ve ceza mutlaka vuku bulacaktır.
  6. (1-6) Tozdurup savuranlara, yükünü yüklenenlere, kolayca süzülenlere, işi ayıranlara andolsun ki, size vâdedilen, kesinlikle doğrudur ve ceza mutlaka vuku bulacaktır.
  7. (7-9) İçinde yörüngeleri olan göğe andolsun ki siz çelişkili sözler söylüyorsunuz. Ondan (Kur´an´dan veya imandan) dönen döndürülür (engellenmez).
  8. (7-9) İçinde yörüngeleri olan göğe andolsun ki siz çelişkili sözler söylüyorsunuz. Ondan (Kur´an´dan veya imandan) dönen döndürülür (engellenmez).
  9. (7-9) İçinde yörüngeleri olan göğe andolsun ki siz çelişkili sözler söylüyorsunuz. Ondan (Kur´an´dan veya imandan) dönen döndürülür (engellenmez).
  10. Kahrolsun o koyu yalancılar!
  11. Onlar koyu bir cehalet içerisinde kalmış gafillerdir.
  12. Ceza gününün ne zaman olduğunu sorarlar.
  13. O gün onlar ateşe sokulacaklardır.
  14. Azabınızı tadın! Acele gelmesini beklediğiniz şey budur işte! (denir.)
  15. (15-16) Şüphesiz ki Allah´a isyandan sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiğini alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunacaklar. Kuşkusuz onlar, bundan önce dünyada güzel davrananlardı.
  16. (15-16) Şüphesiz ki Allah´a isyandan sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiğini alarak cennetlerde ve pınar başlarında bulunacaklar. Kuşkusuz onlar, bundan önce dünyada güzel davrananlardı.
  17. Geceleri pek az uyurlardı.
  18. Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi.
  19. Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı.
  20. Kesin olarak inananlar için yeryüzünde âyetler vardır.
  21. Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?
  22. Semada da rızkınız ve size vâdedilen başka şeyler vardır.
  23. Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu vaad, sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir.
  24. İbrahim´in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? (Bunlar meleklerdi.)
  25. Onlar İbrahim´in yanına girmişler, selam vermişlerdi. İbrahim de selamı almış, içinden, «Bunlar, yabancılar» demişti.
  26. Hemen ailesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabını) getirmiş,
  27. Onların önüne koyup «Yemez misiniz?» demişti.
  28. Derken onlardan korkmaya başladı. «Korkma» dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.
  29. Karısı çığlık atarak geldi. Elini yüzüne çarparak: «Ben kısır bir kocakarıyım!» dedi.
  30. Onlar: «Bu böyledir. Rabbin söylemiştir. O, hikmet sahibidir, bilendir» dediler.
  31. (İbrahim:) O halde işiniz nedir, ey elçiler? dedi.
  32. «Biz, dediler, suçlu bir kavme gönderildik.»
  33. «Üzerlerine çamurdan taş yağdırmaya (geldik).»
  34. (Bu taşlar,) aşırı gidenler için Rabbinin katında işaretlenmiş (taşlardır).
  35. Bunun üzerine orada bulunan müminleri çıkardık.
  36. Zaten orada müslümanlardan, bir ev halkından başka kimse bulmadık.
  37. Acı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık.
  38. Musa´da da (ibretler vardır). Onu apaçık bir delil ile Firavun´a göndermiştik.
  39. Firavun ordusuyla birlikte yüz çevirmiş: «O, bir büyücüdür veya bir delidir» demişti.
  40. Nihayet onu da ordularını da yakalayıp denize attık, bu sırada kendini kınayıp duruyordu.
  41. Âd kavminde de (ibretler vardır). Onlara kasıp kavuran rüzgârı göndermiştik.
  42. Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu.
  43. Semûd kavminde de (ibretler vardır). Onlara: Bir süreye kadar faydalanın, denmişti.
  44. Rablerinin emrine karşı geldiler. Bu yüzden, bakıp dururlarken onları yıldırım çarpıverdi.
  45. Ayağa kalkacak güçleri kalmamış, yardım edenleri de olmamıştı.
  46. Bunlardan önce de Nuh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplum idiler.
  47. Göğü kendi ellerimizle biz kurduk ve biz (onu) elbette genişleticiyiz.
  48. Yeri de döşedik. (Bak) ne güzel döşeyiciyiz!
  49. Her şeyden de çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız.
  50. O halde Allah´a koşun. Çünkü ben, size O´nun katından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.
  51. Allah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O´nun tarafından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.
  52. İşte böylece, onlardan öncekilere her hangi bir peygamber geldiğinde hemen: O, bir büyücüdür veya delidir, dediler.
  53. Bunu (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Doğrusu onlar azgın bir topluluktur.
  54. Artık onlara aldırma. (Davete uymamalarından dolayı) sen kınanacak değilsin.
  55. Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.
  56. Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
  57. Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum.
  58. Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah´tır.
  59. Muhakkak ki bu zulmedenlerin de, geçmişlerinin payı gibi (azaptan) bir payları vardır! O halde acele etmesinler!
  60. Başlarına gelecek (acı) günlerinden dolayı vay o kâfirlerin haline!
Yazar: Elmalılı Hamdi Yazır - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. O tozdurup savuranlara.
  2. Bir ağırlık taşıyan (bulut)lara
  3. Kolaylıkla akıp giden (gemi)lere
  4. Bir iş bölümü yapan (melek)lere yemin ederim ki,
  5. muhakkak o size va´dolunan mutlaka doğrudur.
  6. Ve muhakkak ceza ve mükafat gerçekleşecektir.
  7. O düzgün yollara sahip göğe yemin ederim ki,
  8. siz pek çelişkili bir söz içindesiniz.
  9. Ondan çevrilen çevrilir.
  10. O kahrolası yalancılar.
  11. O sarhoşluk içinde yaptığını bilmezler.
  12. Soruyorlar: «Ne zaman o ceza günü?» diye.
  13. Ateş üzerinde kıvranacaklan gün.
  14. Tadın cezanızı! Budur işte o sizin acele istedığiniz!
  15. Şüphesiz ki, takva sahipleri, cennetlerde pınar başlarındadırlar,
  16. Rablerinin kendilerine verdiğini alarak. Çünkü onlar, bundan önce güzel davranmayı adet edinmışlerdi.
  17. Geceleyin pek az uyurlardı.
  18. Seher vakitlerinde hep bağışlanma dilerlerdi.
  19. Mallarında dilenen ve yoksul için bir hak vardı.
  20. Yeryüzünde inanç sahipleri için birçok ibretler vardır;
  21. kendinizde de; hala görmeyecek misiniz?
  22. Gökte de rızkınız ve o va´dolunduğunuz (var).
  23. İşte o göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, o şüphesiz gerçektir; tıpkı sizin konuşmanız gibi.
  24. İbrahim´in ikram edilen konuklarının haberi geldi mi sana?
  25. Yanına girdikleri vakit: «Selam!» dediler. O da: «Selam! Görülmedik bir topluluk» dedi.
  26. Hemen bir bahane ile ailesine gidip semiz bir dana getirdi.
  27. Onu yakınlarına koyarak: «Yemeğe buyurmaz mısınız?» dedi.
  28. Onlardan ötürü içine bir korku düştü. «Korkma!» dediler ve kendisine bilgili bir oğlan müjdelediler.
  29. Bunun üzerine karısı bir çığlık içinde döndü, elini yüzüne çarptı ve: «Kısır bir kocakarı (çocuk mu doğurur)? dedi.
  30. Onlar: «Öyle, Rabbin buyurdu. Şüphesiz hikmet sahibi O, herşeyi bilen O.» dediler.
  31. İbrahim: «O halde asıl göreviniz nedir ey elçiler?» dedi.
  32. Dediler: «Biz suçlu bir kavme gönderildik;
  33. Üzerlerine çamurdan taşlar salmak için,
  34. (her biri) sınırı aşmış olanlar için Rabbinin nezdinde damgalanmışlardır.»
  35. Nihayet orada bulunan müminleri çıkardık,
  36. Fakat Biz orada bir evden başka müslüman da bulamadık.
  37. Ve orada acı bir azaptan korkacak için bir ibret bıraktık.
  38. Bir de Musa´da (ibret verici deliller vardır) ki, onu açık bir delille Firavun´a gönderdik de,
  39. o bütün kuvvetiyle tersine gitti: «Bu bir sihirbaz veya delidir!» dedi.
  40. Bunun üzerine Biz de tuttuk kendisini ve ordularını denize fırlatıverdik o alçak namertlik ederken.
  41. Bir de Ad´da (ibret verici deliller vardır) ki, üzerlerine köklerini kesen rüzgarı göndermiştik.
  42. (O rüzgar) uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu çürütüp kül gibi ediyordu.
  43. Bir de Semud´da (ibret verici deliller vardır) ki, onlara: «Bir süreye kadar istifade edin.» denilmişti de,
  44. Rablerinin emrinden azgınlık ettiler (dışarı çıktılar), bu yüzden bakınıp dururlarken yıldırım kendilerini yakalayıverdi.
  45. O vakit bir kalkınmaya da güç yetiremediler bir yardım da görmediler.
  46. Daha önce de Nuh kavmini (helak ettik). Çünkü onlar hep yoldan çıkmış birer topluluk idiler.
  47. Bir de göğe bakın! Biz onu kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki Biz onu genişletmeye de malikiz.
  48. Yeryüzünü döşedik; bakınız Biz ne güzel döşeriz.
  49. Hem her şeyden iki çift yarattık ki, düşünesiniz.
  50. «O halde hemen Allah´a kaçın; haberiniz olsun ki, ben size ondan gelen açık bir uyarıcıyım.
  51. Allah´la beraber başka bir tanrı uydurmayın; haberiniz olsun ki ben size ondan gelen açık bir uyarıcıyım.»
  52. Böyle, onlardan öncekiler bir peygamber gelince muhakkak: «Ya sihirbaz, ya delidir» dediler.
  53. Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler! Hayır, onlar azgın kavimler.
  54. Onun için onlardan yüz çevir, artık sen kınanacak değilsin!
  55. Bununla beraber öğüt vermeye devam et; çünkü öğüt müminlere fayda verir.
  56. Ben cinleri ve insanlan ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.
  57. Ben onlardan bir rızık istemiyorum. Bana yemek yedirmelerini de istemiyorum.
  58. Şüphesiz Allah, rızık veren, sarsılmaz kuvvet sahibi O´dur.
  59. Onun için muhakkak o zulmedenlere arkadaşlarının payı gibi, dolgun bir pay vardır, şimdi onu acele istemesinler!
  60. Artık o tehdit edildikleri günlerin azabından vay o küfredenlere!
Yazar: Elmalılı Hamdi Yazır - Kur'an-ı Kerim ve Meali (Sadeleştirilmiş)
  1. O tozdurup savuranlara,
  2. Derken bir ağırlık taşıyanlara,
  3. Derken bir kolaylıkla akanlara,
  4. Derken bir emir taksim edenlere andolsun ki,
  5. O size vaad edilen elbette doğrudur.
  6. Ceza ve hesap günü şüphesiz olacaktır.
  7. Yollara sahip göğe andolsun ki,
  8. Siz elbette çelişkili sözler içindesiniz.
  9. Ondan çevrilen (imana) çevrilir.
  10. Kahrolsun (o fikir adına) kendi tahminlerini ileri sürenler!
  11. Onlar bir sarhoşluk ve cehalet içinde şuursuzdurlar.
  12. Onlar: «Hesap ve ceza günü ne zaman?» diye soruyorlar.
  13. O gün, onların ateş üzerinde azap görecekleri gündür.
  14. Onlara: «Tadın inkarınızın cezasını, işte sizin acele istediğiniz budur!» denecektir.
  15. (15-16) Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı.
  16. (15-16) Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı.
  17. Onlar geceleyin pek az uyurlardı.
  18. Onlar seher vakitlerinde Allah´tan bağışlanma dilerlerdi.
  19. Onların mallarında isteyen ve istemeyen yoksullar için bir hak vardı.
  20. (20-21) Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz?
  21. (20-21) Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz?
  22. Sizin rızkınız da size vaad edilen sevap ve ceza da göktedir.
  23. Gök ve yerin Rabbine andolsun ki size edilen o vaad, herhalde haktır. O tıpkı sizin konuşmanız gibi gerçektir.
  24. Ey Muhammed! İbrahim´in şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi?
  25. Hani onlar İbrahim´in huzuruna girmişlerdi de «Selam sana!» demişlerdi. İbrahim: «Size de selam» demiş, ve içinden: «Bunlar tanınmamış bir topluluk!» diye geçirmişti.
  26. İbrahim, sonra ailesine giderek semiz bir buzağı (eti) getirdi.
  27. Onu önlerine sürerek: «Yemez misiniz?» dedi.
  28. Yemediklerini görünce onlardan içine bir korku düştü. Onlar İbrahim´e: «Korkma!» dediler ve onu çok bilgili bir oğul ile müjdelediler.
  29. Bunun üzerine karısı (Sâre) bir çığlık atarak geldi ve elini yüzüne vurarak: «Ben kısır bir kocakarıyım, nasıl çocuğum olur?» dedi.
  30. Misafir melekler: «Evet bu böyledir. Rabbin böyle buyurdu. Gerçekten O hüküm ve hikmet sahibidir. Herşeyi hakkıyla bilir.» dediler.
  31. İbrahim, kendisine misafir olarak gelen meleklere: «Acaba sizin asıl önemli işiniz nedir ey elçiler?» dedi.
  32. Onlar: «Gerçekten biz günahkâr bir kavim (olan Lût kavmine) gönderildik.
  33. Onların üzerine çamurdan pişirilmiş sert taşlar yağdıracağız.
  34. O taşlardan herbirinin haddi aşanlardan kime isabet edeceği Rabbin katında işaretlenmiştir.» dediler.
  35. Nihayet biz müminlerden orada bulunan kimseleri çıkardık.
  36. Fakat biz orada müslümanlardan bir ev halkından başka kimseyi de bulamadık.
  37. Biz orada acı bir azabdan korkan kimseler için bir ibret nişanesi bıraktık.
  38. Musa´nın kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu apaçık bir delille Firavun´a göndermiştik.
  39. Firavun ise ordusuyla birlikte yüz çevirmiş, onun hakkında: «Bu bir sihirbazdır, ya da bir delidir.» demişti.
  40. Nihayet biz onu ve ordularını yakalayıp hepsini denize attık. Firavun ise o sırada (inadından dolayı pişmanlık duyarak) kendi kendini kınıyordu.
  41. Âd kavminin helâkinde de bir ibret vardır. Hani biz onların üzerine köklerini kesecek bir rüzgar göndermiştik.
  42. O rüzgar üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül gibi dağıtıyordu.
  43. Semud kavminin helâkinde de bir ibret vardır. Hani onlara: «Belirli bir süreye kadar dünyadan yararalanıp, geçinin!» denmişti.
  44. Onlarsa Rablerinin emrine karşı büyüklük tasladılar. Bunun üzerine kendilerini, bakıp dururlarken yıldırım yakalayıp, çarptı.
  45. Artık onlar, ne kendi kendilerine ayağa kalkabildiler, ne de yardım gördüler.
  46. Daha önce de Nuh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar yoldan çıkmış fâsık bir kavimdiler.
  47. Biz göğü kudretimizle bina ettik. Hiç şüphesiz biz, çok genişlik ve kudret sahibiyiz.
  48. Yeryüzünü de biz döşedik. Bakın biz onu ne güzel döşüyoruz!
  49. Biz her şeyden iki çift yarattık. Umulur ki, iyice düşünürsünüz.
  50. Ey Muhammed! de ki: «Öyleyse Allah´a koşun, gerçekten ben size O´nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
  51. Allah´la beraber başka bir tanrı uydurmayın (O´na ortak koşmayın). Gerçekten ben size O´nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.»
  52. Böylece onlardan öncekilere de herhangi bir peygamber gelince, onun hakkında da mutlaka: «Bir sihirbazdır veya bir delidir.» dediler.
  53. Onlar birbirlerine bunu mu tavsiye ettiler? Hayır onlar azgın bir kavimdir.
  54. Ey Muhammed! Sen onlardan yüz çevir. Artık sen kınanacak değilsin.
  55. Sen öğüt verip hatırlat. Çünkü, hatırlatmak müminlere fayda verir.
  56. Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.
  57. Ben onlardan herhangi bir rızık istemiyorum. Beni yedirmelerini de istemiyorum.
  58. Şüphesiz ki, rızık veren O sağlam kuvvet sahibi olan Allah´tır.
  59. Şüphesiz ki, zulmedenlerin geçmiş arkadaşlarının payı gibi, dolgun bir azab payı vardır. Ama şimdi onu acele istemesinler.
  60. Kendilerine vaad edilen günlerinde uğrayacakları azabdan dolayı vay inkâr edenlerin haline!.
Yazar: Seyyid Kutub - Fizilal-il Kuran
  1. Esip savuranlara.
  2. Yükünü yüklenenlere.
  3. Kolayca süzülenlere.
  4. İşi ayıranlara and olsun.
  5. Size va´dedilen, mutlaka doğrudur.
  6. Ceza muhakkak olacaktır.
  7. Yolları bulunan göğe andolsun ki.
  8. Ey inkarcılar, siz, şüphesiz çeşitli görüştesiniz.
  9. Çevrilen, ondan çevriliyor.
  10. O çeşitli görüşleri atan yalancılar kahrolsun.
  11. Onlar aptallık içinde ne yaptıklarını bilmezler.
  12. Ceza günü ne zaman? diye sorarlar.
  13. O gün onların ateşe sokulacakları gündür.
  14. Azabımızı tadın! Acele gelmesini beklediğiniz şey budur işte denir.
  15. Doğrusu Allah´a karşı gelmekten sakınanlar, cennetlerde, pınar başlarındadırlar.
  16. Rab´lerinin, kendilerine verdiğini alırlar. Çünkü onlar bundan önce de güzel davranırlardı.
  17. Geceleri pek az uyurlardı.
  18. Seher vaktinde de istiğfar ederlerdi.
  19. Mallarında dilenci ve yoksul için bir hak vardı.
  20. Kesin inanacak insanlar için yeryüzünde nice deliller vardır.
  21. Kendi canlarınızda da nice deliller vardır. Görmüyor musunuz?
  22. Rızkınız da, size va´dedilen azab da göktedir.
  23. Göklerin ve yerin Rabb´ine and olsun ki bu vaad, sizin konuşmanız kadar kesin ve gerçektir.
  24. İbrahim´in şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi?
  25. Onlar, İbrahim´in yanına girip «Selam sana» demişlerdi, İbrahim de: «Selam size» demişti. İçinden de, onların «tanınmamış bir topluluk» olduklarını geçirmişti.
  26. Gizlice ailesinin yanına gitti, semiz bir buzağı getirdi
  27. Onu, önlerine yaklaştırdı «Yemez misiniz?» dedi.
  28. Yemediklerini görünce içine bir korku düştü. «Korkma» dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.
  29. Karısı hayretle çığlık içinde geldi. Yüzünü kapayarak «Ben kısır bir kocakarıyım» dedi.
  30. Dediler ki: «Rabb´in böyle dedi. O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir.»
  31. İbrahim: «O halde işiniz nedir ey elçiler?» dedi.
  32. Dediler ki: «Biz suçlu bir kavme gönderildik.»
  33. Ki onların üzerine çamurdan taşlar salalım;
  34. Rabbinin katında, haddi aşanlar için işaretlenmiş taşlar.
  35. Orada mü´minlerden kim varsa çıkardık.
  36. Zaten orada bir ev halkından başka müslüman da bulamadık.
  37. Acı azabdan korkanlar için orada bir ibret bıraktık.
  38. Musa´nın başından geçenlerde de ibretler vardır. Onu apaçık bir delille Fir´avn´a gönderdik.
  39. Fir´avn ordusuyla birlikte yüz çevirmiş ve «Musa, ya bir büyücü ya da bir delidir» dedi.
  40. Sonunda onu ve ordularını yakalayıp denize attık. O, kınanmayı haketmişti.
  41. Ad kavminde de ibretler vardır. Onlara kasıp kavuran rüzgarı göndermiştik.
  42. Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu.
  43. Semud kavminin başına gelende de ibretler vardır: Onlara, «Bir süreye kadar zevklenin» denmişti.
  44. Rab´lerinin buyruğuna baş kaldırdılar, bu yüzden bakıp dururlarken onları yıldırım yakaladı.
  45. Ayağa kalkacak güçleri kalmamış, yardım edenleri de olmamıştı.
  46. Daha önce de Nuh kavmini helak etmiştik. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir toplum idiler.
  47. Göğü gücümüzle biz kurduk; şüphesiz biz onu genişleticiyiz.
  48. Yeri biz döşedik biz ne güzel döşeyiciyiz.
  49. Her şeyden çift çift yarattık ki düşünüp öğüt alasınız.
  50. O halde Allah´a koşun. Çünkü ben, sizi O´ndan açık bir şekilde korkutuyorum.
  51. Allah ile beraber başka tanrılar uydurmuyorum. Ben size O´nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
  52. İşte böyle, onlardan önce de ne kadar elçi geldiyse mutlaka: «Büyücü veya cinlenmiş» dediler.
  53. Bunu birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır onlar azgın bir topluluktur.
  54. Onlardan yüz çevir, sen kınanacak değilsin.
  55. Ancak yine de hatırlat, çünkü hatırlatmak, mü´minlere fayda verir.
  56. Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
  57. Ben onlardan rızık istemiyorum, beni beslemelerini de istemiyorum.
  58. Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah´tır.
  59. Muhakkak ki bu zulmedenlerin de, geçmiş arkadaşlarının payı gibi bir azab payı vardır. Acele etmesinler.
  60. Söz verilen günün azabından vay o kafirlerin haline!
Yazar: Gültekin Onan - Kur'an-ı Kerim ve Meali
  1. Tozu dumana katıp savuran (rüzgar)lara,
  2. Derken, ağır yük taşıyan (bulut)lara.
  3. Sonra kolaylıkla akıp gidenlere,
  4. Sonra buyruğu taksim edenlere andolsun.
  5. Size vaad edilmekte olan hiç tartışmasız doğrudur.
  6. Şüphesiz din (hesap ve ceza) da mutlaka gerçekleşecektir.
  7. ´Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış´ göğe andolsun;
  8. Siz, gerçekten birbirini tutmaz bir söz (çelişkili ve aykırı görüşler) içindesiniz.
  9. Ondan çevrilen çevrilir,
  10. Kahrolsun, o ´zan ve tahminle yalan söyleyenler´;
  11. Ki onlar, ´bilgisizliğin kuşatması´ içinde habersizdirler.
  12. "Hesap ve ceza (din) günü ne zaman?" diye sorarlar.
  13. O gün onlar, ateşin üstünde tutulup eritilecekler.
  14. "Tadın fitnenizi. Bu, sizin pek acele isteyip durduğunuz şeydir."
  15. Şüphesiz muttaki olanlar, cennetlerde ve pınarlardadırlar;
  16. Rablerinin kendilerine verdiğini alanlar olarak. Çünkü onlar, bundan önce ihsanda (güzel davranışta) bulunanlardı.
  17. Gece boyunca da pek az uyurlardı.
  18. Onlar, seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi.
  19. Onların mallarında dilenip isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardı.
  20. Yeryüzünde kesin bir bilgiyle inanacak olanlar için ayetler vardır.
  21. Ve kendi nefslerinizde de. Yine de görmüyor musunuz?
  22. Gökte rızkınız vardır ve size vaadolunmakta olan da.
  23. İşte, göğün ve yerin rabbine andolsun ki şüphesiz, o (size vaad edilen) sizin (aranızda) konuştuklarınız kadar, elbette kesin bir gerçektir.
  24. Sana İbrahim´in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi?
  25. Hani yanına girdiklerinde: "Selam" demişlerdi. O da: "Selam" demişti. "Münker bir kavim."
  26. Hemen (onlara) sezdirmeden ehline (ailesine) gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi.
  27. Derken onlara yaklaştırıp (ikram etti); "Yemez misiniz?" dedi.
  28. (Onlar yemeyince) Bunun üzerine içine bir tür korku düştü. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir erkek çocuk müjdesini verdiler.
  29. Böylece karısı çığlıklar kopararak geldi ve yüzüne vurarak: "Kısır, yaşlı bir kadın (mı doğum yapacakmış)?" dedi.
  30. Dediler ki: "Öyle. (Bunu) Senin rabbin buyurdu. Çünkü O, hüküm ve hikmet sahibidir, bilendir."
  31. (İbrahim) dedi ki: "Şu halde sizin asıl isteğiniz nedir, ey elçiler?"
  32. "Doğrusu biz, suçlu günahkar bir kavme gönderildik" dediler.
  33. "Üzerlerine çamurdan (iyice sertleşip kaskatı kesilmiş) taşlar yağdırmak için."
  34. "(Ki bu taşların her biri,) rabbinin katında ölçüyü taşıranlar için (herkese ayrı ayrı) işaretlenmiştir."
  35. Bu arada, inançlılardan orda kim varsa çıkardık.
  36. Ne var ki, orda müslümanlardan olan bir evden başkasını bulmadık.
  37. Ve orada, acı bir azabtan korkanlar için bir ayet bıraktık.
  38. Musa (olayın)da da (düşündürücü ayetler vardır). Hani biz onu açık bir delille Firavun´a göndermiştik;
  39. Fakat o, ´Bütün kişisel ve askeri gücüyle´ yüz çevirdi ve: "(Bu,) Ya bir büyücü veya bir delidir" dedi.
  40. Bunun üzerine, biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,), ´kınanacak işler yapıyordu´.
  41. Hani onların üzerine kökleri kesen (akim) bir rüzgar gönderdik.
  42. Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka çürütüp kül gibi dağıtıyordu.
  43. Semud (kavmin)de de (ayetler vardır). Hani onlara: "Belli bir süreye kadar yararlanın" denmişti.
  44. Ancak rablerinin buyruğuna baş kaldırdılar; böylece bakıp dururlarken, onları yıldırım çarpıp yakaladı.
  45. Artık ne ayağa kalkmaya güç yetirebildiler, ne yardım bulabildiler.
  46. Bundan önce Nuh kavmini de (yıkıma uğrattık). Çünkü onlar da fasıklar kavmiydi.
  47. Biz göğü ´büyük bir kudretle´ bina ettik ve şüphesiz biz, (onu) genişleticiyiz.
  48. Yeri de biz döşeyip yaydık; ne güzel döşeyici(yiz).
  49. Ve biz, her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp düşünürsünüz.
  50. Öyleyse, Tanrı´ya doğru (yönelip, şirkten ve bozulmalardan) kaçın. Gerçekten ben sizi, O´ndan yana açıkça uyarıyorum.
  51. Tanrı ile beraber başka bir tanrı(yı ortak) kılmayın. Gerçekten sizi, O´ndan yana açıkça uyarıyorum.
  52. İşte böyle; onlardan öncekiler de bir elçi gelmeyiversin, mutlaka: "Büyücü ve cinlenmiş" demişlerdir.
  53. Onlar bunu (tarih boyunca) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır; onlar, ´azgın ve taşkın (tağiy)´ bir kavimdirler.
  54. Öyleyse sen, onlardan yüz çevir; artık kınanacak değilsin.
  55. Sen öğüt verip hatırlat! Çünkü gerçekten öğütle hatırlatma, inançlılara yarar sağlar.
  56. Ben, cinleri ve insanları yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.
  57. Ben onlardan bir rızık istemiyorum ve onların beni doyurup beslemelerini de istemiyorum.
  58. Hiç şüphesiz, rızık veren O, metin kuvvet sahibi olan Tanrı´dır.
  59. Artık gerçekten, zulmedenler için, (geçmişteki) arkadaşlarının günahlarına benzer bir günah vardır. Şu halde acele etmesinler.
  60. Kendilerine vaadedilen o (azab) günlerinden dolayı vay o küfredenlere.
Yazar: Hasan Basri Çantay - Kur'an Meali - Kur’an-ı Hakim Ve Meal-i Kerim
  1. Tozutup savuran (rüzgâr) lar,
  2. Sonra (su) yükü (nü) taşıyan (bulut) lar,
  3. sonra kolayca akan (gemi) ler,
  4. sonra iş bölümü yapan (melek) ler hakkı için,
  5. şübhesiz ki size va´d olunan (şeylerin hepsi) elbette doğrudur.
  6. Şübhesiz ki (amellere göre) ceza (ya´nî mukaabele) de elbette vaaki´dir.
  7. O haareli yollara saahib gök hakkı için,
  8. hakıykat, siz kat´î ihtilâfa düşen bir söz içindesinizdir.
  9. Ondan döndürülen kimseler döndürülür.
  10. Kahr olsun o koyu yalancılar!
  11. ki onlar koyu bir cehalet içinde kalmış gaafil kimselerdir.
  12. Onlar, o ceza gününün ne zaman olduğunu sorarlar.
  13. (O gün) kendilerinin ateş üzerinde azaba uğratılacakları gündür.
  14. (Onlara) «Tadın azabınızı. İşte (dünyâda) çarçabuk (gelmesini) isteyegeldiğiniz bu idi» (denilir).
  15. (15-16) Şübhesiz ki (fenâlıkdan) sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği (sevabı) ahz (-ü kabul) etmiş (ve bundan raazî olmuş) olarak, cennetlerde, pınarlar (ın başların) dadırlar. Çünkü onlar bundan evvel iyi amel (ve hareket) edenlerdi.
  16. (15-16) Şübhesiz ki (fenâlıkdan) sakınanlar, Rablerinin kendilerine verdiği (sevabı) ahz (-ü kabul) etmiş (ve bundan raazî olmuş) olarak, cennetlerde, pınarlar (ın başların) dadırlar. Çünkü onlar bundan evvel iyi amel (ve hareket) edenlerdi.
  17. Onlar gecenin (ancak) az bir kısmında uyurlardı.
  18. Sehar vakıflarında da onlar istiğfar ederlerdi.
  19. Onların mallarında sâilin ve (kemâl-i iffetinden dolayı dilencilik etmeyen) yoksulun da bir hakkı vardı.
  20. (Küre-i) arzda kâmil bilgi saahibleri için nice âyetler vardır.
  21. Kendi nefislerinizde dahi (nice âyetler var. Bunları) görmüyor musunuz?
  22. Rızkınız ve size va´d olunagelen şeyleri gök (ler) dedir.
  23. İşte o göğün ve yerin Rabbine andolsun ki (va´d olunduğunuz) o (şeyler) tıpkı sizin konuşduğunuz gibi şübhesiz ve kat´î bir gerçekdir.
  24. İbrâhîmin (Allah indinde) şerefli müsâfirlerinin haberi sana geldi mi?
  25. Hani bunlar, onun yanına girmişlerdi de «Selâm» demişlerdi. (İbrâhîm de) «selâm» demiş (selâm ile mukaabele etmiş), «(Bunlar) tanınmamış bir zümre» demişdi.
  26. Hemen (gizlice) ailesine gidib semiz bir dana getirdi de,
  27. Bunu onlara yaklaşdırdı. «Yemez misiniz?» dedi.
  28. Derken içine onlardan gizli bir korku çökdü. «Korkma» dediler ve onu çok bilgin bir oğulla müjdelediler.
  29. Bunun üzerine (İbrâhîmin) zevcesi (Sâre) bir feryâd içinde yönelib (elini) yüzüne vurdu. «(Ben) doğurmaz bir koca karı (yım)» dedi.
  30. Onlar «öyledir. Fakat (bunu) Rabbin buyurdu. Çünkü O, asıl hukûm ve hikmet saahibi olan, (herşey´i) hakkıyle bilen odur» dediler.
  31. (İbrâhîm) «Ey gönderilmiş (melekler) sizin haal-ü şanınız nedir?» dedi.
  32. Onlar «Biz günahkârlar güruhuna gönderildik», dediler,
  33. «Çünkü üzerlerine çamurdan taşlar atacağız»,
  34. «ki (bunların her biri) aşırı hareket edenlere haas olmak üzere Rabbin nezdinde nişanlanmış (dır)».
  35. Derken orada mü´minlerden kim varsa çıkardık.
  36. Fakat orada müslümanlardan bir ev (halkın) dan başkasını da bulmadık.
  37. (Bununla beraber) orada elem verici azâbdan, korkacaklar için, bir alâmet de bırakdık.
  38. Musa (nin kıssasın) da da (ibret vardır). Hani onu apaçık bir hüccetle Fir´avne göndermişdik de,
  39. O, ordusiyle birlikde (îmandan) yüz çevimiş, (onun hakkında) «Ya bir sihirbazdır, yahud bir mecnundur» demişdi.
  40. Nihayet onu da, ordularını da yakalayıb denize atdık ki o, (bu sırada kendi kendini) kınayıcı idi.
  41. Aad (kavminin helak edilmesin) de de (ibret vardır). Hani onların üzerine o kısır rüzgârı göndermişdik.
  42. (Öyle bir rüzgâr ki) her uğradığı şey´i (yerinde) bırakmıyor, mutlakaa onu kül gibi savuruyordu.
  43. Semud (kavminin ilhâkin) de de (bir ibret vardır). Hani onlara «Bir zamana kadar fâidelene durun» denilmişdi de,
  44. Rablerinin emrinden uzaklaşıb azmışlardı. (Bu yüzden) kendilerine de göre göre, onları yıldırım tutuvermişdi.
  45. İşte (bu sebeble) ayakda durmıya güç yetiremediler, yardım edenleri de olmadı.
  46. Daha evvel de Nuuh kavmini (helak etdik). Çünkü onlar (küfr-ü ısyanlarıyle doğrulukdan) çıkmış fâsık kavmdi.
  47. Biz göğü kuvvetle bina etdik. Çünkü biz muhakkak ve mutlak bir (vüs´at ve) kudrete mâlikizdir.
  48. Yeri de biz döşedik. (Bak biz) ne güzel döşeyiciler (iz)!
  49. Her şeyden de iki çift yaratdık, olur ki inceden inceye düşünürsünüz diye.
  50. O halde (Habîbim, de ki:) «Hepiniz Allaha kaçın. Hakıykat, ben sizi On (un azabın) dan açıkça korkutan (bir peygamber) im».
  51. «Allahın yanına diğer bir Tanrı daha katmayın. Hakıykat, ben sizi (Allahın azabından) apâşikâr korkutan (bir peygamber) im».
  52. Onlardan evvelkilere de herhangi bir peygamber gelmedi ki (onun hakkında da) mutlakaa böylece sihirbaz, yahud mecnun dediler.
  53. Hepsi de bunu birbirine tavsiye mi etdiler?! Hayır, onlar (umumiyyetle) azgınlar güruhunun ta kendileridir.
  54. O halde (Habîbim) onlardan yüz çevir. Artık sen, kınanacak (mes´ûl olacak) değilsin.
  55. Sen (sâde Kur´an ile) va´z et. Çünkü şübhesiz öğüt mü´minlere fâide verir.
  56. Ben cinleri de, insanları da (başka bir hikmete değil) ancak bana kulluk etsinler diye yaratdım.
  57. Ben onlardan bir rızık istemiyorum. Bana (yemek) yedirmelerini de istemiyorum!
  58. Şübhesiz rızkı veren, O pek çetin kuvvet saahibi Allahın kendisidir.
  59. Artık muhakkak ki o zulmedenler için (geçmiş) arkadaşlarının (azâb) hissesi gibi bir nasıyb (-i hüsran) vardır. Şimdi (onu) acele istemesinler.
  60. İşte kendilerine va´d (ve tehdîd) edilegelen günlerinden (dolayı) vay o küfredenlere!
Yazar: İbni Kesir - Büyük Kuran Tefsiri
  1. Esip savuranlara.
  2. Yükünü yüklenenlere,
  3. Kolayca süzülenlere,
  4. İşi ayıranlara andolsun ki;
  5. Muhakkak size vaadolunan elbette doğrudur.
  6. Muhakkak ceza elbet vuku bulacaktır.
  7. Hareli yollara sahip olan göğe andolsun ki;
  8. Muhakkak siz, ihtilaflı bir sözdesiniz.
  9. Ondan döndürülen kimseler döndürülür.
  10. Kahrolsun o koyu yalancılar.
  11. Ki onlar; koyu bir cehalet içerisinde kalmış gafillerdir.
  12. Din günü ne zaman? diye sorarlar.
  13. O, kendilerinin ateşe sokulacakları gündür.
  14. Tadın azabınızı, işte acele istediğiniz bu idi.
  15. Muhakkak ki muttakiler; cennetlerde ve çeşmelerdedirler.
  16. Rabblarının kendilerine verdiğini almış olarak. Zira onlar bundan önce de ihsan edenlerdendi.
  17. Onlar gecenin az bir kısmında uyurlardı.
  18. Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi.
  19. Onların mallarında yoksullar ve muhtaçlar için de bir hak vardır.
  20. Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ayetler vardır.
  21. Kendi nefislerinizde de. Hala görmez misiniz?
  22. Rızkınız da, size vaadolunan şeyler de semadadır.
  23. Göğün ve yerin Rabbına andolsun ki; bu, sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir.
  24. Sana, İbrahim´in şerefli misafirlerinin haberi geldi mi?
  25. Hani onlar, yanına girip; selam sana, demişlerdi de; selam, demişti. Tanınmamış bir zümre.
  26. Hemen ailesine giderek semiz bir buzağı ile gelmiş,
  27. Onlara yaklaştırıp; yemez misiniz? demişti.
  28. Derken onlardan endişeye düşmüştü. Korkma; demişler ve onu bilgin bir oğulla müjdelemişlerdi.
  29. Bunun üzerine zevcesi hayretle seslenerek döndü, yüzünü kapayarak: Kısır bir kocakarı, dedi.
  30. Onlar: Bu, böyledir, Rabbın buyurdu. Muhakkak ki O; Hakim, Alim olandır, dediler.
  31. Ey elçiler, işiniz nedir? dedi.
  32. Dediler ki: Biz, suçlu bir kavme gönderildik,
  33. Ki; üzerlerine çamurdan taşlar yağdıralım.
  34. Ki; aşırı gidenler için Rabbının katında nişanlanmış.
  35. Bunun üzerine orada bulunan mü´minleri çıkardık.
  36. Zaten orada bir evden başka müslüman bulamadık.
  37. Elim azabdan korkanlar için orada bir ayet bıraktık.
  38. Musa´da da. Hani onu, apaçık bir delille Firavun´a göndermiştik.
  39. O, erkanı ile birlikte yüz çevirmiş; ya bir büyücü, ya da bir delidir, demişti.
  40. Sonunda onu da, ordularını da yakalayıp denize attık. O, kınanacak işler yapıp durmaktaydı.
  41. Ad´da da. Hani onların üzerine kasıp kavuran rüzgarı göndermiştik.
  42. İsabet ettiği şeyi bırakmayıp toza çeviriyordu.
  43. Semud´da da. Hani onlara: Bir süreye kadar yararlanın, demişti.
  44. Onlar ise Rabblarının emrine başkaldırmışlardı, buyruğundan çıkmışlardı. Bunun üzerine kendilerini göz göre göre yıldırım çarpmıştı.
  45. Ayağa kalkacak güçleri kalmamış, yardım da görmemişlerdi.
  46. Daha önce de Nuh kavmini. Zira onlar gerçekten fasıklar güruhu idiler.
  47. Göğü gücümüzle Biz kurduk. Ve muhakkak ki Biz, genişleticiyiz.
  48. Yeryüzünü Biz, döşedik. Ne güzel döşeyicileriz.
  49. Ve her şeyden çift çift yarattık ki ibret alasınız.
  50. Öyleyse Allah´a koşun. Doğrusu ben; size, O´ndan apaçık bir uyarıcıyım.
  51. Allah ile birlikte başka bir tanrı edinmeyin. Doğrusu ben; size, O´ndan apaçık bir uyarıcıyım.
  52. İşte böyle. Onlardan öncekilere herhangi bir peygamber geldiğinde sadece; büyücüdür veya delidir, dediler.
  53. Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler? Hayır, onlar; azgın birer topluluktu.
  54. Onlardan yüz çevir. Artık sen, kınanacak değilsin.
  55. Sen, öğüt ver. Çünkü öğüt mü´minlere fayda verir.
  56. Ben, cinnleri ve insanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.
  57. Ben, onlardan bir rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum.
  58. Şüphesiz ki rızıklandıran, güç ve kuvvet sahibi olan Allah´tır.
  59. Muhakkak ki zulmedenlerin, arkadaşlarının suçlarına benzer suçları vardır. Acele etmesinler.
  60. Kendilerine vaadedilen günlerinden dolayı vay kafirlere.
Yazar: İskender Ali Mihr - Kur'ân-ı Kerim Lafz-ı ve Ruhu Tefsiri
  1. Savurarak esip dağıtan rüzgârlara andolsun!
  2. Ve de yük taşıyanlara (yağmur yüklü bulutlara).
  3. Sonra kolayca akıp gidenlere (süzülenlere).
  4. Hem de emrederek (işleri), (görevli meleklere) taksim edenlere (andolsun ki...)
  5. Muhakkak ki size vaadolunanlar kesinlikle doğrudur.
  6. Ve muhakkak ki dîn (hesap görme; mükâfat veya ceza), kesinlikle vuku bulacaktır (gerçekleşecektir).
  7. Ve dairesel yollara sahip olan semaya andolsun.
  8. Muhakkak ki siz, mutlaka ihtilâflı bir söz (düşünce) içindesiniz.
  9. Döndürülmüş olan kişi, ondan çevrilir.
  10. Yalancılar kahrolsun!
  11. Onlar ki cehalet içinde, gaflette olanlardır.
  12. “Dîn günü (hesap günü) ne zaman?” diye sorarlar.
  13. O gün onlar, ateşe atılarak (fitnelerinin karşılığı olarak) azaba maruz bırakılırlar.
  14. Fitnenizi (yalanladığınızı) tadın! Bu, sizin acele istemiş olduğunuz şeydir.
  15. Muhakkak ki takva sahipleri, cennetlerde ve pınarlardadır.
  16. Rab´lerinin onlara verdiği şeyi alanlar; muhakkak ki onlar, bundan önce muhsin olanlardır.
  17. Onlar geceden uyudukları şey (zaman parçası) çok az olanlardı.
  18. Ve onlar, seher vakitlerinde mağfiret dilerler.
  19. Ve onların mallarında isteyenlerin ve mahrum olanların (isteyemeyenlerin) hakkı vardır.
  20. Yakîn hasıl edenler için yeryüzünde (Allah´ın) âyetleri vardır.
  21. Ve kendi nefslerinizde de (âyetler) vardır. Hâlâ görmüyor musunuz?
  22. Ve semada sizin rızkınız ve vaadolunduğunuz şeyler vardır.
  23. İşte Rabbe, semaya ve yere andolsun ki; şüphesiz o, mutlaka sizlerin konuştuğunuz şeyler kadar haktır.
  24. Hz. İbrâhîm´in ikram edilen misafirlerinin haberi sana geldi mi?
  25. Onun yanına geldikleri zaman “selâm” dediler. (Hz. İbrâhîm de): “Selâm yabancı kavim.” dedi.
  26. Bunun üzerine (Hz. İbrâhîm) gizlice ailesinin yanına gidip hemen (kızarmış) semiz bir buzağı getirdi.
  27. Böylece onu (yemeği) onlara yaklaştırdı (ikram etti): “Yemez misiniz?” dedi.
  28. Fakat onlardan korktuğunu hissetti: “Korkma!” dediler. Ve onu alîm bir erkek çocukla müjdelediler.
  29. Bunun üzerine hanımı (bu haberi) çığlık atarak karşıladı. Ve yüzüne vurarak: “Ben kısır ihtiyar bir kadınım.” dedi.
  30. “Senin Rabbinin buyurduğu şey işte budur.” dediler. Muhakkak ki O; Hakîm´dir (hüküm ve hikmet sahibidir), Alîm´dir.
  31. (Hz. İbrâhîm): “Öyleyse ey elçiler! Söylemek istediğiniz şey nedir?” dedi.
  32. Dediler ki: “Muhakkak ki biz, mücrim bir kavme gönderildik.”
  33. Onların üzerlerine balçıktan taşlar yollamak için.
  34. Onlar, Rabbinin katında haddi aşanlar için işaretlenmiş olan (taşlardır).
  35. Sonra orada mü´minlerden kim varsa çıkardık.
  36. Fakat orada, bir evden başkasında, müslümanlardan (bir kimse) bulamadık.
  37. Ve orada elîm azaptan korkanlar için delil bıraktık.
  38. Ve Hz. Musa´da (da deliller vardır). Onu firavuna apaçık bir sultanla (mucize ile) göndermiştik.
  39. Fakat o, etrafındakilerle yüz çevirdi ve: “O bir sihirbaz veya delidir.” dedi.
  40. Sonunda onu ve ordularını yakaladık ve böylece onları kınanmış olarak denize attık.
  41. Ve Ad (kavminde) de (ibretler, deliller vardır). Onlara, “yok edici” bir rüzgâr göndermiştik.
  42. (O rüzgâr), üzerinden geçtiği (hiç)bir şeyi bırakmayarak, mutlaka kül gibi toz haline getirdi.
  43. Ve Semud (kavminde) de (ibretler, deliller vardır). Onlara: “Bir süre metalanın (yararlanın).” denilmişti.
  44. Fakat Rab´lerinin emrinden çıktılar. Bunun üzerine, onlar bakıyorlarken, kendilerini yıldırım aldı.
  45. O zaman ayağa kalkmaya muktedir olamadılar. Ve onlar “yardım edilenler” olmadılar.
  46. Ve ondan evvel Nuh kavmi de… Muhakkak ki onlar fasık bir kavimdi.
  47. Ve sema; Biz onu büyük bir kudret ile bina ettik. Ve muhakkak ki (onu) genişletici olan elbette Biziz.
  48. Ve yeryüzü; onu döşek yaptık. İşte ne güzel düzenleyici.
  49. Ve Biz, herşeyden (zıttıyla kaim kılarak) çift yarattık. Umulur ki böylece siz tezekkür edersiniz.
  50. Öyleyse Allah´a firar edin (kaçın ve sığının). Muhakkak ki ben, sizin için O´ndan (Allah tarafından gönderilmiş) apaçık bir nezirim.
  51. Ve Allah ile beraber başka ilâhlar kılmayın. Muhakkak ki ben, sizin için O´ndan (Allah tarafından gönderilmiş) apaçık bir nezirim.
  52. İşte böyle, onlardan öncekiler de, (kendilerine) gelen resûle “sihirbazdır veya mecnundur”dan başka bir şey demediler.
  53. Onu (resûle “sihirbaz veya mecnun” demeyi, sonrakilere) vasiyet mi ettiler? Hayır, onlar azgın bir kavimdir.
  54. O halde onlardan yüz çevir, artık sen kınanacak değilsin.
  55. Ve öğüt verip hatırlat. Muhakkak ki tezekkür, mü´minlere fayda verir.
  56. Ve Ben, insanları ve cinleri (başka bir şey için değil, sadece) Bana kul olsunlar diye yarattım.
  57. Onlardan (hiç)bir rızık istemiyorum ve Beni doyurmalarını da istemiyorum.
  58. Muhakkak ki Allah; O, rızık verendir, güç, kuvvet sahibidir.
  59. İşte muhakkak ki zulmedenlerin (azaptan) nasibi, arkadaşlarının nasibi (azabı) gibidir. Artık Benden (azabı) acele istemesinler.
  60. Bu durumda vaadolundukları (kıyâmet) günü sebebiyle inkâr edenlerin vay haline.
Yazar: Muhammed Esed - Kur'an Mesajı Meal-Tefsir
  1. Düşün rüzgarları, tozları sağa sola savuran,
  2. ve (koyu bulutların) yükünü taşıyan,
  3. yumuşak bir şekilde akıp giden,
  4. ve (hayatın nimetlerini) (Allah´ın) buyruğu altında paylaştıran!
  5. Gerçek şu ki, size vaad edilmiş olan kesinlikle doğrudur,
  6. ve yargılama (Günü) mutlaka gelecektir!
  7. Düşün yıldız kümeleri ile dolu gök kubbeyi!
  8. Siz (ey insanlar,) neye inanılacağı konusunda derin bir ayrılık içindesiniz.
  9. Bu konuda (gerçeğe) aykırı görüşleri savunan, (yalnızca) kendini aldatır!
  10. Onlar yalnızca kendilerini yok ederler, o anlayamadıkları şeyler hakkında zanda bulunanlar,
  11. aptallıklarıyla cehalete gömülenler;
  12. (müstehzi bir şekilde,) "Ne zaman gelecekmiş Hesap Günü?" diye soranlar.
  13. (O Gün,) onlar ateşle denenecekler,
  14. (ve o Gün,) "Bu sınanmayı yaşayın!" (denilecek,) "O kadar ısrarla istediğiniz şey budur işte!"
  15. (Ama,) Allah´a karşı sorumluluk bilinci duyanlar, kendilerini bahçeler ve pınarlar arasında bulacaklar,
  16. Rablerinin bağışlayacağı her şeyden istedikleri gibi yararlanarak; (çünkü) onlar geçmişte iyi şeyler yapan (insan)lardı;
  17. gecenin çok az bir kısmında uyurlardı,
  18. bağışlanmak için kalplerinin derinliğinden gelerek yalvarırlardı;
  19. ve sahip oldukları her şeyden, (yardım) isteyenlere ve sıkıntı içinde bulunanlara bir pay (ayırırlardı).
  20. Yeryüzünde içlerinde hiçbir şüphe duymadan inananlar(ın görebileceği, Allah´ın varlığının) işaretleri vardır,
  21. tıpkı kendi kişiliğiniz üzerinde de (O´nun işaretleri bulunduğu) gibi. (Bunları) görmüyor musunuz?
  22. (Yeryüzündeki) azığınızın ve (ölümden sonraki hayatınız için) vaad edilen her şeyin (kaynağı) göktedir;
  23. yerin ve göğün Rabbine andolsun ki bu (ölümden sonraki hayat) gerçektir; konuşma (yeteneği)ne sahip olmanız kadar gerçek!
  24. İbrahim´in seçkin konukları ile ilgili kıssayı hiç duydun mu?
  25. O (semavi elçi)ler İbrahim´e gelip ona selam verdiklerinde, "(Size de) selam olsun!" demişti; (ve kendi kendine,) "Bunlar, yabancı kimseler!" (diye düşünmüştü.)
  26. Sonra sessizce evine dönerek semiz bir (kızartılmış) buzağı getirmiş,
  27. ve "Yemez misiniz?" diye önlerine koymuştu.
  28. (İbrahim, misafirlerin yemediklerini görünce,) onlardan endişeye kapıldı; (ama) onlar: "Korkma!" dediler ve derin bilgi ile donatılan bir erkek çocuk (sahibi olacağı) müjdesini verdiler.
  29. Bunun üzerine karısı çığlık atarak (misafirlerin) yanına geldi ve (şaşkınlık içinde) yüzüne vurarak feryad etti: "(Benim gibi) kısır bir kocakarıdan mı!"
  30. Onlar: "Rabbin böyle buyurdu; ve şüphesiz yalnız O´dur hikmet sahibi olan, her şeyi bilen!" dediler.
  31. (İbrahim,) "Peki" dedi, "(başka) ne görüyorsunuz, ey (semavi) elçiler?"
  32. Onlar, "Bak" dediler, "biz günaha batmış bir topluma gönderildik,
  33. ki onlara taş gibi sert ceza darbeleri vuralım,
  34. bu şekilde kendi kişiliklerini harcamış olanlar(a ceza) için Rabbinin katında belirlenmiş olan (darbeler)".
  35. Ve zaman içinde orada bulunan (bazı) müminleri (Lut´un şehrinden) çıkardık;
  36. çünkü bir (tek) hane dışında orada Bize teslim olan hiç kimse görmedik.
  37. Ve böylece (bütün zalimleri bekleyen) şiddetli azaptan korkanlar için orada bir işaret, bir mesaj bıraktık.
  38. Musa (ile Firavun kıssasın)da da (aynı mesajı verdik; çünkü) Biz o´nu Firavun´a açık bir otorite ile göndermiştik,
  39. o zaman (Firavun) kudretinden (dolayı böbürlenerek) karşı koymuştu ve "(Bu Musa) bir büyücü veya bir delidir!" demişti;
  40. ve Biz onu ve adamlarını yakalayıp hepsini denize atmıştık, (bütün bu olup bitenler için) suçlanması gereken, (Firavun´dan başkası değildi,) yalnız o idi (tek suçlu).
  41. Ve; canlıları yok eden kasırgayı üzerlerine saldığımız ´Ad (kavminin başına gelenlerde) de (aynı mesajı bulursunuz),
  42. (bu kasırga) geçtiği yerde hiçbir şey bırakmadı ve (her şeyi) çürümüş kemiklere benzetti.
  43. Semud (kavminin kıssasın)da da (aynı mesaj vardır), ki Biz onlara: "Kısa bir süre sefanızı sürün bakalım!" demiştik,
  44. (çünkü) Rablerinin buyruğuna baş kaldırmışlardı; bunun üzerine, (ümitsizce) bakınıp dururlarken bir ceza şimşeği onları yakalamıştı,
  45. çünkü yerlerinden kalkacak durumda bile değillerdi ve kendilerini savunamazlardı.
  46. Daha önce Nuh kavmini (de böylece yok etmiştik). Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplum idi.
  47. Evreni (yaratıcı) güc(ümüz) ile inşa eden Biziz; ve şüphesiz Biziz onu istikrarlı bir şekilde genişleten.
  48. Biz yeri genişçe yaydık ve onu pek de güzel düzenledik!
  49. Ve her şeyin karşıtını yarattık, ki (Allah´ın Tek olduğunu) anlayabilesiniz.
  50. Böylece, (ey Muhammed, onlara söyle:) "(Sahte ve kötü olan her şeyden) Allah´a sığının! Gerçek şu ki ben, O´nun tarafından görevlendirilmiş açık bir uyarıcıyım!
  51. Allah´ın yanısıra başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayın. Şüphesiz ben, O´nun tarafından görevlendirilmiş açık bir uyarıcıyım!"
  52. İşte böyle, kendilerinden önce yaşamış olanlara da hangi elçi geldiyse, mutlaka, "(O) bir göz boyayıcı(dır), yahut bir deli!" dediler.
  53. Onlar bu (düşünce tarzı)nı birbirlerine miras olarak mı aktarmışlar? Hayır, onlar azgınca bir küstahlığa kapılmış bir topluluktur!
  54. O halde, onlardan yüz çevir, (bu durumda) senin bir suçun olmaz;
  55. ama yine de (kulak veren herkese) hatırlatmaya devam et! Çünkü bu hatırlatmalar müminlere fayda sağlar.
  56. Ve (onlara söyle!) Görünmez varlıkları ve insanları yalnızca (Beni tanımaları ve) Bana kulluk etmeleri için yarattım.
  57. (Ama dikkat edin,) Ben onlardan ne bir rızık istiyorum ne de Beni gözetip beslemelerini.
  58. çünkü bizzat Allah bütün rızıkları verendir, her türlü kudretin Sahibidir, baki olandır!
  59. Gerçek şu ki, zulüm işleyenler, (geçmişteki) arkadaşları gibi (kötülükten) paylarını alacaklardır. Öyleyse (akibetlerini) çabuklaştırmayı benden istemesinler!
  60. Hakikati inkara şartlanmış olanların vay haline; haber verilen Günde (başlarına gelecekler için vay haline onların!)
Yazar: Ömer Nasuhi Bilmen - Kur’an-ı Kerim ve Türkçe Meali
  1. Savurup dağıtan rüzgarlara andolsun ki,
  2. Sonra yağmurları yüklenen bulutlara andolsun ki,
  3. Sonra kolaylıkla akıp gidenlere andolsun ki,
  4. Sonra (hangi) bir emri taksim eden (melek)lere andolsun ki,
  5. Size vaadolunan, şüphe yok ki, elbette doğrudur.
  6. Ve muhakkak ki, ceza da herhalde vâkîdir.
  7. (7-8) Muhtelif yolları hâvi olan gök hakkı için. Şüphe yok ki, siz muhtelif bir söz içinde bulunmaktasınız.
  8. (7-8) Muhtelif yolları hâvi olan gök hakkı için. Şüphe yok ki, siz muhtelif bir söz içinde bulunmaktasınız.
  9. (9-10) Ondan döndürülen kimse, döndürülür. O (muhtelif sözlü) yalancılar kahrolsunlar.
  10. (9-10) Ondan döndürülen kimse, döndürülür. O (muhtelif sözlü) yalancılar kahrolsunlar.
  11. O kimseler ki onlar cehalet içinde gâfil kimselerdir.
  12. Sorarlar ki: «O ceza günü ne zamandır.»
  13. O gün ki, onlar ateş üzerine arzedileceklerdir.
  14. (Onlara) Denilecektir ki: «Azabınızı tadın. Bu odur ki, bunu alel´acele ister idiniz.»
  15. Şüphe yok ki, muttakî olanlar cennetlerde ve pınarlarda.
  16. Rablerinin kendilerine verdiğini ahz edicilerdir. Muhakkak ki, onlar bundan evvel iyilik eden zâtlar olmuşlardır.
  17. (17-18) Geceden pek az uyur olmuşlardı. Ve seher vakitlerinde de onlar istiğfarda bulunurlardı.
  18. (17-18) Geceden pek az uyur olmuşlardı. Ve seher vakitlerinde de onlar istiğfarda bulunurlardı.
  19. (19-20) Ve mallarında da dilenen ve yoksul bulunan için bir hak var idi. Ve yerde imân-ı yakin erbâbı için deliller vardır.
  20. (19-20) Ve mallarında da dilenen ve yoksul bulunan için bir hak var idi. Ve yerde imân-ı yakin erbâbı için deliller vardır.
  21. Ve sizin kendi nefislerinizde de (deliller vardır) hiç de görmez misiniz?
  22. (22-23) Ve gökte de rızkınız ve vaadolunur olduğunuz şey (vardır). İşte o göğün ve yerin Rabbine kasem olsun ki o (size vaadedilen) herhalde sabittir, sizin söz söyler olmanız gibi (bir hakikattır).
  23. (22-23) Ve gökte de rızkınız ve vaadolunur olduğunuz şey (vardır). İşte o göğün ve yerin Rabbine kasem olsun ki o (size vaadedilen) herhalde sabittir, sizin söz söyler olmanız gibi (bir hakikattır).
  24. Sana geldi mi İbrahim´in ikram olunmuş olan müsafirlerinin kıssası?
  25. O vakit ki, O´nun yanına girmişler de «Selâm!» demişlerdi. (Hazreti İbrahim de) Dedi ki: «Selâm, tanınmamışlar olan bir cemaat.»
  26. Hemen bir bahane ile ailesinin yanına gitti, derhal semîz bir buzağı ile geldi.
  27. Bunu onlara yaklaştırdı. Dedi ki: «Yemez misiniz?»
  28. (28-29) O vakit onlardan kalbinde bir korku gizlendi. Dediler ki: «Korkma!» ve O´nu bir bilgin oğul ile müjdelediler. Bunun üzerine zevcesi bir sayha içinde yüzünü döndü de elini yüzüne çarpıverdi ve dedi ki: «Kısır bir koca kadın!»
  29. (28-29) O vakit onlardan kalbinde bir korku gizlendi. Dediler ki: «Korkma!» ve O´nu bir bilgin oğul ile müjdelediler. Bunun üzerine zevcesi bir sayha içinde yüzünü döndü de elini yüzüne çarpıverdi ve dedi ki: «Kısır bir koca kadın!»
  30. Dediler ki: «Öylecedir.» Rabbin buyurdu. Şüphe yok ki hakîm, alîm olan O´dur.
  31. (31-32) (İbrahim aleyhisselâm) Dedi ki: «O halde mühim işiniz neden ibarettir ey gönderilmiş zâtlar?» (O melekler de) Dediler ki: «Şüphe yok, biz günahkârlar olan bir kavme gönderildik.»
  32. (31-32) (İbrahim aleyhisselâm) Dedi ki: «O halde mühim işiniz neden ibarettir ey gönderilmiş zâtlar?» (O melekler de) Dediler ki: «Şüphe yok, biz günahkârlar olan bir kavme gönderildik.»
  33. «Onların üzerlerine çamurdan taşlar yağdırmak için.»
  34. «Müsrifler için Rabbin nezdinde alâmetlendirilmiş olarak o taşlar atılacaktır.»
  35. Artık orada bulunan mü´minlerden kim var ise çıkardık.
  36. (36-37) Fakat orada müslümanlardan bir haneden başka bulmadık. Ve pek acıklı azabtan korkacaklar için orada bir alâmet bıraktık.
  37. (36-37) Fakat orada müslümanlardan bir haneden başka bulmadık. Ve pek acıklı azabtan korkacaklar için orada bir alâmet bıraktık.
  38. Mûsa´da da (onun kıssasında da ibret vardır). O vakit ki, O´nu Fir´avun´a apaçık bir bürhan ile gönderdik.
  39. (Fir´avun) Hemen bütün kuvvetiyle yüz çevirdi ve dedi ki: «Bir sihir edici veya bir delidir.»
  40. Artık O´nu da, ordularını da yakaladık, hemen onları denize atıverdik. Ve o, levm edilecek şeyleri yaparken (öyle bir felakete uğramış oldu).
  41. (41-42) Ve Âd (kavminin kıssasında da (ibret vardır). O vakit ki, onların üzerine faidesiz, muzır rüzgarı gönderdik. Üzerine her uğradığı şeyi bırakmıyordu, illâ ki, onu çürümüş bir kül gibi kılmış oluyordu.
  42. (41-42) Ve Âd (kavminin kıssasında da (ibret vardır). O vakit ki, onların üzerine faidesiz, muzır rüzgarı gönderdik. Üzerine her uğradığı şeyi bırakmıyordu, illâ ki, onu çürümüş bir kül gibi kılmış oluyordu.
  43. (43-44) Semûd´da da (O´nun kıssasında da ibret vardır). O vakit onlara denilmişti ki, «Bir zamana kadar faidelenin.» Onlar ise Rablerinin emrine imtisalden kaçındılar, artık onları bakar oldukları halde yıldırım yakaladı.
  44. (43-44) Semûd´da da (O´nun kıssasında da ibret vardır). O vakit onlara denilmişti ki, «Bir zamana kadar faidelenin.» Onlar ise Rablerinin emrine imtisalden kaçındılar, artık onları bakar oldukları halde yıldırım yakaladı.
  45. (45-47) Artık bir kalkınmaya da güç yetiremediler ve yardım görücüler de olmadılar. Nûh kavmini de evvelce (helâk ettik). Şüphe yok ki, onlar fâsıklar olan bir kavim olmuşlardı. Ve göğü bir kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki, biz elbette kâdirleriz.
  46. (45-47) Artık bir kalkınmaya da güç yetiremediler ve yardım görücüler de olmadılar. Nûh kavmini de evvelce (helâk ettik). Şüphe yok ki, onlar fâsıklar olan bir kavim olmuşlardı. Ve göğü bir kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki, biz elbette kâdirleriz.
  47. (45-47) Artık bir kalkınmaya da güç yetiremediler ve yardım görücüler de olmadılar. Nûh kavmini de evvelce (helâk ettik). Şüphe yok ki, onlar fâsıklar olan bir kavim olmuşlardı. Ve göğü bir kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki, biz elbette kâdirleriz.
  48. (48-51) Yeri de döşedik, ne güzel döşeyicilerdir. Ve her şeyden iki çift yarattık. Tâ ki, tefekkür edesiniz. «Artık Allah´a kaçın, şüphe yok ki, ben sizin için O´nun tarafından bir apaçık korkutucuyum. Ve Allah ile beraber başka bir ilâh ittihaz etmeyin. Muhakkak ki, ben sizin için O´ndan bir apaçık korkutucuyum.»
  49. (48-51) Yeri de döşedik, ne güzel döşeyicilerdir. Ve her şeyden iki çift yarattık. Tâ ki, tefekkür edesiniz. «Artık Allah´a kaçın, şüphe yok ki, ben sizin için O´nun tarafından bir apaçık korkutucuyum. Ve Allah ile beraber başka bir ilâh ittihaz etmeyin. Muhakkak ki, ben sizin için O´ndan bir apaçık korkutucuyum.»
  50. (48-51) Yeri de döşedik, ne güzel döşeyicilerdir. Ve her şeyden iki çift yarattık. Tâ ki, tefekkür edesiniz. «Artık Allah´a kaçın, şüphe yok ki, ben sizin için O´nun tarafından bir apaçık korkutucuyum. Ve Allah ile beraber başka bir ilâh ittihaz etmeyin. Muhakkak ki, ben sizin için O´ndan bir apaçık korkutucuyum.»
  51. (48-51) Yeri de döşedik, ne güzel döşeyicilerdir. Ve her şeyden iki çift yarattık. Tâ ki, tefekkür edesiniz. «Artık Allah´a kaçın, şüphe yok ki, ben sizin için O´nun tarafından bir apaçık korkutucuyum. Ve Allah ile beraber başka bir ilâh ittihaz etmeyin. Muhakkak ki, ben sizin için O´ndan bir apaçık korkutucuyum.»
  52. Böylecedir. Onlardan evvelkilere de bir peygamber gelmedi ki illâ «Sâhirdir veya mecnûndur,» dediler.
  53. Bunu birbirine vasiyet mi ettiler? Hayır... Onlar azgın bir kavimdir.
  54. Şimdi onlardan yüz çevir, artık sen kınanılacak değilsin.
  55. Ve sen öğüt ver. Çünkü şüphe yok, öğüt mü´minlere faide verir.
  56. Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
  57. Ve ben onlardan bir rızık istemiyorum ve bana yemek yedirmelerini de istemiyorum.
  58. Şüphe yok ki Allah´tır rızık veren metin, kuvvet sahibi olan O´dur.
  59. Şimdi şüphe yok ki, zulmeden kimseler için arkadaşlarının nâsibleri gibi birçok nâsip vardır, artık acele etmesinler.
  60. Artık vaadolunur oldukları günlerinden dolayı vay kâfir olan kimselere.
Yazar: Suat Yıldırım - Kura'an-ı Hakim ve Açıklamalı Meali
  1. O tozutup savuran (rüzgârlara
  2. Yağmur yüklenen bulutlara
  3. Kolayca akıp giden (yıldızlar, bulutlar vb.) şeylere
  4. Emirleri, rızıkları, yağmurları vb. şeyleri taksim eden meleklere yemin ederim ki
  5. Size vâd olunan diriliş elbette gerçektir
  6. İşlerin karşılığı da mutlaka alınacaktır
  7. Yollarla, yörüngelerle dolu gök hakkı için! Siz tam bir çelişki içindesiniz
  8. Oysa bu dâvetten, ancak aklı çarpılmış olan kimse çevrilip vazgeçirilir
  9. O kahrolası yalancılar sarhoşluk ve cehalet içinde ne yaptıklarını bilmeden atıp tutarlar. Bir de alay ederek: "Ne zaman o hesap günü?" diye sorarlar
  10. O gün, onların ateşin üzerinde kıvrandırılacakları gündür
  11. Onlara: "Tadın bakalım fitnenizi, tadın dünyada kaynattığınız fitne ateşinin neticesini! İşte gelmesini dört gözle beklediğiniz azap!" denilir
  12. Ama müttakiler bahçelerde, pınar başlarındadırlar
  13. Rab´lerinin kendilerine verdiği mükâfatları almaktadırlar. Çünkü onlar, daha önce dünyada iyi davranan kimselerdi
  14. Geceleri az uyurlardı
  15. Seher vakitleri istiğfar ederlerdi
  16. Mallarında isteyenlerin ve yoksulların hakkını ayırırlardı
  17. Kesin inanmak isteyenler için yeryüzünde birçok deliller vardır. Bizzat kendi varlıklarınızda da böyle deliller vardır. Hâlâ görmeyecek misiniz? Gökte de hem rızkınız (rızkınızın vesileleri), hem de size vâd olunan cennet vardır
  18. Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki bu vaad, tıpkı sizin konuşmanızın sabit olduğu gibi bir gerçektir
  19. Sahi! İbrâhimin şerefli misafirlerinin gelişlerinden haberin oldu mu
  20. Onlar yanına varınca: "Selâm!" dediler. O da: "Size de Selâm!" diye cevap verdi, ama içinden: "Bunlar tanımadığım kimseler, hayırdır inşaallah!" dedi.
  21. Onlara yemek getirmek için gizlice ailesinin yanına geçti ve semiz bir dana kebabı getirdi. Önlerine koyup "buyurmaz mısınız?" diye ikram etti.
  22. O sırada onlardan yana içine bir korku düştü. "Korkma!" dediler ve ona büyüdüğünde âlim olacak bir çocuklarının dünyaya geleceğini müjdelediler.
  23. Evin öbür köşesinden bunu duyan eşi, elini yüzüne vurarak: "Vay başıma gelene! Ben kısır bir kocakarı iken mi doğuracağım!" diye çığlık attı
  24. Onlar, hanımına: "Evet, Rabbin böyle buyurdu, dediler. O, tam hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyi hakkıyla bilir.
  25. İbrâhim: "Peki sizin gelişinizin asıl sebebini öğrenebilir miyim ey değerli elçiler?" dedi
  26. "Biz" dediler, "Suçlu bir güruhun, haddini aşanların tepelerine, çamurdan pişirilip de Rabbinin nezdinde damgalanmış taşları indirmek için görevlendirildik.
  27. Derken, oradaki müminleri şehirden çıkarma emrini verdik
  28. Ama orada, bir hane dışında, Biz´e itaat eden aile bulamadık
  29. Ve öyle acı bir azaptan korkanlar için, orada bir alâmet bıraktık
  30. Mûsâ´nın olayında da alınacak dersler vardır. Onu âşikâr bir delille (mûcize ile) Firavun´a göndermiştik
  31. O var gücüyle ve bütün ordusuyla sırtını çevirdi ve "Mûsâ, ya bir büyücü, ya da bir delidir!" dedi
  32. Biz de hem onu, hem ordularını yakalayıp denizin dibine geçiriverdik. Boğulurken, pişmanlıkla kendi kendini kınıyordu
  33. Âd halkında da alınacak dersler vardır. Onlara da ortalığı kasıp kavuran köklerini kurutan bir kasırga gönderdik
  34. Bu rüzgâr, uğradığı her şeyi derhal kül gibi savuruyordu
  35. Semûd ahalisinde de böyle alınacak ibretler vardır. Onlara da "Bir süre hayattan zevk alın bakalım!" denilmişti
  36. Onlar Rab´lerinin emrinden uzaklaşıp azıtınca kendileri baka baka, o müthiş yıldırım onları çarpıverdi
  37. Oldukları yerde çöke kaldılar, ne doğrulabildiler, ne de yardım gördüler
  38. Daha önceleri de Nûh´un halkını helâk etmiştik. Çünkü onlar da din yolundan çıkmış kimselerdi
  39. Göğü Biz çok sağlam bir şekilde bina ettik, onu genişleten Biziz. Çünkü Biz geniş kudret ve hakimiyet sahibiyiz
  40. Yeryüzünü de Biz döşedik, bakınız Biz ne de güzel döşedik
  41. Her şeyi de çift yarattık ki düşünüp ders alasınız.
  42. "O halde, Allah´a kaçın, çabuk Allah´ın himayesine koşun. Zira ben O´nun tarafından, sizi uyarmak için gönderilen âşikâr bir elçiyim.
  43. Sakın Allah´ın yanı sıra başka mâbud icad etmeyin. İşte ben O´nun tarafından, sizi uyarmak için gönderilen aydınlatıcı bir elçiyim
  44. İşte böyle... Senin hemşehrilerinden önceki ümmetlere ne zaman bir elçi geldiyse mutlaka ona muhatapları büyücü veya deli dediler
  45. Birbirlerine tavsiye mi ettiler, aralarında anlaştılar mı ki hep aynı şeyleri söylediler? Hayır, böyle bir tavsiye yok ama, onlar azgınlıkta müşterekler. İşte ondan, böyle söylerler
  46. Sen de onlardan yüz çevir, yeterince onlara hakkı anlatmaya çalıştığından artık bundan ötürü seni kimse ayıplayamaz
  47. Bununla beraber yine de hatırlatıp öğüt ver! Zira gerçeği hatırlatıp nasihatte bulunma, inananlara ve inanacaklara fayda verir
  48. Ben cinleri ve insanları sırf Beni tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım
  49. Onlardan nafaka istemiyorum, beni yedirip beslemelerini de istemiyorum. Asıl bütün mahlûkların rızıklarını veren, kâmil kuvvet ve tam iktidar sahibi olan Allah Teâlâdır
  50. Muhakkak ki şimdiki zalimlerin de, daha önceki meslekdaşlarının payı gibi, bir azap payı vardır. Acele etmelerine hiç gerek yok, nasılsa ona kavuşacaklar
  51. Ama tehdit olundukları o gün de gelince, çekeceklerinden dolayı vay o kâfirlerin haline
Yazar: Süleyman Ateş - Kuran'ı Kerim Meali
  1. Savurup kaldıranlara,
  2. (Yağmur) Yüklü (bulut)lara,
  3. Kolayca akıp gidenlere,
  4. İş(ler)i taksim edenlere (rızıkları, yağmurları dağıtan güçlere) andolsun ki,
  5. Size va´dedilen, mutlaka doğrudur.
  6. Cezâ muhakkak olacaktır.
  7. (Çeşitli) yolları (yörüngeleri) bulunan göğe andolsun ki,
  8. Siz, çeşitli söz(ler) içindesiniz.
  9. Çevrilen, ondan çevriliyor.
  10. O (çeşitli sözleri) atan yalancılar kahrolsun!
  11. Onlar aptallık içinde yanılıp durmaktadırlar.
  12. "Cezâ günü ne zaman?" diye sorarlar.
  13. O gün onlar ateş üzerinde yakılacaklardır.
  14. (Kendilerine): "Fitnenizi (fesâdınızın cezâsını) tadın! Acele isteyip durduğunuz şey budur işte!" (denilecek).
  15. Korunanlar, cennetlerde, çeşme başlarındadırlar;
  16. Rablerinin, kendilerine verdiğini alırlar. Çünkü onlar bundan önce güzel davranırlardı.
  17. Geceleri pek az uyurlardı,
  18. Seherlerde onlar istiğfar ederlerdi,
  19. Mallarında dilenci ve yoksul için hak vardı.
  20. Kesin inanacaklar için yerde nice ibretler vardır.
  21. Kendi canlarınızda da öyle. Görmüyor musunuz?
  22. Gökte rızkınız da var, uyarıldığınız (azâb)da var!
  23. Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o, sizin konuştuğunuz gibi gerçektir.
  24. İbrâhim´in ağırlanan konuklarının haberi sana geldi mi?
  25. Bir zaman onun yanına girmişler: "Selâm" demişlerdi. "Selâm, dedi, (siz) tanınmamış bir topluluk(sunuz)."
  26. (Konuklarına yemek hazırlamak için) gizlice âilesinin yanına gitti, semiz bir buzağı getirdi.
  27. Onu, önlerine yaklaştırdı, "Yemez misiniz?" dedi.
  28. (Yemediklerini görünce) Onlardan içine bir korku düşürdü. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.
  29. Karısı (Sare) çığlık içinde geldi (hayretten elini) yüzüne vurarak: "(Ben) Kısır bir kocakarı(yım, benden nasıl çocuk olur)?" dedi.
  30. Dediler ki: "Rabbin böyle dedi. O, hüküm ve hikmet sâhibidir, bilendir."
  31. (İbrâhim): "O halde göreviniz nedir ey elçiler?" dedi.
  32. Dediler: "Biz suçlu bir kavme gönderildik."
  33. "Ki onların üzerine çamurdan taş(lar) salalım."
  34. "Rabbinin katında, haddi aşanlar için işâretlenmiş (taşlar)."
  35. Orada bulunan mü´minleri çıkardık.
  36. Zaten orada bir ev (halkın)dan başka müslüman da bulmadık.
  37. Acı azâbdan korkanlar için orada bir ibret bıraktık.
  38. Mûsâ´da da (ibret alınacak şeyler vardır). Onu açık bir delil ile Fir´avn´e göndermiştik.
  39. (Fir´avn ona) Yanını çevirdi ve: "Bu, ya büyücü veya cinlidir" dedi.
  40. Biz de onu ve askerlerini yakaladık, onları denize attık. (O boğulurken pişmanlıkla) Kendi kendini kınıyordu.
  41. ´Âd (kavmin)de de (ibret alınacak şeyler vardır). Onlara, köklerini kesen bir rüzgâr gönderdik.
  42. Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, onu kül gibi ediyordu.
  43. Semûd (kavmin)de de (ibret alınacak şeyler vardır). Onlara: "Bir süreye kadar sefâ sürün" denmişti.
  44. Rablerinin buyruğuna başkaldırdılar, bu yüzden onlar bakıp dururlarken, onları yıldırım yakaladı.
  45. (Yurtlarında çöküverdiler) Ne kalkabildiler, ne de (bu duruma) engel olabildiler.
  46. Daha önce de Nûh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir toplum idiler.
  47. Göğü sağlam yaptık, biz genişleticiyiz (kudretimiz geniştir, göğü öyle genişleten biziz).
  48. Yeri biz döşedik, (biz) ne güzel döşeyiciyiz.
  49. Her şeyden iki çift (erkek dişi) yarattık ki düşünüp öğüt alasınız.
  50. "O halde Allâh´a kaçın, ben size O´nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım."
  51. "Allâh ile beraber başka tanrılar uydurmayın. Ben size O´nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım."
  52. İşte böyle, onlardan önce de ne kadar elçi geldiyse mutlaka: "Büyücü veya cinlenmiş" dediler.
  53. Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler (ki hep aynı şeyi söylüyorlar)? Doğrusu, onlar azgın bir topluluktur.
  54. Onlardan yüz çevir, sen kınanacak değilsin.
  55. Ama yine de hatırlat, çünkü hatırlatmak inananlara yararlıdır.
  56. Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
  57. Ben onlardan rızık istemiyorum, beni beslemelerini de istemiyorum.
  58. Şüphesiz rızık veren, sağlam kuvvet sâhibi olan ancak Allah´tır.
  59. Muhakkak ki, bu zulmedenlerin de (geçmiş) arkadaşlarının payı gibi bir azâb payı vardır, (ötekilerin başına gelen azâb gibi bir azâb bunların da başına gelecektir), acele etmesinler.
  60. Uyarıldıkları günlerinden dolayı vay o kâfirlerin haline!
Yazar: Şaban Piriş - Kur'an-ı Kerim Türkçe Anlamı
  1. Savurup tozutan rüzgarlara andolsun!
  2. Ağır yük taşıyan(bulut)lara...
  3. Kolayca akıp giden(gemi)lere...
  4. İşleri taksim edenlere...
  5. Size vaat edilen elbette doğrudur.
  6. Ceza günü kuşkusuz gerçekleşecektir.
  7. Güzel yolları olan göğe andolsun
  8. Ki siz ihtilaflı görüşler içindesiniz.
  9. Ondan çevrilen çevrilir.
  10. Kahrolsun yalancılar
  11. Ki onlar, gafilce sapıklık içinde yüzmektedirler.
  12. -Ceza günü ne zaman diye sorarlar?
  13. O gün, onların ateşte yakılacakları gündür.
  14. -Tadın azabınızı. Bu acele gelmesini istediğiniz şeydir.
  15. Korunanlar, cennetlerde ve pınarlardadır.
  16. Rab’lerinin kendilerine verdiklerini almışlardır, çünkü onlar bundan önce iyi kimseler idiler.
  17. Geceleri az uyuyorlardı.
  18. Seherleri de onlar mağfiret diliyorlardı.
  19. Onların mallarında isteyen ihtiyaç sahipleri için de bir hak vardı.
  20. Yeryüzünde gerçekten iman edecekler için ayetler vardır.
  21. Kendi içinizde de, görmüyor musunuz?
  22. Gökte de sizin rızkınız ve size vaat edilen şeyler vardır.
  23. Göğün ve yerin Rabb’ine andolsun ki, size vaat edilenler, tıpkı sizin konuşmanız gibi gerçektir.
  24. İbrahim’in değerli/şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi?
  25. Hani O’nun yanına girmişler: “Selam” demişlerdi. O da: -Selam ey yabancılar!” demişti.
  26. Ailesinin yanına gidip, besili bir dana getirmişti.
  27. Bunu onların önüne koydu ve: -Yemez misiniz? dedi.
  28. Onlardan dolayı içine bir korku düştü. -Korkma, dediler. Ona bilgin bir erkek çocuğu müjdelediler.
  29. Karısı bir çığlık içinde çıka gelip, (elleriyle) yüzüne vurarak: -Ben, kısır bir kocakarıyım, dedi.
  30. Dediler ki: -Rabbin böyle buyurdu. Muhakkak ki O, hakimdir, alimdir.
  31. -Sizin asıl göreviniz nedir, ey elçiler? dedi.
  32. -Biz, günahkar bir topluma gönderildik, dediler.
  33. Onların üzerlerine balçıktan yapılmış taşlar atacağız.
  34. Rabbinin katında haddi aşanlar için damgalanmış...
  35. Orada olan müminleri de çıkarmıştık.
  36. Zaten orada, müslüman olan bir evden başkasını da bulamadık.
  37. Orada, acı azaptan korkan kimseler için bir işaret bıraktık.
  38. Apaçık bir belge ile Firavun’a gönderdiğimiz Musa’da da vardır.
  39. Firavun, askerlerine güvenerek yüz çevirmiş ve: -Bu ya bir sihirbaz veya bir delidir, demişti.
  40. Biz de onu ve askerlerini yakalamış ve denize atmıştık. O pişman olmuştu.
  41. Âd’da da vardır. Onların üzerine ölüm rüzgarı göndermiştik.
  42. Dokunduğu her şeyi çürük kemik gibi yapmıştı.
  43. Semud da öyle... onlara: -Vakit gelene kadar yaşayın denilmişti.
  44. Rab’lerinin emrinden çıkmışlar, bakıp dururlarken onları yıldırım çarpmıştı.
  45. Ne ayakta durmaya güçleri yetmiş, ne de yardım edilenler olmuşlardı.
  46. Daha da önce Nuh’un kavmi... Onlarda yoldan çıkmış bir toplum idi.
  47. Göğü ellerimizle bina ettik. Çünkü biz, çok güçlüyüz.
  48. Yeryüzünü de yayıp döşedik. Ne güzel döşedik.
  49. Öğüt alasınız diye her şeyden çift çift yarattık.
  50. -O halde Allah’a sığının, çünkü ben, ondan size (gönderilen) apaçık uyarıcıyım.
  51. Allah ile beraber başkasını ilah edinmeyin. Ben, ondan size apaçık uyarıcıyım!
  52. İşte, böyle... Onlardan öncekilere de bir elçi gelmedi ki ona sihirbaz veya mecnun dememiş olsunlar.
  53. Bunu birbirlerine mi tavsiye ettiler? Hayır, onlar, taşkın bir toplum idiler.
  54. -Onlardan yüz çevir, bundan dolayı kınanacak değilsin.
  55. Öğüt ver, çünkü öğüt inananlara fayda verir.
  56. Cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye yarattım.
  57. Onlardan bir rızık istemiyorum, beni doyurmalarını da istemiyorum.
  58. Şüphesiz rızıklandırıcı olan, çetin kuvvet sahibi Allah’tır.
  59. Zalimlik edenlerin de (kendilerinden önceki) arkadaşlarının günahları gibi günahları vardır. Acele etmesinler.
  60. Kendilerine vaat edilen günlerden dolayı kafirlerin vay haline!
Yazar: Ebu'l Al'a Mevdudi - Tefhim-ul Kuran
  1. Tozu dumana katıp savuran (rüzgâr)lara.
  2. Derken, ağır yük taşıyan (bulut)lara.
  3. Sonra kolaylıkla akıp gidenlere,
  4. Sonra iş(ler)i taksim edenlere andolsun.
  5. Size va´dedilmekte olan, hiç tartışmasız doğrudur.
  6. Şüphesiz (din) hesap ve ceza da mutlaka gerçekleşecektir.
  7. ´Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış´ göğe andolsun;
  8. Siz, gerçekten birbirini tutmaz bir söz (çelişkili ve aykırı görüşler) içindesiniz.
  9. Ondan çevrilen çevrilir,
  10. Kahrolsun, o ´zan ve tahminle yalan söyleyenler´;
  11. Ki onlar, ´bilgisizliğin kuşatması´ içinde habersizdirler.
  12. «Hesap ve ceza (din) günü ne zaman?» diye sorarlar.
  13. O gün onlar, ateşin üstünde tutulup eritilecekler.
  14. «Tadın fitnenizi. Bu, sizin pek acele isteyip durduğunuz şeydir.»
  15. Şüphesiz muttaki olanlar, cennetlerde ve pınarlardadırlar;
  16. Rablerinin kendilerine verdiğini alanlar olarak. Çünkü onlar, bundan önce ihsanda (güzel davranışta) bulunanlardı.
  17. Gece boyunca da pek az uyurlardı.
  18. Onlar, seher vakitlerinde istiğfar ederlerdi.
  19. Onların mallarında dilenip isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardı.
  20. Yeryüzünde kesin bir bilgiyle inanacak olanlar için ayetler vardır.
  21. Ve kendi nefislerinizde de. Yine de görmüyor musunuz?
  22. Gökte rızkınız vardır ve size va´dolunmakta olan da.
  23. İşte, göğün ve yerin Rabbine andolsun ki, hiç tartışmasız, o (size va´dedilen) sizin (kendi aranızda) konuştuklarınız kadar, kuşkusu olmayan kesin bir gerçektir.
  24. (Ey Nebi!) Sana İbrahim´in ağırlanan konuklarının haberi geldi mi?
  25. Hani, onun yanına girdiklerinde: «Selam» demişlerdi. O da: «Selam» demişti. «(Haklarında bilgim olmayan) Yabancı bir topluluk.»
  26. Hemen (onlara) sezdirmeden ailesine gidip, çok geçmeden semiz bir buzağı ile (geri) geldi.
  27. Derken onlara yaklaştırıp (önlerine sürdü); «Yemez misiniz?» dedi.
  28. (Onlar yemeyince) Bunun üzerine onlardan içine bir tür korku düştü. «Korkma» dediler ve ona bilgin bir erkek çocuk müjdesini verdiler.
  29. Böylece karısı çığlıklar kopararak geldi ve yüzüne vurarak: «Kısır, yaşlı bir kadın (mı doğum yapacakmış)?» dedi.
  30. Dediler ki: «Öyle. (Bunu) Senin Rabbin buyurdu. Çünkü O, hüküm ve hikmet sahibi olandır, bilendir.»
  31. (İbrahim) Dedi ki: «Şu halde sizin asıl isteğiniz nedir, ey elçiler?»
  32. Dediler ki: «Gerçek şu ki biz, suçlu günahkâr bir kavme gönderildik.»
  33. «Üzerlerine çamurdan (iyice sertleşip kaskatı kesilmiş) taşlar yağdırmak için.»
  34. «(Ki bu taşların her biri,) Rabbinin katında ölçüyü taşıranlar için (herkese ayrı ayrı) işaretlenmiştir.»
  35. Bu arada, mü´minlerden orda kim varsa çıkardık.
  36. Ne var ki, orda müslümanlardan olan bir evden başkasını da bulmadık.
  37. Ve orada, acıklı bir azabdan korkanlar için bir ayet bıraktık.
  38. Musa (olayın) da da (düşündürücü ayetler vardır). Hani biz onu açık bir delille Firavun´a göndermiştik;
  39. Fakat o, ´bütün kişisel ve askeri gücüyle´ yüz çevirdi ve: «(Bu,) Ya bir büyücü veya bir delidir» dedi.
  40. Bunun üzerine, biz onu ve ordularını yakalayıp denize attık; (ki o,) ´kınanacak işler yapıp durmaktaydı´.
  41. Ad (kavmin)de de (ayetler vardır). Hani onların üzerine de köklerini kesen (akîm) bir rüzgâr gönderdik.
  42. Üzerinden geçtiği her şeyi (olduğu gibi) bırakmıyor, mutlaka onu çürütüp kül gibi dağıtıyordu.
  43. Semud (kavmin)de de (ayetler vardır). Hani onlara: «Belli bir süreye kadar metalanıp yararlanın» denmişti.
  44. Ancak Rablerinin emrine baş kaldırdılar; böylece bakıp dururlarken, onları yıldırım çarpıp yakaladı.
  45. Artık ne ayağa kalkmaya güç yetirebildiler, ne de yardım bulabildiler.
  46. Bundan önce Nuh kavmini de (yıkıma uğrattık). Çünkü onlar, fasık olan bir kavim idi.
  47. Biz göğü ´büyük bir kudretle´ bina ettik ve şüphesiz biz, (onu) genişletici olanlarız.
  48. Yeri de biz döşeyip yaydık; ne güzel döşeyici olanlar(ız) .
  49. Ve biz, her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz.
  50. Öyleyse, Allah´a doğru (yönelip, şirkten ve bozulmalardan) kaçın. Gerçekten ben sizi, O´ndan yana açıkça uyarıp korkutmakta olanım.
  51. Allah ile beraber başka bir ilah(ı ortak) kılmayın. Gerçekten ben sizi, O´ndan yana açıkça uyarıp korkutmakta olanım.
  52. İşte böyle; onlardan öncekiler de herhangi bir peygamber gelmeyiversin, mutlaka onlar da: «Büyücü veya cinlenmiş» demişlerdir.
  53. Onlar bunu (tarih boyunca) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Hayır; onlar, ´azgın ve taşkın (tağiy)´ bir kavimdirler.
  54. Öyleyse sen, onlardan yüz çevir; artık sen, kınanacak değilsin.
  55. Sen öğüt verip hatırlat! Çünkü gerçekten öğütle hatırlatma, mü´minlere yarar sağlar.
  56. Ben, cinleri de, insanları da, yalnızca bana ibadet etsinler diye yarattım.
  57. Ben, onlardan bir rızık istemiyorum ve ben, onların beni doyurup beslemelerini de istemiyorum.
  58. Hiç şüphesiz, rızık veren, O, metin kuvvet sahibi olan Allah´tır.
  59. Artık gerçekten, zulmedenler için, (geçmişteki) arkadaşlarının günahlarına benzer bir günah vardır. Şu halde acele etmesinler.
  60. Kendilerine va´dedilen o (azab) günlerinden dolayı vay o küfretmekte olanlara.
Yazar: Yaşar Nuri Öztürk - Kur'an-ı Kerim Meali
  1. O tozutup savuranlara/o kırıp un-ufak edenlere,
  2. O ağırlık taşıyanlara,
  3. O kolayca akıp gidenlere/o rahatça yüzenlere,
  4. O iş ve oluşu bölüştürenlere yemin olsun ki,
  5. Hiç kuşkusuz, o size vaat olunan kesinlikle doğrudur.
  6. Ve din, şaşmaz bir olgudur.
  7. Yemin olsun o ahenkli yollar taşıyan göğe,
  8. Ki siz gerçekten tartışmalarla dolu bir söz içindesiniz.
  9. Yüzgeri çevrilen onun yüzünden çevrilir.
  10. Kahrolsun o düzenbaz yalancılar,
  11. Ki onlar bir sersemlik içinde ne yaptıklarından habersizdirler.
  12. Sorarlar: "Ne zaman o din günü?"
  13. O gün onlar ateş üzerinde deneme ve elemeye tâbi tutulacaklardır.
  14. Tadın imtihan ve ıstırabınızı. İşte budur o çarçabuk gelmesini istediğiniz!
  15. Şu da bir gerçek ki, sakınıp korunanlar bahçelerde ve pınar başlarındadır;
  16. Rablerinin kendilerine verdiğini almış kişiler olarak. Doğrusu, onlar bundan önce de iyilik ve güzellik sergilemekteydiler.
  17. Gecenin pek azında uyumaktaydılar.
  18. Seher vakitlerinde af dilemekteydi onlar.
  19. İhtiyaç sahibi için, yoksun için bir hak vardı mallarında onların.
  20. Yeryüzünde ayetler vardır görürcesine bilenler için.
  21. Benliklerinizin içinde de. Hâlâ bakıp görmeyecek misiniz?
  22. Sizin, rızkınız da göktedir, tehdit edildiğiniz şey de.
  23. Göğün ve yerin Rabbine yemin olsun ki, o tıpkı sizin konuşabildiğiniz gibi kesin bir gerçektir.
  24. Geldi mi sana İbrahim´in ikram edilen konuklarının haberi?
  25. Hani, İbrahim´in yanına girmişlerdi de "Selam!" demişlerdi. İbrahim: "Selam! Tanınmayan bir topluluk bu." demişti.
  26. Hemen ailesinin yanına gitti; semiz bir dana getirdi.
  27. Danayı misafirlerin önüne sürdü. "Yemez misiniz?" dedi.
  28. O arada, içine bunlardan bir kuşku düştü. "Korkma!" dediler. Ve ona bilgin bir oğlan müjdelediler.
  29. Derken, karısı bir çığlık içinde döndü; yüzüne vurarak şöyle dedi: "Ben, doğurma yaşını geçmiş bir kocakarıyım!"
  30. Dediler ki: "Rabbin öyle buyurmuştur. Hüküm ve hikmet sahibi O´dur, en iyisini bilen de O´dur.
  31. İbrahim sordu: "Amacınız ne, ey elçiler?"
  32. Dediler: "Biz, suçlulardan oluşan bir topluma gönderildik."
  33. "Üzerlerine çamurdan taş atalım diye."
  34. "Rabbin katında, sınır tanımazlar için işaretlenmiş taşlar."
  35. Orada, müminlerden kim varsa çıkardık.
  36. Artık orada, bir ev dışında, müslümanlardan/Allah´a teslim olanlardan hiç kimse bulamıyorduk.
  37. Acıklı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık;
  38. Mûsa´da da. Biz onu açık bir kanıtla Firavun´a gönderdik.
  39. O tüm gücüyle/tüm seçkin adamlarıyla birlikte yüz çevirdi ve şöyle dedi: "Bir büyücü yahut mecnun."
  40. Bunun üzerine, onu da ordusunu da yakalayıp suyun ortasına fırlattık. Kendi kendini kınayıp duruyordu.
  41. Âd kavminde de bir ibret var. Onlar üzerine, her şeyi yerinden söken rüzgârı göndermiştik.
  42. Üzerinden geçtiği her şeyi kül haline getirmeden bırakmıyordu.
  43. Semûd´da da bir ibret var. Onlara şöyle denmişti: "Bir vakte kadar yiyip içip eğlenin."
  44. Daha sonra onlar, Rablerinin emrine kafa tuttular da gözleri baka baka yıldırım kendilerini yakaladı.
  45. Ne kalkıp kaçabildiler ne de kendilerine yardım eden oldu.
  46. Daha önce de Nûh kavmini batırmıştık. Çünkü onlar da doğruluktan ayrılmış bir topluluktu.
  47. Göğe gelince, onu biz ellerimizle kurduk. Hiç kuşkusuz, biz, genişleticileriz.
  48. Yeri de biz döşedik. Ne güzel döşeyicileriz!
  49. Herşeyden iki çift yarattık ki düşünüp anlayabilesiniz.
  50. O halde Allah´a kaçın/sığının! Ben size O´ndan gelmiş açıklayıcı bir uyarıcıyım.
  51. Allah´ın yanına başka bir ilah koymayın! Ben size O´ndan gelmiş açıklayıcı bir uyarıcıyım.
  52. İşte böyle! Onlardan önce herhangi bir resul geldiğinde, mutlaka şöyle dediler: "Ya büyücüdür ya deli."
  53. Bunu aralarında vasiyetleştiler mi? Hayır, azıp sapmış bir topluluk bunlar.
  54. Artık onlardan yüz çevir. Sen bu yüzden kınanmayacaksın.
  55. Hatırlat/öğüt ver; çünkü hatırlatıp öğüt vermek müminlere yarar sağlar.
  56. Ben, cinleri ve insanları bana ibadet etmeleri/benim için iş yapıp değer üretmeleri dışında bir şey için yaratmadım.
  57. Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni yedirip doyurmalarını da istemiyorum.
  58. Hiç kuşkusuz, Allah Rezzâk´tır, bol bol rızık verir. Kuvvet sahibidir, Metîn´dir, güçlü ve dayanıklıdır.
  59. Şu bir gerçek ki, zulmedenlerin, tıpkı arkadaşlarının günahları gibi günahları vardır. O halde acele etmesinler.
  60. O vaat edildikleri günlerinden dolayı vay kâfirlerin haline!